YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
6647455e5067d
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 7 6 9 5
Bugün : 7958
Dün : 26618
Bu ay : 350148
Geçen ay : 737322
Toplam : 23866434
IP'niz : 3.16.81.71

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

Sn. Recep T. Erdoğan, AKP kongresinde: “Mustafa Kemal’in, Menderes’in, Özal’ın ve Erbakan’ın” takipçisi ve temsilcisi olduklarını açıklarken, iz’an ve vicdanın değil, his ve heyecanların coşturduğu kalabalıklar duygu seline kapılıyordu. Sn. Boşbakan, iki yalanı iki doğru ile sıvamaya çalışıyor, Hak ile batılı ustalıkla biri birine karıştırıp pazarlıyordu. Menderes ve Özal’ın devamı ve aynısı olduğu doğruydu. Ama hala, Akit’in’den Zaman’ına, Sabah’ından Yeni Şafak’ına bütün yandaş yazarların ve Elaziz’ci Candaşlarının, Mustafa Kemal’i: “Sabataist (Yahudi dönmesi) hain ve Süfyani Kafir (Deccalin temsilcisi)” sayıp her fırsatta sataşırken, acaba Recep Bey bütün bunları yalancı çıkarırcasına, kendi samimi duygularını mı açıklıyordu; yoksa korkaklığından ve ustalaştığı riyakârlığından dolayı “idarei maslahatcılık” mı yapıyordu? Eğer Başbakan ve tüm yandaş ve candaşları doğru kanaatlerini yansıtıyorlarsa, bunu olumlu bir gelişme ve çok geçte olsa Milli Çözüm seviyesine yükselme olarak değerlendirmek gerekiyordu. Ancak Yahudi madalyalı Erdoğan’a yalakalık yapmak için “Recep Tayyip ERBAKAN” diyecek kadar sapkınlaşan ve “ Başbakan kongre konuşmasında, Avrupa birliğini övmediği için Milli Gazete O’na kızıp “hadi oradan!” manşetini attı” diyecek kadar zıvanadan çıkan zavallıların rüsvay olacakları zaman da yaklaşıyordu.

Boşbakan’ın “Erbakan’ın devamı olmak” iddiasına gelince… Buna inanmak için:

1 – Önce Rahmetli Erbakan’ın, AKP ile ilgili çok açık ve net beyanlarını yalanlamak ve Hoca’nın bunlara iftira attığını ispatlamak lazımdır.

2 – Erbakan’ın bir ömür uğrunda mücadele ettiği prensip ve projelerini “hevai ve hamasi girişimler ve boş hevesler” olarak red ve inkâr etmeden, AKP’nin Milli Görüşün devamı olduğunu söylemek, akla ziyandır, vicdana aykırıdır.

* Çünkü Erbakan İslam Birlikçisi ve D-8’ci, AKP Avrupa Birliği sevdalısıdır.

Erbakan faizsiz Adil Düzenci, AKP sömürücü kapitalizm işbirlikçisi ve Siyonizm madalyalıdır.

Erbakan, “önce ahlak ve maneviyatcı”dır, AKP zinayı serbest, domuz etini mübah sayıcıdır. Kısacası Erbakan’la Erdoğan her konuda biri birinden tamamen farklıdır, ayrıdır ve aykırıdır.

Milli Gazete yazarı Reşat Nuri Erol’un dediği gibi:“AK Parti, Adil Düzeni iktidardan uzak tutmak için, (malum güçlerce) iktidarda tutulmaktadır.”[1]

Hiçbir kuşku ve korkuya kapılmadan, sağa sola kıvırmadan söyleyelim: Kur’ani hüküm ve hakikatleri inkâr etmeden, İslami prensiplere ve insani değerlere isyan etmeden, AKP’nin haklı ve hayırlı yolda olduğunu iddia etmek imkânsızdır. Erdoğan’ı Erbakan’ın devamı ve hala “dava adamı” saymak, eğer kof hayallerin ve boş temennilerin yol açtığı bir beyin yanılması değilse, mutlaka kasıtlı bir saptırma ve sahtekârlıktır.

AKP kongresinde “Yolumuz Erbakan’ın yoludur” diyen Recep Başbakan 11 yıldır ağzına bile almaktan korktuğu Erbakan’ı şimdi çok çiğ ve çirkin biçimde istismar etmekten sakınmıyordu. Erbakan’ın bütün fabrikalarını ve bu ülkeye kazandırdıklarını yok pahasına satıp savuran… Haksızlık ve ahlaksızlığın yaygınlaşmasının önünü açan… Ve daha da beteri Milli Görüşe ve tarihi projelerine düşman odakların himayesi altında bu tahribatları yapan ve Hoca’ya hıyanet karşılığı riyaset makamına oturtulan bir insanın, şimdi kalkıp bu riyakârlık ve istismarı hangi yüzle yaptığını soran Milli Gazete’nin “HADİ ORDAN!” manşeti yüreklerimize su serpiyordu.

2 Ekim 2012 tarihli Aydınlık’ta “Milli Görüş Diliyle AKP!” başlıklı yazısında Mehmet Faraç’ın, Recep Erdoğan’ın, “Erbakan’ın devamı olduğu iddiasını” yalanlayan ve Milli Görüşle AKP’nin farkını ortaya koyan Milli Gazete’nin doğru tespit ve tenkitlerini aynen sıraladıktan ve üstelik bunların hepsinin haklılığına kendisi de katıldıktan sonra, dönüp: “Erdoğan’la aynı marka gömleği giyenler bunları yazınca keyifle okunuyor” diye gayzını kusması ve her fırsatta AKP’yi Milli Görüşün devamı gibi sunup Erbakan kıcıklığını ortaya koyması, acaba geri zekâlılıktan mı kaynaklanıyordu; yoksa edep ve erdem noksanlığı mı onu böylesine şımartıyordu?

Bu arada Mehmet Altan gibi sabataycı kafalı, Milli Görüş ve İslam kıcıklı adamlar, kötülüyor görünerek AKP’ye puan kazandırmak için “Erdoğan’ın kongre konuşmasıyla, Milli Görüş iskelesine yaklaştığını” uyduruyordu.

Kongrede, Mossad ajanı ve PKK yandaşı BARZANİ’yi, Sabra ve Şatilla kasabı SAMİR CACA’yı alkışlayan kalabalıklar, ne yaptığını bilmiyordu!

Rahmetli Erbakan Hoca’nın 70 sayfalık giriş bölümünü bizzat kendisi yazdığı ve önemine sık sık vurgu yaptığı Gizli Dünya Devleti Kitabında, “CIA’yı ve Amerika’yı bile yönlendiren en etkin ve tehlikeli Siyonist kuruluşların başında gelen MOSSAD’ın[2] ajanı ve PKK’nın yardımcısı olduğu ve aslen Kürtleşmiş bir Yahudi ailesine mensup bulunduğu Harun Yahya imzalı kitaplarda belgeleri ve fotoğrafları ile ortaya koyulan Mesud Barzani, Suriye’nin kuzeyinde yeni bir Kürdistan oluşumuna destek sağladığını gizlemiyordu. Hatırlayınız, 2007 yılında PKK’nın Şırnak saldırısı, ardından Dağlıca baskını ile onlarca Mehmetciği kahpece katletmesi üzerine, TSK’nın Kuzey Irak’a operasyon tartışmaları sırasında: “Eğer sınırı geçerseniz, bunu savaş sebebi kabul edip, derhal karşılık veririz” diye küstahlaşan Barzani için, Sn. Recep T. Erdoğan: “O adam haddini aşıyor, terör örgütüne yataklık yapıyor ve zaten bizim muhatabımız sayılmıyor”diye hava atıyordu. Ama işte o Barzani, sonra Devlet Başkanı statüsüyle Türkiye’de defalarca ağırlanıyor ve şimdi AKP kongresinde “Türkiye seninle gurur duyuyor!” diye çılgınca alkışlanıyordu… Evet akıl ve vicdanlarına kilit vurulmuş, his ve heyecanları coşturulmuş kalabalıklar, ne yaptıklarını bilmiyordu!..

Aynı Kongrede Hamas Lideri Halid Meşal’in yanında, Siyonist Yahudilerle beraber, Sabra ve Şatilla kamplarına baskın yapıp, çocuk kadın binlerce mazlum Filistinliyi katleden Lübnanlı Hristiyan Falanjistlerin bu günkü lideri EMİN CEMAYEL’de coşkuyla alkışlanıyordu!.. Yetmez, aynı şuursuz ve sorumsuz alkışlar, o katliamlarda ŞARON canisiyle birlikte, Falanjist kafirlerin çete reisi olan ve şimdi AKP’nin onur konuğu olarak kongreye çağrılan SAMİR CACA da nasibini alıyordu!?.

———————————————————————————————–

Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyordu:

“Andolsun biz cehennemi (dünyada zilleti, ahirette azap ve zahmeti) insanların bir çoğu için yaratıp hazırladık. Ki onların kalpleri var, (ama) bununla (gerçeği) kavrayıp akletmezler; gözleri var, (ama) bununla (hakikati) görmezler; kulakları var, (ama) bununla (hak daveti ve hikmeti) işitmezler. İşte bunlar, (aynen) hayvanlar gibidirler, hatta daha da sapık ve şaşkın vaziyettedirler”(Araf suresi. 179.Ayet)

——————————————————————————————–

Numan Kurtulmuş, daha önce tükürdüklerini şimdi yalıyordu!

Şaşalı Kongrede AKP MKYK’ya seçilen eski Has Parti Genel Başkanı Numan Kurtulmuş bakın daha önce Erdoğan ve iktidarına yönelik neler yuvarlamıştı:

Arap Baharıyla ilgili:

– ABD, Fransa ve müttefiklerin yaptıkları operasyon, Kaddafi’yi indirme operasyonu değildir, Libya’nın kaynaklarını ele geçirme operasyonudur.”

– Türkiye hangi hakla, Libya halkının yanında değil de maalesef bu saldırının yanında yer alacaktır? Anlamak mümkün değildir.”

– Aynı Saddam’ı sildikleri gibi. Korkarız ki, Libya fiilen ikiye bölünecek. Böyle bir programlamanın olduğunu da görüyoruz.”

BOP’la ilgili:

“Şimdi Sayın Başbakan, Cidde’de bir şey söylüyor, Dışişleri Bakanı Ankara’da başka bir şey söylüyor. Ortaya konulan bu dış politika zaaflarıyla Türkiye diplomasi tarihine, dış politika tarihine de belki yeni bir kavram kazandırmış oluyor, buna reel politika demezler, derlerse dream politika yani rüya, hayal politikası derler.”

NATO’la ilgili:

“Başbakan konuşmalarında ‘NATO’nun Libya’da ne işi var’ diyordu. Şimdi ben de Sayın Başbakana soruyorum. NATO’nun orada ne işi var? Türkiye’nin NATO’da ne işi var? NATO’nun bu operasyonda ne işi var? Libya’ya müdahale taleplerine sert çıkmış ‘Böyle bir saçmalık olur mu?’ demişti. Ben de soruyorum, böyle bir saçmalık olur mu? Kim sizi bu saçmalık fikrinizden vazgeçirdi?’’

Kurtulmuş ayrıca, 15 Aralık 2011’de Avusturya’nın başkenti Viyana’da “Arap Baharı ve Yeni Osmanlıcılık düşüncesi ya da varsayımlar” başlıklı bir konferansa katılmıştı. Orada da şunları vurgulamıştı:

Arap Baharının dış etkenleri:

Bölge ülkelerinde Soğuk Savaş sonrası yeniden yapılandırma var.

Genişletilmiş BOP’un birinci dönemi bitti, ikinci kısmına geçildi. BOP’un ikinci kısmı, bölge ülkelerine demokratik rejimlerinin getirilmesidir.

Büyük İsrail’in önündeki engelleri temizlemek.

Füze kalkanı ve Suriye ile ilgili:

“Füze kalkanı bölgesel ve küresel savaşın ilk adımlarından birisidir. Hiç gereği yokken çok pis bir savaşın riskini üstümüze aldık.”

“Türkiye’nin Suriye’nin içişlerine hiçbir şekilde fiilen karışmaması gerekiyor.”

“Yeni Osmanlıcılık Batı’nın kumpası.”

Başkasının çizdiği rolü oynarsanız model değil, fotomodel olursunuz!

ABD’nin Numan’la ilgili tespitleri:

Dönemin ABD elçisi James Jeffrey 25 Şubat 2010 tarihli WikiLeaks belgesinde Kurtulmuş’u şu şekilde tarif ediyordu: “Diğer Saadet Partililerden farklı, İngilizce bilen, ABD’de yaşamış, düşünceli ve cana yakın biri.”

Milli görüşçülere keramet gösterisi: “Kusura bakmayın ben siyaseti dolambaçlı olan birisi değilim. Düz, ne biliyorsam söylerim. Bizim en büyük sıkıntımız, aramızdaki sinsi ve gizli AKP’lilerdir.” Diyen Numan Kurtulmuş meğer kendini tarif ediyormuş!

Bunlar hangi yüzle AKP’ye geçiyordu?

Kongre’de MKYK’ya alınarak Ak Parti’ye transfer olan bazı isimler, yakın geçmişte Erdoğan ve AKP Hükümeti’ne sert eleştirileriyle dikkat çekiyordu. 10 yıllık iktidar yorgunluğu sonrasında Erdoğan’ın ‘hücre yenilenmesi” diyerek A Takımı’na transfer ettiği isimlerden Eski Demokrat Parti Genel Başkanı Süleyman Soylu, 2008’de Tokat’ın Turhal ilçesinde AKP’yi çarkıfeleğe benzeterek “Çeviriyorsun, boş geliyor. Bir daha çeviriyorsun, pas geliyor” diyordu.

Soylu, İsrail’in Gazze saldırıları ile ilgili olarak da şunları söylüyordu: “Sen Olmert’le görüşüyorsun, ertesi gün bu katliamlar oluyor. Ey Recep Tayyip Erdoğan, boyun eydin, emir eri oldun, milletin ümitlerini boşa çıkardın. Boyan döküldü Tayip Erdoğan”

“Bu Hükümetin hakkından ancak Demokrat Parti gelir. Onların tek becerileri kavga çıkarmak, kaos oluşturmak, milletin değerleri üzerinden çekişmektir. Yeter artık milletimi bölmesinler, milletimi ayrıştırmasınlar, milletimin değerleriyle, inançlarıyla uğraşmasınlar”

Numan Kurtulmuş da, geçmişte AKP’ye ve Başbakan Erdoğan’a sert eleştirilerde bulunuyordu. İşte o sert eleştirilerden birkaç başlık:

“Bizim en büyük sıkıntımız, içimizdeki gizli ve sinsi AKP’lilerdir!”

“Harun gibi gelip, Karun’a dönmüşlerdi”

“AKP değişim için geldi, statükocu kesildi”

“Proje yok, üretim yok. Böyle siyaseti herkes yapar. Ne diyorlar, ‘aman oylarınızı bölmeyin.’ Korkular üzerinden oy devşiriyorlar.” “Ak Parti ve CHP oynadıkları demokrasi oyunundan vazgeçip; ülkeyi sürükledikleri çıkmazı görsünler”

“NATO’nun füze sistemi, İsrail’in güvenliği içindir”

“Bir taraftan Davos’ta ‘one minute’ diyen, diğer taraftan İsrail’in OECD üyeliğini destekleyen Türkiye’yi, İsrail bu süreçte ciddiye almaya tenezzül etmedi”[3]

Zeki Ceyhan’ın çarpıcı tespitiyle: “pasif AKP’liler, aktifleşiyordu!”

AKP Genel Başkanı Erdoğan partisine katılımlarla ilgili olarak konuşurken “Gerek Süleyman beyi, gerek Numan beyi ve bazı arkadaşlarını “artık partimizin aktif elemanı olarak görüyoruz” diye övüyordu. Bu açıklama, söz konusu isimlerin “artık AKP’nin pasif elemanı olmaktan çıkıp aktif elemanları haline geldiklerini” gösteriyordu. Yani bunlar zaten önceden de aklen ve ahlaken AKP’liydi gerçeği ortaya çıkıyordu. Yıllarca gönüllerinde AKP çatısı altında siyaset yapmak yatarken sanki “AKP’ye karşıymış” gibi davranmak zorunda kalan kapaklar döne döne sonunda tenceresini buluyordu! AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın artık AKP’nin aktif elemanları olarak gördüğü bu isimler geçmişte sanki “AKP’li değillermiş” gibi görünmek için kendilerini bir hayli zorluyordu. Ama önünde sonunda herkes ayarını ve aradığını buluyordu.

Yandaş medyanın ve yalaka yazarların “Manifesto” diye övdükleri, Başbakanın uzun kongre konuşması ise, “tamamını sıksan, derde derman 1 gram ana fikir çıkmaz” cinsinden, rahmetli Erbakan Hocamızın tabiriyle, tam bir “fasa fiso”ydu. AKP Kongresi daha önce Amerika’ya ve Oslo’da PKK’ya verilen sözler gereği, Türkiye’yi parçalama girişimlerine karşı oluşacak tepkiyi törpüleme ve kamuoyunu hazır hale getirme şovuydu. Ve Recep Bey’in konuşması Manifesto’dan ziyade çok acemi bir şarkı türkü ve şiir konserini andırıyordu.

Dünyayı yöneten üç Siyonist Yahudi ailesinden biri olan ve Avrupa banka ve borsalarını elinde tutan Rotschild’lerin bazı özel toplantılarına çağrılacak kadar onlara yakın olan Milliyet yazarı Mason Güneri Civaoğlu bile AKP kongresini ve hükümetini hararetle destekleyip alkışlıyor ve Recep beyin kerametini şu sözleriyle açığa vuruyordu:

“AK Parti ve Japon Modeli:

…Japonya mucizesinin bir nedeni de silahlı kuvvet beslemeyişiydi. Savunmasını ABD’ye bırakmıştı. Bu muazzam para kaynağını ekonomiye, teknolojik araştırmalara, eğitime yönlendirmişti. Sanayi casusluklarını finanse etmişti. Türkiye’nin savunma giderleri ise dik açıyla tırmanışta <PKK sorunu, düşük yoğunluklu savaştır. Kaynak yutan kara deliktir.>”[4]

Yani Güneri Civaoğlu “Türkiye’nin bölünmesi pahasına PKK ile uzlaşmak ve TSK’yı zayıflatmak gerektiğini” savunuyor ve AKP’nin bu yöndeki cesur adımlarını kutluyordu ve Oslo müzakereleri için cesaretlendiriyordu.

Terör örgütünü “masa”dan önce, “hizaya” getirmek gerekiyordu!

Tam bu sırada, Kolombiya 50 yıldır mücadele ettiği FARC (Silahlı Kolombiya Devrim Militanları) terör örgütüyle ve Oslo’da masaya oturmayı kabul ediyordu. Ancak, daha önce Venezüella ve Ekvator gibi komşu ülkelerle anlaşıp FARC’ın bütün ikmal yollarını tıkıyor, destek bağlantılarını koparıyor ve bu terör şebekesini barış için yalvarmaya mecbur ediyordu. İşte bu süreçte ABD Yahudi Lobileri hemen devreye girip, Türkiye-PKK görüşmelerine emsal sayılsın ve meşruiyet kazandırılsın diye, Kolombiya-FARC görüşmelerinin Oslo’da yapılmasını sağlıyordu.

PKK ile hangi şartlarda masaya oturuluyordu?

a-  En onurlu ve olumlu yöntem:

PKK’yı doğuran ve mazeret oluşturan ekonomik, sosyal ve kültürel haksızlık ve yanlışlıkları ortadan kaldırıp, Güneydoğuyu çok yönlü kalkındırmak ve halkımızı huzura kavuşturmak.

PKK’yı kullanıp kışkırtan ABD, AB ve İsrail’e mert ve net tavır almak, ağırlık ve saygınlığımızı arttıracak ve bize caydırıcılık kazandıracak D-8 örneği yeni yapılanmalara ciddiyetle sahip çıkmak.

Bölge ülkeleriyle de uzlaşıp anlaşıp, PKK’nın Kuzey ırak ve Kandildeki terör yuvalarını, havadan ve karadan hücum edip bir daha kafasını kaldıramayacak şekilde darmadağın edip belini kırmaktır. Çünkü terör örgütüyle yapılacak her türlü müzakere devlet haysiyetimize aykırıdır.

b-  Veya devlet; PKK’yı bitirme noktasına kadar sıkıştırır, terör örgütünün silahlı gücünü büyük ölçüde kırmayı başarır, PKK silahları bırakmak karşılığında koparabildiği kadar taviz almak amacıyla masaya oturmak için yalvarır noktaya taşınır. Bu durumda PKK’nın TC. devletinin şartlarını kabulden başka çaresi kalmayacaktır.

c-  Yahut, Türkiye PKK ile başa çıkamamıştır. Terör örgütü devleti çaresiz bırakmıştır. Masaya oturma talebi devletin acizlik çağrısıdır. PKK silah bırakmayacaktır, devlet örgütün “federatif” yapı ve bağımsızlık taleplerini kabul ederek masadan kalkacaktır.

d-  Veya, her iki taraf da birbirine üstünlük sağlayamamıştır. Duruma göre biri birine saldırma veya savunmada kalma taktikleri sürüp giderken ve BDP Milletvekili Altan Tan’ın küstahça ifadesiyle, “Azdan az, çoktan çok giderken”, karşılıklı taviz ve taleplerle anlaşmaya oturulacaktır.

Oysa, Oslo’dan yansıyan dokümanlar “PKK’nın devletin hakimiyetini kabul ederek masaya oturmadığını” ortaya koymaktadır. Aksine sanki devlet kaybetmiş pozisyonda müzakereye başlamış gibi bir tavır okunmaktadır. Ve bu süreçte terör eylemleri doruğa çıkmışken AKP’nin masaya oturmaktan söz etmesi kafa karıştırıcıdır.

Şimdi lütfen, akıl ve ahlak sahipleri, insaf ve vicdan ehli iyice düşünüp söylesin: AKP hangi şartlarda, hangi amaçlarla ve hangi güçlerin tezgâhıyla, PKK ile masaya oturuyordu? Ve işte kongre şovları bunları örtmeyi amaçlıyordu.

 

 

 


[1] Milli Gazete, 1.10.2012

[2] Bak: Milli Gazete yayınları, 2012, sf:338

[3] Ahmet Yavuz, Milli Gazete, 02.10.2012

[4] Milliyet, 03.10.2012

 

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Yorumu Takip Et
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
Rahmet PAKGÜL

Rahmet PAKGÜL

YORUMLAR

Son Yorumlar
0
Yorumunuzu okumaktan memnuniyet duyarızx