Masonluk; farklı din ve kavimden, farklı köken ve kültürden, farklı sınıf ve seviyeden, makam ve menfaat düşkünü insanları, “Yahudilerin Dünya Hâkimiyeti” hedefine hizmet ettirmek üzere, “Kardeşlik, eşitlik, yardım severlik” gibi sloganlarla bir araya getirip organize ettikleri, Siyonizm’in alt ve yan kuruluşları olan “gizli ve kirli” örgütlerdir. Siyonist Yahudiler, farklı ülkelerdeki etkili insan kesimlerini MASONLUK yoluyla, dünya ekonomisini ise DOLAR vasıtasıyla güdümüne almış vaziyettedir. Çeşitli araştırma, alıştırma ve aşılama aşamalarından, Rotary ve Lions kulüplerindeki hazırlık çalışmalarından sonra Masonluğa kaydı yapılan insanlar, görünüşte eski din ve kültürlerine bağlı kaldıkları halde, gerçekte “gönüllü ve güdümlü bir Siyonizm fedaisi haline getirilmekte” ve Beynelmilel Yahudiliğe hizmet ve sadakatleri ölçüsünde 33. dereceye kadar yükseltilmektedir.
Masonluğun Avrupa’da ortaya çıkışı ve yaygınlaşması Tapınak Şövalyeleri gibi Hıristiyan fanatikler eliyle yapıldığı zannedilse de, bunların arkasında, daha önceden Hıristiyanlığı da bozup dejenere eden, hatta protestanlığı şubesi haline getiren sapkın Yahudilerin bulunduğu tarihi ve bilimsel bir gerçektir. Ancak sürekli kendilerini gizlemek ve insanlığın kin ve nefretini Hıristiyanlar ve başka odaklar üzerine yöneltmek isteyen Siyonist merkezler, Haçlı zihniyetlerini ve Hıristiyan emperyalizmini kendilerine siper edinmişlerdir.
Beş yıl kadar önce İstanbul Pera Palas Konferans salonunda Kürsüye çıkıp Masonik ve Kemalist ulusalcılara: “Hem Masonluğa ve yan kuruluşlarına girmek hem de Atatürkçü geçinmek çelişkidir ve samimiyetsizlik içermektedir. Çünkü Mustafa Kemal kökü dışarıda fesat ocakları ve Yahudi uşakları oldukları gerekçesiyle Mason Localarını 1935 yılında kapatmış birisidir.”
Şeklindeki itiraz ve uyarılarıma salonda bulunan Orhan Koloğlu kafalılar oldukça alınmış ve kalkıp “Masonluğun masum ve kanuni bir dernek” olduğunu anlatmaya girişmiş ve tabi becerememişlerdi.
Herhalde “bu acı gerçekleri” içlerine sindirememiş olacaklar ki, Orhan Koloğlu 2012 yılında “İslam Âleminde Masonluk” diye bir kitap derlemiş (yazmış demiyorum, çünkü o konuda hazırlanmış kitaplardan alıntıları bir araya getirmiş) ve bazı saptırmalarını kendi saptamaları gibi okuyucuya yutturmaya yeltenmişti.
1974-1979 arası Bülent Ecevit’in özel himmetiyle Basın Yayın Genel Müdürü yapılan, aldığı Sabataist Sedat Simavi Gazetecilik ödülleriyle tanınan, Sosyalistliği Sabataistliğine, Kemalistliği ise İslam kinciliğine kılıf yapan Sn. Orhan Koloğlu’nun, 295 sayfalık alıntı derlemesi kitabını, asıl şu maksatlarla piyasaya çıkardığı sırıtıvermekteydi:
1.Uluslararası Siyonist merkezlere bağlı olan, kuruldukları ülkelerde Millet ve Hükümet üstü etkileri bulunan, tehlikeli ve şaibeli Masonluğu masumlaştırıp, “bir tanışma, dayanışma ve ileri atılımlara öncülük yapma” derneği gibi sunmak. (Bak. Sh:9)
2.Beynelmilel Masonluğun arkasında Siyonist mahfillerin değil, Hıristiyan emperyalistlerin bulunduğu kanaatini kafalara kazıyıp, Yahudi fesatlığını aklamak ve saklamak. (Bak. Sh:13 ve 60)
3.Mustafa Kemal’in “Mason Localarını, kökü dışarıda fesat ocakları ve Yahudi uşakları” olduğu için değil “zaten kendi Partisi CHP’nin aynı Masonik hedeflere hizmet için yola çıktıkları, bu nedenle artık Masonluğa ihtiyaç kalmadığı” için kapattığını savunmak, dolayısıyla Cumhuriyet’in ve Atatürk Devrimlerinin zaten bir masonluk projesi olduğunu ispatlamak. (Bak. Sh:206-207)
4.Atatürk’ün; Masonik Fransız Devriminin aydınlanmacı kafa yapısına sahip, “Sosyalist ve Bolşevik” zihniyetli birisi olarak tanıtmak ve Kurtuluş Savaşımızın Sovyet Rusya’nın yardımı sayesinde kazanıldığını ortaya atıp, Komünistliği kutsamak. (Bak. Sh: 202-203)
5.İslam ülkelerindeki bütün ilerici ve devrimci hareketlerin, Mason olmuş âlimler ve siyasetçiler sayesinde başarıldığını kanıtlamak. (Bak. Sh: 15-21-25-30-34-39-43-45)
6.Ömrü Masonluk ve Siyonizm ile mücadele ile geçmiş ve sonunda Mason ve Sabataist ittihatçılar eliyle devrilmiş bulunan Sultan Abdülhamit Han’ı bile “Mason destekçisi, yabancı ve yıkıcı Locaların işbirlikçisi” gibi gösterip “bu kadar güçlü Mason Localarıyla ve Siyonist odaklarla uğraşmanın yanlışlığını ve hele onlara karşı asla başarılı olunamayacağını” vurgulamak ve beyinleri esir almak. (Bak. Sh:108-115)
7.Masonlara karşı en ciddi ve cesaretli Siyasi Mücadeleyi başlatan ve Dünya Siyonizm’ine savaş açan ERBAKAN’ın, kendisinin ve partilerinin başına gelenleri aktarıp, bunların ne denli “Dinci, gerici ve ülkeye zarar verici” olduklarını hatırlatmak ve İslam’a sarılanları korkutmak. (Bak. Sh:261-273)
İşte Orhan Koloğlu’nun yanlış saptama ve çarpıtmaları:
“Masonluk insanlar arasında adaleti, eşitliği gerçekleştirmeyi, kardeşlik duygularını güçlendirmeyi amaçlayan, alegorilerle örtülü, öğretileri sembollerle yapan bir ahlak sistemidir. İnisiyasyon için ezoterik uygulamaya tabi olmak gereklidir” diyen O. Koloğlu bu kökü dışarıda fitne ocaklarını, sanki bir hayır kurumu gibi sunmaktadır.
Buradaki bazı deyimler şu şekilde açıklanmaktadır.
Alegori: Kinayeli anlatım; bir şeyi başka bir türlü söylemek demektir. Bir hikâye anlatılır, fakat bunun arkasında başka bir anlam vardır. Masonlukta çeşitli derecelerde genellikle eski mitoslardan, kutsal kitaplardan alınmış öykü, masal gibi anlatılar kullanılır ki, bunlar alegoridir. (iyi de masonların gizli ve kirli işleri ve ilişkileri yoksa, niye böyle dolaylı ve kapalı anlatımlara gerek duyulmaktadır?)
Sembol: Simge, remiz anlamındadır. Soyut bir kavramı temsil eden somut bir nesne, şekil, bir işaret, bir kavram, bir söz ya da harekettir. Semboller, düşünmeye gerek duymadan doğrudan ruha veya bilinçaltına etki yaparlar. Semboller, masonik eğitimin esasıdır. (Masonluk hayırlı ve yararlı bir kuruluş ise, böylesi garip sembollere ve acayip şekillere niye başvurulmaktadır?)
Ezoterizm (Batınilik, içsellik): Bu, kendi içine dönük, dışa kapalı, apaçık olmayan demektir. Yetenekli olmayanlara anlatılamayan, kapalı -bir bakıma dışa yansıtılmayan- bilgiler demektir. Dolayısıyla masonluk dışa kapalıdır, ama gizli değildir. (Bu ifadeler, tam bir safsata ve sahtekârlıktır. Dışarıya kapalı olan zaten gizli çalışmaktadır. Gizli yapılarında mutlaka gizli hedefleri vardır.)
İnisiyasyon: Tekris diye anılan, yani üye olma töreni de farklı şekillerde yapılabilir. Üyeler çırak, kalfa, üstat aşamasını tamamlarlar. (Bu kutsama törenlerinin tamamen Kabala usülleri ve Siyonist Yahudi öğretileri olduğu niye saklanmaktadır?)
Bunlara ek olarak masonluğun kendine özgü bir felsefesi olmadığı, her felsefeden yararlandığı ileri sürülmektedir. Loca çalışmalarında bazı semboller önemlidir. Bunlar “Üç Nur” denilen Kutsal Kitaplar, Gönye ve Pergel’dir. Kuran’ın kutsal kitaplar arasına katılmasının da çok sonraları gerçekleştiği kabul edilmelidir. Localar, üyeleri tarafından seçilen yöneticilerce yönetilir. Bu yönetim ve çalışmalar “ritüel” denilen çalışma kılavuzu kitapçıklarında yazılı olan kurallara göre düzenlenir. Localar özerk iseler de, üyelerinin her biri o ülkedeki Büyük Loca’ya bağlı olarak hizmet verir. Her ülkede tek bir büyük loca bulunmasının esas olmasına karşılık Amerika Birleşik Devletleri’nin bundan muaf sayılması da ilginçtir. Anımsamak gerekiyor ki çağımızda belki 3 milyondan fazla mason ile ABD dünyanın bu alanda en çok yandaşı bulunan ülkesidir. Ayrıca Amerika kökenli gelişen Rotary Kulüp ve Lions Kulüp’ün doğrudan masonlukla bir ilgisi bulunmasa da çok sayıda mason kökenli üyeleri bulunduğunun bilindiği belirtilmektedir. (Sh. 9-10) (Yani masonlar Yahudiliği, Hıristiyanlığı ve Müslümanlığı açıkça istismar etmekte, öte yanda da laik geçinmektedir.
Fransız Devrimine masonların katkısı!
Bir meslek grubunun içe kapalı kurumunun yerine, bir gizlilik perdesinin arkasından da olsa, evrensel amaçlı bir yapı belirmiş olmaktadır. Masonluğun Fransız devrimi üzerinde çok önemli etkisi olduğu açıktır. Bu da Devrim’den önce değil, 1793’te doruğa varan ‘toplumu Hıristiyanlıktan temizleme’ akımının yerine konmak için aranan sloganlara gerek duyulunca ortaya çıkmıştır. 1789-1795 arasında bireysel olarak masonlar rol oynamışlardır. (Sh.12-13)
Masonluğun Osmanlı’ya bulaştırılması:
“(1850’lerde) Osmanlı topraklarındaki masonluk tam anlamıyla bir koloni (sömürge) farmasonluğu niteliğine haizdi. Gerçekten sayıları düzineyle sayılan localar asla özerk değildi. Hepsi de kendi aralarında rekabete girişen ve zıt ulusal çıkarları temsil eden çeşitli yabancı obediyanslara bağlıdırlar: İngiliz Büyük Locası, Fransız Büyük Locası ve Büyük Doğusu, Hamburg Büyük Locası, Yunan Büyük Doğusu ve başkaları”
Osmanlı ekonomisinin kapitülasyonlar bağımlılığıyla tamamen Avrupa’nın güdümü altında bulunduğu bir dönemde, özellikle iş çevrelerinin ağırlık taşıdığı bir ortamda, yönlendirici olmak için örgütlenmesinin gizliliğinden yararlanmanın arandığı açıktır. Başlangıçta Müslümanların son derece az ilgi gösterdiği bir ortamda, Osmanlı’nın Rum, Ermeni gibi devlet hizmetinde degörevlendirdiği gayri-Müslimleri yanına çekmeden yararlanmanın tasarlandığı bellidir. Tabii ki ilkeler ve törenler geleneksel şekilde yapılıyordu, ancak bunların İslami yapı ile bağdaşması beklenemezdi. (Sh.15)
İran’da Masonluğun yaygınlaşması
İranlıların masonlukla ilk teması ülkelerinin dışında olmuştur, en çok Hindistan’da ve daha sınırlı olarak Avrupa’da. Bu da kolonyalist masonluğun hem Doğu’dan hem de Batı’dan ilerleyerek İslam dünyasının içine yerleştiğini kanıtlar. Kalküta’da 1730’da, Madras’ta 1758’de, tabii sadece İngiliz tüccar ve askerler arasında ilk localar kuruldu. Doğal olarak Hindistan’daki çeşitli ve birbirinin rakibi dinlerden de içlerine tercihli üyeler aldılar. Hindistan’ın sömürgeleşmesinde etkili olan bu ayrılıkları kendi kurumları içinde kaynaştırma çabasında başarılı oldukları anlaşılıyor. İran kaynaklarında ilk mason bahsine Hindistan’daki faaliyetleri çerçevesinde Mir Abdallatif Şuştari’nin (ölümü 1805) “Hindistan Anıları” isimli kitabında rastlıyoruz. Masonluğu Avrupalılar arasında geniş yayılmış, hâkim, herkese açık ve dinden bağımsız olarak tanımlar, Hintli ve İranlıların farmasonluğu “faramuşi” ve locaları “faramuşhane” diye isimlendirdiklerini kaydeder. Şuştari, Hintliler ve İranlıların bu kavramları (faramuşi = unutkanlık; faramuşhane = unutma evi) kurumları ile ilgili her soruda şu yanıtı vermeleri gerektiği için yerleştirdiklerini belirtir: “Ben hatırlamıyorum.”
1730’da İngilizlerin kurduğu Kalküta Locası’ndaki sayısız Müslüman üye arasında tabii İranlılar da vardı. 1799-1803 yıllan arasında İngiliz dostlarının yardımıyla Avrupa’yı dolaşan, Hindistan’a yerleşmiş olan bir İranlı Türk, Mirza Abu Talip Han Esfehani, ayrıntılı bilgi veren ilk düşünürlerdendir:
Londra’dan uzakta pek güzel bir bahçe var, sadece farmasonlara ayrılmış. Bu mezheple ilgili pek çok garip şeyler söyleniyor. Özel kuralları ve ancak kendileri tarafından anlaşılan ve birbirlerini bazı işaretlerle ilk bakışta tanımlamalarını sağlayan bir sistemleri var. Ölüm korkusu bile onlara mezheplerinin sırlarını açıklattıramıyor. Bu konuda elde edebildiğim tek bilgi şudur: Kral Süleyman, Kudüs mabedini yaptırmaya hazırlanırken dünyanın dört bir tarafından fakat özellikle Avrupa’dan duvarcılar (masonlar) ve diğer işçiler getirtmiş ve bu kişiler bir araya toplanınca, meslekleriyle övünerek, ancak kendi mesleklerinden kişilerin anlayabileceği esrarengiz bazı törenler icat etmişler. (Sh.21)
1858’de Mirza Malkom Han ilk İran “faramuşhane”sini kurdu. Sonra Avrupa’da diplomat olarak masonlarla ilişkide oldu. Bu konusundaki açıklamasında şu ifadeyi kullanır:
“Bir sürü Hıristiyan tarikatın ruhunu öğrendim ve gizli cemiyetler ve farmasonluğu, Avrupa’nın siyasal bilgeliği ile Asya’nın dini bilgeliğini bağdaştıracak bir plan yaptım.” (Sh:23)
1951’de kurulan Pehlevi Locası -ki daha sonra Hümayun Locası adını almıştır- resmen tanınmamış ise de İran’da masonluk yeniden canlandı. Üyeleri üst tabakaya mensuptu, yüzde 51’i yönetimin önde gelenlerindendi. Tahran’daki ABD Elçiliği görevlilerinden William Koren, Pehlevi Locası’nı şöyle değerlendiriyor:
“Üyesi olduğu belirtilen bireylerin -ki birçok senatör, geçmiş hükümet bakanları ve diğer İranlı liderlerden oluşur- karakterleri ve önemleri şunu önerir ki, tamamen bir dostluk örgütü olmasına karşılık loca daha çok politik ve ekonomik gücü temsil etmektedir.”
Muhammed Rıza Şah Pehlevi’nin iktidara geri dönmesiyle 1955-1978 arasında birçok düzenli, resmi mason locaları kuruldu. Bunlar Fransız, İskoç ve Alman localarına bağlıydı. 1969’a kadar Fransız Büyük Locası’na bağlı olarak 10 Fransız locası kuruldu. İlk İskoç locası olan Light of Iran (İran’ın Işığı) İngiliz subayları tarafından Şiraz’da kurulmuştur. 1957’de İranlılar için ilk İskoç locası açıldı ve 1969’a kadar 13 İskoç locası daha kuruldu. Alman Büyük Locası’nın güdümünde de 3 loca kuruldu.” (Sh.25)
Irak’ta masonluk teşkilatları
Irak’a İngilizlerin Basra Körfezi’ndeki “East India Company” şirketi kanalıyla girmişti. Bilindiği gibi bu şirket, bütün Hindistan ticaretinin deniz bağını sağlıyordu, bunun için de bütün sahil şeyhliklerini ticari çıkarla kendisine bağlamıştı. İlk resmi loca olan “Mezopotamya Locası” 1918’de Basra’da İngiliz subayları ve görevlileri tarafından kuruldu. İngiltere Irak’ı tam işgaline alınca 1920’lerde toplam 10 resmi loca kurulmuştu. Çoğu İngiliz Büyük Locası’na bağlıydı. Basra, Bağdat gibi birçok İngiliz görevlinin bulunduğu petrol bölgesi Kerkük’te de vardı. Osmanlı’ya karşı ayaklanmasına yardımcı oldukları Şerif Hüseyin’in oğlu Faysal’ı krallığa getirtmişlerdi. Onun hizmetinde -ki reis, bakan, general, hukukçu ve diplomatları da localara aldılar. Masonluğa karşı hiçbir yasaklama yoktu. Ancak ikinci Dünya Savaşı sırasında Almanlarla işbirliği yapan milliyetçiler karşı çıkıyorlardı ama kısa süre kaldılar. Buna karşılık 1958’deki askeri darbe iktidarı ele geçirince, İngiltere’ye hizmet ediyor sayılan locaları yasakladı. Bu konuda ilk adım atan Arap rejimi oldu. 1968’de sosyalist Baas Partisi iktidara gelince anayasaya aykırı ilan edildi ve üyeliğin hapis cezası getireceği ilan edildi. 1975’te Ceza Kanunu’nun 201. maddesinde Siyonizm’e destek niteliği kaydıyla, cezasının idam olduğu ilan edildi.
Suudilerin masonlarla irtibatı!
Suudi Arabistan’da (Vehhabilikle birlikte kurulan) localar 1978’de (İslam âleminde nefret uyandırmasın diye) kapatılmıştır. Musul’da 1964’ten beri kapalıdır. Lübnan’da 1970 İç Savaşı’ndan sonra localar kapandı. (Sh.30)
Beyrut’ta masonluğun kökleşmesinde Amerikalı Protestanların ve Protestan misyonerlerin özel bir etkinliği olmuştur. Suriye Protestan Koleji’nin Başkanı Rahip D. Bliss’in 1871’de kolejin temeli atılırken yaptığı konuşma gerçekten ilginçtir. (Sh.31)
Masonluğun Mısır’a ve Ezher Ulemasına taşınması
Mısır’da ilk kez 1747’de sadece Avrupalıların üye oldukları loca kurulmuştur. 1798’de Fransız işgali sırasında yine localar kurulmuş ve yerli memurlar baskıyla buralara sokulmuşsa da ordu çekilince localar kapanmıştır. 1811, 1812, 1815’te yine sadece yabancıların üye oldukları localar kuruldu. 1839’da Mısır’a sığınmış ihtilalci İtalyanlar içe kapanık localar kurdular. İlk Müslümanları da kabul eden Fransız Locası, 1845’te İskenderiye’de kuruldu. (Sh.34)
Konuyla ilgili olarak Yılmaz Altuğ’un verdiği bir bilgiyi de doğruluk derecesi üzerinde yorum yapamayarak aynen aktarıyoruz: “Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa’nın en küçük oğlu Mehmed Halim Paşa, 24 Haziran 1861’de bazı Türk masonların 33. dereceye yükseltip bunlardan dokuzu ile Türk Yüksek Şûrası’nı kurmuştur. Burada tartışmalı olan, kendisinin nerede mason olduğudur. Beş farklı iddia var: İngiltere’de, Mısır’da, İstanbul’da Bulwer Locası’nda, Fransa’da, İstanbul’da Fransız Locası’nda.” (Sh:35)
Hidivlik makamını ele geçirme mücadelesi devam ederken masonluğa “Mısırlı Müslüman Milliyetçiliği”nin karışması yepyeni bir dönemi başlattı. 1870’te İstanbul’da verdiği konferansta, peygamberliğin insan becerisi ve yeteneğine dayandığını ileri sürmesi üzerine ulemanın tepkisiyle ülkeden çıkarılan Cemaleddin Afgani Mısır’a gitti ve 1876’da “Kevkeb-i Şarki” (Doğu Yıldızı) Locası’nda tekris edilerek mason oldu. Pan-İslamcı akımın en öndeki düşünürleri arasında sayılan, İngiliz işgaline karşı Mısır’da milliyetçi akımı destekleyen ama Osmanlı’ya da karşıtlığını saklamayan Afgani’nin masonluğu gerçekten ilginçtir. (Sh.37)
Politikayı locaya sokmanın yanı sıra Afgani, “Evrensel Yüce Mimar” fikrini reddetmekle, dinsizlikle de suçlandı. Buna karşılık, İngiliz viskonsülünün başkanlığındaki bir mason heyeti Hidiv’e locayı din ve politika alanına karıştırmama güvencesi verdiler ve Cemaleddin’i arkadaşlarıyla birlikte locadan çıkardılar. O da Fransız Büyük Doğusu’na bağlı yeni bir loca kurdu. Bu girişim büyük ilgi gördü ve 300 üye toplanan locaya, sonraki olaylarda önemli roller oynayan Abduh, Zaglul, Yakup Sarınu (Abu Naddara diye ünlüdür), Edip İshak, Hidiv İsmail’in oğlu ve halefi Tevfik, Urabi Paşa, Şerif Paşa, Butros Gali Paşa, Süleyman Paşa, Abaza Paşa gibi en önde gelen sivil ve askerler katıldı. Cemaleddin’in teşviki ile, Beyrut’ta Amerikalıların çevresinde oluşan bir mason grubu da Mısır’a geçti ve onlara katıldı. Böylece Mısır Milliyetçi Partisi (Hizb el Vatani) kuruldu. Hidiv İsmail’i öldürmeyi planladıkları ileri sürülmüştür, en azından devrilip ülkeden uzaklaştırılmasında rol oynadılar. Kendisi de mason olan Tevfik’in Hidivliğe getirilmesi işlerine geliyordu çünkü Afgani’ye büyük saygısı olduğu biliniyordu. (Sh.39)
Mason Muhammed Abduh’un Cemaleddin Afganiye mektupları!
“Davamızı, sizin akılcı ‘Dinin kafasını, din kılıcından başka şeyle kesmeyiniz’ kuralınıza uygun olarak yürütüyoruz. Burada olsaydınız, bizi, şu anda, zahit ve mümin olarak rükû ve secdeye varırken, Allah’ın emirlerine asla karşı gelmeden ve bütün emirlerini yerine getirirken görebilirdiniz: Umut olmasaydı yaşam ne kadar sıkıcı olurdu.” (Sh:41)
İslam âleminde yeni bir canlanma arayışı sırasında, emperyalistlerin de kandırıp kışkırtmasıyla masonluktan da yararlanma denemesi açısından en önde gelen isim Afgani olacaktır. Daha sonra Mısır Başmüftülüğü’ne İngilizlerce getirilecek -öğrencisi diyebileceğimiz- Abduh’u da çok etkilediği açıktır. Abduh’un önemli katkısıyla çıkan, XX. yüzyıl başının en etkin İslamcı dergisi El Manar, Şahin Makarius’un “Hakaik el Asliyye fi Tarih al Masuniyya al Amaliyye” adlı kitabını “Masonluk cemiyetinin büyük yararlarını yansıtan bu kitabın yazarına teşekkür ediyoruz” diyerek kutlamıştır. Modern Batı yaşamını İslam’la bağdaştırma konusunda fetvalar yayınlamakla ünlü olan El Manar, Abduh’un masonluğa girdiğini de saklamayıp, siyasal bir gereklilik olarak sunmaktadır. Ancak bu yüzden, bir kesim Afgani ve Abduh’u İslamcı akımın lideri ilan ederken bir kesim de bidat’çılıkla (yani Hazreti Peygamber zamanına ait olmayan batıl ve bozuk şeyler uydurmakla) suçlamıştır. Özellikle Abduh’un modern yaşam konusunda verdiği fetvalar tartışmalara yol açmıştır.
Bu iki kişinin özellikleri konusunda, El Ezher’de eğitim almış, mahkemelerde uzun süre çalışmış ve ikisini de tanımış olan Mısırlı Yusuf bin Nehbanî ile Al Manar’ın yayımcısı Reşid Rıza arasında 1908’de geçen bir tartışma, Müslüman masonluğu kavramına ışık tutacaktır:
(Hem Afgani, hem de Abduh) İkisi de (Siyonist ve emperyalist güdümlü) mason locasına girmişlerdir. Din ile hiçbir şekilde bağdaşmayan, tam aksine bütün dinleri reddeden bir örgüte üye olan bir kimse nasıl İslam lideri olabilir? sorusuna Reşid Rıza cevaben şöyle demiştir: ‘Evet, onlar masonluğa girdiler, ama ben görmedim.’ (Sh.43)
Osmanlı’da Masonluğun tahribatları:
Bektaşilik:
Arap âleminde bu geri kalışa çözüm olarak, XVIII. yüzyılın ortasında belirip (İngiliz Yahudilerince desteklenen) güya, Hazreti Peygamber dönemine yönelme amacı güden Vehhabilik gösterilmiştir.
Osmanlı Devleti’nin temel anlayışını oluşturan Hanefiliğin ise en hoşgörülü mezhep olduğu bilinir. Dolayısıyla içinden üreyen tarikatlarda -Bektaşilik, Nakşibendilik, Mevlevilik gibi- devrimci, eylemci değil, uzlaşmacı fikirler egemendir. Nitekim Yeniçeriliğin Tanzimat karşıtı tutumuna destek verdiği düşüncesiyle 1826 olayında binlerce Bektaşi de öldürülmüş ve tekkeleri kapatılmıştı. Yine de inançlarından vazgeçmeyenler bir süre Nakşibendilik şemsiyesi altında çalıştıktan sonra tekrar eski yapılarını canlandırmıştır. Ancak gizliliğe eskisinden daha fazla dikkat etmeye özen göstermişlerdir. Bektaşilerin her şeylerini gizli tutma âdeti vardır ve örgütlenmeleri saklıdır. Aralarında birtakım remizler de kullanılmaktadır. Bu sebeple tarihte ünlü olan Batınilerle ilişkileri olduğunu düşünenler de çıkmıştır. Bölge reisi olan Baba’ya tam itaat şarttır. (Sh.45)
(Bu Bektaşilerin daha sonra kolayca Masonluğa intisap etmeleri, zaten aynı kabalist öğretilerden beslendikleri içindir.)
“Yahudilerin localara kaydolmaları ve daha sonra masonluğa Siyonist damgası vurulması, siyasi bir propaganda oyunundan başka bir şey değildir.” diyen Orhan Koloğlu özenle Yahudilikle Masonluk ilişkisini saklamaya çalışmaktadır!
“XIX. yüzyılda Avrupa’da Yahudi sorunu bulunmayan belki sadece iki ülke vardı: İngiltere ve Osmanlı. İngiltere Hıristiyanlığa geçen bir Yahudi’yi başbakanlığa getirebiliyordu. Sultan Abdülmecid ise “Yahudilerin insan kanı içmeye dayalı dini ayinler yaptıkları yolundaki hurafelere asla itibar edilmemesi gerektiğini” resmen açıklamıştı. Böylece Avrupa’dan daha ileri bir ilke oluşturmuştu. (Sh.60)”
Masonluğun Yahudilere açılımı daha çok Amerika’da görülür. Ama Detroit’teki Palestine: (Filistin) Locası’nın bin üyesi arasında tek bir Yahudi bulunmaması da ilginçtir. Açıkçası, Osmanlı dışında bütün Avrupa’da mevcut olan düşmanlık sebebiyle Yahudiler localarda da varlıklarını hissettiremiyorlardı. Zaten Siyonizm deyiminin bütün dünyada işitilmesi 1897 kongresinden sonradır. Onların Filistin’e yönelik girişimini de Sultan Abdülhamid’in geri çevirdiği bilinir. Esasen Siyonizm’in de masonlukla hiçbir bağı yoktu. (Sh.62)” diyerek gerçekleri ters yüz eden açıkça okuyucuya yalan söyleyen Orhan Koloğlu’ya sormak lazımdı. Bu Masonluk, fesatçı ve dışa bağımlı şeytani bir yapılanma değil de, öyle hayırlı ve yararlı kurum ise ne diye Yahudi yakınlarıyla irtibatı saklanmaktadır?
Mason locaları, yardım kuruluşlarıymış!..
Italia Risorta Locası’nın üstadı olan A.Geraci’nin Murad’ın yetersizliğini belirtip Abdülhamid’in hükümdarlığını onaylayan mesajını evvelce aktarmıştık. Rus Savaşı sırasında Osmanlı toplumunun yaşadığı büyük bunalıma çözüm aramak ve yardımda bulunmak amacıyla localar arasında “Anadolu’da Açlıkla Mücadele Komitesi” kurulmuştu. Abdülhamid’e bağlılığıyla tanınan Ermeni Noradungiyan’ın başkanlık ettiği komitenin dört asbaşkanından biri de Geraci idi. Bütün dünyaya yaydıkları sirkülerde şöyle diyorlardı: “Cemiyetimizin ana ilkesi olan insanlığın uluslararası kardeşlik ilkesi hiçbir zaman daha acil bir şekilde ispatlanma zorunluluğunda bırakılmamıştır. Böylece ırk ve inanç farklılıklarıyla fazlaca bölünmüş Doğu dünyasına farmasonluğun sınır tanımayarak, nerede olurlarsa olsunlar acı çeken insanları kardeş kabul ettiğini ve her an onlara yardıma hazır olduğunu gösterelim.”
Bağış kampanyasını kurucu localar, ellişer lira yatırarak başlatmışlardı. Bu yıllarda locaların açık ve kapalı toplantılarında Sultan’a bağlılık ve saygı mesajlarının çok sık yinelendiği görülüyor. 7 Mart 1882’de Boğaziçi Yıldızı, Italia Risorta, Ser ve Proodos locaları birlikte, haricilere açık bir ziyafet vermiş ve erkek-kadın 250 kişi katılmıştır. Açılış konuşmasını yapan Geraci, masonların din ve politika ile ilgilenmediklerini açıklamış, Proodos’un üstadı Stamelos Padişah’ın sağlığına kadeh kaldırmış, Boğaziçi Yıldızı’nın üstadı ise masonluğun Sultan Abdülhamid tarafından korunduğunu belirtmiştir. (Sh.109) diyen Orhan Koloğlu, hayatını Mason şebekelerine Siyonizm’le mücadele ile geçirmiş ve sonunda onların partisi İttihat ve Terakki tarafından devrilmiş olan Abdülhamit Hanın, Masonların belasını defetme ve hıyanetlerini engelleme girişimlerini onları desteklemiş gibi göstermekten utanmamıştır.
CÜBBELİ AHMET “BEL’AM”CIK’I VE MAHMUT EFENDİ YAKINLARINA UYARI!
FETULLAH GÜLEN DOSYASI
FİLİSTİN’DE; BÜYÜK BAYRAMIN BÜYÜLÜ BAŞLANGICI VE ZEKİ GEÇKİL’İN ŞARLATANLIĞI
FİLİSTİN’DE; BÜYÜK BAYRAMIN BÜYÜLÜ BAŞLANGICI VE ZEKİ GEÇKİL’İN ŞARLATANLIĞI
Dünyanın Fikri Değişimi Türkiye’den, FİİLİ DEĞİŞİMİ İSE FİLİSTİN’DEN BAŞLAMIŞTIR!
OĞUZHAN ASİLTÜRK’ÜN ERBAKAN’A İFTİRALARI
KUR’AN’A TERCÜMAN, OLDUM KOVULDUM! (ŞİİR)
KUR’AN’A TERCÜMAN, OLDUM KOVULDUM! (ŞİİR)
AKGÜLÜMÜZ!.. (ŞİİR)
DEVLET VE HÜKÜMET YETKİLİLERİNİN VE DİĞER İLGİLİLERİN DİKKATİNE!..
Ya Rabbi içimde, aşkın söndürme Gönlümü Zatından, gayrı döndürme Eli boş iflasla, kabre gömdürme Herkes…
Kur’an’ın va’dini, tamamla Ya Rabb Haşreyle en büyük, İmam’la Ya Rabb Zulm kiri yıkanmaz, hamamla Ya…
Çok sarsıcı ve ibret verici bir makale olmuş. Allah razı olsun. Cenab-ı Hak, her türlü…
İnsanların hayırlısı insanlara faydası dokunandır” hadisine muhatap ve muvaffak eyle Allah’ım. Ya Rabbi sürekli…
Yetişsin nusretin ne olur Ya Rab Hainler kan döker, gözleri doymaz Kahreyle bekletme, zalimi Ya…
Oysa, düşmanın stratejisini, Siyonizm’in hilesini ve hedefini savaştan önce öğrenen bilge ve cesur bir Lider…
Riyakâr kınadı, boş laf sıkıldı Bu münafıklıktan, artık bıkıldı Gör; sahtekârlıkta, hazık1 değil mi Gazze…
Böylece) Münafıklık yapanların da (açığa çıkarılıp) bilinmesi ve belirlenmesi içindir ki, onlara: "Gelin, Allah'ın yolunda…
"(Ey Resulüm!) Eğer Sen onlara emrettiğin takdirde, (cihad için hemen sefere) çıkacaklarına dair (münafıklar) yeminlerinin olanca gücüyle Allah'a and içmektedirler.…
ABD, TERBİYE EDİLMEMİŞ BİR AYGIRDIR. ABD, KAĞIT GİBİ PARÇALANACAKTIR! Prof.Dr. NECMETTİN ERBAKAN ABD, Büyük İsrail'in…