ALNIMIZ AK, ALLAH’A ŞÜKÜR
Bir zaman gaflette, Şeytana çulduk
Haydar Baba ile, zikre koyulduk
Erbakan tanıdık, cahit kul olduk
Allah’tan gayrıdan, dilenmek küfür
Milli Çözümcüyüz, Ya Rabbi şükür!..
Hidayet yetmezse, nolurdu halim
Lütfedip kıldı Hakk, Kur’an’a âlim
Ki Mevlâm yâr ise, vız gelir zalim
İnan; Filistin’den, İsrail süpür
Şerefli Milletiz, Allah’a şükür!..
Hak ile Bâtılı, ayırır olduk
Mazlumu mağduru, kayırır olduk
Gayrı hizmet ehli, sayılır olduk
Hak davadan kaçan, yüzüne tükür
Milli Çözümcüyüz, Ya Rabbi şükür!..
Hürmet medet bekler, sarık külahtan
İman etkilidir, güçten silahtan
Sen çalış çabala, nusret Allah’tan
Sure-i Feth oku, Siyona üfür
Milli Görüşçüyüz, Allah’a şükür!..
Şeytan su-i zanla, fitne fesatla
Ara bozmak ister, her bir fırsatla
Mü’min yetinmeli, helal ruhsatla
Sui-zan uhuvvet, bozan bir sülfür1
Alnımız açıktır, Mevlâ’ya şükür!..
Ev aldım kırkımda, baraj arsası
Ellimde emekli, bir kat parası
Son yirmi beş yılda, deprem sonrası
Fazla neyim varsa, kabrime çögür2
Dava dertlisiyiz, Ya Rabbi Şükür!..
Kimi aldatmışsak, hakkını alsın
İftira atanlar, mahşere kalsın
Düşman sevindirme, o kapım çalsın
Şantajla alınır, cehneme küpür
Biz Hakk dostlarıyız, Allah’a şükür!..
Şahsi kusurları, örtmektir hüner
Şefkat rahmet solsa, kalp nuru söner
Sadık dostla ortam, cennete döner
Sevgisiz saygısız, sanır ürkütür
Mevlâ’ya sığındık, Allah’a şükür!..
Hayra dönsün gözün, elin ve dilin
Savcısı olalım, seksen bir ilin
Dostlar birbiriniz, kıymetin bilin
Yiğitsen Din Devlet, Vatan çin köpür
Milli Çözümcüyüz, Ya Rabbi şükür!..
Kaydın tevbe et, kul; hatasız olmaz
Şeytan dürter; fitne, katansız olmaz
Bayraksız Ezansız, Vatansız olmaz
Kur’an vicdan lazım, hem ahlâk kültür
Milli Görüşçüyüz, Allah’a şükür!..
Hakk tanımaz gafil, hayrı aramaz
Haset güden kişi, halka yaramaz
Kim nankörlük yapar, Dosta varamaz
Kırarlar belini, hem kütür kütür
Hakikat ehliyiz, Ya Rabbi şükür!..
1- Sülfür: Zehirleyici bir gaz.
2- Çögür: İri ve sert diken.
AMAN DİKKAT!
Asla, hıyanet ve hakaret niyetiyle değil, maalesef gaflet ve nefsaniyet dürtüsüyle yapılan… Ve çok tehlikeli sonuçlara yol açacağı için tarafımızdan endişe duyulan bu hatalara düşen kardeşlerimize, sadece ve özellikle duacı olmak zorundayız… Çünkü nice senelerdir ve en zor dönemlerde; meleklerin ve ruhanilerin bile hayran kaldığı, samimi hizmet ve fedakârlıkların sahibi olan kardeşlerimize, asıl bugünlerde yardımcı olmalı, azim hatalarının tekrarlanmaması için Cenab-ı Hakka yalvarmalıyız. Bizlerin de benzer yanlışlıklara kaymamamız için Yüce Rabbimize sığınmalıyız.
Bu üzücü olayların hayırlara vesile olmasını umarak, 22 Mayıs 2024 tarihli istihare rü’yasını dikkatle ve defaatle okumalı ve gerekli dersleri çıkarmalıyız.
Velhasıl, uyarılarımızda bile, ölçülü ve insaflı davranmalı, kesinlikle nefret ve adavet değil, şefkat ve uhuvvet ehli olduğumuzu ortaya koymalıyız. “Adalet; her şeyi yerli yerinde ve dengeleri gözeterek yapmaktır!” hikmetine uygun davranmalıyız.
Bütün kardeşlerime hürmet ve muhabbetlerimi sunuyor, samimi ve sürekli dualarını bekliyorum.
Rahmet Pakgül
KARDEŞLERE HATIRLATMA
Muhterem Üstadımız:
• En sinsi ve şeytanla ilişkili nefsimizdeki çıbanların deşilmesi…
• İleride daha çetin imtihan ve ithamlara karşı her birimizin hazır hale gelmesi…
• Aramızdaki “uhuvvet ve meveddet”in (Kardeşlik ve sevgi desteği) daha da pekişmesi…
• Dünyevi basit ve geçici heveslerden sıyrılıp, tamamen Allah’ın rızasına ve davamızın başarısına yönelinmesi gibi hikmetlerle;
Ama asla hıyanet ve hakaret niyetiyle değil, gaflet ve enaniyet dürtüsüyle yapılan ve hepimizi sarsan nahoş olaylarla ilgili yorumlarınız ve duyarlılıklarınız için duacıyız.
Yapılan uyarı ve kınamalar, sadece bazı kardeşlerimize değil, hepimize ve bizzat kendimize yapılmış gibi okumalı ve ona göre pişmanlık duymalıyız.
Artık herkesin dersini alması, hatalı düşünce ve davranışlarını bırakması gereken bu duruma bir son vermeli, asli görevlerimize dönmeliyiz. Bu nedenle her bir kardeşimiz, iki rekat kendi hataları, iki rekat ise kardeşlerimizin bu imtihanı başarıyla atlatması için namaz kılıp, salih ve halis bir dua ile kutlu yolumuza devam etmeliyiz.
Allah’a emanet olunuz! buyurmuşlardır. Talimatları herkese duyurulur.
Selam ve saygılarımla.
Genel Sekreter
Nevzat Gündüz
Hayatımın En Sarsıcı Yorumu:
“Herkes lüks içinde yaşıyor diye biz dava çalışmasını bırakamayız…” dedi bizimkiler…
Hocam da farklı değil ki… (O da lüks ve saltanat içinde yaşıyor anlamında…) Bizimkiler (bu itham ve iddiamı) kabul etmeseler de…
Üç ev…
Araba…
Malına mal, mülküne mülk eklesin…”
“N…. Bey (kendisi alarak) karıştırıp telefonumdan (öğrendiklerini), Hocama atıvermediği sürece, artık rüya paylaşmıyorum…
Vebal diyor N…. Bey, (eh) bu da benim vebalim olsun, hepinizin vebali yok mu? deyip geçiyorum.”
Bu dedikodular ve suizanlar, bu itham ve iddialar, Başkanlık sorumluluğu almış iki hanım kardeşimizin telefon yazışmalarından bir kısmı… “Filan dava kardeşimizin nişanına çeyrek alındı, filan ağabeyin düğününe yarım takıldı” gibi daha çirkin sızlanmaları ise saymadık…
Gelelim 3 ev meselesine… Biri 40 yaşlarında, köyümüz Keban Baraj gölü altında kaldığından, ev, arazi, bağ ve bahçelerimizin istimlak edilmesi sonucu, Rahmetli Babamın avucuna biraz para geçtiği ortamda düğünlerimizde bolca altın alınmıştı. Kendi eşiminkiler 1000 lira tutmuştu. 1000 lira Bekir Akgül kardeşimin hissesini borç almıştım. 1000 lira Rahmetli Rukiye Ablamın hissesini borç almıştım. 3 bin lira tutmuşlardı. 1980’in başlarıydı. 500 lira ise Adana’daki sadık dostum B…. B…’tan borç istedim, iyilik yaptı. O dönemde 4500 lira eden evi, bize 3500 liraya sattılar.
İkincisine gelince; 50 yaşlarında emekli olurken verilen ikramiye ile bir kaloriferli ev aldık… Yıllar sonra çocuklar yetişince bize dar gelmeye başlayan bu evi sattık, öz kardeşim Mustafa’nın da katkısıyla daha rahat bir eve taşındık… Malum Elâzığ depreminde oturduğumuz binanın farklı katlarında evlerin duvarları yıkıldı, apartmanda derin çatlaklar oluştu. Mecburen boşaltıldı… Önce ağır hasar dediler, sonra orta verdiler, yıkılacak müteahhite bırakılacak diye beklediler… O sırada manevi bir ikazla buraya girmememiz işaret edildi. 3-5 yıl kız çocuklarımızın yanında kaldık… Bu durum rahat çalışmamıza engel oluyordu… Mecburen arabamızı sattık, küçük bir arsamızı sattık, Hanımın ve kızların emanetlerini aldık, öz kardeşlerimin de desteği sayesinde, şimdi oturduğumuz yere taşındık… Ama ne Konya’dakilerden ne diğer dava kardeşlerimizden bu konuda bir destek talebinde asla bulunmadık. Yani 3 ev dediklerinden biri, her an yıkılabilecek ve bulunursa müteahhite verilecek durumdadır.
Gelelim bütün camiamızı cezalandırmak (!) niyetiyle, gördüğü rüyaların gizlenmesine…
Öncelikle, dava kardeşlerimizi, manen ikaz edecek veya sevindirip gayrete getirecek cinsten işaret ve beşaretlerin gizlenmesinin vebalini bu kadar rahat yüklenenlerin, biraz daha düşünmesi ve tevbe etmesi gerekir. Allah’a karşı cesaretin sonu hasarettir!.. Kaldı ki, biz Hz. Kur’an’a, Resulüllah’a, üzerinde icma hasıl olmuş İslami esaslara ve Aziz Erbakan Hocamızın hayatı boyunca öğrettiği açık talimatlarına uyarak yola çıkmışızdır ve hâlâ da asıl dayanağımız, hizmet, istikamet ve meşruiyet kaynağımız bunlardır. Elbette salih rüyalar da önemli bir moral ve motivasyon vesilesi olmuşlardır, olacaklardır. Ancak bizim birilerinin gözlerine batan o iki evimiz 40 yıldan beri vardı ve bizlere manevi iltifatlar yapılırken de bunlar bilinip durmaktaydı. Zaten helal, meşru ve sıradan bir mal varlığı için kınanmak, sadece bahtsızlıktı. Şimdi daha önceki müjde ve işaretlere aykırı yeni ve farklı rüyalar söz konusu olacaksa, mecburen şu sorulacaktır:
Mana âleminde konuşan, muştulayıp uyaran aynı Zat olduğuna ve Ona itimat ve itibar olunduğuna göre; öncekiler mi yalan ve yanlıştı, şimdikiler mi karışık ve uydurmaydı? Kim kimi ne ile ve niçin korkutmaya veya şantaj yapmaya çalışmaktaydı?
Evet, özellikle son 25 yıldır, bir nevi ev hapsi yaşadığımdan, zaten makale, şiir, kitap, dergi ve Meal-i Kerim hazırlıkları için buna mecbur kaldığımdan, bakmakla mükellef olduğum dul kızımın ve torunlarımın geçimine katkı sunmaları ve bizim bu sürekli araştırma ve seyahat çabalarımızı kolaylaştırma konusunda, kısmen durumu iyi olan bazı kardeşlerimizin ve Konya ekibimizin gönüllü yardımları takdire şayandır ve kendileri devamlı dualarımıza ortaktır. Ama bunlar asla bir dayatma ve istismar sonucu olmadığı gibi, bunlarla öyle servet yığılamayacağı da ortadadır.
Şimdi hangi kardeşimiz, aldatıldığını, istismar konusu yapıldığını, onların sırtından haksız kazanç sağladığımızı veya borç alıp üstüne yattığımızı falan düşünüyorsa, samimiyetle sesleniyorum, bize özel olarak veya açıkça söylesinler, neyimiz varsa satar savar Allah’ın izniyle, hiç kimseye borçlu kalmayız!..
Ama böyle dedikodulara, haksız ve alâkasız ithamlara, sadık ve samimi insanların kafasını karıştırıp hizmetlerinden soğutmaya kalkışmasınlar… Kim neyi hak etmişse ona ulaşacağına ve hâşâ Allah’ı aldatmak mümkün olmayacağına göre, kendilerini daha fazla zorlamasınlar. Allah’a hamd olsun alnımız ak, yüreğimiz pâk olmasaydı süper şeytanlara ve işbirlikçi şarlatanlara bunca yıldır karşı çıkamazdık…
Bunları duyunca elbette üzülen değerli eşim ve 55 yıldır kahrımı çekenim Hacı Hanımın, lisanı haliyle anlatmak istediklerine de tercümanlık yapayım:
“Bu elli beş yılın neredeyse 40 yılında, günler, haftalar, hatta bazen aylar boyunca, ya bir odalı köy evinde, veya daracık bir Iojmanda, tek başıma küçük çocuklarımla Hacı Bey’in yollarını gözlerdik. Sürgünler, memuriyetine son vermeler, hapishaneler dönemleri… Bazen bir ekmek dahi bulamadığımız günleri… Çocuklara 1 kg meyve alamadığımız süreçleri hiçbir kardeşime şikâyet ettiğimi hatırlamıyorum. Bu son 15-20 yıldır biraz dünyevi rahata ve kolaylığa kavuştuğumuz bu huzuru da bize çok görmeyin… O zorlu süreçlerde, artık dayanamayıp ağır psikolojik stres ve sıkıntılara uğradığımı, yıllarca bunun için tedavilerle uğraştığımı görmezden-bilmezden gelmeyin… Beni teskin ve teselli için Hacı Bey’in dar günde bozduralım diye hediye ettiği, basit bir bileziği ve altın zinciri o kadar da gözünüzde büyütmeyin!.. Şeytanlara ve şarlatanlara fırsat vermeyin!.. Hatta bu son yıllarda Hacı Bey’in güya devamlı evde ve yanımızda olduğuna da bakıp imrenmeyin. Çünkü vücuduyla odamızda, soframızda bulunmasına rağmen, gece-gündüz ruhunun ve aklının, sürekli Dergi ve Site yazılarıyla, Kitaplarla, kardeşlerimizin sorunlarıyla ve başta Filistin olmak üzere bütün mazlumların sıkıntılarıyla meşgul olup, bizden, yani ailesinden ziyade sizlerle ilgilendiğini bilin!..”
Bu kahredici konuşmaların, kasıtlı bir kin ve derin bir nefret birikimi sonucu ve fitne çıkarmak hevesiyle değil; zahiri kızgınlık ve kırgınlık neticesinde ve gaflet halinde, özellikle de şeytani vesveselerle söylenmiş olduğunu umuyor, her konumdaki kardeşimizin ders çıkarması ve tedbirli davranması için İlahi bir uyarı sayıyor, meleklerin bile imrendiği çok ciddi ve özverili hizmet ve gayretlerin devamına asla engel olmamasını diliyor ve bütün kardeşlerimden bu vesileyle bir kez daha “Birbirilerimizi Allah için sevip sahiplenmeyi ve ahireti dünya menfaatine tercih ve temenni etmelerini”… Ve dahi, kafalarını ve vicdanlarını rahatsız eden her durumu, asla çekinmeden, ilgili ve yetkili kimselerle paylaşıp gerçeğe erişmelerini rica ediyorum.
Bu sarsıcı gelişmeler karşısında nasıl hareket etmemiz ve neleri düzeltmemiz gerektiği hususunda Kur’an-ı Kerim’e müracaat edip yaptığımız tefaül sonucu çıkan, 488. sahifedeki, Şûrâ (İstişare) Suresi son iki (52 ve 53) ayetlerinin yüce mealini hatırlatarak bitiriyorum:
“(Ey Nebim!) İşte böylece Sana da emrimizden bir ruh vahyettik. (Sana çok özel bir inayet, hidayet ve hikmet bahşettik.) Ki Sen, kitap nedir, iman nedir (bunların hakikatine nasıl erişilir?) bilmezdin. Ancak Biz Onu (Kur’an’ı) bir nur (hidayet ve istikamet ışığı, şuur ve huzur kaynağı, kurtarıcı kanun ve kurallar dayanağı) kılıverdik, Onunla kullarımızdan dilediklerimizi hidayete erdiririz. Şüphesiz Sen, dosdoğru olan bir yola yöneltip-iletmektesin.
(Ey Resulüm! Sen) Göklerde ve yerde bulunanların tümü Kendisine ait olan (Yüce) Allah’ın yoluna (davet ve rehberlik etmektesin). Haberiniz olsun! (Dikkatli ve tedbirli bulunun ki;) bütün işler Allah’a dönecektir.” (Şûrâ: 52-53)
Selam olsun Sadıklara
Rabbim bizi kat azlara! (Amin)
Kehf 28
Sen de, sabah akşam, (her zaman) O’nun rızasını dileyerek, Rablerine dua edenlerle birlikte (olmaya, hizmet ve ibadet üzerinde durmaya) sabret. Dünya hayatının (geçici ve çekici) süsünü isteyerek gözlerini onlardan (Allah dostlarından) ayırıp kaydırma! (Sakın) Kalplerini, Bizi zikretmekten gaflete düşürdüğümüz, kendi ‘hevâ ve heveslerine’ tâbi olan (ve nefsi arzularına tapan) ve (her) işinde aşırılığa kayan (ve ölçüyü kaçıran) kimselere uyma! (Ki bunun sonu hasarettir.)
Aziz Üstadım!.. Muhterem Hocam!..
Bizim için; Sizin sarsılmanız kadar üzücü bu hayatta ne var acaba? Böyle bir yazıyı yazmak durumda kalmanız, kahredici… Allah bizi affetsin.
Böylesi hassas konuda, yazacağımız tek bir kelimenin fitne ateşini alevlendireceği korkusuyla dünden beri yorumumuzu yazıp yazıp siliyoruz.
Kendi yorumumuzu yazmak yerine; Aziz Erbakan Hocamızın bir mana âlemindeki buyruklarından bir bölümü buraya bırakalım.
Aziz Erbakan Hocamız buyurmuşlardı ki:
“…Bu kaçıncı uyarı? Daha kaç kez uyaralım. Allah dostlarını üzmek Allah’ı üzmektir! Allah Resulünü üzmektir! Bizi üzmektir…
…Ahmet’ime selam söyle, üzülmesin, mahzun da olmasın! Onun bir selamına devletler kurar, bir kelâmına devletler yıkarız! Gözünün yaşı yeryüzüne düşecek olsa yeryüzü kuruyacak diye korkarız. İki kişinin üçüncüsü Allah’tır! Tek başına hüzünle ve gönülden duaya sarılanın ikincisi Biz olmaktayız, Onun yanındayız, duasındayız. Ahmet’im hiç üzülmesin, kaygılanmasın… Verdiği karardan dolayı rahatsız olmasın! Düşüncesinde, hüznünde, kararında, uygulamasında, her aşamasında Biz Onunlayız! Biz (Hakkın rızası, davanın çıkarı ve mazlumların hatırı için hizmete koyulan) iki kişiyken üçüncümüz Allah’tır! Ahmet Bizim canımıza can, damarımıza kan, elimize kolumuza dermandır! Canımıza, kanımıza, dermanımıza dokunmayın! İnnallâhe meanâ! Allah Bizimle beraber olunca ne gamdır… Bize, hakikaten Bizimle olmak isteyen katılsın ve kalsın… Öyle lafta ve lütfen Bizimle olacak kişiye ihtiyacımız olduğu sanılmasın!..”
“Rabbimiz, bizi hidayete erdirdikten sonra, bir daha kalplerimizi caydırma (ayaklarımızı kaydırma), bize katından rahmet ve inayet bağışla. Şüphesiz, bağışı en çok olan Sensin Sen.”
“Rabbimiz, kendisinden asla şüphe olmayan bir günde, insanları gerçekten Sen (tekrar diriltip hesaba çekmek üzere bir araya) toplayacaksın. Doğrusu Allah, va’adinden cayıp dönmez.”
Al-i İmran Suresi 7-8
“(Hz. Adem:) “Rabbimiz, biz ikimiz kendi nefislerimize zulmettik. Eğer bizi, mağfiret edip bağışlamazsan ve bize acıyıp merhamet buyurmazsan mutlaka hüsrana uğrayanlardan oluruz” diyerek (hatalarını kabul edip bağışlanma dilemişlerdi).”
Araf Suresi 23
Gerçek şu ki, şeytan sizin düşmanınızdır, öyleyse siz de onu düşman sayın (fısıltı ve fırıldaklarına kanmayın!) O, kendi hizbini (partisini, taifesini ve tâbilerini), ancak çılgınca yanan (cehennemî) ateşin ehlinden olmaları için (küfre ve kötülüklere) çağırıp durmaktadır.”
Fatır Suresi 6
Başta, yayınlanan şiirimizde ve Üstadımızın yorumlarında belirtilen tüm bahisler HAK ve HAKİKATTİR!
Yüksek hidayet, feraset, dirayet, cesaret ve sadakatiyle! Hikmeti zühtü, adanmışlığı, fedakarlığı!.. Dünyalık mal,makam.. hırslarınına karşı zerre tenezzül buyurmayan asaletiyle…Kısacası örnek kişilik ve üstün karakteriyle bizlere ÖRNEK ve REHBER olan bir şahsiyet şahikası hakkında yukarıda bahsi geçen bir şeyi düşünmek bile ne akla, ne vicdana ne iz’ana zere kadar sığmayacak bir yaklaşımdır!..
Bu bedenle bahsi geçen mevzu nedeniyle Muhterem Hocamızdan binlerce kez özür diliyor, haklarını helal etmelerini, bağışlamalarını bekliyor, himmet ve dualarını esirgememelerini istirham ediyoruz…Tüm kardeşlerimizden de özür diliyoruz!..
Yine Muhterem Hocamızın yüksek bir şefkatle son yorumlarında buyurdukları gibi;kardeşlerimizin asla hıyanet ve hakaret damarıyla değil,gaflet ,nefsaniyet ve şeytani dürtülerle böyle bir yanlışa düştüklerini yakinen biliyoruz.Ve başta Üstadımız olmak üzere tüm kardeşlerimizden dualar bekliyor,Rabbimizin Hak Davamız ve Kutlu Elçi ‘den dünya ve ahirette ayırmamasını niyaz ediyoruz!..
Aziz ERBAKAN Hocamız’ın Muhterem Üstadımız Ahmet AKGÜL Hocamız hakkındaki şu ifadelerini bir kez daha hatırlamakta büyük yarar vardır!..
Bir Kardeşimizin 11.04.2021 Tarihli (Muhterem Ahmet Hocamızın Doğum Günleri ile Alakalı) Rüyası:
Rüyamda: Aziz Erbakan Hocamızla birlikte Muhterem Ahmet Hocamızı ziyarete gitmiş oluyoruz. Ahmet Hocamız biraz rahatsızlanmışlar; baş ağrısı, yorgunluk ve şekerlerinin yükselmesi ile ilgili bir durgunlukları varmış. Erbakan Hocamız: “Doğum gününde hastalık olur mu hiç Ahmet? Kalk kardeş, bak, Türkiye genelinden hatimler, dualar, iyi dilekler yağıyor. Bu yıl çok bereketli bir doğum günü oldu öyle değil mi, ne dersin?” buyurdular ve Ahmet Hocamıza biri beyaz diğeri kırmızı iki adet gül uzattılar. Erbakan Hocamız: “Bu güller bizim diyarlardan, buranın güllerine benzemez. Kokla ki şifa olsun!” buyurdular. Ahmet Hocamızın mübarek gözleri doldu, mübarek yüzleri mutlu oldu. Erbakan Hocamız: “İki gülle geçiştirmeyeceğiz elbette bu günü. Madem çocuklar kendileri için ‘Ahmet Akgül ne demek’ anlatmışlar, Biz de bir anlatalım, Ahmet Akgül Bizim için ne demek, öyle değil mi?
Bizce Ahmet Akgül demek; Hayırla anılabilecek en güzel sözlerden biri demektir!
Bizce Ahmet Akgül demek; Allah’a aralanan ve Hakkı arayanlara yol açan bir kapı demektir!
Bizce Ahmet Akgül demek; Ruhumuza düşen en güzel cemre demektir!
Bizce Ahmet Akgül demek; Kalbimizde huzur, dilimizde dua demektir!
Bizce Ahmet Akgül demek; Bir umuda sımsıkı sarılabilmek demektir!
Bizce Ahmet Akgül demek; Sabrederken, sabretmeye de sabretmek demektir!
Bizce Ahmet Akgül demek; Görmeden sevmenin okulu demektir!
Bizce Ahmet Akgül demek; İçerisi ateş gibi yanarken, zahiri buz gibi dimdik durabilmek demektir!
Bizce Ahmet Akgül demek; Daralan ve bunalan göğse dolan inşirah demektir!
Bizce Ahmet Akgül demek; Bizim içimizdeki bilinmeyen odalarımızın anahtarı demektir!
Ey Cann! Yüreğin acıyla dolar da nefes alamazsan, gel; huzurla doldurduğum kıyılarım Senindir! Umutların sararıp kurumaya başlar da su bulamazsan, gel; beraber sulayalım, gözyaşlarım Senindir! Çaresiz, dert ve çilelere bir umut kapısı açamazsan, gel; Kendime ve tüm âlemi İslam’a ettiğim dualarım Senindir!” buyurdular. Ahmet Hocamızla uzun uzun kucaklaştılar, sonra oturdular. Erbakan Hocamız, Ahmet Hocamızın mübarek başlarını, Kendi mübarek dizlerine koydular, mübarek elleri ile Ahmet Hocamızın mübarek başlarını okşayarak, müşfik bir sesle konuşmaya devam ettiler.
Erbakan Hocamız:
“Ey Benim nazlı çiçeğim! Her mevsim açan beyaz gülüm!
Barışın ellere de, küsün Bana mı?
Sana kim öğretti ki böyle sevmeyi?
Bayramın ellere de, yasın Bana mı?
Duymadın mı gönlümün haykırışını?
Kırarsın gönlümün sabır taşını.
Usandırma görmekten çatık kaşını.
Gülüşün ellere de, nazın Bana mı?
Hastalandığın vakit, daraldığın, güçsüz hissettiğin vakit, sağ elini kalbinin üzerine koy. O an, o el Benim elimdir. “Bismillah” de, gözlerini kapat. O an kalbinde ve kalbinden pompalanan kanla manen tüm damarlarında dolaşırım. Sana eziyet olan ne varsa alır, tüm enerjimi damarlarına bırakır çıkarım.
Her an sabret ey yar! Unutma zulmette ve zahmette rahmet var. Yoksa vuslatın kıymeti olmazdı, eyi ki hasret var… Daralırsan, bunalırsan, tökezlersen kaldır ellerini semaya. Dilini kalbine vur. Nefesini nefesime kilitle ve rahatla. Rahman ve Rahîm olan Allah var!.. Dilin kalem olsun, gözyaşın mürekkep; Seni her an gören ve duyan var elbet. Tüm dünya ayağının altına serilecek sabret… Fakat sen yine de Bizi dile… Dilediğin sonsuuz bir yaşamda Sana verilecek. Seninle ilgili Gönlüme gelen her şeyi duaya döktüm. Niyet oldu, hâsıl oldu, yol oldu, hâl oldu. Seni görmek, seninle muhabbet etmek Bize en büyük mutluluk oldu. Her gün, her an şükrederim, Seni tanımama ve sevmeme vesile olan Rabbime!.. O Rab ki; Seni, Benim Seni sevdiğimden daha çok seviyor! (Elhamdülillah..)
Caan ol Bana; Ben ateşken Benimle yan… Ben yağmurken; Benimle ıslan.. Ben soğukken Benimle don… Allah için Benimle doğ her güne, Benimle öl her gün bitiminde. İkimiz arasında mesafelerin anlamı yok ki! İnşallah Yeni bir dünya kuracağız, tüm insanlığın kurtuluşuna vesile olacağız Seninle el ele. Senden daha değerli bir şeyim yok. Senden daha çok güvendiğim kimsem yok. Senden başka geriye bakma sebebim yok. Sen; umutla beklediğim, umutla beslediğim yarınımsın! Günüme değer katan, günümü aydınlatansın. Sen Bana güneş, ben Sana ay… Ben sana güneş, sen Bana ay!
Bizim gerçeğimiz nedir o halde en cann? Aşk kime yakışır? Vuslat kimde barınır? Canı aşk çekene mi? Aşkı için canından geçene mi?
Aşk; Ya bir muma ateş olmaktır. Ya da yanan ateşte yanmaktır! Kime nasıl anlatılır bu hâl? Öyle bir Ben geldi ki Sana; baştan sona Seen!
Kelimelerimin tamamını emanet edebileceğim tek yüz Seen! Gönle girmek nasiptir, gönülde daim durmak ise marifettir!
Hoş geldin gönlüme…
Hoş geldin ruhuma…
Gülüşünle hoş geldin… Allah için, dava için öfkelenişinle hoş geldin… Sesinle, sohbetinle, muhabbetinle hoş geldin… Sevmek, illa yan yana olmak değildir; yüreğimde durmaya hoş geldin!” buyurdular.
Sonra Erbakan Hocamız şefkatle ve muhabbetle bana baktılar ve: “Bak bakalım bunları yazabilecek misin? İlk önce el yazısı ile yaz. Biri beyaz, diğeri kırmızı iki gül al ve doğum günü tebrikimizi ilk fırsatta elden teslim et!” buyurdular.
Not almak için başka bir odaya geçtim. Ben diğer odada dinlediklerimi not alırken, Aziz Erbakan Hocamız ve Muhterem Ahmet Hocamız birbirlerine şiirler okuyorlardı.
O şekilde uyandım.
NE DİYEYİM!
Kiminin tek bir arsası
Birilerinin tüm mal varlığı
Bırakın fitne ortamını
Arayan aldanır, dünya rahatı
Çıkar at artık, kalpteki fısıltıyı
SALİH RÜYA HAK’TIR… LÂKİN…
AHMET HOCA’NIN HAKK YOLDA OLDUĞUNUN ISPATI İÇİN RÜYAYA İHTİYAÇ YOKTUR. ERBAKAN HOCAMIZI YAKÎNEN TANIYAN VE İNANAN HER SADIK KİŞİ; AHMET HOCA’YA BAKTIĞINDA ZATEN ERBAKAN HOCASINI GÖRECEKTİR.
Zerre vicdan sahibi insanın Ahmet Hoca’yı bir kez dinlemesi, HAK ve HAKİKATE iman etmesi için yeterlidir.
Lâkin; gözden kaçan bir hususu belirtmekte fayda vardır ki o da şudur:
Rüyalara ihtiyacı olanlar, o rüyaları bizzat görenlerdir. Ahmet Hoca’ya tâbi olduğunu söyleyip kalplerden vesvese ve şüpheleri atamayanlar için rüya, Allah’ın sonsuz rahmeti, Erbakan Hocamızın kerameti, Ahmet Hocamızın himmetidir.
HOCAM: HİÇ ŞÜPHESİZ VE ELBETTE; ALNINIZ AK, YÜZÜNÜZ PAK…
Yaklaşık 35 yıldır Hocamızla beraberim. Onun neyi, neden, nasıl yaptığını bilen biriyim. Hiçbir zamana rahatı değil hep zoru seçtiğine defalarca şahit olmuş biriyim. Hak, hukuk ve adalet konusuna Hocam kadar dikkat eden ve titiz davranan birini daha tanımadım. Ne bir şeyi ne bir kişiyi suiistimal ve istismar ettiğini hiç görmedim ve duymadım… O her adımını da, her söyleyeceğini de, her yazacağını da Kur’an ve Sünnet esaslarına göre yapan ve Erbakan Hocamızın mücadele anlayışını örnek alan ve hedefinden hiç şaşmayan, yorulmayan, hiçbir şeyden korkmayan, kimin ne dediğine değil, “Allah ne der” sözünü esas alan, hiçbir kimseye asla minnet etmeyip her arzuhalini yalnızca Allah’a açan ve inandığı davası uğruna her şeyden vazgeçen birisidir.
Biz; Erbakan Hocamız kimdir, Milli Görüş nedir, Cihad nedir, nasıl yapılır ve kul olmanın gerekleri nedir, kısaca İslam nedir ve günümüzde nasıl yaşanır ve uygulanır Sizden öğrendik…
Biz; onur nedir, dik duruş nedir, davasına sadık kalmak, Liderine ve Hocasına sadakati, itaati ve teslimiyeti ve davaya hizmet için azmi, gayreti, sabrı, dirayeti, sebatı Sizde gördük ve maddiyata değil maneviyatı esas almamız gerektiğini de Sizden öğrendik…
Bu 35 yıla yakın beraberliğimiz içerisinde; bizi hem her türlü FETÖ gibi din istismarcısı oluşumlardan, parti içi hainlerin ve uzantılarının bizi istismar ve suiistimal etmelerinden korudunuz-kurtardınız ve Hocamızın Milli Görüş çizgisinden bir adım bile sapmamıza fırsat vermeyip bizimle ilgilendiniz, uyardınız, uyanık tuttunuz ve her türlü yanlışımıza rağmen bizden hiçbir zaman vazgeçmediniz ve sağ salim bugünlere getirdiniz. Bu sebeple her türlü şartlara rağmen gerçek Milli Görüşçü kalmamızın şerefini de biz Size borçluyuz…
Cihadın hizmetinin Vakit ve Nakit ile yapılacağını; kimi vaktini ayırır nakdi yoktur, kimi nakdini verir vakti yoktur, bu ikisi arasında üstünlük açısından bir ayrım yapılamayacağını; her birimizin ayrı kabiliyetleri ile ayrı sahalarda ama bütüne hizmet amacıyla her bir kardeşimizin gayretinin her bir kardeşimize eşit oranda yani bir şirket-i maneviye usulü dağıtıldığını… Bu sayede hiçbirimizin bir kardeşimizi kıskanmasına ve haset etmesine gerek olmadığını defalarca izah ve gerektiğinde ikaz ettiniz.
Hocam: İşte tüm yaptıklarınızdan dolayı biz Sizin hakkınızı zaten ödeyemeyiz. Şükrünü bile eda etmekten aciziz ve Size karşı mahcubuz. Allah’tan temennim ve duam; bu Size karşı yaptığımız ve hiç ama hiç hak etmediğiniz ve belki de aklınızın ucundan bile geçirmediğiniz son nankörlüğümüz olur inşaallah!..
Bu yaşanan olay sebebiyle, sıkıntı yaşattığımız başta Hocamızdan, Hacı Annemizden ve tüm PAKGÜL ailesinden kardeşlerimiz adına, Sizlerden özür diliyorum. Bizi affedip bağışlayın ve haklarınızı helal ediniz.
Osman Eraydın
İçerisinde bulunduğumuz süreçle ilgili Hocamızın vurguladıkları konuların her biri Hak, Hakikattir ve tam zamanında gerekli bir müdahaledir.
Aksi halde, maalesef, gaflet ve nefsaniyet dürtüsüyle yapılan ve sonuçları çok tahrip edici olan davranışlar içerisinde olmamız, her birimizi farkına varmadan, ruhen, Milli Çözüm hakikatinden, Kur’an ahlakından adım adım uzaklaşmamıza sebep olacaktı.
Şiirimizde vurgulanan ahlaktan/zandan/yanlıştan kurtulamayışımız başta kendimize, yarın ise “Adil Düzen”e yani tüm insanlığa bela olacaktı ki, buda bize en büyük veballeri yükleyecekti.
Hocamız, haklı hayırlı hatırlatmalarıyla hem manevi hastalıklarımızdan kurtularak olgunluğumuzun artmasına vesile olmakta hem de yarın tüm insanlığın başına bela olacak fikirlerimizi, düşüncelerimizi, tavırlarımızı şimdiden düzeltmekteydi!
Belki bize, bu tür yanlış, yaralayıcı tavırlarımız (şeytanın sayesinde) küçük gelebilir. Bu kadar sesli hatırlatılması gerekir mi? Diye, nefsimiz düşündüre bilir.
Fakat ahiretimizi kazanmamızı, insan olmamızı ve “Adil Düzen”e hizmet edebilecek olgunluğa ulaşmamızı isteyen Üstad için bu tür bayağı tavırlara, düşüncelere geçit yoktur. Tedavi edilmesi en kısa zamanda elzemdir.
Ve en önemlisi artık; “Korkut Özal, Esat Çoşan, Cemalettin Kaplan, Fetullah Gülen, Akit gazetesi, Abdurrahman Dilipak, Oğuzhan ve Ekibi, Numan, Gül, Cübbeli, Ali Kalkancı…” hakkında söyledikleri, zamanında herkese ters gelse de sonunda hep haklı çıkan, “Adil Düzen” bilgilerini bizlere öğreten, Kur’an’ın mana ve mesajına dünyada en çok önem veren noktasına bizleri taşıyan, zafer inancını aşılayan, Erbakan gerçeğini kavratan… yüce iman sahibi Üstad Ahmet Akgül Hocamıza… saydığımız her konuda yanılan veya tam manasıyla bir tek konuda bile gereken sorumluğunu kuşanamayan biz cüce iman sahipleri (nefsle) Üstada yol göstermeye çalışırsak en hafif tabirle ne dense hak etmiş oluruz.
Böylesi Yüce İman karşından bize düşen haklı, hayırlı, verilen mesajı anlamak ve yaşamak. Anlayamadığımızı, itiraz için değil, idrak etmek için gayret etmek, yanlışımızı görmek, tövbe edip bir daha düşmemek için tüm insanlığın saadeti için çalışmaktır (bize düşen.)
ALNIMIZ AK, ALLAH’A ŞÜKÜRBir zaman gaflette, Şeytana çulduk
Haydar Baba ile, zikre koyulduk
Erbakan tanıdık, cahit kul olduk
Allah’tan gayrıdan, dilenmek küfür
Milli Çözümcüyüz, Ya Rabbi şükür!..
Hidayet yetmezse, nolurdu halim
Lütfedip kıldı Hakk, Kur’an’a âlim
Ki Mevlâm yâr ise, vız gelir zalim
İnan; Filistin’den, İsrail süpür
Şerefli Milletiz, Allah’a şükür!..
Sonsuz şükürler olsun…
Üzülerek..
Şiirin teması ve şiire yapılan yorumlara bakınca Milli Çözümü takip eden birisi olarak gerçekten üzüldüm. Akp iktidarının çözüldüğü ve dünyanın çıkış aradığı şu günlerde böylesi bir durumun gündeme gelmesi veya getirilmesi umutları kırmaya, güven ortamını yıkmaya yol açar. Fikirsel ve eylemsel yönden kendisini kanıtlamış bir oluşumun iç dünyasındaki bu yansımalar düşmana ve düşmanlara sevinç, dosta ve dost bilinenlere üzüntü verir. Hep düşündüğüm bir hususu paylaşarak sözlerimi bağlamak istiyorum. Çok okumak, çok sadakat güzel ve faydalıdır. Ama aşırı “ben”lik, aşırı inat nefsani bir yaklaşım ve zararlıdır.
BELKİDE SON UYARIDIR, HADDİMİZİ BİLELİM!
Hatalarımızın farkına varmak,
Nefsimizi kınamak ve tövbe etmek,
Vefalı olmak,
Vicdanlı olmak,
Vasıflı olmak,
Verilen nimetlerin farkında olmak,
Nimetlere şükretmek,
Nankörlük etmemek,
Verilen nimetleri nefislerimizden bilmemek!
Hakk davanın;
Bizim hizmetimize,
Gayretimize,
Paramıza,
İhtiyacı yoktur!
Tam aksine bizim hakk davaya hizmet etmeye ihtiyacımız vardır.
Küçücük beynimizle;
Milyonları parmağında oynatan münafıkları, 50 yıl önce deşifre etmiş ve bütün şeytanilere kafa tutan üstadımıza “akıl vermek” bizim haddimize değil!
Küçücük beynimizi, şeytana esir etmemeliyiz!
Üzerimize düşen, ders alıp hikmet aramamızdır.
Bu hastalıklarımızdan kurtulmaya çalışmamız gerekiyor.
İnat edersek eğer;
Allah bu nimetleri elimizden alır..
Hırkamızı kimse elimizden almaz amma, maskemiz düşer!
Kendi kendimizi yorarız, kitap yüklü merkep oluruz.
Hakk yolda, ikna edilmişlerle yürünmez.
Gelene sevinmeyiz, gidene üzülmeyiz.
İman; dağlar kadar günahı kaldırır amma, şüpheyi kaldırmaz..
Milli Çözümcüler net ve mert olur!
Allah’ım bizlere adam olmamız için;
Fırsat, imkân, zaman verdin. Merhamet ettin, binlerce günahımıza rağmen yularımızı salıvermedin. Biz aciz ve günahkar kulların, bu nimetlerin şükrünü eda edemedik..
N’olur bizleri affet…
Muhterem Üstadımız Hocamız;
Son günlerde size yaşatmış olduğumuz sıkıntı ve üzüntüler den dolayı sizden özür dileriz. Siz ki bize kulluğu şuuru , Hak davanın ne olduğunu ve Erbakan Hocamızı bize tanıttınız. Siz dava peşinde koştunuz. Biz size yetişemedik. Bu Hak yolda sizlerin azmine, gayretine bizler şahitiz. Bizlerin gevşekliğini, tembelliğini, Sizi yeterince anlayamamızdan dolayı bizleri lütfen bağışlayın.
Bugün kü dersimden Kur’an-ı Kerim den şu ayetleri paylaşmak istedim.
Rabbimiz, gerçekten biz: “Rabbinize iman edin” diye imana çağrıda bulunan bir davetçiyi işittik, hemen iman ettik. Rabbimiz, bizim günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört ve bizi de iyilik (ve ihsan) ehliyle birlikte öldür (iman ve istikamet üzerindeyken canımızı aldır).(Ali İmran 193)
Rabbimiz, elçilerin (vesilesiyle) va’ad ettiklerini bize de ver, (nimet ve nusretinden mahrum bırakma,) kıyamet gününde de bizi ‘hor ve aşağılık’ kılma. Şüphesiz Sen, asla va’adine muhalefet etmeyensin (Hakk sözünde duransın).(Ali İmran 194)
Ey iman edenler! (Din ve dava uğrundaki zorluklara, hayatın ve cihadın sıkıntılarına) Sabredin ve sabır üzerinde yarışın, (Allah’la, peygamberlerle, cihad emirinizle, Hakk yoldaki cemaatinizle) irtibatınızı koparmayın, kararlı ve sebatlı davranın (ve nöbet ve hizmet yerlerinizi terk edip ayrılmayın. Bu emirlere karşı gelmek hususunda) Allah’tan korkun. (Bu sayede) Umulur ki kurtuluşa ve başarıya (felaha) ulaşırsınız!..(Ali İmran 200)
KUR’AN’IN GÜNCEL VE CANLI BİR MUCİZESİ
*Andolsun ki size kendi içinizden; (her türlü) sıkıntıya düşmeniz (ve zorluk çekmeniz) Onun gücüne gidip izzeti nefsine dokunan, size pek düşkün, mü’minlere şefkatli ve esirgeyici olan bir Elçi gelmiştir.
* (Ey Nebim!) Eğer onlar (yine de) yüz çevirirlerse, de ki: “Bana Allah yeter. O’ndan başka ilah yoktur. Ben O’na tevekkül ettim ve (çünkü) O, büyük Arş’ın Rabbidir.”
(Tevbe Suresi 128-129 )
“(Ey Resulüm, bazıları da) Müslüman oldular (ve birtakım hizmet ve fedakârlıkta bulundular) diye (gelip başına kakmak niyetiyle) Sana minnet etmektedirler. (Uğradıkları sıkıntıların sorumluluğunu Sana yüklemektedirler.) De ki: “Müslümanlığınızı Bana karşı minnet (konusu) etmeyin. (Hizmet ve ibadetlerinize karşılık dünyalık makam ve menfaat beklemeyin, kendinizi ayrıcalıklı zannetmeyin!) Tam tersine, sizi imana yönelttiği (küfür ve kötülükten çekip çevirdiği) için Allah size minnet edip (verdiği nimet ve faziletlerin şükrünü isteyebilir). Eğer doğru sözlüler (ve temiz özlüler) iseniz (bunu böyle kabullenmeniz gerekir.)” (Hucurât Suresi 17. Ayet)
Milli Görüşçüyüz, Allah’a şükür!..
Milli Çözümcüyüz, Ya Rabbi şükür!..
İnanlar Kardeştir!
Ahmet Hocamızın nasıl bir fedakarlık yaptığını biliyoruz
Cesaretine, İmanına, davaya bağlılığına şahidiz.
Beşeriz; ağabeylerimiz, ablalarımız ve biz gençler hiçbir kötü niyetlerimiz olmadan yanlış anlaşılabiliyor, düşüncelerimizi yanlış ifade edebiliyoruz. Sonuçta, Şeytan Hak olan topluluk ile uğraşır
Bu tip süreçler de bizlere düşen birlik ve beraberlik üzerine konuşmak olacaktır inşallah.
Ahmet Hocamız bizim, her bir Milli Çözümcü ise kardeşimizdir.
Ama şu gerçek mutlak doğrudur ki İnanlar kardeştir.
Mevla bizlerin ayağını bu davada sabit kılsın…Dünya yanarken tek tesellimiz bu davaya nasip olmamızdır elimizde ki hazine gelip gecen nice sultanların hazinelerinden daha degerlidir taşıması güç tadı ise doyumsuzdur…Yazılanları okuyunca hocamın torunu ile olan anısı aklıma geldi sadece evindeki ķırılan her eşyayı biraz daha idare etsin diye hocam bantlarmış torunuda çarşıya çıkınca ambalajları ürünleri bant zannedip anne bunlarıda mı dedem bantladı diye soru vermiş bir gün…
Yüce’ye Yüce demekte, cüce ye cüce demekte çok hakkaniyetlidir. Cüce cüce olduğunu bilir anlar ve kabul ederse kutlu davada yol almaya başlayabilir. Ancak önce cüceliğini bilip gafillikten kurtulması gerekir. Yücenin yoluna revan olmanın külfeti diyelim buna, işte budur.
Semâdan sırrı tevhîdi duyan gelsin bu meydâne
Derûn içre bugün Allah diyen gelsin bu meydâne
Görenler Nûr-u Gaffârı duyanlar sırrı Settârı
Cihanda şîşe-i ârı kıran gelsin bu meydâne
Salâdır ehl-i irfâne götürsün cânı kurbâne
Bugün başını merdâne koyan gelsin bu meydâne
Bilenler sırrı Settârı, görenler nûr-i Gaffârı
Cihânda şîşe-i ârı, kıran gelsin bu meydâne
Kamunun hâlıkı birdir niçin bazısı kâfirdir
Bu ne hikmet bu ne sırdır bilen gelsin bu meydâne
Geçip bu âb ile gülden dahî cümle kâl u kîlden
Bu dünya nakşını dilden yuyan gelsin bu meydane
Gönül maksûdunu buldu cihân envâr ile doldu
Bugün Nûrî imâm oldu uyan gelsin bu meydâne
Rabbimiz, gerçekten biz: “Rabbinize iman edin” diye imana çağrıda bulunan bir davetçiyi işittik, hemen iman ettik. Rabbimiz, bizim günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört ve bizi de iyilik (ve ihsan) ehliyle birlikte öldür (iman ve istikamet üzerindeyken canımızı aldır).(Al-i İmran 193)
“Rabbimiz, bizi hidayete erdirdikten sonra, bir daha kalplerimizi caydırma (ayaklarımızı kaydırma), bize katından rahmet ve inayet bağışla. Şüphesiz, bağışı en çok olan Sensin Sen.” (Al-i İmran 9)
YUSUF SURESİ 5. AYET
(Babası:) “Yavrucuğum, rüyanı kardeşlerine anlatma, yoksa (haset damarıyla) sana bir tuzak kurarlar. Çünkü şeytan, insan için apaçık bir düşmandır” diye (uyarıvermişti).
[Not: Hz. Yakub oğlu Yusuf’a, kıskançlıktan dolayı kendisine tuzak kurmaya kalkışacak üvey kardeşleri olmasına rağmen, onların şahıslarına değil, kendilerini azdıran şeytana ve yanlış tavırlarına düşman olmak gerektiğini hatırlatıp, bizlere İslami ve insani bir yaklaşım tarzı öğretmiştir.]
HEM YANLIŞLAR VURGULANACAK, HEM YARALAR SARILACAK
Anlaşılan yeni bir imtihan sürecinden geçiyoruz.
Bana göre, bu imtihanı kazanmanın iki şartı bulunuyor:
1- Haklı davamıza samimiyet 2- Üstadımıza sadakat…
Aksi halde; • Bölgecilik, • Gerçekleri konuşma ve savunma hususunda gevşeklik, • Tavrını ve tarafını ortaya koyma konusunda çekimserlik gibi durumlar Allah korusun, ayağımızı kaydırır.
Milli Çözümcü Kardeşlere yaraşan; uyarıcı, yatıştırıcı, yaraları sarıcı ve sorumluluk alıcı bir dirayet ve adaletle bu sürecin Allah’ın rızasına ve davanın hatırına uygun şekilde atlatılmasına katkı sunmaktır.
Bizler, Cenab-ı Hakkın hikmet rehberi olarak lütfettiği Üstadımız olmadan yazılıp konuşulanları, hatta gördüğümüz rüyaları bile çoğu zaman anlayamıyoruz. Temennim ve teklifim; Nefislerimizin değil, Rabbimizin rızasını ve davamızın başarısını her şeyin üstünde tutalım.
Kısaca, hesap gütmeyelim, hesap gününe hazırlanalım!..
Allah ayaklarımızı kaydırmasın. Âmin.
Halil Yaman
AMAN KARDEŞLERİM, DİKKAT!
Üstadımız, yıllar önce Efendimiz Aleyhisselamdan sonra, dünyalık makam ve çıkar hırslarının tetiklediği nefsani duygularla, Mübarek Sahabe arasında yaşanan olumsuz olayların bu asırda da tekrarlanmaması için neler yapmamız ve nelerden sakınmamız konularını, kaç kere bize anlatmış, yazmış ve uyarmıştı.
Aman kardeşlerim, bu tür fesatlıklardan şiddetle sakınalım, yanlışlarımızdan pişman olup, tevbekâr olalım.
Emeklerimizi çöpe atmayalım.
Ufuk EFE
Canım Kurban Olsun Senin Yoluna Muhterem Hocam
Erbakan Hocamıza ve davana olan koşulsuz bağlılığın ile;
Arabayla dahi gitmesi zor gelen mesafelere maddi imkansızlık içinde yürüyerek gittiğini,
Bu yolda kendine azık olan bir parça ekmek bile olsa yalnız yemeyip, evde seni bekleyen çocuklarına getirdiğini,
Sen cihat yolunda iken, evde tek başına 5 çocuk ile maddi manevi sıkıntılara katlanan hanımının yıllarca yırtık çorapların altına yama yaptığını, daha masrafsız olur diye ne kendine ne çocuklarına hazır kıyafet bile almayıp evde kendi diktiğini,
Ne eve, ne eşyaya ne de lükse asla meylin olmadığından hâlâ bir çoğu 30 yıllık eşyalarda oturduğunu biz biliriz, biz şahidiz!
“Akıl bir işin sonunu düşünmektir” şuuru ile Rabbinin nasip ettiklerinin kıymetini bilip konfor ve lüks için israf etmediğinden; sahip olduğun birkaç göz evi sana çok görüp itham edenler…
Bilsinler ki; biz yine şahidiz ki, Senin gönlünü dar edip iflah olan olmamıştır. Rabbim kıymet bilmeyi bizlere nasip etsin.
Şu kadar ferasetimiz de elbet vardır. Hiç bu kadar hayırlı bir hizmeti Allah bu ithamlara sahip kişiye nasip eder mi?
27 yıldır üstadımın en yakınında olanlardanım. Kesinlikle hiç bir şekilde fantazi yaşamına şahit olmadım. Hikmet, hidayet , feraset, merhamet timsali Hocamın şahidiyim.
Rahman ve Rahim Allahın Adıyla
(Şunu biliniz ki) Muhammed (AS), sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir; (O’nun erkek evlatları ölmüşlerdir ve cahiliye dönemindeki evlatlık müessesesine de son verilmiştir.) Ancak O (Hz. Muhammed AS) Allah’ın Resulü ve Peygamberlerin sonuncusudur. (Hâtemen-Nebiyydir. Nübüvvet ve rehberliği kıyamete kadar süreklidir.) Allah (geçmiş, gelecek, gerekli ve geçerli olan) her şeyi (ayrıntılarıyla) Bilendir (ve bir kısmını Resulüne bildirendir. Evlatlık edinmenin sakıncaları, Yusuf Suresi 23. ayetinde de belirtilmiştir).
Ey iman edenler! Allah’ı çokça (huzurla ve şuurla) zikredin. (Her daim O’nu anıp mübarek isimleriyle çağırıverin. Her konuda Kur’an’a ve Sünnete göre hareket edin ve Rabbinizi dilinizden ve gönlünüzden düşürmeyin.)
Sabah akşam, O’nun bütün eksikliklerden uzak olduğunu ilân (ve tesbih) edin.
Çünkü O’dur ki, sizi karanlıklardan nura çıkarmak için size medet ve inayet etmektedir, melekleri de (size dua ve destekle görevlidir). O, mü’minleri çok Esirgeyicidir.
İşte (ahirette) O’na (Allah’a) kavuşacakları (mutluluk) gününde, onların (mü’minlerin ve meleklerin birbirlerine) yönelik iltifatları (sağlık ve esenlik duaları) “Selam!.. (Mutluluğunuz daim kalsın!)”dır.
(Allah inananlara, İslam’ı yaşayanlara ve Hakkı savunanlara; evet) Onlar için üstün ve değerli bir ecir (cennet) hazırlayıvermiştir.
Ey (Aziz) Peygamber! Gerçekten Biz Seni (insanlar üzerinde) bir şahit, bir müjde verici ve bir uyarıcı olarak gönderdik.
Ve Kendi izniyle Allah’a çağıran ve nur saçan (sönmez) bir kandil (aydınlatıcı bir kurtuluş feneri) olarak (görevlendirdik).
(Öyle ise Hz. Peygamberin sünnetine ve hayat sistemine tâbi olan) Mü’minlere müjde ver; gerçekten onlar için, Allah’tan büyük bir fazıl (ikram ve ihtiram) vardır. (Ve va’ad edilenler verilecektir.)
(Ahzap Suresi :40-47)
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla
Gazete sayfalarına bakıldığında;
Menzil Şeyhi öldü 55 milyar Dolar serveti çıktı.
Kamuoyunda görünür olmaması nedeniyle “karanlık yapı veya kapalı kutu” olarak nitelendirilen ve 42 yaşında lideri olan Süleymancılar cemaatinin, milyarlarca liralık bir imparatorluk serveti yönettiği söyleniyor.
Cübbeli Ahmet Hoca’nın toplam serveti tam olarak bilinmemektedir.
Tarikat şeyhi Fatih Nurullah’ın cinsel istismarına uğrayan çocuğun babası F. A., Sözcü gazetesinden İsmail Saymaz’a konuştu. Babanın anlattığına göre, tarikatın Kıbrıs halifesi karakola gelip “Cemaatin 500 milyonluk serveti var, ne dilersen dile” dedi.
Yurt Partisi Genel Başkanı Sadettin Tantan, cemaatlerin servetinin 50 milyar doları bulduğunu söyledi.(2009)
Beş kuruş değeri olmayanların servetinin hesabı sorulmazken, Üstadımın sanki milyonlarca dolar serveti var gibi, böyle bir şeyle itham edilmesi; hem bizi, hem tanımaktan şeref duyduğum, yoluna bin canım olsa feda edeceğim, Üstadımı derinden üzmüştür.
Üstadım Hazretleri bir gün, bir sohbetinde şu kıssayı anlatmıştı.
Mürşidin sohbetine yeni katılan bir kişi, bir gün cemaat arkadaşlarının sohbetine denk gelmiş. Öyle fena şeyler konuşulduğunu duyunca çok şaşırmış. Ertesi gün Mürşidin yanına gelerek sofileri şikayet etmiş.
“Hocam, sizin sofilerin kalbine gelen şeyler benimkine bile gelmez” demiş.
Mürşit şikayet eden adama hikmet nazarıyla bakınca o’nun ünlü ve aranan, ama bir türlü yakalanamayan bir hırsız olduğunu anlamış ve adama;
“şimdi siz ünlü ve yakalanamayan bir hırsız olsanız, karşınızda iki dükkan var, biri içi saman dolu diğeri kuyumcu dükkanı, hangisine girersiniz” demiş.
Adam bıyık altından (zaten öyleyim der gibi) gülümseyerek “tabiki kuyumcu dükkanına girerim” deyince;
Mürşit “e be zavallı, şeytan senin gibi içi saman dolu adamı ne yapsın, tabiki benim kalbi kuyumcu dükkanı sofilere gelecek” demiş.
Şeytanın, kalbi kuyumcu dükkanından daha kıymetli olanlara gelmesi gayet doğaldır.
Bu vesile ile tüm teşkilat kardeşlerimin de bu konuylada sınav olunduğu ortadadır. Aman dikkat edelim şeytanın pis oyununa düşmeyelim.
Üzerimize düşen şeytanın pis okları ile vurulan kardeşlerimiz için Yüce Rabbimizden af ve yardım dilenmek ve kutlu davamızda ayaklarımızı sabit tutmasını dilemektir.
Bu arada Cennet köşkleri ve rahatlığı yanında, bu dünya köşklerinin ve rahatlığının, mümine zindan olduğu asla unutulmasındı.
Ben Muhterem Üstadımı 2017 yılında tanıdım. Kendilerini tanıyana kadar, Türkiye’de bilinen bilinmeyen birçok cemaatte bulundum ve birçok sözüm ona hacı hoca şeyh tanıdım… Müritlerine bir kuru lokma ile cennet satıp, kendisi ve yedi sülalesi (ithamlardaki gibi iki üç helal kazanç değil he, cidden) lüks içinde yaşayan mı dersin… Dergi, kitap, vakıf, dernek diye malına mal katan mı dersin… Hepsine şahit oldum. Fakat Milli Çözüm’ü ve Üstadım, Hocam, Kurtuluş Rehberim, Liderim Ahmet Akgül Hocamı tanıdığımda gördüm ki; bu kapıya maddiyata, mala, makama değil ancak ve ancak ihlasla girilir. Her neyi, hangi niyetle yaparsan yap ancak kendine yapar, kendi kabına doldurursun. Zira burası Hakkın yegane davasıdır da ondan… İçinde ihlas olmayan her şey bir gün, denizlerin atıkları dışa vurması gibi dışa vurulur da ondan…
İlk katıldığım eğitim kampında, anne ve babamız henüz Milli Çözüm’de değilken, kız kardeşimle birlikte, biraz ailemizden biraz kendi birikmişimizle yetirip kampta kalacağımız otelin parasını denkleştirmiştik. Kamp alanına varıp ödemeye gittiğimizde, Ahmet Hocamızın bizim kalma ücretlerimizi ödediklerini söylemişlerdi. Mahcubiyetle olduğum yere oturup ağladığım anı dün gibi hatırlıyorum.
Defalarca kez, bunun gibi, Hocamızın ben dahil tüm kardeşlerimize samimi lütuf ve ikramlarına şahidim Allah’ım!
Basın bildirisi ve resmi programlar dışında her zaman sade giyinişine, azla yetinişine şahidim Allah’ım!
Program sonu ikramlarda ve dahi Kendi itikaflarında bir kuru ekmek ve peynir zeytin ile öğünü geçirdiklerine şahidim Allah’ım!
Hiçkimseyi, maddi manevi hiçbir şeye, hatta bu davaya girmeye dahi asla ve kat’a zorlamadıklarına bizzat şahidim Allah’ım!
Kardeşlerimizin, Kendilerine aldıkları çiçek böcek vs hiçbir hediyeye, ikrama perestiş etmediğine, bilakis imkânımız varsa bunu her zaman dava için, tebliğ için, insanlara çoğu zaman hediye ettiğimiz meal, kitap ve dergi basımı için harcamamız gerektiğini bizlere gösterdiğine ben şahidim Allah’ım!
Ben sınırlı az bir zamanda, kendimce sadece bunlara şahit olmuş olup; Üstadımın Eşlerinin, Çocuklarının ve dahi Sadık Dava Arkadaşlarının daha da fazlasına şahit olduklarını da biliyorum Allah’ım!
En mühimi şunu da biliyorum ki; Ahmet Hocamız dünyanın tüm maddi menfaatlerini de serse önümüze, bizlerin ahir zamanda hidayete ermemize vesile olmasının yanında hepsi çer çöp kalırdı! Keza bizler, tüm malımızı mülkümüzü de harcasaydık O’nun yolunda, bizi batılın her türlüsünden koruyup kollayıp, yalnızca Allah’ın ipine tutundurmasının yanında ceviz kabuğunu bile doldurmaya yetmezdi yaptıklarımız… Zira bu dava, Hak için verenlerin, verebilmenin de bir nimet olduğunu bilenlerin, vermek yetmez, verdiğini unutanların, verdiğini unutmak da yetmez, kendisini de unutup bir HİÇ olanların davasıydı…
Muhterem Üstadım, Hocam…
Ümmetin ve tüm mazlumların yükü omuzlarınızdayken, bir de Sizleri üzen ve yük olan her ne ve kim varsa… Rabbim’den Size ve Kıymetli Ailenize katından güç kuvvet vermesini, gönlünüzü ferahlandırmasını, bu tarz fitne ve vesveselerin bir daha yaşanmamasını niyaz ediyorum.
Son olarak;
Efendimiz Hz Muhammed (SAV) bir hadisi şeriflerinde buyurdular ki:
“Riyanın azı da şirktir. Allah’ın dostlarına düşmanlık edenler, Allah’a ilânı harb etmiş gibidirler. Allah ebrarı, ahfiyayı ve etkiyayı sever. Onlar öyle kimselerdir ki, kaybolurlarsa bulunmazlar, hazır olurlarsa aranmazlar ve bilinmezler. Onların kalbleri hidayet kandilleridir. Karanlık yerlerden çıkarlar.”
(Ravi: Hz. Muaz (r.a.)
Kaynak: Ramuz el e-hadis, 110. sayfa, 2. hadis)
Allah muhafaza…
Sabır ister cefakarlık
Sadakattir vefakarlık
Hak yolunda fedakarlık
Bu davaya sahip cıkmak fedakarlık şuur ister.
Üstad Ahmet Akgül Hocamızı bilen bilir. Onun tüm çabası ve derdi Erbakan Hocamızın dediği gibi Tam bir Kul olmaktır. Yakın zamanda dikkat çektikleri ‘ben’ci likten, ‘sen’ cilikten kurtulup ‘biz’ olmamız gerektiğini vurgulamaları çok önemlidir. Biz olmanın gereğini yaparak sorumluluklarımızı kuşanmanın zamanı geçmeden gereğini yapmamız dileğiyle.
Fedakarlıkta, zamanımızda zirvedir Üstad Ahmet Akgül Hocamız.
Dünya, makam, şöhret… davasının hatırı karşısında çöptür.
Fetö’nun, Durduyan’nın, Gül’ün, Korkut’un, Cübbelisinin… canını dünyadan geçmeyen okuyabilir mi sandınız?
Siyonizm’e, işbirlikçilerine… can dan geçmeyen savaş açabilir mi?
Yüce akıl/iman ve yüksek manevi mertebe sahibi olmayanın hatırına “asrımızın en önemli olaylarından olan ve birçok kişi tarafından ‘Milli Çözüm davasının her adımının’ haklılığını manen tasdikleyen” Rahmani rüyalar gelir mi sandınız?
Evet Üstad Ahmet Akgül Hocamızın savaşları, meydan okuyuşları O’nun dünyadan ve candan geçmiş olmasının delilidir.
Sultanımız Ahmet Hocamıza sadece Türkiye’nin değil, tüm dünyanın imkanları emrine verilmeli. Çünkü tüm imkân ve fırsatları, hakkın hâkim olması adına, insanların huzuru rahatı ve Allah’ın rızası yolunda, en isabetli kullanan ikinci bir isim Kendilerinden başka bulamazsınız!
Ne acı! Zalim mi zalim Firavunu boğmak için cenk içerisinde olan Musa’yı basit ve bayağı şeylerle meşgul etmek.
İblise mutluluk iki ayaklı şeytanlara fırsat vermektir. Mümine ise burukluk yaşatmaktır.
Sonuçta şeytan zayıf yönümüzü bularak, oradan gönül kapısını aralayıp, içerideki en kıymetlimizi “Milli Çözüm davasına inancımızı, imanımızı” çalmak için kast etmiştir. Üstadımız yine şeytanın bulduğu gevşek kapıları açmasına fırsat vermeden kilitlemiş ve her birimize tövbe etmemizi ve daha dikkatli olmamızı sağlamakla şeytanın oyununu bozmuştur.
Hatamızın farkına varmak, pişman olmak, bu tür tehlikelere karşı dikkatli olmak inşallah kurtuluşumuz olacaktır.
(Ey Resulüm, bazıları da) Müslüman oldular (ve birtakım hizmet ve fedakârlıkta bulundular) diye (gelip başına kakmak niyetiyle) Sana minnet etmektedirler. (Uğradıkları sıkıntıların sorumluluğunu Sana yüklemektedirler.) De ki: “Müslümanlığınızı Bana karşı minnet (konusu) etmeyin. (Hizmet ve ibadetlerinize karşılık dünyalık makam ve menfaat beklemeyin, kendinizi ayrıcalıklı zannetmeyin!) Tam tersine, sizi imana yönelttiği (küfür ve kötülükten çekip çevirdiği) için Allah size minnet edip (verdiği nimet ve faziletlerin şükrünü isteyebilir). Eğer doğru sözlüler (ve temiz özlüler) iseniz (bunu böyle kabullenmeniz gerekir.)”Hucurat 17
Sen + Ben, BİZ’den küçüktür…
“Yakın ve uzak çevresi ile olan ilişkilerinde olsun, sosyal veya ekonomik girişimlerinde olsun. İnsanların 3 tip paradigma sergiledikleri ortaya çıkmaktadır. Bunlardan birincisi: kendisini herşeyden, herkesten müstağni sayan, hiç kimseye hiç birşeye ihtiyaç duymayan ve kendilerini binevi firavunlaştıran. Parasına, ilmine, makamına, güvenip, gururlanan tiplerin sergiledikleri “BEN” paradigmasıdır. Bu şeytanlık damarıdır. İkincisi; kendi başına asla bağımsız hareket edemeyen, devamlı birileri tarafından yönlendirilmeyi bekleyen. Uşak ruhlu tiplerin sergiledikleri “SEN” paradigmasıdır. Sen ne derse o illa biri olacak bunları güdecek. Üçüncüsü; olgun ve dolgun bir kişilik kazanmalarına, bağımsız karar alma ve uygulama yeteneğine sahip olmalarına rağmen: her türlü işlerinde ve girişimlerinde karşılıklı anlaşma ve dayanışma esaslarını gözeten kimselerin sergilediği “BİZ” paradigmasıdır ki… Milli Çözüm bencil değil bizcil paradigmaya, karaktere sahip insanlardır elhamdülillah.”
Gerçek Âlimler babadan dâhi, daha evladır.
Rabbim sevdiği kulunu imtihan eder ki, şerefi artsın. O’nu en yüce makamlara eriştirsin. Hocam biz şahidiz ki; siz bizi, bizden daha çok düşünüyorsunuz. Bizim dünya ve ahiret saadetimiz için bizden daha fazla çabalıyorsunuz. Haksız bir davada zirve olmaktansa, haklı bir davada kıtmir olmayı en büyük şeref saydığınızı.. Daha önce de; bâtıldan gelen bütün imkân, fırsat, mal, makam ve şöhret tekliflerini hiç düşünmeden reddettiğinizi biliyoruz. Dünyanın geçici refahına sahip olmak yerine Hakk dava için mapus yattığınıza şahidiz. Biz sizden razıyız. Rabbim’de sizden razı olsun…
Düşmanın attığı kurşun değil, can dostun attığı gül yaralar…
Yaşanan hadisenin tüm ekibe bazı vesveselerin önüne geçilmesi sonucuna ulaşmak için, ilahi bir plan çerçevesinde vuku bulduğuna inanarak ders çıkarıyorum. Aksi takdirde Düşmanın attığı kurşun değil, can dostun attığı gül yaralar…
Tasarrufla yaşayan, israftan sakınan
Dünyalık menfaatleri, reddiyle tanınan
Dava dertlisi, bir Pakgül’e
Gönül yıkan, bu suizan niye…
Tüm hayatı, Tağutla mücadele
Hiçbir hizmetine, gelmez bir taleple
Yüzü aşkın eserinden, tek bir sikke
Beklemeyen Üstada, bu suizan niye…
****
Elçi’ye yaklaşım tarzının anlatıldığı ve O’nu üzmenin nasuh tevbe gerektirdiğini bizlere farklı ayetlerde açıklayan yüce kitabımızın, bu suresine “Tevbe” isminin verilmesi manidardır.
Şimdi bu surenin şu ayetlerini ibretle ve ders çıkararak okumak hepimizin üstüne farzdır;
Tevbe 120
Medine ehline ve çevresindeki Bedevilere, (kıyamete kadar şehirlerde ve köylerde yaşayan tüm mü’minlere; kesinlikle) Allah’ın Elçisinden (ve emirlerinden) geri kalmaları (Onu yalnız ve yardımsız bırakmaları), kendi nefislerini Onun nefsine tercih etmeye kalkışmaları, (Resulüllah’tan önce kendi canlarını ve çıkarlarını koruyup kollamaları, asla imanla bağdaşır ve) yakışır (bir tavır) değildir. Bu böyledir, çünkü; gerçekten onların (cihad, itaat ve sadakat ehli olmaları halinde), Allah yolunda çektikleri bir susuzluğa, bir yorgunluğa (ve uykusuzluğa) ve ‘dayanılmaz bir açlık (duygusuna katlanmaları’ ve yine); kâfirleri ‘kin ve öfkeyle ayaklandıracak’ (şekilde) bir yere (tebliğ ve cihad niyetiyle) ayak basmaları ve düşmana karşı bir başarı kazanmaları karşılığında, mutlaka kendilerine bunlardan dolayı salih bir amel (sevabı) yazılmış olması nedeniyle (mü’minlerin gafletten ve tembellikten uyarılıp, müjdelenmesi için)dir. Şüphesiz Allah, (görevini) ihsan (şuuruyla, iyilik ve titizlik duygusuyla) yapanların ecrini zayi etmeyecek (boşa vermeyecek)tir.
Tevbe 128-129
Andolsun ki size kendi içinizden; (her türlü) sıkıntıya düşmeniz (ve zorluk çekmeniz) Onun gücüne gidip izzeti nefsine dokunan, size pek düşkün, mü’minlere şefkatli ve esirgeyici olan bir Elçi gelmiştir.
(Ey Nebim!) Eğer onlar (yine de) yüz çevirirlerse, de ki: “Bana Allah yeter. O’ndan başka ilah yoktur. Ben O’na tevekkül ettim ve (çünkü) O, büyük Arş’ın Rabbidir.”
***
Her dönemdeki Elçiler Resulullahın varisidir hükmüyle, kimin hakkında ne konuşacağımızı da bilmemiz ve kendimize çeki düzen vermemiz adına şu ayeti ders etmeliyiz;
Fetih 10
(Ey Resulüm!) Şüphesiz (Hakk ve adalet hâkim kılınsın, zulüm ve küfür düzenleri yıkılsın diye, imani ve insani bir mesuliyetle) Sana biat edenler, (bağlılık sözü verenler, aslında ve aynen) ancak Allah’a biat etmiş (gibi)dirler. (Sanki) Allah’ın eli (Seninle biat ve itaat sözleşmesi yapan) şahısların elleri üzerindedir. (Hakk ve hayır adına biat edip sadakat gösterenler Allah’ın özel inayeti ve hidayeti içindedirler.) Bu nedenle artık kim ahdini bozar (Hakk davadan ve sadakatten ayrılır)sa, o sadece kendi aleyhine ahdini bozmuş birisidir. Her kim de Allah’a verdiği ahdine vefa gösterir (sadakat, samimiyet ve gayretini devam ettirir)se, (Allah kesinlikle) ona da büyük bir ecir (şeref ve zafer) verecektir.
***
Ve Son söz olarak, tüm düyalara sahip olsan da Elçi isen dünya sana cennet mi yoksa zindan mıdır?..
Bir gün, Abdülkadir-i Geylani hazretleri,
Giyinmiş çok kıymetli güzel elbiseleri,
Sırtına bir şal alıp, çok da güzel bir atla,
Bir yere gidiyordu, heybet ve saltanatla.
O ara bir yahudi, sırtlanmış çalı diken,
Ter kan içerisinde, yalın ayak giderken,
Hazret-i Geylani’yi, bu haliyle görerek,
Geçer hemen atının önüne (Duur!) diyerek.
Der ki: (Ey Gavs-ı a’zam, sizin Peygamberiniz,
Şöyle bir şey söylemiş, var mıdır haberiniz?
Demiş ki: (Müminlere, zindandır bu dünya tam.
Kâfirlere Cennettir), doğru mudur bu kelam?)
O, (Doğrudur) deyince, der ki hemen yahudi:
(Neresi doğru bunun, izah et bana haydi!
Yani Cennette miyim ben şu kötü halimle?
Sen de zindanda mısın yani şu haşmetinle?)
Keramet göstermeye, mecbur kalır o artık.
Attan inip, yanına yaklaşır o aralık.
Sağ kolunun içini gösterip yahudiye,
Buyurur: (Bak bakalım, ne görüyorsun?) diye.
O, bakınca görür ki, bir Cennet var muazzam.
Orada, zevk içinde oturur Gavs-ı a’zam.
Buyurur: (Şimdi söyle, Cennet, bu dünya mıdır?
Yoksa şimdi gördüğün o geniş mekan mıdır?)
Şeytan su-i zanla, fitne fesatla
Ara bozmak ister, her bir fırsatla
Mü’min yetinmeli, helal ruhsatla
Sui-zan uhuvvet, bozan bir sülfür
Alnımız açıktır, Mevlâ’ya şükür!..
Günümüzde yeryüzünde Hakka – Kur’an’a Tercümanlığı Milli Çözüm = Üstad Ahmet AKGÜL Hocamızın yaptığı konusunda işte http://www.millicozum.com sitesindeki tüm yayınlar – 125 civarı kaleme alınan cilt cilt kitaplar – Video Konferanslar – Radyo Tv Proğramları – vb çalışmalar gayretler ortada… Yeryüzünde Siyonizmin etkisiz çaresiz bırakılması gerektiği gerçeğini ve faizci sömürü kapitalist sistemin yıkılması konusundaki gayretleri ve bütün insanlığın saadeti için hazırlanan ADİL DÜZEN projelerini hazırlayıp olgunlaştıran ülkemizde – komşu ülkelerimizde – İslam Ülkelerinde – 200 küsür devlet içinde – 8 milyarlık insanlık alemi içinde MİLLİ ÇÖZÜM = ÜSTAD AHMET AKGÜL Hocamızdan başka dert edinen haykıran hazırlık yapan , bu işin çilesini çeken ikinci bir hareket yok malumunuz… Önce bu gerçeği bir kere daha hatırlayalım…
İkincisi hiç unutulmamalıdır ki, Milli Çözümcüler ; mürit (irade eden – isteyen) değil, MURATTIR (İstenilen – istenen) ….Murad olmanın gereği için; gayret ve çaba sarfetmeyenler malesef tâbi seleksiyona maruz kalırlar… Bu MURAD OLANLARIN DÜŞMESİ MERDİVENDEN VEYA BİRİNCİ İKİNCİ KATTAN DÜŞMEYE BENZEMEZ DÜŞERSELER EN AZ MİNAREDEN DÜŞMEYE BENZER ONLARIN DÜŞMESİ… SEBEBİ MALUMUNUZDUR.
Hal böyleyken;
-Üstadımızı en az 34 yıldır tanıyan birisi olarak TATİL yaptığına henüz şahit olmadım…Hocamızın yaşantısı öylesine sade öylesine sade ki..!
-Örneğin en son CB seçimlerinde yakın eş dostların bazıları özellikle hanımlardan bu seçimde de olmadı diye ümitsizliğe düşen kimseleri tabiri caizse ” ÜMİT İMANIN CANI” olmasından ötürü , Hocamızın iman pillerimizin zayıfladığını görmesi ve hiç üşenmeden ani bir kararla tüm ekibin bulunduğu illeri ilçeleri ayrı ayrı dolaşıp zayıflayan iman pillerimizi şarz edip tekrar evlerine dönmesi gayretini , sizlere soruyorum: Bu davranışı hangi bir tarikat şeyhinden , cemaat liderinden, molladan mürşitten gördünüz?!!! Görmedik göremeyiz bu saydıklarımın hepsi ayağına bekler ….Sağlam kalmak şeytanın ve nefsin özellikle de Siyonizmin tuzağına düşmemek çok zordur…İşte gerçek REHBER ŞAHSİYETLERİN ÖZELLİĞİ kendilerinin Allah yolunda olmasıyla birlikte en önemli özellikleri ekibini bağlılarını Allah yoluna çağıran o yolda sabit kılmaya çalışan o yola iten iteleyen olmalarıdır.
– Bu konuda Üstadımızın mal – makam – para -konfor – lüks – dünya sevgisi hususlarında çok bişey söylemeye ihtiyaç hissetmiyorum. Yaşamları yaptıkları zaten bizlere en büyük örnek. Dünyadan geçtiğine en büyük örnek FETÖ’YÜ DEŞİFRE ETMESİ – KARŞIT KUTUPLAR ARASINDA ÜLKEMİZ İÇİN MİLLETİMİZ İÇİN İNSANLIK İÇİN ALLAH İÇİN BARIŞ KÖPRÜSÜ OLMASI …. SADECE BU İKİSİ YETER. ONLARCA YÜZLERCE ÖRNEK VERİLEBİLİR.
Öncelikle OLANDA MUHAKKAK HAYIR VARDIR. Böylesi bir konunun gündeme taşınması , görmezden gelinmemesi, gizli kalması durumunda vücudun tamamının kangrenleşeceği , olabildiğince şeffaf şekilde ortaya dökülmesi ; ÜSTÜN BİR AKIL SAHİBİNİN REHBER VE BİLGE ŞAHSİYETİN muhteşem ötesi maarifetiyle gündem edilmesi ( Çünkü bu Rehber ve Bilge Şahsiyetin bir taşla iki kuş değil üç değil 4 değil onlarca hatta bazan yüzlerce hatta ve hatta bazan bir ordu kalabalığınca kuş vurmadan yani eğitip olgunlaştırmadan gündem etmedikletine defaatle şahidizdir) inşaallah çok büyük hayırlara ve yaranın kangrenleşmesine fırsat verilmemesi gibi yüksek bir ferasetle TEŞHİS > TEDAVİ sürecinin yürürlüğe girmesi sağlanarak , İŞTE REHBER – İŞTE BİLGE – İŞTE YİĞİT İNSANIN , bağlılarına olan merhameti – bağlılarını önemsemesi – dünya ve ahiret saadetine ulaşılması için büyük bir özveriyle fedakarlıkla dikkate alması , bağlıları için nimetlerin en büyüğüdür…
Hadiseyi gündeme getirmeden gizlice çözme yöntemi uygulanabilirdi belki ancak vücudun kangrenleşmesi engellenemezdi. Çünkü hadisede görüntüde iki kişi gibi olsada , bu tuzağa düşmüş onlarca kişi olduğu gözardı edilmemeli hakikatinin farkında olan ÜSTÜN AKIL SAHİBİ REHBER ŞAHSİYET , konuyu gündeme şeffaf bişekilde taşıyarak o onlarca kişinin de tedavi edilmesi sürecini başlatarak MUAZZAM BİR BİLGELİKLE bağlılarına sahip çıkmanın tedavi olmalarının mücadelesini vermekte olduğunu görmek bağlıları için çok büyük mutluluk huzur onur hayır kaynağıdır.
Ayrıca şunuda belirtmeliyim ki şeytanın böylesi bir vesvesesine tuzağına düşmemek için hiçbirimizin garantisi yoktur. İşte böylesi nahoş hadiselerin, bu tür yanlışlara düşülmemesi gerekirdi çünkü O YÜKSEK ÜSTÜN AKLA SAHİP REHBER VE BİLGE ŞAHSİYET, bağlılarını şeytanın bu tür tuzağına karşı , bağlılarının her şart ve durumda başarı elde etmesi için devamlı AŞILAMAKTAYDI. Bu aşıdan yeterince nasibini alamayanlar için şu hadisenin gündeme taşınması elbette bir fırsattır … Ama ÜSTÜN AKLA İMANA SAHİP REHBER VE BİLGE ŞAHSİYETİ bu kadar da üzme hakkına sahip olmadığımızı üzülerek hatırlatmak isterim. ÜSTÜN AKLA SAHİP REHBER VE BİLGE ŞAHSİYET ; ” Beni üzdüğünüze üzülmeyin , Benim üzüldüğüm şeye üzülün ve ders çıkarın” der genelde… Böylede büyük merhamet timsalidir KENDİLERİ…!
İşte O ÜSTÜN AKLA SAHİP BİLGE VE REHBER ŞAHSİYET, devamlı surette ; SAMİMİYETLE MEAL OKUMAYI – YAZILARA ŞİİRLERE VİDEO KONFERANSLARA KAFA YORULARAK YORUMLAR YAPILMASINI , DAVAMIZI ANLAMANIN KAVRAMANIN YAŞAMANIN VE YAŞATMANIN GAYRETİNİ GÜTMEMİZİ, hep bu tür şeytanın tuzaklarına karşı ancak başkaldırabileceğimizi bildikleri için devamlı hatırlatırlardı… Bu sözleri talimat görerek birincil vazife addedenlerin – şahsi işlerini ikincil vazife görenlerin bu tuzak ve vesveselere düşmesi Allah’ın izniyle olmayacaktır. Veya o tuzaklara düşmemeleri , vesveseleri daha rahat atlatacak iman şuuruna nasip olacaklardır. Her nekadar Meali Kerim diye ayrı söylesem de , aslında yazılar şiirler onlarca kitaplar hepsi KUR’AN’IN AYETLERİNE TERCÜMAN OLUNAN şeylerdir.
Tarih boyunca şeytanın ve nefsin böylesi tuzaklarına vesveselerine düşenler hep olagelmiştir malesef. Hz Aişe Annemize yapılan ifk hadisesi bizler için büyük bir örnektir malum. Sahabe atılan iftiraya yanlışa çok azı dışında malesef inanmış ve fitne çıkarmıştı… (RABBİM BİZİ AZLARA KAT DUASI BU VE HER AÇIDAN ÇOK ÖNEMLİDİR.)
Böylesi hadiseler karşısında yanlışa düşenlerin karşısındakiler ne demeleri gerekir ki imtihanlarını başarıyla verebilsinlerdi… Demeleri gerekeni Allah hatırlatmıştı neydi o : İNANMAMANIZ GEREKMEZ MİYDİ?!!!!!!!!!!
Eğer bizler HAKK OLDUĞU İÇİN BURADAYSAK , BÖYLE DÜŞÜNMEMİZ VE BÖYLE UYGULAMAMIZ GEREKİR…. Evet bu hadiseyi duyanlar olarak imtihanlarımızı bu şekilde verebilecek miyiz bakalım hep beraber göreceğiz. Bakalım imanımızın şuurumuzun bilgilerimizin sadakatimizin GEÇER AKÇESİ neymiş ne durumdaymışız hepimiz kendimizi dünyadayken mizanın bir provasıyla karşı karşıyayız şuan… Rabbimiz gereken dersi çıkaran ve hakkıyla iyiye doğruya güzele faydalıya ve adil olana tercihte bulunanlardan eylesin cümlemizi. Ya değilse ÜSTÜN AKLA SAHİP REHBER VE BİLGE ŞAHSİYETE zerrece zarar veremez kimse , sadece kendilerine zarar verir vericiler sadece kendilerine zulmeder o tuzağa ve vesveseye düşenler… Böylesi bir tuzağa düşenler vesveseye kapılanlar biran evvel şeytandan ALLA’A SIĞINMALI TÖVBE İSTİĞFARA SARILMALI AFFIMIZ İÇİN YALVARMALI YAKARMALI HERZAMANKİNDEN DAHA FAZLA HİZMETİNE CİHADINA GAYRET VE ÇABA GÖSTEREREK SULTANIN GÖNLÜNDE YER EDİNME ÇABASI GÜTMELİ… EĞER Kİ BU DAVANIN HAK, ELÇİSİN HAK OLDUĞUNA İNANIYOR İSEK BÖYLE YAPMALI VE ŞEYTANI PİŞMAN EDECEK BİR YAŞAM SÜRMELİYİZ… RABBİM CÜMLEMİZİ BU KISA DÜNYA İMTİHANIMIZI BAŞARIYLA VEREBİLMEYİ LÜTFEYLESİN. TEVBE KAPISI KIYAMETE KADAR SAĞ OLDUĞUNUZ MÜDDETÇE BİR FIRSATTIR. HİÇBİRİMİZİN BÖYLESİ YANLIŞA DÜŞMEMESİNİN GARANTİSİ YOKTUR KİMSEYİ KINAMAMALI ÜZERİMİZE DÜŞEN DERSLERİ ÇIKARMALI VE ÇOK DAHA DİKKATLİ RİKKATLİ OLMANIN GAYRETİNİ SAMİMİYETLE DEVAM ETTİRMELİYİZ. Ve hepimiz hepimizin hassaten ÜSTÜN AKLA SAHİP REHBER VE BİLGE ŞAHSİYETE yaraşır yakışır ve Onun öğretilerini öğütlerini biribirimizin anlamasını kavramasını sağlamanın gayretini cefasını çekmemiz gerektiğini hiçbir zaman aklımızdan çıkarmamalıyız. Çünkü imanımızın olgunlaşması da , kardeşliğimizin pekişmesi de, fethi mübin için gayret ve çaba göstermenin ümidimizi canlı tutmanın yolu yordamı budur. Biribirimizin nekadar fazla çayını içer yemeğini yersek olmaz bu imsn kardeşlik olgunlsşması… Asrımızın Kur’an’a Tercüman olan Zatın öğretilerini öğütlerini anlamak kavramak yaşamak ve yaşatma gayreti güderek olur.
Selam Olsun Sadıklara
Rabbim bizi kat azlara…!!!
NİSA SURESİ 115. AYET
Her kim kendisine ‘dosdoğru yol’ apaçık belli olduktan (hidayet ve hakikati bilip tanıdıktan, Hakk ile Bâtıl’ın farkına ve şuuruna vardıktan) sonra, (dünyalık makam ve menfaat hırsıyla) Elçiye (Peygambere ve Hakk dava rehberine) muhalefet edip (haklı ve hayırlı hareketten ayrılırsa) ve mü’minlerin yolundan başka bir yola (Siyonist ve Haçlı İttifakına ve şeytani kurallarına) uyarsa, onu dönüp gittiği yanda (şerli ortam ve ortaklıkta) bırakırız (bu hıyanet ve hakaretinden dolayı tekrar Hakka ve hidayet yoluna dönmesine fırsat tanımayız ve hidayetini karartırız) ve (ahirette de) cehenneme sokarız. O ne kötü ve sürekli bir (zindan) karargâhıdır! [Not: İmam-ı Şafii: “Bu ayet, ‘icma’ya ve Hakk hâkim olsun diye ortaya çıkan oluşuma bağlı kalmayı gerekli sayan en önemli ayetlerin başındadır” buyurmaktadır. Bak: Razi. Cilt: 11 Sh: 43]
İNANMIŞ SADIKLARA SELAM OLSUN
Evet, ey Garibanlar!..
Ve ey Davanın dertlisi olanlar!..
Sadakat ve itaat şuuruyla ve sorumluluk duygusuyla çalışıp çırpınanlar!..
Makam ve menfaat hatırına değil, ibadet aşkıyla Hak yolunda koşuşanlar!.. Ve buna rağmen devamlı horlanan, hırpalanan ve çok ucuza harcananlar!..
Üzülmeyin; siz kârlısınız ve yakında aziz olacaksınız
Ve şimdi şu İlahi mesaja ve müjdeye kulak veriniz!…
“(Gündüz, ortalık aydınlandığı zamanki) Kuşluk vaktine,
Ve sükûnete kavuştuğunda geceye (ve sırlı içeriğine) yemin olsun ki;
(Ey Nebim!) Rabbin (asla) Seni terk edip unutmamış (sahipsiz bırakmamış) ve Sana darılmamıştır!
Elbette Senin sonun öncekinden (ahiretin ise dünyadakinden) çok daha hayırlı (olacak)dır.
(Sabret) İleride Rabbin Sana (tüm umduklarını) mutlaka verecek ve Sen (fazlasıyla) memnun (ve mesrur) kalacaksın!..
O, Seni yetim (ve yalnız) bulup da barındırmadı mı?
Şaşkın ve bunalmış bir durumda iken hidayet (ve inayet) buyurmadı mı? (İlim, hikmet ve ibadet yolunu açmadımı..
Alınt
ıBirbirilerimizi Allah için sevip sahiplenmeyi ve ahireti dünya menfaatine tercih ve temenni etmelerini”… Ve dahi, kafalarını ve vicdanlarını rahatsız eden her durumu, asla çekinmeden, ilgili ve yetkili kimselerle paylaşıp gerçeğe erişmelerini rica ediyorum.
*GÖNÜL YAP, ÖLÜM YAKLAŞTI*
Tüm kardeşler birbirini, sevip saysınlar gönülden
Bu dünyadan ahirete, göçmemize pek az kaldı…
Pişmanlığın faydası yok, çünkü sonrası ölümden
Yar evlat makam ve maldan, geçmemize pek az kaldı
Hakiki kardeş olalım, göçmemize pek az kaldı…
Özür dile gönlünü al, kalp kırmışsan hem tamir et
Kine küslüğe değmiyor, bağışlamakmış marifet
Dünya fani ömür kısa, baki olansa ahiret
Azrailden ecel şerbet, içmemize pek az kaldı
Samimi kardeş olalım, göçmemize pek az kaldı…
Muhabbet merhamet lazım, haset hakareti bırak
Halka şefkat Hakka varır, kalma hiç Mevla’dan ırak
Kaderine tevekkül et, hesap mizan eyle merak
Ev yerine dar kabiri, seçmemize pek az kaldı
Sadık kardeşler olalım, göçmemize pek az kaldı…
Dost ahbap kabre taşırlar, üç beş gün yasın tutulur
Hizmet iyilik dışında, sonra hepsi unutulur
Kardeşine kem söz etme, sanma yenilir yutulur
İyi kötü neler yaptık, ölçmemize pek az kaldı
Sahici kardeş olalım, göçmemize pek az kaldı…
Helal edin hakkınızı, kucaklaşıp da sarılın
Hem hoş görün hatanızı, ne kızın ne de darılın
Uyarmak da Allah için, amma gülerek ayrılın
Dört metrelik bez kefeni, biçmemize pek az kaldı
Dürüst kardeşler olalım, göçmemize pek az kaldı…
Sizi üzüp kırdım ise, bağışlayıp rahatlatın
Dua edin dava için, kırık kalbim ferahlatın
Huzurla uçayım Dosta, bu ruhumu kanatlatın
Tutmaz olur ayağımız, sürçmemize pek az kaldı
Hep örnek dostlar olalım, göçmemize pek az kaldı…
Elbette zafer bekleriz, kutlu günler va’d edildi
Unutma hepsi hayaldir, nice bırakıp gidildi
Kardeşlerin kırma sakın, gönül yapan tatlı dildi
Milli Çözüm Sırat gibi, geçmemize pek az kaldı
Haydi kardeşler olalım, göçmemize pek az kaldı…
Dergimizde yayınlanan Çıkar Giderim başlıklı şiirde şu ifadeler geçiyordu:
“Kimseye sitemim, minnetim olmaz
Kur’an’la beslendim, cinnetim olmaz
Gafiller semtinde, kıymetim olmaz
Bu sürgün yurdundan, çıkar giderim!..
Ünsiyetim dostlar, dava ortağım
Erbakan aşkıyla, açar kontağım
Zaten emanetti, yuvam otağım
Acımam yorganım, yakar giderim!..”
Nimet eldeyken kıymet bilmeliyiz. “Yiğitlik, iyi insan olmak, iyi Müslüman olmak, Allah yolunda canla başla mücadele etmek ne demektir?” bize öğreten Üstad Ahmet Akgül Hocamızı Mevlamız başımızdan eksik etmesin.
Bu konuda muhterem Ahmet Akgül Hocamızı 90 lı yıllardan beri en yakınındaki bir kaç kişiden biri olarak her zaman yakınında olan bir kardeşinizim. Eğer Ahmet Akgül Hocamız
la tanışmasaydım, şuan nerede ve nasıl bir durum da olur ve halimizde ne olurdu siz düşünün. O
nun davasına inancı, gece gündüz, hasta, yorgunluk, açlık , susuzluk ve her türlü sıkıntı karşısında ki, sabır ve gayretine, kendinden önce dava kardeşini düşünmesine , cesaretine,mert ve netligine her zaman şahit oldum.Hatta bir gün maddi imkanı çok iyi olan bir kardeşim geldi. Hocam bütün para imkanlarım ne isterseniz size vermeye hazırım – kasamın anahtarı buyurun dedi. Hocam hayır öyle şey mi olur diyerek aman ha demiş biri. Allah senden razı olsun diyerek kardeşimize dua etmiştir. ( Eğer zevkine, paraya düşkün biri olsaydı) öyle teklifler olduki.
Hem maddi hem siyasi makamda gözü olsaydı . Hocamız şuan bambaşka bir yerde olurdu. Çoğu yolculuğumuz da israf olmasın ve imkânsızlıklar içinde olduğumuz da ne çektiğini bilen biri olarak yazmak zorunda kaldım.
Kısacası Rabbime şükürler olsun ki Üstadımız Ahmet Akgül Hocamızıla tanıştım . O Aziz Erbakan Hocamız ın temsilcisi dünyanın değişimi için Adil Düzen projelerini en iyi bilen ve geliştiren, Hak davanın Elçisidir.
Abdullah İbni Mes’ud radıyallahu anh şöyle dedi:
Huneyn Savaşı ganimetlerini taksim ederken Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bazı kişilere diğerlerinden fazla hisse verdi. Akra’ İbni Hâbis’e yüz deve, Uyeyne İbni Hısn’a da bir o kadar verdi. Arapların ileri gelenlerine de o günkü taksimde biraz fazla pay verdi. Bunun üzerine bir kişi:
– Vallahi bu taksimde hakkâniyet yoktur, Allah rızâsı da gözetilmemiştir! dedi.
Ben de:
– Allah’a yemin ederim ki bunu ben Resûlullah’a söyleyeceğim, dedim. Gittim, adamın söylediklerini anlattım.
Bunun üzerine, kızgınlığından Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yüzü kıpkırmızı kesildi. Sonra şöyle cevap verdi:
– “Allah ve Resûlü de adâlet etmezse, hiç kimse adâlet etmez.” Daha sonra da şöyle buyurdu:
“Allah, Mûsâ’ya rahmet etsin. O bundan daha ağır bir ithama maruz kalmıştı da sabretmişti.
Ya Rabbi davamızın ve Üstadımız Ahmet Akgül Hocamızın kıymetini bilmeyi bizlere nasip eyle. Amin
NANKÖRLÜK ETMEYELİM!..
Biz Üstadımızın, Milli Çözüm’ün şahs-ı manevisinin şerefini korumak… Zalim, kâfir ve münafık kesimlere karşı onurlu durmak konusunda; giyim kuşamına ve arabasına dikkat ettiğini ve önemsediğini… Ve bunu bizlere de tavsiye ettiğini tecrübelerle anlamışız. Hatta bu maksatla Mercedesini hizmete tahsis eden İsmet Sezgin Ağabeyimize şükranlarımızı sunarız.
Ancak, Üstadımızın evinde ve normal yaşam sürecinde, 40 yıllık eşyaları bile değiştirmediğine, gayet mütevazi bir hayat tarzını benimsediğine tanık olmuş insanlarız.
Bunca hikmet ve hakikate, gerçek hidayet ve hizmete erişmemize ömrünü vermiş böyle bir şahsiyete, hiç değilse nankörlük etmeyelim…
Nail Kızılkan