Erbakan İstismarcısı Partilerde
MAKAM VE ÇIKAR HESAPLARI
Elâzığ’da YRP’nin Görevden Alınan İl Başkanı Ömer Ateş’in Haklı İtirazları!
31 Mart 2024 yerel seçimlerinde Elâzığ’da üç ilçe ve üç belde belediyesi kazanan Yeniden Refah Partisi’nin Elâzığ İl Başkanı Ömer Ateş, Genel Merkez tarafından görevden alınmasıyla ilgili “Demek ki ülkemizde olduğu gibi Yeniden Refah Partimizin içinde de ‘Hiçbir başarı cezasız kalmaz’ sözünün geçerli olduğunu göstermiştir” şeklinde yakınmıştı ve haklıydı. Bu cümlenin doğrusu şöyle olmalıydı: “Türkiye’deki diğer partilerde olduğu gibi YRP’nin içerisinde de maalesef, vasıfsızlık ve vicdansızlık damarıyla: ‘Hiçbir başarı cezasız kalmaz!’ kuralı uygulanmıştır…”
Ömer Ateş Bey, ailecek yakından tanıdığımız, Dini gayreti, hizmeti ve efendiliği ile takdirle hatırladığımız bir insandır ve rahmetli Hafız Cuma Duman kardeşimizin hem yeğeni hem damadıdır. Sadece Aziz Erbakan Hocamız hatırına ve dava sorumluluğuyla YRP’ye sahip çıkmışlar, büyük özveri ve fedakârlıkla çalışmışlar ve Elâzığ’da önemli başarılar kazanılmasına katkı sunmuşlardır. Ona yapılan saygısızlık ve vefasızlığa değil, ama “YRP’de de, hiçbir başarı cezasız kalmıyormuş…” anlayışına sevindim, bundan sonra daha duyarlı ve tutarlı bir tavır takınacaklarını umarım.
31 Mart yerel seçimlerinde Elâzığ’da il merkezi, ilçe ve beldelerde kendi adayları ile çıkan Yeniden Refah Partisi, merkezde %21,14 oy alarak CHP ve MHP’yi geride bırakırken AKP’nin yönettiği Alacakaya, Palu ilçelerini ve Bükardi, Beyhan, Akçakiraz beldeleriyle MHP’de olan Sivrice ilçesini kazanmıştı. 20 Eylül 2022 yılında YRP Elâzığ İl Başkanlığı görevine getirilen Ömer Ateş’in, görevden alındığının ve yeni İl Başkanı için temayül yoklaması yapılacağının açıklanması, insaf ehli herkesi şaşırtmıştı. Görevden alınan Ateş, konuyla ilgili açıklama yaparak partisini kınamış, Genel Merkezi sert bir dille eleştirip, şunları aktarmıştı:
“Bu görevi, manevi mesuliyet ve dava bilinciyle gerçekleştirmek adına ortaya koyduğumuz fedakârlıklarla 25 Aralık 2022 tarihinde gerçekleştirdiğimiz il kongresinden sonra, 2 bin 900 olan üye sayısını 11 bin 500’lere kadar çıkardık. 14 Mayıs 2023 genel seçimlerinde Elâzığ’da %3,8 olan oy oranımızı 31 Mart 2024 yerel seçimlerinde %22’ye taşıdık. Görevde bulunduğumuz süre içerisinde bir genel, bir Cumhurbaşkanlığı bir de yerel seçim yaşadık. Seçimlerde aday belirleme süreçlerinde ortaya koyduğumuz titiz çalışma neticesinde Elâzığ merkezde ikinci parti olurken, üç ilçe ve üç belde belediye başkanlığını kazanarak önemli bir başarı kazandık. Tüm teşkilatlarımız, ilçe, belde, kadın ve gençlik kolları mensuplarımızla yürüttüğümüz bu çalışmalar sonucunda elde edilen başarı, Genel Merkezimiz tarafından da takdir edilerek tarafımıza üstün başarı belgeleri takdim edildi. Görev yaptığım 20 aylık süre içerisinde 3 ayrı üstün başarı belgesi almış bulunmaktayız.
Buna rağmen, Genel Merkez Teşkilat Başkanı’nın partinin selameti yerine şahısların ikballeri uğruna yaptığı bu adaletsizliğe anlam veremedik” diye sızlanan Ateş, şunları anlatmıştı:
“Tüm bu başarılarımız karşısında Genel Başkanımız Sayın Fatih Erbakan ile yüz yüze yaptığımız görüşmede kendisine, yönetimi güçlendirerek çalışmalarımıza devam edip etmememiz konusunda görüşlerini sorduk. Kendileri de teşkilatı güçlendirerek göreve devam etmemiz gerektiğini açık bir şekilde tarafıma açıkladı. Ancak bu görüşmeye rağmen Genel Merkez Teşkilat Başkanlığı’ndan aranarak İl Başkanlığı görevinde bir değişiklik olacağı ve yeni başkan atanması konusunda temayül yoklaması yapılacağı aktarıldı. Bizler bunca başarılı hizmetleri yapmışken ve bunun akabinde teşkilatımızı daha da güçlendirip yolumuza emin adımlarla devam etmek isterken maalesef Genel Merkez Teşkilat Başkanı’nın Parti’nin selameti yerine şahısların ikballeri uğruna yaptığı bu adaletsizliği anlamlandıramadık. Bizleri adeta yangından mal kaçırırcasına görevden alıp daha sonra oluşan tepkilere karşı ‘görevden alınma yok, yeni oluşum yapacağız’ demesi de ayrıca bu şahsın acemiliğini ve ihtirasını apaçık göstermektedir. (Malum Elazizci ekipten olan) Teşkilat Başkanı’nın bu durumu mevcut İl Başkanını arayıp bilgilendirme yapması gerekirken basın aracılığıyla yapması da ayrıca gülünç ve utanç verici bir tavırdır. Bizler hiçbir menfaat beklentisinde olmadan gerek malımızla gerek vaktimizle bunca emeği ve başarıyı ortaya koymuşken birilerinin böylesine emek hırsızlığı yapması, kendilerinin şahsiyet zayıflığını ve karakter hamlığını açığa vurmaktadır. Demek ki ülkemizde olduğu gibi Yeniden Refah Partimizin içinde de ‘Hiçbir başarı cezasız kalmaz’ sözü geçerli sayılmaktadır!”
İyi de, “Teşkilat Başkanı bu akılda ve ahlâkta olan bir Partinin, Genel Başkanı hangi konumda ve kafadadır?!” sorusunun yanıtı üzerinde durulmazsa, bu itirazların ve sızlanmaların hepsi boşunadır. Zaten ta başından, Erdoğanvari bir tavırla, Erbakan Hocamızın: “Milli Görüş’ün tek gerçek temsilcisi Saadet Partisi’dir” buyurmasına rağmen, YRP diye ayrı bir parti kurulması yanlıştı, ve fırsatçılıktı…
Ömer Ateş’in Suçu, Tel Aviv’de Tatil Yapmaması mıydı?
Yeniden Refah Partisi’nin Başkan Yardımcısı Prof. Doğan Aydal kendisi açıklamıştı: “İsmet Paşa imzalı fotoğrafı özenle saklıyorum. Bizim için gurur kaynağıdır. Babam Vahap Aydal, İnönü hayranıydı. Ailemiz CHP’li olduğu için kendisiyle tanışıyorlardı.”
Sn. Doğan Aydal, bugüne kadar yakın çevresi dışında pek kimsenin bilmediği ilginç bir anısını, SÖZCÜ HaftaSonu ile paylaşmıştı. Halen Yeniden Refah Partisi Genel Başkan Yardımcısı olarak politika sahnesinde olan Aydal’a, 64 yıl önceki sünnetinde 2. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü kirvelik yapmıştı. İnönü, günün anısına çekilen fotoğrafı da imzalayarak aileye hediye buyurmuşlardı.[1] Bu yakınlığın asıl sebebi ortak İsrail dostluğu olmasındı?
Doğan Aydal, 1953 yılında Malatya’da doğmuş ve 1976 yılında Hacettepe Üniversitesi Mühendislik Fakültesi’nden Maden Jeolojisi Yüksek Mühendisi olarak mezun olmuşlardı. İngiltere Leeds Üniversitesi’nde doktora yapmıştı. Enerji politikaları üzerinde yoğunlaşmış, hatta Başbakanlık Müsteşar Yardımcılığı ve Başbakan Danışmanlığı yapmıştı.
YRP’ye, Mason Lions ve Rotary bağlantılı Genel Başkan Yardımcısı!
Yeniden Refah Partisi Genel Başkan Yardımcısı olan ve son yerel seçimlerde Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkan Adayı yapılan Doğan Aydal’ın, masonik Rotary Kulübü ile bağlantılı olduğu saptanmıştı. Masonik kulübün gençlik hareketi Rotaract Derneği’nde boy gösteren Aydal’ın, burada “Petrolsüz Dünya” konulu konferans verdiği ortaya çıkmıştı. Doğan Aydal’ın aynı zamanda masonik Rotary Kulübü’nde danışmanlık yaptığı da iddialar arasındaydı.
Bu Doğan Aydal Bey, 23 Eylül 2023’te İsrail’in Başkenti Tel Aviv’de arkadaşlarıyla doğum gününü kutlayan şahıstı. Yeniden Refah Partisi Genel Başkan Vekili Doğan Aydal’a, koskoca dünyada doğum günü kutlayacak yer mi kalmamıştı?
80 yıldır Filistinli mazlum ve mağdur kardeşlerimize sistematik soykırım uygulayan Kuduz İsrail’in Tel Aviv şehrinde ne işiniz vardı?
“İsrail, tüm Türkleri özellikle Milli Görüş sahiplerini yakın takibe alırken, Bay Doğan Aydal, siz İsrail’de nasıl böyle rahatsınız? Yoksa özel koruma altında mısınız?” diye soranlar haksız mıydı?
Doğan Aydal’ın Para Hırsı ve Genel Başkan’ın Sessiz Kalması!
Bu Sn. Doğan Aydal;
• Konuşmalarıyla Genel Başkan’ın önüne geçebiliyordu… (AKP’den kaytaran Suat Kılıç “kendi görüşleridir” açıklaması yapmak zorunda kalmıştı.)
• Yaklaşık 1 ay İl Başkanlığının üzerinden kaldırılmayan afişi ile Genel Başkan’ın üzerinde durabiliyordu… (Hiçbir partilinin rahatsız olmaması da çok enteresandı.)
• Adaylık zamanında 5 yıldızlı otelin suit odasında kalmıştı…
• İlçe Belediye Başkan adaylarına, “Benimle gezerken kendi afişinizi dağıtmayın” diye çıkışmıştı…
Sayın Doğan Aydal ile ilgili çok ilginç şeyler açıklanmıştı.
• Doğan Aydal’la otelde görüşmeye giden partililerin cep telefonları, ekibi tarafından toplattırılmaktaydı!
• Doğan Aydal’ın ekibi, pek çok belediye başkan adayından 1-2 milyon lira istemiş, bazılarından almışlardı…
• Doğan Aydal’ın ekibine para vermeyen İlçe Belediye Başkan adayları, 10 Şubat 2024 tarihinde Ankara’da gerçekleştirilen Aday Tanıtım ve Seçim Beyannamesi Toplantısı’nda sahneye bile çıkarılmamışlardı… (Bunu duyunca Yeniden Refah Partisi Kocaeli İl Başkanlığı’nın Facebook sayfasından geriye doğru baktım. İlgili güne dair paylaşılan fotoğrafları buldum. Gerçekten de sahnede Erbakan ve Aydal haricinde 7 İlçe Belediye Başkan adayı vardı. Aydal’a o zamana kadar olumlu yanıt vermediği söylenen Gölcük ve benzeri belediye başkan adayları sahneye çıkarılmamıştı.)
• Hatta Hüseyin Ayaz’dan bile 2 milyon lira istendiği konuşulmaktaydı. Evet, Aydal kendisiyle görüşmüş ama Ayaz masadan para sebebiyle kalkmıştı…
• Hatta Gölcük ve Başiskele’de Meclis Üyeleriyle ilgili yaşanan krizin bir parçasında “para” konusu olduğunu söyleyenler de vardı…
Bu Paraları Parti Değil, Aydal Talep Edip Almaktaymış!
Bu bilgileri not aldıktan sonra, nasıl haber yapayım derken, YRP MKYK Üyesi Basri Çayır’ı aradım. Ve açık açık sordum. “Para” konusunda şu yanıtı verdi:
“Ben Genel Merkezde Mali İşlerden Sorumlu Başkan Yardımcısıyım. Esasında bu sorunun muhatabı Doğan Aydal’dır. Bu konuyla ilgili söylentiler bize de gelince, biz dedik ki para verilecekse partiye, mali işler birimine verilmeli. Genel Merkezin aldığı paralar makbuz karşılığında belgelenir dedik. Siyasette asgari bir destek talebi olur. Ama fazlasını adayların, teşkilatın ve üyelerin vicdanına bırakmak lazım. Çünkü durumu olanlar olabilir, olmayanlar olabilir, olanlar olmayanlara yardım edebilir. Ama burada duyduklarımız farklı bir boyuta gitti, teşkilatların motivasyonunu etkiledi.”
Yani buradan ne anlıyoruz? Bu rüşvet paralarını Doğan Aydal istiyormuş, parti değil… İyi de Genel Başkan’ından diğer kadrolarına, YRP ayakta mı uyumaktaydı? Ayyuka çıkan bu rezaletlere niye soruşturma başlatmazdı?
Bu haberi yayımladıktan sonra, Kartepe Köseköy’den Kerim Gümrük abimiz haberin sosyal medyadaki paylaşımının altına aynen şu yorumu yaptı:
“Kartepe’de başkan adayı Ayhan Altınkaya’dan da bir kişi Aydal adına 2 milyon istedi. Daha sonra bir başkası gene para istedi. Ayhan da aday olmaktan vazgeçti. Mehmet Aras da Ayhan’a karşı çıkmıştı zaten…”
Ayhan Altınkaya, Köseköy’ün eski Belediye Başkanı Selahattin Altınkaya’nın oğlu olmaktaydı. Bölgede geniş bir sülalesi, hatırı sayılır bir etkileri vardı…
Aday olup olmaması elbette partinin tercihi sayılmalıydı… Ama görüyorsunuz, orada da Aydal’ın adı milyonlarla birlikte anılmaktaydı.
Sayın Aydal’ın maaşı, mal varlığı, gelir kaynakları nedir bilmiyorum. Ama bu kadar parayla anılmasını “rahatsız edici” buluyorum.”[2] ithamları niye hâlâ yanıtsızdı?
Namık Kemal Zeybek, Erbakan’ın Son Arzularını Açıklamıştı!
Eski Kültür Bakanı Zeybek, Erbakan’ın ölümünden bir hafta önce kendisine, “Vatan ve Millet tehlike altındadır, Vatanı ve Milleti AKP’lilerden kurtarın!” dediğini aktarmıştı.
Kültür ve Turizm Eski Bakanı Namık Kemal Zeybek, merhum Başbakan Necmettin Erbakan Hocamız ile ölümünden bir hafta önce yaptığı görüşmeyi anlatmıştı. Zeybek, o gün kendisi ile birlikte Şevket Kazan’ın da o görüşmede olduğunu hatırlatmıştı.
KRT’de Çağlar Cilara’nın konuğu olan Zeybek, Erbakan’ın vasiyetinin “ülkeyi AKP’den kurtarmak” olduğunu vurgulamıştı.
Zeybek, “Erbakan, yüksek ferasetiyle bunların (AKP iktidarının) Türkiye’yi felakete götürdüklerini ta başından görüp anlamıştı. Her ay beni çağırırdı. Bizim eskiye dayanan bir birlikteliğimiz ve dostluğumuz vardı. Hapishanede birlikteydik, dil okulunda birlikteydik, sonra ben Bakanlık yaptığımda O benim Başbakanımdı” diye hatırlatmıştı.
Erbakan’ın: “Vatan ve Millet Tehlikede, Kurtarın!” Uyarısı…
Zeybek, Erbakan’ın kendisini düzenli olarak çağırdığını; bugün Milli Çözüm’ün gündeme taşıdığı “Kuvay-ı Milliye İttifakı ve Milli Mutabakat İktidarı” benzeri bir Milli Kurtuluş Partisi olarak bir çatı organize çalışmaları yaptıklarını aktarmıştı. Zeybek, o anısını şöyle anlatmıştı:
“Ölümünden birkaç yıl önce başladığı ve ölümüne kadar sürdürdüğü, hiç vazgeçmediği bir projeydi bu. Ölümünden bir hafta kadar önce ziyaretine gitmek istedim, o zaman Demokrat Parti Genel Başkanı’ydım. Dediler ki hasta ve kimseyi kabul etmiyor, sonra ikinci bir haber geldi, sizi duyunca görüşmek istedi dediler. Biz Şevket Kazan ile gittik. Erbakan Hoca yataktan kalkmış sedirde oturuyordu. Hastanedeki odasında, boynunu taşıyamıyor, boynu bükük duruyordu… Vücudu da çökük duruyor, ama o vaziyetteyken gözlerime derin derin bakıyordu… Namık Kemal diye seslendi, “Vatan ve Millet tehlikede, Vatanı ve Milleti bunlardan kurtarın” dedi. Ak Partililer için söylüyordu. Zaten daha önceden bunların Siyonist hizmetkârı olduğunu belirtiyordu. Ben duygulandım, daha fazla rahatsız etmek istemedim. Kalktık, dışarı çıktık, yanımdaki hüngür hüngür ağlıyordu. “Hocanın son vasiyeti bu, gidiyor Hoca” diyordu. Sonra ne oldu, Hocamız öldü, ölünce badem gözlü oldu. Şimdi güya Ona sahip çıkacak şekilde birtakım programlar yapıyorlar, ama asıl vasiyetlerini gizliyorlar!..”
“Ülkemize, Milletimize ve Devletimize zulüm 1923’te başladı. Kime zulüm, şeytana zulüm başladı 1923’te. Şeytanın en tehlikeli oyunu din adına kurduğu oyundur” diyen Zeybek, AKP ile IŞİD’in aslında İslam anlayışının birebir aynı olduğunu vurgulamıştı. Zeybek, zamanı gelince ve fırsat erişince iktidarın IŞİD’in yaptıklarını yapacağını belirterek uyarmıştı. Zeybek, Atatürk için “Atatürk inançlıdır, vicdanlıdır, vatan ve millet sevdalısıdır, Atatürk tanrıya yakındır” ifadelerini kullanmıştı.[3]
Aziz Erbakan Hocamız, hem de ağır hasta olduğu bir sırada N. K. Zeybek’i kabul edip tarihi vasiyetlerde bulunurken, Onun sadık ve sağlam bir Atatürk hayranı olduğunu bilmiyor olamazlardı. İşte Milli Çözüm’ün, Milli Görüş’le, diğer Milli düşünceli partiler ve kesimler arasında köprü kurmak üzere BİZİM ATATÜRK kitabını yazması da bu maksatlaydı…
SP’yi Erbakansızlaştırma Çabaları ve Çıbanları!..
Bizim sohbetimize katılan ve SP İstanbul İl ve İlçe teşkilatlarında halen aktif görev yapan bazı sadık ve sağlam Milli Görüşçü kardeşlerimiz, TV5’teki son söyleşilerinden birinde, Sn. Genel Başkan’ın: “Önümüzdeki kongrede, SP’yi; Erbakan Hoca’yı hiç tanımayan bir Genel Başkan’a bırakacağız…” dediklerini aktarmışlardı. Bu sözler aslında, sahiplerinin sinsi maksatlarını açığa vurmaktaydı. Bazı iyi niyetli ve safdil kardeşlerimiz, bu itirafları: “Yani, sağlığında Erbakan Hoca’yla tanışma şerefine ulaşmamış genç yaştaki birisini Genel Başkan yapacağız!” şeklinde yorumlasa da, gerçek durum çok daha başkaydı… Artık Milli Görüş sevdalılarının ve SP’de etkin ve yetkin konumdaki dava arkadaşlarımızın uyanması ve sinsi oyunları bozması lazımdır. Aksi halde iş işten geçmiş olacaktır ve “Kema tekûnû, yüvelliy aleyküm” yani: “Siz hangi halde bulunursanız ve nasıl idarecilere layık olursanız, öyle yönetileceksiniz!” hadisinin muhataplarına katılmak kaçınılmazdır.
Ra’d: 11 ayeti de bu konuda bizleri uyarmaktadır:
“(İnsanın) Onun önünden ve arkasından (devamlı) izleyenleri (ve takipçi melekleri) vardır. Onu Allah’ın emriyle (sürekli) gözetip korumaktadırlar. Bir millet kendi durumlarını değiştirmedikçe Allah onların durumlarını değiştirip bozmayacaktır. Allah da bir kavme (İslam’dan ve insanlıktan uzaklaştıkları için ceza olarak bela ve musibetler gönderip çeşitli) sıkıntı ve kötülükler diledi mi, artık onu önleyecek ve geri çevirecek (bir güç) de yoktur (bulunmayacaktır). Onların Allah’tan başka velileri (ve sahipleri de) yoktur (çıkmayacaktır).” (Ra’d Suresi: 11)
Şimdi, imanla, iz’anla ve insafla şu durumu anlamaya çalışalım:
Bir şahıs düşünün; 1979 yılında Ankara’da ve Milli Görüş’ten Bakan yapılmış bir zatın oğlu olarak doğmuşlar… İlk, orta ve liseyi Ankara’da okumuşlar… Sonra S…. Üniversitesi’nde okuyup mezun olmuşlar ve bu süreçte de yine ailecek Ankara’da yaşamışlar… Ama Erbakan’la, Milli Görüş’le, Partiyle, MGV ile hiç tanışmamışlar… Muhterem ve mücahit babaları, elinden tutup bir kere olsun, Balgat’taki Genel Merkeze ve Camisine götürüp Erbakan Hoca’nın elini öptürmeye tenezzül buyurmamışlar…
“Saf insanların ve garibanların gençleri miting, meydan dolaşsınlar, afiş asarken düşüp yaralansınlar, Milli Gazete’yi kapı kapı dağıtsınlar, MGV’nin okul ve sınıf sorumlusu olup çırpınsınlar ki, biz bedavadan Milletvekili ve Bakan olalım” havasında olmuşlar!..
Sonra 2007 yılında özel ticaretiyle uğraşırlarken davet üzerine bir ilimize Başkan Yardımcılığına taşınmışlar… Ve derken 2023’te Genel Başkan tarafından SP Planlama ve Koordinasyon Sorumlusu Genel Başkan Yardımcısı yapılmışlar… Son yerel seçimlerde de bir ilimizden Belediye Başkan Adayı olmuşlar…
Elbette ve her halde, hangi yaşta ve konumda olursa olsun, bir insanın Milli Görüş gerçeğini kavraması ve SP’ye katılması, takdire şayandır ve kutlanması lazımdır. Ancak; Milli Görüş’ten Bakan yapılmış bir babanın oğlu olmasına ve Erbakan Hocamızın vefatında 32 yaşında bulunmasına rağmen Partiyle, MGV ile, Milli Gazete ile; hizmet ve mes’uliyet adına 28 yaşına kadar hiçbir alâkası bulunmaması doğal sayılamaz, olağan karşılanamaz, altında mutlaka bir kasıt vardır… Ya muhterem babasının Dini gayreti, Milli Görüş mes’uliyeti ve Erbakan muhabbeti, bu denli azdır ve zayıftır… Veya, güya inandıkları ve savundukları, üstelik Milletvekili ve Bakan yapıldıkları kutlu bir davayı ciddiye almayacak kadar gevşek tavırlı insanlardır!..
Şimdi bu fıtrattaki ve bu fırsattaki bir şahsın SP’ye Genel Başkanlığa hazırlanması üzerinde durulmayacak ve kafa yorulmayacaksa, bu durum sadece akıl tutulması ve vicdan kararmasıdır. Bu duruma sessiz ve tepkisiz kalacak olanların vebali de oldukça ağırdır!..
Bu şahıs TV-264, “Karşı Karşıya” programına katılıp şunları aktarmıştı:
“Babam, 2008 yılında komaya girmeden önce, sağlıklı dönemlerinde, zaman zaman ziyaretine gelen veya telefon eden AKP’li kurmaylara yol gösterip, başarılı olmaları için akıl veren bir konumdaydı…”
Şimdi; AKP’nin başarılı olmasının ve başta kalmasının, İsrail’in yararına nice tahribat ve talanların yaşanmasına bağlı olacağını anlamayan ve kavramayan bir Milli Görüşçü olamayacağına… Bu gerçekleri bizzat Erbakan Hocamızın defalarca hatırlatmasına rağmen, babasının AKP’ye yol göstermesini bir şeref gibi aktaranlar, nasıl bir akıl ve vicdan taşımaktadır?
Veya, bu tutmazsa, ayarı ve amacı belli olan, Aziz Hocamızca “İsrail baltasının içimizdeki sapı!” olarak vasıflanan Abdullah Gül’le iltisaklı… Yani dolaylı olarak İngiltere CFR’si sayılan “CHATHAM HOUSE” irtibatlı birilerinin SP’nin başına taşınması ve “Milli Görüş’ün, mezarına beton yığılması…” çabalarına karşı sadık dava erbabının sesini yükseltmesi zamanıdır!
Ne diyelim:
“Anlayana sivrisinek sazdır. Anlamayana, Milli Çözüm de azdır!”
CHP’nin ve Cumhuriyetin İhtiyacı!
Siyonist ve emperyalist odaklara yaranarak “HAMAS terör örgütüdür…” diyen Ekrem İmamoğlu gibi basit ve fasit kafalı şahıslara değil… Özgür Özel gibi, rüzgârın yönüne doğru savrulan ve sonunda gidip Erdoğan’a sığınan omurgasız şahıslara değil; CHP’nin ve ülkemizin; Kemal Kılıçdaroğlu gibi duyarlı, tutarlı ve kararlı insanlara ihtiyacı vardır!
Sarayda Bir Gün ve Sonrası!
“Saraya bir kez gittim… 15 Temmuz darbe girişiminden 10 gün sonraydı ve 25 Temmuz 2016 tarihine denk düşüyordu. Bir darbe girişimi olmuştu, daha şehit olanların, yaralıların sayısı tam bilinmiyordu. Hayatını kaybedenlerin sayısının 400’ün üzerinde olduğu söyleniyordu… Yaralıların sayısı tam saptanamıyordu ve Ankara hâlâ barut kokuyordu… Güvenlik önlemleri her alanda görülüyordu. Erdoğan’ın daveti üzerine 25 Temmuz 2016 tarihinde saraya gittim… Toplantıya Başbakan Binali Yıldırım, ben, Sayın Devlet Bahçeli, Cumhurbaşkanı Genel Sekreteri Sayın Fahri Kasırga ve Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Sayın İbrahim Kalın katılmıştı… 2 saat 40 dakika süren toplantıda darbe girişimi ve sonrası ele alınmıştı.
Samimi söylemek gerekirse; defalarca bürokrat ve siyasetçi olarak gittiğim Çankaya Köşkü’nün ağırlığı yoktu… Tarih yoktu… Çankaya Köşkü’ne girdiğinizde devletin kuruluşundaki atmosferi hissedersiniz. Sarayın bende yarattığı izlenim, bir kamu binasından çok, lüks ve ihtişamlı odaları ve yurt dışından getirildiği söylenen ve pahalı mermerlerden oluşan koridorları ile insanı rahatsız edici bir otel atmosferiydi… Erdoğan’ın bugün otururken neredeyse içinde kaybolacağı altın yaldızlı ihtişamlı koltuğu (Çankaya’da) yoktu. Yoksulluğun, işsizliğin kol gezdiği Türkiye’de o lüksü, debdebeyi unutamam. Toplantı sırasında çay dışında, sarayın fırınında piştiği söylenen sıcak kurabiyeler geldi…
Çayımı içtim ama bu lükste bu kurabiyeler haramdır diye yemedim… Evet, yoksulluk içinde verilen bir Milli Kurtuluş Savaşı’nı ve o savaşın Kahramanlarını düşündüğünüzde bu şatafatlı yaşam bize yakışmıyordu… Ve bir daha da Sayın Bahçeli’nin sık sık gittiği o saraya gitmedim ve hiçbir davete katılmadım.
Yani kıymetli dostlarım, ben Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı olduğumda, karşımda devletleşmeye başlamış (ve kendileri dışında kalan halkımızın yarısını “İllet İttifakı, Zillet İttifakı ve Rezalet Takımı” diye dışlamış) 10 yıllık bir iktidar vardı. 15 Temmuz’dan sonra bu devletleşme süreci hızlandı ve kısa süre içerisinde tamamlandı. Ben, rahmetli Demirel, rahmetli Erbakan, rahmetli Ecevit gibi demokrasiyi içselleştirmiş bir siyasi rakiple değil, yargısıyla, askeriyesiyle, istihbaratıyla “BAAS” partisi benzeri, devletleşmiş bir yapıyla mücadele ettim. Ama şunu bilmenizi isterim;
“Geçmedim muhannet köprüsünden
Ta apardı azgın sular beni…
Yatmadım hiç çakal döşeğinde
Yese de hırçın arslanlar beni…”
diyen CHP 7. Genel Başkanı Sn. Kemal Kılıçdaroğlu elbette haklıydı. Ve ülkemizin böyle onurlu ve sorumlu insanlara ihtiyacı vardı.
MHP’nin AKP Yardakçılığı ve Suikastların Perde Arkası
MHP’nin, “Kral’dan daha kralcı” bir tavırla, Erdoğan İktidarına sahip çıkması, her yanlışına bir kılıf uydurması ve hele ekonomik, siyasi, ahlâki ve ailevi yönden Ülkenin altı oyulurken ve geleceğimiz karartılırken bile, hâlâ “Beka ve bağımsızlık adına” Cumhur İttifakı’nı sürdürme çabası, sadece milletimizin değil, pek çok MHP’li kardeşimizin de kafalarını karıştırmaktaydı. Artık seçmenleri de bu tutarsızlıkların hiçbirine inanmadıklarını, 2024 yerel seçimlerinde ortaya koymuşlar ve yetkilileri uyarmışlardı.
İşte bakınız!.. Bizzat AKP’li Sağlık Bakanı açıkladı; her yıl asıl payı Şehir Hastanelerinin gizli yöneticileri dış ülkeden müteahhitlere ve işbirlikçi şirketlere aktarılan 37,5 milyar avro para harcandığını ağzından kaçırdı. Bu kendi paramızla 1 trilyona yakındı. Eski para ile tam 19 haneli bir kentilyon tutarındaydı. Bu parayla bütün işsizlerimize geçim kapısı fabrikaları… Emekli, dar gelirli ve asgari ücretlilerin hepsine insanca yaşama standartları sağlanırdı… Makine, motor ve uçak üretecek ağır sanayi yatırımları yapılırdı… Ey MHP yöneticileri ve destekçileri, ülkemize ve milletimize bu hıyanet ve hakaretleri reva görenlere arka çıkmak, onların talan ve tahribatına ortak olmak sayılmaz mıydı?
Sinan Ateş “Bekâ hatırına ve Bağımsızlık aşkına mı” suikasta uğramıştı?
Ankara Çukurambar semtinde Eski Ülkü Ocakları Genel Başkanı Sinan Ateş, motosikletli bir kişinin silahlı saldırısına uğramış ve hayatını kaybetmiş durumdaydı. Ankara Valiliği, Sinan Ateş’in öldürülmesine ilişkin soruşturma kapsamında, 3 kişinin gözaltına alındığını açıklamıştı. Valilikten yapılan açıklamada, “Eski Ülkü Ocakları Genel Başkanı Sinan Ateş cinayeti faillerinden olduğu değerlendirilen 1 kişi ve olaya karışan 2 kişi olmak üzere 3 kişi gözaltına alınmıştır. Olayla ilgili diğer kişi ve faillerin yakalanmasına yönelik çalışmalar devam ettirilmektedir.” ifadeleri kullanılmıştı. Öte yandan olay sonrası harekete geçen Ankara Asayiş Şube Müdürlüğü Cinayet Büro Amirliği ekipleri, cinayetin motosikletli iki saldırgan tarafından gerçekleştirildiğini saptamıştı. Yapılan çalışmalarda saldırıyı gerçekleştirdiği iddia edilen motosikletli 2 saldırganın bir fotoğraf karesi polise ulaştırılmıştı. Bir vatandaş tarafından çekilip polise gönderilen fotoğrafta, motosikleti kullanan zanlının kasklı, silahı kullanan zanlının ise kasksız, kapüşonlu olduğu anlaşılmaktaydı. Bu fotoğraf karesi operasyonel birimlere dağıtılmıştı.
Sinan Ateş’in eşinin o sırada: “Hedef Göstermelerin Kimseye Faydası Yok!” açıklaması da kafaları karıştırmıştı! Acaba böyle konuşması yolunda bazı baskılara mı maruz bırakılmıştı? Daha sonraları eşinin: “Sinan Ateş’e siyaseti terk etmesi, siyasi heves ve hedeflerden vazgeçmesi karşılığı paralar teklif edildiği ve anlaşılan dolaylı tehditlerin geldiği” anlamındaki açıklamaları daha mantıklı ve inandırıcıydı.[4]
Yoksa; birkaç yerde MHP’ye Genel Başkanlık arzusunu açığa vurması mı, rahmetli Sinan Ateş’in başına bu işleri açmıştı?
Değerli Milli Görüşçü Kardeşime
Bu kıymetli yazıyı, dikkatle ve samimiyetle okursanız; zaten ailesi ve çevresi itibariyle Milli Görüş’ü sonradan tanıyıp tâbi olanlar takdir edilmektedir. Ancak babası Milli Görüş sayesinde Milletvekili ve Bakan yapılmış bir ailede, hem de Ankara ilinde yetişip, ilk, orta ve liseyi burada bitirip, bir sefer olsun Balgat Camii’ne, Erbakan’ı görmeye, MGV’ye, Milli Gazete’ye hiç uğramamanın altında kasıtlı bir nefret ve boşvermişlik aramamak ahmaklık alâmetidir.
Niye Partimizin başına; MGV’de, Milli Gazete ile, Erbakan çizgisinde yetişmiş, davanın kahrını çekmiş, Adil Düzen’i, Milli Görüş projelerini öğrenip içselleştirmiş sadık ve sağlam insanların geçmesini dile getirenlere bu denli öfkelisiniz? Nasıl bir vicdan ve iz’an sahibisiniz?
Hz. Ömer (RA) gibi: “Ya Rabbi, çok şükür ki, benim yanlışlık ve haksızlıklarımı, camide ve toplum önünde dile getiren, gerekirse kılıcıyla hatalarımı düzelteceğini söyleyen bir tebaam var!” diyen yöneticiler istemeyen ya marazlı, ya maksatlı birisidir.
…
Sarayda Bir Gün ve Sonrası!
“Saraya bir kez gittim… 15 Temmuz darbe girişiminden 10 gün sonraydı ve 25 Temmuz 2016 tarihine denk düşüyordu. Bir darbe girişimi olmuştu, daha şehit olanların, yaralıların sayısı tam bilinmiyordu. Hayatını kaybedenlerin sayısının 400’ün üzerinde olduğu söyleniyordu… Yaralıların sayısı tam saptanamıyordu ve Ankara hâlâ barut kokuyordu… Güvenlik önlemleri her alanda görülüyordu. Erdoğan’ın daveti üzerine 25 Temmuz 2016 tarihinde saraya gittim… Toplantıya Başbakan Binali Yıldırım, ben, Sayın Devlet Bahçeli, Cumhurbaşkanı Genel Sekreteri Sayın Fahri Kasırga ve Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Sayın İbrahim Kalın katılmıştı… 2 saat 40 dakika süren toplantıda darbe girişimi ve sonrası ele alınmıştı.
Samimi söylemek gerekirse; defalarca bürokrat ve siyasetçi olarak gittiğim Çankaya Köşkü’nün ağırlığı yoktu… Tarih yoktu… Çankaya Köşkü’ne girdiğinizde devletin kuruluşundaki atmosferi hissedersiniz. Sarayın bende yarattığı izlenim, bir kamu binasından çok, lüks ve ihtişamlı odaları ve yurt dışından getirildiği söylenen ve pahalı mermerlerden oluşan koridorları ile insanı rahatsız edici bir otel atmosferiydi… Erdoğan’ın bugün otururken neredeyse içinde kaybolacağı altın yaldızlı ihtişamlı koltuğu (Çankaya’da) yoktu. Yoksulluğun, işsizliğin kol gezdiği Türkiye’de o lüksü, debdebeyi unutamam. Toplantı sırasında çay dışında, sarayın fırınında piştiği söylenen sıcak kurabiyeler geldi…
Çayımı içtim ama bu lükste bu kurabiyeler haramdır diye yemedim… Evet, yoksulluk içinde verilen bir Milli Kurtuluş Savaşı’nı ve o savaşın Kahramanlarını düşündüğünüzde bu şatafatlı yaşam bize yakışmıyordu… Ve bir daha da Sayın Bahçeli’nin sık sık gittiği o saraya gitmedim ve hiçbir davete katılmadım.
Yani kıymetli dostlarım, ben Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı olduğumda, karşımda devletleşmeye başlamış (ve kendileri dışında kalan halkımızın yarısını “İllet İttifakı, Zillet İttifakı ve Rezalet Takımı” diye dışlamış) 10 yıllık bir iktidar vardı. 15 Temmuz’dan sonra bu devletleşme süreci hızlandı ve kısa süre içerisinde tamamlandı. Ben, rahmetli Demirel, rahmetli Erbakan, rahmetli Ecevit gibi demokrasiyi içselleştirmiş bir siyasi rakiple değil, yargısıyla, askeriyesiyle, istihbaratıyla “BAAS” partisi benzeri, devletleşmiş bir yapıyla mücadele ettim. Ama şunu bilmenizi isterim;
“Geçmedim muhannet köprüsünden
Ta apardı azgın sular beni…
Yatmadım hiç çakal döşeğinde
Yese de hırçın arslanlar beni…”
diyen CHP 7. Genel Başkanı Sn. Kemal Kılıçdaroğlu elbette haklıydı. Ve ülkemizin böyle onurlu ve sorumlu insanlara ihtiyacı vardı.
Bugün Milli Çözüm’ün gündeme taşıdığı
“Kuvay-ı Milliye İttifakı ve Milli Mutabakat İktidarı” nın bir an evvel oluşturulması en mühim sorunumuzdur…Çünkü ülkemizin en büyük problemi bu AKP iktidarıdır ve bundan kurtulmadıkça ülke ve insanlık kurtuluşa ulaşamayacaktır.
Ne diyelim:
“Anlayana sivrisinek sazdır. Anlamayana, Milli Çözüm de azdır!”
Erbakan Hocamız, ‘Milli Görüş’ün tek gerçek temsilcisi Saadet Partisi’dir’ demiştir. Bu ifadenin önemini kavrayarak, Milli Görüş’ü savunacak ve koruyacak partinin Saadet Partisi olduğunu vurgulamak gerekmektedir. Erbakan Hocamız’ın bu sözlerini boşa söylemediğini biliyoruz. Bu durumda, Yeniden Refah Partisi (YRP) Milli Görüş’ü temsil etmiyor; zira Erbakan Hocamız’ın vasiyeti bu yöndedir.
Özveriyle YRP yetkililerini detaylı bir şekilde inceleyip analiz ederek kamuoyuna sunan Sayın Ahmet Akgül’e şükranlarımı sunuyorum. Her zaman olduğu gibi, yine gündeme dair bilgileri en doğru ve kapsamlı şekilde bizlere ulaştırdığı için Milli Çözüm’e teşekkür ederim. İyi ki varsınız!”
YRP ve yöneticilerinin seçim sonrası tutumları, ellerinde bulunan maddi kaynakların değişimi, hatta genel başkanlarının çevresindeki şahısların dahi yeniden şekillenmesi göz önüne alındığında YRP’nin tamamen siyonizmin güdümüne alınmaya çalışıldığı değerlendirmesi akıllara gelmektedir. Bu ufak görünen detaylar siyonizmin bir ekibi kontrol altına almaya çalışırken verdiği küçük ama önemli sinyaller olabilmektedir.
Makalede detaylı bir şekilde Sn. AYDAL’ın tutumu ve davranışları anlatılmıştır. Bu hususlar birleştirildiğinde YRP yöneticilerinin artık ivedilikle bu çok tehlikeli eğilimlerinden vazgeçmeleri gerektiği uyarısının yapılması elzemdir. Ne yazık ki Fatih Erbakan ya bu gerçekleri görememekte ya da kasten üstünü örtmektedir.
Milli Görüşçüler, Erbakan İstismarcılarını ne zaman anlayacak?!
ERBAKAN İSTİSMARCILARI; Milli Görüşçüler arasındaki “DOST GÖRÜNÜMLÜ DÜŞMANLAR”, Siyonist Şeytanlar arasındaki “DÜŞMAN GÖRÜNÜMLÜ DOSTLAR”
Milli Görüş tarihi, Siyonist şeytanlarla işbirliği yapan, Milli Görüşçülerin arasındaki dost görünümlü düşmanların Erbakan Hocamıza ve Milli Görüş’e hıyanetleriyle doludur.
Erbakan istismarcılarının Milli Görüş’e hıyanet ettikten sonra Siyonist Şeytanlar için nasıl “DÜŞMAN GÖRÜNÜMLÜ DOST” rolü oldukları görülmektedir.
AKP iktidarının sözde Filistinden yana, özde ise Siyonist İsrail işbirliği bunun açık kanıtıdır.
Milli Çözüm, Milli Görüşçülerin arasındaki dost görünümlü düşmanların tanınması ve bunlara karşı tedbir alınması konusunda büyük bir mücadele vermiş ve bu mücadelesine hala devam etmektedir.
Milli Çözüm Dergisine bakarsanız kimlerin ve nasıl Erbakan Hocamıza ve Milli Görüş’e hıyanet ettiklerini görürsünüz.
Milli Çözüm’ün bütün uyarılarına rağmen bilerek ve isteyerek Milli Görüşçülerin arasındaki dost görünümlü düşmanların peşinden gidenlerin, sonunda nasıl Milli Görüş’ü terk edip gittiklerini, nasıl Siyonist işbirlikçisi hainlerin peşine düşüp hidayetlerinin karardığını görmekteyiz!
Erbakan Hocamız: “Milli Görüş’ün tek gerçek temsilcisi Saadet Partisi’dir” diyor! “Vatan ve Millet tehlikede” diye uyarıyor!
Milli Çözüm; “Kuvay-ı Milliye İttifakı ve Milli Mutabakat İktidarı” acilen kurulmalı diye çağrı yapıyor… Erbakan istismarcılarını yani Milli Görüşçüler arasındaki “dost görünümlü düşmanları”, Siyonist Şeytanlar arasında “düşman görünümlü dostları” tanıtıyor…
Hala, açıkça Mason Lions ve Rotary bağlantılı Erbakan İstismarcılarının yönettiği YRP’nin peşinden gidilmeye devam ediliyor…
Hala, “Önümüzdeki kongrede, SP’yi; Erbakan Hoca’yı hiç tanımayan bir Genel Başkan’a bırakacağız…” diyen Erbakan İstismarcılarının sinsi faaliyetlerine sessiz ve tepkisiz kalınıyor.
Şimdi Erbakan İstismarcılarının SP’ye Genel Başkanlığa hazırlanması üzerinde durulmayacak ve kafa yorulmayacaksa, bu durum sadece akıl tutulması ve vicdan kararmasıdır. Bu duruma sessiz ve tepkisiz kalacak olanların vebali de oldukça ağırdır!..
Ey Milli Görüşçüler!
Artık Milli Görüş sevdalılarının ve SP’de etkin ve yetkin konumdaki dava arkadaşlarımızın uyanması ve sinsi oyunları bozması lazımdır!
Aksi halde iş işten geçmiş olacaktır ve “Siz hangi halde bulunursanız ve nasıl idarecilere layık olursanız, öyle yönetileceksiniz!” hadisinin muhataplarına katılmak kaçınılmaz olacaktır.
Tek dertleri Necmettin Erbakan isminin ve düşüncelerinin tamamen yok etmek yetmez üzerine betonu dökmek ve bu iki siyasi partinin amacı da Necmettin Erbakan Hocamızın üzerini çelikle kaplamak niyeti ve amacındadırlar. Kaplama işiyle uğraşanlara Aziz Hocamız kendi ifadeleri ile “Bizi toprağa gömseler,üzerimize betonda dökseler,mağmaya’da koysanız,lav olur fışkırır,Yeni Dünya’yı kurarız” evet zalimin sonu gelmişti ama şeytan son kozlarını oynamakta heryerde farklı şekillerde fitne ateşi kaynatmakta idi o da biliyordu yeni dünyanın kurulmasına hiçbir şekilde mani olamayacak Adil Düzen kurulacaktı ama onun asıl derdi şu idi kendisi cehenneme odun olurken yanında adem oğullarından bir kişi daha fazla nasıl götürürüm derdinde idi.
Elbette her camia içerisinde çürük yumurtalar olacaktı. Fakat önemli olan çürükler mi yönetimlere hakim sağlamlar mı genel duruma hakim di.
Görüntüde genel olarak çürüklerin hakimiyeti açık ara sırıtmaktaydı. Evet ülkemiz ve dünyamız en krıtik dönemleri yaşarken devletin temel stratejileri Siyonist ve emperyalist merkezlere korku verirken bu araçlarla bu mesafeler de yol alınamazdı. İşte Aziz Erbakan Hocamızın dikkat çektiği “İstisnasız tüm partilerin kilit noktaları Siyonizm tarafından işgal edilmiştir.” sözü her alanda ispatlanmıştır. Milli şuurlu yapıların bir araya gelmesi zamanı gelmiş ve geçiyordu. Milli Çözüm’ün yıllardır yayın politikası da zaten bu duğrultudaydı. Tekraren; “Anlayana sivrisinek saz, anlamayana Milli Çözüm’de az” dı.
Öncelikle ifade etmeliyim ki; biz Müslümanların ‘Dava’ dediği hakikat İslâm’dır. Dava dediğimiz ana unsur bizim inandığımız değerler bütünüdür, inanç sistemimizin tamamıdır. Biz buna dava diyoruz. İster siyasette, ister sivil toplumda, isterse ticarette, nerede olursak olalım dava bilinciyle hareket etmek suretiyle İslâmî bir yaşantıyla hayatımızı sürdürerek örnek olmak zorundayız.
Şuan yeryüzünde ki zulme sessiz kalmayıp ve tüm insanların huzur ve barış içinde yaşamını amaçlayan Adil Düzen projelerini hayata geçirmek için gayret edenler SP den dışlanmış durumda. Erbakan ve Milli Görüşü bitirmek için kimler sinsi plan yapmaktadır. Bu neden sorgulanmıyor.
Önümüzdeki Haziran ayında yapılacak kongrede A. Gül ile defalarca neden görüşülmektedir. Kimlerden icazet alınıyor. Sadık Millî Görüşçüler bu durumdan rahatsızlık duyduklarını biliyoruz. Ama bu sessizlik neden?
YRP de olanlar makalede çok detaylı anlatılmaktadır.
Üsdatımız bir şiirin de ne güzel demişdi.
Babadan oğula mal kalır , hal kalmazmış.
Şimdi insaf ehline sormak lazım.
Bir tıp Profesörü ölünce, oğlu gelip görev yaptığı hastahaneye efendim babamın vefatı nedeniyle artık onun yerine bundan sonra ben vazife yapacağım dese ne olur? Siz düşünün…
Milli Çözüm’ün haksız çıktığı bir konu var mı?
YRP’sinden, İYİ Partisine..
SP’nin beyin takımından, MHP’nin “U” dönüşüne..
Kaypaklardan, İşbirlikçilerine..
Siyonizm’in bütün dünyaya tanıtıldığı ve büyük değişimin an meselesi olduğu dönemde;
Türkiye’nin kurtuluşun Siyasetle, siyasetçilerle ve partilerle olamayacağı..
*Kuva-i Milliye Ruhu
*Atatürk’ün hayalleri
*Erbakan Hocanın şuuru
ve Milli Çözüm İktidarı ile gerçekleşebileceğini, ilgili makamlar anlamıştır.
Çok yakında Yüce Türk Milleti de anlayacak ve Yeni Adil Bir Dünya Milliciler ile el ele kurulacaktır İnşAllah.
Tarih boyunca “Hak Dava” ların içinde şere çalışan,hareketi istikametinden saptırmak isteyen bir yapı sürekli olmuştur.Bu konuda bir ayette şöyle buyurulmaktadır:
“İşte böyle; Biz, her peygambere suçlu-günahkârlardan (cinni ve insani şeytanlardan) bir düşman kılıp (ona musallat ettik, bu imtihanın gereğidir. Ama her halde) yol gösterici ve yardımcı olarak Rabbin yeterlidir.”
Furkan Suresi 31
Bu nifak odaklarının kışkırtmaları,manipülasyonları ve nefsi bahanelerle!.. Aziz Erbakan Hocamızın -SP nin Milli Görüşün tek siyasi partisi olduğunu vurgulamalarına rağmen -ayrı parti kurmak!..Akp nin 22 yıllık korkunç tahribatlarına hemde ittifaklar yapmak suretiyle alet olmak!..Bu noktada Aziz Erbakan Hocamızın yaptıkları onca uyarıyı yok saymak!..Gibi net gerçekliklerle uyanmamış kardeşlerin, böyle dünyevi etkenlerle de olsa bazı gerçekleri farketmeye başlamaları elbette faydalıdır.
“Temel Ölçülerimize göre”böyle siyasi ortamlarda koşturmaları doğru omayan!..İyi niyetle de olsa burlarda bulunan arkadaşların,nasıl bir yanlışın içinde bulunduklarını görmeleri bakımından yaşanan olaylar ve makalede etraflıca bahsedilen”Doğan Aydal” faciası çok çok önemlidir!..Siyonizmin hiç bir taşın atını boş bırakmamaya çalıştığının bariz bir ispatıdır!..Bunlara rağmen oralarda kalmayı tercih etmek bile bile savrulmaktır!..
*Tabi siyonist şeytanlar en seçkin-azgın elemanlarını elbetteki Milli Görüş içinde vazifelendirmeyi ihmal etmezler!..Bu bağlamda SP’yi makalede vurgulanan duyarsız-hastalıklı çömezlere veya “A.Gül”gibi tescilli köçeklere teslim etme çabaları, içten ve dıştan kurulan tezgahlarla yahudinin hesabını gütmektir!..
*Siyonizm kurduğu şer sistemin devamı için, ülkelerde sadece iktidarları değil muhalefetleri de organize etmeye çalıştığı gerçeği göz önünde bulundurulduğunda;bir yandan MHP gibi bir dönem horoz rolü oynayan muhalefeti uyumlu tavuklara çevirerek ittifak ortağı ettiği!…Öbür yandan Kılıçdaroğlu gibi vatanseverleri bertaraf ederek, acemi ve işbirlikçiliğe müsait tipleri işbaşına getirdiği görülmektedir!..Öbür yandan ismiyle İmamoğlu bilinse de işleriyle “Hahamoğlu” olduğunu ortaya koyan tipleri de yedekte beklettikleri pekala bilinmektedir!..
***FAKAT;Bu böyle gitmeyecektir!..Tüm plan yapanların üstünde plan yapan ve mutlak gücün tek sahibi olan Yüce ALLAH’ın dediği olacak!..Şanlı Hamas’ın GAZZE’de gösterdiği kahramanlık ile fiili fitili İ ateşlenen KÜRESEL DÖNÜŞÜM; inşaallah Milli Görüş-Milli Çözüm fikriyatıyla ADİL DÜZEN MEDENİYETİ’ne evrilecektir!..
Bu süreçte Milli Çözümcüler olarak her birimiz,düşünce dünyamızın KİMYASI’nı oluşturan şu hususları titizlikle bir kez daha gözden geçirmeliyiz;
1-Maddeci-materyalist değil MANEVÎYATÇI olmak…Her işimizde Ahireti ve Allah rızasını arama bilincine ulaşmak!..
2-Kuvveti,kuvvetliyi,güçlü ve gözde olanı değil”Hakkı Üstün Tutma”…Haktan taraf olup hakkı arama,insaf ve vicdanı elden bırakmama… şuuruna erişmek!..
3-Nefse esareti değil!..Nefis tebiyesini esas alma!..idrakine kavuşmak!..
Ardından bu kimyanın doğal olarak oluşması gerekli FİZİK’ği olan:
1-HİDAYET; Hakla batılı,doğru ile yanlışı…ayırt etme!..
2- FERASET:Hakkın içinde gizlenmiş,hak rolü oynayan batılları farketme…Beyaz pirincin içindeki beyaz taşları ayırt etme!..Gerçek anlamda Hakka hizmet yol ve yöntemlerini bilme!..
3-DİRATET;Kararlılık ve azimle,samimiyet ve duyarlıkıkla hizmet etme!..
Hassasiyetlerine Rabbimiz cümlemizi eriştirsin…son nefesimize kadar bu idrakle yaşayıp kendisine ulaşmayı nasip etsin…Amin…
.
Aziz Erbakan Hocamız son nefesinde Namık Kemal Zeybek’e ve herkese, her fırsatta, masonik ve işbirlikçi yapılarından dolayı; “…Vatanı ve Milleti AKP’lilerden kurtarın!” dediği halde Mason Lions ve Rotary bağlantılı Genel Başkan Yardımcısı (yönetici) ile yol yürümeye çalışanlar, Akp’de de olduğu gibi Yahudi’nin değirmenine su taşımaktan öteye gidemezler!
Ey YRP’liler! seçilen yöneticiniz,
İsmet Paşa imzalı fotoğrafı özenle saklıyorsa, Rotaract Derneği’nde boy gösteriyorsa,
Tel Aviv’de doğum gününü kutluyorsa,
Genel Başkanınız hangi konumda ve kafadadır?!” sorusunun yanıtı üzerinde durup doğru cevabı bulamazsanız “Erdoğan” vari bir yönetici tarafından yönetilmeye mahkûm olursunuz.
İşbirlikçi bir kafaya sahip olmamak, Yahudi’nin ordusunda askeri talim yapmamak için Milli Çözüm önerilerine kulak vermeliyiz.
Adil Düzeni ilan etmek “Yeni Bir Dünya” kurmak için Aziz Erbakan Hocamızın hazırladığı, Üstad Ahmet Akgül Hocamızın olgunlaştırıp tamamladığı projeleri sahiplenmek ve yer yüzüne hakim olması için çalışmak; Milli Görüşe, milletimize, devletimize borcumuzdur.
Gençlik mi?!!
Ülkemiz her anlamda bin yıllık bakiyeyi tüketecek hallerle karşı karşıya. Ekseriyetle yapılan işlerin altında bir bit yeniği, söylenen sözlerin içinde hamaset kırıntısı ve pek çoğunun aklında “ne derler?” endişesiyle; uçurumdan aşağı yuvarlanır gibi gidiyoruz. Haktan ya da Haklıdan yana olmak gibi bir kaygı yok. Yanlış görüldüğü zaman, önce yanlışa değil de yanlışı yapana bakıp; “acaba kimin tarafında?” diye sorulmadan durulmuyor. Bir uyarı ya da hatırlatma yapıldığında; “Bu bizim iç meselemiz” diyecek kadar bayağı bir tavır alanlardan; ülkemizi, bölgemizi geçtik; kendilerine bir fayda beklenir mi? Hem sonra, AKP ile ittifak yapılınca yapılan uyarıları duymayıp, alınan bir karara karşı yapılan eleştiriye karşı bu savunmacı tavır neden? Zaten sizin iç meselenizi karıştıran yoktu halbuki… Sizin yaptığınız istismara dikkat çekmek, içine düşülen bu garabetten kurtulacak adımları atmanızı sağlamaktı mesele… Öyle hamasetle konuşarak, ancak sirkatinizi söylersiniz…
Aynı merkezden yönetilen gerek iktidar partilerinin, gerek muhalefet partilerinin ülkemize milletimize ve tüm insanlığa yarayacak işler yapması veya bunlardan bu işleri yapacaklarını ümit etmek açıkça ahmaklıktır. Diğer taraftan Milli Görüşün siyasi temsilcisi Sp’ de halen içeriye sızmış en uygun anı kollayan Siyonistlerin dediği gibi “yetmez Erbakan’ın üzerine beton dökmek gerek” planını uygulamak için akrepler fırsat kollamaktadır. Ama unuttukları ve hesaba katmadıkları beton dahi dökseler Erbakan Hocamızın projelerini lav olup fışkırarak uygulayacak, bu davanın dertlisi ve Erbakan Hocamızın en sadık ve en özel talebesi Muhterem Ahmet Akgül Hocamız vardı ve tüm oyunları bozmaktaydı. Şartlar zaten Milli Mutabkat Milli Çözüm iktidarına doğru kaymaktaydı. Bu ümit ve heyecanla ekibini de dünyada cennet konforunda huzurla eğitip yetiştiren başkada kimse yoktu. Elhamdülillah
Ne diyelim:
“Anlayana sivrisinek sazdır. Anlamayana, Milli Çözüm de azdır!”
Yeniden Refah Partisi’nin Başkan Yardımcısı Prof. Doğan Aydal kendisi açıklamıştı: “İsmet Paşa imzalı fotoğrafı özenle saklıyorum. Bizim için gurur kaynağıdır. Babam Vahap Aydal, İnönü hayranıydı. Ailemiz CHP’li olduğu için kendisiyle tanışıyorlardı.”
DÜRÜST OL, MERT OL!
Önce göreve devam de
Sonra pardon, al dinlenmeye
Sığar mı, mertlik ve etikliğe
Yakışır mı, dünya liderine!..
Neden insanlar böyle
Değişir, makamı görünce
Başlar, egolar tatmin edilmeye
Güven yitirilir, her hareketinde..
Laf çevirir sağa sola
Yamuklarla kol kola
Adım adım münafıklığa
Koşuyor, hüsran yoluna..
Dedikodu iftira, mübah koltuk için
Kin besler, hep haklı görür kendin
Kus içini, söyle nedir derdin
Saklasanda; ortaya çıkar, rengin..
Hep dost görünenler, vurur hançer
Kim ne yaparsa, kendine eder
Ederinden fazla, vermeyin değer
Değmezmiş, çift yüzlülere meğer..
Dürüst ol, mert ol, dön özüne
Ki itibar edilsin, sözüne sohbetine
Kapılma yazıktır, şan şöhrete
Dik dur ki, ulaşasın, İzzet ve şerefe
Siyonist ve emperyalist odaklara yaranarak “HAMAS terör örgütüdür…” diyen Ekrem İmamoğlu gibi basit ve fasit kafalı şahıslara değil… Özgür Özel gibi, rüzgârın yönüne doğru savrulan ve sonunda gidip Erdoğan’a sığınan omurgasız şahıslara değil; CHP’nin ve ülkemizin; Kemal Kılıçdaroğlu gibi duyarlı, tutarlı ve kararlı insanlara ihtiyacı vardır!
Evet tam da böyle Hamas gibi milli direniş yapan Kutlu bir örgüte terör örgütü diyen bir genel başkandan Türkiye’ye ne gibi bir yarar gelebilir hiç de gelmez
Yrp nin iç meselesi olan bu mevzunun dillendirilmesinin asıl mübessili sayın Ateştir. Biz şahısları değil dava bilincini ön plana alırız. Genel Merkezimiz bir karar almışsa buna uyulur. İşimiz bu durumu eşiştirnek değil sonuca ulaştırmak. Yeni il başkanımız seçilecek. Nefsi hareket edilmesine müsaade edemeyiz
TÜRKİYE, BÜTÜN KURUMLARIYLA VE PARTİLERİYLE KÖKLÜ BİR RESTORASYON SÜRECİNE GİRMELİDİR!
İçinde yaşadığımız süreçte, Türkiye’nin yeni bir yön çizerek siyasetten, yağma ve talan düzenine kadar bütün sosyo-ekonomik ve politik statükoyu elden geçirip yeni bir düzen inşa etmesi kaçınılmazdır. Bu süreçte birbiriyle çatışan ve Türkiye’nin geleceğini ipoteğe almaya çalışan, “iki ana restoratör taraf” göze çarpmaktadır:
1- Statükocu odaklar ve
2- Tanzimatçılardır.
Son elli yıllık geçmişe baktığımızda: “Karşılıklı olarak birbirini besleyerek çatışan bu bağdaşmaz taraflar arasındaki derin çatlak” Türkiye’yi yeni ve daha kritik sorunlarla yüz yüze bırakmıştır. Statükocu güçler, Kemalizm’e sığınarak sahnede tutunma savaşı ve telaşındadır. Artık Kemalizm, koflaşmış ve milletten kopuklaşmış güçlerin iktidarda kalma tarzının paravanı yapılmıştır. Bu kesimlerin ‘İlla da biz yöneteceğiz!’ iddiası dışında hiçbir ciddi tez ya da projeleri bulunmamaktadır. Ulusalcılık olarak tanımladıkları Batı şovenizmini ve sosyalist kapitalizmini, Siyonist ve emperyalist küreselleşmecilikle çatışmaya sokarak, buradan güç ve meşruiyet devşirmeye çalışmaktadırlar. Laik ve despotik vasıfları, bürokratik üslup ve yöntemlerle savunma alışkanlıkları yüzünden, milletle de çatışan bu kesimlerin nihai amacı: Oluşacak yeni düzeni, kendilerinin de içinde olacağı bir denge ve koalisyon tarzında gerçekleşmeye zorlamaktır. Bu amaçla kendi varlıklarını ve güçlerini abartarak pazarlık şanslarını yükseltmeye çalışmaktadırlar.
İkinci taraf ise; ideolojik hedefleri, dış müttefikleri ve söylemleri itibarıyla Tanzimatçılığı çağrıştıran, yenilikçi bürokratlardan, tekelci sermayedardan ve aydınlardan oluşan, biraz da İslamcılık sosu karıştırılan daha organize kesimlerin, küreselleşmeci takımıdır. İsrail güdümlü, İngiliz siyasetini taklit ve tatbik eden bir çerçevede reformist ve revizyonist politikaları savunan bu kesimlerin talep ettikleri restorasyon, esas itibarıyla söylemin büyüsüne yaslanarak, geniş toplumsal kesimler nezdinde cazibe oluşturma şansını yakalamıştır. Statüko ile çatışmanın haklılığından beslenen değişim taleplerini, Menderes ve özellikle Özal dönemini referans gösterip, Milli Görüş’ü ve mağduriyet psikolojisini istismar eden AKP iktidara taşınmıştır. 2. Tanzimatçıların; Kürt ve İslamcı muhalif güçleri yanına yedek ve destek olarak alma ve gelenekçi güçleri yalnızlaştırma stratejisi ise, AB’ye giriş heves ve hayalleri üzerinden gündem oluşturmaktadır.
1.Statükocu güçler, maalesef her tür değişim talebine karşı saplantılı bir reddedişin dilini kullanmakta, sahiplendikleri düzenin bittiğini görmelerine rağmen, hem çağdaşlaşma hedefini, hem de bu çağdaşlaşma sürecini frenleyen şeyleri aynı anda korumaya çalışmaktadır. Kendilerine özgü bir projenin olmamasından dolayı, daima tekrarlanan demode sloganlarla ve uyarlanma eksikliğinden ötürü keskinleşen çağdışı politikalarla devleti ve toplumu cendereye almışlardır.
2. Tanzimatçı ve din istismarcısı çevreler ise; küreselleşme ve değişim söyleminin büyüsüne, iştahla ve tarih ötesi bir edayla sahip çıkmaktadırlar. Devleti, hükümet etme işinden uzaklaştıran ve tekniği politik ideolojinin yerine koymaya çalışan “yeni tip hegemonya” biçimini kurtuluş sanmaktadırlar. Dünyaya hâkim güçlerin ve Siyonist sermayenin güdümüne girmeyi “gerçekçilik ve dünya ile birliktelik” olarak sunan bu çevreler, kendi teklif ve taleplerinin, teorik düzeyde dahi zamana ve mekâna giydirilip test edilmesine fırsat verilmeden kabullenilmesini dayatan örtülü bir faşizanlığı, yöntem olarak kullanmaktadırlar. Yine sorgulanmaya ve yanlışlarının hatırlatılmasına karşı, pervasız ve suçlayıcı reflekslerle tepki veren özellikleriyle bu kesimler, karşı çıktıkları totaliter güçlerle, esasta aynı sistemi, yani küresel güçlere teslimiyetçiliği paylaşmaktadırlar.
(Bu bağlamda, Ergenekon davası üzerinden sürdürülen hâkimiyet kapışması da; “Milli”lerle “Gayri Milli”lerin çatışması değil, “küreselci unsurlarla, masonik ulusalcıların” boğuşması şeklinde okunmalıdır. Daha doğrusu, Siyonist sermaye imparatorluğunun, gizli dominyon olarak gördükleri Türkiye’deki sömürü arabalarının “at”larını değiştirme olayıdır. Bir taraf Kemalizm ve Devrim sahtekârlığı, bir taraf ise Din ve Değişim istismarcılığı yapmaktadır. Ergenekon kumpaslarını dış talimat ve tertibatlarla birlikte uydurup uygulayan Cemaat’le AKP Hükümetinin daha sonra kapışmaları ise; din ve devlet gayretiyle değil, makam ve menfaat çekişmesiyle alâkalıdır.)
Sonuçta “zincirleme özdeşleşme” diyebileceğimiz türden, birbirinden beslenerek var olan ve giderek benzeşip aynılaşan Batı kaynaklı iki farklı tarafın çatışmasına hapsolma tehlikesi ile karşı karşıya kalınmaktadır.
Arka planında ABD/AB ve Asyatik güçlerin rekabeti, iç politika seyrinde ise; iktidar ve rant paylaşımından etnik hegemonya çekişmesine kadar, bir dizi yanal ve sanal çelişkinin de dahil olduğu bu kaotik sürecin tek eksiği “milli bir seçeneğin” oyuna dahil olmamasıdır ve artık olmalıdır!
(Milli Restorasyon ve Yeni bir Düzen İhtiyacı Makalesinden kısa bir bölüm)
Ömer Ateş için şunu söyleyebilirim. Yrp il başkanı olmayı kendi ikbali ve ilerisi için isteyen, Yrp Elazığ İl binası kurulurken doğru dürüst maddi manevi destek olmamış birisi. Şimdi bu adam sanki sadık dava adamı gibi neden lansa edilirki. Tamam Yrp tam bir işbilmezlik ve aymazlıkla bu adama haksızlık yapmış. Ama bu durum Ömer Ateşin çok dava sadıklısı olduğunu göstermez.