YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
68525546c141a
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 8 5 8 7
Bugün : 1976
Dün : 42338
Bu ay : 858059
Geçen ay : 1488216
Toplam : 38125732
IP'niz : 18.97.14.87

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

Erbakan İstismarcısı Partilerde
MAKAM VE ÇIKAR HESAPLARI

5 1 oy
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Abone Ol
Bildir
21 Yorum
En Yeni
En Eski En Çok Oylanan
Satır İçi Geri Bildirimler
Tüm yorumları görüntüle

Değerli Milli Görüşçü Kardeşime

Bu kıymetli yazıyı, dikkatle ve samimiyetle okursanız; zaten ailesi ve çevresi itibariyle Milli Görüş’ü sonradan tanıyıp tâbi olanlar takdir edilmektedir. Ancak babası Milli Görüş sayesinde Milletvekili ve Bakan yapılmış bir ailede, hem de Ankara ilinde yetişip, ilk, orta ve liseyi burada bitirip, bir sefer olsun Balgat Camii’ne, Erbakan’ı görmeye, MGV’ye, Milli Gazete’ye hiç uğramamanın altında kasıtlı bir nefret ve boşvermişlik aramamak ahmaklık alâmetidir.

Niye Partimizin başına; MGV’de, Milli Gazete ile, Erbakan çizgisinde yetişmiş, davanın kahrını çekmiş, Adil Düzen’i, Milli Görüş projelerini öğrenip içselleştirmiş sadık ve sağlam insanların geçmesini dile getirenlere bu denli öfkelisiniz? Nasıl bir vicdan ve iz’an sahibisiniz?

Hz. Ömer (RA) gibi: “Ya Rabbi, çok şükür ki, benim yanlışlık ve haksızlıklarımı, camide ve toplum önünde dile getiren, gerekirse kılıcıyla hatalarımı düzelteceğini söyleyen bir tebaam var!” diyen yöneticiler istemeyen ya marazlı, ya maksatlı birisidir.

Sarayda Bir Gün ve Sonrası!

“Saraya bir kez gittim… 15 Temmuz darbe girişiminden 10 gün sonraydı ve 25 Temmuz 2016 tarihine denk düşüyordu. Bir darbe girişimi olmuştu, daha şehit olanların, yaralıların sayısı tam bilinmiyordu. Hayatını kaybedenlerin sayısının 400’ün üzerinde olduğu söyleniyordu… Yaralıların sayısı tam saptanamıyordu ve Ankara hâlâ barut kokuyordu… Güvenlik önlemleri her alanda görülüyordu. Erdoğan’ın daveti üzerine 25 Temmuz 2016 tarihinde saraya gittim… Toplantıya Başbakan Binali Yıldırım, ben, Sayın Devlet Bahçeli, Cumhurbaşkanı Genel Sekreteri Sayın Fahri Kasırga ve Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Sayın İbrahim Kalın katılmıştı… 2 saat 40 dakika süren toplantıda darbe girişimi ve sonrası ele alınmıştı.

Samimi söylemek gerekirse; defalarca bürokrat ve siyasetçi olarak gittiğim Çankaya Köşkü’nün ağırlığı yoktu… Tarih yoktu… Çankaya Köşkü’ne girdiğinizde devletin kuruluşundaki atmosferi hissedersiniz. Sarayın bende yarattığı izlenim, bir kamu binasından çok, lüks ve ihtişamlı odaları ve yurt dışından getirildiği söylenen ve pahalı mermerlerden oluşan koridorları ile insanı rahatsız edici bir otel atmosferiydi… Erdoğan’ın bugün otururken neredeyse içinde kaybolacağı altın yaldızlı ihtişamlı koltuğu (Çankaya’da) yoktu. Yoksulluğun, işsizliğin kol gezdiği Türkiye’de o lüksü, debdebeyi unutamam. Toplantı sırasında çay dışında, sarayın fırınında piştiği söylenen sıcak kurabiyeler geldi…

Çayımı içtim ama bu lükste bu kurabiyeler haramdır diye yemedim… Evet, yoksulluk içinde verilen bir Milli Kurtuluş Savaşı’nı ve o savaşın Kahramanlarını düşündüğünüzde bu şatafatlı yaşam bize yakışmıyordu… Ve bir daha da Sayın Bahçeli’nin sık sık gittiği o saraya gitmedim ve hiçbir davete katılmadım.

Yani kıymetli dostlarım, ben Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı olduğumda, karşımda devletleşmeye başlamış (ve kendileri dışında kalan halkımızın yarısını “İllet İttifakı, Zillet İttifakı ve Rezalet Takımı” diye dışlamış) 10 yıllık bir iktidar vardı. 15 Temmuz’dan sonra bu devletleşme süreci hızlandı ve kısa süre içerisinde tamamlandı. Ben, rahmetli Demirel, rahmetli Erbakan, rahmetli Ecevit gibi demokrasiyi içselleştirmiş bir siyasi rakiple değil, yargısıyla, askeriyesiyle, istihbaratıyla “BAAS” partisi benzeri, devletleşmiş bir yapıyla mücadele ettim. Ama şunu bilmenizi isterim;

“Geçmedim muhannet köprüsünden

Ta apardı azgın sular beni…

Yatmadım hiç çakal döşeğinde

Yese de hırçın arslanlar beni…”

diyen CHP 7. Genel Başkanı Sn. Kemal Kılıçdaroğlu elbette haklıydı. Ve ülkemizin böyle onurlu ve sorumlu insanlara ihtiyacı vardı.

Bugün Milli Çözüm’ün gündeme taşıdığı 
“Kuvay-ı Milliye İttifakı ve Milli Mutabakat İktidarı”  nın bir an evvel oluşturulması en mühim sorunumuzdur…Çünkü ülkemizin en büyük problemi bu AKP iktidarıdır ve bundan kurtulmadıkça ülke ve insanlık kurtuluşa ulaşamayacaktır.

Ne diyelim:

“Anlayana sivrisinek sazdır. Anlamayana, Milli Çözüm de azdır!”

Erbakan Hocamız, ‘Milli Görüş’ün tek gerçek temsilcisi Saadet Partisi’dir’ demiştir. Bu ifadenin önemini kavrayarak, Milli Görüş’ü savunacak ve koruyacak partinin Saadet Partisi olduğunu vurgulamak gerekmektedir. Erbakan Hocamız’ın bu sözlerini boşa söylemediğini biliyoruz. Bu durumda, Yeniden Refah Partisi (YRP) Milli Görüş’ü temsil etmiyor; zira Erbakan Hocamız’ın vasiyeti bu yöndedir.

Özveriyle YRP yetkililerini detaylı bir şekilde inceleyip analiz ederek kamuoyuna sunan Sayın Ahmet Akgül’e şükranlarımı sunuyorum. Her zaman olduğu gibi, yine gündeme dair bilgileri en doğru ve kapsamlı şekilde bizlere ulaştırdığı için Milli Çözüm’e teşekkür ederim. İyi ki varsınız!”

YRP ve yöneticilerinin seçim sonrası tutumları, ellerinde bulunan maddi kaynakların değişimi, hatta genel başkanlarının çevresindeki şahısların dahi yeniden şekillenmesi göz önüne alındığında YRP’nin tamamen siyonizmin güdümüne alınmaya çalışıldığı değerlendirmesi akıllara gelmektedir. Bu ufak görünen detaylar siyonizmin bir ekibi kontrol altına almaya çalışırken verdiği küçük ama önemli sinyaller olabilmektedir.

Makalede detaylı bir şekilde Sn. AYDAL’ın tutumu ve davranışları anlatılmıştır. Bu hususlar birleştirildiğinde YRP yöneticilerinin artık ivedilikle bu çok tehlikeli eğilimlerinden vazgeçmeleri gerektiği uyarısının yapılması elzemdir. Ne yazık ki Fatih Erbakan ya bu gerçekleri görememekte ya da kasten üstünü örtmektedir.

Milli Görüşçüler, Erbakan İstismarcılarını ne zaman anlayacak?!

ERBAKAN İSTİSMARCILARI; Milli Görüşçüler arasındaki “DOST GÖRÜNÜMLÜ DÜŞMANLAR”, Siyonist Şeytanlar arasındaki “DÜŞMAN GÖRÜNÜMLÜ DOSTLAR”

Milli Görüş tarihi, Siyonist şeytanlarla işbirliği yapan, Milli Görüşçülerin arasındaki dost görünümlü düşmanların Erbakan Hocamıza ve Milli Görüş’e hıyanetleriyle doludur.

Erbakan istismarcılarının Milli Görüş’e hıyanet ettikten sonra Siyonist Şeytanlar için nasıl “DÜŞMAN GÖRÜNÜMLÜ DOST” rolü oldukları görülmektedir.
AKP iktidarının sözde Filistinden yana, özde ise Siyonist İsrail işbirliği bunun açık kanıtıdır.

Milli Çözüm, Milli Görüşçülerin arasındaki dost görünümlü düşmanların tanınması ve bunlara karşı tedbir alınması konusunda büyük bir mücadele vermiş ve bu mücadelesine hala devam etmektedir.
Milli Çözüm Dergisine bakarsanız kimlerin ve nasıl Erbakan Hocamıza ve Milli Görüş’e hıyanet ettiklerini görürsünüz.

Milli Çözüm’ün bütün uyarılarına rağmen bilerek ve isteyerek Milli Görüşçülerin arasındaki dost görünümlü düşmanların peşinden gidenlerin, sonunda nasıl Milli Görüş’ü terk edip gittiklerini, nasıl Siyonist işbirlikçisi hainlerin peşine düşüp hidayetlerinin karardığını görmekteyiz!

Erbakan Hocamız: “Milli Görüş’ün tek gerçek temsilcisi Saadet Partisi’dir” diyor! “Vatan ve Millet tehlikede” diye uyarıyor!
Milli Çözüm; “Kuvay-ı Milliye İttifakı ve Milli Mutabakat İktidarı” acilen kurulmalı diye çağrı yapıyor… Erbakan istismarcılarını yani Milli Görüşçüler arasındaki “dost görünümlü düşmanları”, Siyonist Şeytanlar arasında “düşman görünümlü dostları” tanıtıyor…

Hala, açıkça Mason Lions ve Rotary bağlantılı Erbakan İstismarcılarının yönettiği YRP’nin peşinden gidilmeye devam ediliyor…
Hala, “Önümüzdeki kongrede, SP’yi; Erbakan Hoca’yı hiç tanımayan bir Genel Başkan’a bırakacağız…” diyen Erbakan İstismarcılarının sinsi faaliyetlerine sessiz ve tepkisiz kalınıyor.

Şimdi Erbakan İstismarcılarının SP’ye Genel Başkanlığa hazırlanması üzerinde durulmayacak ve kafa yorulmayacaksa, bu durum sadece akıl tutulması ve vicdan kararmasıdır. Bu duruma sessiz ve tepkisiz kalacak olanların vebali de oldukça ağırdır!..

Ey Milli Görüşçüler!
Artık Milli Görüş sevdalılarının ve SP’de etkin ve yetkin konumdaki dava arkadaşlarımızın uyanması ve sinsi oyunları bozması lazımdır!
Aksi halde iş işten geçmiş olacaktır ve “Siz hangi halde bulunursanız ve nasıl idarecilere layık olursanız, öyle yönetileceksiniz!” hadisinin muhataplarına katılmak kaçınılmaz olacaktır.

Tek dertleri Necmettin Erbakan isminin ve düşüncelerinin tamamen yok etmek yetmez üzerine betonu dökmek ve bu iki siyasi partinin amacı da Necmettin Erbakan Hocamızın üzerini çelikle kaplamak niyeti ve amacındadırlar. Kaplama işiyle uğraşanlara Aziz Hocamız kendi ifadeleri ile “Bizi toprağa gömseler,üzerimize betonda dökseler,mağmaya’da koysanız,lav olur fışkırır,Yeni Dünya’yı kurarız” evet zalimin sonu gelmişti ama şeytan son kozlarını oynamakta heryerde farklı şekillerde fitne ateşi kaynatmakta idi o da biliyordu yeni dünyanın kurulmasına hiçbir şekilde mani olamayacak Adil Düzen kurulacaktı ama onun asıl derdi şu idi kendisi cehenneme odun olurken yanında adem oğullarından bir kişi daha fazla nasıl götürürüm derdinde idi. 

Elbette her camia içerisinde çürük yumurtalar olacaktı. Fakat önemli olan çürükler mi yönetimlere hakim sağlamlar mı genel duruma hakim di.
Görüntüde genel olarak çürüklerin hakimiyeti açık ara sırıtmaktaydı. Evet ülkemiz ve dünyamız en krıtik dönemleri yaşarken devletin temel stratejileri Siyonist ve emperyalist merkezlere korku verirken bu araçlarla bu mesafeler de yol alınamazdı. İşte Aziz Erbakan Hocamızın dikkat çektiği “İstisnasız tüm partilerin kilit noktaları Siyonizm tarafından işgal edilmiştir.” sözü her alanda ispatlanmıştır. Milli şuurlu yapıların bir araya gelmesi zamanı gelmiş ve geçiyordu. Milli Çözüm’ün yıllardır yayın politikası da zaten bu duğrultudaydı. Tekraren; “Anlayana sivrisinek saz, anlamayana Milli Çözüm’de az” .

Öncelikle ifade etmeliyim ki; biz Müslümanların ‘Dava’ dediği hakikat İslâm’dır. Dava dediğimiz ana unsur bizim inandığımız değerler bütünüdür, inanç sistemimizin tamamıdır. Biz buna dava diyoruz. İster siyasette, ister sivil toplumda, isterse ticarette, nerede olursak olalım dava bilinciyle hareket etmek suretiyle İslâmî bir yaşantıyla hayatımızı sürdürerek örnek olmak zorundayız.
 Şuan yeryüzünde ki zulme sessiz kalmayıp ve tüm insanların huzur ve barış içinde yaşamını amaçlayan Adil Düzen projelerini hayata geçirmek için gayret edenler SP den dışlanmış durumda. Erbakan ve Milli Görüşü bitirmek için kimler sinsi plan yapmaktadır. Bu neden sorgulanmıyor. 
Önümüzdeki Haziran ayında yapılacak kongrede A. Gül ile defalarca neden görüşülmektedir. Kimlerden icazet alınıyor. Sadık Millî Görüşçüler bu durumdan rahatsızlık duyduklarını biliyoruz. Ama bu sessizlik neden?
 YRP de olanlar makalede çok detaylı anlatılmaktadır.
 Üsdatımız bir şiirin de ne güzel demişdi. 
Babadan oğula mal kalır , hal kalmazmış.
 Şimdi insaf ehline sormak lazım.
Bir tıp Profesörü ölünce, oğlu gelip görev yaptığı hastahaneye efendim babamın vefatı nedeniyle artık onun yerine bundan sonra ben vazife yapacağım dese ne olur? Siz düşünün…

Milli Çözüm’ün haksız çıktığı bir konu var mı?

YRP’sinden, İYİ Partisine..

SP’nin beyin takımından, MHP’nin “U” dönüşüne..

Kaypaklardan, İşbirlikçilerine..

Siyonizm’in bütün dünyaya tanıtıldığı ve büyük değişimin an meselesi olduğu dönemde;

Türkiye’nin kurtuluşun Siyasetle, siyasetçilerle ve partilerle olamayacağı..
*Kuva-i Milliye Ruhu
*Atatürk’ün hayalleri
*Erbakan Hocanın şuuru
ve Milli Çözüm İktidarı ile gerçekleşebileceğini, ilgili makamlar anlamıştır.
Çok yakında Yüce Türk Milleti de anlayacak ve Yeni Adil Bir Dünya Milliciler ile el ele kurulacaktır İnşAllah.

Tarih boyunca “Hak Dava” ların içinde şere çalışan,hareketi istikametinden saptırmak isteyen bir yapı sürekli olmuştur.Bu konuda bir ayette şöyle buyurulmaktadır:
İşte böyle; Biz, her peygambere suçlu-günahkârlardan (cinni ve insani şeytanlardan) bir düşman kılıp (ona musallat ettik, bu imtihanın gereğidir. Ama her halde) yol gösterici ve yardımcı olarak Rabbin yeterlidir.”
Furkan Suresi 31

Bu nifak odaklarının kışkırtmaları,manipülasyonları ve nefsi bahanelerle!.. Aziz Erbakan Hocamızın -SP nin Milli Görüşün tek siyasi partisi olduğunu vurgulamalarına rağmen -ayrı parti kurmak!..Akp nin 22 yıllık korkunç tahribatlarına hemde ittifaklar yapmak suretiyle alet olmak!..Bu noktada Aziz Erbakan Hocamızın yaptıkları onca uyarıyı yok saymak!..Gibi net gerçekliklerle uyanmamış kardeşlerin, böyle dünyevi etkenlerle de olsa bazı gerçekleri farketmeye başlamaları elbette faydalıdır.

“Temel Ölçülerimize göre”böyle siyasi ortamlarda koşturmaları doğru omayan!..İyi niyetle de olsa burlarda bulunan arkadaşların,nasıl bir yanlışın içinde bulunduklarını görmeleri bakımından yaşanan olaylar ve makalede etraflıca bahsedilen”Doğan Aydal” faciası çok çok önemlidir!..Siyonizmin hiç bir taşın atını boş bırakmamaya çalıştığının bariz bir ispatıdır!..Bunlara rağmen oralarda kalmayı tercih etmek bile bile savrulmaktır!..

*Tabi siyonist şeytanlar en seçkin-azgın elemanlarını elbetteki Milli Görüş içinde vazifelendirmeyi ihmal etmezler!..Bu bağlamda SP’yi makalede vurgulanan duyarsız-hastalıklı çömezlere veya “A.Gül”gibi tescilli köçeklere teslim etme çabaları, içten ve dıştan kurulan tezgahlarla yahudinin hesabını gütmektir!..

*Siyonizm kurduğu şer sistemin devamı için, ülkelerde sadece iktidarları değil muhalefetleri de organize etmeye çalıştığı gerçeği göz önünde bulundurulduğunda;bir yandan MHP gibi bir dönem horoz rolü oynayan muhalefeti uyumlu tavuklara çevirerek ittifak ortağı ettiği!…Öbür yandan Kılıçdaroğlu gibi vatanseverleri bertaraf ederek, acemi ve işbirlikçiliğe müsait tipleri işbaşına getirdiği görülmektedir!..Öbür yandan ismiyle İmamoğlu bilinse de işleriyle “Hahamoğlu” olduğunu ortaya koyan tipleri de yedekte beklettikleri pekala bilinmektedir!..

***FAKAT;Bu böyle gitmeyecektir!..Tüm plan yapanların üstünde plan yapan ve mutlak gücün tek sahibi olan Yüce ALLAH’ın dediği olacak!..Şanlı Hamas’ın GAZZE’de gösterdiği kahramanlık ile fiili fitili İ ateşlenen KÜRESEL DÖNÜŞÜM; inşaallah Milli Görüş-Milli Çözüm fikriyatıyla ADİL DÜZEN MEDENİYETİ’ne evrilecektir!..

Bu süreçte Milli Çözümcüler olarak her birimiz,düşünce dünyamızın KİMYASI’nı oluşturan şu hususları titizlikle bir kez daha gözden geçirmeliyiz;

1-Maddeci-materyalist değil MANEVÎYATÇI olmak…Her işimizde Ahireti ve Allah rızasını arama bilincine ulaşmak!..

2-Kuvveti,kuvvetliyi,güçlü ve gözde olanı değil”Hakkı Üstün Tutma”…Haktan taraf olup hakkı arama,insaf ve vicdanı elden bırakmama… şuuruna erişmek!..

3-Nefse esareti değil!..Nefis tebiyesini esas alma!..idrakine kavuşmak!..

Ardından bu kimyanın doğal olarak oluşması gerekli FİZİK’ği olan:

1-HİDAYET; Hakla batılı,doğru ile yanlışı…ayırt etme!..

2- FERASET:Hakkın içinde gizlenmiş,hak rolü oynayan batılları farketme…Beyaz pirincin içindeki beyaz taşları ayırt etme!..Gerçek anlamda Hakka hizmet yol ve yöntemlerini bilme!..

3-DİRATET;Kararlılık ve azimle,samimiyet ve duyarlıkıkla hizmet etme!..

Hassasiyetlerine Rabbimiz cümlemizi eriştirsin…son nefesimize kadar bu idrakle yaşayıp kendisine ulaşmayı nasip etsin…Amin…
.

Aziz Erbakan Hocamız son nefesinde Namık Kemal Zeybek’e ve herkese, her fırsatta, masonik ve işbirlikçi yapılarından dolayı; “…Vatanı ve Milleti AKP’lilerden kurtarın!” dediği halde Mason Lions ve Rotary bağlantılı Genel Başkan Yardımcısı (yönetici) ile yol yürümeye çalışanlar, Akp’de de olduğu gibi Yahudi’nin değirmenine su taşımaktan öteye gidemezler!

Ey YRP’liler! seçilen yöneticiniz,

İsmet Paşa imzalı fotoğrafı özenle saklıyorsa, Rotaract Derneği’nde boy gösteriyorsa,

Tel Aviv’de doğum gününü kutluyorsa,

Genel Başkanınız hangi konumda ve kafadadır?!” sorusunun yanıtı üzerinde durup doğru cevabı bulamazsanız “Erdoğan” vari bir yönetici tarafından yönetilmeye mahkûm olursunuz.

İşbirlikçi bir kafaya sahip olmamak, Yahudi’nin ordusunda askeri talim yapmamak için Milli Çözüm önerilerine kulak vermeliyiz.

Adil Düzeni ilan etmek “Yeni Bir Dünya” kurmak için Aziz Erbakan Hocamızın hazırladığı, Üstad Ahmet Akgül Hocamızın olgunlaştırıp tamamladığı projeleri sahiplenmek ve yer yüzüne hakim olması için çalışmak; Milli Görüşe, milletimize,  devletimize borcumuzdur.     

Gençlik mi?!!
Ülkemiz her anlamda bin yıllık bakiyeyi tüketecek hallerle karşı karşıya. Ekseriyetle yapılan işlerin altında bir bit yeniği, söylenen sözlerin içinde hamaset kırıntısı ve pek çoğunun aklında “ne derler?” endişesiyle; uçurumdan aşağı yuvarlanır gibi gidiyoruz. Haktan ya da Haklıdan yana olmak gibi bir kaygı yok. Yanlış görüldüğü zaman, önce yanlışa değil de yanlışı yapana bakıp; “acaba kimin tarafında?” diye sorulmadan durulmuyor. Bir uyarı ya da hatırlatma yapıldığında; “Bu bizim iç meselemiz” diyecek kadar bayağı bir tavır alanlardan; ülkemizi, bölgemizi geçtik; kendilerine bir fayda beklenir mi? Hem sonra, AKP ile ittifak yapılınca yapılan uyarıları duymayıp, alınan bir karara karşı yapılan eleştiriye karşı bu savunmacı tavır neden? Zaten sizin iç meselenizi karıştıran yoktu halbuki… Sizin yaptığınız istismara dikkat çekmek, içine düşülen bu garabetten kurtulacak adımları atmanızı sağlamaktı mesele… Öyle hamasetle konuşarak, ancak sirkatinizi söylersiniz…

Aynı merkezden yönetilen gerek iktidar partilerinin, gerek muhalefet partilerinin ülkemize milletimize ve tüm insanlığa yarayacak işler yapması veya bunlardan bu işleri yapacaklarını ümit etmek açıkça ahmaklıktır. Diğer taraftan Milli Görüşün siyasi temsilcisi Sp’ de halen içeriye sızmış en uygun anı kollayan Siyonistlerin dediği gibi “yetmez Erbakan’ın üzerine beton dökmek gerek” planını uygulamak için akrepler fırsat kollamaktadır. Ama unuttukları ve hesaba katmadıkları beton dahi dökseler Erbakan Hocamızın projelerini lav olup fışkırarak uygulayacak, bu davanın dertlisi ve Erbakan Hocamızın en sadık ve en özel talebesi Muhterem Ahmet Akgül Hocamız vardı ve tüm oyunları bozmaktaydı. Şartlar zaten Milli Mutabkat Milli Çözüm iktidarına doğru kaymaktaydı. Bu ümit ve heyecanla ekibini de dünyada cennet konforunda huzurla eğitip yetiştiren başkada kimse yoktu. Elhamdülillah

Ne diyelim:

“Anlayana sivrisinek sazdır. Anlamayana, Milli Çözüm de azdır!”

Yeniden Refah Partisi’nin Başkan Yardımcısı Prof. Doğan Aydal kendisi açıklamıştı: “İsmet Paşa imzalı fotoğrafı özenle saklıyorum. Bizim için gurur kaynağıdır. Babam Vahap Aydal, İnönü hayranıydı. Ailemiz CHP’li olduğu için kendisiyle tanışıyorlardı.”

DÜRÜST OL, MERT OL!

Önce göreve devam de
Sonra pardon, al dinlenmeye
Sığar mı, mertlik ve etikliğe
Yakışır mı, dünya liderine!..

Neden insanlar böyle
Değişir, makamı görünce
Başlar, egolar tatmin edilmeye
Güven yitirilir, her hareketinde..

Laf çevirir sağa sola
Yamuklarla kol kola
Adım adım münafıklığa
Koşuyor, hüsran yoluna..

Dedikodu iftira, mübah koltuk için
Kin besler, hep haklı görür kendin
Kus içini, söyle nedir derdin
Saklasanda; ortaya çıkar, rengin..

Hep dost görünenler, vurur hançer
Kim ne yaparsa, kendine eder
Ederinden fazla, vermeyin değer
Değmezmiş, çift yüzlülere meğer..

Dürüst ol, mert ol, dön özüne
Ki itibar edilsin, sözüne sohbetine
Kapılma yazıktır, şan şöhrete
Dik dur ki, ulaşasın, İzzet ve şerefe

Siyonist ve emperyalist odaklara yaranarak “HAMAS terör örgütüdür…” diyen Ekrem İmamoğlu gibi basit ve fasit kafalı şahıslara değil… Özgür Özel gibi, rüzgârın yönüne doğru savrulan ve sonunda gidip Erdoğan’a sığınan omurgasız şahıslara değil; CHP’nin ve ülkemizin; Kemal Kılıçdaroğlu gibi duyarlı, tutarlı ve kararlı insanlara ihtiyacı vardır!

Evet tam da böyle Hamas gibi milli direniş yapan Kutlu bir örgüte terör örgütü diyen bir genel başkandan Türkiye’ye ne gibi bir yarar gelebilir hiç de gelmez

Yrp nin iç meselesi olan bu mevzunun dillendirilmesinin asıl mübessili sayın Ateştir. Biz şahısları değil dava bilincini ön plana alırız. Genel Merkezimiz bir karar almışsa buna uyulur. İşimiz bu durumu eşiştirnek değil sonuca ulaştırmak. Yeni il başkanımız seçilecek. Nefsi hareket edilmesine müsaade edemeyiz

TÜRKİYE, BÜTÜN KURUMLARIYLA VE PARTİLERİYLE KÖKLÜ BİR RESTORASYON SÜRECİNE GİRMELİDİR!

İçinde yaşadığımız süreçte, Türkiye’nin yeni bir yön çizerek siyasetten, yağma ve talan düzenine kadar bütün sosyo-ekonomik ve politik statükoyu elden geçirip yeni bir düzen inşa etmesi kaçınılmazdır. Bu süreçte birbiriyle çatışan ve Türkiye’nin geleceğini ipoteğe almaya çalışan, “iki ana restoratör taraf” göze çarpmaktadır:
1- Statükocu odaklar ve
 2- Tanzimatçılardır.
Son elli yıllık geçmişe baktığımızda: “Karşılıklı olarak birbirini besleyerek çatışan bu bağdaşmaz taraflar arasındaki derin çatlak” Türkiye’yi yeni ve daha kritik sorunlarla yüz yüze bırakmıştır. Statükocu güçler, Kemalizm’e sığınarak sahnede tutunma savaşı ve telaşındadır. Artık Kemalizm, koflaşmış ve milletten kopuklaşmış güçlerin iktidarda kalma tarzının paravanı yapılmıştır. Bu kesimlerin ‘İlla da biz yöneteceğiz!’ iddiası dışında hiçbir ciddi tez ya da projeleri bulunmamaktadır. Ulusalcılık olarak tanımladıkları Batı şovenizmini ve sosyalist kapitalizmini, Siyonist ve emperyalist küreselleşmecilikle çatışmaya sokarak, buradan güç ve meşruiyet devşirmeye çalışmaktadırlar. Laik ve despotik vasıfları, bürokratik üslup ve yöntemlerle savunma alışkanlıkları yüzünden, milletle de çatışan bu kesimlerin nihai amacı: Oluşacak yeni düzeni, kendilerinin de içinde olacağı bir denge ve koalisyon tarzında gerçekleşmeye zorlamaktır. Bu amaçla kendi varlıklarını ve güçlerini abartarak pazarlık şanslarını yükseltmeye çalışmaktadırlar.
İkinci taraf ise; ideolojik hedefleri, dış müttefikleri ve söylemleri itibarıyla Tanzimatçılığı çağrıştıran, yenilikçi bürokratlardan, tekelci sermayedardan ve aydınlardan oluşan, biraz da İslamcılık sosu karıştırılan daha organize kesimlerin, küreselleşmeci takımıdır. İsrail güdümlü, İngiliz siyasetini taklit ve tatbik eden bir çerçevede reformist ve revizyonist politikaları savunan bu kesimlerin talep ettikleri restorasyon, esas itibarıyla söylemin büyüsüne yaslanarak, geniş toplumsal kesimler nezdinde cazibe oluşturma şansını yakalamıştır. Statüko ile çatışmanın haklılığından beslenen değişim taleplerini, Menderes ve özellikle Özal dönemini referans gösterip, Milli Görüş’ü ve mağduriyet psikolojisini istismar eden AKP iktidara taşınmıştır. 2. Tanzimatçıların; Kürt ve İslamcı muhalif güçleri yanına yedek ve destek olarak alma ve gelenekçi güçleri yalnızlaştırma stratejisi ise, AB’ye giriş heves ve hayalleri üzerinden gündem oluşturmaktadır.
1.Statükocu güçler, maalesef her tür değişim talebine karşı saplantılı bir reddedişin dilini kullanmakta, sahiplendikleri düzenin bittiğini görmelerine rağmen, hem çağdaşlaşma hedefini, hem de bu çağdaşlaşma sürecini frenleyen şeyleri aynı anda korumaya çalışmaktadır. Kendilerine özgü bir projenin olmamasından dolayı, daima tekrarlanan demode sloganlarla ve uyarlanma eksikliğinden ötürü keskinleşen çağdışı politikalarla devleti ve toplumu cendereye almışlardır.
2. Tanzimatçı ve din istismarcısı çevreler ise; küreselleşme ve değişim söyleminin büyüsüne, iştahla ve tarih ötesi bir edayla sahip çıkmaktadırlar. Devleti, hükümet etme işinden uzaklaştıran ve tekniği politik ideolojinin yerine koymaya çalışan “yeni tip hegemonya” biçimini kurtuluş sanmaktadırlar. Dünyaya hâkim güçlerin ve Siyonist sermayenin güdümüne girmeyi “gerçekçilik ve dünya ile birliktelik” olarak sunan bu çevreler, kendi teklif ve taleplerinin, teorik düzeyde dahi zamana ve mekâna giydirilip test edilmesine fırsat verilmeden kabullenilmesini dayatan örtülü bir faşizanlığı, yöntem olarak kullanmaktadırlar. Yine sorgulanmaya ve yanlışlarının hatırlatılmasına karşı, pervasız ve suçlayıcı reflekslerle tepki veren özellikleriyle bu kesimler, karşı çıktıkları totaliter güçlerle, esasta aynı sistemi, yani küresel güçlere teslimiyetçiliği paylaşmaktadırlar.
(Bu bağlamda, Ergenekon davası üzerinden sürdürülen hâkimiyet kapışması da; “Milli”lerle “Gayri Milli”lerin çatışması değil, “küreselci unsurlarla, masonik ulusalcıların” boğuşması şeklinde okunmalıdır. Daha doğrusu, Siyonist sermaye imparatorluğunun, gizli dominyon olarak gördükleri Türkiye’deki sömürü arabalarının “at”larını değiştirme olayıdır. Bir taraf Kemalizm ve Devrim sahtekârlığı, bir taraf ise Din ve Değişim istismarcılığı yapmaktadır. Ergenekon kumpaslarını dış talimat ve tertibatlarla birlikte uydurup uygulayan Cemaat’le AKP Hükümetinin daha sonra kapışmaları ise; din ve devlet gayretiyle değil, makam ve menfaat çekişmesiyle alâkalıdır.)
Sonuçta “zincirleme özdeşleşme” diyebileceğimiz türden, birbirinden beslenerek var olan ve giderek benzeşip aynılaşan Batı kaynaklı iki farklı tarafın çatışmasına hapsolma tehlikesi ile karşı karşıya kalınmaktadır.

Arka planında ABD/AB ve Asyatik güçlerin rekabeti, iç politika seyrinde ise; iktidar ve rant paylaşımından etnik hegemonya çekişmesine kadar, bir dizi yanal ve sanal çelişkinin de dahil olduğu bu kaotik sürecin tek eksiği “milli bir seçeneğin” oyuna dahil olmamasıdır ve artık olmalıdır!

(Milli Restorasyon ve Yeni bir Düzen İhtiyacı Makalesinden kısa bir bölüm)

Ömer Ateş için şunu söyleyebilirim. Yrp il başkanı olmayı kendi ikbali ve ilerisi için isteyen, Yrp Elazığ İl binası kurulurken doğru dürüst maddi manevi destek olmamış birisi. Şimdi bu adam sanki sadık dava adamı gibi neden lansa edilirki. Tamam Yrp tam bir işbilmezlik ve aymazlıkla bu adama haksızlık yapmış. Ama bu durum Ömer Ateşin çok dava sadıklısı olduğunu göstermez.

Picture of Abdullah AKGÜL

Abdullah AKGÜL

YORUMLAR

Son Yorumlar
21
0
Düşünceleriniz değerlidir, lütfen yorum yapın.x
Paylaş...