Yeni AÇILIM Safsatası;
KÜRT VE TÜRK YAHUDİLERİN ORTAK PLANIDIR!
15-16 Şubat 2025 tarihlerinde Diyarbakır’da düzenlenen; HAK İnisiyatifi Derneği ve HÜDA PAR’ın “Kürt Meselesine İnsani Çözüm Çalıştayı”na, AKP’li Milletvekilleri de katılmışlardı.
HÜDA PAR’ın:
1- Kürtçenin Anayasal güvenceye kavuşturulması,
2- Eşit vatandaşlık temelli yeni bir Anayasa hazırlanması,
3- Mevcut Anayasa’dan; “Herkesin Türk olduğu” tanımının çıkarılması teklifleri aslında İsrail’in ve Siyonist Yahudi Lobileri güdümlü ABD ve AB’nin dayattığı Türkiye’yi parçalama ve geciktirilen SEVR’i uygulama çabalarıydı.
Bu tekliflerin açılımı şunlardı:
1- Kürtçeye resmiyet kazandırılması, eğitim ve yargı dili olarak kullanılması,
2- Kürtlerin ayrı ve farklı bir “MİLLET” olarak tanıtılması ve Türkiye’nin parçalanmasına zemin oluşturulması,
3- Anayasa’nın 54. Maddesinde: “T.C. Devleti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür” kaydı yer almaktadır. Yani bu ifade; “Bu ülkede yaşayan ve bu Devlet’e bağlı olan herkes ırken olmasa da hukuken Türk Milleti’nin asli bir unsuru konumundadır.” anlamını taşımaktadır. Bundan rahatsızlık duyanların, bu ülkeyi ve bu Milleti parçalama heves ve hesapları açıktır. Ve zaten “YENİ AÇILIM” tuzağı işte tam da bu amaçla ortaya atılmıştır!.. Abdurrahman Kurt, Galip Ensarioğlu ve Orhan Miroğlu gibi AKP’li siyasetçilerin de katıldığı sözde çalıştayda “Ankara’nın saadeti, Diyarbakır’ın huzuruna bağlıdır!..” şantajını ve küstahlığını beyan etmekten bile sakınmayacak kadar şımarmışlardır. Bu talihsiz ve edepsiz çıkışların anlamı ve açılımı; “HÜDA PAR çalıştayındaki teklif ve taleplerimiz yerine getirilmezse, o zaman Türkiye karıştırılacak ve Ankara şaşırıp kalacaktır!..”
Ülkemizdeki sorunların, sosyal ve ekonomik sıkıntıların tek çaresi, gerçek kurtuluş reçetesi ve hatta tüm insanlığın huzur, refah ve hürriyet prensipleri; Rahmetli Erbakan Hocamızın hazırladığı: Aklıselim, Müspet ilim, Tarihi tecrübe ve birikim, Vicdani kanaat ve tatmin, Evrensel Hukuk Kaideleri ve elbette KUR’AN-I KERİM dayanaklı ADİL DÜZEN projeleridir. İslam kardeşliği temelli, Milli ve manevi birlik ve dirlik ölçüleridir. Ülkemizde KÜRT Sorunu dedikleri; suni, sinsi ve Siyonist-emperyalist hesap ve heveslerdir. Bizim asıl sorunlarımız; geri kalmışlık, az kalkınmışlık, işsizlik ve açlık, temel insan haklarından mahrum bırakılmışlık, imani, ahlâki ve ailevi yozlaşmışlık ve bunları doğuran bu bâtıl ve Batıcı (AB’ci) sistemler ve işbirlikçi hükümetlerdir.
HÜDA PAR gibi Dinci Kürtçülerin de; PKK, YPG ve DEM Parti gibi Dinsiz Kürtçülerin de… AKP gibi Din istismarcısı ve İsrail’le Normalleşme amaçlısı işbirlikçi partilerin de; Türkçülüğü, Kürtçülüğün mezesi yapılmasından bile gocunmayan ve APO’ya Meclis’te konuşma çağrısı yapan MHP’nin de… Bütün bu talihsiz ve tehlikeli gelişmelere sessiz ve tepkisiz kalıp dolaylı destek sunarak sözde muhalefet rolü oynayan Özgür Özel CHP’sinin de… Kemalist kılıflı Siyonist severlerin de… Bugünlerde en çok okumaları ve gerçek Atatürkçülerin sürekli gündemde tutmaları gereken Mustafa Kemal’in Gençliğe Hitabesi’ni yeniden hatırlatıyoruz:
“Ey Türk Gençliği!
İstiklal (her bakımdan tam bağımsızlık) ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin (sermaye ve silah yönünden çok üstün bir kuvvetin) temsilcisi olabilirler. Cebren ve hile ile, (saldırı veya zorla veya hain iktidarların yaptığı ve milletten sakladığı hileli kanun ve anlaşmalar yoluyla) aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş (ekonomik ve stratejik kurumları ele geçirilmiş), bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış, (etkisiz, yetkisiz ve çaresiz konuma getirilmiş) ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.
Bütün bu ortam ve durumdan daha elim (üzücü) ve daha vahim (ürkütücü) olmak üzere, memleketin içerisinde iktidar sahibi olanlar (hükümet ve muhalefet partileri, sivil ve asker yüksek bürokrasi, yargı ve diğer yönetim yetkilileri) gaflet (vurdumduymazlık) ve dalâlet (azgınlık ve dış güçlere yaslanmak) ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Daha da beteri, bu iktidar sahipleri, şahsi menfaatlerini; müstevlilerin (işgalci güçlerin, küresel sömürü çevrelerinin ve Siyonist-emperyalist merkezlerin) siyasi emelleriyle (sinsi ve şeytani hâkimiyet projeleriyle) tevhit edebilir (düşmanlarla iş birliğine girişebilir)ler.
Millet, fakr-u zaruret (işsizlik, fakirlik ve çaresizlik) içinde harap ve bitap düşmüş (yıkılmış ve yılgınlaşmış) olabilir.
Ey Türk istikbalinin (geleceğinin) evladı! İşte, bu ahval ve şerait (en kötü şartlar ve durumlar) içinde bile vazifen; Türk istiklal ve Cumhuriyetini kurtarmak (milli bağımsızlık ve bekamızı ve halkımızın ülke yönetimine hâkim olmasını sağlamak)tır.
Muhtaç olduğun kudret (sana gerekli ve yeterli olacak kuvvet ve cesaret, dış güçlerin himayesinde değil) damarlarındaki asil kanda mevcuttur. (Bizi asil ve şerefli kılan milli ve manevi değerlerimize; tarihi ve talihli dinamiklerimize, yani öz benliğimize ve bağımsızlık bilincimize sahip çıkmak suretiyle bütün bu tehdit ve tehlikeler aşılacaktır).”
Evet Atatürk’ün, tam doksan sene önce, hem çöküş nedenlerini, hem de çıkış çarelerini gösterdiği meşhur Gençliğe Hitabesi’ni okuyup, anlayıp gereğini yapmazsak, Allah korusun çözülüş ve çöküş kaçınılmazdır!
Artık, Erbakan Projelerine Acilen İhtiyaç Vardır!
Konya Merhaba gazetesinin haberine göre Necmettin Erbakan Üniversitesi Öğretim Üyesi, Kudüs Tarihçisi Dr. Üsame el-Aşgar’ın tarihi itirafı ile; “Türk halkı artık bilmeli ki; HAMAS’ın kuruluşunda öncü rolü oynayan ve onlara hizmet yollarını ve hedefe ulaşma metotlarını anlatan ve gerekli desteği sağlayan Merhum Başbakan Prof. Dr. Necmettin Erbakan’dır. Ben de bu görüşmelere bizzat şahit olanlar arasındayım!..”
İşte, o İslami hamiyet ve haysiyet sahibi HAMAS ki, süper şeytani güçlerin destek çıkmalarına ve İslam ülkelerindeki işbirlikçi iktidarların yalnız bırakmalarına rağmen kuduz İsrail’e direnmeyi başarmış ve Allah’ın izniyle barışa mecbur bırakmışlardır.
Tek ve gerçek çare İslam’dır!
16 Şubat 2025’te salıverilen İsrailli esir Alexander Turbanov’ın HAMAS’ı öven açıklamaları işgalci İsrail’de şok etkisi yapmıştı:
“Sizin nezaketiniz vicdanıma kazındı. Aranızda yaşadığım 498 gün boyunca, maruz kaldığınız onca saldırganlık ve suçlara rağmen, gerçek mertlik tavrının, saf kahramanlığın, insanlığa ve değerlere saygının anlamını sizden öğrendim.
Oysa siz, gerçekte özgür ama görünüşte kuşatılmış durumdaydınız, ben ise tutsaktım ve siz hayatımın koruyucularıydınız. Bana şefkatli bir babanın çocuklarına gösterdiği gibi baktınız. Sağlığımı, onurumu ve zarafetimi korudunuz ve toprakları ve gaspedilmiş hakları için savaşan adamların pençesinde olmama ve ülkemin hükümeti tarafından kuşatılmış bir halka karşı en iğrenç soykırımı gerçekleştirmelerine rağmen, sizler açlığın veya aşağılanmanın bana dokunmasına izin vermediniz, hep şefkatli ve insaniyetli davrandınız.
Sizin gözünüzde görene kadar erkekliğin anlamını bilmiyordum ve fedakârlığın değerini, aranızda yaşayana kadar, ölümü gülümseyerek karşılayıp, öldürme ve yok etme araçlarına sahip düşmana çıplak bedeninizle direnene kadar fark edip anlamamıştım. Ne kadar belagatli ve açık sözlü olsam da, sizin değerinizi yansıtacak, yüce ahlâkınız karşısındaki hayretimi ve hayranlığımı ifade edecek kelimeler bulamayacağım.
Dininiz size esirlere karşı böyle mi davranmanızı öğretiyor? Ne kutsal ve uygar bir Dininiz vardır… Bu ne büyük dindir ki, sizi bu kadar yüce bir mertebeye eriştirir; karşısında insan yapımı bütün insan hakları kanunları çöker, düşmanlarla mücadele protokolleri çöker!
En zor anlarda yalan sloganlarla değil, yaşadığımız gerçeklerle adaleti ve merhameti gösterdiniz, en karanlık koşullarda bile ilkelerinizden vazgeçmediniz.
İnanın bana, eğer bir gün buraya dönersem, ancak sizin saflarınızda bir mücahit olarak dönerim. Çünkü hakikati halkınızdan öğrendim ve sizin sadece bu toprakların değil, aynı zamanda en kutsal ilke ve kuralların ve en haklı bir davanın da sahipleri olduğunuzu anladım.”
Değerli ve gayret ehli bütün Kürt kardeşlerimiz, DEM Parti’yi, AKP’yi veya HÜDA PAR’ı değil, Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hz.lerini örnek ve rehber tutmalıdır!
Üstad buyururlar ki:
“Emin olunuz, biz Kürtler başkalarına benzemiyoruz. Yakinen biliyoruz ki, içtimai (sosyal ve siyasi) hayatımız, (huzur ve hürriyet sigortamız) Türklerin (ve Türk Devleti’nin) hayat ve saadetinden neş’et eder. (Biz Kürtlerin emniyet ve saadeti, ayrılıktan değil Türk Devleti’ne bağlılıktan geçer.)” (Münazarat)
Ayrıca:
“Kürt(ler) gibi (sayıca) küçük taifelerin (kesimlerin) menfaatleri hem dünyevi hem uhrevi (huzur ve) saadetleri, sizin gibi büyük ve muazzam Arap ve Türk gibi hâkim üstadlara (tarihi tecrübe ve birikim erbabına) bağlıdır!” (Hutbe-i Şamiye)
ŞİİR
Bu Ülkeyi bu Devleti, ey sahipsiz sanan ahmak
Bekle yakında başına, inecek manevi tokmak
Ey Sevr’in taşeronları, ey İsrail uşakları
Yerli Lawrens göze alır, Milletin başını yakmak!..
Ne Kürtçüden ne Türkçüden, hayır gelmez bu Millete
Gerçek iman şuur yoksa, atarlar bizi illete
Ya Rabb şehitler aşkına, aç kurtuluş kapıların
Çok çektik bu hainlerden, bırakma bizi zillete!..
Bakınız, sivil ve siyasi PKK olan DEM Parti İmralı Heyeti, şimdi Kuzey Irak’taki Kürt Yahudileri BARZANİLER’den talimat almak üzere Erbil’e yollanmışlardır!.. Tabi Barzani’ler ise asıl Şeytani aklı İsrail’den almaktadır…
Barzanilerle İsrail İttifakı!
Orta Çağ’dan bu yana “Kürt Yahudileri” önemli ölçüde azalsa da etkinlik ve yetkinlikleri artmıştır. Günümüz Kuzey Irak topraklarında kalanları ise özellikle Kürt aşiretleri ve beylerinin, hatta bazı tarikatların içerisine sızmışlardır.
Ortadoğu’daki Yahudilerin tarihi; eski çağlardan beri İran’ın bir kısmını, Kuzey Irak’ı, Ermenistan’ı, Suriye’de yaşayan Yahudileri kapsamaktadır. Kültürleri ve giyim tarzları Müslüman Kürtlerle aynıdır.
Aynı hususta “Mizrahi (Doğulu) Yahudi Toplulukları” başlığı altında şunlar yazılmıştır:
Yahudiler, coğrafi bakımdan Ortadoğu topraklarında yaşamaktadır. Bu alan; İran’ın kuzeybatısı, Kuzey Irak, Suriye’nin kuzeydoğusu (Rojava) ve Türkiye’nin güneydoğu bölgelerini kapsamaktadır. Çok sayıda Kürt Yahudisinin, bilhassa Irak kökenli olanların Sefarad olarak adlandırılan Yahudi cemaatiyle karışıp kaynaşması 18’inci yüzyılda yaşanmıştır. Günümüzde ise, Ortadoğulu Yahudilerin büyük bölümü İsrail Devleti’ne göçüp yerleşmiş durumdadır.[1]
Bazı tarihi kayıtlara göre: Milattan önce 8’inci yüzyılda Asurluların İsrail Krallığını almasıyla farklı bölgelere sürülen İsrailoğullarından bir grup, daha sonra Asur’un başkentine yerleştirildiler. Milattan önce 1. yüzyılda başkenti Arbela (Erbil) olan Adiabene hanedanlığı Yahudiliğe geçti. Kimilerine göre bu hanedan mensupları Kürt Yahudiler idi.
Kürt Yahudileri, İran’ın Kaşan bölgesine yerleşmişti. Birçoğu 1700 ve 1800’lü yıllarda Anadolu’nun kırsal alanlarına göçmüşlerdi.
O sırada bilhassa Gaziantep ile Malatya, yoğun Yahudi nüfusa sahipti. Genellikle son derece gizli/gizemli bir cemaat olmasına rağmen çevredeki diğer topluluklarla ilişkileri olumsuz değildi.
Ortadoğu’daki Yahudilerin o tarihte “İsrail Toprağı” diye anılan bölgeye göçmeleri 16’ncı yüzyıla denk düşmektedir.
20. yüzyıldan itibaren farklı ülkelerdeki Yahudilerin bir kısmı, siyasi Siyonist hareket içinde aktif rol üstlenmişlerdi.
Ailesi 1920’lerin sonunda göçüp Kudüs şehrine yerleşen Moşe Barzani (1926-1947), Bağdat’ta doğmuş ancak ailesi Barzan bölgesine geçmişti. 6 yaşındayken ailesi Kudüs’e yerleşti.
Moşe Barzani, Lehi (İngiliz mandası devrinde Filistin’de kurulan yasadışı/illegal İsrail Özgürlük Savaşçıları) hareketinin en tanınmış Ortadoğulu Yahudi şahsiyeti olarak ünlendi.
Hayli radikal ve Siyonist bağnazı bir örgüt sayılan Lehi, daha çok kurucusunun adına atfen “Stern Çetesi” olarak bilinmektedir.
Moşe Barzani, illegal örgütün militanı olması hasebiyle tutuklanıp hapse girmiştir. Hakkında idam kararı çıkmıştır. Ve Kudüs’teki Merkez Hapishanesi’nde infazını beklerken, o sırada bir başka radikal ırkçı-Siyonist örgüt olan Irgun mensubu olduğu için idam cezasına mahkûm edilen Meir Feinstein ile birlikte gizlice içeriye sokulan el bombasıyla intihar etmişlerdir.
Ortadoğu’daki Yahudilerin kitlesel tehciri, 1950’li yıllarda süratlenir. Çoğu İsrail’e gider. İran’ın Batı Bölgesi’ndeki Yahudilerin önemli kesimi (Barzaniler hariç), aynı zaman dilimi içinde İsrail’e yerleştirilirler. Ancak sinagogları Ortadoğu’da kalır. Sayıca az Yahudi kalmasına rağmen sinagogları tahkim edilmiştir.
İsrail-Kürt İrtibatları
Ali Kerküklü’nün, manaz.net sitesinde yayımlanan 5 Mart 2015 tarihli makalesinde, İsrail-Kürt ilişkileri hakkında bazı bilgiler yer almıştır:
İsrailli yazar Benjamin Beit-Hallahmi de ‘The Israeli Connection: Whom Israel Arms and Why?’ (İsrail İrtibatı: İsrail Kimi, Neden Silahlandırıyor?) isimli kitabında şunları yazmıştır:
‘Irak’taki Kürt isyancılar, her zaman İsrail’in ilgi alanı kapsamındaydı. MOSSAD’ın Kürtlere desteği 1958’de başladı. İsrailli askeri danışmanların Kürtlere ilettiği cephane ve silahları kapsayan geniş ölçekli yardımın tarihi ise 1963 yılıdır. İki yıl sonra da İsrailli askeri uzmanlar, Kuzey Irak’ın dağlık bölgelerinde eğitim kampları oluşturmuşlardı. Haziran 1966’da Başbakan Levi Eşkol, Iraklı Kürtlerle görüşmeler yapmıştı.’
Hayfa Üniversitesi akademisyeni Prof. Dr. Amatzia Baram, İsrail ve Irak’taki Kürt Sorunu isimli kitabında, ‘MOSSAD’ın (Şah dönemindeki) İran istihbarat teşkilatı aracılığıyla Kürtlere askeri uzman, doktor, ilaç ve silah gönderdiğini’ yazmıştı.
ABD dış politika uzmanı Jack Anderson’un Washington Post gazetesinde yayımlanan 18 Eylül 1972 tarihli makalesine göre ise: İzleyen süreçte MOSSAD şefi Zvi Zamir, Irak’ın kuzeyindeki dağlık bölgede askeri kamplarda yaşayan Molla Mustafa Barzani’yi ziyaret ettiğini aktarmıştı.
Yahudiler ve Kürtler arasındaki en önemli ilişki, 1930’lu yıllarda İngiliz sömürge yönetimi tarafından terörist ilan edilen Yahudi Haganah üyesi, MOSSAD istihbarat teşkilatının ilk şefi Reuven Şiloah (Zoslanski) tarafından kurulmaya başlanmıştı.
Ben Gurion tarafından görevlendirilen ve ileride İsrail gizli servisi MOSSAD’ın başına geçecek olan Şiloah, Ortadoğu’nun siyasi ve demografik yapısını incelemek; potansiyel tehditler ve ittifak yapılabilecek kişi ve gruplar hakkında bilgi toplamak maksadıyla Irak ve Suriye topraklarını dolaşmıştı.
Şiloah bu görevi sırasında Irak’ı gezmiş ve kuzeyindeki dağlık bölgede Yahudi Kürtlerle tanışma fırsatını yakalamıştı. Arap olmayan ve Araplarla sorunları bulunan bu grupla ittifakın, İsrail Devleti için çok önemli olabileceği sonucuna vararak bu yönde planlar hazırlamıştı.
Şiloah, bölgede bir ajanlar ağı oluşturmayı başarmıştı ve Kürt nüfusun yaşadığı dağlık bölgelerde bağlantılar kurmuşlardı. Bu bağlantıların, Iraklı Yahudilerin Irak’ın kuzeyinden Türkiye ve İran yolu ile Filistin’e götürülerek yerleştirilmesinde çok önemli roller oynamıştı. Öyle ki 1900-1926 yılları arasında bin 900, 1935’te ise 2 bin 500 Yahudi Filistin’e göç etmiş bulunmaktaydı.
İsrail ve Irak’taki Kürtler arasında en önemli siyasi temas; 1964’te Şimon Peres’in Savunma Bakan Yardımcısı olduğu dönemde başlamıştı. 1940 ve 50’lerde İsrail ile teması olan Dr. Kamuran Ali Bedirhan, Peres ile görüşmeler yapmıştı. Bedirhan, Iraklı Kürtlerin önemli temsilcisi Celal Talabani ile Ş. Peres’in buluşmasında da aracı olmuşlardı. Görüşmede, bir grup peşmergenin İsrail’de eğitim alması için anlaşma sağlanmıştı.
Molla Mustafa Barzani ile oğlu Mesut, 1968 ve 1973’te iki kez İsrail’e ziyaretler yapmışlardı. İlk ziyaret sırasında dönemin İsrail Savunma Bakanı Moşe Dayan ile buluşan Barzani ikilisi, kendisine özel bir Kürt hançeri hediye ettikleri fotoğraflanmıştı. Bu münasebetle Molla Mustafa Barzani, çok önceden göçüp İsrail’e yerleşmiş bulunan çocukluk arkadaşı ve akrabası olan bir aile reisiyle görüşüp hasretlerini paylaşmışlardı.
Barzanilerin bu seyahatleri esnasında, Siyonizm ve sosyalizmin karışımı ile oluşturulan felsefi Kibbutizm (kırsal tarımsal üretim kooperatifleri) turlarına katıldığı; aralarında gazete editörleri ve Menahem Begin’in de yer aldığı politikacılarla bir araya gelip konuştukları ve bu ilişkilerin tamamen gizli tutulduğu anlaşılmıştı.
Yine bu dönemde, MOSSAD ve Savak’ın (Şah dönemi istihbarat teşkilatının), Barzani idaresindeki Kürtlere, “Parastin” adı verilen bir Kürt İstihbarat Teşkilatı oluşturulmasında destek verdiği de ortaya çıkmıştı. Bu ilişkiler çerçevesinde isyancı Kürtlere, teknik destek dışında 500 bin dolarlık bir mali yardım da yapılmıştı.[2]
Suriye’deki SDG (Rojava coğrafyası) fiilen Özerk Bölge gibi davranmaya başlamıştı.
SDG’ye bağlı güya Kuzey Demokratik Tugayı komutanı Ebu Ömer el-İdlibi, “Suriye Ordusu ile birleşme kararı aldıklarını” açıklamıştı. Aslında Kürt silahlı militanları Rojava’da kalacak, ancak Suriye Ordusu ile de irtibatlı olacaklardı. Varılan anlaşma şartları şunlardı:
1- Askeri birlikler ve güvenlik güçleri Suriye Ordusu’nun bir parçası sayılacaktı.
2- Kuzey Suriye’deki (Rojava’da) devlet hizmetleri yeniden başlatılacaktı.
3- Suriye Hükümeti’yle irtibatlar arttırılacaktı.
4- Cumhurbaşkanı Ahmet Şara’ya tebrik mesajı yollanacaktı.
5- Yabancı savaşçılar Kuzeydoğu Suriye’den (Rojava Kürdistan Bölgesinden) çıkarılacaktı…
Yahu, bütün bu maddeler, Suriye Rojavası (SDG yönetiminin) özerk ve otonom bir bölge gibi davrandığını ve bu tavrın bütün taraflarca onaylandığının bir kanıtıydı. Üstelik hem yandaş medya hem güya muhalif solcu-yoldaş medya, bu haberi, “sanki SDG Kürt Yönetimi özerklikten vazgeçmiş” gibi kamuoyuna sunmuşlardı. Bakalım, bu şımarıklığın sonu nereye varacaktı!?
- Wikipedia İngilizce, “History of the Jews in Kurdistan” (Kürdistanlı Yahudilerin Tarihi)
- Bak: F. Bulut / Independent Türkçe

Aykut Akdağ beyefendi makaleyi çok güzel özetlemiş çarpıcı bir şekilde önemini başlıkları harika bir tarzda cümlelerle bağlamış Aynen katılıyorum bu yeni açılım denen şeyin tam bir siyonist proje olduğunu çok güzel yorumunda belirtmiş
PKK/YPG/SDG ve HTŞ’nin ANLAŞMASINDAN SONRA YAPILAN AÇIKLAMA
Terör örgütü YPG’nin Basın Sözcüsü Ferhad Şami:
-Anlaşma ABD’nin arabuluculuğunda gerçekleştirilmiştir.
-Hiçbir hükümet gücü, sınır kapıları hariç, SDG’nin kontrolündeki bölgelere girmeyecektir.
-Petrol, hapishaneler ve IŞİD karşıtı operasyonların yönetiminde herhangi bir değişiklik yok.
-Bu anlaşma, Türkiye’nin askeri hareketliliğini durdurmak içindir.
-Bunlar sadece ön anlaşmalardır ve ilerleyen süreçte komiteler bunları netleştirmek için çalışacaktır.
Bu açıklamanın ardından ise ABD ordusu kurtları hedef alan bir video paylaşarak haddini aşmış ve küstahlaşmıştı!
Artık hesaplaşma vakti çok yakındı.
Tekrar yayınlanan bu makale, Milli Çözüm’ün haklılığını bir kez daha ispatlamıştı.
Ayrıca okumak için okumamamak, anlamaya çalışmamız gerektiği de açıktı.
Evet inanmak en zoruydu ve tercih insanoğlunundu.
Erbakan Hocamızın anlattıkları “sapma açısı” bugünler de çok daha üzerinde kafa yorulması gereken bir konuydu.
Sözde işbilir işbirlikçilerin sonu, zalimlerle birlikte kahır doluydu!..
* Milli Çözüm feraseti yine haklı çıkmıştı; SDG’ye anlaşma adı altında gizli koruma ve özerklik verilmişti. Ülkemizdeli kürt açılımı ve SDG’nin silah bırakması ise kısa vadede Suriye’nin Kuzey Batısında kurulması amaçlanan Davut Koridoru, uzun vadede arz-ı mevud sınırları için resmi bir adımdır.
* Ülkemizdeki sorunların, sosyal ve ekonomik sıkıntıların tek çaresi, gerçek kurtuluş reçetesi ve hatta tüm insanlığın huzur, refah ve hürriyet prensipleri; Rahmetli Erbakan Hocamızın hazırladığı: Aklıselim, Müspet ilim, Tarihi tecrübe ve birikim, Vicdani kanaat ve tatmin, Evrensel Hukuk Kaideleri ve elbette KUR’AN-I KERİM dayanaklı ADİL DÜZEN projeleridir. İslam kardeşliği temelli, Milli ve manevi birlik ve dirlik ölçüleridir. Ülkemizde KÜRT Sorunu dedikleri; suni, sinsi ve Siyonist-emperyalist hesap ve heveslerdir. Bizim asıl sorunlarımız; geri kalmışlık, az kalkınmışlık, işsizlik ve açlık, temel insan haklarından mahrum bırakılmışlık, imani, ahlâki ve ailevi yozlaşmışlık ve bunları doğuran bu bâtıl ve Batıcı (AB’ci) sistemler ve işbirlikçi hükümetlerdir.
Güzel ve ustaca yapılmış bir makyajla bölgenin güvenliği ve geleceği garantiye alınmış olacaktı ama hesaplar üstünde hesap yapanın varlığı unutulmamalıydı…
Hedef Önce Büyük Kürdistan Arkasından Büyük İsrail
Ülkemizi yıllarca sağcı-solcu,Türk- Kürt çatışmasıyla iç karışıklık çıkarmak isteyen kökü İsrail’e dayanan oluşum ve olaylarla Milli birlik ve dirliğimiz zayıflatılmak istenmektedir. Bu ülkede hiç bir Kürt kardeşimiz Anayasal haklardan mahrum değildir. ve bizim kürt sorunu diye bir sorunumuz bulunmamaktadır. Bu ayrıştırmanın ülkemize hiç bir yararı olmamakla birlikte zararını 1. açılım sürecinde hep birlikte yaşadık ve gördük. Kürt kardeşlerimizle kız alıp vermişiz akarabalık bağı kurmuşuz birbirimizden ayrılmaz-ayrılamaz bağlar geliştirmişiz.Ancak bunu istemeyen dış güçler suni gündemlerle kardeşi kardeşe düşürmek istemektedirler. Burada tüm kesimlerin ortak noktası olan gerçek İslam kardeşliği ve vatan konusunda bir araya gelmiş olmamız gerektiğidir. Osmanlı 600 yıl süren süreçte farklı din,dil, etnik köken, mezhep ayırmaksızın bir arada huzurla yaşamıştır. Bu yapıyı bozmak için dış mihraklar nifak sokmak suretiyle çözülmeyi başlatacak girişlerde bulunmuşlardır.Aslında son zamanlarda yaşanan 28 Şubat sürecide bir nevi Erbakan Hocamızın Kürt meselesindeki bütünleştirici tavrına karşılık yapılmıştır. Aynı güçlerin ayrıştırıcı politikalarına taşeronluk etme sözü verdikleri işbirlikçiler iktidara taşınmıştır. Önce hedef İran-Irak-Suriye ve Türkiyenin de güneyinde oluşturulacak Büyük Kürdistan arkasından asıl hedef sözde büyük israil düşüncesidir.Yoksa hiçbir ırkın başka bir ırka üstünlüğü yoktur.Üstünlük ancak takvadır..Şu ayet ile konuyu bağlayalım ;
Hucurât 13
Ey insanlar, gerçekten Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık (Hz. Adem’le Hz. Havva’dan türetip çoğalttık). Ve birbirinizle (kolaylıkla) tanışmanız (ve farklı yetenek ve faziletlerinizden yararlanmanız) için sizi (değişik) kavimler ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah katında sizin en üstün olanınız (kerim ve değerli sayılanınız, ırk ya da soyca değil) takvaca (kötülükten sakınma, iyilikte yarışma konusunda) en ileride bulunanlarınızdır. Şüphesiz Allah (her şeyi hakkıyla) Bilendir, Habir’dir.
https://www.mealikerim.com/49/hucurat/13
“Yeni AÇILIM Safsatası; Kürt ve Türk Yahudilerin ortak planıdır!” cümlesi bile tek başına Siyonizm’in ülkemizi ve Milletimizi parçalama projelerini ve bu projede rol alan işbirlikçileri anlamaya yeterlidir!
Yeni AÇILIM Safsatası; İsrail’in ve Siyonist Yahudi Lobileri güdümlü ABD ve AB’nin dayattığı Türkiye’yi parçalama ve geciktirilen SEVR’i uygulama çabalarıydı.
Siyonistlerin talimatıyla bütün işbirlikçiler (Kürtçülerle Türkçüler, Dincilerle Dinsizler, İstismarcılarla İnkârcılar, Sağcılarla Solcular…) AÇILIM diye aynı söylemde, ÇÖZÜM diye aynı eylemde bir araya geliyorlardı.
AÇILIM, Siyonizm’in ülkemizi ve Milletimizi parçalama projelerini…
ÇÖZÜM ise Siyonizm’in ülkemizi ve Milletimizi parçalama projelerinde işbirlikçilerin üstendikleri rolleri ifade etmekteydi.
“KÜRT Sorunu” dedikleri; Siyonist-emperyalistlerin, işbirlikçileri vasıtasıyla ülkemizi ve Milletimizi parçalama hesap ve hevesleriydi.
Bizim asıl sorunlarımız; geri kalmışlık, az kalkınmışlık, işsizlik ve açlık, temel insan haklarından mahrum bırakılmak, imani, ahlaki ve ailevi yozlaşma ve bunları doğuran bu bâtıl ve Batıcı (AB’ci) sistemler ve işbirlikçi hükümetlerdi.
“Kürt Meselesine İnsani Çözüm Çalıştayı” Dinci Kürtçülerin ülkemizi ve Milletimizi parçalaması faaliyetlerinde üstlendikleri rolü ifade etmekteydi.
Atatürk’ün, tam doksan sene önce, hem çöküş nedenlerini, hem de çıkış çarelerini gösterdiği meşhur Gençliğe Hitabesi’ni okuyup, anlayıp gereğini yapmazsak, Allah korusun çözülüş ve çöküş kaçınılmazdır!
Konya Merhaba gazetesinin haberine göre Necmettin Erbakan Üniversitesi Öğretim Üyesi, Kudüs Tarihçisi Dr. Üsame el-Aşgar’ın tarihi itirafı ile; “Türk halkı artık bilmeli ki; HAMAS’ın kuruluşunda öncü rolü oynayan ve onlara hizmet yollarını ve hedefe ulaşma metotlarını anlatan ve gerekli desteği sağlayan Merhum Başbakan Prof. Dr. Necmettin Erbakan’dır. Ben de bu görüşmelere bizzat şahit olanlar arasındayım!..”
Ülkemizdeki sorunların, sosyal ve ekonomik sıkıntıların tek çaresi, gerçek kurtuluş reçetesi ve hatta tüm insanlığın huzur, refah ve hürriyet prensipleri; Rahmetli Erbakan Hocamızın hazırladığı:
Aklıselim, Müspet ilim, Tarihi tecrübe ve birikim, Vicdani kanaat ve tatmin, Evrensel Hukuk Kaideleri ve elbette KUR’AN-I KERİM dayanaklı ADİL DÜZEN projeleridir.
Yaşadığımız bu süreçte siyasi arenanın zahiren ters kutuplarını aynı amaç için bir masa oturtup veya tepkisiz bırakanlar aslında bu toplulukları yöneten perde arkasındaki gerçek güçlerdir. Ya Milli Görüşçü (Milli Çözüm) olursun ve baktığı yerden olaylara bakmaz isen yahudinin elinde oyuncak olursun. “Siyonizm öyle ustadır ki, kim ben mi, ben hiç siyonizme hizmet edermiyim şarkısını söylettirerek. Kendisi ordusunda askeri talim yaptırır.” diyordu Aziz Erbakan Hocamız, şuanda siyonizm açılım saçılım safsatası ile herkesi bir yerde toplamış ayrı ayrı talim yaptırıyordu.
Kudüs tarihçisimizinde ifadeleri HAMAS kuruluşunda Aziz Erbakan Hocamız büyük payı olduğunun kesin kanıtı şu idi; Lübnan Hizbullah’ı HAMAS ‘tan kıyaslanmayacak kadar silah, teçhizat ve zahiri anlamda her konuda güçlü iken İsrail’e dayanamamış, bütün yönetim kadrosu ile nerede yok edilmiş gibiydi amma Erbakanın öncülük ettiği HAMAS’ta ise en ufak bir zafiyet yoku, tam tersine daha da güçlenme vardı. İşte bu Erbakan farkı idi.
Ayrılıkçı Kürtler ile bunlara destek sağlayan Türkler ve Türkçüler iyi incelenmeli bunların geçmişlerine bakıldığında kesinlikle yahudiler ile bir kan bağın bulunma ihtimali çok yüksekti.
Kürt kardeşlerimiz kendilerine rehber almaları gereken kişi ise gerçek bir Kürt alimi olan Bediüzzaman Hz. lerinin tavsiyeleridir. Ayrılıkçılık bir turnusol kağıdıdır, kanının rengini ortaya koyan…