YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
691851956ba32
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 8 9 2 6
Bugün : 19190
Dün : 37133
Bu ay : 620995
Geçen ay : 1371576
Toplam : 45024816
IP'niz : 216.73.216.10

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

 

Hatırlanacağı gibi Güneydoğu’da sınıra yakın dolaşan bir grup Amerikalı subay ve asker yakalanıp Türkiye’ye getirildi. Karakola götürülen Amerikalıların başına çuval geçirildi. Olay Türkiye-ABD ilişkilerinin sağlığı açısından gizli tutulmaya çalışıldı, ama sonunda patlak verdi.

Evet, Irak sınırındaki Kökpi Tepesi mevkiinde 3 peşmerge, yanlarında 20 Amerikalı asker ile birlikte sınırı geçip Türk tarafına kaydı. Aslında bölgede, karşılıklı olarak bu tür sınır ihlalleri zaman zaman olmaktaydı.

 

Bu kez sınırı geçen peşmergeler eşliğindeki ABD askerleri mayınlı alana girdiklerinin farkına varmamışlardı. Farkına vardıkları anda ise çok geç kalınmıştı. Grup geri dönmek isterken, gruptan biri yanlışlıkla aydınlatma mayınına basınca, ortalık bir anda gündüz gibi aydınlandı.

Gruptakiler mayınlı bölgenin ortasında kala kaldılar. Gruptakiler, mecburen bulunduğu yerde hareketsiz durunca, bu sırada sınırda devriye görevi yapan Türk askerleri tarafından kıskıvrak yakalandılar.

Karakola götürülen grubun içinde ABD askerlerinin de olduğunu gören Türk askerleri, geçen yıl Süleymaniye’de yaşanan çuval olayını hatırlayarak, ABD askerlerinin başına çuval geçirip oturttular.

Ve başlarına çuval geçirilmiş ABD’li askerlerin durumu, fotoğrafları çekilerek belgelendi.

Sınır bölgesindeki askeri birliğin komutanı, işin içine ABD askerlerinin girmesi nedeniyle durumdan hemen Ankara’yı, Genel Kurmay Karargâhı’nı haberdar etti. Yaşanan olay ayrıntılarıyla rapor edildi ve bu konuda talimat beklendiği kaydedildi. Ankara’nın konuyu bir süre görüştüğü, en üst düzeye kadar durumun anlatıldığı, görüş alış-verişinde bulunulduğu öğrenildi. Sonunda sınırdaki birlik komutanlığına talimat gönderildi.

“ABD askerlerinin silahlarını geri verin ve sınırdan öte tarafa bırakın”.

Kısacası; Genel Kurmay, Türk-Amerikan ilişkilerini dikkate alarak olayı daha fazla büyütmeden kapatmayı tercih etmişti. Ancak, Amerikalı bir grup asker başına çuval geçirilerek bir süre alıkonulmuş, yani ABD’nin bu tür olaylarda başvurduğu yöntem aynen uygulanarak, “mütekabiliyet” (karşılıklılık) esası uygulanmıştı.

Süleymaniye Olayı Unutulmadı!

Hürriyet Gazetesi’nin geçen yıl 5 Temmuz’daki manşet haberinde Süleymaniye’de Türk askerlerinin başına Amerikalıların çuval geçirdikleri açıklanmıştı. Gündeme bomba gibi düşen haber Türk Silahlı Kuvvetlerinde büyük moral bozukluğuna yol açmış, kamuoyunda büyük bir infial yaratmıştı. Maalesef Genel Kurmay Başkanı ve hükümet milli haysiyetimize ve halkın hissiyatına tercümen olamamış, gayet alttan almış ve ABD bir özür dilemeye bile yanaşmamıştı.

Süleymaniye’de ne olduğunu hatırlayalım: Irak’ta görev yapan Türk Özel Kuvvetleri, temsilcilik binasında otururlarken, etrafta ABD askerlerinin koşuşturduğunu ve bir helikopterin alçak uçuş yaptığını gördüler. Bunun üzerine yakında bir yerlerde Amerikalıların operasyon yaptığını zanneden Türk askerleri, durumu görmek için temsilcilik binasının kapısına çıktıklarında, kafalarına silahlarını doğrultmuş ABD’li askerlerle karşılaştılar. Tim komutanı yüzbaşı bu aşamada büyük bir soğukkanlılık göstererek, elleri tetikte olan tim mensuplarına “ateş açmamaları” emri verdi.

ABD birliğinin başındaki komutan da bu davranışa uyarak, o da kendi askerlerine ateş açılmamasını söyledi. ABD’li komutan “Türk Timini götürmek için geldiklerini” hatırlatıp silahlarını almak isteyince yeniden ortam gerildi ve bu arada tartışma ve tartaklamalar oldu.

Sonuçta Türk askerleri, başlarına çuval geçirilerek ve rencide edilerek ABD karargahına götürüldüler. Olayın Ankara’ya intikal ettirilmesi üzerine yapılan girişimler sonucu Türk Özel Kuvvetleri mensupları ancak 4 gün sonra serbest bırakıldılar. Olayın KYB’liler tarafından ABD kuvvetlerine “Türk Özel Kuvvetleri’nin Kerkük Valisi’ne bir suikast hazırlığı içinde oldukları” ihbarı üzerine gerçekleştirildiği bahane edildi. Sözde soruşturma sonucunda ise, bu ihbarın asılsız olduğu ortaya çıktı.

G.K.B. Org. Hilmi Özkök “bu olayın bir ABD politikası olduğunu zannetmediğini, ancak mahalli bir olay olarak değerlendirilmesinde de güçlük çektiğini” açıkladı. Oysa 100 kişilik bir birliğin, mahalli personelin de katılımıyla özel tim binasını kuşattıklarını, Türk askerlerinin ise gelenleri müttefik olarak karşıladıklarını, hatta böyle davranmaları için yukarıdan uyarıldıklarını… Ancak ABD askerlerinin içerideki bir kısım malzemeyi tahrip edip kırdıklarını, bir kısmını aldıklarını, asker ve sivil personelimizin de önce Kerkük’e oradan Bağdat’a taşındıklarını bilmeyen kalmamıştı…

Bu bilgiler, gazete sayfalarına yansıyan ve Tv. Ekranlarında konuşulanlardı. Bir de bunların perde arkası vardı.

Şöyle ki:

a-Çuval savaşını aslında Türk Özel Kuvvetleri başlatmıştı… Kerkük’teki Türkleri sindirmek için saldırılar düzenleyen Kürt peşmergelerine destek çıkan bir grup Amerikalı, Kuzey Irak’taki Özel Kuvvetlerimizce yakalanıp başlarına çuval geçirilerek sorgulanmış, sonra serbest bırakılmıştı.

b-Bunu sindiremeyen Amerikalılar, Özel Kuvvetler Komutanımıza : “Sizinle sadece görüşmeye gelecekler. Onlara iyi davranın” diye haber gönderen içeriden bir hainin de yardımı ve yanıltmasıyla bizim subaylarımızı gafil avlayıp tongaya düşürmüş ve başlarına çuval geçirip intikam almışlardı.

c-Bu arada Özel Kuvvetlerin, kendilerine sorun çıkardığını düşünen NATO’cu generaller, bunları Irak’tan tamamen çekip Türkiye’deki farklı birliklere dağıtmış ve onların yerine “yeni ve acemi” ekipler yollamışlardı.

ç-Ama bu yeni Özel Kuvvetlerin eskilerini aratmayacak kadar bilinç ve beceriye sahip oldukları, herkesi şaşırtmıştı…

d-Amerikalılar’ın, NATO’cuların hıyanetiyle başardıkları, çuval geçirme operasyonunun rövanşına almak üzere fırsat kollayan Milli Güçler ve Özel Kuvvetler, nihayet çok anlamlı bir bayram gününde, 19-Mayıs-2004 tarihinde, Türkiye sınırına yakın bir bölgede devriye gezen Amerikan subaylarını karga tulumba yakalayıp ve başlarına çuval takıp Türkiye tarafındaki sınır karakolumuza taşımışlardı…

e-Bu olayın yetkili yalakalar tarafından yalanlanması ve Amerika’nın şerefinin kurtarılmaya çalışılması ihtimaline karşı da; çuvala sokulmuş conilerin boy boy fotoğrafları alınmış ve bu tarihi belgeler dosyalanmıştı…

f-Bu olay karakolun bulunduğu 3 bin hanelik sınır köyümüzdeki Muhtar, azalar ve diğer halkımız tarafından da gözlenmiş ve doğrulanmıştı.

Şimdi bütün bunlar ne anlama geliyor?

1-Bu Tür operasyonları dünyada sadece ABD ve İsrail gibi ülkelerin yapabileceği sanılırdı. Oysa bu işi Türk Özel Kuvvetleri onlardan çok daha atik ve pratik olarak yapmaktadır.

2-Bu tür operasyonları,  hem de Amerika’ya karşı yapmak değil, asıl bunlara sahip çıkmak ve arkasında durmak çok daha önemli ve anlamlıdır. Çünkü bu durum; dünyanın tek süper gücü Amerika’ya açıkça meydan okumadır.

Bakınız, dünyada nükleer santrallere ve Atom başlıklı füzelere sahip pek çok ülke vardır. Ama ABD, Rusya, İngiltere, Fransa ve Çin dışında hiçbir ülke bunu açıklamaya yanaşmamaktadır. Çünkü hemen hücuma uğrayıp perişan edileceğinin farkındadır ve korkmaktadır.

3-Amerika, böylesi meydan okumaları ve başına çuval takmaları sineye çekiyor ve Türk Genel Kurmayına yalvarmak zorunda kalıyorsa, bu Özel Kuvvetlerimizin sırtını dayadığı ve Amerika’nın da mecburen hesaba kattığı MİLLİ ve HAYSİYETLİ BİR GÜC’ ün varlığını ve bu gücün ağırlık ve saygınlığını ortaya koymaktadır.

4-Hangi mahfillerin güdümünde olduğu çok iyi bilinen, Aydın Doğan Grubuna ait Referans Gazetesi’nin 5-Haziran-2004 tarihli nüshasında, “Türk askerinin çuval rövanşını” manşete taşıması… Ve yine haber kaynağı gazetecinin “Bu olayı yalanlayan olursa, ellerinde ki bütün bilgi, belge ve resimleri ortaya dökeceğini açıklaması… Bu milli, haysiyetli ve cesaretli cephenin sadece askeri ve teknolojik sahada değil, ekonomik, stratejik, politik ve psikolojik sahalarda da etkin ve yetkin olduğunun bir kanıtıdır.

5-Türkiye’deki sömürü ve sindirme düzenini ve tüm dünyadaki bozuk dengeleri değiştirip düzeltmeye hazırlanan bu ONURLU VE OLUMLU GÜÇ, şeytanın kafasına son darbeyi vurmaya hazırlanmaktadır.

6-Amerika’yı tanrılaştıran… Siyonizm’i; asla yenilmez, karşı gelinmez ve baş edilmez sanan… Müslüman, muttaki, alim, aydın, geçinse de, gerçekte en güçlü gördüğü BATI’ya tapınan tabansızların aklı yatmasa ve imanı yetmese de, mevcut zulüm ve küfür saltanatı Türkiye merkezli milli bir devrimle tarihe karışacaktır…

Cumhuriyet tarihimizde, bunun 27-Mayıs gibi örnekleri vardır.

Hatırlanacağı üzere,

  • Harp sanayimizi ve yerli ağır sanayimizi körletip, montaj sanayine yönelen ve Türkiye’yi ithal makine mezarlığına çeviren…
  • Ülkemizi, “Küçük Amerika” yalanıyla, ABD’nin yarı sömürgesi haline getiren..
  • Bütün milli ve stratejik kurumlarımızı ABD’li Siyonistlere ve yerli Mason hainlere teslim eden..
  • Ordumuzu, hem teknolojik bakımdan hem psikolojik bakımdan, hantal ve hazırlıksız bir duruma itip, zayıf düşüren ve NATO’nun bir yedek birliği konumuna düşüren
  • Demokrasi ve serbestlik perdesi altında, halkımızın milli ve manevi değerlerinin hızla tahribine ve ahlak çöküntüsüne uygun bir ortam meydana getiren…
  • Amerika’ya iman derecesinde bağımlı, zulüm ve sömürü sistemine saygılı dindar Müslümanlar yetiştiren Kuran Kurslarına ve tarikatlara ruhsat ve fırsat vererek “layt-ılımlı” İslam’ın temellerini yerleştiren…
  • Türkiye Ekonomisinin dış güçlerin ve dönmelerin eline geçmesine sebebiyet veren DP Hükümetine karşı yapılan 27.Mayıs.1960 ihtilalinde çıkarılan 42.sayılı kanunla; sırtını Amerika ve NATO’ya dayayan, mevcut 254 general ve Amiralin 19’u hariç 235 tanesi tasfiye edilmişti… Ve yine aynı kafadan 5 bine yakın subayın Ordudan ilişkisi kesilmişti…

Osmanlının son döneminde, Babıali baskınından sonra yeniden iktidara gelen İttihat Terakki de, 7 bin kadar alaylı subayın görevine son vermişti…

Acaba yine böylesine milli ve ciddi bir gelişme endişesi mi duyuluyor ki, İsveç’ten yazan Mewla Benavi gibi Türkiye düşmanı ve Amerika hayranı yazar bozuntularıyla…

Abdurrahman Dilipak gibi İslamcılar aynı ağızla:

” Aman, bazıları darbe yapmak istiyor… Ama şükür ki Amerika onları desteklemiyor!..”diye feryat ediyor.

İşte Mewla Benavi’nin http://www.kekuk.kurdistan.com.sitesindeki/  20-Mayıs-2004 tarihli yazısından bazı pasajları birlikte okuyalım:

Kıbrıs’a ilişkin politika üzerinde gerilmesi düşünülen ilişkiler, Kıbrıs meselesinin bu şekilde dondurulması nedeni ile ertelenmiş bulunuyor. YÖK yasası, Türkiye’deki güçlerin çatışma alanı oldu. YÖK’ün sanıldığı kadar önemli olmadığı biliniyor, ama “devlet güçleri arasında çatışma alanı” olduğu için önem kazanıyor. Bazı generaller YÖK yasa tasarısına taraf olduklarını açıkladılar. Türk Genel Kurmayı hala konuşmamış. Genelkurmay adına yayınlanan bildirinin Özkök’ün denetiminde yayınlandığı da oldukça şüpheli görünüyor !..

Türk medyasında Blair’in “apar topar” ziyareti üzerinde pek durulmadı. Klişeleşmiş “AB üyeliğine destek” kısmını bir kenara bırakırsak, aslında önemli olan “plan”dır. Blair ile Erdoğan’ın bir plan üzerine anlaştıkları yazıldı. Erdoğan basın toplantısında “Ortak eylem planı kabul ettik. Eylem planının amacı AB’ye tam üyelik olmak kaydıyla atılabilecek somut adımların tespit edilmesidir!” diyor.

Çok zararsız ve nötr görünen bu plan bazı (milli) güçlerin hoşuna gitmeyebilir. Çünkü planın amacının AB’ye tam üyelik kaydıyla atılabilecek somut adımlar olduğu belirtiliyor.

Daha açık bir ifade ile Kemalistler, (Kuvayı Milliyeciler) planın Türk devletinin yapısını değiştirilmesi planı olduğunu iddia edecekler. Bu iddialarında haklı olabilirler. Kemalistler ve Milliyetçi Türkler Türk devletinin yapısında hiçbir değişiklik yapılmadan, esasında Türk devletine uydurulmuş bir, AB üyesi olmak istiyorlar. Ya da en azından AB iç hukukunun uygulanmadığı ama AB’nin nimetlerinden yararlanmayı sağlayacak bir AB üyeliği istiyorlar.

Tayyip Erdoğan ve AKP’nin bazı kesimleri için sorun farklıdır. Erdoğan, Ecevit ve Demirel’den farklı olarak iktidardan daha fazla pay almak istiyor. Ecevit ve Demirel türü politikacılar askere dayanarak (işbirliği yaparak ve imkânları paylaşarak iktidarlarını korudular.) Asker, iktidarlarına son verdikleri zaman da askere karşı ‘nankör’ davranmadılar. Erdoğan ise devlet yapısında değişiklik yapılmadan iktidar olamıyor, iktidarını sürekli kılamıyor. Türk devletinin bu yapısı ile ayakta kalamayacağına da inanıyor olabilir.

Türk devleti soyulmuş bir çiğ yumurtaya benziyor. Her an elden düşebilir. Kabuksuz kalan devlet el de değiştiremiyor. En ufak bir olayda Avrupa’lı ve Amerikalı yöneticiler ‘apar topar’ koşarak bu kabuksuz devletin mahvolmasını engellemeye çalışıyor. Batılılar; Türk devletinin yıkılıp yok olmasına belki üzülmezler ama anlaşılan yıkılırken etrafa vereceği zarar ile şimdilik uğraşmak istemiyor!..

Türk ordusu içindeki bazı güçlerin “sivil” Kemalistlerin ve milliyetçi kesimlerin askeri bir darbe yapmak istedikleri biliniyor. Uluslar arası koşullar elverişli olmadığı için şimdiye kadar erteleniyor. Batılı liderlerin iki de bir Türkiye’ye koşmalarının da, olası bir darbeyi engellemek amacı taşıdığı anlaşılıyor !..

Durum her iki taraf için de oldukça problemlidir. Hilmi Özkök ve Tayyip Erdoğan ABD, AB desteği ile askeri darbeyi önleyebiliyor ama bir türlü iktidar olamıyorlar! Karşıt taraf ta, diğerlerinin egemenliklerini engelliyor ama her geçen gün daha çok zaman yitiriyor ve eriyor. Kıbrıs resmi olarak tam kaybedilmedi ama artık orada kazanılacak fazla bir şey olmadığını hemen herkes kabul ediyor!.. Dikkatleri Kürdistan’ın güneyine, bazen de kuzeyine, çekmek isteyenlerin sesi de artık yeterli derecede yankı bulmuyor.

Haziran ayının sonunda İstanbul’da NATO’nun yeni programının belirlenmesi-belki resmileşmesi demek daha doğrudur- toplantıları yapılacak. Daha sonra da Ağustos ayı ve askerlerin terfi edilmeleri ve veya terfilerin sökülmesi mücadelesi yaşanacak. Belki şimdiki olayların bir kısmını, Ağustos ayına yönelik değerlendirmek daha doğru olacak…

Ama NATO toplantısı ve Ağustos mücadelesi nasıl sonuçlanırsa, önemli değil, çünkü gerçekleşen ve yerleşen olaylar var, bunları olmamış saymak mümkün değil. Saddam rejimi yıkılmıştır… ABD büyük bir askeri güçle ve farklı bir amaç için Ortadoğu’da bulunmaktadır. Ne hayali teoriler ve propagandalar ne de psikolojik savaşlar ve hiçbir güç ABD’yi bölgeden çıkaramayacaktır”..

Ve şimdi de, Abdurrahman Dilipak’ın 7.6.2004 tarihli Vakit Gazetesindeki “Erdoğan ne yapıyor” yazısından bazı pasajlar aktaralım:

Bilmem farkında mısınız? Arada bir Başbakan çıkıyor ABD ve İsrail’i alışılmışın dışında sert bir uslubla eleştiriyor…

 Bana kalırsa Erdoğan bir yerlere mesaj gönderiyor… Cesaret ve kararlılık gösterisi yapıyor… Çünkü

Birileri CIA ve MOSSAD desteğinde, iktidara karşı derin bir müdahalenin hazırlığı içinde… Bu zaten bir süreden beri yazılıp çiziliyor. Ancak, böyle işlerde ABD ve İsrail’in desteğini almadan hareket etmek kolay değil…

ABD ve İsrail yenilecek ata oynamayacakları gibi, kendi menfaatlerini çürük bir pamuk ipliğine bağlamak istemezler… (Yani , ABD ve İsrail AB’ye ve Tayyib’e karşı çıkan askerleri ve milli güçleri desteklemezler.) ABD’nin çıkarları “Bizim Çocukların” zararları ile ölçülemeyecek kadar büyüktür.. Ve bu piyasada vefaya yer yoktur…

Türkiye zor bir dönemeçten geçiyor.. Bu yıl boyunca çok dikkatli olmak gerek… Bundan sonraki yıllar için bu yıl son derece belirleyici olacak çünkü.

Ankara; kararlılığını sürdürmek, derin güçlere umut, cür’et ve cesaret verecek davranışlardan titizlikle kaçınmak zorunda”

Şimdi, biri İsveç’te öteki Türkiye’de… Biri Amerikancı, diğeri İslamcı… Farklı tarihlerde ve ayrı sitelerde yazıyorlar… Ama hayret , ikisi de aynı şeyleri düşünüyor, aynı endişeleri dillendiriyor , aynı çareleri öneriyor ve aynı güce (ABD’ye) güveniyorlar!.. Her ikisi de:

  • AKP’nin hayırlı ve yararlı adımlar attığını
  • Türkiye’de ve özellikle ordu içinde bir kesimin darbe hazırlığı yaptığını
  • Ama Amerika ve Avrupa’nın bu harekete destek çıkmadığını
  • AKP’nin, Avrupa ve Amerika’yı memnun eden atılımlarını sürdürebilmesi için daha dikkatli davranarak bu badireyi atlatacağını yazıyorlar…

Bu kadar tesadüf olamayacağına göre , yoksa her iki zurnaya da aynı yerden mi üflüyorlar ?..

Ve hele A.Dilipak’ın : ” ABD ve İsrail , yenilecek ata oynamazlar” (Yani planlanan darbeyi onaylamaz ve destek çıkmazlar.. AKP onların çıkarları için daha uygun ve uyumludur…AKP’yi bırakmazlar) sözleriyle , AKP’nin ve kendilerinin Siyonist İsrail’in ve Emperyalist ABD’nin güvenine daha yakın ve daha yatkın olduklarını ifşa etmesine , bakalım safdirik Müslümanlar ne hikmet uyduracaklar ?…

Ve tam bu sırada NTV. Bürüksel muhabiri Güldener Sonumut şu bilgileri aktarıyor:[1]

“Avrupa Komisyonu’nun Dış ilişkilerden sorumlu üyesi Chris Patten, Atatürk’ün; derin devletin kurucusu olduğunu ve bunun da AB değerleriyle bağdaşmadığını söyledi.

Patten, merkezi İngiltere’de bulunan Oxford İslam Araştırma Merkezi’nde yaptığı konuşmada, Türkiye’nin AB üyeliği ile ilgili açıklamalarda bulundu.

Bir ülkenin AB üyesi olması için Avrupalı olup, Avrupa değerlerini benimsemiş olmasına dikkat çeken Avrupa Komisyonunun Dış ilişkilerden sorumlu üyesi Chris Patten, Türkiye’nin kurucusu Mustafa Kemal’in mirasının AB değerleriyle çeliştiğini belirtti.

Derin devletin kurucusu olarak Atatürk’ü gösteren Chris Patten Türkiye’de askerlerin siyasetteki konumunun da yine Atatürk’ün devlet anlayışına bağlı olduğunu bunun da AB değerleriyle bağdaşmadığını söyledi.

Atatürk’ün dini ve etnik azınlıkları Türkiye’de bölücü unsur olarak algıladığına işaret eden Chris Patten, askeri yönetimle bu bölücü unsurlara hakim olabildiğini ifade etti.

Patten, konuşmasında Türkiye’nin AB üyeliğini desteklediğini de ifade ederek, medeniyetler arası diyalog ve Hristiyan-Müslüman iletişimi için Türkiye’nin AB üyeliğinin önemli olduğunu belirtti.

“Türkiye’de askerlerin eski gücüne sahip olmadığına” işaret eden Patten, bazı Paşaların Irak konusunda Washington yönetiminin isteklerine boyun eğmediğini söyledi.”

Evet , hem Benawi , hem Dilipak hem de Chris Patten aynı şeyleri söylüyor!.. Ve Can Dündar’da 27-Mayıs-2004 tarihli Milliyet’te bunlara ‘Ankara’da final maçı’ başlıklı yazısıyla şöyle katılıyor :

“Ankara’da bir süredir oynanan final maçı, en heyecanlı devresine girdi. Taraflar adeta bir ölüm-kalım mücadelesi veriyor. Batı tarafındaki kalede “Değişimciler” var. Karşı kalede ise “Statükocular”…

Bu çekişmeli derbi, karşılıklı goller ve tehlikeli faullerle sona yaklaşıyor. Başkentin bürokrasi koridorlarında gezenler bu çekişmenin nasıl kıyasıya sürdüğünün gözleyebiliyor.

Yan yana binalarda sırt sırta çalışan her iki takıma mensup bürokratlar, birbirine tuzaklar kurarak, birinin yaptığını diğeri bozarak ve karşı tarafta derin yaralar açarak hedefe varmaya çalışıyor”

Sonuç: Kirli cephe, çok gizli ve tehlikeli hıyanetler planlıyor. Milli cephe ise, çıbanları deşmek için, olgunlaşmasını bekliyor!..


[1] Bak.www.ntvmsnbc.com. 25-Mayıs-2004

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Subscribe
Bildir
0 Yorum
En Yeniler
Eskiler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments
Picture of Halil YAMAN

Halil YAMAN

YORUMLAR

Son Yorumlar
0
Düşünceleriniz değerlidir, lütfen yorum yapın.x
Paylaş...