HAKİKATE ULAŞTIRAN HİKMET MESAJLARI
HAKİKATE ULAŞTIRAN HİKMET MESAJLARI
Bir yerden hatırlıyorum: “Güçlü olmak için, hem akıllı hem de cesur olmak lazımdır.” Sadece akıllı olanlar aşırı tedbirli davranacaklarından kuşkucu ve korkak olurlar… Riske atılamadıklarından da büyük başarılara imza atamazlar… Bu da onların zaafı yani, zayıf damarıdır. Sadece cesur olanlar ise; tedbirsiz davranıp tehlikelerden sakınmazlar… Bu da onları, düşmanlarının hazırladığı tuzaklara kolay kaptırır. Ama hem akıllı hem de cesur olanlar ise, güçlü olur ve başarıya ulaşırlar. Buna üçüncü bir şart daha eklemekte fayda vardır: Uğrunda feragat ve fedakârlık edilecek ve gerekirse ölünecek kutsal davası olanlar… Ve bu kutlu sevdalarına sonuna kadar sadık kalanlar, asla mağlubiyeti=yenilgisi söz konusu olmayan bir galibiyete=zafere ulaşacaklardır. “Öyle ise dünya hayatını (nefsi rahatını ve menfaatini) satıp, karşılığında ahireti kazanmak isteyenler, Allah yolunda cihad etsinler. Kim Allah yolunda (çalışır ve) çarpışırken (eceliyle veya zalimler eliyle) öldürülürse, veya (düşmanlara) galip gelirse, (her iki halde de) Biz ona büyük bir ecir (sonsuz bir mutluluk ve mükâfat) vereceğiz.” (Bak, Nisa: 74 – s. 88)
Çünkü onlar için, HAYAT hazırlık, ÖLÜM ise vuslattır. Erbakan Hocamız: “Hayat; iman ve cihattır!” buyurmuşlardı. Öyle ise gerçekten GÜÇ’lü ve HÜR olmak için; Allah’a tam bağımlı, Masivadan (O’nun gayrısından) ise tam bağımsız olmak lazımdı. Daha doğrusu, sadece Allah için sevmek, Allah için buğzetmek ve özellikle insanları Allah gibi sevmekten vazgeçmek lazımdı. Evet herkes aşırılıklarıyla sınanırdı. Yani bağımlılıkları ve zaafları oranında esir sayılırlardı.
Allah’ın va’adine iman ve itimat, en büyük güç kaynağıdır. İşte aşağıdaki ayetler bu gerçeği anlatmaktadır:
“(O dönek ve ödlek münafıklar var ya) Sana bir hasene (iyilik ve izzet) ulaşsa, bu onları kötüleştirir (ve kederlendirir. Ama) Eğer Sana (kötü) bir musibet dokunsa “Oh, iyi ki biz önceden tedbirimizi alıp (bunlardan ayrılmıştık)” diye sevinip ferahlanarak dönüp giden (kimseler)dir.” (Tevbe: 50)
“De ki: “Allah'ın bizim için yazdıkları dışında, bize kesinlikle hiçbir şey isabet etmeyecektir. O bizim Mevlâ’mızdır. Ve mü’minler yalnızca Allah'a tevekkül etmelidirler.” (Tevbe: 51)
“De ki: (Ey inkârcılar ve münafıklar!) “Siz bizim başımıza, ancak (dünyada zafer ve saadet, ahirette ise cennet gibi) iki güzellikten birinin (dışında herhangi bir şeyin) gelmesini gözleyebilir misiniz? (Hayır, çünkü Allah, mücahit ve müstakim mü’minler aleyhindeki kurgu ve kuruntularınızı sonunda boşa çıkarıverecektir. Bu nedenle) Biz ise, şüphesiz Allah’ın Kendi katından veya bizim ellerimizle size bir azap indirmesini (zaten) gözleyip beklemekteyiz. Öyle ise bekleyin bakalım, çünkü Biz de sizinle beraber gözetleyip duruyoruz.” (Tevbe: 52)
“De ki: “(Malınızı) İster gönüllü ister gönülsüz infak edin; (bunlar) sizden kesin olarak kabul edilmeyecektir. (Çünkü Allah, kötü niyetinizi bilmektedir.) Gerçekten siz bir fasıklar topluluğu (günah ve kötülük grubu) oldunuz.” (Tevbe: 53)
“(Bu) İnfak ettiklerinin kendilerinden kabulünü engelleyen şey, Allah'ı ve Elçisini inkâr (gizlice isyan ve itiraz) etmeleri, namaza ancak isteksizce gelmeleri ve hoşlarına gitmiyorken (istemeyerek) infak etmeleridir. (Böylece fasıkları ve münafıkları sizlere tanıtıyoruz.)” (Tevbe: 54)
DÜRÜST KAZANIR
Cenab Hak’tan korksan, halktan utansan
Kötülükten takvan, tasan kurtarır…
Vicdanına uysan, zora katlansan
Manevi kamera, asan kazanır…
Biçmek için önce, ekmek gerekir
Rahmet için zahmet, çekmek gerekir
Ayağın kırılsa, sekmek1 gerekir
Zevkler gelir geçer, tasan kazanır…
Hak hayır yolunda, gayretli cesur
Nefsi hususunda, olmalı yüsur2
Artık başkasında, arama kusur
Zehir yutanlardan, kusan kazanır…
Sen gel önce Hakkı, Bâtılı ayır
Dava dostlarını, yakını kayır
Hayırda israf yok, israfta hayır
Savurgan saçılır, kısan kazanır…
Ruhunu emerler, günahlar kenen
Yararsız bahane, “mazeret” denen
Gerçek pehlivan o, nefsini yenen
Şerre koşan değil, tırsan kazanır…
Nimet şefkat paylaş, huzur dolasın
Zulme bulaşırsan, saçın yolasın
İyilik düşün ki, iylik bulasın
Bencillik zarardır, ihsan kazanır…
Her yaptığım bana, kâr kalır sanan
Şehvete kapılan, Şeytana kanan
Az zararsız diye, zehire banan
Arzuları azar, yasan kazanır…
Hayat çok kısadır, kaçıyor fırsat
Son pişmanlık para, etmiyor heyhat
Dürüstlük onurdur, eğrilik berbat
Sahte değil sadık, Hasan kazanır…
Bak Milli Çözüm’e, ürüyor cahil
Firavun davasın, sürüyor bahil3
Mayınlı alanda, yürüyor gafil
Kaçan değil doğru, basan kazanır…
1- Sekmek: Tek ayak üstüne sıçrayıp yürümek.
2- Yüsur: Kolaylık, yumuşaklık, sühulet.
3- Bahil: Nefsini düşünen, bencil hain.
Aziz Hocamızın mana âlemindeki hikmetli uyarıları
Farklı Tarihlerde Âlem-i Menamda Görülen Muhterem Erbakan Hocamızın Vecizelerinden Hatırladıklarımız:
• (Allah-u Teâlâ her şeyi hakkıyla ve ayrıntılarıyla bilendir. Ama senin) Kader (çizgin); yolun tamamını değil, sadece yol ayrımlarını verir. Güzergâh bellidir. Ama tüm dönemeç ve sapaklar yolcuya aittir. Öyleyse ne hayatın hâkimisin, ne de hayat karşısında çaresiz!
• Eğitim; gerçeklerin ve hazır bilgilerin öğretilmesi değildir, düşünmek (ve gerçeğe erişmek) için aklın eğitilmesidir. Biz uğraştık, ama bak olmadı!
• (Ey Rabbim ve Sahibim!) Ne güzel şey; Senden başkasını tanımamak… Ve Senden başkasını takmamak!
• Yanlışa sapmanın birden çok yolu olur. Ama doğruyu yapmanın tek bir yolu bulunur! Yanlış yapmak bu yüzden kolay, doğruyu bulmak ise bu yüzden zordur.
• "Ama" sözü kaçak yoldur (ve nefsi mazeret kapısıdır), seni yanlışa kaydırır. En hafif yanlışın bile, aslında koyulan kurala yan yol açmaktır. Yan yollar ise her zaman seni doğru yoldan saptırır. Ve eğri giden ok, doğru hedefe ulaşmayacaktır…
• Huzur; inandığın yolda inandığın insanla yürümektir.
• Bir kardeşimizin Ahmet Hocamızın yüzlerine bakarken, göz göze gelince Ahmet Hocamızın “Ne bakıyorsun, hiç görmedin mi ve hâlâ bilemedin mi?” şeklinde yaptıkları espriyle ilgili olarak Erbakan Hocamızın rüyada bir vesilesiyle bu olayı hatırlatıp: “Bakan bilebilseydi şöyle derdi…” tarzında şunları buyurmuşlardı: Evet “Huzur gökyüzünde, Gök; yüzünde…” (Demek ki Hocamızınki gibi bazı yüzler, semavi nurlar ve gizemli sırlar barındırmaktaydı…)
• İstersen çare, istemezsen bahane bulursun.
• Allah'ım, (gözüme ve özüme değil, hatta) hayalime bile girmesin günah. Bana temiz bir gönül ve temiz bir zihin bağışla! (Âmin)
• İyiliğin kadar taşlanır, merhametin kadar dışlanır, kulluğun kadar sınanırsın. (Ki; Allah’ın rızası dışında, başkasına meylin, minnetin ve beklentin kalmasın!..)
• “Aşk’a uçarsan, kanatların yanar.
Aşk’a uçmazsan, kanat neye yarar.
Aşk'a varınca, kanadı kim arar…”
(Bu sözleri Erbakan Hocamız rüyada buyurdular, internetten bakıldığında kayıtlarda 1. mısraın Sadi Şirazi’ye, 2. mısraın Mevlana’ya, 3. mısraın ise Yunus Emre’ye ait olduğu anlaşıldı.)
• Ulaşamadığın şeyin Mecnunu, ulaştığın şeyin ise nankörü olma...
• İyiliğin şartı beştir;
Tez olmalı,
Gizli olmalı,
Gözde büyütmeye kalkışmamalı,
Sürekli olmalı,
Yerini bulmalı.
• Sevdiklerine; bağlı ol ama bağımlı olma...
Fedakâr ol, ama kendini feda kılma...
Dünü unutma, ama saplanıp da kalma.
Sabret, ama (hıyanet ve hakarete) katlanma...
Eleştir, ama suçlayıp dışlama…
İste, ama ısrarcı davranma… Zira istemede ısrar sadece duadadır…
• Aşk; “Her şeyi senin için var ettim” diyen Yüce Rabbe; “Her şeyi Senin için terk ettim” diyebilmektir.
• “Rabbim” dediğin an, içinden geçen her şeyi biliyor olması, seni rahatlatmaya yetmiyor mu?
• Balığı uçmaya, kuşu yüzmeye zorlayamazsın… (Herkesten, fıtratına ve fırsatına göre, Hak yolda yararlanmalısın...)
• Ya Rabbi, beni dönüşü olmayan yollarla, haddini bilmeyen kullarla ve içime ağır gelecek zorluklar ve yorgunluklarla imtihan etme… (Âmin)
• Kalbim Senin evindir Ya Rabbi, temiz tutmama yardım et… (Âmin)
• İlimle konuş, hikmetle sus... (Ki, sükutun cevher, sözlerin mücevher olsun!..)
• İnsan, ayağına takılan bütün taşları, yoluna kendisi döşer…
• İman nasıl artar biliyor musun? Şu muhteşem ve kocaman kâinat içerisinde; Allah'ın senin nokta kadar küçücük dünyanı ne kadar önemsediğini ve sana nasıl lütuflar ihsan ettiğini fark ettikçe imanın artar.
• Unutma; kim Allah'ı ne ile ve ne için unutursa, işte derdi ve belası da ondan gelir.
• Bir insanı rüyanda gördüğüne seviniyorsan, onu gerçekten seviyorsun demektir. Eğer birini rüyanda görmek için uyuyorsan, ona da bende (gönülden bağlı) olmuşsun demektir.
• Beş yıl sonra olacağın insan; tamamen bugün okuduğun kitaplara, vakit geçirdiğin insanlara, tükettiğin gıdalara, sürdürdüğün alışkanlıklarına ve kurduğun cümlelere ve konuşmalarına bağlıdır...
• Öfke ile yaşamak; bir bardak dolusu zehri içtikten sonra, karşı tarafın ölmesini beklemek gibi bir şaşkınlıktır. (Yeri geldiğinde Dini ve Rabbi için buğzedip kükremek aşkınlık; ama nefsi için öfkelenmek ise, asıl zararı kendisine olan bir taşkınlıktır...)[1]
BAĞIMLILIK ESARETTİR, BIRAKABİLMEKSE ÖZGÜRLÜK
İmtihan kazanmak için, gayen kadar gayret lazım
Hak yolunda aktör gerek, olma şeytan filme figür…
Şu muhteşem kâinata, hayran olup hayret lazım
Nefsi dürtünü zayıflat, vicdan iraden ise gür
Sevdiğin kadar tutsaksın, vazgeçtiğin kadar özgür…
Kimi içki sigaraya, kimi pornoya bağımlı
Kimi kumara kadına, müzik zurnaya bağımlı
Gelen suyu musluk keser, akan kurnaya1 bağımlı
Ya nefsini dizginlersin, ya da olur sana çöğür2
Bağlılık kadar tutsaksın, bıraktığın kadar özgür…
Sevdiğine bağımlısın, her muhabbet esarettir
Allah için seviyorsan; Kur’an ölçü, ferasettir
Nefsini düşman bilerek, cephe açmak cesarettir
Nefse asla güven olmaz, çünkü nefis azgın öğür3
Sevdiğin kadar tutsaksın, vazgeçtiğin kadar özgür…
Kimi şöhretin peşinde, kimi şehvetin esiri
Kimi arsa kasa masa, para servetin esiri
Kimi haset hıyanetin, kin ve nefretin esiri
Neye yarar sinir öfke, hep çevrene bağır böğür4
Bağımlılık kadar tutsak, bıraktığın kadar özgür…
Geçmişten ders alır isen, geleceğin mir’at5 olur
Art niyetten geçmez isen, akıbetin berbat olur
Sabru sebat eyleyenler, dağı delen Ferhat olur
Dikkatle tarihte yürü, ibret ve hikmetle iz sür
Sevdiğin kadar tutsaksın, vazgeçtiğin kadar özgür…
Niçin yarattı Hak seni, hem nereye varacaksın
Çün eşrefi mahlukatsın, sen kılı kırk yaracaksın
Rabbe halife olmazsan, halkı nasıl saracaksın
Çıkar İblis gözlüğünü; artık şaşı bakma, düz gör
Bağlılık kadar tutsaksın, bıraktığın kadar özgür…
İşlediğin kötülükler, Hak yolunda önün tıkar
Aklı olan gözyaşıyla, daim günah kirin yıkar
En kıymetli sermayemiz, ömür hızla elden çıkar
Bil huzur kanaattedir, her nimete eyle şükür
Sevdiğin kadar tutsaksın, vazgeçtiğin kadar özgür…
Yalnız Hakka gönül ver ki, O’na güven hürriyettir
İmandan ahlâktan uzak, tehlikeli zürriyettir
Halklar Hak’ta halkalansın, işte bu cumhuriyettir
Ya erdemli tedbirli ol, ya korona olup öksür
Bağlılık kadar tutsaksın, bıraktığın kadar özgür…
1- Kurna: Çeşme ve hamamlarda su dolan mermer çanak.
2- Çöğür: Sert ve iri diken.
3- Öğür: Çiftleşme mevsimi gelen kızgın sığırlar.
4- Böğürmek: İnek ve deve bağırması.
5- Mir’at: Ayna.
Kur’an-ı Kerim: Siyonist Yahudilerle, Ben-i İsrail’i ayırmaktadır. “مِنْهُمُ الْمُؤْمِنُونَ وَاَكْثَرُهُمُ الْفَاسِقُونَ…” “Onların içlerinden de (bazı) iman edenler vardır, fakat çoğunluğu fıska sapanlardır.” (Al-i İmran: 110) ayeti bunu anlatmaktadır. Siyonist Yahudilere göre: İyilik ve şefkat sadece Yahudilere gösterilir. Goyim köpeklerine (Yahudi dışındaki herkese) ise asla samimiyet ve merhamet edilmeyecektir.!? Tevrat-Eski Ahit Çölde Sayım bölümünde: (Tekvin 15 Bak) “O gün Rab, Avram’la anlaşma yaparak şöyle demiştir. Mısır ırmağından (NİL’den) Fırat ırmağına kadar uzanan bütün toprakları senin soyuna vereceğiz…”
Dikkat edilirse; İsrail bayrağı iki mavi çizgi arası beyazdır. Bunun gibi NATO amblemi de mavi beyazdır. Yani Türkiye’mizin önemli kısmının da içinde bulunduğu NİL ve FIRAT arası toprakların İsrail’e katılması, Siyonist Yahudilerin kuru bir hesabı ve planı değil, onların inancıdır! İnanç ise; -doğru veya yanlış- bunların asla terk edilmeyecek ve ertelenmeyecek kutsal amaçlarıdır!
Bu Siyonist Yahudiler ana-bacı ve kız kardeşle ahlâksız ilişkileri kendi elleriyle bozdukları Tevrat’a bile sokmuş sapkınlardır.
Osmanlı padişahlarının yabancı kadınlarla evlenmeleri birçok hikmetli hedeflere dayanmaktadır:
a) Böylece farklı kavimlerle akrabalık bağı ve irtibat ağı oluşturma fırsatı doğacaktı.
b) Yerli Türk ve Müslüman hanımların ana- baba kardeş ve akrabalarının saraya müdahale imkânı ve istismar kapıları kapatılmıştı.
c) Devlet, Sultan Hanımların, fesatçılıklarından ve fırsatçılıklarından uzak tutulmuş olmaktaydı.
d) Ama her nimetin bir külfeti de vardı: Bu yabancı kadınlar kendi eski dinleri ve milletlerinin geleneklerini çocuklarına aşılayarak birtakım tahribatlar da yapmışlardı ve bu kaçınılmazdı.
e) Öyle ise kâr-zarar dengesine göre bu uygulamadan Osmanlı daha kârlı çıkmıştı. 700 yıla yakın hüküm sürmeleri bunun bir kanıtıydı. Daha önceki Türk devletlerinin ömürleri bir-iki yüzyılı bulmamıştı. Evet Kanuni’nin annesi (Helga-Hafza Sultan) - II. Selim’in annesi Roksalan (Hürrem Sultan) - III. Murat’ın annesi Raşel (Nurbanu) - II. Ahmet’in annesi Eva (Hatice) Sultan Yahudi asıllıydı. Anneleri farklı mezhep ve kavimlerden Hristiyan olan başka Hanedan mensupları da vardı. Ama bu bir strateji icabıydı; pek çok yararları yanında birtakım zararlarının olması da doğaldı.
[1] Fatma Betül Erişkin
Bu yazarin diger makaleleri
< Önceki | Sonraki > |
---|
Devamını oku...