ALİYEV'İN İSRAİL YANDAŞLIĞINDAN,
SN. ERDOĞAN HABERDAR MIYDI?
Dünyanın bütün ülkelerinden; farklı din ve düşünceden, ayrı kültür ve kökenden insanlar, İsrail’in Filistin halkına karşı işlediği soykırım derecesindeki vahşet ve cinayetleri kınarken, Azerbaycan’dan bu yönde bir protesto gösterisinin medyaya yansımaması kafaları karıştırmıştı. Azerbaycan halkı bu kadar duyarsız ve tutarsız olamazdı; demek ki İsrail hizmetkârı ve Sn. Erdoğan’ın “gardaşı (!)” İlham Aliyev, Siyonist İsrail’i üzecek ve ürkütecek eylemleri sıkı sıkı yasaklamıştı!? Azerbaycan’daki Yahudi etkinliği, İsrail-Azerbaycan’ın enerji ve ticaret ilişkileri ve Karabağ’ın kurtuluşunda İsrail’in özel teknoloji desteği ve ABD’deki Ermeni Lobilerini engellemesi zaten bilinen durumlardı.
Azerbaycan’ın İsrail Yandaşlığı!
11 Ocak 2023’te İsrail’e Büyükelçi atayan Azerbaycan, Hamas’a değil Siyonist Netanyahu’ya destek çıkmaktaydı. İsrail, Azerbaycan’ın ikinci en büyük petrol ithalatçısıdır. Hatta Azeri petrolünün İsrail’e ulaşmasında Aliyev’in gardaşı Erdoğan en büyük ve sadık aracıdır. Azerbaycan’daki CUHURA (Kafkas Yahudileri) ve Aşkenazi (Avrupa Yahudileri) Aliyev’in yakın danışmanlarıdır. 1905-1928 yıllarında kurulan PAOLEY SİON Teşkilatı, hâlâ Azerbaycan’ın derin odaklarıdır. Hayfa-Bakü Dostluk Derneği ve Aziz Azerbaycan-İsrail Cemiyeti, Azerbaycan’ın en etkin sivil kurumları arasındadır. Bunlar aynı zamanda ABD’deki Siyonist AIPAC ile irtibatlıdır. Bakü Devlet Üniversitesi’nde İBRANİCE bölümü açılmıştır. Sözün özü, Azerbaycan’ı Azerilerin değil, Hazerilerin (Yahudi asıllı hainlerin) yönettiği kesinlik kazanmıştır. Aliyev, İsrail’le Azerbaycan ilişkilerinin görünen bu kısımlarından çok daha derin ve etkin ortaklıkları bulunduğunu açıklamıştır. İşte bu yüzden; ABD ve AB ülkelerinde ve hatta bazı Yahudiler bile İsrail aleyhine mitinglere katılırken, Azerbaycan’da İsrail’in vahşetini kınayan bir yürüyüşe rastlanmamıştır!
İsrail’in Siyonist Dışişleri Bakanının: “Erdoğan Görevde Olduğu Sürece, İsrail Büyükelçisi Türkiye’ye Dönmeyecek” Küstahlığı!
İsrail Dışişleri Bakanı Eli Cohen, Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanlığı görevinde olduğu sürece Tel Aviv’in Türkiye’ye Büyükelçisi’ni geri göndermeyeceğini açıklamıştı. İsrail kamu radyosu Reshet Bet’e konuşan Cohen, “Erdoğan’ın sorumsuz çıkışlarını görüyoruz. Kendini Almanya Başbakanı Olaf Scholz’un ‘Yeni Naziler’ olarak nitelediği Hamas’ın yanında konumlandırıyor” diyecek kadar küstahlaşmıştı.[1]
Bizi asıl üzen ve kahreden ise, İsrail’le tüm diplomatik ilişkileri koparması ve normalleşme girişimlerini askıya alması beklenen Sn. Erdoğan’ın yapması gerekeni, İsrail Dış Bakanının yapmasıydı.
Gazze Sorumlusu Yahya Sinvar’ın: “Tel Aviv’e Metro Hattı Yaptık. Açılışa Tüm Tel Avivlileri Bekliyoruz” Çıkışı!
HAMAS’ın Gazze sorumlusu Yahya Sinvar yaptığı bir açıklamada “Tel Aviv’e yer altından bir metro kazdıklarını, yakında açılışını yapacaklarını ve tüm Tel Avivlileri bekleyip çağırdıklarını” açıklamıştı.[2]
Bu ifadeler Siyonist İsrail’e yönelik; kesin netice alıcı, Siyonist sistemi yıkıcı ve şaşırtıcı hazırlıkların tamamlandığının da bir müjdesi olmaktaydı.
Azerbaycan, İran’a olası saldırı için İsrail’e özel hava üssü hazırladı mı?
İsrail’in milyarlarca dolarlık silah satışı karşılığında, Azerbaycan üzerinden İran’a saldırma imkânı sağladığı konuşulmaktaydı. Bu iddialara göre, Azerbaycan’dan kalkan kargo uçaklarının İsrail’e iniş yapıp askeri bir üsten çok sayıda silah teslim aldığı ve Azerbaycan’a taşıdığı ortaya çıkmıştı. İsrail’in Haaretz gazetesinin açık kaynak uçuş verilerine dayandırdığı habere göre, Azerbaycan merkezli Silk Way Airlines’a ait kargo uçakları İsrail’e ait Ovda askeri hava üssüne 92 kez uçuş yapmışlardı.
İsrail üssünden Azerbaycan’a uçuşların, bilhassa Ermenistan-Azerbaycan arasında çatışmaların şiddetlendiği dönemlerde arttığı saptanmıştı. Habere göre İsrail Azerbaycan’a milyarlarca dolarlık silah satışı gerçekleştirmiş durumdaydı. İsrail’in yıllardır Azerbaycan’a sattığı silahlar arasında balistik füzeler, hava savunma ve elektronik harp sistemleri, kamikaze dronlar gibi en gelişmiş silah sistemlerinin bulunduğu yazılmıştı.
Azerbaycan, İsrail’e özel hava üssü sağladı mı?
Azerbaycan’ın İsrail’e “İran’ı gözetlemesi için” MOSSAD’ın ülkede ileri harekât üssü kurmasına izin verdiği belirtilen haberde, İsrail dış istihbarat servisi MOSSAD’ın ele geçirdiği İran’a ait nükleer arşivlerin, Azerbaycan üzerinden İsrail’e kaçırıldığı vurgulanmıştı. Haberde ayrıca; Azerbaycan’da, İsrail’e yardım etmek için İran’a yönelik olası bir saldırıya destek amacıyla bir hava üssü kurulduğu da yer almıştı.[3]
Aliyev yönetimi, İran’ın tepkilerine rağmen İsrail’le yaptığı milyarlarca dolarlık askeri anlaşmalara bir yenisini daha katmıştı. Foreign Policy’nin haberine göre, İran’ın kuzeyinde İsrail’e bir hava üssü tahsis edilmiş ve üsse “Azerbaycan” ismi takılmıştı. İran’a müdahale tartışmalarını gündemden düşürmeyen İsrail, son dönemde yakın müttefiki Azerbaycan’da hava üssü kurarak bu “dostluğu” daha da pekiştirmiş durumdaydı. 2012 Şubat ayında Azerbaycan’la 1,6 milyar dolar değerinde bir askeri anlaşma yaparak, Bakü’ye Heron’ların yanı sıra uçaksavar füze savunma sistemi satma kararı alan İsrail hedef büyütmeye başlamıştı. Foreign Policy dergisinin internet sitesinde, “İran’la savaş Kafkaslardan mı başlayacak?” başlıklı makalede, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in İran’ın kuzey sınırına yakın bir bölgede İsrail’e bir hava üssü verdiği açıklanmıştı.
ABD’li bir diplomat, üssün varlığının duyulmasından sonra Tahran’la, Tel Aviv ve Bakü arasındaki tansiyonun daha da yükseleceğinden endişe duyduklarını aktarmıştı. Uzmanlar, İsrail’in İran’ın nükleer tesislerini vurması durumunda savaşın sadece İran Körfezi’yle sınırlı kalmayacağını, Kafkaslar’a yayılma olasılığının da bulunduğunu vurgulamışlardı. WikiLeaks tarafından yayımlanan, ABD’nin Bakü Büyükelçiliği çıkışlı 2009 yılına ait bir yazıda, Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev, “İsrail’le ilişkilerimiz buzdağının su üzerinde görünen kısmına benziyor. İlişkilerimizin 10’da 9’u suyun altında” diyerek, İsrail yandaşlığını açığa vurmuşlardı.[4]
Zengezur Koridoru kime yarayacaktı?
Türk-İslam dünyasını; hatta Çin, Pakistan ve İran’ı Türkiye’ye bağlayacak ve Balkanlar üzerinden Avrupa’ya taşıyacak olan Zengezur Koridoru tarihi bir önem taşımaktadır. Öncelikle, dönemin İran Şahı ile, Ağrı Dağı’nın arkasındaki bize ait bir bölgeyi onlara verip, Nahçıvan’la sınırımız arasındaki toprakları yurdumuza katan ve ta o günlerden bugünleri hesaplayan Atatürk’ü minnet ve rahmetle anmalıyız. Ancak bu Zengezur Koridoru’nun, İsrail, ABD ve AB güdümüne sokulması tamamen aleyhimize olacaktır ve Erdoğan iktidarının bu gerçeği fark etmemiş gibi davranması kafaları karıştırmaktadır. Zengezur Koridoru veya Nahçıvan Koridoru, 2020 Dağlık Karabağ Savaşı’nın Azerbaycan tarafından kazanılmasının ardından, Azerbaycan ve Ermenistan arasında imzalanan ateşkes antlaşmasının 9. maddesi gereğince Azerbaycan ile eksklav parçası olan Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti arasında bağlantıyı kuracak olan koridor olmaktadır.
Zengezur’un Nüfus Oranı
Bölgede Rus yönetimi kurulana kadar, Ermeni nüfus sayısı düşük seviyede kalmıştır. XIX. yüzyıla kadar bölge nüfusunun %80-90’ını Müslümanların oluşturduğu saptanmıştır. Fakat Rusların 1828 yılında İran’daki Türk asıllı yönetim Kacarlar’la imzalanmış olan Türkmençay ve 1829 yılında Osmanlı İmparatorluğu’yla imzalanmış Edirne Antlaşmaları sonucu bölgeye İran’dan ve Anadolu’dan yüz bin kadar Ermeni taşınmıştır. 1897 yılında Rus yönetimi tarafından bölgede yapılan nüfus sayımına göre, Uyezdi arazisinde 138 bin insan yaşamaktadır. Onlardan 72 bini Azerbaycan Türkü, 64 bini Ermeni, 2 bini Kürt olmaktadır. 1500 kadar da Ruslar veya diğer azınlıklardır. O süreçte Zengezur Uyezdi’nde 326 köy vardı. Bölge nüfusu genellikle tarımla, bağcılıkla, seracılıkla, pamukçulukla, hayvancılıkla, madencilikle uğraşmaktaydı. Ova alanı, pamuk yetiştirmek için kullanılıyordu ve yılda ortalama 20.000 pound pamuk üretiliyordu. Üzüm bağları 4.494 desyatina (yaklaşık 5 hektar) kadar araziyi kaplıyordu ve 106.860 libre üzüm üretiliyordu. 1890’da yaklaşık 3.728 libre ipek kozası toplanmıştı. 1891 istatistik verilerine göre, 9.784 at, 83.780 sığır, 133.648 koyun, 4.600 keçi, 7.008 eşek, 1.505 katır vardı.
Zengezur Koridoru; Kasım 2020’de Azerbaycan’ın, Ermenistan’ın işgali altındaki topraklarını ve Karabağ’ı kurtarmasından sonra gündeme gelen bir proje kapsamındadır. Azerbaycan ile Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti arasında bağlantıyı sağlayarak Bakü’den Türkiye’ye ulaşacak kesintisiz demiryolu ve karayolu hatlarını barındıracaktır.
İran’ın yarı resmi kuruluşları Zengezur Koridoru’nu “NATO’nun Turan Koridoru” diye tanımlamıştır. Bu, büyük ölçüde propaganda olsa da İran’da konuyla ilgili tedirginliğin nereden kaynaklandığını ortaya koymaktadır. İran İslam Devrimi Rehberliği’ne bağlı, başında eski Dışişleri Bakanı Kemal Harrazi’nin bulunduğu bir düşünce kuruluşu olan Dış İlişkiler Stratejik Konseyi’nin internet sitesinde yer alan bir analizde, Zengezur Koridoru’nun “ABD ve İsrail’in, Rusya, Çin ve İran’a yönelik mücadelesinde kullandığı bir NATO projesi olarak” gündeme getirildiği vurgulanmıştır.
Temel Kaygı: İsrail’in Bölgede Etkinlik Kazanmasıdır!
İran’dan yapılan daha dengeli bir analizde ise, Azerbaycan-İran arasındaki ilişkilerde İsrail faktörünün etkisi üzerinde yoğunlaşılmıştır. Tahran Üniversitesi’nden Kafkasya ve Orta Asya Çalışmaları konusunda Uzman Dr. Vali Kaleji, “İran ve Azerbaycan Arasında Artan Gerginlikte ‘Üçüncü Taraf’ Olarak İsrail Faktörü” başlıklı analizinde, İran’ın kaygılarını daha nesnel bir biçimde ortaya koymaktadır. Yazının ayrıntılarına geçmeden şu ilginç durumu da belirtelim: Dr. Kaleji’nin, CIA’ya yakınlığıyla bilinen Jamestown Vakfı adlı kuruluşun yayımladığı Eurasia Daily Monitor’da yazıları yayımlanmaktadır. Kaleji, aynı zamanda Moskova merkezli Valdai Tartışma Kulübü adlı örgütün yayınlarının da düzenli yazarlarındandır.
Kaleji’nin yazısında; Tahran’ın Zengezur Koridoru’yla İlgili Endişeleri, Şu Başlıklardan Oluşmaktadır:
1- İsrail’in, Azerbaycan ile siyasi, askeri ve istihbari iş birliği nedeniyle bölgede etkinlik kazanması.
2- İran’ın nükleer tesislerine yönelik saldırılarda Azerbaycan’dan kalkan insansız hava araçlarının rol oynayacağı kuşkuları.
3- Ermenistan işgalinden kurtarılan ve İran sınırına yakın bölgede yer alan Zengilan, Cebrayıl ve Fuzuli’de yapılan akıllı köy projelerinde rol alan İsrailli şirketlerin casusluk faaliyetleri için bu bölgenin örtü olarak kullanılması.
İran’ın Kaygılarını Gidermenin Yolu Var mıdır?
Karabağ’ın kurtarılmasından sonra gündeme getirilen ve bölgesel sorunların çözümünde anahtar rol oynayabilecek; Türkiye, Rusya, İran, Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan’dan oluşan Altılı Platform önerisi konusunda herhangi bir ilerleme sağlanamamıştır. Adı geçen hiçbir ülke prensip olarak bu öneriye karşı çıkmamıştır ama, uygulamaya geçmesi için özellikle Türkiye’nin atması gereken adımlarda gevşek davranılmaktadır. En önemli adım, İran ile Türkiye’nin bir masa etrafında bu meseleyi ayrıntılı olarak ele alması ve ihtilafları giderip, ortaklık noktaları konusunda bir mutabakata varmasıdır.
Bugün, ABD’nin yönlendirmesiyle, Türkiye ile Azerbaycan ve Orta Asya Türk Cumhuriyetleri’nin dahil olacağı; Rusya, Çin, İran karşıtı bir ittifakın kurulması ihtimali zayıftır. En başta Türkiye ile Rusya’nın nesnel çıkarlarının stratejik ortaklık yolunda ilerlemeyi gerektirmesi yanı sıra tek tek adı geçen her ülkenin; Rusya, Çin ve İran ile mevcut ilişkileri, böyle bir durumu zorlaştırmaktadır. Ancak, Türkiye ile İran arasındaki karşılıklı güvensizliklerden beslenen dar rekabetçi politikalar, ABD ve İsrail’in etkinlik kazanmasını sağlayacaktır. Bu konuda Ankara’nın olduğu kadar Tahran’ın da sorumlu bir yaklaşım geliştirmesi zorunluluğu vardır. Zengezur Koridoru’ndan İran’ın da yararlanacağı koşulları oluşturmak ve bölgede ABD-İsrail etkenlerini devre dışı bırakmak sadece İran’ın değil Türkiye’nin de yararınadır.[5]
Azerbaycan’ın uluslararası tanınmadan henüz yoksun bulunan Dağlık Karabağ’ı geri alması konusunda 2020 yılında sınırların değişmesiyle sonuçlanan savaş, Güney Kafkasya jeopolitiğini hareketlendirmiş durumdadır. Rusya’nın arabuluculuğunda Azerbaycan ve Ermenistan arasında sağlanan ateşkes ve üçlü bildiri, bölge ülkeleri arasında ticareti işlevsel kılacak ve entegrasyonu sağlayacak koridorlar açılmasını şarta bağlamıştır. Bu koşullarda, Türkiye ve İsrail’in desteğiyle 1990’larda Sovyetler’in çözülüş döneminde yitirdiği topraklarının önemli kısmını geri alan Azerbaycan ise güney komşusu İran ile karşı karşıya gelmiş bulunmaktadır. Tahran, İsrail’le savunma iş birliğini uzun süredir derinleştirmiş olan Azerbaycan’a ağır eleştiriler yönelterek bölgede son 20 yılın en büyüğü olan ve Hz. Muhammed’in Yahudi kabileleri yendiği savaşa atıfla ‘Hayber’ adını verdiği askeri bir tatbikat yapmışlardır. Devrim Muhafızları komutanları Bakü’ye ağır eleştirilerde bulunmuşlardır. Bu atışmanın akabinde Azerbaycan’ın, Türkiye ile birlikte Nahçıvan’da ortak tatbikatı dikkatlerden kaçmamıştır. İran, Bakü’yü İsrail’in kendi sınırlarına sızma girişimine ‘yataklık yapmakla’ suçlarken, İranlı uzmanlar İsrail’e üs verildiği iddiasında bulunmuşlardır. İran, Ermenistan’la önemli ticari bağlarına karşın İkinci Dağlık Karabağ savaşında resmi olarak Azerbaycan’a destek çıkmıştır. Ancak Aliyev, Tahran’ı Erivan’ın yanında olmakla suçlamaktadır. Azerbaycan, Karabağ bildirisinde açılması öngörülen koridorlardan birisi olan Zengezur’dan Nahçıvan’a erişmek arzusundadır. Türkiye de bölge denkleminde Azerbaycan tarafında yer alarak tartışmaların parçasıdır.
Rusya, Azerbaycan ve Ermenistan’ın üçlü bildirisinde bölgede ticaret yolları ve entegrasyonu sağlayacak koridorların açılması yer almaktadır. Ancak, başta Ermenistan’ı İran’a bağlayan Zengezur’un bulunduğu bölgede, Azerbaycan’ın Nahçıvan ile açmayı arzu ettiği koridorun henüz hayata geçirilmemesinin yol açtığı sorunlar vardır. Zengezur, Ermenistan’ı İran’a bağlayan ticaretin geçtiği sınır hattıdır. Aynı zamanda Türkiye’yle bağlantısı olan Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti ile Azerbaycan arasındaki stratejik bölgeyi oluşturmaktadır. Çatışmalardan sonra Aliyev, Ermenistan ile normalleşmenin başlayabilmesi için 50 milyar dolarlık savaş tazminatı talebinde bulunmuşlardı. Rusya’nın arabuluculuğuyla bu konuyla ilgili görüşmeler yapıldı. Azerbaycan şu talebini aktardı; “Bize Zengezur bölgesinde bir koridor açın!” Yani insan taşınabilmesinin ve mal ticaretinin yapılabileceği bir yol ve toprak parçasını bize aktarın. Bu sayede 50 milyarlık tazminatı bağışlayalım.
Ermenistan da üçlü bildirideki koridor maddesinin arkasındadır, ancak bunun Rusya ve İran’ın katkısıyla ve demiryolu projesi aracılığıyla yapılmasını arzulamaktadır. Ama buna itiraz eden Azerbaycan’ın, Zengezur’a koridor açma çabasını garantiye almak üzere asker yığdığı konuşulmaktadır. İran, Azerbaycan’ın İsrail ile artarak yoğunlaşan ilişkileri ve savunma alanındaki desteğinin, Tahran tarafından tehdit olarak algılandığını vurgulamıştır. Yani Türkiye-Azerbaycan-Gürcistan-İsrail bloğuna karşılık, İran-Ermenistan yakınlığı ortaya çıkmıştır.
Dünyanın ekonomik güç merkezi doğuya kayarken ve Kafkasya ve Orta Asya hattı öne çıkarken, Zengezur Koridoru dikkat çekici bir konumdadır. Genel olarak bakıldığında burada Çin’in Kuşak Yol Projesi ve dünyanın ekonomik güç merkezinin doğuya kayması göze çarpmaktadır. Kafkaslar ve Orta Asya’yı, hatta Çin ve Hindistan’ı Türkiye üzerinden Avrupa’ya bağlayacak yeni bir İpek Yolu hazırlığı yapılmaktadır. Artık buraları ekonomik ilişkiler açısından sıklet merkezinin olduğu yerler sayılmaktadır. Doğu-Batı hattında Çin’i Avrupa’ya bağlayan Kuşak Yol Projesi’nin, kara ve demiryolu hattı gerçekleşirse yüz milyarlarca dolarlık mal, hizmet ve insan akışının hızlanacağı büyük bir can damarı oluşacaktır. İşte bunun; Türkiye, İsrail, Azerbaycan ve Gürcistan kontrolünde mi, yoksa İran, Ermenistan ve Rusya kontrolünde mi olacağıyla alâkalı bir jeopolitik güç mücadelesi yaşanmaktadır. Ve maalesef Türkiye, Azerbaycan, İsrail ve tabi ABD ve AB aynı saftadır.
Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev’in, Türkiye ile İsrail arasında normalleşme için arabuluculuğa soyunması da hatırlanırsa, mesele daha iyi anlaşılacaktır. Böylece Kafkaslar’da ticaret yolları, demiryolları, petrol ve doğalgaz boru hatları üzerinden şekillenen Siyonist stratejide Erdoğan İsrail’in yanındadır. Tam da burada Çin’in yükselen profili ve Rusya’nın hedefleri ve Yol Kuşak projesiyle ilgi merkezinin Kafkaslar ve Ortadoğu’ya kayması, Kafkaslar’da yeni bir güç dengesini bize dayatmaktadır. Türkiye’nin ve Erdoğan Hükümetinin İsrail, ABD ve AB’den taraf tavır alması büyük sıkıntılara yol açacaktır.
Zengezur Koridoru, Türkiye ile Azerbaycan arasında yeni ve önemli bir bağlantı sağlayacaktı!
Azerbaycan’da, ülkenin batı kısımları ile Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti’ni Ermenistan üzerinden, Zengezur bölgesinden geçecek kara ve demiryolu hatlarıyla birleştirerek Türkiye ile yeni ulaşım bağlantısı kurulması sağlanacaktı. Azerbaycan ordusunun işgal altındaki topraklarını 44 günlük savaşla kurtarmasından sonra; Rusya, Azerbaycan ve Ermenistan arasında imzalanan üçlü bildirinin uygulamaya konulmasıyla bölge, yeni ulaşım hatları sayesinde artık savaş ortamından çıkarak ekonomik canlanmanın yaşanacağı bir sürece girmiş olacaktı. Karabağ sorunu nedeniyle yaklaşık 30 yıldır kapalı kalan tüm ekonomi ve ulaşım hatları açılacaktı. Bu süreçte, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in birçok kez “Zengezur Koridoru” şeklinde ifade ettiği ulaşım hattı ön plana çıkmıştı. Zengezur, bir zamanlar Müslüman Türk nüfusun yaşadığı tarihi Azerbaycan toprağı olsa da 1920’li yıllarda Sovyetler Birliği’nce Ermenistan’a bağlanmıştı ve bugün de Ermenistan’ın sınırları dahilinde bulunmaktaydı. Zengezur’un Ermenistan’a verilmesiyle Azerbaycan’ın Nahçıvan’la kara bağlantısı koparılmıştı. Nahçıvan ile Azerbaycan’ın batı kısımları arasında doğrudan kara bağlantısının olmaması, Bakü yönetimine her zaman zorluk yaşatmıştı. 44 günlük savaşta Ermenistan’ın yenilgiye uğratılmasıyla imzalanan ateşkesin 9. maddesi, bölgede kurulacak ulaşım koridorlarının açılmasını şart koşmaktaydı.
Azerbaycan, kara ve demiryolu ulaşımının yapılacağı Zengezur Koridoru’nun hayata geçmesi için kendi topraklarında hızla başladığı projeleri yoğun şekilde sürdürüyordu.
Azerbaycan’ın, başkent Bakü’den, Fuzuli ilinin Horadiz kasabasına kadar demiryolu hattı zaten işlek durumdaydı. Bu hattın Horadiz’den Ermenistan sınırına kadarki kısmının bazı bölümleri Ermenistan işgali döneminde tahribata uğramış, bazı bölümleri ise yapılan barajın suları altında kalmıştı. Dolayısıyla, Horadiz’den Nahçıvan’ın Ordubad iline uzanan 166 kilometrelik yeni demiryolu hattının yapılması lazımdı. Hattın Ermenistan kısmından, Zengezur bölgesinden geçecek 43 kilometrelik bölümünün inşaatı için Azerbaycan ile Rusya görüşmeler yapacaktı. Azerbaycan’ın Ermenistan ile değil Rusya ile görüşecek olmasının nedeni, Ermenistan demiryollarının mülkiyetinin Rusya’ya ait olmasından kaynaklıydı. Ordubad’dan, Nahçıvan’ın kuzeyinde bulunan; Türkiye, Ermenistan ve İran’a yakın Velidağ istasyonuna kadarki 158 kilometrelik hatta ise kapsamlı tamirat başlatılacaktı. Velidağ’da biten hat, Ermenistan sınırına kadar 14 kilometre uzatılacaktı.
Demiryolu hattıyla paralel olarak aynı güzergâhlarda kara yolu hatlarının da devreye girmesi söz konusu olacaktı. Azerbaycan, Zengezur’a uzanacak Ahmetbeyli-Horadiz-Mincivan-Ağbend otoyolu projesine başlamış bulunmaktaydı. Diğer taraftan Türkiye ve Azerbaycan’ın, Kars’ı Nahçıvan’a bağlayacak demiryolu hattı projesi vardı. Bu projelerin tümü gerçekleştirildiğinde Türkiye ile Azerbaycan arasında yeni ulaşım bağlantısı sağlanacaktı. Aynı zamanda Türkiye ile Rusya arasında Azerbaycan üzerinden kesintisiz kara ve demiryolu iletişimi sağlanmış olacaktı.
Zengezur Koridoru ile tüm bölge ülkeleri mi, yoksa İsrail mi kazanacaktı?
Hazar Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Telman Nusretoğlu, 10 Kasım 2020’de Azerbaycan, Ermenistan ve Rusya arasında imzalanan anlaşmanın en önemli maddesinin Nahçıvan ile Azerbaycan’ın batı kesimlerinin kara yoluyla bağlanması maddesi olduğunu vurgulamıştı. Nusretoğlu, Zengezur Koridoru’nun önemini şöyle anlatmıştı: “Nahçıvan ile Azerbaycan’ın diğer arazilerinin bağlanması, Türkiye ile Azerbaycan ve diğer Türk Cumhuriyetleri arasında kara ve demiryolu bağlantılarının tekrar sağlanması için Zengezur Koridoru’nun açılması çok önemlidir. Tarihi İpek Yolu’nun yeniden canlandırılması, Çin’in ‘Tek Kuşak Tek Yol’ projesi, bölgesel iş birliği ve ticaretin canlandırılması açısından da koridor hayatidir. Bu meselede Rusya, Türkiye ve Azerbaycan’ın çıkarları da örtüşmektedir. Rusya bu koridor üzerinden Ermenistan, İran ve Türkiye ile bağlantılarını daha da güçlendirebilir. Ermenistan, Zengezur Koridoru’nun açılmasıyla Azerbaycan üzerinden Rusya ile ticaret yapabilir. Yani Ermenistan, Türkiye ve Azerbaycan’la normalleşmeye giderek tecritten kurtulmasını, refahtan pay almasını sağlayabilir.”[6] ifadeleri kapalıydı ve kafa karıştırıcıydı. Çünkü İran’ın çıkarları ve kuşkuları hesaba katılmamıştı ve İsrail’in şeytani hesapları gizlenmeye çalışılmıştı!?
Rusya; İsrail ve ABD’nin, Azerbaycan’ı Avucuna Alması Kuşkusuyla mı Karabağ’a Çökmüş Olmaktaydı?
44 günlük savaşın sonunda kazandığı zafere rağmen Azerbaycan Cumhuriyeti’nin zaten karadan ikiye ayrılmış parçalı yapısı bir kez daha parçalandı ve değil BM Güvenlik Konseyi kararı, Rusya ve Azerbaycan Parlamentolarının bile izni olmaksızın Azerbaycan topraklarına giren Rus ‘Barış Gücü’ askeri birlikleri en azından 5 seneliğine Dağlık Karabağ bölgesini Bakü’nün kontrolünden çıkarmıştı. Parçalı yapının diğer kısmını oluşturan Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti idari bakımdan Bakü’ye bağlı olmasına rağmen, Sovyetler döneminde Nahçıvan’a karayolu ve demiryoluyla ulaşabilmek için Ermenistan topraklarından geçilmesi lazımdı. Bugün Türkiye’nin de açılması için uğraştığı ve adına ‘Zengezur Koridoru’ denilen bölge, tarih boyunca hep sıkıntılı bir alan konumundaydı. 20’nci yüzyılın başlarının etnik nüfus dağılımına baktığımızda, Zengezur bölgesinde 149 Türk, 91 Kürt ve 81 Ermeni köyünün bulunduğu anlaşılmaktaydı. Osmanlı İmparatorluğu’nun bölgede oluşturmaya çalıştığı nizam sekteye uğrayınca 28 Mayıs 1918’de kurulmuş Azerbaycan Cumhuriyeti, bölgede kendi otoritesini oluşturmaya başlamıştı.
Ancak, Ruslarca Ermenistan’a verilmiş olan Zengezur bölgesi 43 kilometre uzunlukta olup oradan İran’a açılan sınır kapısı günümüze kadar Erivan için can simidi rolünü oynadığı gibi, son 100 sene boyunca Kafkasya’ya ve oradan Karadeniz’e çıkabilmek için İran da Zengezur bölgesindeki sınır kapısını kendi çıkarları için kullanmıştır. Azerbaycan, uzun süreden bu yana Ermeni işgali altında bulunan topraklarını kurtarmak için 27 Eylül 2020’de Türkiye’nin her taraflı desteğiyle operasyon başlatıp Ermenistan’ın Güneydoğu sınırlarına doğru ilerlerken, Türkiye; “Nahçıvan’ın Azerbaycan’a fiilen birleştirilmesi” konusunu gündeme taşımıştır. Ancak, Türkiye bu işi adeta kendi askeri-siyasi politikasının bir parçası haline getirirken, 10 Kasım tarihinde gece yarısı imzalanan Putin-Aliyev-Paşinyan anlaşması gereğince, Rus ordusu yeniden Azerbaycan topraklarına yerleşince, Türkiye’nin aynı bölgelerde askeri yükümlülükler üstlenmek için yaptığı hamle sekteye uğramıştır.
Yani Moskova, eski Sovyetler zamanındaki kara ve demiryollarını yeniden kullanıma açmakla, hem kendi çıkarını garantiye almakta, hem İran’ın bölgedeki gelişmelere kara ve demiryolları vasıtasıyla aktif şekilde katılmasını sağlamakta, hem de köşeye sıkışmış Ermenistan’ın, bu ablukadan çıkmasını amaçlamaktadır. Uzun süreden beri tartışılagelen bu konudaki en somut açıklamayı, BDT’nin 15 Ekim 2022’de Belarus Devlet Başkanı Aleksandr Lukaşenko’nun başkanlığında gerçekleştirilen çevrimiçi zirve toplantısında Nikol Paşinyan yapmış ve “Zengezur Koridoru’nun Rusya’nın kontrolünde açılacağını ve Rusya, İran, Azerbaycan ve Ermenistan’ın bundan yararlanacağını” ifade etmişti.
Hayret, HÜDA PAR, Meclis Başkanlığına; İsrail ve Türkiye pasaportuna sahip çifte vatandaşlığa ilişkin kanun teklifi sunmuşlardı!?
HÜDA PAR Sözcüsü Serkan Ramanlı, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında; Meclis Başkanlığına sunmuş oldukları kanun teklifi ile ilgili değerlendirmelerde bulunmuşlardı. Meclis Başkanlığına sundukları kanun teklifine değinen Ramanlı, “Her ne kadar Sayın Cumhurbaşkanımız, Siyonist çetenin elebaşlarının insanlığa karşı işledikleri suçlar sebebiyle yargılanması gerektiği yönündeki talebini dillendiriyor ise de maalesef ülkemizde bu katillerin yargılanmasının önü kapalıdır. Biliyorsunuz Türk Ceza Kanunu’na göre; insanlığa karşı suç işleyenlerin ülkemizde de yargılanabilmelerinin yolu Adalet Bakanlığının talebiyle açılmaktadır. Bizler de HÜDA PAR olarak hükümetlerin belki siyasi saiklerle bu yola başvurmamalarının getirdiği mahzurları da önlemek için soruşturma açılabilmesi ya da yargılama yapılabilmesi için sadece Adalet Bakanlığının değil, Meclis’in de alacağı bir kararla mümkün olabilmesinin yolunu açmak istiyoruz” ifadesini kullanmışlardı.
Hem İsrail hem Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan Yahudilerin, tespit edilip kamuoyuna duyurulması ve bunlar hakkında derhal işlem başlatılması yönünde bir kanuni düzenleme yapılmasını istediklerini söyleyen HÜDA PAR Milletvekili, şunları aktarmıştı:
“Bununla yapmak istediğimiz şey; birincisi, insanlığa karşı suç işleyen çifte vatandaşlar bile olsa haklarında en ağır müeyyidenin uygulanması, eğer bu suçlara karışmamışsa ve halen asker yazılmaya devam ediyorsa buna karşı da caydırıcı bir hapis cezasının uygulanması ve bu kişilerin vatandaşlıktan çıkarılması ile birlikte mal varlıklarına el konulması ve bu mal varlıklarının da Aile ve Gençlik Fonu’na aktarılması yönünde bir içeriğe sahip olan teklifimizi bugün itibariyle Meclis Başkanlığına sunmuş bulunmaktayız!”
Şimdi soruyoruz; bu girişim, Türkiye vatandaşı da sayılacak Siyonist Yahudilerin, ülkemize doluşmalarını ve Filistinlilere karşı işlenen insanlık suçlarından ve sorumluluktan kurtulmalarını da sağlamış olmayacak mıydı? HÜDA PAR’lılar; suyundan akaryakıtına, gıdasından çimentosuna, İsrail’e gönderilip zulümlerine destek çıkan Erdoğan iktidarını uyarmak ve en azından tüm diplomatik ilişkileri askıya almaya zorlamak yerine, bu tür karmaşık ve şeytani hesaplara açık tekliflerle oyalanmalarını kendilerine kimler öğretiyorlardı?
Siyonist israilin kendi toprakları haricinde ilk ve tek askeri üssü Azerbaycan’da oluyordu. Neden Azerbaycan seçilmişti petrol ve doğalgaz ihtiyacını karşılayabilecek yeterlilikte, İran’a komşu oluşu, orta asya Türki cumhuriyetlerine bir atlama rampası gibi kullanılabilmesi Azerbaycan’ı tercih edilmesindeki önemli sebeplerden bazıları idi ama asıl sebeplerden biriside Aliyev ailesinin bunlar ile akrabalık bağları olması da ihtimal dahilinde idi. İsrail Gazzede katliam yaparken dünyada protesto gösterileri yapılmayan tek ülke diyebilirdik Azerbaycan’a ve tam tersine israil’in yanında oluşu bizleride üzüyordu ama bu durum Azeri halkının düşüncelerini değil sadece bizdeki işbirlikçi iktidarlar gibi sadece hükümetleri bağlayan bir durumdur.
Seneler öncesini gören bir lider olan Atatürk, Türkiyemizin Türki cumhuriyetler ile bir kara sınırı olması için iran ile 1932 yılında yapılan anlaşma ile Zengezur koridoru diye son dönemde konuşulan ve çok stratejik bir öneme sahip olan bu bölgenin Türkiyemiz adına seneler öncesinden temelini atmıştı. Ama maalesef büyük Türkiye hayalinde olmayanların bunu görebilmesi mümkün değildi. Türkiyemizin izleyeceği siyaset ile bölgedeki 3 büyük ülke içinden en karlı çıkması mümkündü ama İsarille olan bağları ve bağlantıları maalesef kardeş ülkeleri sanki bölge ile alakası olmayan israil’e mecburmuş gibi durum ortaya koyuyorlardı merak etmesinler ÜLKEMİN GERÇEK SAHİPLERİ NEREDE DUR DEMESİNİ BİLİRDİ.
” Türk Milleti, şimdiye kadar olduğu gibi; fıtratındaki asalet ve maneviyatındaki ferasetle doğru ve haklı yolu mutlaka görecektir.
O’nu yolundan saptırmak isteyenler; er veya geç kahru perişan edilecektir. ” (Mustafa Kemal ATATÜRK)
TARİH BU ZALİMLİKLERİ YAZIYOR…BİR ZAMANLAR ERMENİ KATLİAMINI YAZAN TARİH BUNDAN SONRA DA İSLAM GARDAŞ ‘LIĞININ SOYKIRIMINI YAZACAK…
Aziz Erbakan Hocamız’ın her konuşması ya bir Ayet-i Kerime yada Hadis-i Şerifdi..Her zaman ve fırsatta tüm İslam Ülkelerine cihad ı anlattı…22 yıldır yöneticilerin ABD -AB ve İsrail güdümlü siyasetlerini gördükçe Erbakanca yaşamanın ve Cihad ın önemini görmekteyiz…
BOP eş Başkanı bir Başbakan sonra da tek adamlı Cumhurbaşkanı yönetimi bizlere zalimlikte sınır tanınmadığını gösterdi…Yazık ki ABD ve İSRAİL yetkililerinin Türkiye ziyaretlerinin arkasında ki planlar Filistin sonrada 3.Dünya savaşıymış…
Savaş başlar başlamaz Azerbeycan Başkanının hemen destekleri ve hertürlü ihtayaçların karşılanması İslam Gardaş ‘lığına sokulan bir hançer oldu…
TARİH BU ZALİMLİKLERİ YAZIYOR…BİR ZAMANLAR ERMENİ KATLİAMINI YAZAN TARİH BUNDAN SONRA DA İSLAM GARDAŞ ‘LIĞININ SOYKIRIMINI YAZACAK…
ALLAH (CC) ZALİMLERİ LAYIK OLDUKLARI SONA BİRAN EVVEL ULAŞTIRSIN İNŞAALLAH…
İNSANLIK NE ÇEKİYORSA ZALİMLERDEN ZİYADE İŞBİRLİKÇİ YÖNETİCİLER VE ONLARA ŞUURSUZCA DESTEK VEREN KİTLELER YÜZÜNDEN ÇEKİYORDU.
AZİZ ERBAKAN HOCAMIZ HEP DERDİ, “MÜSLÜMAN OLMAK YETMEZ, ŞUURLU MÜSLÜMAN OLMAK ZORUNDAYIZ. ” BU SÖZÜN HAKLILIĞINI BUGÜN YÜREĞİMİZ YANARAK ANLAMAKTAYIZ.
Zengezur Koridoru kime yarayacaktı?
Türk-İslam dünyasını; hatta Çin, Pakistan ve İran’ı Türkiye’ye bağlayacak ve Balkanlar üzerinden Avrupa’ya taşıyacak olan Zengezur Koridoru tarihi bir önem taşımaktadır.
Öncelikle, dönemin İran Şahı ile, Ağrı Dağı’nın arkasındaki bize ait bir bölgeyi onlara verip, Nahçıvan’la sınırımız arasındaki toprakları yurdumuza katan ve ta o günlerden bugünleri hesaplayan Atatürk’ü minnet ve rahmetle anmalıyız.
Ancak bu Zengezur Koridoru’nun, İsrail, ABD ve AB güdümüne sokulması tamamen aleyhimize olacaktır ve Erdoğan iktidarının bu gerçeği fark etmemiş gibi davranması kafaları karıştırmaktadır.
Zengezur Koridoru veya Nahçıvan Koridoru, 2020 Dağlık Karabağ Savaşı’nın Azerbaycan tarafından kazanılmasının ardından, Azerbaycan ve Ermenistan arasında imzalanan ateşkes antlaşmasının 9. maddesi gereğince Azerbaycan ile eksklav parçası olan Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti arasında bağlantıyı kuracak olan koridor olmaktadır.
Azerbaycan’ın tavrı yürekleri dağlamaktaydı!
Ermenilerden ve destekçilerinden yıllarca; soykırım, haksızlık, zulüm gören din ve kan kardeşlerimizin duyarsız tavrı bizleri son derece üzdü maalesef.
Karabağ savaşını bizzat, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Komutanları yönetmiş ve Ermenilerin yıllarca yaptığı hazırlık 44 günde boşa çıkarılmış, dünya savaş tarihine adını altın harflerle yazılan tarihi bir zafer kazanılmıştı!
Azerbaycan Devletini yönetenler, her ne kadar Yahudi güdümünde olan bir hükümet olsa dahi zulme ortak olan hükümetlerine tepki gösteremeyen Azerbaycan Halkı maalesef Müslüman Türk kimliğine yakışanı yapamamıştı!
Fransa, Almanya vb. hükümetler, İsrail aleyhine yapılan protestolara katılan vatandaşlara hapis cezası vermesine rağmen sokağa çıkan vicdanlı kalabalıklar caddeleri, sokakları doldurmuşlardı! ve maalesef Azerbaycan halkı vicdanlı Hristiyan halkı kadar olamamıştı!
Zalimin Zulmüne dur diyen Atatürk, gelecek nesilleri düşünen büyük bir liderdi!
Osmanlı Devletinin en zor döneminde büyük fedakarlıklar ve başarılar gösteren Gazi Mustafa Kemal Atatürk, önce düşmanları yurdumuzdan kovmuş sonrasında Büyük İsrail’i kurmak isteyen Haçlı Birliğine; 1937 yılında TBMM’de yaptığı ve yarı resmi gazetede yayımlanan; ”Hz. Peygamberin son arzusu olan; Mukaddes toprakların daima İslam hakimiyetinde kalmasını temenni için, hemen bugün kanımızı dökmeye hazırız. Cedlerimizin, Selahaddin idaresinde, uğrunda Hristiyanlarla mücadele ettikleri toprakların yabancı hakimiyet ve nüfuzunun altında bulunmasına müsaade etmeyeceğimizi beyan edecek kadar, Allah’ın inayeti ile kuvvetliyiz. Avrupa’nın mukaddes yerlere temellük etmek (işgal edip mülküne geçirmek) için yapacağı ilk adımda, bütün islam aleminin ayaklanıp icraata geçeceğine şüphemiz yoktur!” (Haziran 1937 Meclis Konuşması)
Bu tarihi konuşmadan sonra İsrail’in kuruluşunu 11 yıl erteleyen hatta Erbakan Hocamızın buyurdukları gibi ”Büyük İsrail’in kurulmasına engel olup, dünyanın her bölgesinin Filistin’e dönüşmesine engel olan Atatürk hemen ardından ”beni Türk hekimlerine emanet ediniz!” demek mecburiyetinde kalmış. Büyük İsrail’in kurulmasına engel olmak için canını ortaya koymuştur!
Ömrü küffar ile mücadele etmekle geçmiş ve Gazi Ünvanı almış Atatürk’e, ”Ayyaş” diyen, Siyonist uşaklarının hesabı ahirete kalmayacak İnşAllah!
Osmanlı İmparatorluğunun dağılma sürecinden sonra dünyaya hiç adalet gelmedi!
”Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” ve ”D-8 İslam Birliği ve Yeni Adil Bir Dünya” diyen iki büyük lider bu topraklarda yetişmiş üstün siyasi zekaya sahip özel insanlardı!
Şimdilerde ise İran, Türkiye ve Azerbaycan’ı yöneten hükümetler ise maalesef Siyonistlerin işine yarayacak adımlar atmaktalar!
Bütün bu olumsuz gelişmelere rağmen Allah nurunu tamamlayacak, Erbakan Hocanın hazırladığı özel kadrolar eli ve Allah’ın yardımıyla Yeni Adil Bir Dünya Kurulacaktır!
Zafer inananlarındır ve zafer yakındır!
Türkiye İsrail’le ekonomik ilişkilerini her geçen yıl geliştirirken, 2008-2009 İsrail-Gazze savaşını kınadı ve 2010 Mavi Marmara baskını sonrası diplomatik olarak İsrail’e yaptırım uyguladı. Bu süreçte de ticari ilişkiler sürdü ancak Türkiye Mart 2022’de İsrail’le siyasi olarak da normalleşti.
“İslam Dünyası” İsrail’e Karşı Neden Adım Atamıyor?
Gazze’de yaşanan mezalimin, tüm dünyaya canlı yayında izlettirilen soykırımın arkasında İsrail’in Batı devletleri ile kurduğu sıkı ilişkiler yatıyor. Ancak İsrail’in bu denli pervasız olabilmesinin bir nedeni de Müslüman ülkelerle de açıktan ya da perde arkasından kurduğu siyasi ve ekonomik ilişkiler var.
Filistin sorunu aslında bize gerçekten bir İslam Dünyası’nın da olmadığını hatırlatıyor. İslam Dünyası neden sessiz ya da gereken tavrı almıyor sorusunun öznesi olan “İslam Dünyası”nın 51 ulus-devlete bölündüğünü ifade edelim.
Bu ülkelerin en güçlüleri Ortadoğu’da Türkiye, İran, Mısır ve Suudi Arabistan; Afrika’da Fas; Hint alt kıtasında Pakistan; Güneydoğu Asya’da ise Endonezya ve Malezya.
– Dünya petrol üretiminin yüzde 65’i,
– Dünya doğalgaz üretiminin yüzde 51’i,
– Dünyada bilinen uranyum yataklarının yüzde 39’u,
– Dünya doğal kauçuk üretiminin yüzde 70’i,
– Dünya kalay üretiminin yüzde 52’si,
– Dünya buğdayının yüzde 15’i,
– Dünya pirincinin yüzde17’si,
– Dünya baharat üretiminin yüzde 39’u,
– Dünya şeker pancarı ve şekerkamışı üretiminin yüzde 31’i,
– Dünya fosfat üretiminin yüzde 41’i İslam ülkelerinde yapılıyor ya da kaynaklar bu ülkelerde bulunuyor.
Normalde bu denli bir ekonomik güç dünya siyasetinde de önemli bir güç haline gelebilir. Ancak bahsini ettiğimiz 51 ülkenin yönetimleri BM’yi tasarlayan ve dünyayı yöneten beş ülkeye bağımlı haldedir. Yani Siyonizmin güdümünde olması. Hepsinin yöneticileri siyonizme bağımlılıkları vardır. Bu sebeple ortak bir tavır belirleyebilecek Avrupa Birliği (AB) tipi bir ortak ekonomik ve siyasal birliğe sahip değillerdir. Bu yüzden Erbakan Hocamızın projelerini engellemek için AKP yi kurup iktidara taşıdılar. Erbakan Hocamızın projelerini engellemeseydiler şimdi bu zalimlerin sonu gelmişti.
AKP iktidarının ve Müslüman ülkelerin yönetimleri hem kendi halklarını hem de Filistin’i aldatıyor. Ne Filistin Davası’ndan ne de kendi çıkarlarından vazgeçebiliyorlar. Mağduriyet ve mazlûmiyetin istismarı da ayrı bir “kitlelerin gazını alma” işlevi görüyor.
Peki bunca ülkenin yönetiminin bugüne kadar İsrail Filistinlilere daha az zarar verirken daha yüksek perdeden tepki gösterip 7 Ekim saldırıları sonrası fazlasıyla mesafeli ve duyarsız davranmalarının sebebi sadece acizlik mi? Kanaatimce hayır.
İsterseniz Müslüman ülkelerin İsrail’le ilişkilerine göz atalım. Siyasi açıdan İsrail; Türkiye, Mısır, Ürdün, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Bahreyn, Fas, Sudan, Azerbaycan, Singapur ve Orta Asya Türk Cumhuriyetleri tarafından meşru bir devlet olarak tanınıyor. Diğer Arap ülkeleri, Endonezya, Malezya ve Pakistan ise İsrail ile ilişkilerini askıya alan veya kısıtlayan ülkeler arasında yer alıyor. İsrail’le tüm ilişkilerini kesmiş tek ülke ise İran.
Türkiye-İsrail ekonomik ilişkileri son 20 senede önemli gelişme gösterdi. 2002 yılında 1,41 milyar dolar olan ticaret hacmi 2022’de 8,91 milyar dolara kadar çıktı. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) özel ticaret sistemi verilerine göre AK Parti iktidarının başladığı 2002 yılında Türkiye’nin İsrail’e ihracatı 861,4 milyon dolar; İsrail’den ithalatı ise 544,5 milyon dolar idi. 2022’de ihracat 6,74 milyar dolara yükselirken ithalat da 2,17 milyar dolara çıktı. Ticaret hacmi de 1,41 milyar dolardan 8,91 milyar dolara ulaştı. Buna göre ticaret hacmi son 20 senede yüzde 532 artış gösterdi. İsrail ile ticaret Türkiye için ne kadar önemli? TÜİK genel ticaret sistemi verilerine göre 2022 yılında İsrail Türkiye’nin en çok ihracat yaptığı 10’uncu ülke konumunda. (Türkiye-İsrail ekonomik ilişkileri ne durumda, ticaret hacmi AK Parti iktidarında nasıl değişti? EuroNews 11/10/2023) Erdoğan ile Netanyahu 20 Eylül’de New York’ta tüm bu ticari işbirliğinin de ötesine geçerek İsrail-Türkiye Doğalgaz Boru Hattı projesini görüşmüşler, iş sadece imzaların atılmasına kalmıştı. Türkiye şayet İsrail’le bu projeyi gerçekleştirebilirse Rusya’ya olan doğalgaz bağımlılığından kurtulabilecek.
Sözün özü R.T.Erdoğan AKP iktidarı ve Azerbaycan İsrail’in düşman görünümlü dostları olmaktadır.
Bu çirkin işbirliğini cesaretle, Milli Çözüm deşifre etti.
Artık dünya daki siyonist rejim çökmek üzere. Adil Düzen Hakimiyetine ramak kaldı. Bu uğurda mücadele eden, Sadıklara selam olsun.
Siyonist Gazetenin Gözünden Azerbaycan-İsrail İlişkileri Mordechai Kedar tarafından israelhayom.com adlı internet sitesinde kaleme alınan “DOSTUNU TANI” başlıklı yazının çevirisi “İsrail bir savaşın ortasında. Lübnan’dan her gün üzerimize roketler yağıyor. 7 Ekim’de İsrailli sivilleri Yahudi oldukları gerekçesiyle katleden, sakat bırakan, tecavüz eden ve yakan acımasız teröristlere karşı kendimizi savunmaya çalışıyoruz. Bununla birlikte, dünyadaki pek çok insan durumumuzu anlamıyor. ABD Başkanı Joe Biden, İsrail’in Gazze’deki savaşa tepkisini “aşırı” olarak nitelendirdi. Kısa süre önce Kuzey İrlanda Başbakanı seçilen Michelle O’Neil, “Hamas eninde sonunda barış için gelecekteki bir ortak olarak görülecek” dedi. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, İsrail’in terörle mücadele hedefinin “Gazze’yi dümdüz etmesi gerektiği” anlamına gelmediğini söyledi. İnsan Hakları İzleme Örgütü’nde mülteci ve göçmen hakları araştırmacısı olan Nardia Harman kısa süre önce şunları söyledi: “Refah’ta yerinden edilmiş bir milyondan fazla Filistinliyi gidecek güvenli bir yer olmadan tekrar tahliye etmeye zorlamak hukuka aykırı olur ve feci sonuçlar doğurur. Gazze’de gidecek güvenli bir yer yok. Uluslararası toplum, daha fazla vahşeti önlemek için harekete geçmelidir.” BBC’nin baş haberi, “Gazzeliler, gıda azaldıkça hayvan yemi ve pirinçle hayatta kalıyor” başlıklı bir makale. CNN’de en çok okunan haberlerden biri, “İsrail’in ateşi altında kaldıktan sonra ölü akrabalarıyla birlikte arabada mahsur kalan kız ölü bulundu.” Le Monde’un baş makalesi de şöyle diyor: “Benjamin Netanyahu, sivillerin tahliyesini ve Hamas’ın Refah’ta yok edilmesini talep ediyor. BM’ye göre, şu anda bu bölgede 1,3 milyondan fazla Filistinli bulunabilir.” Gerçekten de, dünya çapında İsrail bir halkla ilişkiler kriziyle karşı karşıya. Son günlerde, İsrail karşıtı protestolar 54 Fas kentini kasıp kavurdu. Fas, İbrahim Anlaşmalarına katılan bir Arap ülkesidir. Orada İsrail karşıtı protestolar patlak verdiyse, İsrail’le barış içinde olmayan diğer Müslüman ülkelerde İsrail için durum on kat daha kötüdür. Aynı dönemde, İngiltere’deki öğrenciler, kurumların İsrail’e silah ve savunma desteği sağlayan BAE Systems gibi şirketlere verdikleri desteği geri çekmelerini talep eden yürüyüşler ve protestolar düzenlediler. Yaklaşık bir hafta önce, İsrail karşıtı protestocular Columbia Üniversitesi yakınlarında toplandı ve NYPD ile çatıştı. Aynı dönemde, binlerce insan Londra’da İsrail’e karşı yürüdü. Bu, İsrail’in şu anda uluslararası toplumda karşı karşıya olduğu düşmanlığın sadece küçük bir örneğidir. Biz konuşurken, Amerikan Yahudi cemaatinin üyeleri, şiddet yanlısı İsrail karşıtı protestoculardan kaçınmak için kasıtlı olarak belirli alanlardan uzak duruyor. İsrail’in uluslararası arenada bu kadar çok zorlukla karşı karşıya olduğu böyle bir zamanda, Yahudi devleti, sıfır antisemitizme sahip olan ve İsrail’in yanında duran, Hamas’a karşı savaşırken Yahudi devletine petrol arzının % 40’ını sağlayan Azerbaycan gibi bir ülkeyi gerçekten takdir etmelidir. Bazıları İsrail ile Azerbaycan arasındaki zengin ilişkiyi “silah karşılığı petrol” anlaşmasından başka bir şey olmadığını varsaysa da, iki ülke arasındaki stratejik ilişkinin bundan çok daha fazlası olduğuna inanıyorum. Azerbaycan-Yahudi ilişkileri, Babil Sürgünü’nden kaçan Yahudilerin Kafkas ülkesine yerleştiği 2 bin 700 yıl öncesine dayanıyor. Yahudilerin baskı gördüğü diğer ülkelerden farklı olarak, Nadir Şah ve Sovyet rejiminin zulümleri dışında, Azerbaycan’da Yahudi halkı, ülke çoğunlukla Şii Müslüman olmasına rağmen herhangi bir ayrımcılığa maruz kalmadı. Aksine, Yahudi cemaati, yakın zamanda beşinci dönemini kazanan İlham Aliyev hükümeti tarafından büyük değer görüyor. Kafkasya’dan Tüm İsrail Dağ Yahudileri Derneği Başkanı, Dağ Yahudileri Parlamento Lobisi Genel Müdürü ve Kafkasya’dan Yahudilerin Sorunları Hakkında Dışişleri Bakanı Danışmanı Pavel Elizarov, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’e seçim zaferi ile ilgili bir tebrik mektubu gönderdi. Bunu yaptı, çünkü Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ve babası merhum Haydar Aliyev, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra Azerbaycan’daki Yahudi yaşamının yeniden inşasında, sinagogların yeniden inşasında, Yahudi okullarının işletilmesinde ve diğer faaliyetlerde önemli bir rol oynadılar. Pek çok Amerikalı Yahudi, Başkan Biden’ın bir gün Aliyev’in Azerbaycan’daki Yahudi cemaati için yaptığı gibi Yahudi cemaatini ABD vergi mükelleflerinin parasıyla finanse edeceğini hayal edebilirdi. 7 Ekim katliamı gerçekleştiğinde, Azerbaycan hükümeti bunu resmen kınadı ve o zamandan beri İsrail’in yanında yer aldı. İsrail karşıtı protestocular New York ve Londra sokaklarında yürürken, onları Bakü’de göremezsiniz. Evet, Azeriler bu çatışmada sivillerin çektiği acılardan büyük üzüntü duyuyorlar, ancak İsrail’e karşı önyargılı bir tutum sergilemiyorlar. Onları dünyadaki diğer hükümetlerden farklı kılan da budur. Bu nedenle İsrail’in bu dostluğa sahip çıkması gerekiyor. Macaristan ve Çek Cumhuriyeti gibi bazı Avrupa ülkelerinin de, AB’deki İsrail karşıtı kararlara karşı genellikle İsrail’in yanında yer aldığını da belirtmek isterim. “ Kaynak: Kudüs Haber Ajansı-KHA https://kudushaber.com.tr/d/13756/israil-gazetesinde-azerbaycan-a-ovguler
İkiside aynı ayarda,nasıl olsa kardaşlar
Lakin biri daha sinsi,daha büyük kazık atar
Biri resmen israle,öbür Amerkaya üs açar
Hain ahmak kendin karlı sanır,lakin yuvarlanır
Feth-i Mübin kapı çaldı,akil insan toparlanır!..
“…Gerçekten Biz, (o din istismarcısı ve tağuti odakların sığınmacısı olanların) sakladıklarını da, açığa vurduklarını da bilmekteyiz (ve yakında hesaplarını göreceğiz)” (Yasin: 76)
Sözün özü, Azerbaycan’ı Azerilerin değil, Hazerilerin (Yahudi asıllı hainlerin) yönettiği kesinlik kazanmıştır.
Nitekim, Muhterem Üstadımız Ahmet Hocamız, yıllar önce Azerbaycan-İsrail derin irtibatını yazdığında; sözde Milliyetçi-Türkçü geçinen zevat, bu gerçeği ya inkâr etmişler veya görmezden gelmişlerdi. Ve Aliyev’e toz kondurmamışlardı. Şimdi hakikat; inkârı mümkün olmayan şekilde açığa çıkıverdi.
Üstelik bu Aliyev, İsrail’le Azerbaycan ilişkilerinin görünen bu kısımlarından çok daha derin ve etkin ortaklıkları bulunduğu hakikatini ta o zamanlar açıklamıştı ve buna rağmen o birtakım zevat bu konunun üzerinde bile durmamıştı.
İşte ABD ve AB ülkelerindeki halk ve hatta bazı Yahudiler bile İsrail aleyhine mitinglere katılırken, Azerbaycan’da İsrail’in vahşetini kınayan bir yürüyüşe rastlanmamıştır!
O halde; Azerbaycan yönetimi için, Yahudi’den daha Yahudi tanımı da uygun düşecektir.
Netice: Bizim ülkedeki işbirlikçi AKP iktidarı ile Azerbaycan iktidarının kardeşliklerinin temeli ve en büyük ortak noktaları “İsrail aşkı”dır.
Artık Sn. Erdoğan’ın, Aliyev’in İsrail yandaşlığından haberi var mıdır yok mudur, akıl ve vicdan sahiplerinin takdirine kalmıştır.
Biz Kur’an’da Rabbimizin buyruğuna bakalım:
“(Güya onlardan) Yardım görürler diye Allah’tan gayrı ilahlar edinip (süper güç sanılan tanrılara, zalim tağutlara ve işbirlikçi iktidarlara) tutunuverdiler.
Ne var ki onların (o sahte ilahların), kendilerine (gerçek anlamda) yardım etmeye güçleri yetmez; (tam aksine) kendileri onlar için hazır bulundurulmuş (zalim odaklarca basit görülüp hor tutulmuş hizmetçi) askerlerdir. [Not: Olur ki yardım görürler, makam ve menfaate erişirler umuduyla, zalim ve kâfir merkezlerin; AB, ABD ve NATO gibi hain güçlerin güdümüne girenlerin, bunların açık ve yaygın zulümlerine alet ve ortak olmamaları için dikkat edilmelidir.]
(Ey Nebim!) Öyleyse artık onların sözleri Seni üzmesin (ümit ve metanetine sıkıntı vermesin). Gerçekten Biz, (o din istismarcısı ve tağuti odakların sığınmacısı olanların) sakladıklarını da, açığa vurduklarını da bilmekteyiz (ve yakında hesaplarını göreceğiz).”
Yasin Suresi: 74-76
Filistin’de yaşananlar tüm dünyada vicdanları alt-üst etmişti. Yeni Zelanda’dan ta Amerika’ya kadar her ülkede istisnasız tüm sansürleme ve engelleme çabalarına rağmen insanlar sokaklara dökülmüştü. Bu gösterilere ait özet bir makale de daha önce Milli Çözüm Dergisinde yayımlanmıştı. Bugün ise can dediğimiz, kardeş dediğimiz Azerbaycan’ımızda, maalesef bu gösterilerin iktidar baskısıyla engellendiğini öğreniyoruz. Yıllarca siyonizmin zulmü altında inleyen bir halk olan Azerbaycan’daki Türk kardeşlerimizin de yüreğinin yandığı konusunda en ufak bir şüphemiz yoktur elbette. Ancak, Üstadımızın da dediği gibi “gardaş” iki lider, halkın israil zulmüne karşı tepki göstermesini engellemek için elinden gelen yapıyorlar. Ülkemizde israil aleyhine gösteri yapan insanlara gaz bombalarıyla saldırtan iktidar ile Azerbaycan’da o şerefli halkın sokaklara çıkıp zulme karşı ses çıkarmasını engelleyen iktidar aynı odakların temsilcisi ve işbirlikçisidir.
“İsrail ile ilişkimiz buz dağı gibidir. 10’da 9’u suyun altındadır” diye konuşan İsrailci Aliyev, usulsüzlüklerin rapor edildiği 2024 seçimlerinden de %94 oyla başarıyla(!) çıkmıştı.
Siyonistler, nasıl ki bizim ülkemizde ve Ortadoğu’da işbirlikçilerin iktidarda kalması için uğraşıyorlarsa, Erdoğan’ın Gardaşı’nın da iktidarda kalmasını istiyorlardı.
Ki zaten Aliyev bugüne kadar terör devleti İsrail yanlısı politikalar yürütmüştü.
HAMAS-İsrail çatışmalarının başladığı 7 Ekim’de Azerbaycan dışişleri bakanlığı; “İsrail-Filistin çatışma bölgesinde sivillere yönelik şiddeti kınıyoruz. Hem İsrail’de hem de Gazze Şeridi’nde çok sayıda sivilin trajik şekilde hayatını kaybetmesinden dolayı taziyelerimizi iletiyoruz. Gerginliğin acilen düşürülmesi çağrısında bulunuyoruz.” açıklamasını yapmıştı.
Benzer bir açıklama Türkiye dışişleri bakanlığından da gelmişti: “Sivil can kayıplarını şiddetle kınıyor, şiddet eylemlerinin ve buna bağlı tırmanmaların kimseye bir fayda sağlamayacağını vurguluyoruz. Ayrıca, tarafları itidalle hareket etmeye ve fevri adımlardan uzak durmaya çağırıyoruz.”
Erdoğan da, “Türkiye olarak bu sabah İsrail’deki hadiseler ışığında tarafları itidalle hareket etmeye, gerilimi tırmandıracak fevri adımlardan uzak durmaya çağırıyoruz.” demişti.
“Gardaşını söyle, kim olduğunu söyleyeyim.”
7 Ekim’den sonra ise bu açıklamaların nasıl samimiyetsizce olduğunu tasdik eden; Türkiye ve Azerbaycan’ın, terörist İsrail’le olan ticaret hacmi artarak devam etmişti.
Siyonizm’e hizmetkârlıkta kusur etmemişlerdi.
“…Bunların kalpleri (nasıl da sapkınlıkta) birbirine benzedi. (Oysa) Biz, kesin bilgiyle inanan bir topluluğa ayetleri apaçık gösterdik…” Bakara:118 (mealikerim. com)
Günümüzde açık ve net olarak tekraren anlaşılmıştırki,ne natonun bm in adalet divanların konseylerin kimler tarafından kurulup kimlerin yararına işler yaptığı kimlere yaradığı anlaşılmış olup,an ve an yaşayıp görmekteyiz.Elbette bu yeni olan değil hocamız tarafından defalarca uyarılmıştık.
Batılın hedefleri amaçları hatta bu durumu bizlere timsah örneği ile açıklamıştı.
Mustafa Kemal Atatürk’ün aynı bölgelerde İran şahı ile toprak takas konusu vardı ve ülkemiz yararına idi.Bu durumuda başarı ile gerçekleştirilmişti.
Ülkemizin her konuda sözde değil özde güçlü olmasının Şuan yaşananları nasıl çözeceğini anlamış olduk.Bunuda başarmanın tek yolu Erbakan Hoca’mızın tarihi uyarılarını ve sistemini yürütmekle olacaktır.
Eğerki yeryüzünde adaletle,Barışla,insanların insanca yaşamasını istiyorsak çözüm bu.
Elbette hakkın hakim olduğu günler gelecektir ve yakındır,yaşanan süreç ise sadece kişilerin son imtihan safını netleştireceği kısa bir andır.
Türkiye, bölgesinde yaşanan jeopolitik güç mücadelesinde kendi Milli hedeflerine göre stratejiler geliştirmeli ve buna göre adımlar atmalıdır. Asla ve asla Siyonist ve emperyalistlerle birlikte aynı safta yer almamalı, Siyonist ve emperyalist senaryolarda figüranlık yapmamalıdır!
Dünyanın ekonomik güç merkezi doğuya kayarken ve Kafkasya ve Orta Asya hattı öne çıkarken, Zengezur Koridorunun önemi anlaşılmalıdır.
Zengezur Koridoru veya Nahçıvan Koridoru’nun, İsrail, ABD ve AB güdümüne sokulması tamamen ülkemizin aleyhine bir durum olduğu bilinmelidir.
İran ile Türkiye’nin bir masa etrafında toplanıp bölgemizdeki “İsrail Faktörü” ayrıntılı olarak ele alınıp ihtilaflar giderilmeli, ortaklık noktaları konusunda bir mutabakata varılması için çalışılmalıdır.
Siyonist İsrail’e Kuyruklarını Kaptıranlar!
Siyonist İsrail’e Kuyruklarını Kaptıranların diğer adı İsrail Yandaşları, başka bir adları da İsrail İşbirlikçileridir!
Hikâye imkân ve iktidar elde etmek için, yani önlerine kemik atılması için Siyonist Şeytanlara kuyruk sallamakla başlar.
Siyonist Şeytanlar kendilerine kuyruk sallayanların içerisinden seçtiklerinin kuyruklarından yakalarlar.
Kuyruklarını Siyonist Şeytanlara kaptıranların önüne arzuladıkları kemikler atılır, yani arzuladıkları imkân ve iktidarlar verilir.
Önlerine atılan kemikleri kaybetmemek hatırına Siyonist Şeytanların bütün arzuları yani kime kuyruk kısacakları ve kime havlayacakları gibi bütün talimatlar emir telakki edilip yerine getirilir.
İşte işbirlikçi böyle olunur!
Dünyanın bütün ülkelerinden; farklı din ve düşünceden, ayrı kültür ve kökenden insanlar, İsrail’in Filistin halkına karşı işlediği soykırım derecesindeki vahşet ve cinayetleri kınarken, işbirlikçiler sesleri kesik kuyrukları kısık olarak beklerler,
işbirlikçilerin bir kısmı Siyonist İsrail’i üzecek ve ürkütecek eylemleri sıkı sıkıya yasaklarlar, bazısı ise sözde, İsrail’in vahşet ve dehşetlerini kınıyor numarasıyla sert cümleler kurmakta, ama özde İsrail’e zarar verecek ve zulmünü engelleyecek hiçbir girişimde bulunmazlar!
Kuyruklarını Siyonistlere kaptıranlardan İsrail ile tüm diplomatik ilişkileri koparması ve normalleşme girişimlerini askıya alması beklenirken, bunlar suyundan akaryakıtına, gıdasından çimentosuna, İsrail’e gönderilip zulümlerine destek çıkmaktadırlar, en azından tüm diplomatik ilişkileri askıya bile alamamaktadırlar.
“İsrail’le ilişkilerimiz buzdağının su üzerinde görünen kısmına benziyor” diyen İsrail İşbirlikçileri ve gardaşlarına hatırlatma!
Çok yakında Siyonist İsrail’e yönelik; kesin netice alıcı, Siyonist sistemi yıkıcı ve şaşırtıcı gelişmeleri yaşayacaksınız ve yaptıklarınıza pişman ve perişan olacaksınız.
Tüm yeryüzüne barış ve esenlik hakim olduğunda, savaşın ve zulmün son bulup, Hakkın gelip Batılın yok olup battığında, zalimlerle işbirlikçilerin yaranma girişimleri ve yalanları beş kuruş etmeyecek. Kendilerini yalan dolanla temize çıkartamayacaklar. Hala daha İsrail zalimine ortak olan Azerbaycan başkanı Aliyev o gün (Hakkın tecelli ettiği) gün kaçacak delik arayacak. Fakat onlara verilecek cevap: “Artık yalanınıza, dolanınıza inanacak bir kişi bile yok. Şimdi ağabeyinin (Gardaşının) yanına gitme ve onca hesabı nasıl vereceğinizi düşünme vaktidir!” denilecek günler yakındır inşallah.