ÇİN'İN FİLİSTİN'E YAKLAŞIMI
VE
YENİ ORTADOĞU POLİTİKASI
Çin’in Filistin Sorununa Yaklaşımı ve Küresel Sistemin Açmazı
İsrail-Filistin meselesi, yeni dünyanın lideri olmaya soyunan Çin için oldukça kritik bir sınav niteliği taşımaktaydı. İran-Suudi Arabistan uzlaşısı ile diplomatik etkisini güçlendiren Çin’in, Filistin’de yaşananlara yönelik atacağı adımlar, yalnızca bölgede yaşanan gerilimi değil, aynı zamanda Çin’in küresel sistemdeki pozisyonunu da güçlendirecek konumdaydı.
İsrail ile HAMAS arasında 7 Ekim 2023’te başlayan savaş; kısa süre içerisinde Filistinli sivillere yönelik toplu katliama ve bölgeden göçe zorlama kampanyasına dönerken, dünyanın gözleri önünde yaşanan zulümler karşısında küresel aktörlerin alacağı pozisyon, dikkatle takip edilmeye başlanmıştı. Filistin’de yaşanan cinayetler, başta ABD olmak üzere, mevcut küresel düzenin savunuculuğunu yürüten ülkeler için bir sınavken, aynı zamanda küresel sistemin değişimine yönelik yüksek perdeden söylemlerde bulunan ve bunun paralelinde stratejiler yürüten ülkeler için de ayrı bir sınav niteliği taşımaktaydı. İkinci grubu temsil eden ülkelerin, gerilimin yumuşamasına ve insani krizin durdurulmasına yönelik getireceği çözüm önerileri, yaşanan çatışmalarda hangi tarafı destekleyecekleri, uluslararası toplumu ve kendi vatandaşlarını hangi yönde etkilemek üzere ne gibi öneriler getirdikleri, özellikle çatışmaların ilk döneminden itibaren dikkatle takip edilen konuların başındaydı. İşte bu ülkelerden biri olan Çin Halk Cumhuriyeti, dünyanın gün geçtikçe ayrıştığı İsrail-Filistin meselesinde kendine özgü bir yol haritası çizen ve bunu da kendi uluslararası ilişkiler anlatısı ile birleştirerek, uluslararası topluma aktarmaya çalışan bir aktör olarak ön plana çıkmaktaydı.
Ortadoğu’da Çin Yüzyılı Hesapları
Çin’in Filistin’de yaşananlar karşısında aldığı pozisyonu analiz etmeden önce, İsrail-HAMAS arasında başlayan gerilimin Çin’i ne derecede etkilediğini görmek önemli olacaktır. Zira, gerilimin işaret fişeğinin atıldığı tarihten hemen önce Ortadoğu’nun içinde bulunduğu atmosfere bakılırsa, bunda Çin’in etkisi oldukça yüksek olmuştur. “Ortadoğu Açılımı” olarak tanımlanan ve 2022’nin son çeyreği ile başlayan bu süreçte Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, Suudi Arabistan’ı ziyaret etmiş ve bölgedeki pek çok liderle görüşmeler gerçekleştirerek, Çin anlatılarını birebir aktarma fırsatı bulmuştur. Bu sürecin ardından, tüm dünyanın dikkat kesildiği İran-Suudi Arabistan uzlaşısı sağlanmış ve bu gelişme, Çin’in arabuluculuk imajını parlatarak, diplomasi hanesine artı puan koydurmuştur. Bunun paralelinde, Çin tarafından küresel sistemin yönetişimine yönelik hazırlanan reçetelerin, başta Afganistan ve İsrail-Filistin sorunu olmak üzere, Ortadoğu’daki uyuşmazlıklar için düzenlenmiş versiyonları, Çin Dışişleri tarafından uluslararası toplumun ilgisine sunulmuştur. Bölge ülkeleri, kendilerine yaklaşmakta olan Çin yüzyılına kollarını açarak; teknoloji, ticaret, yapay zekâ, yeşil dönüşüm başta olmak üzere pek çok alanda Çin ile anlaşmalar imzalamak amacıyla sıraya girip, Çin’e ziyaretler düzenlerken, yumuşayan atmosferin paralelinde bölge ülkelerinin aralarındaki uyuşmazlıkları dondurmaları, Çin-İsrail arasındaki ilişkileri de olumlu yönde etkilemiş ve yansıtılan nispeten istikrarlı Ortadoğu portresi, Çin’in Kuşak-Yol yatırımlarında da bölgeye yönelik planlamalar içerisine girmesini sağlamıştır. Hem Çin’in hem de Ortadoğu ülkelerinin genelinin stratejik çıkarına hizmet eden bu gelişmeler, HAMAS’ın Aksa Tufanı operasyonu ile yerini bambaşka bir çerçeveye taşımıştır. Bu süreçten itibaren küresel sistemdeki tüm aktörler gibi bölge ülkeleri ve Çin de gelişmeleri dikkatle takip etmeye başlamışlardır.
Filistin Sorununda Çin’in Pozisyonları
Çin’in; İsrail-HAMAS arasında başlayan gerilimin ilk safhalarında tarafları itidale davet eden ve nispeten geri planda duran bir pozisyona büründüğü saptanmıştır… Bu duruşuyla Çin, taraflar arasında bir seçim yapmaktan imtina ederek, uyuşmazlıkların barışçıl yolla çözülmesinin gerekliliğini ve sivilleri hedef alan her türlü faaliyetin karşısında olduğunu beyan eden açıklamalar yapmıştır. Bu noktada Çin’in geçmişten itibaren İsrail-Filistin sorununa yönelik üç maddelik çözüm önerisine sahip olduğunu eklemek lazımdır. Bu öneriler, Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas’ın Haziran 2023’te Çin’e yaptığı ziyaret esnasında Devlet Başkanı Şi Cinping tarafından bizzat gündeme taşınmıştır:
1- Filistin sorununun temel çözümü, 1967 sınırları temelinde, başkenti Doğu Kudüs olan, tam egemenliğe sahip bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasında yatmaktadır.
2- Filistin’in ekonomik ve sosyal ihtiyaçlarının karşılanması ve uluslararası toplumun Filistin’e yönelik kalkınma ve insani yardımları artırması şarttır.
3- Barış görüşmelerinin doğru yönde ilerlemesi lazımdır. Kudüs’teki kutsal mekânların tarihi statükosuna saygı gösterilmeli, aşırı-kışkırtıcı söz ve eylemlerden kaçınılmalıdır.
Ayrıca “…Barış görüşmelerinin yeniden başlatılması için gerekli koşulları oluşturmak ve Filistin ile İsrail’in barış içinde yaşamasına yardımcı olmak için somut çabalara katkıda bulunmak üzere, daha büyük ölçekli, daha yetkili ve daha etkili bir uluslararası barış konferansı toplanmalıdır. Çin, Filistin’in iç uzlaşmaya ulaşmasında ve barış görüşmelerini teşvik etmede olumlu bir rol oynamaya hazırdır.” ifadeleri kullanılmıştır.
Çin’in Filistin meselesine yönelik temel duruşu, yukarıdaki üç madde etrafında şekillenmektedir. Bu kapsamda özellikle İsrail’in saldırılarının şiddetlendiği süreçte, Çin Halk Cumhuriyeti de bölgedeki krizin çözümünde rol almak amacıyla diplomatik bir atağa girişmiştir. Bu doğrultuda BM’de düzenlenen Filistin oturumlu toplantılara aktif katılım göstermiş, dönem başkanlığı koltuğuna oturmasının ardından ise Filistin ve küresel sistemin barışçıl yönetişimini konu alan “Ortak Kalkınma, Kalıcı Barışı Teşvik Eder” başlıklı BM oturumunu organize etmiştir. Benzer şekilde, 15 Kasım 2023’te BM çatısı altında düzenlenen Filistin-İsrail sorununa ilişkin 2712 sayılı kararın onaylanmasına katkıda bulunarak, gerilimin yükseldiği ekim ayından beri Güvenlik Konseyi’nden geçen ilk kararın paydaşlarından birisidir. Kasım ayında APEC zirvesi kapsamında ABD Başkanı Biden ile bir zirve gerçekleştiren Şi Cinping, hem ikili görüşmede hem de APEC zirvesinde Filistin meselesine ajandasında yer vermiştir.
Şi Cinping’in APEC’in gerçekleştiği San Francisco’dan ülkesine dönmesinin hemen ardından Çin Dışişleri Bakanlığı; Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Faysal bin Ferhan bin Abdullah el Suud, Ürdün Dışişleri Bakanı Ayman Safadi, Mısır Dışişleri Bakanı Samih Şükri, Endonezya Dışişleri Bakanı Retno Marsudi, Filistin Dışişleri Bakanı Riyad Maliki ve İslam İşbirliği Teşkilatı Genel Sekreteri Hüseyin İbrahim Taha’nın da aralarında bulunduğu bir heyetin küresel arabuluculuk görüşmelerinin ilk durağı olarak 20-21 Kasım tarihlerinde Çin’i ziyaret edeceğini duyurmuştur. İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) ile Arap Birliğinin, Gazze için diplomatik görüşmeler yürütmek üzere görevlendirdiği bu olağanüstü Bakanlar Komitesinin, BM Güvenlik Konseyinin beş daimi üyesine planladıkları ziyaretlerinin ilkini Çin’e yapması ise Pekin tarafından kendilerinin tarafsız tutumuna duyulan güvenin bir kanıtı şeklinde uluslararası topluma sunulmuştur. Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi ile görüşme gerçekleştiren heyet, özellikle Gazze’deki insani yıkımın sonlandırılması ve iki devletli çözüm noktasında Çin ile görüş birliği olduğunu yerinde gözlemleme fırsatı bulmuştur.
Diğer taraftan, Küresel Güney’in sesini duyurduğu platformlardan biri olan BRICS ise yine 2023’ün Kasım ayında “Filistin-İsrail Sorunu Özel Zirvesi”ni düzenlemiş ve buraya Hindistan haricindeki tüm üyeler Devlet Başkanı düzeyinde katılım göstermiştir. Zirvede “Ateşkesi Gerçekleştirmek, Kalıcı Barış ve Güvenliği Sağlamak” başlıklı bir konuşma gerçekleştiren Şi Cinping, tarafların çatışmaları ivedilikle durdurması, insani yardımların güvenli ve sorunsuz geçişinin sağlanması, çatışmanın tırmanmasının engellenmesinin sağlanması olmak üzere üç maddelik güncel öneriler getirmiş ve konuşmasında Filistin ile İsrail arasındaki çatışma döngüsünün kırılmasında temel çözümün “İki Devletli Çözüm”ün uygulanması olduğunu tekrar beyan etmiştir. Aynı konuşmada dikkat çeken ifadelerin başında Şi Cinping’in, “Filistin sorunu çözülmeden Ortadoğu’da sürdürülebilir barış ve güvenlik olmayacaktır” vurgusu yer alırken, kendisi daha önce toplanan barış konferansının düşük etkisine atıf yaparak ivedilikle daha etkin ve yetkili bir Uluslararası Barış Konferansı’nın toplanmasının gerekliliğinin altını çizmiştir. Çin’in Filistin’de yaşanan gelişmelere yönelik attığı diplomatik adımların yanı sıra özellikle bölgedeki insani krizin etkilerinin azaltılmasına yönelik (ama oldukça komik ve sembolik) ekonomik destekler verdiği de görülmektedir. BRICS’de gerçekleştirdiği konuşmada açıklanan verilere göre Çin’in Gazze’deki insani krizin hafifletilmesine yardımcı olmak için çeşitli yardımları bulunmaktadır. Bu yardımlar; Filistin Ulusal Yönetimi ve BM kuruluşları aracılığıyla sağlanan 2 milyon ABD dolarını ve Mısır’ın yardımıyla Gazze Şeridi’ne gıda ve ilaç gibi yaklaşık 2 milyon ABD doları değerinde acil insani yardım malzemesini içermektedir.
İçinde bulunduğumuz an itibarıyla İsrail’in Gazze saldırısıyla insani bir yıkıma dönen Filistin meselesi, yaşanan gerilimin küresel sisteme olan etkisi ve yıkıcılığı açısından tarihin önemli kırılma anlarından birini oluşturmaktadır. Bu süreçte, uluslararası sistemde yer alan aktörlerin tarihin hangi tarafında yer alacakları sorusu, arkasında ciddi sınamaları ve gelecek nesillere aktarılacak potansiyel etkileri barındırmaktadır. Bu aktörlerden biri olan Çin Halk Cumhuriyeti, ABD liderliğindeki mevcut küresel düzenin en ateşli eleştirmenleri arasında yer alırken aynı zamanda uluslararası topluma; eşitlik, kazan-kazan, barış içinde bir arada yaşama, ortak gelecek tarzında bütünleştirici etkileri içeren çok kutuplu bir dünya portresini hedeflediğini aktarmaktadır. Çin tarzı dünya düzeni, özellikle az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin daha adil bir dünyaya kavuşmak ümidiyle destek verdiği söylemler arasında gün geçtikçe etkisini arttırmaktadır. Şüphesiz ki, Latin Amerika’dan Afrika’ya, Ortadoğu’dan Asya’ya doğru yayılım gösteren bu Çin tarzı küresel düzene yönelik ilgi, yalnızca felsefi bir ideal değil, bu tarz söylemlerin etrafını dolduran altyapı yatırımları, ekonomik sübvansiyonlar ve çok yönlü kalkınma teşvikleriyle aynı zamanda ekonomik bir can simidi olmalıdır.
Çin Halk Cumhuriyeti’nin, küresel güney adı verilen az gelişmiş ve gelişmekte olan dünyada gün geçtikçe artan olumlu imajı ve büyük güç mücadelesi olarak adlandırılan küresel rekabette ABD’nin rakibi olarak konumlanması, ona yeni dünya düzeninin potansiyel kutuplarından biri olma yolunu açmıştır. Uluslararası toplum, tıpkı hemen hemen her sorunda ABD’den beklediği gibi, artık küresel sistemde ortaya çıkan krizlerde Çin’den de bir davranış ummakta, en azından onun çözüm önerisini duymayı arzulamaktadır. Bu kapsamda İsrail-Filistin meselesi, yeni dünyanın lideri olmaya aday olan Çin için oldukça kritik bir sınav niteliği taşımaktadır. İran-Suudi Arabistan uzlaşısı ile uluslararası toplumun takdirini kazanan ve diplomatik etkisini güçlendiren Çin’in Filistin’de yaşananlara yönelik atacağı adımlar, yalnızca bölgede yaşanan gerilimi değil, aynı zamanda Çin’in küresel sistemdeki pozisyonunu da etkileyecek konumdadır.
Çin’in Filistin’e kısmen sahip çıkması önemli sayılmakla beraber, bu konuda ciddi, etkili ve netice verici adımlar atmıyor olması… Filistin’e, siyasi ve ekonomik desteklerinin oldukça düşük seviyede kalması, aslında Siyonist sermaye odaklarını ürkütmeyi göze alamadığının kanıtıydı.
İsrail vahşetini kınayan ve mazlum Filistin halkına sahip çıkan İspanya Başbakanı Pedro Sanchez’in eşi Begona Gomez’le ilgili ağır ithamları… (05 Temmuz 2024)
Brezilya eski Devlet Başkanı olan ve Siyonist baskılara karşı çıkarak Yahudi bağlantılı mafya odaklarına savaş açan Jair Bolsonaro’yla ilgili yüz kızartıcı iddiaları… (06 Temmuz 2024)
Hatta eski Japonya Kralı Hirohito’nun 19 Eylül 1988’deki esrarlı ölümünün hangi odaklarca planlandığını çok iyi bilen Şi Cinping’in, dünyaya hâkim olan Siyonist odakları karşısına alamayacağını hesaba katmak lazımdı. Çünkü Şi Cinping; ekonomik, siyasi, sosyal ve kültürel yönden Gizli Dünya Devletini kuran Siyonist Yahudi güdümlü medyanın ve mekanizmaların, İsrail’e ve Siyonizm vahşetine başkaldıranların akıbetine uğramaktan sakınırdı. Dünyamızın, bu malum ve mel’un odaklara mertçe ve mü’mince savaş açan Rahmetli Necmettin Erbakan Hocamızın istikametindeki bir lidere ihtiyacı vardı.
Çin’in, Türki Cumhuriyetleri Ekonomik ve Kültürel İşgal Planları!
ABD ve AB’deki, yüksek işçi ücretleri ve pahalı girdiler nedeniyle, son 50 yıldır Çin’de yatırım yapan Siyonist Yahudi sermayesi, Çin’in Türkiye dahil tüm Türki Cumhuriyetleri ekonomik ve kültürel işgal planlarını kışkırtmış ve kolaylaştırmıştır. Kazakistan, Kırgızistan ve Türkmenistan’a hem borç verip kendisine bağımlı kılmakta, hem de bu ülkelerdeki petrol ve doğal gaz gibi zenginlikleri Çin’e akıtmaktadır. Türkiye’yi, Rusya’nın da desteği ve elbette Siyonizm’in isteği ile, Şanghay İşbirliği Örgütü’ne hem de üye değil “Diyalog Ortağı” diye almaları da bu sömürü planının bir parçasıdır. Bakınız Türkiye-Çin ticaret hacmi 50 milyar dolara ulaşmışken, bunun içerisinde Türkiye’nin Çin’e ihraç ettiği (sattığı) malların yekûnu 4 milyar doları bile bulmamaktadır. Çin, Doğu Türkistan’daki soykırıma varan katliam ve İslam’dan uzaklaştırma zorbalıklarını yumuşatmak ve güya “kültürel uzlaşma” kılıfı sarmak üzere Orta Asya’da ve Türkiye’de “Konfüçyüs Enstitülerini” yaygınlaştırmaya başlamıştır. Kırgızistan, Tacikistan, Kazakistan, Özbekistan ülkelerinde ve Hindistan Müslümanlarının yoğun bölgelerinde onlarca “Konfüçyüs Enstitüleri” açmış ve Çin’e bağımlı beyinler ve kültürel köleler çoğaltmayı amaçlamıştır. Türkiye’de de hem ODTÜ bünyesinde (Ankara’da), hem de İstanbul Boğaziçi Üniversitesinde Çin’in “Konfüçyüs Enstitüleri” bulunmakta ve bunları çoğaltma çabaları yoğunlaşmaktadır.
Çin’in: “Filistin halkının yabancı işgaline karşı güç kullanma hakkı vardır!” çıkışı Yeni Denge Politikalarının bir icabıdır…
Çin, Uluslararası Adalet Divanındaki (UAD) duruşmada, “İsrail’in uzun süreli işgaliyle kendi kaderini tayin hakkından mahrum bıraktığı Filistin’in, yabancı işgaline karşı silahlı mücadele dahil güç kullanma hakkı bulunduğunu” vurgulamıştı. Ve bu tavrından yararlanmak lazımdı.
Hollanda’nın idari başkenti Lahey’deki Barış Sarayı’nda faaliyetlerini yürüten Uluslararası Adalet Divanındaki (UAD) İsrail’in işgal ettiği Filistin topraklarındaki uygulamalarının hukuki sonuçlarının ele alındığı duruşmada Çin adına söz alan Dışişleri Bakanlığı Hukuk Danışmanı Ma Şinmin, Filistin sorununun, yarım asırdan beri varlığını sürdürdüğünü belirterek, “Filistin halkının kuşaklar boyu yaşadığı acılara karşın, adaletin yerine getirilmesi ve meşru haklarının iade edilmesi için umut ışığı bulamadığını” hatırlatmıştı.
İşgalin iki devletli çözümün temelini sürekli olarak aşındırdığına, ilgili Birleşmiş Milletler (BM) kararlarının etkin şekilde uygulanamadığına işaret eden Ma, “İsrail’in Filistin topraklarını uzun süreli işgalinde uyguladığı baskı politikası ve pratikleri, Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkını tümüyle gerçekleştirmesini engelledi.” ifadelerini kullanmıştı. Ma, Filistin halkının İsrail’in baskısına karşı, işgal altındaki topraklarda bağımsız bir devlet kurmak için mücadele ettiğini, bunun kendi kaderini tayin hakkının yerine getirilmesine yönelik meşru bir mücadele olduğunu vurgulamıştı… Birleşmiş Milletler Şartı’nda akdedilen ve çok sayıda uluslararası sözleşmede atıf yapılan kendi kaderini tayin hakkının, sömürge yönetimi veya yabancı işgali altındaki halklara özel bir hukuki çerçeve sunduğuna işaret eden Ma, “Filistin halkı, kendi kaderini tayin hakkı doğrultusunda mücadele yapma, destek arama ve alma hakkına sahiptir.” değerlendirmesinde bulunmuşlardı.
Çin’in: “Filistin sorununa iki devlet temelinde müzakere yoluyla çözüm bulunmalıdır” çıkışı!
Filistin’in 1988 yılında devlet olarak bağımsızlığını ilan ettiğini ve bu statünün 130’dan fazla ülke tarafından tanındığını belirterek: “Filistin halkı, BM belgelerinde açıkça belirtildiği gibi yabancı işgali altındaki bir halktır. Bu bakımdan kendi kaderini tayin hakkına tamamıyla sahip bir topluluktur. Filistin halkının yabancı işgaline karşı silahlı mücadele dahil güç kullanma hakkı vardır. Kendi kaderini tayin hakkı için silahlı mücadele, terörist eylemlerden farklıdır.” diyen Ma, Çin’in Filistin sorununa iki devlet temelinde müzakere yoluyla çözüm bulunmasını savunduğunu aktarıp, taraflara, birbirlerinin meşru kaygılarını dikkate alma, ortak, kapsamlı ve sürdürülebilir güvenlik vizyonunu benimseyerek iki devletin ve iki halkın barış ve uyum içinde bir arada yaşaması için birlikte çalışma çağrısı yapmış ve Filistin sorunun çözümünün İsrail ve Filistin’in, uluslararası toplumla birlikte ortak çabasını gerektirdiğine dikkat çekerek, “Filistin halkı, uzun süredir ertelenen adaletten hepten alıkonulmamalı.” diye uyarmıştı.
BM Genel Kurulu, UAD’den görüş talebinde bulunmuşlardı!
BM Genel Kurulu, 30 Aralık 2022 tarihli kararında UAD’ye, Divan Statüsü’nün 65. maddesine dayanarak 1967’deki savaştan bu yana İsrail’in Filistin’deki işgalinin hukuki neticelerine ilişkin iki soru sormuşlardı:
“1- İsrail’in, Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkını sürekli olarak ihlal etmesinin, işgali sürdürmesinin, 1967’den bu yana Filistin topraklarındaki yerleşim ve ilhak girişimlerinin, Kudüs’ün demografik yapısını, karakterini ve statüsünü değiştirmeye yönelik faaliyetlerinin ve ilgili ayrımcı mevzuat ve tedbirleri kabul etmesinin hukuki sonuçları nelerdir?
2- İsrail’in, ilk soruda belirtilen uygulamaları, işgalin hukuki statüsünü nasıl etkilemektedir ve bu durumun tüm devletler ve Birleşmiş Milletler için doğurduğu hukuki sonuçlar nelerdir?”
Danışma görüşünün etkisi ne kadardı?
UAD’nin verdiği danışma görüşleri, her ne kadar bağlayıcı olmasa da birçok devlet ve kuruluş tarafından dikkate alındığı ve verilen görüşe uygun hareket edildiği saptanmıştı. Divan’ın, İsrail’in Filistin topraklarında inşa ettiği duvara dair 2004’te verdiği danışma görüşünde “duvarın hukuka aykırı olduğu tespitinin” ardından birçok devlet ve şirketin, söz konusu duvarın inşasına katkı sunmaktan uzak durmaları, İsrail’e sattıkları inşaat malzemelerinin duvarın yapımında kullanılmaması şartını koymaları bunun sonuçlarıydı.
Yine UAD’nin 22 Temmuz 2010’da uluslararası hukukta bir devletin tek taraflı bağımsızlık ilan etmesinin yasaklanmadığı yönünde verdiği danışma görüşünün ardından, Kosova’nın bağımsızlığının meşruiyeti artmış ve bağımsızlığını tanıyan devlet sayısı çoğalmıştı. Ayrıca UAD’nin görüşünün, işgalin uluslararası hukuka aykırılığı yönünde olması durumunda İsrail üzerindeki baskının artması ve ona açıkça destek veren ülkeleri uluslararası toplum tarafından tutumlarını gözden geçirmeye zorlamaları ihtimali vardı.
Filistin Sorunu, Ortadoğu probleminin özünü oluşturmaktadır ve Ortadoğu’da barışın ana unsurlarıdır. Tarihsel açıdan bakıldığında, Çin’in bu konudaki duruşu sözde; Filistin’in haklı davasına destek çıkan ama uluslararası topluma yakın olan, yani İsrail’i ve Siyonist sermayeyi de ürkütmekten sakınan bir tavırdır. Yani, Çin’in şu anki Ortadoğu politikası halen “ahlâk” ve “çıkar” çıkmazında sıkışmış durumdadır. Bir yandan Çin, Arap ülkelerinin haklı davasını desteklemek zorundadır, ancak diğer taraftan İsrail ile dostane ilişkilerinden vazgeçmesi de imkânsızdır. “Küfür tek Millettir” hadisini de asla hatırdan çıkarmamalıdır. Ve Çin’in Doğu Türkistan (Sincan – Uygur Özerk) yurdundaki Müslümanlara uyguladığı zulümler ortadadır. Kuşak ve Yol Girişimi, Çin’in Ortadoğu’daki sıcak sorunlara aktif olarak katılması için harika bir fırsat sağlayacaktır, çünkü Çin, aslında çıkarlarının hesabındadır ve küresel odakların kıskacındadır.
Pekin yönetimi, çatışmanın başlamasının ardından İsrail’in, HAMAS’ın saldırılarını tek taraflı kınama beklentisine rağmen taraflara “çatışmanın durdurulması ve sivillerin korunması” çağrısı yaparak Filistin sorununda “iki devletli çözüme” desteğini vurgulamıştı. İsrail-Filistin çatışmasının tırmanmasının bölgedeki dengeleri yeniden şekillendireceği açıktı, Çin’in son dönemde Suudi Arabistan ile İran arasında diplomatik ilişkilerin yeniden başlatılmasındaki arabuluculuğu, bu iki ülkenin yanı sıra Mısır’ı ve Birleşik Arap Emirlikleri’ni içine alan BRICS genişlemesindeki rolü ve Filistin sorununun çözümüne yönelik öneri ve girişimleriyle şekillenen yeni Ortadoğu politikalarının bundan etkileneceği varsayılmaktaydı.
Çin’in Birleşmiş Milletler (BM) Daimi Temsilcisi Büyükelçi Cang Cün, çatışmanın başlamasının ardından BM Güvenlik Konseyinin 8 Ekim’de düzenlediği acil oturumda, Çin tarafının, “İsrail ile Gazze Şeridi’ndeki silahlı gruplar arasında şiddetli çatışmalardan kaygı duyduğunu ve durumun daha kötüye gitmesi ihtimalinden endişeli olduğunu” açıklaması enteresandı. Cang, Filistin ile İsrail arasındaki tekrar eden çatışmaların sebebinin “Ortadoğu barış sürecinin doğrultusundan çıkması, iki devletli çözüm temelinin aşındırılması ve ilgili BM kararlarının etkin şekilde uygulanmaması” olduğunu vurgulamıştı. Çin Dışişleri Bakanlığı da aynı gün yayımladığı yazılı açıklamada, taraflara, “ateşkes ve sivillerin korunması” çağrısı yapmıştı.
İsrail’in, Çin’den: “HAMAS’ı kınama” beklentisi ve hayal kırıklığı!
İsrail’in Pekin Büyükelçiliği yetkilisi Yuval Waks, Çin’in açıklamalarının ardından sosyal medya platformu X’te yaptığı paylaşımda, “İsrail’in, Çin’den HAMAS’ı daha güçlü şekilde kınamasını beklediklerini” açıklamıştı. Siyonist Waks, “Çin’in İsrail’in dostu olduğunu”, “zor zamanda dayanışma ve destek beklediklerini” belirterek, “Sokaklarda insanlar katledilirken, iki devletli çözümü konuşmanın vakti değil.” ifadesini kullanmıştı.
Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mao Ning ise, Pekin’de düzenlenen günlük basın toplantısında, İsrailli yetkilinin açıklamalarına ilişkin soruyu şöyle yanıtlamıştı:
“Filistin-İsrail sorununda, Çin, daima eşitlik ve adaletin yanındadır. Çin hem İsrail’in hem de Filistin’in dostudur. Her iki tarafın da ortak kalkınma için barış içinde bir arada yaşayabilmesini diliyoruz. Sorunun çözümünün tek yolu, iki devletli çözümün uygulanması ve bağımsız Filistin devletinin kurulmasıdır.”
Çin, Filistin sorununda geleneksel olarak iki devletli çözümü ve bağımsız Filistin devletinin kurulmasını destekleyen bir politikadan yanaydı. Filistin Kurtuluş Örgütüne (FKÖ) 1960’lardan bu yana destek çıkan Çin, 1988’de Filistin devletini tanıyarak Arap Birliği ve İslam İşbirliği Teşkilatı dışından bunu yapan ilk ülke olmuştu.
Pekin yönetimi, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin daimi üyesi olarak sonraki yıllarda da Filistin’e hem diplomatik desteğini sürdürmüş hem de insani yardım sağlamıştı. Devlet Başkanı Şi Cinping’in iktidarda olduğu son 10 yılda Pekin, İsrail-Filistin anlaşmazlığının çözümü için aktif rol oynama girişimlerinde bulunmuşlardı.
Şi, 2013’te İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ı ayrı ayrı Pekin’e davet ederek anlaşmazlığın barışçıl çözümü için 4 maddelik plan sunmuşlardı. Plan, tarafların 1967’deki sınırlarına döndüğü, başkenti Doğu Kudüs olan, tam egemenliğe sahip bağımsız bir Filistin devletinin kurulacağı iki devletli çözüm odaklıydı. Şi, işgal altındaki topraklardaki yerleşim faaliyetinin durdurulması, çözüm için uluslararası çabaların koordinasyonu ve Filistin’in kalkınmasına destek verilmesi çağrısı yapmıştı.
Arabuluculuk için Çin’in yeni adımları ise işe yarayacak mıydı?
Son 10 yılda barış müzakerelerine dönüş konusunda mesafe katedilemezken, Pekin yönetimi, son bir yılda arabuluculuk çabaları için yeni adımlar atmıştı. Aralık 2022’de Suudi Arabistan’a yaptığı ziyarette ilk kez düzenlenen Çin-Arap Zirvesi’nde Filistin lideri Abbas ile görüşen Şi, Filistin sorununa erken, adil ve kalıcı çözüm bulunmasına yönelik çabalara destek sözü verip ayrılmıştı. Şi ile Abbas’ın görüşmesinin ardından Çin’in Ortadoğu Özel Temsilcisi Cai Cün, nisanda İsrail ve Filistin’de temaslarda bulunmuş, dönemin Dışişleri Bakanı Çin Gang da aynı günlerde İsrailli ve Filistinli mevkidaşları ile yaptığı telefon görüşmelerinde, “barış müzakerelerine dönülmesi” çağrısı yaparak Çin’in bu konuda “kolaylık sağlamaya” hazır olduğunu hatırlatmıştı.
Öte yandan Mahmud Abbas, 2024 Haziran’da Pekin’i ziyaret ederek Çin Devlet Başkanı Şi ile buluşmuşlardı. Şi, görüşmede, Filistin sorununun çözümü için barış müzakerelerine dönülmesi gerektiğini belirterek müzakereler için elverişli ortamın yaratılması amacıyla “uluslararası barış konferansı” toplanması gerektiğini hatırlatmıştı. Filistin sorununun yarım asırdan uzun süredir çözümsüz kalmasının Filistin halkına büyük acılar yaşattığını, bu yüzden adaletin bir an önce sağlanması gerektiğini belirten Şi, “Çözümün temeli, 1967 sınırları temelinde, başkenti Doğu Kudüs olan tam egemenliğe sahip bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasında yatıyor.” ifadelerini kullanmıştı.
Çin diğer yandan; 1992’de diplomatik ilişki kurduğu İsrail ile de “yenilikçi kapsamlı ortaklık” olarak tanımlanan bir çerçevede ikili iş birliğine bağlı kalmaktaydı!
Çin, ABD’nin stratejik ilgisinin merkezinin Ortadoğu’dan Hint-Pasifik bölgesine kaydığı ve Ukrayna krizi nedeniyle Rusya’ya ve Avrupa’ya odaklandığı bir dönemde, Ortadoğu’da etkisini artırma arayışlarını yoğunlaştırmıştı. Ancak asla unutmamalıdır ki, Çin son merhalede İsrail’den yana tavır alacaktı. Bölgesel çıkarlar ve küresel hesaplar için Filistin’den yana, bazı hayırlı adımlar atmasını ise olumlu karşılamalı ve onun bu dengeleri kollama konumundan yararlanmaya çalışılmalıydı.
Yegane kuvvet kudret sahibinin cenab-ı Hak olduğunu bilmek ve bunu hayatının merkezine oturtabilmek işte bu imanın birinci şartıydı. Allah dilemedikten sonra kula hiç bir şey hiç bir şekilde zarar veremezdi. Bunu bilerek siyaset ve strateji üretebilmek te ancak Milli Çözüm’de bulunurdu.
Ayının 100 planı varsa hepsi bal’a ulaşmak üzerine ise, siyonizmin de bütün planları Anadolu’da sevri nasıl uygularım ve dünya hakimiyetini nasıl gerçekleştiririm üzerine idi. Bu plan dahilinde hiç bir yeri boş bırakmayan Yahudi tabiki Çin’i de dizayn etmekteydi, bunun farkında olan yöneticilerde mümkün olan en az zararla orta doğudaki bu savaş (katliam)’ı nasıl kendi dengeleri koruyarak kendi menfaatlerine çeviririz onun derdindelerdi.
Çin ne kadar göstermelik kahramanlığa başvursada Doğu Türkistanda yaptığı zulümler orta doğudaki takındığı tavrında ne kadar samimi olduğunu göstermektedir. Üstadımızın dediği gibi madem böyle bir planıda varsa neden mazlumlar için kullanılmasındı. Bu strateji bir kişinin hayatının kurtulmasına vesile olacaksa neden değerlendirilmesindi…
Bu katliama dur diyecek ve orta doğuya huzur getirecek olan bu topraklar ile her türlü bağı bulunan tabiki Türkiye idi, vede tüm dünyayı yeniden dizayn edip huzura kavuşturacak olanda Erbakan düşüncesine ve projelerine sahip çıkan ülkem olacaktı.
Çin’in Filistin’e kısmen sahip çıkması önemli sayılmakla beraber, Siyonist sermaye odaklarını ürkütmeyi göze alamadığı da açıktı!
Makalemiz konuyu eşsiz bir netlik ve millilik çerçevesinde ele almış, aklın en üst seviyesinde bir bakış açısıyla konuyu bilgelikle yorumlamıştır.
Aynı zamanda görülen o ki, liderler; Gizli Dünya Devletini kuran Siyonist Yahudi devletinin elindeki (kaset, sermeye, medya, ekonomi, toplumları etkileme mekanizmaları gibi) güçlerden dolayı “İsrail’e ve Siyonizm savaşı” göze allamakta, sandalyelerinden olmamak içinde kuyruklarını kıstırıp oturmaktadırlar.
Bir gerçek var ki “İsrail güçten anlar”
Dünyamızın, bu malum ve mel’un odaklara mertçe ve mü’mince savaş açan Rahmetli Necmettin Erbakan Hocamızın istikametinde olan mert, metin, bilge, zamanımızda Siyonizm’i, uşaklarını ve girişimlerini en iyi bilen ve savaş açıp İsrail’i alt edebilecek akla sahip tek kişi Üstad Ahmet Akgül Hocamızı hala görmemek ahmaklık, bu gerçeği fark edipte engel olmaya çalışmak, görmezden gelip ağzına bile almamak ise tam bil alçaklıktı.
Dünyamızın, bu malum ve mel’un odaklara mertçe ve mü’mince savaş açan Rahmetli Necmettin Erbakan Hocamızın istikametindeki bir lidere ihtiyacı vardı.
Ne günlere kaldık… Dünyayı değiştirecek hamleler yapan Aziz Erbakan Hocamızın kıymetini bilemeden, dünyaya oyuncak bir iktidarın sultası altında yaşamakla imtihan oluyoruz. Her coğrafyada mazlumlar göz yaşı döküyorken, zalimler şiddetle oyun kurmaya devam ediyor. Bir yanda tarihi görmediği alçak zulümleri işleyen Çin, öte yanda seksen yıldır türlü zulmü işleyen siyonist şeytanın çocuğu israil… Ne yazık ki yardımlarına yetişmeyi bırakın, zulüm var demek bile suç… Allah’ım, bizi bu acizlikten kurtar. Amin
ALLAH NUR’UNU TAMAMLAYACAK!
Siyonistlerin planlarını sezebilecek;
Hidayet, basiret ve feraset sahibi nerede?
Karşı hamle yapabilecek dirayet ve cesaret nerede?
Siyonistlerin oyuncağı olmamış siyasetçiler nerede?
Bu işbirlikçi iktidardan hâlâ medet umanlar, gafletten uyanın!
Erbakan Hocamızın istikametindeki lider, dünyaya bu Siyonistlerin planlarını deşifre eden ve bütün şeytanilere tek başına kafa tutan Üstad Ahmet Akgül’dür.
”ÇOK YAKINDA ADİL DÜZEN VE YENİ BİR DÜNYA KURULACAK, KİMSE BUNA ENGEL OLAMAYACAKTIR!”
Zafer inananlarındır ve zafer yakındır!
Evet Uluslararası Siyaseti anlamamıza yarayan kirli bilgilerden uzaklaştırılmış ve temiz bilgiyle ; dikkat edilmesi gereken hususların altının çizildiği ve çare ve çözümler sunulduğu nasıl bir strateji izlenmesi gerektiğine dair ülkemizin ilgili bürokrasisine önemli ufuk açıcı bir makale. Böylesi maksatla ele alan ikinci bir kurum kuruluş şahsiyet malesef bulunmamakta…Muhterem Ahmet hocamıza kaleme aldıkları bu makale ve bilgilendirme için şükranlarımı arzederim.
1) Çin’in: “Filistin sorununa iki devlet temelinde müzakere yoluyla çözüm bulunmalıdır” çıkışı!
2) Çin’in: “Filistin halkının yabancı işgaline karşı güç kullanma hakkı vardır!” çıkışı Yeni Denge Politikalarının bir icabıdır…
3) Çin, Doğu Türkistan’daki soykırıma varan katliam ve İslam’dan uzaklaştırma zorbalıklarını yumuşatmak ve güya “kültürel uzlaşma” kılıfı sarmak üzere Orta Asya’da ve Türkiye’de “Konfüçyüs Enstitülerini” yaygınlaştırmaya başlamıştır. Kırgızistan, Tacikistan, Kazakistan, Özbekistan ülkelerinde ve Hindistan Müslümanlarının yoğun bölgelerinde onlarca “Konfüçyüs Enstitüleri” açmış ve Çin’e bağımlı beyinler ve kültürel köleler çoğaltmayı amaçlamıştır. Türkiye’de de hem ODTÜ bünyesinde (Ankara’da), hem de İstanbul Boğaziçi Üniversitesinde Çin’in “Konfüçyüs Enstitüleri” bulunmakta ve bunları çoğaltma çabaları yoğunlaşmaktadır.
Bu girişimlere karşı izlenmesi gereken strateji ve uyanıklık konusunda makalenin Üstad Ahmet AKGÜL’ÜN şu hatırlatmaları dikkate alınmalıdır:
…
Ancak asla unutmamalıdır ki, Çin son merhalede İsrail’den yana tavır alacaktı. Bölgesel çıkarlar ve küresel hesaplar için Filistin’den yana, bazı hayırlı adımlar atmasını ise olumlu karşılamalı ve onun bu dengeleri kollama konumundan yararlanmaya çalışılmalıydı.
Ve dünyamızın, bu malum ve mel’un odaklara mertçe ve mü’mince savaş açan Rahmetli Necmettin Erbakan Hocamızın istikametindeki bir lidere yani MİLLİ ÇÖZÜM ZİHNİYETLİ ÜSTAD AHMET AKGÜL’E ihtiyacı vardı ve şuanki basiretsiz kabiliyetsiz beceriksiz idarecilerden kurtulunması gerekiyordu.
Filistin Sorunu, Ortadoğu probleminin özünü oluşturmaktadır ve Ortadoğu’da barışın ana unsurlarıdır. Tarihsel açıdan bakıldığında, Çin’in bu konudaki duruşu sözde; Filistin’in haklı davasına destek çıkan ama uluslararası topluma yakın olan, yani İsrail’i ve Siyonist sermayeyi de ürkütmekten sakınan bir tavırdır. Yani, Çin’in şu anki Ortadoğu politikası halen “ahlâk” ve “çıkar” çıkmazında sıkışmış durumdadır. Bir yandan Çin, Arap ülkelerinin haklı davasını desteklemek zorundadır, ancak diğer taraftan İsrail ile dostane ilişkilerinden vazgeçmesi de imkânsızdır. “Küfür tek Millettir” hadisini de asla hatırdan çıkarmamalıdır. Ve Çin’in Doğu Türkistan (Sincan – Uygur Özerk) yurdundaki Müslümanlara uyguladığı zulümler ortadadır. Kuşak ve Yol Girişimi, Çin’in Ortadoğu’daki sıcak sorunlara aktif olarak katılması için harika bir fırsat sağlayacaktır, çünkü ÇİN, aslında çıkarlarının hesabındadır ve küresel odakların kıskacındadır.
Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mao Ning ise, Pekin’de düzenlenen günlük basın toplantısında, İsrailli yetkilinin açıklamalarına ilişkin soruyu şöyle yanıtlamıştı:
“Filistin-İsrail sorununda, Çin, daima eşitlik ve adaletin yanındadır. Çin hem İsrail’in hem de Filistin’in dostudur. Her iki tarafın da ortak kalkınma için barış içinde bir arada yaşayabilmesini diliyoruz. Sorunun çözümünün tek yolu, iki devletli çözümün uygulanması ve bağımsız Filistin devletinin kurulmasıdır.”
Çin, Filistin sorununda geleneksel olarak iki devletli çözümü ve bağımsız Filistin devletinin kurulmasını destekleyen bir politikadan yanaydı. Filistin Kurtuluş Örgütüne (FKÖ) 1960’lardan bu yana destek çıkan Çin, 1988’de Filistin devletini tanıyarak Arap Birliği ve İslam İşbirliği Teşkilatı dışından bunu yapan ilk ülke olmuştu.
Ancak asla unutmamalıdır ki, Çin son merhalede İsrail’den yana tavır alacaktı. Bölgesel çıkarlar ve küresel hesaplar için Filistin’den yana, bazı hayırlı adımlar atmasını ise olumlu karşılamalı ve onun bu dengeleri kollama konumundan yararlanmaya çalışılmalıydı.
DÜNYAMIZIN, BU MALUM VE MEL’UN ODAKLARA MERTÇE VE MÜ’MİNCE SAVAŞ AÇAN RAHMETLİ NECMETTİN ERBAKAN HOCAMIZIN İSTİKAMETİNDEKİ BİR LİDERE ÜSTAD AHMET AKGÜL HOCAMIZA İHTİYACI VARDIR.
Filistin’de kalıcı çözüm İsrail’in haritadan silinmesi ile gerçekleşecektir. Ve bunu bir avuç HAMAS kahramanları ve Milli Şuur Milli Çözüm fedakârları bunu gerçekleştirecektir. İsrail’i yıkacaktır!..
Artık sonunuz yaklaştı, ey Kuduz İsrail, ey Siyonist zalimler ve ey tüm emperyalist hainler!.. İsmaillerin intikamını, Azizün Züntikam olan Allah, ERBAKAN’CA Milli Şuur ve Milli Çözüm zihniyetiyle alacaktır, az kaldı!.. Her din ve düşünceden, farklı kültür ve kökenden bütün toplumların huzur, barış ve refah içinde yaşayacakları ADİL DÜZEN mutlaka kurulacaktır!..
“Devletler Beka Stratejisi” kavramının Uluslararası İlişkiler literatürüne İsrail’in ilan edilmesinden sonra ilave edildiği iddia edilir. İşte bu minvalde, İsrail’in oğulları, Çin’i de etki altına alarak küresel sisteme, sömürü ve vahşet düzenine gelecek her türlü tehdidi, bertaraf etmeyi garanti altına alma stratejisini uygulamaktadırlar.
Dünün Komünist Çini ile, bugünkü Kapitalist Çin’i, “aynı güç” etkisi altında tutmaktadır.
Sonuç itibariyle, Türk Dış politikasının kuramcıları, dünyanın hali hazırdaki durumunu, İsrailsiz bir sistemin ve gelecek yüzyılın perspektifini, ciddiyetle analiz etme, yorumlama yetkisine sahip olmalıdırlar.
Türkiye olarak yepyeni bir Asya/Çin Vizyonu, en etkin bir irade ve şuurla devreye sokulmalıdır. Yeryüzünde sadece bir insanın değil, bir hayvanın değil, bir çiçeğin dahi, haksız yere yok edilmesine engel olacak, küresel bir anlayışın ve iradenin etkin bir şekilde hayata geçirilmesine olanak sağlayacak adımlar, bugünden tez yok atılmalıdır. Bu vizyon ve açılım, şüphesiz Türkiye’ye yakışır.
Prof Necmettin Erbakan Hocamızın meşhur ifadesiyle “Yeni bir Dünya’ya dayanan, Adil bir Düzeni kurmak, ancak bizim milletimize yakışır.
Bu aksiyonu ise, gerçekleştirecek yegane irade “Milli Çözüm Aklı ” olacaktır.
Bu minvalde Üstad Ahmet Akgül Hocamızın uyarılarını, makalelerini, hazırlıklarını, milli devlet aklının ciddiyetle, takip etmesi ve bunlardan istifade etmesi, Türkiye Cumhuriyetinin en büyük şans ve zenginliklerinin başında gelecektir
Çin’in Filistin tavrı yeni dünya liderliği yolundaki stratejik tavrıdır. Siyonist yeni dünya düzeni Çin merkezli yapılanırken, Siyonist Küreselcilerin Çin’in Filistin in 1967 sınırlarına saygılı olunması politikasına belli ki şimdilik ses çıkarmamaktadırlar. Bu durum Filistin’ in şimdiki durumu ile ilgili bir rahatlama kapısı olarak gözükmektedir.
Diğer taraftan Doğu Türkistan politikaları ve Türk Cumhuriyetlerini borca esir ederek kendine bağlaması küreselci Siyonist bir politika olduğu açıktır.
Yani Adil Düzensiz dünya insanlığa huzur kapısı açmayacaktır.
Çin, ABD’nin stratejik ilgisinin merkezinin Ortadoğu’dan Hint-Pasifik bölgesine kaydığı ve Ukrayna krizi nedeniyle Rusya’ya ve Avrupa’ya odaklandığı bir dönemde, Ortadoğu’da etkisini artırma arayışlarını yoğunlaştırmıştı. Ancak asla unutmamalıdır ki, Çin son merhalede İsrail’den yana tavır alacaktı. Bölgesel çıkarlar ve küresel hesaplar için Filistin’den yana, bazı hayırlı adımlar atmasını ise olumlu karşılamalı ve onun bu dengeleri kollama konumundan yararlanmaya çalışılmalıydı.
https://www.millicozum.com/mc/ozel-yazilar/cinin-filistine-yaklasimi-ve-yeni-ortadogu-politikasi/
Öncelikle hatırlatmamız gerekir ki:
Milli Çözüm-Ahmet Akgül üstadımız dışında hiçbir lider dünyaya hâkim olan Siyonist odakları karşısına alamamaktaydı.
Çünkü Ekonomik, siyasi, sosyal ve kültürel yönden Gizli Dünya Devletini kuran Siyonist Yahudi güdümlü medyanın ve mekanizmaların, İsrail’e ve Siyonizm vahşetine başkaldıranların akıbetine uğramaktan sakınılmaktaydı.
Dünyamızın, Gizli Dünya Devletini kuran Siyonist Yahudi güdümlü bu malum ve mel’un odaklara mertçe ve mü’mince savaş açan Rahmetli Necmettin Erbakan Hocamızın istikametindeki bir düşünceye ve lidere, yani Milli Çözüm’e ve Ahmet Akgül üstadımızın liderliğine ihtiyacı vardı.
Çin’in şu anki Ortadoğu politikası halen “ahlâk” ve “çıkar” çıkmazında sıkışmış durumdaydı.
Tarihsel açıdan bakıldığında, Çin’in Filistin Sorunu konusundaki duruşu; sözde Filistin’in haklı davasına destek çıkan, ama uluslararası topluma yakın olan, yani İsrail’i ve Siyonist sermayeyi de ürkütmekten sakınan bir tavır takınmaktaydı.
Çin, Filistin sorununda geleneksel olarak iki devletli çözümü ve bağımsız Filistin devletinin kurulmasını destekleyen bir politikadan yanaydı.
Çin’in: “Filistin sorununa iki devlet temelinde müzakere yoluyla çözüm bulunmalıdır” çağrısı ve “Filistin halkının yabancı işgaline karşı güç kullanma hakkı vardır!” çıkışı Yeni Denge Politikalarının bir icabıydı.
Çin’in Filistin’e kısmen sahip çıkması önemli sayılmakla beraber, bu konuda ciddi, etkili ve netice verici adımlar atmıyor olması… Filistin’e, siyasi ve ekonomik desteklerinin oldukça düşük seviyede kalması, aslında Siyonist sermaye odaklarını ürkütmeyi göze alamadığının kanıtıydı.
Yani, Bir yandan Çin, Arap ülkelerinin haklı davasını desteklemek zorundadır, ancak diğer taraftan İsrail ile dostane ilişkilerinden vazgeçmesi de imkânsızdır.
“Küfür tek Millettir” hadisini de asla hatırdan çıkarmamalıdır.
Ve Çin’in Doğu Türkistan (Sincan – Uygur Özerk) yurdundaki Müslümanlara uyguladığı zulümler ortadadır.
Kuşak ve Yol Girişimi, Çin’in Ortadoğu’daki sıcak sorunlara aktif olarak katılması için harika bir fırsat sağlayacaktır, çünkü ÇİN, aslında çıkarlarının hesabındadır ve küresel odakların kıskacındadır.
Ancak asla unutmamalıdır ki, Çin son merhalede İsrail’den yana tavır alacaktı.
Çin’in, bölgesel çıkarlar ve küresel hesaplar için Filistin’den yana, bazı hayırlı adımlar atmasını ise olumlu karşılamalı ve onun bu dengeleri kollama konumundan yararlanmaya çalışılmalıydı.
Çin, Türki Cumhuriyetleri ekonomik ve kültürel işgal planları yapmaktaydı.
ABD ve AB’deki, yüksek işçi ücretleri ve pahalı girdiler nedeniyle, son 50 yıldır ÇİN’de yatırım yapan Siyonist Yahudi sermayesi, Çin’in Türkiye dahil tüm Türki Cumhuriyetleri ekonomik ve kültürel işgal planlarını kışkırtmış ve kolaylaştırmıştır.
Çin, Kazakistan, Kırgızistan ve Türkmenistan’a hem borç verip kendisine bağımlı kılmakta, hem de bu ülkelerdeki petrol ve doğal gaz gibi zenginlikleri ÇİN’e akıtmaktaydılar.
Türkiye’yi, Rusya’nın da desteği ve elbette Siyonizm’in isteği ile Şanghay İşbirliği Örgütü’ne hem de üye değil “Diyalog Ortağı” diye almaları da bu sömürü planının bir parçasıdır.
Çin, Doğu Türkistan’daki soykırıma varan katliam ve İslam’dan uzaklaştırma zorbalıklarını yumuşatmak ve güya “kültürel uzlaşma” kılıfı sarmak üzere Orta Asya’da ve Türkiye’de “Konfüçyüs Enstitülerini” yaygınlaştırmaya başlamıştır.
Filistindeki soykırım dahil, dünyaki zulüm ve sömürünün tek çözümü Adil Düzendir. Yoksa küfür tek millettir. Ne kadar Çin ve bazı ülkeler denge siyaseti güderek kendi menfaatleri için siyaseten adil bir role bürünseler de, işin sonunda, zulümden ve menfaatten yana tavır alacaklardır. Bu bilinçle elbette onların bu denge siyasetinden istifade edilerek hareket edilmelidir.
Makalenin sonunda geçen şu ifadeler, tam da bunu anlatmaktadır:
Asla unutmamalıdır ki, Çin son merhalede İsrail’den yana tavır alacaktı. Bölgesel çıkarlar ve küresel hesaplar için Filistin’den yana, bazı hayırlı adımlar atmasını ise olumlu karşılamalı ve onun bu dengeleri kollama konumundan yararlanmaya çalışılmalıydı.