ERDOĞAN’IN SİVİL ANAYASA ÇABALARI
VE
STRATEJİK ACABALARI!
Sn. Erdoğan’ın ve tabi yandaş ve yalaka takımının; “Sivil ve özgürlükçü bir anayasa yapacağız… Vesayetçi ve darbe eseri eski anayasadan kurtulacağız!..” palavraları altında, bütün Milli ve manevi dinamiklerimizin yozlaştırılmasına, ahlâki ve ailevi değerlerimizden uzaklaştırılmamıza kolaylık sağlayıcı, Haçlı AB dayatması talimatlar doğrultusunda tahribatçı bir metin hazırlanacağı konusunda çok ciddi kuşkularımız vardır. “Küreselleşme” ve “Dünya ile bütünleşme” kılıfı altında; Siyonist sisteme eklemleyip, milletimizi demokratik köleler haline getirme çabaları sırıtıp durmaktadır.
Anayasalar; bir ülkedeki toplumla devlet arasında ortak konsensüsle oluşan ve her kesimi bağlayıcılık özelliği taşıyan hukuki metinlerdir. Anayasaların; adil, milli, gerçekçi ve yeterli olması beklenir. Elbette bir ülkede hukukun ve huzurun hâkim olması için, sadece anayasaların doğru ve doyurucu olması yetmeyecektir, ilgili kanunların ve bunları uygulayanların da vicdani dürüstlüğe ulaşması gerekir. Yani sadece metrenin ve terazinin düzgün olması yetmez, onu kullanan elin de sahtekârlık yapmaması lazım gelir.
Hazırlanan yeni anayasa şu özellikleri taşımayacaksa, ondan hayırlı sonuçlar beklemek yersizdir:
1- Bu anayasa; temel insan haklarına, evrensel hukuk kurallarına ve çağdaş yaşam standartlarına uygun hazırlanmalıdır.
2- Ancak “Küreselleşme, dünya ile bütünleşme, demokratik ve laik çıtaları yükseltme” gibi jelatinli kılıfların arkasına sığınarak ülkemizi Emperyalist ve Siyonist Gizli Dünya Devleti’nin güdümüne sokacak, Milli hâkimiyet ve hürriyet düşüncesinden koparacak “tuzak kavramlardan” mutlaka sakınılmalıdır.
3- Yeni anayasa; her türlü peşin ön yargılardan ve ideolojik saplantılardan uzak, ilmi ve insani değerlere uygun yazılmalıdır.
4- Toplumun; farklı din ve düşünceden her kesimin özgürlük ve beklentilerini karşılamak, herkesin özgüvenini ve onurlu yaşam garantisini sağlayacak olmakla birlikte, milletimizin kahir ekseriyetini oluşturan insanlarımızın inancına, ihtiyacına ve ortak amacına uygun bir anayasa olması esastır; aksi halde Milli bünyeye uyum sağlayamadığından, eğreti bir elbise gibi kalacaktır.
5- Anayasa mutlaka “Milli” olmalıdır. Yani toplumun ananevi ve ailevi mirasına, dini ve ahlâki yapısına, tarihi ve tabii dokusuna ve Lider Ülke olma arzusuna olumlu yanıt verecek, yani doğal ve sosyal kanunlara münasip düşecek bir içerikte tasarlanmalıdır.
6- Ülkemiz ve Milletimiz üzerindeki sinsi emelleri öteden beri bilinen Haçlı zihniyetiyle şekillenen; “AB’ye uyum sürecine” ve Siyonist sömürü sermayesinin dünyayı ele geçirme projesi olan; “küreselleşme serüvenine” kolaylık sağlamak ve meşruiyet kazandırmak niyetiyle yapılacak bir anayasa, peşinen bir “ana-tasa” yani huzursuzluk kaynağı olacaktır.
7- Hazırlanacak yeni anayasa, hassas dengeleri ve Cumhuriyet değerlerini gözetip kollayacak bir duyarlılık ve tutarlılık taşımalıdır.
8- Anayasa metninde çok farklı ve aykırı biçimlerde yorumlanmaya müsait, güç ve iktidar çevrelerince kendilerine göre yozlaştırılmaya münasip bulunan kapalı ve karmaşık ifadelerden uzak durulmalı; açık ve anlaşılır bir dil kullanılmalıdır.
9- Türkiye Cumhuriyeti’nin uluslararası tapusu konumundaki Lozan Anlaşması’nın kazanımlarını geri alacak, ertelenmiş Sevr’in dayatmalarını hortlatacak ve Lozan’ın gizli maddelerine resmiyet kazandıracak terim ve tavizlere yanaşmamalıdır.
Değişim Anayasası ve Genel Esasları
Adil ve çağdaş bir anayasanın en önemli özelliği: Temel hak ve hürriyetleri değil, özel görevleri ve genel sorumlulukları saymasıdır. Çünkü hak ve hürriyetler sınırsızdır ve doğaldır, yani doğuştan kazanılmıştır. Bu nedenle ayrıca ve kanunla sayılmaları anlamsızdır. Yasalar sadece vatandaşların görev taksimatını, yükümlülük ve sorumluluk şartlarını ortaya koymalı, çok açık ve net ifadeler kullanılmalıdır.
Milli Görüş ve Milli Çözüm istikametinde daha önce hazırlanan “Yeni Anayasa Tasarılarının Temel Esaslarıyla” ilgili öneri ve örnekleri; •Ciddi ve cesaretli, •İlmi ve asri, •İnsani ve İslami olmakla beraber; yanlış anlaşılmalara, haksız hücumlara ve kasıtlı çarpıtılmalara müsait ifadeler içermekte, hatta bazen yersiz ve gereksiz teklifler getirmektedir. Bunları tek tek ele alıp tenkit ve tahlil etmek çok zaman alacağından ve uzun yer kaplayacağından, biz sadece önemli gördüğümüz bazı düzeltme ve eklemelerle ve özet halinde bir düzenlemeyi okurlarımıza, ilgili kurum ve şahıslara aktarmakla yetineceğiz.
A- Türk Ulusu Tanımlanmalıdır.
Ulussuz devlet olmaz. Türkiye devleti Türk ulusunundur. Bu da tartışılamaz. Yapacağımız tek şey Türk ulusunun kimlerden oluştuğunu belirtmektir. Mustafa Kemal bunu dört ilkeye bağlamıştır:
a- Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak.
b- Resmiyette ve genelde Türkçe konuşmak ve yazmak.
c- Ülkeyi düşman taarruz ve tasallutundan koruyucu ve devletimizi kurucu en önemli unsur olan halkımızın iman ve maneviyat esaslarına; farklı köken ve kültürleri aynı potada kaynaştırıp millet vasfını oluşturmakta en büyük rolü oynayan Müslümanlığa sahip çıkmak ve tabii bütün inançlara saygı duymak ve özgürlük sağlamak.
d- Türkiye Cumhuriyeti’ne mensubiyet olarak “Ben Türküm” diyerek; ülkesine, devletine ve milletine bağlı kalmak…
Biz bunların biraz değiştirilmesini ve şunların eklenmesini uygun buluyoruz:
a- Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak, başka ülkenin vatandaşı olmamak.
b- Resmi dil olarak Türkçeyi bilmek ve konuşmak, genel eğitimi Türkçe yapmak, merkezi ve yerel bütün kurumlarda resmi yazışma, konuşma, soruşturma ve yargılamada Türkçeyi kullanmak kaydıyla; ama başka dilleri de bilip konuşma, yerel ve özel ortamlarda kullanma hakkına sahip bulunmak.
c- Normal vatandaşlara da azınlık haklarından yararlanma imkânı tanımak. (Azınlıklar özel statülü vatandaştır.)
d- Genel aidiyet ve mensubiyet olarak, “Türküm” demekten onur duymak. Ama bu durum özelde, örneğin “Ben Kürdüm” demeye engel sayılmamak. Çünkü ırkın değil, ulusun alt kimlikleri olabilir; olacaktır da.
B- Laiklik tanımlanmalı ve herkesin anlayacağı bir Türkçe ile yazılmalıdır.
Anayasamızın 24. maddesi laikliğin temel esaslarını ortaya koymaktadır. Ama “muğlâk-kapalı”dır ve istismara müsait durumdadır. Oysa Anayasa hükümlerinin, okuyan herkesin aynı şeyleri anlayacağı biçimde açık, net ve kesin bir dille ve Türkçe yazılması esastır. Bu nedenle “Laiklik”in 24. maddedeki temel esaslara uygun olarak yeniden ve Türkçe yazılması, farklı kesim ve görüşlerden uzmanların ortak bir konsensüsle ortaya koyacağı bir tanımın hazırlanması, artık zorunlu bir ihtiyaçtır.
a- Çünkü 24. Maddede; kamunun değil, devletin,
b- Düzenin değil, temel düzenin,
c- Dini fikriyatı değil, dini hissiyatı,
d- “İstismar edemez ve kötüye kullanamaz” denilmiştir. Burada; “veya” yerine “ve” kullanılarak, “istismarın, açıkça kötüye kullanmak” olduğu belirtilmiştir. Oysa bugün laiklik tamamen farklı yorumlanmaktadır. Ve her türlü istismar ve suiistimale açık bulunmaktadır. Hem din istismarcıları hem devrim simsarları, bu kapalı laiklik maddesini, kendilerine uydurmaya ve baskı unsuru olarak uygulamaya çalışmaktadır.
C- Hâkimlik sistemi yanında, “Hakemlik sistemi” de oluşturulmalıdır.
Yeterli hukuk tahsili yapmış, kendi sahasında uzmanlaşmış kimselere, devlet tarafından, bugünkü avukatlık ve hâkimlik karşılığı HAKEM’lik yetkisi verilecek ve maaşları bütçeden ödenecektir. Hakemlerden birini bir taraf, ötekini diğer taraf seçmelidir. Başhakemi ise hakemler kendileri seçmelidir. Geçiş sürecinde başhakemliği bugünkü atanmış hâkimlerden birisi üstlenmelidir. Hakemlerin kararları temyiz edilebilmelidir. Hakemler aleyhine dava açılabilmelidir. “Yüce Divan” milletvekillerinden oluşmuş hakemlerden meydana gelmelidir. O zaman tüm dokunulmazlıklar kaldırılabilir. Kasıtlı, yanlı ve hukuka aykırı karar veren hakemlerin yetkilerine son verilmeli, her türlü devlet görevlerinden ve şahitlikten menedilmelidir.
Ç- Şu maddeler Anayasa’da yer almalıdır:
1- Faizin her türlüsü kaldırılmıştır. Devlet faizsiz kredi kurumları oluşturacaktır. Geçiş sürecinde, faizli bankacılığa ruhsat verilecek, ancak banka ve faiz batıklarına resmi teminat sağlanmayacaktır ve faiz giderleri masrafa yazılmayacaktır.
2- Vergi sadece servet ve üretimden alınacak, isteyenden üretilen mal cinsinden de vergi toplanacak, ücretten vergi alınmayacaktır.
3- Her türlü sarhoş edici içki ve uyuşturucu, bunların alım satımı ve reklamı yasaklanmıştır.
4- Ahlâki ve ailevi hayatın yozlaşmasına ve her çeşit fuhşun yaygınlaşmasına sebep olacak hiçbir yola ve yayına fırsat tanınmayacaktır. AB istiyor diye Milli ve manevi değerlerimizin dejenere ve tahribine fırsat tanınmamalıdır.
5- Her türlü kumarın; loto, toto, piyango, kazı kazan, at yarışı gibi şans oyunlarının ve hele devlet eliyle ve garantisiyle oynanması son bulacaktır.
6- Ceza hukukunda caydırıcılık esas olacak, bu nedenle kısas (misliyle karşılık ve idam) uygulanacak, tutuklamalar dışında hapis yerine genellikle maddi külfet ve müeyyide ve ağır kamu hizmetlerinde mecburi görevlendirilme yapılacaktır.
D- “Ekseriyet sistemi yerine, ortak vekillik sistemi” getirilip uygulanmalıdır.
TBM Meclisi’nde farklı kesimler adına temsilciler oluşmalıdır. Temsilciler ilgili konuları ve sorunları tartışmalıdır. Anlaşamadıkları hususlarda ortak vekil atayıp, bu ortak vekil istişareden sonra karar almalıdır. Bu karar herkesi bağlamalıdır. Çünkü ortak vekillerin kararıdır. Ortak vekiller sıralama usulü ile atanmalıdır.
E- Merkez Bankası’nın parayı nasıl çıkaracağı kanunla saptanmalıdır.
TCMB hem dış bağlantılardan hem de siyasi baskılardan arındırılmalıdır. Karşılıksız para asla çıkmamalıdır. Para, sadece arz edilen emeğe avans olarak aktarılmalı ve krediler stok edilen mala tanınmalıdır. Yapılara, binalara kredilendirilme imkânı sağlanmalıdır. Altınla değiştirilebilen bir para çıkarılmalıdır. Devlet taşınmazlar alıp satarak, para arzını dengeleyebilir olmalıdır. Devlet faiz vermemeli ve almamalıdır, özel bankaların faizli hesaplarına garanti sağlanmamalıdır.
F- Tek karar merciinin bürokrasi olduğu yerlerde, barolara, odalara ve sendikalara; sermaye odaklarına değil, vatandaşa hizmet vereni seçtirme ve hizmetliye ona göre maaş verme sistemi uygun bulunmaktadır.
Odalar Birliği, Tabipler Odası, Avukatlar Barosu’nun yöneticileri şeffaf ve demokratik seçimlerle belirlenmeli ve çoklu sistem getirilmelidir. Antidemokratik kuruluşlar artık tarih olmalıdır.
G- Seçim barajı %5’e indirilmeli ve partilere oylarını birbirine kullandırabilme fırsatı tanınmalıdır.
Denge, nispi sistemde aranmalıdır. Partilere, aldıkları oylar nispetinde Bakanlık verilmeli ve hiçbir vatandaşın oyu boşa çıkarılmamalıdır.
H- Türkiye, dengeli olarak 100’e yakın İL’e bölünmeli ve yeniden yapılandırılmalıdır.
Bir ilin nüfusu bir milyondan fazla olmamalıdır. Bölge merkezlerine Valiler, merkezden atanmalıdır. Diğer illerin Valilerini halk seçmeli ve çift başlılık ortadan kaldırılmalıdır. Meclisleri de bağımsız çalışmalıdır. Cumhuriyet kanunları bütün ülkede geçerli olmalıdır. Ancak, tarihi ve turistik sebepler ve yöresel gerekliliklerle ve tabii anayasal sistemin temel esaslarına aykırı düşmemek, milli birlik ve dirliğe zarar vermemek şartıyla, İl Meclislerine Özel Kurallar getirme hakkı tanınmalıdır.
İ- Her türlü eğitim ve öğretim serbest olmalı, ancak bütün imtihanlar devletçe yapılıp resmi ve geçerli diplomayı devlet vermiş olmalıdır.
Halkın ne öğreneceğine değil, istediği şeyleri bilip bilmediğine bakılmalıdır. Devlet halka; “sen bunu öğren” diyebilir, ama hiç kimseye “şunu öğrenmeyeceksin” diyemez.
J- Farklı din ve mezheplere bağlı bütün meşrep ve cemaatlere resmiyet kazandırılıp, mesuliyet yüklenmeli, partiler ve mesleki kuruluşlar gibi onları da yönetime katmalıdır.
Evet, bir yönetim ya “demokrasi” ya da “dikta rejimi” olacaktır. İkisinin arası sadece karmaşadır. Devleti ayakta tutmak, toplumda adalet, huzur ve refahı sağlamak istiyorsak; kuvvetler ayrımına dayalı, Meclis etkinliğine ve denetimine saygılı bir Başkanlık Sistemi uyarlanmalı ve demokrasiyi tam olarak uygulamalıdır.
K- Mason Locaları ve yan kuruluşları ve bazı tarikat ve cemaat yapılanmaları gibi, dış bağlantılı ve hıyanet maksatlı tüm dernek ve oluşumlar kapatılmalı; bunların, sivil ve asker bürokratları ve siyasi kadroları etki altına alarak devleti ve milleti yönetmesine fırsat tanınmamalıdır. Böylesi karanlık odaklarla ilişkilerini sürdürenlerin ehliyetleri geri alınmalı, resmi veya devlet hizmetlerinden atılmalıdır.
Sn. Erdoğan’ın “Anayasadaki 3 Kriter” Tartışmaları ve Kuşkularımız
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın duyurdukları ve güya millet iradesini yansıtacak sivil anayasa çalışmalarının 3 sacayağı olacaktı. Bunlar; 1- Cumhuriyet, 2- Üniter yapı ve 3- Demokrasi esaslarıydı. Güya yeni anayasa çalışmaları, bu üçlüyü güçlendirecek temeller üzerinden hazırlanacaktı. Erdoğan’ın çağrısının ardından yeni anayasanın nasıl yapılacağı ve nelerin değişikliğe uğrayacağı tartışılmaktaydı. MHP lideri Devlet Bahçeli’nin de destek verdiği yeni anayasa çalışmalarının temel amaçlarının ve konu başlıklarının da böyle olacağı konuşulmaktaydı.
Kuşkumuz: Milli ve Yerli Anayasa palavralarıyla, bu milletin “Dini” ve “Değerleri” esas alınmadan, Haçlı AB dayatmaları doğrultusunda bir anayasa mı hazırlanacaktı?
Yeni anayasanın hem toplumsal hem siyasi hem de hukuki ihtiyaç olduğu vurgulanmıştı. Mevcut Anayasa’nın birçok hükmünün eskidiği, bazı hükümlerinin de terk edildiği dile getirilirken, 21. yüzyıl koşullarına bakıldığında tüm bunların günümüz ihtiyaçlarını karşılamadığı hatırlatılmıştı. Bütün bunları tasfiye edebilmek için bile yeni bir anayasaya ihtiyaç vardı. Örnek olarak ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğünün son derece geniş bir boyut ve kapsam kazanmış olmasına rağmen bu konuda hâlâ klasik ve yetersiz bir anayasal düzene sahip olduğumuz konuşulmaktaydı.
Kuşkumuz: Özgürlükleri genişletme bahanesiyle; LAİKLİK maddesinin sulandırılması, hatta kaldırılması yaklaşımları hem yanlıştır hem yararsızdır. Zaten Şubat 2021’de Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’ün 1921 Anayasası’na atıf yapması… PKK’nın Sivil Kanadı HDP’nin eşbaşkanlarından Mithat Sancar’ın, yine 1921 Anayasası’nı referans olarak sunmaları… Ve bu arada Eski Ayasofya İmamı Prof. Mehmet Boynukalın’ın, 1921 Anayasası’ndaki “Devletin Dini İslam’dır” maddesini hatırlatması ve o Anayasa’da Laiklik ilkesinin bulunmadığını vurgulaması, kuşkularımızı arttırmıştı. Anlaşılıyor ki; hem (ABD ve AB gibi) dış güçlerin, hem masonik merkezlerin özel teşvik ve tertibiyle, Sn. Erdoğan “Dinsizlik olan Laikliği kaldıran kahraman!” rolüne soyundurulacak ve tabi Türkiye’den çok sinsi ve tehlikeli tavizler koparılacaktı. Oysa bizim ihtiyacımız olan, Laikliğin kaldırılması değil, doğru ve uygun yapılandırılması ve Anayasamıza bunun açık anlamının yazılması; böylece hem din istismarından, hem de dini yasaklamalardan ve baskılardan toplumun kurtarılmasıydı. Yani Adil Düzen’in Laiklik kavramı ve kurumlarının yasalaştırılması lazımdır. Aksi halde, istismarcılık ve ucuz kahramanlık hatırına yapılacak tahribatlar, ülkemize çok pahalıya patlayacak; zaten kendileri gibi düşünmeyen milletin yarısını “Zillet, illet, rezalet!” diye dışlayanlar, daha derin zıtlaşmalara ve çatışmalara zemin hazırlayacaklardır.
Biz Milli Çözümcülere ve Adil Düzencilere göre Laiklik adına:
1- Din işleriyle Devlet hizmetlerinin ve siyasetin karıştırılması yanlıştır, istismar ve suistimal kapısıdır.
2- Din ile Devletin çatıştırılması ise, Millet-Devlet barışını bozmakta ve toplumu yozlaştırmaktadır.
3- Doğrusu ise; Din ile Devletin barışması ve her birinin kendi sahalarında topluma hizmet sunmalarıdır.
Bunun nasıl kurumlaşacağı, hangi kanun ve kurallarla yürürlüğe konulacağı, devlet otoritesinin, milli birlik ve dirliğin nasıl sağlanacağı ve nasıl denetlenmiş olacağı ise bizim: “Adil Düzen ve Yeni Bir Dünya”, “Din-Devlet ve Demokrasi”, “Din Dengedir, İslam İlericiliktir”, “100 Kur’ani Kavram ve Yorumları” (Ahmet Akgül-Adil Dünya Yayınevi) kitaplarımızda etraflıca açıklanmıştır.
Mevcut Anayasa’da ekonomik hükümlerin içerisinde planlamaya ilişkin düzenlemeler vardı. Ancak bu düzenlemelerin 1961 Anayasası’nın planlama mantığıyla, o zamanın ekonomik tercihleri-şartları üzerinden anayasaya girdiğine dikkat çekilirken, bu hükümlerin günümüz koşullarına göre yeniden ele alınması gerektiğine işaret olunmaktaydı. Yine ‘bağımsızlık’ konusunu güvence altına sokacak, bu ilkeyi uluslararası toplumda çok daha etkili ve güçlü, ilişkileri güvence altına alacak bir bakış açısıyla yeniden değerlendirmeye alınacağı tartışılmaktaydı.
Kuşkumuz: “Bağımsızlık” edebiyatıyla Türkiye’nin, Küresel Sömürü Sermayesinin güdümüne sokulacağı şartlar mı oluşturulacaktı?
Yaşadığımız çağın en önemli ihtiyaçlarından birisinin de “elektronik demokrasi” olduğu önemli konular arasındaydı. Oy kullanma hariç, şu anda hiçbir anayasal sistem içerisinde elektronik demokrasiye ilişkin esaslar yer almamaktaydı. Dolayısıyla yeni anayasa çalışmalarında elektronik demokrasinin de tartışılabileceği ve buna ilişkin esasların belirlenebileceği konuşulmaktaydı. Yine Türkiye Cumhuriyeti’nin üniter yapısını bozmayacak şekilde, yerel yönetimleri güçlendirici düzenlemelerin de ele alınacağı kulislere sızmıştı.
Kuşkumuz: PKK’nın ve Amerika’nın istekleri doğrultusunda, yerel yönetimlere özerklik mi sağlanacaktı?
Anayasa’da yer alan “Anayasa Mahkemesi, Yükseköğretim Kurulu, Devlet Denetleme Kurulu, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu” gibi kurumlar yeni bir bakış açısıyla yeniden şekillenmiş olacaktı. Kimi kurumlar yeniden dizayn edilecek, kimi kurumların ise yeni anayasada olup olmayacağı ya da nasıl olması gerektiği ele alınacaktı.
Kuşkumuz: Devletin Sigortası sayılan Anayasa Mahkemesi’nin; Cumhurbaşkanı’nı ve Bakan’ları yargılama yetkileri mi budanacaktı?
Mevcut Anayasa’nın dilinde sorun olduğu açıktı. Yeni anayasada bu durum göz önünde bulundurulacak, daha anlaşılır bir Türkçeyle yazılacaktı. Yine mevcut Anayasa’nın ciddi sistematik sorunlarının olduğu vurgulanmıştı. Mevcut Anayasa 177 maddeden oluşmaktaydı, ancak şu anda 154 madde yürürlükte bulunmaktaydı. 23 madde ise yürürlükten kaldırılmıştı. Ayrıca Anayasa’da 21 de geçici madde yer almıştı. Bu anlamda yeni anayasanın sistematik bütünlük içerisinde hazırlanacağı konuşulmaktaydı.
Şimdi Erdoğan iktidarına, ortağına ve yandaşlarına hemen soralım:
1- Yeni Anayasa’da “Faizsiz Sisteme” geçiş hazırlığı yer alacak mıydı?
2- Erdoğan’ın ceza almaktan ve suç sayılmaktan çıkardığı “ZİNA” tekrar yasaklanacak mıydı?
3- Eşcinsellik ve lezbiyenlik gibi ahlâksızlıklara kanuni koruma kılıfı geçirilen İstanbul Sözleşmesi sözde feshedilmişti ama sözleşmenin uygulama maddesi 6284 nolu kanun hâlâ yürürlükteydi; toplumun İstanbul Sözleşmesi’nin feshedildiği palavrasıyla avutulma tuzağına düştüğü ortaya çıkmayacak mıydı?
Yeni Anayasa, Millete mi dayanacaktı, yoksa AB dayatması mıydı?
Tam üyelik tarihi verildi diye Ankara’da havai fişeklerle kutlanan AB uğruna; ülkemizde zina suç olmaktan çıkartılmış, domuz eti kasaplık hayvan yapılmıştı. Bütün ahlâksızlıklar legalleştirilmeye başlanmıştı. Uyum yasaları adı altında, kanunlarda yapılan değişiklikler sonucu manevi ve toplumsal tahribat hızlanmıştı.
Ailevi ve ahlâki değerlerimizi hedef alan Ateizm ve LGBTİ dernekleri, son olarak Kâbe-i Muazzama’ya yaptıkları çirkin saldırıyla hadlerini iyice aşmıştı. Toplumu ifsat eden sapkınların legalleşmesi ise dernekler kanununda yapılan değişiklikle başlamıştı. 2908 Sayılı Dernekler Kanunu’nun 5’inci Maddesi’nde yer alan, “Kanunlara, milli egemenliğe, milli güvenliğe, kamu düzenine ve genel asayişe, kamu yararına, genel ahlâka ve genel sağlığın korunmasına aykırı faaliyette bulunmak” hükmünün 2004 yılında Erdoğan iktidarında değiştirilmesiyle Ateizm ve LGBTİ gibi sapkınlıkların kurumsallaşmasının önü kanunen açılmıştı. Bu tarihten sonra birçok LGBTİ derneği resmiyet kazanmıştı. Böylelikle toplum yapısı, ahlâk kuralları ve manevi değerlere saldırı yasallaşmıştı. 1994 yılında kurulan ve faaliyetlerini illegal olarak devam ettiren Kaos GL isimli LGBTİ Derneği de 2005 yılında tüzel kişiliğini kazanan ilk sapkın dernek olma vasfını kazanmıştı.
Bütün İlahiyat, Cemaat ve Tarikat Hocalarına Çağrı!
AKP hükümetinin 2016’da yapacağı yeni anayasa için her kesimden “örnek metinler” istendiği bir dönemde; Biz, Milli Çözüm Dergisi olarak “YENİ ANAYASA HAZIRLIKLARI VE GERÇEK DEĞİŞİMİN TEMEL ESASLARI” adıyla teklifimizi hazırlayıp gerekli mercilere ulaştırmış… Hükümetin bu çağrısına kayıtsız kalan İlahiyatçı, İslamcı ilim ve fikir ehli bilinen yazar ve müderris kişiler ile cemaatlere de, bu yeni anayasa için katkı sunmamalarının vebalini kendilerine hatırlatıp uyarmış ve duyarsız kalmalarının ne gibi nedenleri olabileceğini sunmuştuk. Şimdi tekrar hatırlatıyoruz:
Ey İsmailağa Cemaatinin ve Fatih Medreselerinin muhterem müderrisleri, müfessirleri ve mürşitleri…
Ey Hayrettin Karaman gibi güya müçtehit; Nihat Hatipoğlu, Mustafa Karataş gibi medyatik yandaş İlahiyat profesörleri…
Ey Doğu ve Güneydoğu’daki medreselerin müstakim ve muttaki bilinen (mollaları) Melleleri…
Ey Abdurrahman Dilipak gibi, sık sık Kur’ani hükümleri referans gösteren AKP’nin İslamcı bilgiçleri…
Ey İhsan Eliaçık ve CHP’li Eren Erdem gibi, Ali Şeriati çömezi “şeriatsız din” mucitleri ve Ehl-i Sünnet tahripçileri!..
Ey AKP payandası YRP yöneticileri ve sözde bilim ve fikir ehli…
Ey bir dönemler “Parti küfürdür!” deyip şimdilerde Erdoğan’ın Bâtıl ve Batı (AB) güdümlü bütün projelerini destekleyen, güya şeriat yanlısı Hüda-Par’ın, ağızlarından Ayet Hadis düşmeyen Milletvekilleri…
Ve hele, koyu Erbakancı geçinip bu AKP’yi Hoca’nın sadık talebeleri ve stratejik takipçileri göstererek, Rahmetli Erbakan’ın bunlar hakkındaki çok açık tespit ve tenkitlerinin ise taktik gereği olduğunu söyleyerek bu kirli zihniyeti meşrulaştırmaya yeltenen; ve aslında Siyonizm’le baş edilemeyeceği kanaatleri pekişen, Adil Düzen’in ve Milli Görüş Projelerinin başarıya ve uygulanma aşamasına ulaşma ümidini yitiren ve iman pilleri tükenen fikir zevzekleri[1] ve cehalet sünepeleri[2]…
2016 yılında yine AKP yeni bir Anayasa yapmak üzere hazırlığa girişmişti ve bu nedenle ilim ve fikir ehlinden görüş istemişti! Bu vaziyette, zerre kadar iz’anı, irfanı ve vicdanı olan herkese ve her kesime tarihi ve imani bir sorumluluk düşmekteydi. Bütün ilim erbabının, medrese ulemasının, İlahiyat Prof.larının, din adamlarının, İslamcı yazar ve yorumcuların görevi; Kur’an’ın sarih (açık) ayetlerini ve Resulüllah’ın sahih (sağlam) hadislerini ve icma-ı ümmeti esas alan, akli ve ahlâki ölçülere dayanan, çağımızın şartlarına ve Müslümanların ihtiyaçlarına da çare ve çözüm ortaya koyan; farklı din ve düşünceden, ayrı kültür ve kökenden bütün insanların temel haklarını ve huzurlarını sağlayan, hem de gerçek anlamda din ve vicdan özgürlüğünü tanıyıp garantiye alan ve halkın etkin olarak yönetime katılımının yolunu açan ilmi ve insani anlamdaki laik ve demokratik kurallara bağlı ADİL ve ASRİ bir Anayasa taslağı hazırlayıp, ilgili komisyona göndermekti. Bu ilmi, İslami ve insani projenizi TV’leriniz, gazeteleriniz ve dergileriniz vasıtasıyla topluma tanıtıp tartışıvermek, halkımızı bilgilendirmekti. AKP iktidarının Kur’an’a, İslam’a, ahlâka ve vicdana, yani adalet ve huzura aykırı ve her türlü sosyolojik fitnenin ve ekonomik felaketin “yasal” kaynağı olacak bir ANAYASA yapmalarına fırsat vermemekti… Böyle azim bir günahın, yalnız hayat süresince değil, kabirde ve mahşerde de asla yakanızı bırakmayacak bir vebal ortaklığının altına girmemekti…
Eğer böyle bir Anayasa taslağı hazırlayıp iktidara ve ilgili komisyona sunamıyor ve toplum önünde savunamıyorsanız (ki şimdiye kadar yapamadınız);
1. Ya ilmi seviyeniz, bilgi birikiminiz, İslami sistem ve yöntem kabiliyetiniz yetersizdir. Öyle ise İslam âlimi ve Din bilgini geçinmeyiniz ve hak etmediğiniz bir etiketle toplumu yanlış etkileyip yönlendirmeyiniz.
2. Veya, Kur’ani gerçekleri ve İslami gerekleri savunacak ve bu uğurda Allah için bazı sıkıntılara katlanacak bir dini gayret ve cesaretiniz mevcut değildir.
3. Ya da makam ve menfaat hatırına, dünyalık rantınız ve rahatınız uğruna, bildiği ve iman ettiği Kur’ani hakikatleri gizleyecek kadar zavallı kimselerseniz. Böyle ise Bakara: 159. ayeti sizlere hitap ve itap etmektedir:
“Gerçekten, apaçık belgelerden (ibaret emirler olarak) indirdiklerimizi (Kur’ani hüküm ve hakikatleri) ve insanlar için Kitapta açıkça beyan ettiğimiz hidayeti (şeriat ve istikamet prensiplerini) gizlemekte olanlar (güç odaklarının vereceği zarardan korkarak veya onlardan makam ve menfaat umarak, Kur’ani gerçekleri kısmen veya tamamen örtmeye çalışanlar var ya); işte onlara, hem Allah lanet etmektedir, hem de (bütün) lanet ediciler(in bedduası onların üzerinedir).”
Ey Melleler, Meşayihler ve AKP mücahitleri! Haydi, bari şimdi Allah ve Resulüllah aşkına, mazlum milletimizin ve Ümmet-i Muhammed’in hatırına Kur’ani bir Anayasa hazırlayıverin. Şayet kendi başınıza başaramıyorsanız, tarikat ve cemaat erbabınızla yardımlaşın, olmazsa tüm AKP’liler ve muhalifleri toplaşın da, örnek ve model bir İslami barış ve uzlaşı Anayasa taslağı hazırlayıp gönderin. Ki en azından, ilgili ve yetkili kimselerin, “Ne yapalım, ilim ehli bize akli, ahlâki ve imani ölçülere dayalı bir Anayasa yapıp getirmediler, bizim hazırladığımızın da yanlış ve yararsız olduğunu söylemediler” demelerine fırsat vermeyin.
Şimdi tekrar hatırlatıp teklif ediyoruz: Kur’ani ilminiz ve dirayetiniz, İslami gayret ve hassasiyetiniz, imani ve vicdani cesaret ve ciddiyetiniz varsa, AKP hükümetinin yapacağı yeni anayasa için her kesimden “örnek metinler” istediği bu süreçte; evrensel hukuk kaidelerine, sarih ayetlere, sahih hadislere, üzerinde icma hâsıl olmuş külli prensiplere, aklıselime, çağımızın gereklerine ve ülkemizin gerçeklerine uygun bir Anayasa Taslağı hazırlayıp, ilgili komisyona gönderiniz ve bunu TV’nizde naklediniz… Aksi takdirde Haçlı AB’nin dayattığı Bölünme Anayasasının vebaline gireceksiniz!?
Hakikaten anayasal doğruların ve ülke sorunlarına uygun çözüm yollarının tespit ve tebliğ edilmesini istiyor ve bizim teklif ve tenkitlerimizin yanlış ve yararsız olduğunu söylüyorsanız, bunları delilleriyle bize yazın, dergimizde yayınlayıverelim. Veya davet edin, televizyonunuzda ve halkın huzurunda savunduklarımızın sağlam dayanaklarını ortaya koyup HAKK’a rıza ve teslimiyet gösterelim.
İmam-ı Şafii Hazretleri; “Din düşmanlarının oklarını dikkatle takip edip kimi hedef aldıklarına bakın; işte onlar sizi Hak ve hidayet kutbuna ulaştıracaktır!” diyerek bize yol göstermektedir. Hz. Mevlâna ise; “Bir devirde ve ülkede müşrikler, kâfirler, Yahudilerin Siyonist kesimleri ve Hristiyanların emperyalist zalimleri, ve içimizdeki münafık ve fasık kimseler; kendi heves ve hedefleri uğruna birbirlerini çekemeyip çekişseler de, hepsi birden ortaklaşa hangi şahsiyet ve harekete kin ve nefret besliyorlar ve ona karşı ittifak kuruyorlarsa, işte asrın sahibi ve Hz. Peygamberin naibi o zattır” buyurarak kime güvenmemiz ve peşine gitmemiz gerektiğini öğretmektedir. El Hak, bunlar baştan sona doğru ve uygun tespitlerdir. Ki bu işaret ve beşaret edilen Erbakan gibi kutlu şahsiyet ve Milli Çözüm Ekibi dışında, İslami prensipleri ve insani gereksinimleri esas alarak ADİL bir DÜZEN projesi hazırlayan ve bunun lüzumunu insanlığa haykıran bir kişi bile henüz çıkıvermemiştir. Ve işte bu yüzden; O’nun sadık talebeleri ve takipçileri de zalim güçlerin ve hain işbirlikçilerin korkulu rüyaları haline gelmiştir.
Şimdi AKP iktidarının, yani dindar kahraman sanılanların; Kur’an’ı, Rasulüllah’ı, yani İslam’ı kaynak ve dayanak yaparak değil, Haçlı AB dayatmalarını, haksız ve ahlâksız Kopenhag kriter ve kurallarını, Siyonist odakların güdümündeki NATO ve BM standartlarını ölçü alarak ve bütün bunlara “demokrasi” kılıfı sarıp gafil, cahil ve çaresiz halka onaylatarak yürürlüğe konulacak gayri milli ve temeli kirli bir Anayasa’nın destekçisi ve değnekçisi olmak nasıl bir şereftir, nasıl bir fazilettir!?
[1] Zevzek: Geveze, münasebetsiz, yersiz ve isabetsiz fikirli.
[2] Sünepe: Pinti, pejmürde, basit ve fasit kişi.
Gereken Yine Yapılmış Elhamdülillah
Milli Çözüm yapması gerekenleri her zamanki gibi yapmıştır. Bu ülkenin gerçek sahibi olduğunu için yine sade, ilmi ve gerçekçi olarak hazırlanan anayasasını ilgili kurumlara ulaştırarak vazifesini yapmıştır.
Akp iktidarının 20 senedir yaptığı her hizmet görünümlü hareketin perde arkasında nasıl bir ifsat planı ve bunun uygulamasını nasıl yaptığını en iyi bilen olduğu için bu yeni anayasa hazırlanması ile ilgili kuşku ve şüphelerini net bir şekilde ortaya koymuş ve ilgililerinin nasıl bir tedbir alması gerekiyorsa alması için uyarısını yapmıştır.
Rehber şahsiyetlerin tarih boyuncada yaptıkları işte budur Hak ile batılın ayrımını net olarak ortaya koymuş ve neden Hakkın tercih edilmesini gerektiğini herkese net bir şekilde anlatmışlar aynen şimdi yaşandığı gibi…
TÜRKİYE YA BATACAK YA ŞAHLANACAK
Türkiye’mizin mevcut sömürü düzeninden kurtuluşu için Anayasa da ilk yapılması gerekenler.
1- Faizin her türlüsü kaldırılmıştır. Devlet faizsiz kredi kurumları oluşturacaktır. Geçiş sürecinde, faizli bankacılığa ruhsat verilecek, ancak banka ve faiz batıklarına resmi teminat sağlanmayacaktır ve faiz giderleri masrafa yazılmayacaktır.
2- Vergi sadece servet ve üretimden alınacak, isteyenden üretilen mal cinsinden de vergi toplanacak, ücretten vergi alınmayacaktır.
3- Her türlü sarhoş edici içki ve uyuşturucu, bunların alım satımı ve reklamı yasaklanmıştır.
4- Ahlâki ve ailevi hayatın yozlaşmasına ve her çeşit fuhşun yaygınlaşmasına sebep olacak hiçbir yola ve yayına fırsat tanınmayacaktır. AB istiyor diye Milli ve manevi değerlerimizin dejenere ve tahribine fırsat tanınmamalıdır.
5- Her türlü kumarın; loto, toto, piyango, kazı kazan, at yarışı gibi şans oyunlarının ve hele devlet eliyle ve garantisiyle oynanması son bulacaktır.
6- Ceza hukukunda caydırıcılık esas olacak, bu nedenle kısas (misliyle karşılık ve idam) uygulanacak, tutuklamalar dışında hapis yerine genellikle maddi külfet ve müeyyide ve ağır kamu hizmetlerinde mecburi görevlendirilme yapılacaktır.
(Makaleden Alıntı)
Mesele çok basit, getireceksiniz anahtarları Milli Çözüm’e teslim edeceksiniz!
Erbakan gibi kutlu şahsiyet ve Milli Çözüm Ekibi dışında, İslami prensipleri ve insani gereksinimleri esas alarak ADİL bir DÜZEN projesi hazırlayan ve bunun lüzumunu insanlığa haykıran bir kişi bile henüz çıkıvermemiştir.
Ve işte bu yüzden; O’nun sadık talebeleri ve takipçileri de zalim güçlerin ve hain işbirlikçilerin korkulu rüyaları haline gelmiştir.
İşbirlikçilerden Milli ve yerli bir anayasa beklenmemelidir!
Milli ve Yerli Anayasa palavralarıyla, bu milletin “Dini” ve “Değerleri” esas alınmadan, Haçlı AB dayatmaları doğrultusunda bir anayasa mı hazırlanacağı kuşkuları haklıdır!
AKP iktidarının, yani dindar kahraman sanılanların;
Kur’an’ı, Rasulüllah’ı, yani İslam’ı kaynak ve dayanak yaparak değil, Haçlı AB dayatmalarını, haksız ve ahlâksız Kopenhag kriter ve kurallarını, Siyonist odakların güdümündeki NATO ve BM standartlarını ölçü alarak ve bütün bunlara “demokrasi” kılıfı sarıp gafil, cahil ve çaresiz halka onaylatarak yürürlüğe konulacak gayri milli ve temeli kirli bir Anayasa’nın destekçisi ve değnekçisi olmak nasıl bir şereftir, nasıl bir fazilettir!?
[b]Erbakan Hocamızın Buyurdukları gibi;[/b]
Milli Görüş, bu ülkenin tabii çözümüdür, tabii iktidarıdır, kendisidir, aslıdır!
Milli Görüş dışında hiçbir şey tutunamaz…
Boşuna uğraşıyorsunuz, boşuna, boşuna…
Hiç başka çare yok…
Mesele çok basit, bak açıkça söylüyorum, getireceksiniz anahtarları teslim edeceksiniz!
Hiç çaresi yok, yapamazsınız…
Son aşama
Belkide 5781 yıllık siyonist çalışmaların son hamlesi işbirlikçi akp eliyle getirilecek olan sözde anayasayla birlikte belediyelere verilecek özerklikler, batıya verilecek imtiyazlar neticesinde halkı dahada ayrıştırıp dağıtmaya ve fiilen işgal etmek suretiyle büyük İsrail’i ilan etmek istiyorlar. Ama düşünemedikleri Milli Çözüm hareketi var Elhamdülillah. Halk her ne kadar anlamamış olsada çok önemli değildi. Çünkü HAK doğrunun ve haklının her zaman yar ve yardımcısıydı
Tek Çare Üstad Ahmet Akgül
[b]İmam-ı Şafii Hazretleri; “Din düşmanlarının oklarını dikkatle takip edip kimi hedef aldıklarına bakın; işte onlar sizi Hak ve hidayet kutbuna ulaştıracaktır!” diyerek bize yol göstermektedir. Hz. Mevlâna ise; “Bir devirde ve ülkede müşrikler, kâfirler, Yahudilerin Siyonist kesimleri ve Hristiyanların emperyalist zalimleri, ve içimizdeki münafık ve fasık kimseler; kendi heves ve hedefleri uğruna birbirlerini çekemeyip çekişseler de, hepsi birden ortaklaşa hangi şahsiyet ve harekete kin ve nefret besliyorlar ve ona karşı ittifak kuruyorlarsa, işte asrın sahibi ve Hz. Peygamberin naibi o zattır” buyurarak kime güvenmemiz ve peşine gitmemiz gerektiğini öğretmektedir. El Hak, bunlar baştan sona doğru ve uygun tespitlerdir. Ki bu işaret ve beşaret edilen Erbakan gibi kutlu şahsiyet ve Milli Çözüm Ekibi dışında, İslami prensipleri ve insani gereksinimleri esas alarak ADİL bir DÜZEN projesi hazırlayan ve bunun lüzumunu insanlığa haykıran bir kişi bile henüz çıkıvermemiştir. Ve işte bu yüzden; O’nun sadık talebeleri ve takipçileri de zalim güçlerin ve hain işbirlikçilerin korkulu rüyaları haline gelmiştir[/b]
Münafıklara tarihi ültimatom!
Elhamdülillah! Milli Çözüm bu ağır vebale girmek yerine;
Bütün hain, zalim, işbirlikçi, münafık kesimlere hakkı haykırmıştır!
Bütün dilsiz şeytanlar! bir kez olsun Allah korkunuz, zalim ve hainlere olan korkunuzun önüne geçsin!
Allah’ın razı olacağı bir anayasa hazırlayın ki:
Herkesin ayarı ortaya çıktığı bu dönemde, ahiretten önce;
Yeryüzünde Allah’ın dinine yardım edenlerin zafere erişip Adil Düzeni kuracağı o gün…
Kaçacak yer aramak zorunda kalmayın!
Zafer inananlarındır ve zafer yakındır!..
Olağanüstü bir makale!..
Münafıkların, istismarcıların, hainlerin, şarlatanların, kendini alim ilan eden cahillerin, sapkın idarecilerin yüzlerindeki peçeyi indiren, olağanüstü bir makale. Okuyun ve peçenin ardındaki yüzü görün.
Bu makaleden sonra hiçbir sahtekarın kendini saklaması artık mümkün değil!
Nasıl biri su kişi? Sorusunun cevabı bu makalede net belli!
Kusurları ortaya koymak marifet değil tabi ki; amma sahtekarlığı, hainliği, zalimliği, münafıklığı görmek, aşikar etmek, engel olmak için mücadele etmekte, yüreğin ferasetin imanın zirvesini ister. İşte bu makalenin sahibi Üstad Ahmet Akgül Hocamız her yönden bu zirve duruşu göstermektedir.
O yüzdendir ki Hakikatin ortaya koyulması marifeti sonucunda, peçesi inen her bir kişi/kesimin(münafığın…) ortak korkusu ve düşmanı O olmakta!
İmam-ı Şafii Hazretlerinin buyurduğu üzere; “Din düşmanlarının oklarını dikkatle takip edip kimi hedef aldıklarına bakın; işte onlar sizi Hak ve hidayet kutbuna ulaştıracaktır!” gerçeği… sahtekarlar dan kurtulmak Hakka ve hidayete ulaşmak isteyenler için önemli bir ölçü olacaktır.
.
Adil düzen
Adil düzen bizim tarihi
Kimliğimiz ruh kökü,
Kendisidir. her şart altında
Hakkı üstün tutan bir
Görüştür.
Adil düzen bir kimlik ve
Medeniyet projesidir.
Adil düzen mutlak
Mutlak dogruları esas alan
Ve yine mutlak yanlışlardan
Sakınan, ilmi, insani, islami
Orjinal bir sistem olmaktadır.
Seçim Var!
Seçim dönemlerinin eskimez gündemi olan anayasa meselesi yine bir seçim dönemi öncesinde açıldı. İlk geldiği dönemde anayasayı değiştirecek yeter sayıda milletvekili olan AKP, o dönem bu işlerin yanından bile geçmezken yeter sayısını kaybetmiş olmasına rağmen milleti meşgul etmek bahanesiyle her seçim olduğu gibi bu yerel seçimde de konuyu gündeme aldı. Milli Çözüm ise bu ekibin halini çok iyi bilmesine rağmen yarın bahaneleri kalmasın, belki samimi niyetle sahip çıkan olur diye çözüm yollarını sunma görevini yerine getirmiştir. Oysa bugün Akp’nin en etkili konumlarında olanların bile itiraf ettiği üzere AKP anayasa yapacak muktedirlikte olmadığı malumdur. Velev yapacak olsa bile Milli Çözüm’ün yazımızda teklif ettiği 9 temel hususta kendilerinin ispatlı, delilli muhalefetleri vardır. Şöyle ki:
1- Milli Çözüm Hak ve Hukuk temelli anayasa önerirken, AKP hep güç odaklı olmuştur.
2- Milli Çözüm, hakiki manada milli bir anayasa savunuyorken AKP, AB dayatmasıyla binlerce kanun değiştirmiş bir iktidar olarak en temel manada millilik vasfından uzaktır.
3- Milli Çözüm ön yargısız insani bir anayasa savunurken AKP Müslümanları azınlık gören zihniyeti alkışlamıştır.
4- Milli Çözüm her kesimin huzurunu tesis edecek Adil Bir Düzen’i savunurken, AKP sadece üstünleri hukukunu tesis edecek sistemi desteklemiştir.
5- Milli Çözüm, Milli bir anayasa suretiyle dünyada tüm mazlumların kurtuluşuna vesile olacak hamleleri planlarken, AKP zulüm sistemine payanda olmayı şans saymıştır.
6- Milli Çözüm özgürlüğü savunurken, AKP siyonist sisteme işbirlikçi olmak suretiyle köleliğe gayret etmiştir.
7- Milli Çözüm, ülkemizin kazanılmış değerlerini ve Cumhuriyetimizi korumayı arzularken, AKP egemenliğinden devrini sağlayacak maddelere imza atmıştır.
8- Milli Çözüm, net ve açık olmayı hedef alırken, AKP muğlaklık ve kapalı olmayı bir maharet saymıştır.
9- Milli Çözüm Türkiye Cumhuriyeti’mizin tüm ulusal ve uluslararası kazanımlarını muhafaza edip geliştirecek bir anayasa hedefi güderken, AKP sadece Yunanistan’a 18 ada vererek kazanımlarımızı yok saymış, ahlâki ve manevi çöküntü yoluyla ülkemizde beka sorunu oluşturacak adımları atmıştır.
İşte bu yüzden, Aziz Erbakan Hocamızın ifadesiyle, “Bakın size kesinlikle ifade ediyorum ki: TÜRKİYE’NİN KURTULUŞU, Milli Çözüm’e inanan bir Cumhurbaşkanı’nın o makama oturması, Milli Çözüm’e inanan bir Hükümet’in kurulması
ve Yeni Bir Devrin başlamasıyla mümkündür!” gerçeği yine, yeniden aklımıza düşmüştür ve kurtuluş yollarının açılması için Rabbimize niyazımız devam etmektedir.
Şükürler ederiz..
“İmam-ı Şafii Hazretleri; “Din düşmanlarının oklarını dikkatle takip edip kimi hedef aldıklarına bakın; işte onlar sizi Hak ve hidayet kutbuna ulaştıracaktır!” diyerek bize yol göstermektedir. Hz. Mevlâna ise; “Bir devirde ve ülkede müşrikler, kâfirler, Yahudilerin Siyonist kesimleri ve Hristiyanların emperyalist zalimleri, ve içimizdeki münafık ve fasık kimseler; kendi heves ve hedefleri uğruna birbirlerini çekemeyip çekişseler de, hepsi birden ortaklaşa hangi şahsiyet ve harekete kin ve nefret besliyorlar ve ona karşı ittifak kuruyorlarsa, işte asrın sahibi ve Hz. Peygamberin naibi o zattır” buyurarak kime güvenmemiz ve peşine gitmemiz gerektiğini öğretmektedir. El Hak, bunlar baştan sona doğru ve uygun tespitlerdir. Ki bu işaret ve beşaret edilen Erbakan gibi kutlu şahsiyet ve Milli Çözüm Ekibi dışında, İslami prensipleri ve insani gereksinimleri esas alarak ADİL bir DÜZEN projesi hazırlayan ve bunun lüzumunu insanlığa haykıran bir kişi bile henüz çıkıvermemiştir. Ve işte bu yüzden; O’nun sadık talebeleri ve takipçileri de zalim güçlerin ve hain işbirlikçilerin korkulu rüyaları haline gelmiştir..”
*******
Rabbimize şükürler ederiz.
Bu davayı bildirdiği için şükürler ederiz,
Kalplerimizi zihinlerimizi insanlığın kurtuluşu için gayrete kilitledigi için şükürler ederiz..
Erbakan Hocamızı bildirdiği sevdirdiği için şükürler ederiz..
Erbakan Hocamızı bize kitap kitap okuyan anlamamızı sağlayan Ahmet Hocamızla yollarımızı kesiştirdiği için şükürler ederiz..
Tüm dünyanın,dünya içerisinde barınan tüm canlıların istesede istemesede tek kurtuluşu olan Adil Düzene dayalı bir anayasayı yeryüzünün tammamında yaşanır hale getirmeyi amaç,gaye,görev edindirdiği için şükürler ederiz..
Kalplerimizi ömürlerimizin sonuna kadar en zifiri karanlıklarda en ürkütücü gölgelerde yaşamaya mahkum etmeyip,güneşe bakma,güneşle olma cesareti ile doldurduğu için şükürler ederiz…