“TERÖRSÜZ TÜRKİYE” MASALI
VE
KUŞKULARIMIZ!..
PKK’nın sözde silah bırakma senaryolarına ve ülkemizde barış ve bereket ortamının hazırlanması umutlarına; hissiyatım, arzularım ve vicdanım “Oh, keşke!” diyerek sevinmek, Siyonist odakların ve Batı’nın kışkırttığı kanlı ve karanlık bir sürecin bitmesini desteklemek istiyordu… Ama aklım, iz’anım ve mantığım bu gelişmelere tedbirli ve temkinli yaklaşılması, görünüşe değil gerçeklere yoğunlaşılması gerektiğini söylüyordu. Bu nedenle, cıvık cıvık yapmacıklık sırıtan sürece yürekten sevinip sahiplenemiyordum; kuşkularım duygularımı bastırıyordu. Acaba bu şarlatanlığın arkasında hangi şeytanlıklar yatıyordu?..
Amerika ve Avrupa basınının bu silah bırakma seremonisini manşetlere taşımaları ve Erdoğan’a övgüler yağdırmaları bizim şüphelerimizi ve endişelerimizi daha da artırıyordu. Çünkü PKK’ya ve yan kuruluşlarına 50 yıldır her türlü desteği bunlar sağlıyordu!?.
ABD Ankara Büyükelçisi Barrack’ın: “SDG, YPG’dir; YPG, PKK’dır. Biz onlara devlet sözü vermedik. PKK’nın silah bırakmasını da destekliyoruz!” sözlerini de: “Aslında bu süreci; ABD, AB ve İsrail olarak biz ayarlıyoruz!” şeklinde okumak gerekiyordu…
Çünkü Yahudi ve Hristiyanların İslam ve Türk düşmanlıklarını hesaba katmadan bu gibi olayları yorumlamak, ya ahmaklıktı veya kiralık ajanlıktı!
İmanı, iz’anı ve vicdanı olanlar şu ayetleri dikkatle ve defaatle okumalıydı:
“Ey iman edenler! Sizden olmayanları (Yahudi ve Hristiyanların hain takımını ve işbirlikçi münafıkları) sırdaş (müttefik) edinmeyin. (Çünkü) Onlar size (her fırsatta) kötülüğe ve zarar vermeye uğraşırlar, size zorlu bir sıkıntı verecek şeylerden de hoşlanırlar. Onların buğz (ve düşmanlıkları) ağızlarından dışa vurmuştur, göğüslerinde (gönüllerinde) gizli tuttukları (nefret ve hıyanetleri) ise, daha büyüktür. (Böylece) Size ayetlerimizi (imanın ve inkârın alâmetlerini) kesinlikle açıkladık; belki akıl erdirip (Haçlı Siyonistlerden ve işbirlikçi hainlerden uzak kalırsınız diye, size bu gerçekler tebliğ ve tavsiye edilmektedir).” (Âl-i İmrân: 118)
“(Ey sadık mü’minler!) Size bir iyilik dokununca (kâfirler ve münafıklar) kıskanıp tasalanırlar, size bir kötülük isabet ettiğindeyse buna sevinip ferahlanırlar. Eğer siz sabreder ve sakınırsanız, onların ‘hileli düzenleri’ (ve hıyanet girişimleri) size hiçbir zarar veremez. Şüphesiz Allah, onların amellerini (ve kötü niyetlerini) kuşatıvermiştir.” (Âl-i İmrân: 120)
Sn. Erdoğan’ın: “AKP, MHP ve DEM Parti olarak birlikte yürüme kararı aldık!” sözleri, acaba “Suni ve sinsi farklılık edebiyatını ve münafıklığı bıraktık” itirafı mı oluyordu? Ve yine “Şam, Diyarbakır ve Ankara bizim ortak şehirlerimizdir!” sözleri “Diyarbakır’ı Kürdistan’ın başkenti yapma” hayali kuran Siyonistlere, özel bir mesaj mı taşıyordu? Özetle; “Terörsüz Türkiye” kılıfıyla, PKK artık KCK’ya çevriliyor ve toplum oyalanıyordu!..
Hâlâ Hak’tan cayanları ve işbirlikçi münafıkları savunanlara, Kur’an’ın şu uyarılarını hatırlatmamız gerekiyordu:
“İşte siz böylesiniz; (haydi marazlı münafıkları sahiplenip) dünya hayatında onları savunmak için mücadele ettiniz (diyelim…) Peki, kıyamet günü onları Allah’a karşı kim savunabilecektir? Ya da onlara vekil (ve kefil) olacak kimdir?” (Nisa: 109)
“Öyle ise size ne oluyor ve (Hakk davaya sızan gizli gâvurlar ile şeytani odaklara uşaklık yapan dindar görünümlü) münafıklar konusunda ne diye ikiye ayrılıyor (ve birçoğunuz hâlâ onları sahiplenip savunuyorsunuz?) Allah, kazandıkları (günahları ve sadık mü’minlere kazdıkları tuzakları) yüzünden onları tersine çevirip tepetaklak ettiği halde, siz Allah’ın saptırdığını hâlâ hidayete erdirmek (ve bu marazlı münafıkları masum ve mazur göstermek mi) istiyorsunuz?! (Bu tavrınız bir nifak hastalığıdır!) Allah kimi saptırırsa, artık Sen kesin olarak (hidayet bulması ve kurtulması konusunda) onun için asla bir yol bulamazsın.” (Nisa: 88)
Bir mana âleminde Aziz Erbakan Hocam bize şunu hatırlatmıştı:
“Bir ara, gazeteciler Siyonist Şimon Perez’e; “Kur’an-ı Kerim sizin millet olarak yok edileceğinizi ve sonunuzun Müslümanların elleri ile geleceğini haber veriyor!” diye hatırlattıklarında, Perez: “Kur’an’ın bahsettiği Müslümanlar gelsinler, bunu o zaman düşünürüz!” demişti. Bak, Kur’an’da bahsedilen Müslümanlar var ya, Allah’a yemin ederim ki, onların günümüzdeki en önemli temsilcilerinden birisi de Milli Çözüm Ekibidir!.. İşte kardeş, gün gelir elinle büyüttüğünden bildiğini öğrettiğine… “Vatan, Devlet, Türklük” diyen istismarcı kesimlerden her bir milli-manevi değere ters düşene; inancını ve vicdanını yitirenlere Milli Çözüm uyarıları ters gelecektir! “Bunlara neyi daha nasıl anlatalım?” diye çırpınırken onlar dünyevi ve nefsi arzuların peşine düşecektir! Ama maalesef, çiçeğin çöpten daha güzel olduğuna sinekleri ikna edebilir misin?”
APO Teröristinin Çağrısı ve Hıyanetin Perde Arkası
İmralı Adası’nda yatan müebbet mahkûmu Abdullah Öcalan’a “PKK’ya silah bırakma çağrısı yaptırılması”; karanlık ve kiralık adamlardan Abdurrahim Semavi’nin itiraflarıyla, İsrail Yahudi Lobileri ve ABD Derin Devleti planıydı. Bu tezgâh; artık görevini tamamlayan ve feshedilmesi kararı alınan PKK yerine, Suriye’deki PYD’yi meşrulaştırma ve SDG’yi (Özerk Suriye Kürt Bölgesi Projesini) amacına ulaştırma hazırlığıydı. Evet, Öcalan’ın çağrısı özetle: “Türkiye’de silahlı mücadele dönemi kapandı; artık siyasi ve demokratik yöntemlerle hedefimize ulaşacağız… Yani; PKK yerine Türkiye’de Dem Parti, Suriye’de YPG ile Siyonist projelere hizmetkârlık yapacağız” mesajıydı. Zaten PYD başı Salih Müslim: “Gerekli şartlar oluşursa, yani TSK operasyonlarını durdurursa, biz de ona göre tavır alırız!..” küstahlığında bulunmuşlardı.
APO Teröristinin Çağrısı; Cumhur İttifakı’nın Büyük Kürdistan Hizmetkârlığı mıydı?
Abdurrahim Semavi’nin: “Türkiye; Doğu, Batı, Güney ve Kuzey Kürtleriyle İttifak Kuracak ve Onları Tanıyacak.” İtirafları!
Güya “Temel Strateji Araştırma Merkezi Başkanı” Abdurrahim Semavi, Türkiye’de sözde Kürt sorununun çözümüne yönelik son dönemde atılan adımları ve yürütülen tartışmaları -nereden biliyorsa- aylar öncesinden yorumlamıştı. 2013-2015 yıllarındaki Çözüm Süreci döneminde de Akil İnsanlar Heyetinde yer alan Semavi, gelinen mevcut durumda PKK lideri Abdullah Öcalan ile Kandil arasında anlaşmazlık olduğunu vurgulamıştı. Kuzey Irak’taki (Barzani Kürdistanı’nda) Rûdaw’da Hevidar Zana’nın sunduğu, “Kuzey Bülteni”ne konuk olan Semavi, “Kandil ile İmralı arasında anlaşmazlık var. Sadece Öcalan ile Kandil arasında değil, Öcalan ile Rojava ve Öcalan ile Avrupa arasında da anlaşmazlık var. Bahsettiğim proje çerçevesinde sadece PKK meselesi çözülmüş olmayacak, PKK dışındaki Kürtler de muhatap alınacak” şeklinde açıklamalar yapmıştı.
Bundan tam 6 ay önce, yani Şubat (2025) içerisinde: “Türkiye’nin tüm Kürtlerle ittifak yapacağını” da hatırlatan Semavi, “Türk hükümetinin 15-16 aydır (AKP ve MHP iktidarıyla hazırladığı) bu proje sadece Türkiye’deki Kürt sorununun çözümüne yönelik sanılmamalıdır. Projeye göre Ortadoğu Kürtleriyle büyük bir ittifak kurulacak; Doğu, Batı ve Güney, Kuzey Kürtleriyle irtibat sağlanacaktır. Yapılanlar işte bu projenin hazırlığıdır. Bunu ifade etmem lazımdır!..” şeklinde çarpıcı ifadeler kullanmıştı. (Cumhur İttifakı’nca) Bir proje hazırlandığı fikrini aktaran Semavi, “Proje 5 yıl içinde tamamlanacak. Proje adım adım uygulanacak. Türkiye halkı ve Kürtler projeye hazır olana kadar proje dikkatle inşa edilip kurgulanacak. Kürtlerin barış istediği doğrudur. İnsanların aklında birçok soru var. Türklerin de birçok sorusu var. Bu sorunlar çözülmeden Kandil’i Ankara’ya getiremezsiniz, kimseyi başka bir yere taşıyamazsınız. Çok uzun zaman alır. Bahsettiğim proje kapsamında 5 yıllık bir program yapılmıştır. 5 yıl içerisinde sadece Kandil’de olanlar değil, diasporada yaşayanlar da geri dönmeye başlayacak ve onlara da geri dönüş yolu açılacaktır” şeklinde konuşmuşlardı. Bütün bu itiraflar, Öcalan’a çağrı yaptırma sürecinin dış güçlerce planlanıp dayatıldığını, yerli aktörlere ise sadece figüranlık yaptırıldığını ortaya koymaktaydı…
Barzanistan-Erbil merkezli; Kürtçe, Türkçe, İngilizce ve Arapça yayın yapan Rûdaw Medya’ya konuşan Abdurrahim Semavi, ardından özetle şunları aktarmıştı:
Rûdaw: Süreç 2023 yılının mayıs ayında başladı. Kim başlattı ve nasıl başladı?
A. Semavi: “Bu projenin bütün hazırlıkları (ABD ve AB’deki merkezlerin katkısıyla) yapıldı, ayrıntıları tartışıldı. Proje ve süreç yazıldı. Yani Sayın Bahçeli bu sözleri tek başına gündeme taşımadı. Bu sürecin hazırlıkları 7 Ekim 2023 öncesinde yapıldı. Ben iki ay önce Avrupa’daki bazı televizyon röportajlarında bu projeyi ve süreci anlatmıştım. Sayın Bahçeli’nin de Sayın Erdoğan’ın da bu süreci gündeme getireceğini 2 ay önce açıklamıştım… Bu projede Kürtlerin istediği her şey vardır. Kürtler ‘kardeş ve eşit bir millet’ olarak anayasaya yazılacaktır. Adım adım okullarda Kürtçe eğitim başlayacaktır. Türk hükümeti adım atarken pazarlığa girişmeyecek, (tavizler için) kendisi adımlar atacaktır.” diyerek, hem Devlet Bahçeli’nin hem de AKP’nin bu süreçte, Emperyalist ve Siyonist projelere sadece figüranlık yaptıklarını açığa vurmuşlardı…
Öcalan’ın “Silah Amacına Ulaştı, Şimdi Siyaset Zamanı!” Çağrısı!..
Bundan 12 sene öncesi Açılım Sürecinde 21 Mart 2013 tarihini taşıyan açıklamasında, “Ben, bu çağrıma kulak veren milyonların şahitliğinde diyorum ki; artık yeni bir dönem başlıyor, silah değil, siyaset öne çıkıyor. Artık silahlı unsurlarımızın sınır ötesine çekilmesi aşamasına gelinmiştir” diyen Abdullah Öcalan, şimdi yaptığı açıklamada ise: “Varlığı zorla sona erdirilmemiş her çağdaş cemiyet ve partinin gönüllü olarak yapacağı gibi, devlet ve toplumla bütünleşme için kongrenizi toplayın ve karar alın; tüm gruplar silah bırakmalı ve PKK kendini feshetmelidir.” ifadelerini kullanmıştı.
Anlaşılan o ki bu metin, Öcalan’ın (kendisine öğretildiği şekilde) aşamalı önerilerde bulunmaktaydı ve ‘çözüm süreci’ diye adlandırılan önceki sürece kıyasla, iktidar cenahı tarafından baskılanmış ve sınırlanmış bir çağrının motivasyonuyla çerçevelenmiş bir çağrı yapıldığı sırıtmaktaydı. Heyette bulunan Sırrı Süreyya Önder’in, metin Kürtçe ve Türkçe olarak okunup noktalandıktan sonra eklediği şu cümle DEM Parti’ye dokunulmazlık zırhının gizli bir şart olarak dayatıldığının kanıtıydı: “Sn. Öcalan: ‘Bu perspektifi ortaya koyarken, şüphesiz silahların bırakılması ve PKK’nın kendini feshi, demokratik siyaset ve hukuki boyutun tanınmasını gerektirir’ notunu da bizlere iletti. Onu da sizinle paylaşmış olalım.” Yani bu hatırlatmaya dayalı olarak PKK’dan “Biz, bize yapılan çağrının gereğini yerine getirmeye yönelik süreci başlatıyoruz, ancak muhatabımızdan da demokratik siyasetin hukuki boyutuna uygun adımlar bekliyoruz” anlamında açıklamalar yapacağı anlaşılmaktadır.
Acaba Öcalan, S. Süreyya Önder’in açıkladığı o sözlü mesajı göndererek, “Israrla sadece örgüte çağrı yapmam üzerine bir iklim söz konusu olduğu için resmi metni, sürecin hassasiyetini dikkate alarak bu biçimde hazırladım, ama ek olarak ifade ettiğim metin dışı mesajım da önemlidir” demeye mi çalışmıştı?
Müstafi Tümamiral’in Haklı Kuşkuları!
Müstafi Tümamiral, PKK’nın fesih tartışmaları hakkında yaptığı açıklamada, “Kongresi var, yasaması var, yürütmesi var, yargısı var. Adeta bir devlet gibi yapı oluşturmuşlar. PKK diyerek tüm yapı gizleniyor! Bu bir aldatmadır!” uyarısında bulunmuşlardı. Cihat Yaycı, PKK’nın fesih tartışmaları hakkında ve Türkiye’nin barış süreci olarak adlandırılan süreç ile ilgili önemli açıklamalar yapmıştı. Terör örgütü PKK’nın 55.600 kişinin katili ve uyuşturucu kaçakçısı bir yapı olduğunu hatırlatan Yaycı, “Meşru bir siyasi yapıymış, hatta devletmiş gibi topladığı ‘kongreyi’ ve açıklamalarının tartışılması zuldür! Bu, devletin düşürüldüğü en utanç verici manzaradır!” ifadelerini kullanmıştı.
Kiralık Medya Bu Sinsi Oyunun Parçasıdır!
Televizyonlarda PKK kongresi ile ilgili tartışmalar yapılmasına büyük tepki gösteren Yaycı, “Malum medya, sinsi oyunun içinde hedef saptırıyorlar. PKK’yı meşru bir aktör gibi gösteriyorlar… Bildiride yer alan; ‘şehit’, ‘Kürdistan’, ‘52 yıllık tarihi mücadele’, ‘yurtsever halkı şehitleri anmaya çağırma’ ‘Önder Apo’ ifadelerini sansürleyip, kamuoyunu kandırıyorlar!” bilgisini paylaşmıştı.
Evet, PKK fesholsa bile, KCK altındaki birçok yapı yerinde duracaktı! “PKK ‘fesholdum’ diyor ama KCK altındaki PYD, YPG, HPG, PJAK, PCDK gibi yapılar yerinde duruyor! Bu bir kelime oyunudur! Kongre PKK’yı feshedecekmiş, peki kongreyi kim feshedecek? Bunu kimse sormuyor! Sadece ‘PKK’ adını kâğıttan silip KCK yapısı aynen bırakılıyor! Evet, KCK hâlâ duruyor. PKK’nın gerçek çatısı KCK’dır! Kongresi var, yasaması var, yürütmesi var, yargısı var. Adeta bir devlet gibi yapı oluşturmuşlar. ‘PKK fesholdu’ palavrasıyla tüm yapı gizleniyor! Bu bir aldatmadır! İşte bu KCK yapısında sadece PKK, uluslararası terör örgütü sayılıyor. Biz operasyonları bu zeminde yapıyoruz. ‘PKK feshedildi’ dersek, PKK ile aynı yapı olduğunu bildiğimiz ama farklı isimlendirilen ve sınırlarımızda ve hatta İstanbul’da dahi birçok kanlı saldırı gerçekleştiren Suriye’deki YPG’yi ne yapacağız? Nasıl mücadele edeceğiz? Türkiye’nin meşru operasyon hakkını elimizle baltalıyoruz!” uyarılarına kulak kabartmalıydı.
Teröristbaşının Yaptığı Çağrı Metni Üzerinde Kafa Yoran Değerli Güvenlik Uzmanı Sn. Abdullah Ağar’ın Tarihi Saptamaları:
Kandil’den daha bir açıklama gelmese de Suriye PKK’sı YPG/PYD’den gelen açıklamaları okudum. Anladığım şudur: Bu karşılaştığımız tam bir terör entrikasıdır!
1- Gizlenmeye çalışılan hedef: PKK’nın Suriye’deki ayağı YPG/PYD’yi PKK’dan ayrı tanımlayarak Suriye’deki terör yapılanmasını devletleştirme operasyonunu tamamlamaktır.
2- Heybede sakladığı(nı sandığı) turp: Silah bırakma çağrısı/siyasi-sosyolojik entegrasyon, demokratik uzlaşma, dil ve kültürel hak arama ve demokratik anayasa oluşturma kisvesi altında (metinde reddedildiği görülen) Türk Ulus-Devlet yapısını bozma ve zaman içinde T.C. devletini yıkarak, vatanı parçalama (hazırlığıdır).
Özetle terör örgütü tarihi bir fırsatı tepmiştir. En zayıf anında dahi maksimalist hedefler peşine düşmüş, bir kez daha onu kullanan aktörlerin maşalığına soyunmuş durumdadır.
Hikâyeyi daha önce anlatmıştım. PKK’nın çevirdiği bu film; “PKK adı konmadan/PKK adı gizlenerek” PKK’nın Suriye’de devletleşme filminin devamıdır.
YPG/PKK/PYD terör örgütünün Suriye’deki elebaşısı ve APO’nun manevi oğlu (!) Mazlum Abdi: “Öcalan’ın çağrısı PKK ile ilgilidir ve Suriye’deki grupları kapsamıyor.” (küstahlığından sakınmamıştı.) Hani “Bütün Gruplar” silah bırakmalıydı?[1]
Uyarı: Bugün İstiklal Savaşı öncesi şartlarla aynı konumda bulunuyoruz. Atatürk Samsun’a çıktığı günlerde, ülkenin durumunu, meşhur “Nutuk”un ilk konusu olarak şöyle özetliyordu:
Kürt Teali Cemiyeti, ayrı bir Kürdistan devleti kurmak için özellikle Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde ve yabancıların himayesinde fesatlık faaliyetlerini sürdürüyordu!.. Bugünkü PKK ve siyasi uzantıları gibi…
Devletin en yetkili ve rütbeli kadrolarının da içinde bulunduğu bir grup “İngiliz Muhipler Cemiyeti’ni” kurmuş, İngiliz himayesinde kurtuluş arıyordu!.. Bugünkü AB’ciler gibi…
Sözde aydın geçinen önemli başka bir elit tabaka, Amerikan Mandacılığına sığınıp, kendilerini ve geleceklerini garantiye almayı düşünüyordu… Bugünkü NATO’cular ve dış borç bağımlıları gibi…
Yunanlılar, İngilizler desteğinde (ve Sabataist dönmelerle gizli iş birliği içinde) İzmir’e asker çıkarıp, bütün Ege’yi işgale hazırlanıyordu… Bugün ABD’nin, Büyük İsrail hesabına Kıbrıs ve İzmir’i NATO üssü yapmaya çalıştığı gibi…
Evet, bugün de maalesef durum aynıdır ve ülkemiz dört yandan kuşatılmıştır. Yeni bir Kuvay-ı Milliye dirilişine acilen ihtiyaç vardır. Artık Türkiye’mizin ve geleceğimizin kurtarılması adına; Kuvay-ı Milliyeci Atatürkçülerin, Ülkücülerin ve Milli Görüşçülerin el ele vermesi lazımdır. Milli Çözüm öncülüğünde Milli Mutabakat Hükümetinin kurulması şarttır.
Artık anlayınız ki; bugün iktidarın ve Cumhur İttifakı’nın da, sözde muhalefet takımının da, hepsinin ortak amacı ve tek kurtuluş programları Haçlı AB’ye alınmaktır. Atatürk istismarcısı Kemalistlerin de, Komünist kafalı Sosyalistlerin de, İYİ Parti gibi ırkçı Liberalistlerin de kutsal hedefleri ve hevesleri AB’ye katılmaktır.
Bakınız 15 Mayıs 2025 tarihinde Habertürk’te Mehmet Akif Ersoy’un programına katılan CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in ilk sözleri ve kurtuluş projeleri bunların ayarını yansıtmaktaydı!
Özgür Bey: “Bir an evvel AB’ye girersek, başta Kıbrıs sorunumuzun kendiliğinden çözümü kolaylaşacaktır. Çünkü hem Rum hem Türk kesimi aynı birliğin parçaları olacaktır!” hezeyanlarını savurmuşlardı.
Bu marazlı mantığa göre, Yunanistan’la da hiçbir sorunumuz kalmayacaktı. Çünkü aynı AB’nin parçaları olacaktık. Hatta ileride “Bölge barışının sağlanması ve kontrol altında tutulması” kılıfıyla İsrail de AB’ye alınacak ve Türkiye dolaylı biçimde Büyük İsrail’in bir parçası konumuna taşınacaktı!? Çünkü aslında AB’ye katılmakla, özenle gizlenen anlaşma maddeleri icabı, bağımsızlık haklarımızın bazılarının ve milletimizi oluşturan halkların bir kısmının yönetim ve denetimi AB kurumlarına bırakılacaktı.
Şimdi bu kafalarla, bu iktidar ve bu muhalefet kanadıyla Türkiye’nin sorunlarını aşması, düze çıkması ve şaha kalkması elbette imkânsızdı, artık Milli bir Mutabakat oluşumuna acilen ihtiyaç vardı.
“Terörsüz Türkiye” söylemi, küresel merkezlerin şeytani hesapları ve işbirlikçilerin iktidar ihtirasları uğruna, geleceğimizi karartacak sinsi ve Siyonist planların, BARIŞ jelatinine sarılmış palavralarıdır!
Hatırlayınız; 1. Körfez Savaşı sırasında Suudi Arabistan’daki ABD kumanda merkezi olarak kullanılan otelin bir odasında Amerikalı Yarbay, duvardaki harita üzerinde Türkiye’nin Güneydoğu’sunu ve Kuzey Irak’ı işaret ederek Güneri Cıvaoğlu’na özetle şunları aktarmıştı:
“Irak’ın kuzeyinde Kürt devleti kurulacak… (Özerk Barzanistan oluşturulacak… Suriye ve) Türkiye’ye de benzeri dayatmalar yapılacak… Ya vereceksiniz, BARIŞ olacak… Ya da vermeyeceksiniz, o zaman da size SAVAŞ açılacak!..”
Rahmetli Erbakan Hoca’nın Erdoğan Uyarısı!
“İnsanın Sonunda Eli Boş Kalmaz!.. Amel Defteri Kalır…”
Aziz Erbakan Hocamız, 21 Temmuz 2007’de TV’de Seçime Doğru Programında AKP İktidarını şöyle uyarmışlardı:
“Şimdi Biz şefkatle bir abisi, bir Hocası olarak kendisine: ‘Bak Tayyip! Sen bir şey yapıyorum zannediyorsun, ama bir felakete gidiyorsun, dünyanı ve ahiretini mahvediyorsun, ülkeyi geri bırakıyorsun, parçalıyorsun. Bırak bu İsrail’e yaranmayı, Milli Görüş’ü tekrar hatırla, aslına dön, baba yuvana dön!’
Bizim nasihatlerimizin mahiyeti budur. Bunların temelinde şefkat yatmaktadır. Gerçekten yaptıklarına acıyoruz. Ben kendisine, bildiğiniz gibi çeşitli vesilelerle, millet önünde tavsiyelerde bulundum, nasihatlerde bulundum. Çağlayan’da yapılmış olan “Zalimlere Lanet Mitinginde” konuşurken kendisine dedim ki: Bak; iki şeyi unutma! Bir: Çok bilge bir insana sormuşlar, dünya hayatında ne gördün?
Demiş ki: ‘Efendim, kendimi hızlı bir trenin içinde hissettim. Her şey önümden hızla geçiyordu. Bir şey yakalamak için elimi uzattım ama yakalayamadım. Sonunda bir de baktım yolculuk bitmiş, elim boş kaldı.’
Şimdi, bu sözde bir ufak değişiklik yapmak lazımdı: “İnsanın sonunda eli boş kalmaz, sonunda amel defteri kalır.” Sen amel defterine dikkat et, bak hele nasıl bir amel defterin var? Bunu gördüğün zaman kendin de ürkersin.
İki: Bir Arap atasözü diyor ki; “Tespit edilmiş istikbal çok yakındır.”
Ona nasihat için söyledim bunu. Bugünler gelir geçer. Bil ki her gelecek yakındır. Hesap günü hak mı? Hemen yakındır. Bak şimdi yarın hesap gününde seni hesaba çekecekler. Sen kendin aklın sıra diyorsun ki, efendim ben İmam Hatip Okulu mezunuyum. Tamam, hiçbir şey kaybolmaz, bunu senin hasenat terazine koyacaklar. Hanımın mesturedir, bunu da koyacaklar. Bunun yanında, şunu da yaptım bunu da yaptım, hayır ve hizmet adına yaptığın ne varsa hepsini teraziye koyarlar.
Ammaa… Sen ırkçı emperyalizme hizmet ettiğin için, Siyonizm’e hizmet ettiğin için, BOP Eş Başkanı olduğun için, (doğrudan olmasa da dolaylı biçimde) bütün gücünle İsrail’e hizmet ettiğin için, (yani sonuçta) İsrail’in bütün her türlü günahlarına ortaksın (ve karşılığını bulacaksın)!..”[2]

Bağımsız bir ruha sahip olmayan yöneticiler ancak kendilerine verilmiş görevleri yerine getirirler. Bunun sebebi de taa en baştan sırf iktidar uğruna kendilerini; güç sandıkları insanlığı sömüren emperyalistlerin oyunlarında figüran olmayı kabul etmeleridir. Emperyalistlerin çizdiği dairenin dışına çıkamazlar, bir süre sonra da onların verdiği görevleri en kutsal görev addederler. İşte burada Aziz Erbakan Hocamızın şu sözü bu durumu tanımlar: “Siyonizm öyle ustadır ki; Kim ben mi, ben hiç siyonizme hizmet eder miyim, şarkısını söylete söylete seni kendi davasına hizmet ettirir.
Yine Aziz Erbakan Hocamız ne buyururlardı; “Kürt sorunu diye bir sorun yoktur”. Ama bunu böyle kabul etmek yerine emperyalistlerin söylemiyle hareket edersen “Kürt sorunu vardır” dersin. AB’ye gireceğim diye İkiz Yasaları” çıkartırsın. Güya PKK’nın feshi kılıfıyla diğer terörist yapılar devlet haline dönüştürülür. Elin adamı boş durmaz, bu parçaları zamanı geldi mi birleştirir, senin ülkende senin vatandaşına “Her Halk Kendi Kaderini Belirleyebilir” üzerinden özerklik istettirir. Yani savaşla yapamadığını içerideki işbirlikçileri eli ile masada almaya çalışır.
Bütün bunların çözümü ancak bağımsız bir ruha sahip olan liderlerle mümkündür. Kurtuluş savaşında da birçok işbirlikçi sırf kendi hükümleri yürüsün diye mandacılığa daha doğrusu emperyalistlerin uşaklığına razı olmuşlardı. Bağımsızlık ruhuna sahip olan Atatürk bütün bunları reddetti ve devletimiz kuruldu. Daha sonra Aziz Erbakan Hocamız aynı ruhla bu millete Hakk’ı gösterdi. Bugün de Milli Çözüm; dünyada tekrar adaletin ve huzurun sağlanması için tek ve gerçek ilmi ve bilimsel projeleri hazırlayan Erbakan Hocamızın plan ve projelerini uygulamak ve Yeniden Büyük Türkiye ve Yeni Bir Dünyayı kurmak için çaba ve gayret göstermektedir.
Sn. Erdoğan’ın: “AKP, MHP ve DEM Parti olarak birlikte yürüme kararı aldık!” sözleri, acaba; “Suni ve sinsi farklılık edebiyatını ve münafıklığı bıraktık” itirafı mı oluyordu? Ve yine; “Şam, Diyarbakır ve Ankara bizim ortak şehirlerimizdir!” sözleri, “Diyarbakır’ı Kürdistan’ın başkenti yapma” hayali kuran Siyonistlere, özel bir mesaj mı taşıyordu? Özetle; “Terörsüz Türkiye” kılıfıyla, PKK artık KCK’ya çevriliyor ve toplum oyalanıyordu!..
.
Bugün İstiklal Savaşı öncesi şartlarla aynı konumda bulunuyoruz. Atatürk Samsun’a çıktığı günlerde, ülkenin durumunu, meşhur “Nutuk”un ilk konusu olarak şöyle özetliyordu:
.
Kürt Teali Cemiyeti, ayrı bir Kürdistan devleti kurmak için özellikle Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde ve yabancıların himayesinde fesatlık faaliyetlerini sürdürüyordu!.. Bugünkü PKK ve siyasi uzantıları gibi…
.
Devletin en yetkili ve rütbeli kadrolarının da içinde bulunduğu bir grup “İngiliz Muhipler Cemiyeti’ni” kurmuş, İngiliz himayesinde kurtuluş arıyordu!.. Bugünkü AB’ciler gibi…
.
Sözde aydın geçinen önemli başka bir elit tabaka, Amerikan Mandacılığına sığınıp, kendilerini ve geleceklerini garantiye almayı düşünüyordu… Bugünkü NATO’cular ve dış borç bağımlıları gibi…
.
Yunanlılar, İngilizler desteğinde (ve Sabataist dönmelerle gizli iş birliği içinde) İzmir’e asker çıkarıp, bütün Ege’yi işgale hazırlanıyordu… Bugün ABD’nin, Büyük İsrail hesabına Kıbrıs ve İzmir’i NATO üssü yapmaya çalıştığı gibi…
.
Şimdi bu kafalarla, bu iktidar ve bu muhalefet kanadıyla Türkiye’nin sorunlarını aşması, düze çıkması ve şaha kalkması elbette imkânsızdı, artık Milli bir Mutabakat oluşumuna acilen ihtiyaç vardı.
.
“Terörsüz Türkiye” söylemi, küresel merkezlerin şeytani hesapları ve işbirlikçilerin iktidar ihtirasları uğruna, geleceğimizi karartacak sinsi ve Siyonist planların, BARIŞ jelatinine sarılmış palavralarıdır!
.
Evet, bugün de maalesef durum aynıdır ve ülkemiz dört yandan kuşatılmıştır. Yeni bir Kuvay-ı Milliye dirilişine acilen ihtiyaç vardır. Artık Türkiye’mizin ve geleceğimizin kurtarılması adına; Kuvay-ı Milliyeci Atatürkçülerin, Ülkücülerin ve Milli Görüşçülerin el ele vermesi lazımdır. Milli Çözüm öncülüğünde Milli Mutabakat Hükümetinin kurulması şarttır.
* Pkk’yı niye kurmuştu ABD…?!!
* PKK’lılar ne için onca çabayı göstermişlerdi yıllardır?!!!
* Onbinlerce vatandaşımızın neden canına kıymıştı bu Terörist APO ve kuklalar piyonlar? !!
* Peki şimdi neden BARIŞ OLSUN BİTSİN BU NEFRET(!) diye çırpınmaktalardı görüntüde?!!
Evet Kuklacının ( Siyonistlerin) ” Terörsüz Türkiye Masalını ” ancak bu kadar temiz ve doğru bilgilerle anlatılabilirdi!!!… Siyonizme İşbirlikçilik yapan Akp ve beraberindekilere bu masal güzel bir örnek… Daha dün yine Zengezur Koridoru ile ilgili ; malum bu Zengezur Koridoru Arpaçay ile İran arasında kalan Türkiye’ye hayati derecede önem kazandıracak Atatürk’ün yüksek basireti ile İran’dan bir toprak değişimi yaparak Nahcıvan sınır bölgemizdeki o burun bölgesi bugünlere yönelik Azerbaycan ve Türki Cumhuriyetlerle irtibat kurmamıza zemin hazırlıyordu. Bunu bile halkımızdan gizlemekteydi Akp… Yani işbirlikçiliğe koşar adım bütün hızlarıyla devam ettiklerini görmekteyiz.
Bu yüzden tek çare MİLLİ ÇÖZÜMLÜ MİLLİ MUTABAKAT HÜKÜMETİ kurulması ülkemizin en öncelikli meselesidir ve Aziz Erbakan Hocamızın ifade ettikleri şu sözün de gerçekleşeceği günlerin arefesinde olduğumuz ferahlığıyla beklemekteyiz inşaallah.
” Bakın size kesinlikle ifade ediyorum ki TÜRKİYENİN KURTULUŞU; Milli Çözüm’e inanmış bir Cumhurbaşkanı’nın o makama oturması, Milli Çözüm’e inanmış bir Hükümetin kurulması ve yeni bir devrin başlamasıyla mümkündür.
( Prof. Dr. Necmettin Erbakan, Basın Toplantısı Yazarlar Soruyor – Nisan 1980)
“Ey iman edenler! Sizden olmayanları (Yahudi ve Hristiyanların hain takımını ve işbirlikçi münafıkları) sırdaş (müttefik) edinmeyin. (Çünkü) Onlar size (her fırsatta) kötülüğe ve zarar vermeye uğraşırlar, size zorlu bir sıkıntı verecek şeylerden de hoşlanırlar. Onların buğz (ve düşmanlıkları) ağızlarından dışa vurmuştur, göğüslerinde (gönüllerinde) gizli tuttukları (nefret ve hıyanetleri) ise, daha büyüktür. (Böylece) Size ayetlerimizi (imanın ve inkârın alâmetlerini) kesinlikle açıkladık; belki akıl erdirip (Haçlı Siyonistlerden ve işbirlikçi hainlerden uzak kalırsınız diye, size bu gerçekler tebliğ ve tavsiye edilmektedir).” (Âl-i İmrân: 118)
“(Ey sadık mü’minler!) Size bir iyilik dokununca (kâfirler ve münafıklar) kıskanıp tasalanırlar, size bir kötülük isabet ettiğindeyse buna sevinip ferahlanırlar. Eğer siz sabreder ve sakınırsanız, onların ‘hileli düzenleri’ (ve hıyanet girişimleri) size hiçbir zarar veremez. Şüphesiz Allah, onların amellerini (ve kötü niyetlerini) kuşatıvermiştir.” (Âl-i İmrân: 120)
Tarihe yön vermiş ve geleceğe de rehberlik yapacak bir ülkenin, hem içeride oluşturulmuş sun’i karmaşa ortamından, hem de sınır hattındaki Siyonist entrikalardan bütünüyle arınıp, önce içeride yaşanabilir bir ortamı sağlaması, hemen ardından da dünyaya örnek ve önder olacak ideal bir sistemi inşa edebilmesi için;
♦️Nefis Terbiyesini esas alıp başarmış,
♦️Her zaman ve şart altında Hakkı üstün tutup korumuş,
♦️Dünyaya ve tüm dünya olaylarına Ahiret ve Maneviyat merkezli bakma ve yaklaşma bilincine sahip olan, her türlü dış güdümün etkisine, baskısına maruz kalacak çok yönlü şantajlara, bütünüyle kapalı olan, bir öncü Şahsiyete ihtiyaç vardır.
Bağımsız bir devlet bilincini bütün alanlarda hakkıyla idrak edecek, milletin bin yıllık kardeşlik ve beraberlik dokusunu devletin bütün katmanlarına nakşedecek bir Millî Çözüm yöntemine acilen ihtiyaç vardır.!
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin üniter yapısının ve milletin bölünmez bütünlüğünün tek sigortası olan Millî Çözüm birikiminin, artık devletin idrak ve akıl yoluna, ışık tutma, millete rehber olma zamanı gelmiş ve geçmektedir bile.!
Siyonist düşüncenin hiçbir koşul ve şart altında tahakküm edemeyeceği, etkisi altına alamayacağı ;İMAN-AKIL-ve AHLAK sahibi bir BEYİN’den başka, hiçbir düşünce, zihniyet ve kişi böylesi kritik bir süreci, yönetemeyecek ve kutlu sona erdiremeyecektir.!
Zaman ve şartlar artık bu kutlu sürece, tüm insanlığı hızlı bir şekilde sürüklemektedir.
…İman edenlere yardım etmek (ve zafere eriştirmek) ise, Bizim üzerimize Hakk olmuş (bir va’ad)tır. (Mücahit ve müstakim mü’minlere nusret ve galibiyet vermek, Allah’ın izzet ve inayetinin şanıdır.) (RUM SURESİ 47.AYETİ KERİME)
Evet, bugün ülkemiz dört yandan kuşatılmıştır. Yeni bir Kuvay-ı Milliye dirilişine acilen ihtiyaç vardır. Artık Türkiye’mizin ve geleceğimizin kurtarılması adına; Kuvay-ı Milliyeci Atatürkçülerin, Ülkücülerin ve Milli Görüşçülerin el ele vermesi lazımdır. Milli Çözüm öncülüğünde Milli Mutabakat Hükümetinin kurulması şarttır.
AZİZ ERBAKAN HOCAMIZ 45 YIL ÖNCE TRT DE YAYINLANAN YAZARLAR SORUYOR PROGRAMINDA TÜRKİYENİN KURTULUŞUNUN ŞÖYLE OLACAĞINI İFADE ETMİŞLERDİ;
“Bakın size kesinlikle ifade ediyorum ki:
TÜRKİYE’NİN KURTULUŞU;
Milli Çözüm’e inanan bir Cumhurbaşkanı’nın o makama oturması,
Milli Çözüm’e inanan bir Hükümet’in kurulması
ve yeni bir devrin başlamasıyla mümkündür!”
Prof. Dr. Necmettin Erbakan
(TRT Basın Toplantısı, Yazarlar soruyor – Nisan 1980)
VE İNANIYORUZ Kİ, AZİZ ERBAKAN HOCAMIZIN BU GÜNE KADAR SÖYLEDİKLERİ NASIL BİR BİR GERÇEKLEŞTİ İSE BU SÖZÜDE GERÇEKLEŞECEK, MİLLİ ÇÖZÜM ÖNCÜLÜĞÜNDE TÜRKİYE MERKEZLİ ADİL DÜZEN’E DAYALI YENİ BİR DÜNYA MUTLAKA KURULACAKTIR.
Irkçı Siyonistler ve Haçlı emperyalistler, Büyük İsrail’i kurmak için son anavatanımız olan Türkiye’yi parçalamak istemektedirler!
Irkçı Siyonistler ve Haçlı emperyalistler, Türkiye’yi parçalanmak için Sevr Anlaşmasını ortaya koymuşlardı.
PKK, sözde fesih bildirgesinde kuruluş sebebini, Türkiye Cumhuriyeti’nin varlık senedi olan “Lozan Anlaşması’na karşı silahlı mücadele başlattık!” diyerek, Türkiye’ye yeniden Sevr’in dayatılması ve Türkiye’nin parçalanması için PKK’yı kurulduklarını açıkça ifade etmişlerdi.
Dış Güçler ve Şeytani Merkezlerle irtibat kurup imkân ve iktidara kavuşan işbirlikçiler; sadece Irkçı Siyonistlerin ve Haçlı emperyalistlerin talimatlarını yerine getirmektedirler.
İşbirlikçilerin yönetiminde her şeyi Irkçı Siyonistler ve Haçlı emperyalistler kumanda etmektedirler.
Irkçı Siyonizm’in ve Haçlı emperyalizminin İslam ve Türk düşmanlıklarını hesaba katmadan, işbirlikçilerin “Terörsüz Türkiye”, “Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi” gibi tumturaklı laflarını yorumlamak, ya ahmaklıktır veya kiralık ajanlıktır!
Kameralar karşısında “İsrail devletinin yaşam hakkını kimsenin tehdit etmesine razı olmayacağını” söyleyen işbirlikçiden, Siyonist odakların ve Batı’nın kışkırttığı kanlı ve karanlık bir süreci bitireceğini beklemek; akla, iz’ana ve mantığa uygun muydu, değilse bu şarlatanlığın arkasında hangi şeytanlıklar yatıyordu, şeklindeki kuşkularımız haksız mıydı?
“Terörsüz Türkiye” söylemi, küresel merkezlerin şeytani hesapları ve işbirlikçilerin iktidar ihtirasları uğruna, geleceğimizi karartacak sinsi ve Siyonist planların, BARIŞ jelatinine sarılmış palavralarıdır!
İşbirlikçiler, Büyük Kürdistan hizmetkârlığını “Terörsüz Türkiye” söylemi ile ifade etmektedirler!
Kiralık Medya, “Terörsüz Türkiye” söylemiyle oynanan sinsi ve Siyonist oyunun bir parçasıdır!
“Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi” gibi tumturaklı laflar ise; iktidarından muhalefetine, sağcısından solcusuna, inkârcısından istismarcısına tüm işbirlikçilerin Siyonist projelere hizmetkârlığını gizlemek için uydurulmuştur.
Şahsi ikbal ve ihtirasları için vatanımıza ve milletimize hıyanete kalkışan işbirlikçilerin yaptıkları yanlarına kâr kalmayacaktır.
“Diyarbakır’ı Kürdistan’ın başkenti yapma” hayali kuran Siyonistlerden ve işbirlikçi hainlerden biran evvel kurtulmak gerekliydi.
Türkiye’nin gerçek kurtuluş şansı ve toplumu huzura ve refaha ulaştırma imkânı, ancak Adil Düzene ve Milli Çözüm’e dönme kararlılığına bağlıdır.
Şimdi terörsüz Türkiye ve silah bırakma yalanıyla pkk militanlarını ve on binlerce insanımızın ve vatandaşımızın katiliöcalanı bırakarak büyük İsrail’in kurulmasının önü sonuna kadar açılmış olacaktır . ülkemizi silahla işgal edemeyen siyonist güçler Suriye’de olduğu gibi AKP iktidarı eliyle her yönden işgale başlamışlardı onlara göre. BOP planı tıkır tıkır işliyordu. Fakat unuttukları bir şey vardı bu ülkede milli ve manevi değerlerine bağlı Türk Silahlı kuvvetleri , bütün dünyanın çehresini değiştirecek teknolojileri hazırlayan Erbakan hocamız ve onu çok iyi anlayan ve planlarını uygulayacak olan milli çözüm ekibi ve Ahmet Akgül vardı .inşallah çok yakında İsrail’in yıkılışı da ,Amerika’nın ve Rusya’nın hizaya sokuluşu da milli çözüm ekibi ile olacaktır.
Önceki ‘çözüm süreci’ safsatasında birtakım kuşkularımız için bizlere ‘demek siz analar ağlasın istiyorsunuz’ diyorlardı, şimdi de ‘demek siz terör istiyorsunuz’ diyorlar. Bazen Allahım aklımıza mukayyet ol diyorum. Milli Çözüm’ü takip edersen şeker kılıflı zehiri yemezsin, ama etmezsen hem zehiri yutarsın, hem başkasına ikram edersin, kabul etmeyeni nankörlükle vs suçlarsın… Başkasının dünyası için kendi ahiretini satmak ne kötü.