YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
664908b5e5499
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 7 6 9 7
Bugün : 19875
Dün : 19709
Bu ay : 381774
Geçen ay : 737322
Toplam : 23898060
IP'niz : 3.133.146.237

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

 

Kucağına sığındığı ve "insanlığı sahili selamete çıkaracak geminin kaptanı" saydığı Amerikanın, işgal ettiği Irakta bir milyon mazlum Müslümanı katletmesine ve yüzbin kadının ve kızın zorla namusunu kirletmesine; Hadisi şerifte haber verildiği üzere "Haksızlıklar karşısında susan dilsiz şeytan" gibi sessiz ve ilgisiz duran…

 

Deccalin terör şebekesi İsrail'in yıllardır masum Filistinlilere uyguladığı vahşetlere tepkisiz davranan…

Ama internet yoluyla bağlılarına her ay gönderdiği mesajlarında "seyrettiği belgeselde, bir aslanın ceylan yavrusunu parçalamasını seyredip üzüldüğü için günlerdir uyuyamadığını" söyleyecek kadar riyakâr ve sahtekâr bir tavır takınan Fethullah Gülen; son sözünü yazdığı ve dolayısıyla önceki yazarların bütün görüşlerini tasdik edip imzaladığı "Aydınların Kaleminden Fethullah Gülen-Diyaloğa Adanmış Hayat-Kozadan Kelebeğe:2" Kitabında, kendilerini tenkit edenlere ve tehlikeli görenlere şöyle saldırıyordu:

"Bir daha dirilmez sandığımız bütün kötü duygular, kötü tutkular yeniden hortlamış ve birer gulyabâni gibi her köşe başını tutmuştu; işte bu duygu ve tutku sergerdanları, bir Karmatî hezeyanıyla her şeye saldırıyor, bir Hâricî mantığıyla her şeyi ve herkesi kesip-biçiyor; bir anarşist tavrıyla her şeye tecavüz ediyor; kinin, nefretin, gayzın, öfkenin güdümünde vahşetten vahşete koşuyor; sevgiye, hoşgörüye uzanan köprüleri yıkıyor, yolları harap edip yürünmez hâle getiriyor, seven ruhları sindiriyor, sevgiyle çarpan sînelere şiddet, hiddet aşılıyor; çevresine şefkatle bakan çehrelerdeki tebessümleri karartıyor ve değişik çevre ve kesimlerin birbirleriyle olan iltisak noktalarını kırıyor, yıkıyor; onlar arasındaki birlik ruhunu kesiyor, biçiyor, parçalıyor ve ulaşabildiği bütün gönüllere düşmanlık tohumları saçıyorlardı…

Evet, bunlar, önce, toplumu teşkil eden fertlerin birbirlerine karşı güvenlerini sarsıyor; milletin değişik kesimleri arasına sûizan ve kuşku tohumları saçıyor; sonra da hoşgörü temsilcileri hakkında akla-hayale gelmedik iftira ve tezvirlerle, onların en samimî davranışlarını dahi evirip-çevirip hiç olmayacak bir kısım gayelere, hedeflere bağlayarak bütün hayırlı işleri âdeta kundaklıyorlardı. En olumlu gayretler etrafında şüpheler uyarıyor; diyalog adına ortaya atılan tekliflerde başka maksatlar arıyor; en yararlı sözleri, beyanları sağa-sola çekiyor, bölüyor, parçalıyor, montajlarla farklı kalıplara ifrağ ediyor ve tahribin en utandırıcı örneklerini sergiliyorlardı.

İşte bu şeytanî gayretler, millet çoğunluğu üzerinde müessir olmasa da, öteden beri hayatını şiddete, hiddete, kine, nefrete bağlamış ve düşmanlıktan başka bir şey düşünmeyen marjinal bir kesimi ayaklandırmaya yetmişti. Ayaklandılar ve "hoşgörü", "diyalog", "sevgi", "herkesi kendi konumunda kabul etme" ve "kavgasız bir dünya".. gibi kavramlara karşı âdeta savaş ilân ettiler. Yüreklerdeki ümitleri sarstı, insanların birbirine karşı güven ve itimadını yıktı, toplumun değişik kesimlerini birbirine bağlayan esasları parçaladı, dağıttı ve yerle bir ettiler."[1]

Namık Kemal Zeybek'e göre: Fethullahçılar "Derin Türkiye" imiş!

Tüm Avrasya'da sayıları 250'yi aşan "Derin Türkiye"nin eğitim kurumlarından birisinin okul bitirme törenine katıldım, "Türkistan Türk-Kazak Lisesi'nin mezuniyet törenine…"

Bu lise, Fethullah Gülen hocanın rehberliğinde açılan liselerden biridir. Bu yıl 27 öğrenci okulu bitirmiş. Törende, Türkiye'den gelen belediye başkanları vardı. Almatı'dan Bilim Bakan Yardımcısı, Türkiye'nin değerli Büyükelçisi Kurtuluş Taşkent, okulun gerçekleştiricisi Feza A.Ş.'nin yetkilileri, Türkistan şehrinin yöneticileri ve AY Üniversitesi'nin üst düzey yöneticileri de vardı.

Tören iki ülkenin milli marşlarıyla başladı. Öğrenciler heyecanla ve doğru bir şekilde okudular marşlarımızı… Sonra Türkiye ve Kazak Türkçesi ağırlıklı programlarını sundular. Rusça ve İngilizce bilgilerini de sergilediler. Şarkılar, oyunlar, şiirler… Harika bir kutlama…[2]

Atilla İlhan'a göre: Fethullah Hoca bizim Protestanımız! imiş..

İşin siyasi amacı belli: Fethullah Hoca yükselen ve alafrangalığı benimsemiş olan yeni Türk liberal burjuvazisinin temayüllerini aksettiriyor, yani nasıl Katoliklik batılı burjuvazinin güçlenmesi üzerine içinden daha liberal eğilimli Protestanlığı çıkarmışsa, Ortodoks Müslümanlık da Fethullah Hoca'nın Nurculuğunu çıkarmış oluyor, bu da öteden beri politikada aynı kanadı desteklemesine, DYP'ye arka çıkmasına yol açacak; tabii bu, Refah'ın oylarını bölecek anlamına da geliyor.

Bir de sanırım kültürel amacı var: Bildiğiniz gibi Fethullah Hoca takımı Asya Cumhuriyetleri'nde bir sürü okul açtı, her yerde açmayı sürdürüyor; eğer Türkiye devlet olarak böyle bir şeye kalkışsa, Rusya Federasyonu ile iyice sarpa sarabilirdi; oysa şimdi Moskova'nın sorusuna cevap hazır: o açıyor, devlet değil; o da hür bir şahıs.

Yalnız bir şey var dikkatimi çeken: Fethullah Hoca'nın 'Ufuk Turu' yazılarında, referansların büyük çoğunluğu Batı kaynaklı, Goethe'den, hatta Marx'tan alıntılar var. Onlardan söz ediyor, onlara dayandırıyor bazı iddialarını! Bilimsel olarak önemlidir, bu manada Batı'dan kopmamız gereklidir diyor.

Fethullah Hoca da bir cumhuriyet çocuğu da ondan! Yani cumhuriyet ekolünden. Rejimin amacı da buydu zaten: dini Müslüman olacak, ibadetini yerine getirecek ama formasyonu Batılı… İşte bu adam, o![3]

Can Aksın'a göre: Fethullah Hoca-Ecevit'in gözdesiymiş

Hatırlarsınız 1995 seçimleri sırasında hem Ecevit, hem de Hikmet Çetin, Fethullah Hoca ile görüştü diye başta Deniz Baykal olmak üzere bütün CHP'liler "koro" halinde ağır suçlamalarda bulunmuşlardı.

Hem Ecevit'in, hem de Hikmet Çetin'in ne "dini siyasete alet ettiği" kalmıştı, ne de "tarikatlardan medet umduğu"; bir suçlamadır sürüp gitmişti.

Durum böyleyken "Hazreti İsa'dan emir aldığını" söyleyen bir "Hıristiyan Tarikatı" rahibi olan Sun Myung Moon ile Deniz Baykal'ın bir araya gelmesi, CHP'liler tarafından öyle abartılı bir şekilde  "protesto"  edilmedi.  Gerçi CHP'liler, liderlerinin yaptığı bu "gizli seyahatten" haberdar değillerdi ama olay gazetelerde yer alınca, birkaç "cılız itiraz" yükseldi sadece.[4]

Ertuğrul Özkök'e göre: Musevilerle sıcak temas halindeymiş..

Son gelişmeler Gülen'in Amerika ziyaretindeki bazı ilginç gelişmeleri de ortaya çıkardı.

Fethullah Gülen, geçirdiği kalp rahatsızlığı nedeniyle New York'a gittiği sırada, dünyanın en önemli Musevi örgütü olan ADL (Anti Defamation League) Başkanı ile görüştü.

Söz konusu örgüt, geçtiğimiz hafta Başbakan Mesut Yılmaz'a önemli bir ödül verdi.

Bu görüşme sırasında ikisi arasında sıcak bir ilişki kuruldu. Şimdi bu görüşmelerin ilginç bir devamı geliyor.

ADL adlı Musevi örgütü, Fethullah Hoca'nın bir kitabını ABD'de İngilizce olarak yayınlatacak.

Şu günlerde kitabın çevirisi yapılıyor.[5]

Altemur Kılıç günah çıkartıyor gibi pişmanlık göstermiş..

Doğrusu ben de başlangıçta Fethullah Hocaefendi ve okulları hususunda şüpheli idim. Çünkü inanılamayacak kadar iyi idi, güzel şeyler yapıyordu, ta ki Ortaasya'da okullarını görene ve sonra da Hoca efendi'nin vaazlarını okuyana ve nihayet kendisi ile tanışana kadar!

Özbekistan'da ve Türkmenistan'da iki okuluna aniden gittim, irtica ve Atatürk düşmanlığı ne gezer… Aksine kendilerini öğretmeye ve eğitmeye vakfetmiş müdür ve öğretmenlerin yönettikleri bu okullarda bağnazlığın ve gericiliğin zerresine rastlamak değil, Atatürk'e ve ilkelerine bağlılık, aydınlık, ilim ve irfan gördüm. Giriş kısımlarında Atatürk büstlerinden ve Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi levhalarından başlayarak; bunlar göstermelik de değildi.

Gerçek ve gerekli Turancılık yapan Fetullah Gülen'miş..

Bence Fethullah Hoca özellikle Kafkasya'da ve Ortaasya'da açtığı bu okullarda gerçekçi Türk Birliği'nin dil ve kültür temellerini atmıştı. Eski bir Turancı olarak söyleyeyim: Hocaefendi başka hiç birşey yapmasa, sadece bu okulları açtırmakla benim inandığım cennete gitmeye hak kazanmıştır.

Onu yakından tanıdıktan sonra nasıl kişisel çıkarların ve hazların üstüne çıkmış, ard veya yan hesaplar, olmayan ve gerçekten "Kefenin cebi yok" diyen bir kişi olduğunu ve dini düşünceleri ile de asla mürteci olmadığını hemen anlarsınız. Dinimizde azizlik kavramı yoktur ama bence Hocaefendi yaptığı hizmetlerle bu payeyi hak etmiştir.[6]

Uzlaşma ve hoşgörü kahramanına anlayış gösterilmeliymiş

Fethullah Hocaefendi'nin manevi lideri olduğu Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın bu yılki ödüllerinin teması "Hoşgörü ve Toplumsal Uzlaşma". Bence biribirlerini tamamlayan bu kavramlara, şu sırada büyük ihtiyacımız var. Aslında tarihimizin en kötü taraflarını cımbızla çıkarıp milletimizi kötülemekten zevk alan bazı mazoşist emellerin iddialarına rağmen, tarihimizin, özellikle Osmanlı'dan beri tarihimizin bariz vasıflarından biri hoşgörü ve uzlaşma olmuştur… Yoksa bugünlere gelebilir miydik? Ama bir yanlışı yapmamalıyız. Bugün tolerans eksikliğinden ve uzlaşamamaktan yakınıyorsak bunun günahı sadece bir tarafta değildir. Uzlaşma ve tolerans iki taraflı gayret ister, anlayış ister.[7]

Ertuğrul Özkök: Fethullah Gülen-Papa buluşmasına bayram etmiş..

Roma'da ilginç buluşma gerçekleşiyor. Son günlerde adı yine ön plana çıkan Fethullah Gülen. Vatikan'da Papa II. Jean Paul ile görüşüyor. Gülen'in, Devlet Başkanı sıfatı taşıyan Papa ile görüşmesi herhalde ilginç geçecek.

Bu buluşmanın temeli, geçen Eylül ayında New York'ta atılıyor. Fethullah Gülen, tedavi için gittiği ABD'de New York Kardinali ile buluşuyor.

Diyalog ve hoşgörü

New York Kardinali John O'Connor, Katolik dünyasının en önemli isimlerinden birisi. Papa'nın sağ kolu olarak biliniyor.

Kardinal O'Connor görüşmede Fethullah Gülen'e. dinler ve medeniyetler arası diyalog ve hoşgörü konusundaki çalışmalarını yakından izlediğini söylüyor.

Pazartesi günü Vatikan'da Papayla yapılacak görüşmeye giden yolun kapısı New York'ta işte bu görüşmeyle açılıyor.

Papa'nın davet mektubu Fethullah Gülen'e geçen hafta İstanbul'da iletiliyor. Mektubu getiren, Vatikan'ın Ankara Büyükelçisi Pier Luigi Celata.

Bu görüşme, Fethullah Gülen'in uluslararası planda bir isim olmaya başladığını gösteriyor.

ABD'nin en büyük Musevi kuruluşlarından birisi, önümüzdeki aylarda Gülen'in bir kitabını İngilizce olarak Amerika'da yayınlayacak.

       Pazartesi günkü buluşma, Papa'nın komünist Küba'ya yaptığı ziyaretin hemen arkasından gerçekleşiyor.

Vatikan ayrıca, Türk Diyanet işleri ile de yoğun bir ilişkiye hazırlanıyor.[8]

Mustafa Armağan'a göre: Kurtuluş umudumuz; "Papa ile Diyalog" süreciymiş..

 Dinî hayatın Türkiye'de bir darboğaza doğru itildiği şu netameli günlerde Fethullah Gülen Hocaefendi'nin Papa II. Jean Paul ile yaptığı görüşme, ayrı bir önem arz ediyor, içine sıkışıp kaldığımız yerel (local) gündemi aşmaya ve ufkumuzu genişletmeye yönelik önemli etkileri de olacağına inanıyorum bu görüşmenin. Her şeye rağmen Hıristiyan Batı'da ayakta kalmayı başarmış en büyük dinî teşekkül olan ve Hıristiyanlığı 'geleneksel tarzda' yaşama ve yaşatma yönündeki en önemli otorite olma vasfını muhafaza eden Vatikan'ın başı ile girilen diyalogun, Hocaefendi'nin de dediği gibi bir "başlangıç" olmasını diliyorum.

Aslında 'bizim tarafımızda bir başlangıç' demeliydim, zira Vatikan, hem bünyesindeki Katolik Üniversitesi, hem de yetiştirdiği 'oryantalist' ilahiyatçılar vasıtasıyla İslâm ülkeleri ile çoktan diyaloga girmişti zaten. Mesela bunlardan Thomas Michel, sık sık Türkiye'ye gelip konferanslar verir, İslâmiyet'i de en az bir Müslüman ilahiyatçı kadar bilen bu Vatikan temsilcisi, bilir misiniz kimin üzerine yapmıştır doktorasını? İbn Teymiyye'nin Hıristiyanlığa reddiye olarak yazdığı, 2 ciltlik eseri üzerine. Hem de Prof. Fazlurrahman'ın yanında… Yani İslâm tarihinde Hıristiyanlık hakkında yazılmış tenkid ve değerlendirmeleri bizden daha iyi biliyor ve bugünkü Müslüman ilahiyatçıları, kendi geçmiş âlimlerinin bildiği kadar Hıristiyanlığı bilmedikleri, dolayısıyla İslâm ulemasını yeterince tanımadıkları için eleştirebiliyor.[9]

Ecevit, Gülen'i kararlılıkla avunuyor hale gelmiş..

Bülent Ecevit'i çok iyi tanırım. Bir konuya inanmış, inandığını açıkça savunmayı göze almışsa, dünyayı başına yıksanız vazgeçmez. Askerlere rağmen Fethullah Gülenle ilgili değerlendirmelerinde çok ısrarlı görünüyor. Dün NTV'deki sohbetimize kendi laiklik anlayışını anlatarak başladı:

"Kimse laiklik konusundaki duyarlılığımdan kuşku duyamaz. Buna hakkı yoktur. Siyasal yaşamım boyunca laikliği; dindarları incitmeden, inançlara saygı göstererek savundum, insanların en duyarlı yönü din duygusudur."

Din duygusunun önemini vurgularken sanatçı yönü ağır basıyor:

"Ne denli gelişmeler olursa olsun bilimin yanıt veremeyeceği yaşamsal sorunlar vardır. Bunu en güzel, ünlü ressam Gaugin bir Tahiti tablosunda özetlemiştir. Tabloda, 'Nereden geliyoruz, ne yapıyoruz, nereye gidiyoruz?' cümlesi yazılıdır. Bilim bu soruların yanıtını asla veremeyecek ve inanç devreye girecektir. Bazı çevrelerin, her türlü dine bağlılığı irtica gibi göstermesine aklım ermiyor. Dine ağırlık veren her topluluğun mürteci ve gerici sayılmasını da içime sindiremiyorum."

Gülenle üç kez görüştüklerini açıklıyor:

"Hiçbirinde siyasete değinmedik. Türk-İslam tasavvufundan konuştuk. Halk erenlerinin yaşattığı, Orta Asya'da Hoca Ahmet Yesevi'den kaynaklanıp halk erenlerinin Anadolu'ya getirdiği, bu topraklarda Mevlana, Yunus Emre ve Aşık Paşaların şiirleriyle gelişen hoşgörülü, Allah korkusundan çok Allah sevgisine dayanan, o sevgiyi insana da yansıtan tasavvufu görüştük."[10]

Ali Bayramoğlu'na göre: İslamcılık tehlikesini Fethullahçılık önlermiş!..

"Beğenin ya da beğenmeyin, İslami hareketler ve talepler yaşamaya devam edecek…

Fethullah Hoca cemaatinin radikal anlayışlar karşısında tek toplumsal sübap olduğunu görmek, İslami hareketlerin çağdaş yüze bürünmesinin tek aracı olduğunu fark etmek için İslamcı, Fethullahçı, sağcı, ahlakçı olmak gerekmez…

Toplumun dengeleriyle oynamayın, bindiğiniz dalı kesmeyin…"[11]

Aslında O sadece, riyakârlık ve yalancılık timsaliymiş… (Fetullah Gülen kendisi anlatıyor.)

"Değişik yerlerde benim kravat takmamamdan bahsediliyor. Ben kravat takmadım değil. Gençliğimde bulduğumda taktım. Ben fakir bir aile çocuğuyum. Bir elbiseyi ben bir sene giydim. Bunları kimseyi acındırmak için söylemiyorum. Ev kirası veremediğim dönemde, askerlik öncesi imamlık yaptığım caminin penceresinde 2,5 yıl yattım. Üç öğün yemeğe imkânım yetmediğinden bir öğün yiyordum, imam maaşım 200 liraydı ve yetmiyordu. Para bulduğumda kravat aldım, eskidiyse alma imkânı bulamadım. Hâlâ yün çoraplarımı örerim. ABD'ye gidebilmek için hediye edilen antika eşyalarımı sattım. Bir sonraki biletimi THY gönderdi. Yokluk içinde yaşadığımdan bulamadığım bir şey olmuş kravat. Bugün kravat takarsam birilerine şirin görünmem mülahazası olur. İşte ona takiye derler. Tavrımı bir İran mülahazası olarak görüyorlarsa, dünyada İranlılarla yıldızı barışmayan bir insan var, o da benim.[12]

Bir Yahudi Mason'un iltifatı: İshak Alaton'a göre, Onun kıymeti bilinmeliymiş…

Evet. Sohbetlerinden çok büyük feyz aldım. Felsefesinin barışçı ve Türkiye'nin geleneksel arayışlarına hizmet ettiğine inandım. Yurt dışında katkıda bulunduğu okullardan bazılarını gördüm. Burada okuyan gençler bir dinsel telkin altında değillerdi. Sadece Müslüman çocuklar yoktu. Hıristiyan, Musevi çocuklar da vardı. Hepsinin bir irtica platformunda buluşabileceklerini mantığım kabul etmiyor. Telaviv'de de bir okul açmayı öngörüyordu Fethullah Gülen hareketi ve biz de kendisine çok aktif bir destek verdik. Fakat şimdilik bu projeyi buzdolabına koydular. Çünkü kendisini çok rahatsız ettik. Fethullah Gülen olayında Türkiye çok büyük bir hata yapabilir diye düşünüyorum, inanıyorum ki Fethullah Gülen hareketi Türkiye'de irticayı isteyen bir hareket değildir. Fethullah Gülen bugün hasta bir insandır, her an ölebilir, inançlı insanların çok büyük bir yüzdesi onun erken ölümünün rejime mal edilmesi gerektiğini düşünecekler ve bu, kutuplaşmayı arttıracaktır.[13]

Yeni Şafak Yazarı Ahmet Rıdvan'a göre: Fethullahçılar İttihatçılar'ın bir başka şekliymiş!?

"Türkiye'nin bu tür kabiliyetleri, kim ne derse desin; ittihat Terakki'nin ve Osmanlı İmparatorluğu'nun tasfiyesi ile âdeta dumura uğramıştı. Büyük savaş içinde Osmanlı orduları, bilmem kaç cephede sıcak hatlarda çarpışırken; ittihat Terakki'nin üçüncü, dördüncü sınıftan hasbî kadroları, can havliyle dünyanın dört bucağına savrulmuşlardı: Kimi Hind'e, kimi Kuzey Afrika'ya, kimi Doğu Türkistan'a, Balkanlar'a, Orta Asya'ya ve Ortadoğu'ya!..

Ah, Osmanlı'nın o kayıp nesilleri!.. Şimdi nerdesiniz? Hiç birinizden bir iz ve işaret okunmuyor kitapların sayfalarında. Ne bir filminiz var, ne bir hikâyeniz.

Bu kayıp nesiller, sömürgeci güçlere karşı insanlığı uyarmak yolunda, âdeta kendilerini fâni kılan kuşaklar olarak yer tutuyorlar hafızamızda

 İşte sizin de şahsınızda Türkiye, yepyeni bir denemeye girişmişti. Çok görülen budur. Ama üretilmiş bilgi ve tecrübe kaybolmaz ki!.. Kendine, akacak yeni kanallar arar ve bulur."[14]

Yani Fethullahçılar, ittihatçıların devamı mı?

.Cengiz Çandar'ın yağcılığı: Fetullh Hoca, takiyyeci değilmiş…

(Fethullah Gülen) 19 Ocak 1994'de Ankara'da kurulan "Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı" kurucuları arasında yer almıştır. Ve "Hoşgörü Ödüllerini" dağıtmaktadır. Bu ödülü, gizli hedefine ulaşmasında yardımcı olan, bunu bilerek ve bilmeyerek yapan kişiler vermektedir".

Ben "veren" değil ama 1995'te ilk kez alan kişiler arasındayım. Gizli hedefine ulaşmasında ödül almakla acaba karınca kararınca bir katkımız oldu, mu? Diye kafam karıştı. Ama gizli niyetlerini nereden bilebilirdim ki?

Gerçi, takiyye yapıyor olabileceği aklıma gelmemiş değildi; fakat Müslümanlığı öğrenmeden, Yahudi kökenli bir Amerikalı Pentagon görevlisinden takiyye kelimesini öğrenip; Türkiye'ye bu kavramı kazandıran meslektaşımı, bir iftar yemeğinden sonra onun masasında otururken görmüştüm. Takiyye uzmanı bu meslektaşımın bile kendisine o kadar yakınlık gösterdiğini görünce, kuşkularım haliyle dağılmıştı.

Yine de hata ettiğimi kabul etmeliyim. Her nekadar benimle birlikte o gece rahmetli Barış Manço, Müjdat Gezen, Taha Akyol, Fatih Terim, Prof. Dr. Mehmet Aydın, Perihan Savaş ve en önemlisi Prof. Dr. Toktamış Ateş de "Hoşgörü Ödülü" almışlardı. Ben, onlara aldandım. Onlar ve o gece en ön sırada oturan Cumhurbaşkanımızın kardeşi Şevket Demirel de herhalde birşeye aldanmış olmalılar…[15]

Ferai Tınç'a göre: Dinde Reform yapan, katılıkları ılımlaştırıp yumuşatan birisiymiş..

Yaşar Nuri Öztürk Hoca, "Bu çok önemli bir toplantı çünkü Türkiye'nin bütün din âlimleri burada" dedi. Hoca'yı, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın düzenlediği İslam ve Laiklik toplantısında gördüm. Toplantıda Türkiye gündeminin kritik konulardan biri olan İslam ve Laiklik tartışılıyordu.

Abant'ta üç gün üç ayrı ana başlık altında süren oturumlardan benim en çok ilgimi çeken de Yaşar Nuri Hoca'nın da aralarında da bulunduğu "âlimlerin" toplantısıydı.

Türkiye'nin önde gelen ilahiyatçıları ilk kez bir araya geliyor ve İslam'da Hâkimiyet (Akıl-Vahiy) ilişkisini, yani Kuranı modern akıl ışığında anlamayı günün sorunlarına bu ışık altında İslami çözümü tartışıyorlardı.

Üstelik de farklı görüşleri savunmalarına rağmen, birbirlerini dinliyor ve yaşadığımız sorunlara bilimsel cevap bulmak için gayret sarfediyorlardı.

Diyanet işleri Başkanı gelmemişti ama yardımcısı toplantıdaydı.

Fethullah Gülen'in çevresindekiler tarafından kurulan Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın düzenlediği bir toplantıya katılmayı uygun görmemiş olduğunu düşündüm. Ama yardımcısı ile çok anlamlı bir mesaj göndermiş ve İslam'ın laiklik ile zıt olduğu iddiasıyla tersini savunan "iki sivri" görüşü uzlaştıracak bir yolun bulunması çabalarını desteklediğini açıklamıştı.

Çünkü "Din-devlet ilişkileri Diyanet İşleri Başkanlığı için ızdırap veriyordu."

Bu konuyu ikinci Din Şurası'nda gündeme almak için tüzük değişikliği gerekmiş ancak girişim Danıştay'a takılmıştı.

Abant toplantısında İslam'da reform hareketinin kıpırtılarını gördüm.

Konunun uzmanları, "Biz reform sözcüğünü kullanmıyoruz. Tecdid demeyi tercih ediyoruz" diyorlardı.

Tecdid' yani yeniden yapılanma.

Yaşar Nuri Öztürk'e göre "Tecdid, Müslüman aydının görevi"ydi.[16]

Taha Akyol'a göre: Ecevit'in ufku ve Fethullah Gülen hayranlığı çok önemliymiş…

Ecevit'in Arnavutluk gezisinde, Fethullah Gülen'in okulları için söylediği sözler manşetlerde: "Bazı çevreler tarafından eleştirilmeyi göze alarak sizi tebrik ediyorum!"

Ecevit, bir vatandaş sıfatıyla Orta Asya'ya gittiğinde de bu okulların Türk kültürünü ve Türkiye sevgisini yaymadaki rolünü görmüş, o zaman da kutlamıştı.

Ecevit "inadına" değil, bilerek böyle konuşuyor. Din, laiklik, cemaat, tarikat, modernleşme gibi kavramların resmi klişeleri aşan toplumsal anlamlarını bilen bir entellektüel olarak böyle konuşuyor.

Sosyolog Max Weber, sosyo-ekonomik modernleşme sürecine katılan Protestan tarikatlarının ötekilerden farklı olduğunu belirterek "rasyonalist tarikatlar" deyimini geliştirmişti. Bu sekülerleşme işaretiydi. (Bkz. M. Weber, On Charisma and Instution Building, sf. 97, 154 – 165)

Ecevit de 1960'lardaki Özgür insan dergisinden beri, dinin toplumdaki dışa vurumlarına resmi klişeler açısından bakmamakta, bunların ardındaki sosyolojik süreçlere önem vermektedir. Onun içindir ki, dini hareketlere analitik olarak bakmakta, "dine saygılı laikliği" savunmaktadır.

ECEVİT'İN Gülen okullarını savunmasındaki önemli sebeplerden biri de Türkiye'nin küresel çıkarlarını gözeten bir vizyona sahip olmasıdır.[17]

Ertuğrul Özkök'e göre: Fethullah Gülen, Müslüman Rahipmiş…

Türban gibi çok hassas bir meselede, kendisine yakın bazı çevreleri bile kızdıracak ölçüde uzlaşmacı bir tavır sergileyen bu insan, 15 yıl boyunca bizlerin gözünü boyamış olabilir mi? diye kendi kendimi sorguladım.

Ben kendi payıma son yıllarda Fethullah Gülenle ilgili kanaatimi yavaş yavaş oluşturmaya başlamıştım.

Özellikle kasetlerde, ağlayarak verdiği o vaazları dinledikten sonra, kafamdaki profil oluşmuştu.

Bana göre Gülen, özellikle Amerika'da çok rastlanan "preacher" adı verilen konuşma sanatının en ince ayrıntılarına hâkim bir "Müslüman rahip"ti.

Kurduğu okullara giden herkes de çok etkilenerek dönüyordu.

O nedenle Başbakan Ecevit'in Gülen konusundaki tavrını çok iyi anladığımı zannediyorum.[18]

Toktamış Ateş'e göre: Fethullahçılar, dışarıya hoşgörülü kendi teşkilatına komitacı kimselermiş..

Hz. Peygamber yaşarken sorun yoktu. Kurallar ve bu kuralları yorumlayan belliydi. Peki, bugün "yorumu" kim yapacak? Örneğin kimilerine göre; eğer bir insan kendini Müslüman olarak tanımlarsa, örtünmesi gerek. Kimileri, buna gerek yok diyor. Kimileri oruç tutmayanı cezalandırmaktan yana, kimileri "olmaz öyle saçmalık" diyor. Peki, bu iş nasıl çözülecek?

Aslında bu işin çözümü yok. İstedikleri düzende eğer kendinizi Müslüman olarak tanımlamışsanız; Müslümanlığı, "baştakilerin" yorumladığı gibi yaşamak zorundasınız. "Ben bu işten vazgeçiyorum, artık Müslüman değilim" derseniz, o zaman da kendi idam hükmünüzü kendiniz imzalamış olursunuz. Reşit bir insan İslamiyet ten ayrılamaz. Yani Medine Sözleşmesi, kendini Müslüman olarak tanımlayanlara özgürlük getiriyor, ama eğer Müslüman'sanız hiçbir özgürlüğünüz yok (Bektaşi'nin güzel bir oruç öyküsü vardır, fakat anlatacak yerim yok).

Fethullahçıların özgürlük anlayışları da Medine Sözleşmesi'ne benziyor. Başkalarına karşı hoşgörü ve diyalog arayışı, fakat kendi cemaatleri içinde oldukça katı…

Gerçekten: okuduklarımız ve duyduklarımız, özellikle öğrenci yurtlarında çok katı kurallar ve ağır yaptırımlar uygulandığını gösteriyor. Fakat kendi cemaatleri dışındaki dünyaya karşı sevecen ve hoşgörülü yaklaşıyorlar.

Aynı şeyi okullarında da görüyoruz. Türkiye içindeki okullarda esen rüzgârla yurtdışındaki okullarında esen rüzgâr ve gerek eğitim ve gerekse toplumsal ilişki anlayışları bambaşka. Dışarıya karşı, içeriye karşı olduklarından çok daha fazla özgürlükçüler. Ve tabii bunu kimileri, "takiyye" olarak değerlendiriyor. Belki de haklılar…[19]

Ali Bayram'a göre: Fethullah Gülen: Hassas ruhlu bir şahsiyetmiş.. (Herhalde bunun için ABD'nin ve İsrail'in katliamlarını hiç hissetmemiş, dert etmemiş!?)

Aynı zamanda Fethullah Gülen, çok merhamet ve rikkat sahibi birisidir. Üzülen bir insan görünce onunla aynı derdi paylaşarak üzüldüğünü görürsünüz; gözü çok yaşlıdır, gerçekten kalp rikkatine sahiptir. Dünyanın neresinde olursa olsun çaresiz insanların derdine çare olamamanın derdiyle hıçkıra hıçkıra ağladığını görürsünüz. Son çeyrek asırdır, dünyanın çeşitli yerlerinde savaşlarda patlayan silahlar ve bombalar âdeta Hocaefendi'yi can evinden vurmuş gibidir. (Türk medyasının bir kısım radikal kesiminde) bunun tenkidi bile yapılmıştır ki, günlerce uykularının kaçtığına, yemeden içmeden iştihasının kesildiğine defalarca şahit olmuşuzdur. Merhum Akif'in:

Kanayan bir yara gördüm mü kanar ta ciğerim

Onu dindirmek için kamçı yerim çifte yerim

Sözünün asrımızda makes bulduğu tek insandır Fethullah Gülen. O kadar merhametlidir ki, merhameti âdeta suçluyu bile tecziye etmesine engel olur, neredeyse. Hakta, adalette, muamelatta ölçü insanıdır Gülen, hiçbir zaman, hiçbir yerde kıyasıya yerdiği bir insanı, bir kurumu görmedim ben. Herkesi yaptığıyla baş başa bırakır, iyiyi takdir, kötüye ve kötülüğü yapana af diler Allah'tan. Yanında konuşanların garazsız, ivazsız konuşmaları gerekir, yoksa dinlemez konuşulanı ve konuşanı.[20]

 M. Ali Birand'ın Feryadı: "Fethullah Hoca'yı sıkıştırmayın, Türkiye zarar edermiş.."

Ancak, Fatih Üniversitesinde duyduklarım ve gördüklerim bende bu olayın "Siz Fettullah Hoca'nın liderliğindeki bir Vakıftan destek alıyorsunuz. Demek ki Fettullahçı, Fettullah Cemaatine insan yetiştiriyorsunuz" gerekçesiyle başlatıldığı izlenimi doğdu.

Sanki, ağızlarıyla kuş tutsalar dahi yetmeyecek.

Zira, suçlamaların hazırlanış şekli bile amatör bir komplo oyunu kokuyor, iki aynı kişinin 15 gün arayla biri çok olumlu, diğeri tam anlamıyla olumsuz rapor hazırlamaları… Üniversite yönetimine hiç uyarı yapmamak, haber vermemek ve Genel Kurul toplantısının son anında, nereden geldiği bilinmeyen bu kararın oldubittiye getirilip oylanması.

Garipliklerle dolu bir senaryo.

Eğer yasalara uymuyorsa Fatih Üniversitesi uyarılabilir, yine dinlemezse harekete geçirilebilir. Ancak, yavaş yavaş ölüme terk edilmemeli, varsa eksikliklerinin düzeltilmesine çalışılmalıdır.[21]

Evet bütün bunlar, iftira değil, Fetullah Gülen'i seven, saygı gösteren ve destek verenlerin iltifatlarıdır. Ve tabi "Kişinin ayarı, dost ve yandaşlarından ve kendisine arka çıkanlardan anlaşılır.."

İşte Amerikalılar ve ahmaklar nazarında bu kadar muhterem ve muhteşem bir kişi olan Fethullah Gülen, Kıbrıs'a Hicrete Hazırlanıyor!

Amerika'nın Türkiye'deki iki numaralı ismi son günlerde, aralarında siyasetçilerin, iş adamlarının ve bazı akademisyenlerin bulunduğu kişilerle özel sohbetler yapıyor.

Bir numaralı isim de bunu yapıyor mu, bilmiyorum, çünkü ben iki numaranın konuştuğu kişilerden aldığım bilgiyi aktarıyorum.

Amerika'nın iki numaralı ismi şunu soruyor: "Uzun süredir Amerika'da yaşayan Fethullah Gülen'i artık göndermek istiyoruz, ancak bunu şimdilik direkt Türkiye yerine Kıbrıs'tan olmasını tercih ediyoruz. Bu konuda ne düşünürsünüz?"

Fethullah Gülen Türkiye'ye geri gönderilecek, ama bu iki aşamada gerçekleşecek.

  • 1- Fethullah Gülen önce Kıbrıs'a getirilecek. Seçimler beklenecek. Seçim sonuçlarına göre tekrar karar verilecek.
  • 2- Eğer AKP tek başına ya da bir payanda ile tekrar iktidara gelirse Gülen de Türkiye'ye gelecek.

Ama Amerika'dan değil, hemen yanıbaşımızdaki yavru vatandan Türkiye'ye gelmiş görünecek.

Aldığımız bilgiye göre Kıbrıs'ta Gülen için oturacağı ev hazırlanmış bile.

Şimdi biraz daha gerilere gidelim. Gülen'in Amerika için önemine ışık tutacak bir konuşmadan söz edelim:

Yer Washington. Beyaz Saray'da çok etkili bir ismin evi. Etkili isim Amerika ile "milyonlarca dolarlık" iş yapan bir şirketin biri kadın iki temsilcisini ağırlıyor.

Söz Türkiye'den açılıyor, Amerikalı anlatmaya başlıyor.

"2002 yılında Türkiye'nin önde gelen 6 iş adamını -İsimlerini tek tek, hiç hata yapmadan sayıyor- Washington'a davet ettik. Onlara ‘elinizi taşın altına koyun, Türkiye'nin yönetimini sizler üstlenmeye çalışın' dedik. Bu 6 isimden 4'ünün hiçbir işe yaramayacağı ilk yarım saatten sonra belli oldu. Diğer iki isim ise ‘rahatımız yerinde, tehlikeye girmek istemeyiz' diyerek yan çizdi."

Amerikalı etkili isim anlatmaya devam ediyor.

"Bir süre sonra Fethullah Gülen bizi aradı. Orta Doğu'daki gelişmelerin Türkiye'yi de etkilediğini, Amerika'nın bölgedeki çıkarlarını da korumak adına kendilerinin devreye girebileceğini bunun için de öne sürebilecekleri bir isim olduğunu anlattı. Verdiği ismi daha sonra incelettik. Son derece radikal İslamcı biri çıktı. Ancak Gülen bize ‘Merak etmeyin biz onu törpüler ve global değişim adına ortaya çıkarırız' dedi. Biz de bu ismi kabul ettik. Amerika'ya çağırdık. Bizi de şaşırtacak ölçüde uyumlu davrandı ve sözler verdi. Desteğimizi sonuna kadar onun için kullandık."

Davete katılan biri kadın iki Türk hayret içinde dinledikleri bu sözler üzerine şunu soruyorlar: "Bu destek sürüyor mu, sürecek mi?" Amerikalı etkili isim tebessüm ederek "Bilmiyorum, çok zaman geçti, çok şey değişti, bakacağız tabii" diyor.

Yani gerekirse, Siyonist sömürü arabasına koşulan ve yorulan AKP katırlarını değiştirebileceklerini, ama şimdilik hizmetlerini başarıyla yürüttüklerini ima ediyor!


[1] Sonsöz Fethullah Gülen Sızıntı, Nisan 2001

[2] Namık Kemal Zeybek (son Havadis – 13.05.1996)

[3] Attila İlhan Yeni Yüzyıl 26.09.1995

[4] Can Aksın Akşam 30.11.1997

[5] Ertuğrul Özkök Hürriyet 24.12.1997

[6] Altemur Kılıç Ortadoğu 16.12.1997

[7] Altemur Kılıç Türkiye 27.12.1997

[8] Ertuğrul Özkök Hürriyet 09.01.1998

[9] Mustafa Armağan Zaman 13.02.1998

[10] İsmet Solak Hürriyet 30.03.1998

[11] Ali Bayramaoğlu Yeni Yüzyıl 01.04.1998

[12] Özcan Ercan Milliyet 05.04.1998

[13] İshak Alaton Sabah 04.10.1998

[14] Ahmet Rıdvan Yeni Şafak 22.06.1999

[15] Cengiz Çandar Sabah 24.06.1999

[16] Ferai Tınç Hürriyet 19.07.1999

[17] Taha Akyol Milliyet 02.03.2000

[18] Ertuğrul Özkök Hürriyet 04.09.2000

[19] Toktamış Ateş Cumhuriyet 23.09.2000

[20] Dr. Ali Bayram Zaman 16.10.2000

[21] Mehmet Ali Birand Posta 15.04.2001

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Yorumu Takip Et
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
Oğuzhan ÇILDIR

Oğuzhan ÇILDIR

YORUMLAR

Son Yorumlar
0
Yorumunuzu okumaktan memnuniyet duyarızx