Recep T. Erdoğan 2004 Ağustosunda yaptığı Gürcistan ziyareti sırasında sarf ve itiraf ettiği:
“Ben aslen Gürcü kökenliyimdir. Ailemiz Batum’dan Rize’ye göçmüş bir Gürcü ailesidir.”
Sözleri dikkat çekiciydi. Başbakan Yahudi kökenli Gürcülerin ABD tarafından iktidara taşındığı bir ülkede kimlere ve hangi mesajları vermekteydi?
Her ne hikmetse 7 Eylül 2009 tarihli, din istismarcısı ve Amerikancı Tayip yanlısı Vakit Gazetesi:
“Erdoğan gürcü değil, Karadeniz yerlisidir” başlığı altında, tarihçi-yazar diye lanse edilen Adanalı Cezmi Yurtsever’in sözde araştırmasını vermekteydi. Üstelik Recep T. Erdoğan’ın Wikipedia ansiklopedisinde ve diğer meşhur sitelerde Gürcü olduğu yönündeki bilgileri değiştirmesi tavsiye edilmekteydi! Acaba neden böyle bir şeye ihtiyaç hissedilmişti?
Üstelik Recep T. Erdoğan’ın dedesi ve sülalesi 1800 yıllarda neden devlete isyan etmişler ve isyancı anlamına gelen “Bakatoğlu” lakabını seçmişlerdi? Rumca PİLİHOZ denilen, Cumhuriyet öncesi POTAMYA olarak adı geçen Rize Güneysu ilçesi, Dumankaya’nın mütevaffa sakinlerinden isyancı-bakatalı Teyup Efendinin torunu Recep Tayyip Bey, Gürcistan’dan hangi hakim güçlere “bende sizdenim” selamı göndermişti?
Recep T. Erdoğan, baba tarafından Rum veledi, ana tarafından ise Batum göçmeni Gürcü Yahudisi olduğu yönündeki iddiaları niçin geçiştirmekteydi, hatta Gürcistan’da yaptığı gibi bizzat kendisi hatırlatıvermekteydi? Miting meydanlarında horozlanıp “boya değil, soya bakın!” diye hava atıp, haddini aşmasaydı bu konulara girmek de aklımızdan geçmeyecekti.
Bizi insanların kökeni ve soyları değil, onların karakterleri ve huyları ilgilendirirdi. Ancak Recep T. Erdoğan’ın sorunsuz bir tavırla muhalefet liderini hedef alarak; “Sen boya değil, soya bak!” tartışmasını başlatması ve insanların sülalesini araştırma ve ayıplama konusu yapması tam bir talihsizlikti. Öyle ise kendisinin de en azından:
“Baba tarafından Rum veledi, anne tarafından Gürcü Yahudisi” olduğu yönündeki iddiaları yanıtlayıp toplumu rahatlandırması, hiç değilse mahkeme açıp yalanlaması beklenirdi. (Bak: Takunyalı Führer – Ergün Poyraz – Togan yy. 3. Baskı sh: 28)
Türkiye’de Kaç Çeşit Yahudi Var?
Ülkemizde kaç çeşit Yahudi vardır?.. Bu soruya cevap arıyorum. İlmî bir tasnif (sınıflandırma) yapacak değilim. Yazacaklarım akla yatsın ve gerçeklere uygun olsun yeter.
1. Türkiye vatandaşı olup da kimlik kartlarının din hanesinde Musevî yazan Yahudiler. Bunların nüfusu 15 ile 20 bin arasındadır. Kendi aralarında kategorilere ayrılırlar. Sefarad Yahudileri, Eşkenaz Yahudileri. Bazısının ismi Yahudicedir, bazısı Türk ve Müslüman adları ve soyadları kullanır. Bunların hepsi de dindar Yahudi değildir.
2. Sabataycılar. Bunların kimlik kartlarında Müslüman yazar ama aslında iki kimliklidirler. Türklükleri ve Müslümanlıkları yüzeyseldir, gerçek kimlikleri Yahudiliğin heterodoks bir sekti olan Sabataycılıktır. Bunlar da homojen değildir. Sayıları ne kadardır? Kaçta kaçı militan Sabataycıdır?
3. Karaylar (Karaim). Küçük bir cemaattir. Bir uç Yahudi mezhebi veya cemaatidir.
4. Kripto Yahudiler. Bunlar Sabataycı değildir. 17’nci, 18’inci yüzyıllarda ülkemize mülteci olarak gelmişler, çeşitli bölgelere yerleşmişler/yerleştirilmişlerdir. Bir kısmı Alevî, bir kısmı Bektaşi olmuştur. Belki Sünnî görünenleri de vardır.
5. Kürt Yahudileri. Bunlar da son bir asır içinde ya Sünnî, ya Alevî görünerek araziye uymuştur.
6. Kafkasya kökenli Yahudiler. Kendisini su katılmadık Azerî gösteriyor ama aslında bir Tat Yahudisidir… Kafkasya’da otuz kırk kadar kavim vardır. Çerkezler, Dağlılar, Abazalar vs… Bunların hepsinin Yahudisi de vardır.
7. Tatar Yahudileri…
8. Arnavut Yahudileri vs…
Bir soru: Ailenin kökeni Yahudi. Bir tarihte gerçekten, samimî şekilde mü’min ve Müslüman olmuşlar. Bunlara bir şey diyebilir miyiz?
Cevap: Diyemeyiz. İslam’da ırkçılık yoktur. Samimî şekilde mü’min olduysa kökeni ne olursa olsun o bizim kardeşimizdir. Ehl-i Tevhid ve Ehl-i Kıbleye saygı ve sevgi besleriz. Ancaaak!.. Ortada garip tutumlar, davranışlar varsa Ümmetin âqilleri (herkes değil) ve istihbaratçıları duruma dikkat edebilir.
Bir de şu husus vardır. Resulullah Efendimiz (Salât ve selam olsun ona) bazı bozuk kimseler için “Onlar benim ümmetimin Yahudileridir” buyurmuştur. Buradaki Yahudi mecazî mânadadır.
Müslümanların Musevî vatandaşlara karşı vazifeleri nelerdir? Tutumları nasıl olmalıdır?
Cevap: Artık Osmanlı İslam devleti yok ama onlar yine de Ehl-i zimmettir. Haklarına, hukuklarına, kimliklerine karışmayız. Onlar bize emanettir İslam’a ve Türkiye’ye açıkça ve militanca düşmanlık etmeyenler dışında hepsi de bizim korumamız altındadır. Kendilerine bir fiske vurulmasını istemeyiz.
Zahiren Müslüman görünen Gizli Yahudiler, Sabataycılar şayet militan şekilde İslam düşmanlığı yapmıyorlarsa onlara da dokunmamak gerekir. İslam ve Türkiye düşmanlığı yapanlara karşı uyanık olmamız şarttır.
Konu açılmışken Moiz Kohen Tekin Alp efendiyi de birkaç satırla zikredelim. Bu zat Selanik Hukuk Mektebinde profesördü. Ziya Gökalp’in en yakın dostu ve arkadaşıdır. Moiz Kohen ismini gizlemiş, Tekin Alp takma adıyla Türkler için milliyetçilik ve Türkçülük kitapları yazmış ve bunlardan birine “Kahrolsun Şeriat” başlıklı bir bölüm koymuştur. Yani azılı bir İslam düşmanıdır. Bu kişi elbette bizim için menfur ve merduttur.
Gizli Yahudilik ve Yahudiler Türkiye’nin şu anda en önemli meselesidir.[1]
Siyonist Yahudi stratejistler için Türkiye’nin önemi:
Uluslararası stratejide dünya hâkimiyeti için çok önemli görülen sahalar vardır. Bu sahalar jeostratejik olarak ele alındığında kendileriyle ilgili kullanılan terim “kalp sahaları” olduklarıdır. Türkiye de uluslararası stratejistler tarafından kalp sahası olarak gösterilen ülkelerin en başında yer almaktadır.
Özellikle soğuk savaş döneminin sona ermesiyle birlikte Avrasya ve bu coğrafyadaki enerji kaynakları akıl almayacak kadar değer kazanmıştır. Yani bir bakıma 21. yüzyıl hâkimiyeti Avrasya hâkimiyeti üzerine kurgulanmıştır. Bunu çok iyi bilen 21. asır emperyalistleri başta Çeçenistan olmak üzere birçok bölgede güçlerini mazlum haklar üzerinden devreye sokmaya çalışmaktadır.
Bu arada ABD her geçen gün Türkiye’nin etrafında üsler kurarak adeta Türkiye’yi abluka altına almaya çalışmaktadır. Bu arada başta Gürcistan olmak üzere birçok devletin iktidarları değiştirilerek yerine İsrail ve ABD ittifakının programını uygulayan yönetimler iş başına taşınmaktadır.
Dünyanın bu fiziki stratejik sahalarının dışında bir de “metafizik istihbarata dayalı” sahaları vardır. Birçok ülkenin parapsikolojik savaş timleri bu bölgelerde çeşitli aksiyonlarda bulunmaktadır. Bu istihbarat birimleri özellikle Gürcistan-Tiflis, İran-İsfahan ve Mısır-Kahire üçgeninde yoğunlaşmıştır.
Meşhur ve mel’un Komünist Çelik adam lakaplı Stalin’in Tiflisli olduğu unutulmamalıdır. Bu adam Gürcü Yahudi’si olup bulunduğu bölgeden metafizik istihbaratı kullanan çok ciddi medyumlar çıkmıştır. Bunlardan biri de bir dönem Türkiye’ye gelen ve bu tarz çalışmalardan sonra ABD’ye giderek orada bir enstitü kuran Gudjiev’dir. Bu adamın Türkiye’de ders verdiği ünlü simalardan bazıları da Dr. Rıza Nur, Refet Kayserilioğlu ve Bedri Ruhselman’dır.
İran’daki İsfahan Yahudileri Kabala büyüsünü çok ciddi olarak kullanıp liderleri dahi tesir altına almayı başarmaktadır. Bu Yahudilerin çoğundan İran halkının haberi bulunmamaktadır. Tıpkı içimizdeki dönmelerden Türk halkının pek çoğunun haberi olmadığı gibi…
Mısır’ın Kahire bölgesinin önemi tarihten bu yana aşikârdır. Yunan medeniyetini kontrol altına alan Yahudi kabalist felsefeciler burada da İskenderiye okulları kurarak Ortadoğu halklarını yıllarca etkilemeye çalışmıştır. Hatta bu okullar zamanla İslam tasavvufunun içersine kendi adamlarını sokarak, Cebriye, Hululiyle, Huriye gibi sapkın sözde tasavvuf cereyanları oluşturmuşlardır. İşte Muharref Tevrat ve birer gizli yorumu olan Talmud ve Tora’da: “Irak’ın ve İran’ın vurulmasıyla Armegedon’u başlatmaları Siyonistlere sürekli telkin olunmaktadır” ve bu Siyonist hedef için bölge ülkelerindeki Yahudi kökenli kriptolar parlatılıp iktidara taşınmaktadır.
Bu arada Siyonistler ABD’deki Üniversite Laboratuarlarında insan ışınlaması üzerine çalışmaktadır? Maddeyi çok uzak mesafelere taşımaya ve zamanda sıçratır gibi mekân değiştirecek aşamaya yaklaşılmıştır. Üstelik Süleyman kıssalarını okuyarak büyüyen Yahudiler, Kuran’da bahsi geçtiği gibi “Hz. Süleyman’ın Uçan Kalesi’nin bir aylık mesafeyi bir günde aldığı” teknolojik sırrı bulma çabasındadır.
Siyonist İsrail’in Knesset Milletvekili ve Gürcü Yahudi Robert Titiaev’in itirafı:
İsrail’in yüksek çıkarlarının gerektirdiği icraatlar, Türkiye’deki mevcut şartlarda alenen yapılamadığından, kapalı kapılar arkasında yürütülüyordu.
Manidar bir zamanda manidar açıklamalar yapılıyor ve yine İsrail’li bir konuk geliyordu… Ama önce şu OECD konusuna değinmemiz gerekiyordu.
Türkiye’de kaos ortamı oluşturan bilinmezliklere her geçen gün bir yenisi daha ekleniyor, diğer taraftan İsrail ile ilişkilerde sessiz sedasız yeni bir döneme giriliyordu. Bir yıl önce ‘one minute’den sonra Tayyip Bey’i ayakta alkışlayanlar şimdi kara kara düşünüyordu. Zira İsrail’in OECD üyeliği ‘one minute’ maskesini düşürmeye yetiyordu. Türkiye’nin İsrail’in OECD üyeliğini veto etmemesi tarihe Filistin davasına vurulmuş en büyük darbelerden biri olarak geçiyordu. Abartmıyoruz; bu hadise Türkiye’nin İsrail’i ilk tanıyan ülke olan ABD’den sadece 11 saat sonra tanıyan dünyadaki ikinci ülke olması hadisesiyle aynı derecede vahim bir durum oluşturuyordu.
Neden mi? İsrail bölgede Siyonist sermayenin gücüyle, giderek köklü bir ekonomi halini alıyordu. Ancak Siyonist sermaye İsrail’i beslemekte artık zorlanıyordu. Hatta giderek İsrail aşkı azalıyor. İsrail devlet olarak, OECD üyeliğini ikinci bir devletleşme ve tanınma süreci olarak görüyordu. O yüzden de ‘1948’deki kuruluştan sonra vaat edilmiş topraklardaki ikinci doğum’ olarak anılıyordu. Bu doğum Recep Bey ve AKP sayesinde Türkiye’nin de onayıyla gerçekleşmiş oldu. OECD’ye kabul İsrail açısından ekonomik bir sıçrama anlamına geliyordu. OECD üyeliği ekonomik ve siyasi anlamda atacakları her adımın ‘onay damgası’ anlamını taşıyordu. Kredi derecelendirmeleri artacak, sıcak sermaye değil gerçek dış yatırım İsrail’e akacaktı. Sadece Siyonist sermayenin akışı olmayacaktı bu… Aksine devlet garantili ve devlet destekli yatırımların geleceği bekleniyordu. Anlayacağınız İsrail’e yandaş olan ya da sıcak bakmak zorunda bırakılan bütün ülkelerin ekonomileri İsrail’in kalkınması için seferber edileceği biliniyordu.
Anlaşılan o ki, Davos’taki ‘one minute’ bugünkü İsrail açılımının anahtarıymış… Bir yıl önce ‘one minute’ denmeseydi, bugün iktidar bu kadar rahat OECD kapısını açamazdı. Emin olun bundan sonraki süreç Erbakan Hoca’nın tespitiyle; AB’ye giriş aşamasıydı. Türkiye ve İsrail el ele AB’ye sokulacak ve Anadolu İsrail’in dolaylı eyaleti yapılacaktı.
Şimdi gelelim şu İstanbul’daki İsrail’li konuğa. Bu Siyonist Morton Abramowitz gibi gizli saklı, kaçak göçek gelmemişti. 13. Avrasya Ekonomi Zirvesi’nin resmi konuklarından biriydi. Üstelik zirvede bir de konuşma yaptı kendileri. Konu İsrail ve Avrasya” idi. Ne alaka dediğinizi duyar gibiyiz… Peki, kim davet etti? Neden davet edildi? İsrail neden Avrasya’ya ilgi göstermekteydi? Bunların hepsi cevabını bekleyen kocaman birer soru işaretiydi. İşte burada Recep Bey’in Gürcistan’daki itirafı ve anne tarafı hatıra gelmekteydi!?
İsrail’li konuğun kim olduğuyla başlayalım… İsmi Robert Titiaev. İsrail’e Kafkasya’dan göç etmiş Gürcü kökenli bir Yahudiydi. En önemlisi de, İsrail Parlamentosu Knesset’te İsrail Türkiye Parlamentolar Arası Dostluk Grubu Başkanlığını yürütmekteydi. Bu nedenle Avrasya’yla ilgili soruları bir tarafa bırakıp, Türkiye ile ilgili söyledikleri dikkat çekiciydi. Musevi Cemaatinin yayın organı olarak görülen Şalom Gazetesi’ne verdiği mülakatta bakın neler diyor İsrail’li dost (!) ve Gürcü Yahudisi:
“Gerek hükümet partisinden, gerekse muhalefet partilerinden yetkililer İsrail ile dostluk ilişkilerini eski düzeyine getirmek gerektiğini düşünüyor. Fakat Türkiye’deki yerleşik düzen ve toplum tepkisi ilişkileri düzeltecek girişimlerin alenen yapılmasına olanak sağlamıyor. Türkiye Dışişleri Bakanlığı yetkilileri ile yaptığım samimi görüşmeden bu durumun farkında oldukları anlaşılıyor ve düzeltme gayretleri memnuniyet veriyor.”
Allah Allah! Bakar mısınız olaya… Türkiye’deki yerleşik düzen (yerleşik düzen dediği; millet oluyor, Müslüman halk oluyor, kamuoyu oluyor… Filistin’in işgalini kınayan, Gazze’nin açlığa mahkûm edilmesine karşı çıkan, Mescid-i Aksa’ya ve Kudüs’e sahip çıkan ne kadar kurum, kuruluş ve kişi varsa ‘yerleşik düzen’ oluyor…) ilişkileri düzeltecek girişimlerin alenen yapılmasına olanak sağlamıyormuş!… Ancak bu “yerleşik düzenden gizlice saman altından su yürütülüyormuş.” Daha da açalım mı? İsrail’le ilişkiler milletten ırak, kapalı kapılar ardından yürütülmesi gerekiyormuş ve zaten böyle de yapılıyormuş… Eee Beyefendinin samimi bir şekilde görüştüğü Türkiye’nin Dışişleri yetkilileri bunun farkında olduğuna göre, gerekeni de İsrail’in istediği gibi yapıyormuş… Aynen OECD konusunda olduğu gibi… Maazallah yarın İran’a saldırı sırasında olacağı gibi… Sahi CFR’deki bir toplantıda aynı konu gündeme gelmişti değil mi!.. Şu Morton Abramowitz’in ziyaretinin yansımaları… Hani ne denmişti:
“AKP hükümeti tarafından Kamuoyuna yapılan açıklamalarda bölgesel sorunların kaynağında İran’ın değil, İsrail’in bulunduğu vurgulanıyor. Ama sahne arkasında bizlere, Dışişleri Bakanlığı düzeyinde söylenen sözler ve vaatler bizi tatmin ediyor ve rahatlandırıyor!..”[2]
Rusya Gürcistan’ı mı, İsrail’i mi hizaya getirmişti?
Rusya’nın Gürcistan’a saldırısından en çok etkilenen ülke İsrail’di.
İsrail, Gürcistan ile çeşitli alanlarda yakın ve iyi ilişkilere sahipti; özellikle de savunma ve güvenlik alanlarında, çok sıkı işbirliği içindeydi. Esasen bu alanlardaki ilişkiler 2000 yılından bu yana gelişme kaydetmişti, ancak bu ilişkilerin dönüm noktası da Gürcü yahudisi Saakaşvili’nin 2004 yılı Temmuz’un son günlerinde İsrail’e yaptığı 3 günlük resmi ziyaretti.
İşte bu ziyaretten sonra söz konusu alanlardaki ilişkiler ivme ve kapsam kazanmış, bu çerçevede İsrail, Gürcistan’a çeşitli askerî donanım ve silah satmaya başlamış, son olaylara kadar da bu durum çok iyi bir şekilde devam etmişti.
Ancak, Rusya’nın saldırısından sonra durum değişmişti. Zira İsrail, Rusya’yı daha fazla kızdırmamak için Gürcistan’a yaptığı askerî donanım ve silah satışlarını mecburen kesmişti. Bunu haber veren İsrail gazetesi Haaretz, bu konuda adını vermediği bir yetkilinin “İsrail bugünlerde çok dikkatli ve hassas olmalıdır. Ruslar, İran ve Suriye’ye çok silah satıyorlar. Bu yüzden Rus’lara bu ülkelere daha gelişmiş silahlar satmalarına yol açacak mazereti sunmamak lazım.” şeklindeki sözlerine de yer vermişti.
İsrail, bu gibi donanım ve silahlara ilaveten bir süredir Gürcü özel kuvvetlerine de eğitim vermekteydi. Ancak eğitim, özel İsrail güvenlik şirketlerince yürütülmekteydi. Bunlar da emekli General Yisrael Ziv’in Global CST ve yine emekli General Gal Hirsch’in Defense Shield adlı şirketleriydi. Ziv, İsrail ordusu Operasyonlar Dairesi başkanı; Gal de iki yıl önceki Lübnan Savaşı sırasında görev yapan Galilee Tugayı komutanı olan siyonistti.
İsrail medyası, bu iki generalin şirketlerinde danışman olarak çalışan emekli İsrailli subayların Gürcü özel kuvvetlerine tabur seviyesinde piyade ve keşif eğitimleri verdiklerini belirtmişti. Haberlere göre bu eğitmenler, olayların patlak vermesi ihtimalinin güçlenmesi üzerine eğitimlere son verip ülkelerine dönmüşlerdi.
Yine bazı haberlere göre, bazı Gürcü Yahudiler Gürcistan’ı terk edip İsrail’e gelmişlerdi. Saakaşvili bu yöndeki sorulara da hezimeti ortaya çıkmadan önce şöyle cevap vermişti: “…Hükümette iki İsrail’li bakanımız var; birisi savaşla (Savunma Bakanı David Kezeraşvili), diğeri müzakerelerle (toprak bütünlüğünü sağlamakla görevli Devlet Bakanı Temur Yakobaşvili) uğraşıyor. İsrail’in buradaki rolü işte bu. Hem savaş ve hem de barış İsrail’li Yahudilerin elinde.” [3]
Özetle, Putin Rusya’sı, Gürcistan’ı değil, sanki İsrail’i hizaya getirmişti!?.
Gürcü Yahudileri ve ülkemizdeki kripto temsilcileri
Gürcü Yahudileri, Toplam nüfus: Yaklaşık: 200.000 kadar tahmin edilmektedir. Bunların 120 bini İsrail’de, 13 bini Gürcistan içinde, 5 bini ABD’de ve bin kadarı da Sovyetler birliğindedir
Gürcü Yahudileri (Gürcüce: Kartveli Ebraelebi, İbranice: Yehudey Georgia) Kafkasya‘daki Gürcistan ulusundan olan Yahudilere denir. Gürcistan’ın en eski cemaatlerinden olan Yahudiler tarihlerini Babil Sürgünü‘ne kadar götürmektedir.
Gruzinik dilini konuşan bu Yahudiler dünyanın en eski cemaatlerinden biridir. Gürcü Yahudileri’nin bölgede 2.600 yıllık bir tarihi vardır. Gurjim veya kartveli ebraelebi denen bu cemaatin kökenleri konusunda tartışmalar olsa da en kabul edilen görüş cemaatin M.Ö. 6.yy’da Babil Sürgünü sırasında geldikleridir. 11. yy’da yaşamış Gürcü tarihçi Leonti Mroveli’nin anlattıklarına göre:
“Kral Nebukadnezar Kudüs‘ü eline geçirdi. Oradan kaçan Yahudiler kartli’ye geldi. Mtsheta bölgesinin hükümdarından vergi karşılığı toprak istedi. Hükümdar onları Aragvi’deki Zanavi pınarına yerleştirdi”[2]
Tarih boyunca Gürcü Yahudileri Tiflis‘te yerli Gürcü halktan ve hatta Aşkenazlar‘dan ayrı yaşadıkları bilinmektedir.
1970’lere kadar Gürcistan’da nüfusu 100.000 civarında olan cemaatin çoğunluğu İsrail, ABD, Rusya ve Belçika‘ya göç etmiştir. 2004’te ise sadece 13.000 Yahudi Gürcistan’da kaldı. 2002’de yapılan nüfus sayımına göre Gürcistan’da Yahudiliğe inanan sayısının 3.541 olduğu belirlenmiştir. Gürcistan Yahudilerinin en büyük kollarından biri olan Legişvili‘nin İsrail, Moskova, Bakü, Düsseldorf ve Cleveland‘da akrabaları yerleşmiştir. New York ve çevresinde ise 700 adet Gürcü Yahudisinin yaşadığı tahmin edilmektedir.
Sovyetler Birliği‘nin dağılmasıyla bağımsızlığını ilan eden Gürcistan‘dan İsrail‘e yapılan göç sayısı 2008 Güney Osetya Savaşı ile artış göstermiştir. Tshinvali‘deki Yahudi sinagogu savaş sonucu harabeye çevrilmiştir.
Dil
Geleneksel olarak içine İbraniceden kelimeler barındıran Gruzinik dilini konuşan Gürcü Yahudileri ayrıca bulundukları ülkenin dilini de benimsemiştir. Örneğin, Gürcistan‘da Gürcüce ve Rusça, Belçika‘da Felemenkçe, ABD ve Kanada‘da İngilizce ve İsrail‘de İbranice konuşulabilir.[4]
Şalom Gazetesine göre: Gürcistan Yahudileri
Rusya’nın Gürcistan’ın ayrılıkçı Güney Osetya bölgesine gerçekleştirdiği askeri harekât sonrasında, Rus kuvvetlerinin ülkeyi ikiye bölercesine ilerlemeleri ve neredeyse Tiflis yoluna girmeleri ile gözler dünyanın bu kaynayan bölgesine çevrilmişti. Kafkaslarda olup bitenleri tam olarak anlamak kolay değildir. Bunun için “sorunların buzdolabına kaldırıldığı” Sovyet idaresi öncesine gitmek gerekir.
Çok parçalı etnik yapının, bölgedeki zengin petrol yataklarının, Rusya ve ABD arasındaki “arka bahçe” kapışmasının tercümesi günümüzün defacto durumunu meydana getirmiştir.
13 Eylül günü ajanslara düşen bir haber gitgide artan sayıda Gürcü Yahudi’sinin İsrail’e göç için başvuruda bulunduğunu belirtmiştir. Kudüs’teki kaynaklar Rus orduları tarafından adeta yerle bir edilen Gori’deki 200 Yahudi’nin başkent Tiflis’e geldiğini ancak burada da durumun çok parlak olmadığı bildirilmiştir. İşçi Partisi Milletvekili Leon Litinsky’nin ifadesine göre, Tiflis üzerinde yoğun bir Rus baskısı hala sürmektedir.
İlk Dönemler
Gelelim çok eskilere dayanan bölgedeki Yahudi varlığına… Gurjim veya Ebraeli olarak adlandırılan Gürcistan Yahudilerinin Asur Kralı Shalmaneser tarafından sürgüne mahkûm edilmiş 10 kavimden geldikleri tahmin edilmektedir. Bir görüşe göre de, Yahudilerin buraya gelişleri Babil Kralı Nabukadnezar’ın Kudüs’ü istila etmesi üzerinedir. Her durumda, Gürcüce konuşan Yahudi toplumu Diaspora cemaatleri arasında en eski olanlardan birisidir.
MÖ 6. yüzyılda Bizans’ın sert idaresinden 3000 kadar batı Gürcistan Yahudi’si Pers yönetimindeki doğu bölgesine göç etmiştir. Bir sonraki yüzyılın ortasında ise bölge Müslüman Arapların eline geçmiş ve Halife’ye bağlı bir eyalet şeklinde yönetilmiştir.
MÖ 9. yüzyılın sonlarına doğru Ebu-İmran el-Tiflisi 300 yıl sürecek bir Karay tarikatı meydana getirmiştir. Bu Tarikat görünüşte İslami, gerçekte Yahudi’dir. Bu tarikat özellikle evlilik ve kaşerut gibi kurallarda halakhadan sapmalar göstermiştir. Kayıtlar, Gürcü Yahudilerinin ancak çok küçük bir kısmının el-Tiflisi’nin ardından gittiğini, toplumun büyük bölümünün geleneksel Yahudiliğe bağlı ve özellikle Bağdat ve Irak’taki merkezlerle yakın ilişki içinde olduğunu ifade etmektedir.
Dönemin Yahudi yaşantısı hakkında Gürcü kaynaklarının yanı sıra Ermeni tarihçilerin yazılarında da bilgi kırıntılarına erişilmektedir. Bir de 11. ve 12. yüzyıllarda burayı ziyaret eden Benjamin Tudelskii, Yehuda El-Khariz, Fetakhia Regenbumberskii gibi Yahudi seyyahlar da anılarında bunlardan söz etmektedir.
1236 yılından itibaren doğudan dalga dalga gelen Moğol istilacıları doğu Gürcistan’ı kontrolleri altına almış ve Yahudileri bağımsız kalan batıya göç etmeye zorlamıştır. Yeni ülkelerinde Yahudiler özellikle Karadeniz kıyılarında küçük ve fakir topluluklar halinde yaşamaya başlamıştır. Bu tarihten itibaren 500 yıl boyunca Yahudiler, kamani olarak adlandırılan ve Gürcü elitine tabi bir tür serf sınıfı olarak yaşamaya zorlanacaktır.
Bölgenin Osmanlılar, İran’lılar ve Timur orduları arasında çekiştirildiği dönemde burada 3 krallık ile 5 feodal prensliğin oluştuğuna tanık olunmaktadır. İşte bu belirsiz süre içinde Yahudiler, köle olarak satılmıştır… Bazen bir borca karşılık, bazen de basit bir hediye olarak satılmıştır. Yahudi cemaatleri yıkılmış ve Yahudi yaşantısını idame etmek olanaksızlaşmıştır.
18 ve 19 yüzyıllar, izleri bugünlere dek gelen, bitmez savaşlarla ve isyanlarla geçmiştir. Yahudilerin malları ve mülklerinden artanlar ne ise, bunlara sık sık el konur. Güvenlikleri için feodal beylere sığınmak zorunda kalırlar, ancak baskı ve zulüm onları bekleyen gelecektir. Gürcü kanunlarına göre, bu dönemde Yahudi serfler üç kategoriye ayrılırlar: Kralın serfleri, Feodal Beylerin serfleri ve Kilisenin serfleri… Bu dönem, gönüllü veya zoraki, yaygın bir şekilde Yahudi göçüne sahne olmaktadır. Kimi, Kırım yarımadasına doğru kimi de güneye İran istikametine doğru kaçmıştır. Önemli bir kesimi de Batum civarından gelip Rize yörelerine ve Türkiye’nin farklı bölgelerine dağılmıştır.
Rusya’nın kontrolü altında
1801 yılında doğu Gürcistan olarak adlandırılan bölge Çarlık denetimine alınmış ve buradaki köleler Rus hazinesine bırakılmıştır. Artık Yahudiler Rusya’ya vergi ödemek zorundadır. Bu durum, Çar tarafından serbest bırakıldıkları 1863 yılına dek devamlıdır. Bu tarihten sonra Yahudiler yeniden toplumsal yaşamlarını oluşturmaya başlamıştır. Sinagogların etrafında şekillenen bu yeni yaşantı, 19. yüzyılın ortasında Çar tarafından Rusya’dan bölgeye göçe zorlanan Aşkenaz Yahudilerinin gelmesi ile değişik bir çehre kazanır. Geleneklerine sıkı sıkıya bağlı Gürcü Yahudileri yeni gelenleri neredeyse dinsiz olarak algılamaktadır. Aşkenazlar ise Gürcü Yahudilerine yukarıdan bakmaktadır. İki toplumu, zoraki de olsa, birleştiren ise, bitmek tükenmek bilmeyen antisemitik saldırılardır. Ve Yahudi halkı kaynaşsın ve biri birine sahip çıksın diye bazen bu antisemitik saldırıları bizzat kendileri kışkırtmaktadır.
Özellikle 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Çarlık yönetimi ve Rus Ortodoks kilisesi tarafından desteklenen Yahudi karşıtı olaylar hızla artacaktır. Ticarette ilerleyen ve göreceli olarak zenginleşen Yahudi nüfus Gürcü komşularının gözüne batmaya başlamıştır. Rus işgalciler tarafından zor koşullarda yaşamaya zorlanan Gürcü toplumunun tepkisini göstereceği tek unsur Yahudiler olacaktır. Bu dönemlerde münferit saldırıların yanı sıra, değişik tarihlerde 6 kan iftirası olayı yaşanır…
1905’de başkent St. Petersburg’da yaşanan darbenin ardından Ruslar bölgedeki baskıyı arttırır. Bunun üzerine Gürcü Yahudileri, Rus Yahudilerinin aksine Çara bağlılıklarını açıklamıştır. 1913’de Kutaisi Valisi çıkardığı bir emirle Yahudilerden, zor bir dönemden geçen Çar yönetimine aktarılmak üzere para toplamaya başlamıştır.
Siyonist Yahudilerin teşvik ve tertibiyle gerçekleşen komünist devrimle Çarlık idaresinin 1917 yılında Bolşevikler tarafından çökertilmesinden sonra Gürcistan bağımsızlığını kazanır: Konuşma özgürlüğü, hür basın ve örgütlenmenin yolu açılır. Yahudilerin yaşantıları her anlamda yeşermeye başlamıştır. Ancak 1921 yılında Kızıl Ordu bölgeyi ele geçirir ve Ülkedeki Yahudilerden bir kısmını İsrail kurulsun diye Filistin’e, bir kısmı da 1880’lerden beri önemli bir kurtuluş kapısı olarak görünen İstanbul’a göçe mecbur bırakır. Filistin’e gitmekte direnenleri korkutmak ve kaçırmak üzere Sinagogların ve diğer kurumların çalışması yasaklanır. Hahamlar ve toplumun kanaat önderleri tutuklanır, hatta yargısız şekilde infaz edildikleri de olur (Eylül 1937). Çalışmasına bir süre için izin verilen Yahudi Tarih ve Etnografya Müzesi’nin kapısına da 1950’li yıllarda kilit vurulur ve yöneticisi tutuklanır. Yahudi dini ve kültürü uzun zamandır görülmedik şekilde baskı altına alınır. Seyahat özgürlüğü başta olmak üzere birçok özgürlük hukuken olmasa da uygulamada kısıtlanır.
1967 Altı Gün Savaş’ından sonra birçok Yahudi aile İsrail’e göç için başvuruda bulunur. 1969 yılında 17 aile BM İnsan Hakları Komisyonuna seslerini duyurur ve kendi gelecekleri ile ilgili karar alma haklarının gasp edildiğini bildirirler. Bu Sovyet Yahudileri içinde bir ilk olacaktır.
Bunun sonucu dünya Yahudi toplumları Gürcistan Yahudilerinin göç haklarının verilmesi için bir dizi kampanyaya girişirler. Başlatılan eylemler ve Gürcü Yahudilerinin Moskova’daki açlık grevleri sonucu 1970’li senelerde Sovyet yönetimi 30.000 Yahudi’nin İsrail ve değişik batı ülkelerine göçüne izin verir. Aslında bütün bunlar komünist yönetim içindeki Siyonist Yahudilerin isteğidir. Gürcistan’daki Yahudi nüfusu bundan sonra ciddi şekilde azalma eğilimine girer. 1979 yılında 28.300 olan sayı, 1989 yılında 24,800 düşer.
Bağımsız Gürcistan’da durum
Michail Gorbechev’in devlet başkanlığı döneminde başlayan Sovyetlerin dağılma dönemi sonucu Tiflis 1991 yılında özgürlüğüne kavuşarak Bağımsız Devletler Topluluğu üyesi bir ülke olarak tarihinde yeni bir sayfa açmıştır. İdaresinden ayrıldığı Rusya ile sınır sorunlarını ve otonom Güney Osetya ve Abazya bölgeleri ile ilgili sıkıntılarını halledememiş olması, bugün görüldüğü üzere, yeni yönetimin başını daha çok ağrıtacaktır.
Bu dönemde, Gürcistan Başkanı Edward Shevardnadze yayınladığı bildiri ile Yahudilerin dini özgürlüklerini teminat altına almış ve Yahudi yaşantısı her alanda hızla serpilip güç kazanmıştır. Sovyet baskısı altında dahi Yahudi kimliklerinden çok bir şey kaybetmeyen Gürcistan Yahudileri, bu yeni döneme çok çabuk adapte olmuşlardır. Tüm diğer Bağımsız Ülkeler Topluluğu Yahudi toplumları içinde karışık evlilik oranının en düşük olduğu, Yahudi dini bilincinin en yüksek olduğu toplum Gürcistan Yahudi toplumu olmaktadır…
Öte yandan antisemitizm hız kesmemiştir. Dağılan Sovyetler Birliği ülkelerindeki Yahudi toplumlarını bir çatı altında toplayan “Union of Councils for Jews in the Former Soviet Union – UCSJ’nin yayınladığı ve 1995 – 1997 yılları arasında Gürcistan’da yaşanan Yahudi karşıtı olayları inceleyen raporu, antisemitizmi, Gürcistan’ın içinden geçmekte olduğu derin ekonomik bunalımın ve sosyal sorunların yarattığı kaos ortamının tetiklediği tespitinde bulunmaktadır.
Buna rağmen Yahudi yaşantısı daha önce olmadığı kadar etkili bir şekilde gelişir. Kurulan Rahamim Derneği vasıtası ile Tiflis Yahudilerinin toplumsal yaşantıları organize olunmaktadır. Dernek sağlıktan finansal alana, sinagogların idaresinden mezarlıklara sahip çıkılmasına kadar birçok konuda faaliyet yapmaktadır. Gürcistan Yahudileri Kurumu (Derekh Yehudi) ise Sovyet idaresi zamanında el konan Yahudi taşınmazlarının geri alınması için bir dizi çalışma başlatmıştır.
Gürcistan Yahudilerinin tamamını kucaklayan bir kurum yoktur ancak 30’dan fazla kuruluş ile geriye kalan 12.000 kişilik toplumun gereksinimleri için çalışmaktadır. Bu kurumlar arasında 300 kişilik bir okul ve Menora, Şalom ve 26. Yüzyıl isimlerindeki gazete ve dergileri saymak gerekir. Gürcistan Yahudi cemaatinin bir de radyo ve televizyon kanalı vardır.[5]
[1] M.Şevket Eygi
[2] Milli Gazete / Kulis Ankara / 14 05 2010
[3] Zaman / Fikret Ertan /19 Ağustos 2008
[4] Vikipedi
[5] Kaynakça: www.jewishvirtuallibrary.org / www.everyculture.com
TÜRKİYEYİ ELE GEÇİREN YAHUDİLERİN İÇ YÜZÜ
HER KİM, BU İKTİDARA YOL VERİRSE BİLSİNKİ YAHUDİYE HRISTIYANA YOL VERMİŞ OLACAK. TÜRK NESLİNİN, MÜSLÜMANLIĞIN YOK OLMASINI İSTİYORSANIZ! AKP’NİN PEŞİNDEN GİTMEYE DEVAM EDİN. DEVAM EDİNKİ SONSUZLUK ALEMİNDEDE ŞEYTANLA BERABER YAŞAYASINIZ. EĞER ALLAH DOSTU OLMAK İSTİYORSANIZ, MÜSLÜMANLIĞI YÜCELTİCEKLERİN PEŞİNDEN GİDİN. DİYALOGCULARIN YADA YANDAŞLARIN PEŞİNDEN GİTMEYİN. ONLAR APAÇIK SAPIKLARDAN OLMUŞLARDIR. ELHAMDÜLİLLAHHHHHHH.
TÜRKİYEYİ ELE GEÇİREN YAHUDİLERİN İÇ YÜZÜ
HER KİM, BU İKTİDARA YOL VERİRSE BİLSİNKİ YAHUDİYE HRISTIYANA YOL VERMİŞ OLACAK. TÜRK NESLİNİN, MÜSLÜMANLIĞIN YOK OLMASINI İSTİYORSANIZ! AKP’NİN PEŞİNDEN GİTMEYE DEVAM EDİN. DEVAM EDİNKİ SONSUZLUK ALEMİNDEDE ŞEYTANLA BERABER YAŞAYASINIZ. EĞER ALLAH DOSTU OLMAK İSTİYORSANIZ, MÜSLÜMANLIĞI YÜCELTİCEKLERİN PEŞİNDEN GİDİN. DİYALOGCULARIN YADA YANDAŞLARIN PEŞİNDEN GİTMEYİN. ONLAR APAÇIK SAPIKLARDAN OLMUŞLARDIR. ELHAMDÜLİLLAHHHHHHH.