YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
685254dde5439
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 8 5 8 7
Bugün : 1976
Dün : 42338
Bu ay : 858059
Geçen ay : 1488216
Toplam : 38125732
IP'niz : 18.97.14.87

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

BİRLİKTE YAŞAMA SANATI;
Barış ve Bereket Ortamının Hazırlanması

5 10 oy
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Picture of Ahmet AKGÜL

Ahmet AKGÜL

Abone Ol
Bildir
18 Yorum
En Yeni
En Eski En Çok Oylanan
Satır İçi Geri Bildirimler
Tüm yorumları görüntüle

 Birlikte Yaşamanın Bir Kuralı da Empati Kurmaktır!

Son yıllarda sık sık dillendirilen empati kavramı İslam toplumlarında öteden beri var olan ve Kur’an’dan–Resulüllah’tan kaynaklanan bir yaklaşımdır.

Empati kurmak için, kısa süreliğine kendi dünyamızdan çıkıp karşı tarafın ruh coğrafyasına ulaşmalıdır; çünkü o insanı başka türlü anlamak imkânsızdır. Karşımızdakinin hissettiklerinin aynısını hissetmeden onu anlamak ve doğru tavır almak mümkün olmayacaktır. Aslında empati kurmada, karşımızdaki kişiye yardım etme amacı ve davranışı vardır. Bu, insanların birbirleriyle dayanışmaları için Allah’ın bahşettiği içgüdüsel bir yetenek olarak da algılanmalıdır. Öyle ki, hiçbir canlı türünde böyle bir özellik bulunmazken, insan karşısındaki kişiyi anlamaya ve ihtiyacı olduğunda ona el uzatmaya müsait yaratılmıştır. Çünkü günlük hayatta anlama ve anlaşılma ihtiyacı sürekli karşımıza çıkmaktadır. Bu vesile ile sosyal hayata katılır ve yardımlaşırız. Empati bizim kültürümüzde sadece karşı tarafın halini anlamak değil, daha ötesi ona yardımcı olmaktır. Derdi olanın derdini paylaşmak, aç olanı doyurmak, şaşırmışın elinden tutmaktır. “Yaratılanı severiz, Yaratandan ötürü” algısıyla donanmaktır.

Evet; nasıl ki Hz. Allah, biz insanların amellerini niyetlere göre, yani amel eyleyenin düşüncesi, maksadı, ruh hali, hırs, arzu vb. gibi bir çok ruhi ve nefsani dürtülerin bileşkesi ile, tartıp değerlendirecekse… Bizler de karşımızdakilerin hareketlerini, söylemlerini, eylem ve davranışlarını bu kriterlere göre tartıp biçmeli ve ona göre davranmalıyız…

Evet, hiç bir zaman karşımızdakinin gerçek niyet, maksat ve düşüncesini bilemeyiz fakat en azından onu anlayarak, ve Hz. Allah’ın aslında hepimize doğuştan verdiği içgüdüsel bir yetenek olan “empati” kurma ile bunu başarabilir ve karşılıklı ilişkilerimizde daha müspet davranabilir ve “İnsanların en hayırlısı, insanlara faydalı olandır” düsturunun gereğini en güzel şekilde yerine getirebiliriz…

Peki insanda doğuştan var olan ya da olması gereken ve Hz. Allah tarafından bahşedilen bu içgüdüsel bir özellik olan “empati” neden herkes tarafından uygulanmıyor/uygulanamıyor?
Aslında bakarsak temel kavramda “empati” ve “vicdan” birbirlerine eşit değilse bile denktir…
Yani bir kimsenin ne kadar vicdanı varsa ve körlenmemişse empati yeteneği de o kadar yüksektir, ne kadar vicdanı az ve körlenmiş ise empati yeteneği de o kadar azdır diyebiliriz… Nasıl ki Vicdan insanlara tertemiz ve düzgün, hatta hatasız çalışacak şekilde fıtri olarak verilmiş, ama insanlar vicdanını kullanmaya kullanmaya köreltir ve temiz tutmayarak, isle, pasla kaplayıp karartırsa, Empati özelliği de buna benzer bir şekilde zamanla silinir gider ve yerini empati yoksunluğu ve benmerkezci bir ruh hali yerini alır.

Peki neden insan evladı Empati kurmaz/kuramaz?

Bunun bir çok özelliği ve sebebi varsa da en özet ve genelleme ile 4 ana madde altında şu örneklemelerle sıralanabilir.

Kendi Penceresinden Yargılamak: Empati Yoksunluğunun Bilişsel ve Davranışsal Yansımaları

Empati, kişinin kendisini karşısındakinin ruh haline bürüyerek, onun değer yargılarını anlamaya çalışarak ve olaylara onun penceresinden bakarak dünyayı deneyimlemesidir. Bu, sağlıklı insan ilişkilerinin temelini oluşturan, anlayış ve hoşgörüyü besleyen kritik bir yetenektir. Ancak ne yazık ki, empatinin tam aksine, olaylara yalnızca kendi perspektifinden, kendi değer yargılarından ve kendi penceresinden bakıp başkalarını bu katı çerçevede yargılayan kimseler de vardır. Psikoloji bilimi, bu tür davranış ve düşünce kalıplarını açıklayan çeşitli kavramlar sunar.

Empati Yoksunluğu ve Benmerkezciliğin Temelleri

Bu tür bir yargılayıcı tutumun en temelinde empati yoksunluğu yatar. Empati yoksunluğu, bireyin başkalarının duygusal ve bilişsel perspektiflerini anlama veya paylaşma yeteneğinin yetersiz olması durumudur. Bu durum, kişinin başkalarının deneyimlerini kişisel filtrelerinin dışına çıkarak görmesini engeller. Bu yoksunluk genellikle egosantrizm (benmerkezcilik) ile el ele gider. Egosantrik bireyler, kendi bakış açılarını mutlak doğru kabul ederler ve başkalarının bakış açılarının kendilerinkinden farklı olabileceğini anlamakta veya bunu kabul etmekte zorlanırlar. Olayları ve insanları yalnızca kendi merceklerinden değerlendirir, herkesin de aynı şekilde düşünmesini beklerler.Bu temel eğilimler, bireyleri daha dar görüşlü ve önyargılı olmaya iter. Dar görüşlülük, farklı düşünce ve bakış açılarına kapalı olmayı, kendi düşünce kalıplarının dışına çıkamamayı ifade ederken; önyargılı olmak ise yeterli bilgiye sahip olmadan veya farklı bakış açılarını değerlendirmeden belirli kişi, grup veya durumlara karşı peşin hükümlü olmayı tanımlar. Kendi perspektifinden yargılama eylemiyle güçlü bir şekilde ilişkilidir.

Bu kavramları gruplarsak:

1. Bilişsel Mekanizmalar: Çarpıtmalar ve Atıf Hataları
Kişinin sadece kendi penceresinden bakıp başkalarını yargılamasının altında yatan önemli bilişsel mekanizmalar vardır. Bunlar, bireylerin gerçekliği çarpık bir şekilde algılamalarına neden olan, mantık hatalarına dayalı düşünce kalıplarıdır. Bu çarpıtmalar, kişinin olayları kendi bakış açısıyla yanlış yorumlamasına ve dolayısıyla başkalarını da bu çarpık çerçevede yargılamasına neden olur.

1.1 Hep Ya da Hiç Düşüncesi (Kutupsal Düşünme):
Olayları veya insanları sadece iyi ya da kötü, doğru ya da yanlış gibi aşırı uçlarda görme eğilimi. Örneğin, “Eğer bir kişi benim her dediğimi onaylamıyorsa, kesinlikle bana karşıdır ve tamamen kötü bir insandır” diyen biri, gri alanları görmezden gelerek başkalarını kendi keskin değer yargılarına göre etiketler.
Örnek: “Bir kişi benimle küçük bir konuda aynı fikirde değilse, kesinlikle bana karşıdır ve tamamen kötü bir insandır.” Bu düşünce, kişinin kendi değer yargılarına uymayanları toptan reddetmesine ve yargılamasına yol açar.

1.2. Etiketleme (Yaftalama):
Kişinin veya başkalarının hatalarını tanımlamak yerine, aşırı genelleyici ve olumsuz etiketler yapıştırmak. Bir kez hata yapan bir çalışana “sorumsuzun teki” demek, o kişinin tüm kişiliğini bu tek hataya indirgemektir. Yargı, kişinin zihnindeki hazır etikete göre yapılır. 
Örnek: Bir çalışan bir kez raporunu geç teslim ettiğinde, yöneticinin onu “sorumsuzun teki” olarak etiketlemesi. Yöneticinin kendi zihnindeki “sorumsuz” etiketine göre çalışanı tüm yönleriyle yargılamasıdır, o anki durumu veya koşulları göz ardı eder.

1.3. Zihin Okuma : Yeterli kanıt olmadan başkalarının ne düşündüğünü veya hissettiğini varsaymak, genelde olumsuz sonuçlar çıkarmak, suizanda bulunmak. “Arkadaşım bana selam vermedi, kesin benden hoşlanmıyor ve beni aptal buluyor” gibi bir düşünce, kişinin kendi varsayımları üzerinden başkalarını yargılamasıdır.
Örnek: “Arkadaşım telefonda sessizdi, kesin benden sıkıldı ve beni aptal buluyor.” Bu kişi, kendi varsayımları üzerinden arkadaşını yargılar ve arkadaşının sessizliğinin altında yatan başka bir neden olabileceğini düşünmez.

1.4. Kişiselleştirme:
Kendi sorumluluğu olmadığı halde, başkalarının olumsuz davranışlarını veya talihsiz olayları kendine bağlama eğilimi. “Ekibimiz projeyi yetiştiremediyse, bu kesinlikle benim hatamdır” veya “Arkadaşım morali bozuksa, bunun sebebi kesinlikle benim yaptığım bir şeydir” gibi düşüncelerle kişi, kendini olayın merkezine koyarak hem kendini hem de başkalarını kendi bakış açısından, çoğu zaman gereksiz yere, yargılar.
Örnek: “Ekibimiz bu projeyi yetiştiremediyse, bu kesinlikle benim hatamdır.” Veya “Arkadaşım morali bozuksa, bunun sebebi kesinlikle benim yaptığım bir şeydir.” Kişi burada kendini olayın merkezine koyarak hem kendini hem de başkalarını kendi bakış açısından, çoğu zaman gereksiz yere, yargılar.

2. Temel Atıf Hatası:
Başkalarının davranışlarını açıklarken, durumsal faktörlerin (koşullar, çevre, şans vb.) etkisini küçümseyip, kişinin içsel özelliklerine (kişilik, karakter, niyet, yetenek vb.) aşırı vurgu yapma eğilimi. Kendi davranışlarımızı açıklarken durumsal faktörleri daha çok göz önünde bulundururken, başkalarını yargılarken ise içsel özelliklere odaklanırız.
Örnek: Trafikte önünüzü aniden kıran bir sürücüyü gördüğünüzde, hemen “Ne kadar saygısız ve düşüncesiz biri!” diye düşünmeniz Temel Atıf Hatası’na bir örnektir. Oysa o kişinin acil bir durumu olabileceğini, hasta birini yetiştiriyor olabileceğini veya aracının bir anlık arıza yapmış olabileceğini göz ardı eder, kendi perspektifinizden (o kişinin kötü niyetli olduğu varsayımıyla) onu yargılarsınız.

3. Sosyal Kimlik Teorisi ve Grup İçi/Dış Grup Dinamikleri:
Bu teori, bireylerin kendi ait oldukları sosyal kategorilere (grup içi) ve diğer sosyal kategorilere (dış grup) karşı nasıl algı ve davranış geliştirdiklerini açıklar. İnsanlar, kendi gruplarını olumlu özelliklerle ilişkilendirme ve dış grupları olumsuz etiketleme eğilimindedirler. Bu, başkalarını “bizden” veya “bizden değil” diye kendi perspektiflerinden yargılamanın sosyal bir biçimidir.
Örnek: Bir siyasi parti üyesi, kendi partisinin ve o partiye oy verenlerin her zaman doğru ve ahlaklı olduğunu düşünürken, rakip partinin ve destekçilerinin “vatan haini” veya “yanlış yolda” olduğunu varsayabilir. Bu kişi, rakip partinin politikalarını veya destekçilerinin motivasyonlarını anlamaya çalışmak yerine, kendi ideolojik penceresinden onları toptan yargılar ve olumsuz etiketler.

4. Patolojik ve Sosyal Boyutlar
Empati yoksunluğu ve benmerkezcilik, belirli durumlarda daha ciddi boyutlara ulaşabilir veya sosyal dinamiklerle pekişebilir:
Narsisistik Kişilik Bozukluğu:

Bir kişilik bozukluğu olan Narsisistik Kişilik Bozukluğu, büyüklenmeci bir benlik imgesi, sürekli hayranlık ihtiyacı, empati eksikliği ve başkalarını kendi çıkarları için sömürme eğilimi ile karakterizedir. Empati eksikliği, bu kişilerin başkalarının ruh hallerini, değer yargılarını veya bakış açılarını anlamalarını engeller. Dolayısıyla olaylara sadece kendi “üstün” pencerelerinden bakarlar ve başkalarını bu perspektiften kolayca yargılarlar. Empati eksikliği ve benmerkezciliğin patolojik düzeydeki halidir. Bu kişilik bozukluğu, büyüklenmeci bir benlik imgesi, sürekli hayranlık ihtiyacı, empati eksikliği ve başkalarını kendi çıkarları için sömürme eğilimi ile karakterizedir. Narsisistik eğilimleri olan bir birey, başkalarının duygusal durumunu anlamakta zorlanır ve onları kendi üstünlük algısı veya beklentileri üzerinden acımasızca yargılayabilir.
Örnek: Narsisistik eğilimleri olan bir yönetici, ekip üyelerinin çabalarını küçümseyerek kendi başarılarını abartır. Bir çalışan bir sorunla geldiğinde, yöneticinin onun duygularını anlamaya çalışmak yerine, “Bu senin yetersizliğin” ya da “Benim zamanımda böyle sorunlar olmazdı” gibi ifadelerle kendi mükemmeliyet algısı üzerinden çalışanını yargılaması, empati eksikliğini ve benmerkezciliği gösterir. “Sen çok alıngansın, her şeyi kişisel algılıyorsun” ifadesi ise en çok kullandıkları silahlarıdır..

Zafer; Şu Üç Vasfı Taşıyan Harekete Verilir.
1 – Merkez ülkesinde halkın her kesimini kucaklayan ve şuurlandıran farklı teşkilatları kuran.
2 – İslam alemini ve insanlığı kuşatan vahdet ve kuvvet unsurlarını hazırlayan.

  • 3- Kurandan kaynaklanan ve çağın ihtiyaçlarını karşılayan ilmi ve insani bir Adil Düzen projelerini tamamlayan…
  • Ne kâinat düzenini ne de kendi kaderimizi asla belirleyemeyiz ve değiştiremeyiz. Öyleyse, ilahi kararlara ve hukuki kurallara uygun hareket ve hizmet etmeliyiz.
  • Kuvvet ve kudreti yalnız Allah’a vermeliyiz. Zalimlerden korkmamalı, mazlumlara merhamet ve muavenet göstermeliyiz.
  • Geçmişi ve Musibeti; KADER çerçevesinde değerlendirmeliyiz.
  • Geleceğe ve Masiyete karşı; İRADE-İ cüziye ve sorumluluk bilinciyle hareket etmeliyiz.

Not: İman ruh, Vatan vücut gibidir. Vatan’ı ve bağımsızlığı olmayanların insanca ve inancı doğrultusunda yaşaması mümkün değildir.

İşte bu barbarlık ve baskıcılıktan kurtulmak için; her dinden, her kavimden ve her seviyeden bütün insanların birlikte barış ve bereket içinde yaşayacağı ve tüm temel hak ve hürriyetlerin sağlanıp korunacağı, İslami, ilmi ve insani yepyeni ve orijinal bir düzene ihtiyaç vardır, Adil bir Düzen kaçınılmazdır.

Birlikte yaşamanın zirvesini bundan 1400 sene önce Medine’de Peygamber Efendimiz, kendisinden çok kısa süre önce birbirini boğazlayan insanların arasındaki çatışmayı bitirmiş ve herkesin dinine, diline, örfüne karışmadan nasıl yaşanılabileceğini başta ümmeti olmak üzere bütün insanlığa öğretmiştir. Şuanda o dönemden daha beter bir hal içerisinde bulunan dünyamız, O’nun gösterdiği sistem ile nasıl mükemmel bir şekilde yaşanılacağını bu işin çağımızdaki sahibi Aziz Erbakan Hocamız vesilesiyle ve Üstad Ahmet Akgül Hocamız eliyle bütün dünyaya Adil Düzen diye ilan edilmesi çok yakındır.

Bize göre şu 4 şey Hak sebebi sayılmalıdır:

1- Doğuştan bütün insanlara Eşit olarak verilen haklar vardır.

a) Yaşama hakkı (can emniyeti),

b) Nesil garantisi (namus emniyeti),

c) Akıl emniyeti (düşünce serbestisi),

d) İnanç ve vicdan hürriyeti,

e) Mülkiyet hakkı ve meşru yollarla çalışıp kazanma fırsatı.

2- Emek ve hizmet karşılığı elde edilen haklar vardır.

3- Karşılıklı ticari, siyasi veya sosyal anlaşmalar sonucu doğan haklar vardır.

4- Eşit işe eşit ücret, aynı şartlarda işlenen suçlara aynı ceza gibi ADALET gereği doğan haklar vardır; bunlar her gruba ve kâmil manada sağlanmalıdır.

https://www.millicozum.com/mc/ozel-yazilar/birlikte-yasama-sanati-baris-ve-bereket-ortaminin-hazirlanmasi/

İlim, her türlü ihtiyaç ve sorunlarımızı gidermeye yarayan bilgiler, alim ise yeterli ve gerekli bilgileri bilen ve üreten şahsiyettir.
Dil, gramer ve matematik gibi alet ilimlerini öğrenmek ve öğretmek, irşat ve ikaz edici vaazu nasihatler etmek, şuur ve heyecan verici nutuklar söylemek de gerekli ve güzel olmakla beraber, asıl ilim adamından beklenen; ahlaki, siyasi, iktisadi ve içtimai (ekonomik ve sosyal) konulardaki sorunlarımıza çözüm üretmektir. (alıntı adil düzen ilim ve içtihat kapısı)
Bu bağlamda Ülkemizin. Bölgemizin ve Tüm İnsanlığın içinde bulunduğu çıkmazları tespit ve çarelerini ortaya koyan Üstad Ahmet Akgül Hocamız’dan başka kimse yoktur. Batılın asırlardır perişan ettiği insanlığa savaş hukukundan tutun birlikte barış içinde nasıl yaşanacağının projeleri ortaya konulmuştur. Bunların hayata geçirilmesi için ise; Hidayet, Feraset ve Dirayet sahibi olan bir Lider’e ihtiyaç vardır. Oda Milli Görüşün kendisi Muhterem Ahmet Akgül Hocamızdır.

Birlikte yaşama anlayışı; farklı ve aykırı yaklaşımları anlamaya çalışmak, ortak yanlarımızı ve yönlerimizi öne çıkarıp kucaklaşmak, her halini ve hayat felsefesini benimseyip beğenmesek de, bizi ve genel düzenimizi bozmaya kalkışmadıkça onları saygı ve toleransla karşılamaktır. 

 Bunun için de toplumu doğru ve olumlu şekilde organize ve koordine edecek SİYASET’e ve halkı hayra yönlendirecek STRATEJİ’ye ihtiyaç vardır. Mutlulukları ve umutları arttıracak, insanlara itibar ve itminan (doyum-huzur) kazandıracak dirayet ve fazilete sahip stratejik beyinler ve siyasi yöneticiler önderliğinde toplum “insanlık onurunun” tadına varacaktır. Ve tabi doğru çizgi çizebilmek için, hem cetvelin hem de çizen elin düzgün ve sağlıklı olması lazımdır. Bu nedenle hem düzenin adil olması hem de yöneticilerin siyasi ve stratejik olgunluğa ulaşması şarttır. Özetle;

Sistem adil, siyasetçi asil, toplumun fertleri ise akil (anlayışlı ve ahlâklı) olmadıkça huzuru yakalamak imkânsızdır. Bencil, beleşçi ve bilinçsiz kişiler birlikte ve barış içinde yaşamayı ve bereketli üreticiler olmayı başaramayacaklardır.

Sistem adil, siyasetçi asil, toplumun fertleri ise akil (anlayışlı ve ahlâklı) olmadıkça huzuru yakalamak imkânsızdır.

Çok kıymetli üstadım, muhterem hocam
makaleyi ciddiyetle okudum. Allahım kaleminize güç kuvvet versin, bu yaşınızda hala Türkiye’nin geleceği ve insanlığın kurtuluşuna dair gece gündüz yemeden, içmeden, uyumadan çalışmalar yapıyorsunuz. Allah sizden bin kere değil milyar kere razı olsun.
Ülkenin acil olarak Edirne’den Hakkari’ye Ahlak ve maneviyatın, ekonomik ve hukuk sorunların arşa ulaştığı bu dönemde Bu makaleyi reçete kabul edip; Aile ve sosyal politikalar bakanlığı başta olmak üzere, cumhurbaşkanlığı çalışma ofislerinde ana kaynak kabul edilip, ülke genelinde başta yök ve üniversiteler olmak üzere sempozyumlar düzenlenmeli, bilim, sanat, siyaset, hukuk alanında uzman konuşmacıların makale üzerinde, yapıcı ve öğretici açıklamalar yapıp toplumu bilinçlendirmeli. Ayrıca yeninden büyük Türkiye’nin kuruluması içinde insan kalitesinin artırılması gerekmekte, bunu için bu makale baş ucu kitabı olmalıdır.

Ve inşaAllah; yorumlarda Necati abimizin yazdığı son bölümü bir daha okumayı beğenilerinize sunarım.

Adil bir Düzen ise “Milli Çözüm” ile kurulacaktır.
Çünkü Milli Çözüm, toplumu doğru ve olumlu şekilde organize ve koordine edecek SİYASET ve halkı hayra yönlendirecek STRATEJİ sahibidir.
Milli Çözüm iktidarında, sistem adil, siyasetçi asil, toplumun fertleri ise akil (anlayışlı ve ahlâklı) olup huzur yakalanacaktır.
Milli Çözüm iktidarında Düzen adil olacak, yöneticiler siyasi ve stratejik olgunluğa ulaşacaktır.
Milli Çözüm iktidarında, farklı din ve düşünceden, ayrı kültür ve kökenden insanların birlikte barış ve bereket içinde yaşama şartları oluşturulacak ve bu laik ve demokratik yapı Adil bir Düzen -devlet- eliyle olgunlaştırılıp uygulanacaktır.

 Tüm insanlığın “birlikte, barış ve bereket içerisinde” yaşamasını sağlıyacak tek bir sistem var o da “Adil Düzen” projeleridir.

 Aziz Erbakan Hocamızın temelini attığı Adil Düzen projelerinin Üstadı, olgunlaştırıp, tamamlayıcısı Ahmet Akgül Hocamızdır.
 
 Tüm insanlığın tek kurtuluşu; Ahmet Akgül Hocamızın Üstadı olduğu Adil Düzen projeleridir.

Tüm insanlığa barış, bereket getirecek, insanca yaşama şartları sağlayacak Adil Düzen sistemini tam manası ile bilen ikinci bir isme rastlamak değil, tüm insanlığın saadeti için tam manası ile ayakları yere basan bir proje üzerinde çalışan bile bulamazsınız!

Bundan dolayı Üstad Ahmet Akgül hocamız insanlığın son şansı tek umududur.  

Bugün güya İslami bir çok vakıf dernek parti cemaat vb kuruluşlarda en ufak bir menfaat çatışmasında insanların birbirine yüz çevirmesi, arkasından atıp tutması hatta ekranlar karşısında ipliğini pazara çıkarırcasına tavırlara girmesi sıklıkla karşılaşılan bir durumdur. İşte bu yüzden makaledeki sadece şu bölüm bile Milli Çözüm’ün hakiki manada İslam merkezli ve insan endeksli hizmet eden, yıkmak için değil onarmak için çaba gösterip bu sayede sadece belirli bir zümrenin değil bütün insanlığın saadeti için mücadele eden bir kardeşler topluluğu olduğunun en büyük ispatlarındandır

Birlikte Yaşamanın Bir Kuralı da Empati Kurmaktır!

“Onun davranışını ben ona yapsaydım, nasıl karşılamasını umar ve bana nasıl tepki koymasından hoşlanırdım?” sorusunun yanıtı; ‘İletişimde empatik yaklaşım’dır. Empati: Kişinin kendini karşısındaki kimsenin yerine koyup, kısa süreliğine o kişinin rolünde kalarak onun tavrını ve tarzını anlamaya çalışmaktır. Aksi takdirde toplumda empati ve sempati kalmayacaktır. Karşımızdaki ile özdeşim kurmak veya ona benzemeye çalışmak empati sayılmamaktadır. Çünkü empati; kişinin kendini karşısındaki kimsenin yerine koyup, onu anlama çabasıdır. Son yıllarda sık sık dillendirilen empati kavramı İslam toplumlarında öteden beri var olan ve Kur’an’dan–Resulüllah’tan kaynaklanan bir yaklaşımdır.

Psikolojiye göre her insanın bir fenomonolojik (davranış kaynağı ve sosyal ahlâkı) alanı vardır ve işte empati bu alana girerek kişinin halini anlamakla alâkalıdır. Her insanın çevresini ve kendisini algılayış biçimi farklıdır, bu kişiye özgü bir psikolojiyi yansıtır. Bir insanı anlayabilmek için de onun dünyaya ve hayata nasıl baktığını anlamak, olayları onun bakış açısıyla yorumlamaya çalışmak lazımdır. Bunun için de empati kurmak istediğimiz kişinin rolünü takınmalı ve onun yerine geçerek âdeta olaylara onun gözlüklerinden bakmalıdır.

Empati kurmak için, kısa süreliğine kendi dünyamızdan çıkıp karşı tarafın ruh coğrafyasına ulaşmalıdır; çünkü o insanı başka türlü anlamak imkânsızdır. Karşımızdakinin hissettiklerinin aynısını hissetmeden onu anlamak ve doğru tavır almak mümkün olmayacaktır. Aslında empati kurmada, karşımızdaki kişiye yardım etme amacı ve davranışı vardır. Bu, insanların birbirleriyle dayanışmaları için Allah’ın bahşettiği içgüdüsel bir yetenek olarak da algılanmalıdır. Öyle ki, hiçbir canlı türünde böyle bir özellik bulunmazken, insan karşısındaki kişiyi anlamaya ve ihtiyacı olduğunda ona el uzatmaya müsait yaratılmıştır. Çünkü günlük hayatta anlama ve anlaşılma ihtiyacı sürekli karşımıza çıkmaktadır. Bu vesile ile sosyal hayata katılır ve yardımlaşırız. Empati bizim kültürümüzde sadece karşı tarafın halini anlamak değil, daha ötesi ona yardımcı olmaktır. Derdi olanın derdini paylaşmak, aç olanı doyurmak, şaşırmışın elinden tutmaktır. “Yaratılanı severiz, Yaratan’dan ötürü” algısıyla donanmaktır.

Bütün insanlığı ırkçı emperyalizmin demokrat köleleri yapma hedefinde olan Siyonistler, sinsi ve Siyonist baskı gruplarını kullanarak demokrasiyi, seçim ve siyaseti yozlaştırmış, siyasal partileri ve asıl siyasal iktidarları ele geçirerek Gizli Dünya Devletini kurmuşlardır.

Siyonizm’in sömürü ve hâkimiyet aracı olan faizci kapitalist sistem ile devletlerin ekonomik rolünü, dolayısıyla siyasi gücün kontrolünü azaltarak Siyonizm’in sinsi-şeytani etkisini giderek artırmış, partileri ve hükümetleri kendi gizli ve kirli amaçlarının birer aracı konumuna taşımışlardır.

İslam’ın, Adil bir Düzen kurup insanlığa huzur ve onur sağlayacak CİHAT şuuru ve sorumluluğu ayakta kaldıkça, kendi zulüm ve tahakküm girişimlerinin başarılı olamayacağını anlayan Siyonist şeytani çevreler, Hak dini bozup yozlaştırmaya çalışmaktadırlar.

İşte Siyonist Gizli Dünya Devleti içerisindeki bu barbarlık ve baskıcılıktan kurtulmak için; her dinden, her kavimden ve her seviyeden bütün insanların birlikte barış ve bereket içinde yaşayacağı ve tüm temel hak ve hürriyetlerin sağlanıp korunacağı, İslami, ilmi ve insani yepyeni ve orijinal bir düzene ihtiyaç vardır, Adil bir Düzen kaçınılmazdır.

1- Adil Düzen İnsanidir; çünkü, yalnız Müslümanları değil, bütün insanları kapsamakta ve kucaklamaktadır
2- Adil Düzen İlmidir; çünkü, akli delillere ve müspet ilmin verilerine uygun hazırlanmıştır.
3- Adil Düzen Vicdanidir; çünkü, İslam’ın barış ve bereketini esas almıştır.

Adil bir Düzen içinde de devletin genel bünyesinde, birbiriyle uyumlu ve irtibatlı ama bağımsız 4 ayrı düzen bulunmaktadır: 1- Adil Ekonomik Düzen. 2- Adil Siyasi Düzen. 3- Adil İlmi Düzen. 4- Adil Ahlâki Düzen.
Bunlardan hiçbirisi diğerine hâkim veya mahkûm değildir, baskı ve müdahalede bulunmayacaktır.
Adil Düzen’in genel amaçları ve temel esasları çerçevesinde irtibat, intizam ve istişare halinde çalışmaktadır.

Adil bir Düzen, “Mutlak doğrulara” dayanılarak ve “Kesin yanlışlardan” sakınılarak yapılandırılmıştır.
Doğru ve yanlışların tespitinde ise şu değer ölçüleri esas alınmıştır.
A- Aklıselimin gerekleri, B- Müspet ilimin verileri, C- Vicdanı kanaat neticeleri, D- Tarihi tecrübe ve birikimleri, E- Evrensel hukuk kaideleri, F- İlahi dinlerin öğretileri.
Bu altı değer ölçüsünün, ittifakla “Hayırlı ve Yararlı” gördüğü şeyler “Doğru“, yine bunların ittifakla “Kötü ve Zararlı” gördüğü şeyler de “Yanlış” sayılmıştır. 

“Değişmeyen Doğru”ları ve adaleti esas alan düşünce ve düzenler HAK’lı, “Devamlı yanlışlar” üzerine kurulan, haksızlık ve ahlâksızlığa yol açan düşünce ve düzenler ise BÂTIL yollardır…

Bunun içindir ki Adil Düzen;1- Hakkı üstün tutan bir düzendir.2- Hürriyeti esas alan bir düzendir.3- Huzuru ve güveni sağlayan bir düzendir.Çünkü; a) Hem kafayı, b) Hem kalbi, c) Hem karnı doyuran, d) Hem de kişilik ve itibar kazanacağı bir sistemdir.

Adil bir Düzen ise Milli Çözüm ile kurulacaktır.
Çünkü Milli Çözüm, toplumu doğru ve olumlu şekilde organize ve koordine edecek SİYASET ve halkı hayra yönlendirecek STRATEJİ sahibidir.

Milli Çözüm iktidarında, sistem adil, siyasetçi asil, toplumun fertleri ise akil (anlayışlı ve ahlâklı) olup huzur yakalanacaktır.
Milli Çözüm iktidarında Düzen adil olacak, yöneticiler siyasi ve stratejik olgunluğa ulaşacaktır.
Milli Çözüm iktidarında, farklı din ve düşünceden, ayrı kültür ve kökenden insanların birlikte barış ve bereket içinde yaşama şartları oluşturulacak ve bu laik ve demokratik yapı Adil bir Düzen -devlet- eliyle olgunlaştırılıp uygulanacaktır.

Son düzenleme 10 ay önce Necati AKGÜL

“HAKKI SAVUNUN, GÜNAHLARINIZA KEFARET OLSUN!”

Kainatın Efendisi Hz. Muhammed (SAV)’in imzaladığı Medine Sözleşmesi tarihte yazılı olan ilk Anayasadır! Laiklik zaten İslam’ın içerisindedir!
İstanbul’un Fethi’de, Kıbrıs Zaferi’de Milli Görüşle elde edilmiştir!
Dünyada tarihinde ki en adil süper güç ecdadımız olan “Osmanlı İmparatorluğu’dur!”

Günümüzde ise MİLLİ GÖRÜŞ’ÜN kendisi MİLLİ ÇÖZÜM’DÜR!
Hakkı savunmaya devam eden ve edecek olan (Karada Gemiyi inşa eden) MİLLİ ÇÖZÜM’e, RABBİMİZ denizi getirecek İnşAllah!
“Zafer artık an meselesidir! Adil Düzen kurulacak ve hiçbir güç buna engel olamayacaktır!”

İSLAM; Yüce Yaratıcı’ya tazim ve hürmet, bütün mahlûkata karşı da şefkat ve merhamet esasına dayanır.”

Aziz Erbakan Hocamız, “Biz bütün insanlığın saadeti çalışıyoruz” buyurmuştu. Üstad Ahmet Akgül Hocamızın ifadesiyle ise “bencil değil, bizcil” düşünce yapısına sahip olmamız bize, insani manada kemale erdirecek kapıları açacaktır. İşte bu temeller üzerinden yola çıkılarak, iktisadın temeli olarak ifade edilen ve makalemizde de geçen şu hususu ele almak gerekir. İktisat bilimi; insanın kullanımı açısından kaynakları sınırlı, ihtiyaçları ise sınırsız görmektedir. İşte bu sınırlı kaynakların sınırsız ihtiyaçları karşılaması için gerekli olan yönetim prensiplerini iktisadın belirleyeceğini öngörülmektedir. Oysa, yine Aziz Erbakan Hocamızın, bu literatüre kazandırdığı “kaynaklar yeterli, ihtiyaçlar sınırlı ancak ihtiraslar sınırsızdır” esasına göre; önce ahlâki ve manevi eğitim gerekmekte, Milli Çözüm’ün öğrettiği “bencillik yerine bizcillik” tavrı tekâmülün şartı olmaktadır. İşte bu temeller atıldıktan sonra, “karnı, kalbi ve kafası” doyan toplumlar barış düzenine doğru heyecanla koşacaktır. Herkesin dilinde olan ama gerçekleştirmek için ihtiyaç duyulan projeleri bir türlü ortaya konulamayan; adil dünya, Hakça paylaşım, barış ve huzur ortamı ancak Adil Düzen projeleriyle bu meselelere evrensel çözümler sunacaktır inşallah. Bu sayede hem din hem ilim hem de düzen olan İslam’ın (A. Akgül) her yüzü insanlığa aşikar olacak ve en başta ifade edilen gerçek zihinlere işlenecektir: İSLAM; Yüce Yaratıcı’ya tazim ve hürmet, bütün mahlûkata karşı da şefkat ve merhamet esasına dayanır.”

Mevcut dünya düzeni zulüm düzenidir!.. Bu böyle gitmez. Aziz Erbakan Hocamızın dediği gibi “Zulüm ebedi olamaz Kötülük mutlaka hüsrana uğrayacaktır.”

Yeryüzünde Zulüm “Milli Çözüm İnkılabı Adil Düzenin Hakimiyeti” ile Son Bulur.

Adil Düzen bir tercih değil; bir zaruret, bir kurtuluş ilacı, kurtuluşun tek çaresidir; başka hiçbir çare yoktur!

Birlikte ve barış içinde yaşama ahlâkı; aynı ülkeyi, aynı bölgeyi, aynı ili, ilçeyi ve mahalleyi, inançları ve hayat tarzları bize uymayan insanlarla paylaşmaya ve ortak paydalar etrafında buluşmaya razı ve hazır olmaktır. Birlikte yaşama anlayışı; farklı ve aykırı yaklaşımları anlamaya çalışmak, ortak yanlarımızı ve yönlerimizi öne çıkarıp kucaklaşmak, her halini ve hayat felsefesini benimseyip beğenmesek de, bizi ve genel düzenimizi bozmaya kalkışmadıkça onları saygı ve toleransla karşılamaktır.  Bunun için de toplumu doğru ve olumlu şekilde organize ve koordine edecek SİYASET’e ve halkı hayra yönlendirecek STRATEJİ’ye ihtiyaç vardır. Mutlulukları ve umutları arttıracak, insanlara itibar ve itminan (doyum-huzur) kazandıracak dirayet ve fazilete sahip stratejik beyinler ve siyasi yöneticiler önderliğinde toplum “insanlık onurunun” tadına varacaktır. Ve tabi doğru çizgi çizebilmek için, hem cetvelin hem de çizen elin düzgün ve sağlıklı olması lazımdır. Bu nedenle hem düzenin adil olması hem de yöneticilerin siyasi ve stratejik olgunluğa ulaşması şarttır. Özetle; Sistem adil, siyasetçi asil, toplumun fertleri ise akil (anlayışlı ve ahlâklı) olmadıkça huzuru yakalamak imkânsızdır. Bencil, beleşçi ve bilinçsiz kişiler birlikte ve barış içinde yaşamayı ve bereketli üreticiler olmayı başaramayacaklardır.Makale hamdolsun insanlığı aydınlatan, iyiye doğruya güzele faydalıya ve adil olana yönlendirmektedir. Elbette bu yönlendirilen şeylerin de hayatta uygulanabilirliği hususunda şu mihenkte çok önem arzettiğini anlıyoruz : “… Ve tabi doğru çizgi çizebilmek için, hem cetvelin hem de çizen elin düzgün ve sağlıklı olması lazımdır. ” Evet bugün günümüzde hamdolsun doğru çizgi çizebilmek için cetvelimiz; Kur’an – Sünnet – İcma – İçtihat gibi ve Aziz Erbakan Hocamızın öğretilerini öğütlerini projelerini de dahil ettiğimiz için de insanlığın sorunlarına çözüm üretecek hazırlıkları olgunlaştıran pekiştiren ve kitap haline getirmiş Üstad Ahmet AKGÜL Hocamızın Rehberliğinde Önderliğinde inşaallah yeni bir dünya kurulacak ve Hak hakim olacak Batıl ise tarihin çöplüğüne gömülecek inşaallah. Hiç aklımızdan çıkarmayalım ve unutmayalım ki : Allah da var, Kur’an da var, bunların Tercümanı Milli Çözüm ve Üstad Ahmet AKGÜL de var!.. Elhamdülillah.

Artık hizmet devranı ve zafer bayramı MİLLİ ÇÖZÜMLEDİR ÜSTAD AHMET AKGÜL HOCAMIZLADIR!.. İNŞAALLAH. Devran Milli Çözüm’ündür!
Beklenen ve müjdelenen zafer ve şeref inşaallah MİLLİ ÇÖZÜM’e ait olacaktır!.. İşte bizzat Aziz Erbakan Hocamızın o tarihi ve talihli hatırlatmaları:

“Bakın size kesinlikle ifade ediyorum ki; TÜRKİYE’NİN KURTULUŞU; Milli Çözüm’e inanan bir Cumhurbaşkanı’nın o makama oturması, Milli Çözüm’e inanan bir Hükümet’in kurulması ve yeni bir devrin başlamasıyla mümkündür!”

Makalenin bize göre en can alıcı paragraflarından biri de şurasıdır;

Birlikte yaşama anlayışı; farklı ve aykırı yaklaşımları anlamaya çalışmak, ortak yanlarımızı ve yönlerimizi öne çıkarıp kucaklaşmak, her halini ve hayat felsefesini benimseyip beğenmesek de, bizi ve genel düzenimizi bozmaya kalkışmadıkça onları saygı ve toleransla karşılamaktır.

 Bunun için de toplumu doğru ve olumlu şekilde organize ve koordine edecek SİYASET’e ve halkı hayra yönlendirecek STRATEJİ’ye ihtiyaç vardır. Mutlulukları ve umutları arttıracak, insanlara itibar ve itminan (doyum-huzur) kazandıracak dirayet ve fazilete sahip stratejik beyinler ve siyasi yöneticiler önderliğinde toplum “insanlık onurunun” tadına varacaktır. Ve tabi doğru çizgi çizebilmek için, hem cetvelin hem de çizen elin düzgün ve sağlıklı olması lazımdır. Bu nedenle hem düzenin adil olması hem de yöneticilerin siyasi ve stratejik olgunluğa ulaşması şarttır.”

Devletin imarını, toplumun ise temel doğrular ve ortak değerler üzerinde islahını gaye edinen zihniyet ve Lider şahsiyetlerin ise şüphesiz,İçtihat bilinci açık olmalı, devletin işlevselliğine ve toplumun hakka ve doğrulara yönlendirilmesine haiz alanlarda, engin bir birikime sahip olmalıdır..

Hem devletin etkin kademelerine, hem toplumun faklı tüm kesimlerine Milli Çözüm – Üstad Ahmet Akgül Hocamızın sunduğu Milli Anayasa taslağı, Adil Düzen çalışmaları da gösteriyor ki Birlikte Yaşama Sanatının en kamil sanatkârları Milli Çözüm zihniyetinden yetişmektedir.

Son düzenleme 10 ay önce Mehmet Sıtmapınar

“İlim öz çıkarma işidir.”

İlim adamı ve müctehid ise; değişen ve gelişen olaylara ve yaşanan sorunlara, değişmeyen hakikatlerden çözüm ve çareler üretendir.

Çok şükür ki, Aziz Erbakan Hocamız ve onun sadık talebe ve takipçisi Milli Çözüm ve Üstad Ahmet AKGÜL Hocamız bu görevi ifa etmektedirler. İnsanlığın problemlerine, insani, ilmi ve vicdani çözümler üretmektedirler.

Her dinden, her kavimden ve her seviyeden bütün insanların, birlikte barış ve bereket içinde yaşayacağı ve tüm temel hak ve hürriyetlerin sağlanıp korunacağı, İslami, ilmi ve insani yepyeni ve orijinal bir düzene ihtiyaç vardır. Adil bir Düzen kaçınılmazdır.

1- Bu düzen insani olmalıdır; çünkü, yalnız Müslümanları değil, bütün insanları kapsamalı ve kucaklamalıdır.

2- İlmi olmalıdır; çünkü, akli delillere ve müspet ilmin verilerine uygun hazırlanmalıdır.

3- Vicdani olmalıdır; çünkü, İslam barış ve bereketi esas almaktadır.

Adil Düzen; “El müslimune kerrecülil vahid” “Müslüman (insanların topluluğu) bir kişi (tek vücut) gibidir” hadisinin hikmet ve gerçeğine uygun olarak, toplum yapısı, bir insan vücuduna benzetilerek hazırlanmalıdır.

A- İnsanda iyiyi-kötüden ayırmaya yarayan (his-kalbi duygu ve vicdana) karşılık cemiyet planında Dini-Ahlâki Adil Düzen.

B- İnsanda faydalıyı-zararlıdan ayırmaya yarayan (irade-menfaat düşüncesi ve sindirim sistemine) karşı toplum planında İktisadi (Adil Ekonomik) Düzen.

C- İnsanda adaleti zulümden ayırmaya yarayan (ünsiyet ve sinir sistemine) karşılık cemiyet ve devlet planında İdari (Adil Siyasi) Düzen.

D- Ve yine insandaki doğruyu-yanlıştan ayırmaya yarayan akıl ve düşünce sistemine karşılık toplum planında Adil İlmi Düzen bulunmalıdır.

Bir insan vücudundaki ruhi ve vicdani değerlerle akli düşünceler nasıl uyum içinde bulunuyor, sinir sistemi ile sindirim sistemi, boşaltım sistemi ile dolaşım sistemi nasıl ki birbirine karışmıyor ve müdahale etmiyor (aksi halde kangren ve kanserleşme olur)… Bilakis her birisi ayrı bir sistem olarak kendi görevini yapıyor… Ama bütün bu sistem ve organlar bir beynin güdümünde aynı vücudun sağlık ve selametine hizmet ediyorsa, Adil bir Düzen içinde de devletin genel bünyesinde, birbiriyle uyumlu ve irtibatlı ama bağımsız 4 ayrı düzen kurulmalıdır: 1- Adil Ekonomik Düzen. 2- Adil Siyasi Düzen. 3- Adil İlmi Düzen. 4- Adil Ahlâki Düzen.

Siyaset ve Strateji

Birlikte yaşama anlayışı; farklı ve aykırı yaklaşımları anlamaya çalışmak, ortak yanlarımızı ve yönlerimizi öne çıkarıp kucaklaşmak, her halini ve hayat felsefesini benimseyip beğenmesek de, bizi ve genel düzenimizi bozmaya kalkışmadıkça onları saygı ve toleransla karşılamaktır.

 Bunun için de toplumu doğru ve olumlu şekilde organize ve koordine edecek SİYASET’e ve halkı hayra yönlendirecek STRATEJİ’ye ihtiyaç vardır. Mutlulukları ve umutları arttıracak, insanlara itibar ve itminan (doyum-huzur) kazandıracak dirayet ve fazilete sahip stratejik beyinler ve siyasi yöneticiler önderliğinde toplum “insanlık onurunun” tadına varacaktır. Ve tabi doğru çizgi çizebilmek için, hem cetvelin hem de çizen elin düzgün ve sağlıklı olması lazımdır. Bu nedenle hem düzenin adil olması hem de yöneticilerin siyasi ve stratejik olgunluğa ulaşması şarttır.

ÖZEL YAZILAR

YORUMLAR

Son Yorumlar
18
0
Düşünceleriniz değerlidir, lütfen yorum yapın.x
Paylaş...