YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
6622cc5be6d94
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 7 6 3 3
Bugün : 23072
Dün : 26845
Bu ay : 474952
Geçen ay : 453014
Toplam : 23253916
IP'niz : 18.191.176.66

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

Kafes davası hâkiminin: “Yargılanan TSK değil” sözleri; bir acı gerçeğin, ama “mefhum-u muhalifiyle” yani zıt anlamıyla itirafıydı.

Güney Deniz Saha Komutanı Koramiral Kadir Sağdıç, eski Kuzey Deniz Saha Komutanı emekli Koramiral Ahmet Feyyaz Öğütcü ve Foça Çıkarma Üs Komutanı Tuğamiral Mehmet Fatih Ilğar’ın aralarında olduğu 3’ü tutuklu 33 sanığın Kafes Eylem Planı davasında yargılanmasına devam edilmişti. İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Vedat Yılmaz Abdurrahmanoğlu duruşma başlarken: “Bu davada yargılanan Türk Silahlı Kuvvetleri değil. TSK, hepimizin göz bebeğidir. Her kurumda olduğu gibi TSK içinde de suç işleyenler ya da hakkında suç iddiası bulunanlar olabilir. Bu yargılamanın içeriği de isnat edilen suçlardır. Mahkeme huzurunda taraflardan birinin diğerine üstünlüğü yoktur, herkes eşittir” diyerek bir gerçeği dolaylı biçimde dile getirmişti…

Savunmasına başlanan davanın bir numaralı ve tutuksuz sanığı emekli Koramiral Öğütcü, TSK mensuplarına yönelik psikolojik harp yürütüldüğünü ve “Ergenekon” gibi bazı davaları yönlendiren 3’üncü güç olduğuna inandığını belirterek şöyle demişti: “Bu güç kendinden olmayan subayları tasfiye etmeye devam ediyor. Onlardan yana değilsen darbeden yanasın! Komplo organize eden 3’üncü gücün, iyi organize olan, yurtdışında irtibatı olan TSK’dan ihraç edilmiş subaylar ile onların içerideki muhbirleri olan bir karargâh olduğuna inanıyorum. İddialar terfimi engellemeye yönelik bir komplodur. Esas mağdur benim.”

Güney Deniz Saha Komutanı Koramiral Kadir Sağdıç da Kafes Eylem Planı’nın asıl amacının Hrant Dink, Rahip Santoro ve Malatya cinayetlerinin gerçek faillerini gizlemek olduğunu söylemişti. Sağdıç, davanın müdahilleri olan Agos gazetesi avukatlarına da seslenerek “Birlikte hareket edelim ve bu cinayetlerin asıl faillerinin tespitinin engellemesine fırsat vermeyelim” “Bizler derdest edilirken asıl failler perdeleniyor. Valilik, İçişleri Bakanlığı Dink davasında ilerlemeyi engelliyor” demişti.

Bunu Gavur Bile Yapmazdı!

Bizi derinden üzen ve huzursuz eden durum ise, Koramiral Kadir Sağdıç’ın Akdeniz’de KKTC yakınlarında bizzat Komuta ettiği, oldukça önemli ve anlamlı bir deniz tatbikatı henüz sürerken ve İsrail bu tatbikat korkusuyla Girit adası civarındaki planlı tatbikatını bile iptal etmişken, üstelik İsrail ve ABD destekli PKK çeteleri topyekün bir saldırıya geçmişken, Güney Deniz Saha Komutanımızın der dest edilerek İstanbul’daki Ergenekon Mahkemesine getirilip hesaba çekilmesi, elbette ve herhalde İsrail’i sevindirmişti, ABD ve AB gavurlarını memnun etmişti!..

Ve hele Meclis Başkanı Mehmet Ali Şahin’in, İsrail ve ABD destekli PKK saldırılarının sorumluluğunu TSK’ya yükleyip bunların hesabını isteme ve böylece siyonist merkezlere selam gönderme kahramanlığı (!), bize eşkıyanın kurşunundan daha acı gelmişti.

 

Mavi Marmara baskınını ABD ve İsrail birlikte mi planladı ve AKP’nin haberi var mıydı?

İsrail’in Mavi Marmara gemisini, uluslararası sularda basacağını, ABD ve Kıbrıs Rum Kesimi’nin önceden bildiğine dair çok önemli veriler vardı.

Birincisini, “Kanlı saldırı Amerika onaylı mı?”  başlığı altında Ardan Zentürk Star gazetesinde yazmıştı. Verilen bilgilere göre kanlı baskından 5 gün önce Beyaz Saray Genel Sekreteri Rahm Emanuel, Tel Aviv’e gizli bir ziyarette bulunup, uzun ve kritik görüşmeler yapmıştı. Rahm Emanuel’in Netanyahu hükümeti ile Obama yönetimi arasındaki köprü görevini üstlendiği konuşulmaktaydı. Emanuel’in Kudüs’te bulunma sebebi 13 yaşındaki oğlunun  “bar mitzvah”  töreni olarak gösteriliyor ancak, Şimon Perez, Benyamin Netanyahu ve Ehud Barak ile  “Filistin sorunu”  ve yaklaşmakta olan “filo krizi” ni ele aldığı kulislere yansımıştı.

 “Rahm Emanuel’in babasının 1940’lı yıllarda Siyonist İrgun terör örgütünün militanı olduğu biliniyor. Emanuel’in de babası gibi bir İsrail vatandaşı olduğu ve 1991’de, Birinci Körfez Savaşı’nda, İsrail’e gönüllü olarak gittiği ve savaş süresince İsrail ordusunda görev yaptığı, İsrail Gizli Servisi MOSSAD ile de yakın ilişkileri olduğu iddia ediliyor” tespitleri de oldukça anlamlıydı.

İkinci veri İsveç’ten. Mehmet Öget, İsrail’in saldırdığı gemide bulunan İsveç Çevre Partisi milletvekillerinden Mehmet Kaplan ile konuşurken: “Türkiye bu saldırıyı önceden haber almış olabilir mi?” sorusuna Kaplan,  “Türkiye ile ilgili bir şey diyemem ama Rum kesiminin henüz kesin olmamakla birlikte, daha önceden bilgisi olduğu yönünde bulgular var” diye cevaplamıştı.

ABD yönetimi ile İsrail yönetimi aynıdır. Daha doğrusu İsrail ile ABD, farklı coğrafyalarda olsa da aslında aynı devlet gibi çalışmaktadır. ABD yönetiminde sadece Hıristiyan Siyonistler değil, Yahudi olduğunu saklayan Başkan Yardımcısı Joseph Biden gibi Yahudiler görev yapmaktadır.

Öyle ki Beyaz saray’ı John F. Kennedy döneminden bu yana izleyen en kıdemli muhabir, 89 yaşındaki Helen Thomas, İsrail’e yönelik sözlerinden dolayı uğradığı eleştirilerin ardından emekliye ayrılmak durumunda kalmıştır. İsrail söz konusu olunca, ABD yönetiminin, 89 yaşındaki bir gazeteciye bile tahammülü olmaması, aslında her şeyi açıklamaktadır.

ABD saldırıyı İsrail ile birlikte planlamışsa, birkaç saat önce İskenderun’daki deniz birliğine saldırı da aynı planın bir parçasıdır.[1]

 

PKK taşeron ise, patronları niye açıklanmazdı?

PKK terörü ile İsrail ve dış güçler arasındaki şüpheli bağı görmek için çok zeki olmaya,  öyle derin istihbarat analizlerine girmeye gerek yoktu. İşin matematiğine baktığınızda zaten tablo ortaya çıkıyordu. 2009 yılı boyunca verdiğimiz şehit sayısı 62, yaralı sayısı ise 153 oluyordu. Aslında 2010 yılının ilk başlarında da bir düşüş eğilimi söz konusuydu. Ta ki Mavi Marmara vahşetinin yaşandığı 31 Mayıs gecesine kadar. Mavi Marmara Katliamının olduğu gece 7 askerimiz şehit ediliyordu. 31 Mayıs’tan bu yana verdiğimiz şehit sayısı 40’ı buluyordu. Aynı sürede terör örgütünün düzenlediği çeşitli saldırılarda yaralananların sayısı 200’ü geçiyordu. Neredeyse 2009’un toplamını aşıyordu. 31 Mayıs’tan bu yana terör saldırısının olmadığı tek gün yoktu. Ama bütün bunlar bir yana, terör örgütünün, 1 Haziran’ı yani 31 Mayıs’tan sadece 1 gün sonrasını, yeni saldırı dalgasının başlangıç günü ilan etmesi bile yeterince dikkat çekiyordu.

Bu hiç bilinmeyenli denklemden çıkan sonuç şuydu.

İpin ucu puştun elinde, yani teröristlerin yuları siyonist gavurun güdümünde bulunuyordu.

AKP’nin hazırladığı kanuna göre: “Pis Yahudi” demenin cezası eski parayla yarım trilyon olacaktı!

İsrail, Mavi Marmara saldırısıyla ilk kez Türk kanı dökmüştü. “Bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” diyenler meğer İsrail’i tel’in eden, İsrail’e zalim ve katil diyen, İsrail’i çıbanbaşı olarak gören… Hülasa-i kelam İsrail’e ve Yahudilere dil uzatan her kim varsa artık diline ve kalemine ‘dikkat!’  etmeliydi.

Çünkü AKP; “Ayrımcılıkla Mücadele ve Eşitlik Kurulu Kanun Tasarısı” adı altında güya nefret suçlarıyla mücadele etmek adına bir kanun hazırlığı içindeydi. Nereden mi öğreniyoruz? Yahudilerin Şalom Gazetesi’nden. Şalom’un son sayısında ‘müjdevari’ bir haber olarak birinci sayfasından duyurulan habere göre: “Bundan sonra ‘Pis Yahudi’ demek nefret suçu sayılıyor, cezası ise 1.000 TL ile 500.000 TL arasında değişeçekti.” Taslak 21 maddeden oluşuyormuş. Taslağa göre Türkiye’nin nur topu gibi bir kurulu daha oluyormuş… Adı da Ayrımcılıkla Mücadele ve Eşitlik Kuruluymuş. Ayrımcılığın ağırlığı oranında yarım milyon liraya kadar verilebilecek para cezalarını bu kurul uygulayacakmış. Dile kolay eski parayla tam tamına yarım trilyon lira!

Herkesin İsrail’e ateş püskürdüğü bir dönemde AKP’li yöneticilerce böyle bir tasarının gündeme gelmesi sizce de tuhaf değil mi? 500.000 TL’lik ceza ‘kimse İsrail’e yan gözle bakmasın ve kem söz konuşmasın’ diye kesilecekti. Ey kabadayı Recep, hani zalimin zulmüne dur denilecekti?

Sahi bu taslak kanunlaşırsa, Kur’an-ı Kerim’deki Ben-i İsrail’le ilgili ayet-i kerimeleri acaba hangi kurul cezalandırmaya yetkiliydi? Yoksa, Kurul, para cezasını Kur’an-ı Kerim’leri basan Diyanet İşleri Başkanlığı’na mı kesecekti!..

KeHaber mi, KeFiş mi?

1 Mart 2003 tezkeresiyle birlikte garip bir fişleme operasyonuna girişilmişti. İsrail’deki Sharon hükümeti aleyhine yazan ve Irak’ın işgaline karşı çıkan Türk basınında ne kadar yazar varsa tek tek fişlenmişti. Sadece basın camiasındaki ‘itirazı olanlar’ değil, tezkereye hayır oyu veren milletvekilleri, kimi siyasetçiler ve bazı iş adamları da arşivlenmişti. Kimi yazarlar işini kaybetmiş, ‘hayırcı’ milletvekilleri çizik yemişti. Bu fişlemelerde MOSSAD‘ın devrede olduğu da sır değildi. Son dönemlerde ise fişlemeler internet siteleri üzerinden yürütülüyordu… Nitekim, ‘Bu fotoğrafa iyi bakın’ başlıklı yazımız ilginç bir internet sitesinde kendisine yer bulmuştu. Bu site Türkiye’deki gazeteleri günlük olarak tarayıp İsrail karşıtı yazarları deşifre etmekle kalmayıp yargısız infazını da yapıyordu. Kimine göre bu siteyi Türkiyeli Yahudiler yönetiyordu. Kimine göre ise MOSSAD destekli bir fişleme web sitesi oluyordu.

“Mavi Marmara’dan Yahudi Soykırımı inkarcılığına atlayarak Antisemitizmde ‘kim daha ileriye gidecek’ yarışı… Millî Görüş’ün yayın organı Millî Gazete’de Kulis Ankara köşesi yazarları Mustafa Kurdaş ve Mustafa Yılmaz, “Bu fotoğrafa iyi bakın” başlıklı makalelerinde, Nazi rejimi özlemliyenlerin “geleneksel” Holokost inkârcılığına katkı yaptı” yorumu yapan KeHaber, ilginçtir söz konusu fotoğrafı okuyucularından saklamıştı. Dahası yazımızın en can alıcı bölümlerinin perdelenmesi de ihmal edilmemişti. Makası kullanan el asıl cevap bekleyen sorularımızı kesip atmıştı.

Neymiş efendim, “Gerçekten 6 milyon Yahudi öldürüldü mü? Tartışmak bile yasak” demişiz. Demişiz de ne yapmışız; büyük günahlardan birini (!) işlemişiz. Eee ‘Holokost’a iman (sümme haşa) imanın şartlarından ya… Yahudi soykırımını tartışmak kimin haddine, değil mi!

KeHaber’in bir de kardeş sitesi bulunuyordu. MOSSAD’tan emekli bir albayın yönetimindeki http://www.memri.org adlı sitede de Arap ve İslam dünyasındaki İsrail ve Amerikan karşıtı yazılar İngilizceye çevrilerek Amerikan birimlerine ücretsiz olarak servis ediliyordu.

 

İşte Erbakan’ın değiştirmek, Amerika’nın ise devam ettirmek istediği zulüm ve sömürü dünyası!

Mayıs’ın son haftasında çok önemli toplantıların şeref konuğuydu Erbakan Hoca. Liderler Zirvesi, 19. Müslüman Topluluklar Birliği Kongresi, Fetih Şöleni, 5. Uluslararası Müslüman Gençler Kültürel İşbirliği Toplantısı ve Öğretmenler İslam Birliği 2. Kongresi… Çırağan Sarayı’ndaki D-8’in kuruluşunun 13. yıl kutlamaları da yine Erbakan Hoca’mızın liderliğinde gerçekleşti.

75 ülkeden yaklaşık 600 kadar yabancı misafirlerle açılış ve kapanış konuşmaları, müzakereler, ikili görüşmeler yapıldı… Erbakan Hoca’nın bu toplantılarda yaptığı konuşmaları saate vursak şaşırıp kalacağız. Belki de bu yaşta bu enerji deyip istisnasız hepimiz mahçup olacağız. Erbakan Hoca’nın ‘Yeni Bir Dünya’ çağrısı bütün toplantıların ortak amacıydı.

Bu yaşta Erbakan’ın derdi ne? diyenler için… ‘Yeni Bir Dünya’ da neyin nesi? diye düşünenler için… İşte İnsanlığın Yeni Bir Dünya’ya neden muhtaç olduğunu gösteren sömürü dünyasının fotoğrafı… İşte değişmesi gereken dünyanın istatistik rakamları. İşte Erbakan Hoca’nın değiştirmek istediği dünyanın marazlı manzarası:

Dünyada en zengin 200 kişi toplam 1 trilyon dolara hükmediyordu.

348 küresel milyarderin serveti dünya nüfusunun yarısının yıllık gelirine eşit bulunuyordu. Dünya nüfusunun beşte biri, günlük 1 doların da altında gelirle yaşıyor, daha doğrusu sürünüyordu.

Dünyada her yıl 11 milyon kişinin açlık veya yetersiz beslenme yüzünden öldüğü tahmin ediliyordu.  854 milyon insan yatağına aç giriyor, 1 Milyar kişinin başını sokacak evi bulunmuyor, 2 milyar insan içecek temiz su bulamıyordu.

Dünyadaki uyuşturucu pazarı 400 milyar dolara hükmediyordu. Arkasında milyonlarca ölü bırakan II. Dünya Savaşı’nı takip eden yıllarda çeşitli yerlerde 150’nin üzerinde savaş çıkarılıyordu. Yüzde 90’ı sivil her yıl 650 bin kişi savaşlarda ölmeye devam ediyordu. Dünyadaki askeri harcamalar 1 trilyon dolarlık bir pazar oluşturuyor, Silahlanmaya saatte 100 milyon dolar harcanıyordu.

ABD, “haydut devlet” ilan ettiği 7 ülkeden 33 kat daha fazla askeri harcama yapıyordu. Birleşmiş Milletler rakamlarına göre sığınma talebinde bulunmuş insanların sayısı 30 milyonu aşıyordu.

Son on yılda işgal ve savaşlarda 2 milyondan fazla çocuk ölüyor, 35’e yakın ülkede 300 bin çocuk asker olarak savaşıyordu. Yılda 2.5 milyon çocuk kaçırılıyor, 1.5 milyon çocuk ahlaksızca fuhuş pazarına sürülüyordu. 11 yaşından küçük yaklaşık 340 milyon çocuk şirketlere daha fazla kar için karın tokluğuna ölesiye çalıştırılıyordu.

Açlığı sona erdirmek için her yıl 40 milyon ton hububat yeterliyken, zengin ülkeler hayvan beslemek için her yıl 540 milyon ton hububat tüketiyordu. 13 milyar dolar dünyadaki temel sağlık sorunlarını asgari ölçüde çözebilecekken Avrupa Birliği ülkeleri 13 milyar doları sadece parfüme harcıyordu. ABD’de evcil hayvan mamalarına 17 milyar dolar harcanıyordu.

Avrupa Birliği’ndeki her inek için verilen günlük 2.50 dolarlık sübvansiyon, Afrika’nın yüzde 75’inin günlük geçiminden daha fazla bulunuyordu. Askeri harcamalara sadece 18 dakika ‘dur’ dense dünyada susuzluk çeken 2 milyar insana temiz içme suyu sağlanabiliyordu. Gelişmiş bir devlet, askeri harcamalarını 10 haftalığına keserse dünyadaki açlık sona erdirilebiliyordu.

Tek bir uçak gemisine harcanan parayla 400 bin insan bir yıl boyunca sağlıklı beslenebiliyordu.

İşte Erbakan böylesine barbar ve berbat bir dünyayı düzeltmek ve değiştirmek istiyor, ama mazlum milyarların kan ve gözyaşından beslenen siyonist sermaye, ABD ve AB bu vahşi kapitalizmi sürdürmek için inatla ve şeytanca direniyor, bunların yerli uşakları da, ister sağdan ister soldan, ister ılımlı İslam’dan olsunlar, hala Erbakan’a havlayıp duruyordu.[2]

Manevi Kılıç kınından çıktı mı?

Kökü edna/alçak yer manasına gelen “alçakların dünyası…” Ah be dünya, kahpe Dünya!..

Yahudi Takvimi 5771’i gösteriyor ve Şeytanları (sözde Tanrıları) “yehova”ya verdikleri sözün “DÜNYA KRALLIĞI”nın kurulma aşaması her geçen gün uzayıp gidiyor. Kuran-ı Kerim’de Yüce Mevla’nın ayetlerle buyurduğu gibi “Onlar bir takım Şeytan ve Cinlere” taparlar ve YARADAN, TEK ve BİR olan Rabbimize inanmadıkları ve imtihan sırrını algılayamadıkları için (ki Mevla zulüm ve sapıklıkları nedeniyle bu hakikati onlara lütfetmez) bu şeytan ve ifritlerden çıldırasıya korkuluyor. Ve yehovalarına verdikleri AHİT gecikiyor…

PİRAMİTİN TEPESİNDE delice bir dehşet, endişe ve korku yaşanıyor. Zira, “yehovaları” onlara; emirlerini, ahdi verilen mühlette yerine getiremezlerse lanetinin üzerlerinde olacağını, akla hayale gelmeyen nice yıkımlar yapacağını ve dünyayı büyüleyip kuşattıkları, kontrole aldıkları tüm maddi ve manevi güçleri çekip alacağını ve aşağılık sefiller olacaklarını söyleyip şeytani gazabını kusuyor…

Çılgın bir endişe, çok hırçın bir korku kalplerinde büyüyor… Bu da her türlü cürmü işlemelerine sebep oluyor ve daha da olacak gibi görünüyor…

İsrail’in Gog’u da Magog’u da (Yecüc ve Mecüc karşılığı) Müslüman TÜRKLER oluyor! Gog TÜRKLERDİR, Magog TURANİ unsurlar… Zira, Şeytanları onlara Türklerden çıkacak Allah’ın emanetçilerinin Yahudi takvimi 6 bini doldurmadan kendilerini bitireceğini söylüyor.

İşte bu yüzden:

* “ISRAEL ŞEYTANI”, avenesini 0 HATTA çekme ve Türkiye’ye hücuma geçme kararı almış bulunuyor. PKK perdesiyle tüm Türkiye’de Siyonist şeytan için kutsal olan terör, artık kırmızı alarm durumuna geçiriliyor. Sınırlara yığınak yapılıyor, Suriye’den, Irak’tan yetiştirdikleri tüm PKK’lı taşeron itleri ve Amerikan özel kuvvetleri hücuma geçiriliyor… Sınırlar zorlanıyor… Artık, TÜRKİYE’nin resmen olmasa da fiilen SEFERBERLİK durumuna geçmesi gerekiyor. Zira “bir gece de sivil seferberlik durumuna geçilecek” duruma doğru gidiliyor… kimin nerede “kaç numaralı bot” giyeceği bile belirleniyor!.

* İçeride yönetim kademesinde çok ciddi zaaflar gösterecek adamların Harekât-Planlamalarımızı satacak adımlarına karşı tedbirler alınıyor. İÇERİDEN tüm stratejik detayları adeta anons eden uşaklara dikkat ediliyor. FERASET gözüyle göremeyen şablon şaklabanları sürekli gözetleniyor. Çünkü bunlar ilk dönemler bizi, çok uğraştıracak, BEDELLERE sürüklemeye hazırlanıyor.

* Belki de hava’da birçok uçakla adeta “KARA BULUT” oluşturulacaklar… Ülke liderleri aranarak birçoğu bizzat uydu vasıtasıyla düşürülme tehdidinde bulunulacak. Adeta İNSAN TAŞIYAN FÜZE YAĞMURU korkusuyla, milletlerin elini kolunu bağlamaya çalışacaklar.  (YER DEMİR GÖK DEMİR) olacak.

* Bazıları ibret olsun diye halkın bilmediği ancak Ulusal Güvenlik güçlerinin en üstündekilerin bildiği kritik ve stratejik noktalara düşürülüp patlatılacak.. ONLARA MESAJ HALKIN ALGILADIĞINDAN DAHA NET VE AÇIK OLACAK!.. (ŞANTAJ VE TEHDİT…)

21. ASRIN, DÜNYA HÂKİMİYETİNİN logosunu hazırladılar. Son sütuna o özel boşluğa konulacak tekris törenini bekliyorlar… İnandırılmış yalanlarına yıkanmış beyinsiz beyinler o sahneleri yaşamış gibi bu SİMULTUNE görüntülerle esir alınmışlar. ONLARIN sadece ARTIK AYAKLARI BURADA…

Ve bir kılıç uzayacak, ResulAllah’ın manevi vasiyetiyle önce Osman Gazi’ye, sonra FATİH SULTAN MEHMED’e emanet edilen; derken, müjdelenen Mehdiyet ve Medeniyet merkezi Türkiye’nin talihli eline geçen KUTLU BİR KILIÇ çekilecek ve teknoloji harikalarıyla, siyonist şeytanların atom başlıklı füzeleri, uçak gemileri ve tüm silah ve savunma sistemleri çalışmaz ve işe yaramaz hale getirilecek!..

YERYÜZÜNDE “kalem tutacak” İNSAN-LIK için…[3]

Bu konuyu, Beni İsrail’in şeytana tapınan siyonist kesiminin acı ve alçaltıcı akıbetini haber veren şu Kur’an ayetleriyle kapatalım:

“Biz, Beni İsrail’e Kitapta (Kur’an’da ve Ezeli Kader programında) şu hükmü takdir ettik: Muhakkak siz yeryüzünde iki kere (çok büyük kötülükler içeren) fesat çıkaracaksınız ve büyük bir yükselişle yükselip (hakimiyet kuracaksınız)

Birinci (hakimiyet ve devlet sonucu azıp sapıtmanız nedeniyle sizi azaplandırma) vadesi geldiği vakit, üzerinize şiddetli (kuvvetli ve hiddetli) kullar gönderdik de, onlar yurtlarınızın ve yuvalarınızın en saklı kısımlarına kadar girip (sizi araştırıp bulmuştu ve boyunlarınızı vurmuştu) ve bu gerçekleştirilmiş bir vaat oldu.

Sonra tekrar size, onlara karşı (devleti ve her türlü kuvveti) iade edeceğiz, mallar ve oğullarla (sömürü aracı olan karşılıksız dolarlarla ve insanları hizmetinize sokan masonik yapılanmayla) medet ve destek vereceğiz ve sizi (NATO gibi) askeri güçle çoğaltıp (üstün konuma) getireceğiz.

Eğer (bu durumda) ihsan gösterip (iyilik, adalet ve güzellikle hareket ederseniz) kendinize iyilik ve ihsan etmiş olursunuz; yok eğer kötülük (zulüm ve nankörlük) yaparsanız o da kendi aleyhinizedir. Derken sonrakinin (ikinci cezalandırma hükmünün) vadesi geldi mi, yüzlerinizi kötü duruma düşürüp (sizi rezil ve zelil etsinler), önceki gibi yine mescide (Kudüs’e) girsinler ve ele geçirdiklerini mahvu perişan etsinler diye (mümin ve mücahit kullarımızı üzerinize gönderip onlara zafer vereceğiz)[4]

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 



[1] Arslan Bulut / Yeniçağ

[2] Milli Gazete / Kulis Ankara

[3] Hakan Yılmaz ÇEBİ

[4] İsra suresi: Ayet 4-7 arası

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Yorumu Takip Et
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
E.Zeynep GÖZÜBÜYÜK

E.Zeynep GÖZÜBÜYÜK

YORUMLAR

Son Yorumlar
0
Yorumunuzu okumaktan memnuniyet duyarızx