YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
662b16dc1d1f3
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 7 6 4 6
Bugün : 2796
Dün : 19362
Bu ay : 609610
Geçen ay : 453014
Toplam : 23388574
IP'niz : 18.224.246.203

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

Erbakan Hoca telekonferansla katıldığı çağlayandaki muazzam mitingde, İsrail’in gönüllü yardım gemisine saldırısı nedeniyle:

“Böyle zulüm görülmedi” diye haykırmış ve artık “müeyyide”den başka çare kalmadığını açıklamıştı.

İsrail’in ancak ve sadece müeyyideden anlayacağını dile getirerek: “İsrail kurulduğu tarihten itibaren Ortadoğu’da devamlı huzursuzluk çıkardı, sürekli katliam yaptı. Çocuğuna ilaç ve ekmek getiren insani yardım heyetini ve konvoyunu Filistin’e sokmadı. Zulmün bu derecesi görülmemiştir, rastlanmamıştır. Biz burada bir milyon kişi toplandık, laf değil icraat istiyoruz, aksiyon istiyoruz, çözüm istiyoruz. 5 milyar ezilen insan olarak milli görüşün öncülüğünde Allah’ın yardımıyla bu sonucu gerçekleştireceğimizi ilan ediyoruz.” demiş, daha önce yayınladığı taziye ve tebrik mesajında ise:

“İnsani ve vicdani bir onur ve sorumlulukla; İslami bir şuur ve duyarlılıkla, İsrail’in vahşi ambargosunu delmek ve Gazze’ye acil yardımları iletmek üzere yola çıkan ve siyonist saldırılar sonucu şehit olan, yaralanan ve tutuklanıp hakarete uğrayan gönüllü girişimcileri” Hak ve adaletin öncüleri olarak takdir edip alkışlanmıştı.

Fetullah Gülen’in İsrail’i değil, gönüllüleri suçlaması!

Fetullah Gülen, İsrail ordusunun, Akdeniz’de Gazze’nin ablukasını delerek yardım götürmeyi amaçlayan filoya düzenlediği operasyonda 9 Türk hayatını kaybetmesiyle ilgili görüşlerini şöyle açıklamış ve Bülent Arınç bunların tamamen doğru olduğunu vurgulamıştı.

Gülen, ABD’nin önde gelen gazetelerinden Wall Street Journal’a verdiği söyleşide, bir Türk kuruluşun önderlik ettiği filonun İsrail’in izni olmadan Gazze’ye yardım götürmesini eleştirip, dolaylı şekilde İsrail’i haklı çıkarmıştı.

Gazetenin haberine göre Gülen, söyleşide olayla ilgili izlediği haberler hakkında, “Gördüğüm şeyler hiç de hoş değildi” “Çok çirkin şeylerdi” diyerek de yuvarlak ve kaypak sözlerle ayıbını örtmeye çalışmıştı.

Fetullah Gülen, “organizatörlerin Gazze’ye yardım götürmeden önce İsrail’le uzlaşma yolunu seçmeden harekete geçmelerini: “faydalı sonuçlar doğurmayacak şekilde otoriteye baş kaldırmak” olarak tanımlayarak siyonist ve terörist İsrail’i “Meşru otorite” saydığını ve uşaklığını açığa vurmaktaydı..

“WSJ, Gülen’in sözlerinin İsrail tarafından iade edilen aktivistlerin Türkiye’de kahramanlar gibi karşılandığı bir döneme denk geldiği” yorumunu yapmıştı.

Gazze’ye yardım götüren gemilerin önder organizatörlerinden biri olan ve 100’den fazla ülkede yardım faaliyetleri gerçekleştiren İnsani Yardım Vakfı’ndan (IHH) kısa bir süre önce haberdar olduğunu söyleyen Gülen, “IHH’nin politik bir amaç güdüp gütmediğini söylemek kolay değil” diyerek, zalim ve saldırgan İsrail’i aklamaya ve mazlum Filistin’e yardım taşıyanları suçlayıp karalamaya uğraşması, onun ayarını ve amacını yansıtmaktaydı..

Fetullah Gülen ayrıca, “bu olayda suçluyu bulma işinin Birleşmiş Milletlere bırakılmasının en iyi seçenek olduğunu” söylerken de BM’nin siyonist hizmetkârı bir kuruluş olduğunu unutmuş olamazdı.[1]

“Kendisine İnsani Yardım Vakfı adını koyan ama sivil insanları bile bile ölüme gönderen bir kuruluşun provokasyonunun ardından Türkiye’nin dış politikasının böylesi marjinal grupların kontrolüne girmesine karşı çıkan yazılar yazdım. Buna hala inanıyorum. Birkaç mollanın, attıkları ucuz sloganların gölgesinde koskoca bir ülkenin dünyadaki ekseni değiştirilemez.” diyen Akşam’ın sabataist yazarı Oray Eğin’le Fetullah Gülen’e aynı yorumları yaptıran hangi odaklardı?

Fetullah Gülen’le aynı kanaati paylaşan Vatan gazetesi yazarı Okay Gönensin, “Bir deli kör kuyuya taş atmış, kırk akıllı çıkartamamış” felsefesine dayanarak, açıkça İsrail uşaklığı yapmaktaydı.

“Yardım seferlerinin asıl amacı, Gazze dramına dünyanın dikkatini çekmek, İsrail’in insanlık dışı politikalarını teşhir etmek ve mümkünse Gazze ambargosunda “gedik açmak” tır. Bu sefer, istenilen sonuca ulaşılmasını fazlasıyla sağladığından yeni bir sefer için hızla örgütlenme başlamıştır. AKP hükümeti, özellikle Saadet Partisi’nden gelen “zorlama” lar dolayısıyla, yeni bir seferin “manevi hamisi” tavrını takınırsa, bu tavır AKP’nin değil Türkiye Cumhuriyeti’nin tavrı olacaktır. Daha yardım gemisi sefere çıkmadan İstanbul’da Filistin ve Hamas bayrakları ortaya çıkmış ve İsrail’in haydutluğu sayesinde bunlar bol bol kullanılmıştır. Bayrakların birkaç gün önce “satışa sunulmuş” olması da “birilerinin” en kanlı senaryoya göre hazırlık yaptıklarını gösteriyor. Yurt dışındaki IHH ve onun içerideki gayri resmi kolu, istedikleri gibi “sivil” protestolarda bulunabilir, ama bu eylemler Türkiye Cumhuriyeti’ni devlet olarak “sıkıştırma” ve “zorlama” sonucunu doğuruyorsa Türkiye Cumhuriyeti’nin de bunlara müdahale hakkı vardır…” diye yırtınıyordu.

Fetullah Gülen’in hakemliğine sığındığı BM de İsrail katliamına ortaktır.

İsrail’in ‘özgürlük filosuna’ yönelik terörist katliamı üzerine yayımladığı bildiride BM Güvenlik Konseyi, sadece İsrail terörüne karşı tamamen aciz olduğunu ispatlamamış, İsrail’in ortağı olduğunu ortaya koymuştu. Bildirinin içeriği şu beş nokta üzerinde yoğunlaşıyordu: Birincisi, konsey bu iğrenç katliam ve savaş suçu karşısında karar almayıp bildiri çıkarmakla yetiniyordu. Bildiride geçen ifadeler hiç kimseyi bağlamıyor, pratik değeri taşımıyordu.

İkincisi, bildiri ‘can kayıplarına ve yaralanmalara duyulan üzüntüden’ bahsediyordu. Yani suçun iğrençliğine, konseyin savunması ve koruması gerekli bütün uluslararası sözleşmelere karşı olmasına rağmen, İsrail vahşetini kınama çağrısı gerektirecek bir şey görülmüyordu.

Üçüncüsü, bildiri ‘İsrail askeri operasyonundan’ bahsediyordu. Sanki İsrail meşru bir savaş yapıyor ve kendini savunuyor gibi davranılıyordu. Dördüncüsü, bildiri yaşananlar için ‘tarafsız soruşturma’ çağrısı yapıyordu. Sonuçları bağlayıcı olacak bağımsız uluslararası soruşturma talep etmiyordu. Tarafsız soruşturma talebi bu misyonun İsrail’e verilmesi anlamına geliyordu. Amerikalı delege ‘İsrail soruşturmasını destekliyoruz ve İsrail’in nezih iç bir soruşturma yapacağından eminiz’ diyerek bu talebi açıkça ortaya döküyordu. Beşincisi, bildiri ‘Gazze’deki şartların katlanılamayacağından’ bahsediyor, ‘insani yardımların yapılması ve Gazze’de dağıtılması’ çağrısı yapıyordu. Bildiri İsrail oluşumunun Gazze’ye dayattığı zalim terörist ablukadan hiç bahsetmiyordu.

Güvenlik Konseyi bildirisi pratikte şehitlerin canlarını ve İsraillilerin Akdeniz’e gömdüğü uluslararası hukuku hafife alıyordu. Konsey açıkça düşmanla işbirliği yapmış ve terörün ortağı olmuştu. Güvenlik Konseyi’nin bu alçaltıcı korkak tutumu, İsrail oluşumuna dilediği zaman katliamlarını ve terörist suçlarını işlemesine yeşil ışık yakıyordu. Doğal olarak Güvenlik Konseyi’nin bu suçunun arkasında ABD yönetiminin ve Yahudi lobilerinin aldığı tutum ve İsrail’in kınanmasını engellemek için yaptığı büyük baskılar yatıyordu. Bu yaşananlar İslam ülkelerinin ABD’nin çözüm için arabuluculuk rolü oynamasına bağlanan umutların kofluğunu gösteriyordu.

 

Acaba Fetullahcılara göre, Gazze’deki mağdur ve mazlum Müslümanlara insani yardım taşımak veya İsrail’in vahşetlerini telin etmek üzere miting yapmak, “lağviyat-yararsız ve yaramaz” bir davranış mıydı? Çünkü tam böyle bir ortamda Zaman Gazetesi O’nun şu sözlerini aktarmıştı:

“Hakiki mü’min faydasız işlerden yüz çevirir”

“Evet, mü’min maddî-mânevî herhangi bir kazancı olmayan söz, fiil ve davranışlardan uzak durur. Çünkü o, âhireti peyleme mevzuunda zamanı öyle kullanmalıdır ki, yaşadığı zaman dilimi, ahirette ona Hazreti Ruh-u Seyyidi’l-Enâm (aleyhi efdalu’t-tahiyyât ve ekmelü’t-teslîmât)’la bir sofranın başında oturma ve Allah’ın (celle celâluhu) rızasına erip cemali ba kemalini müşâhede etme lütfu şeklinde kendine geri dönsün. Bundan dolayı o, vaktini ya kitap okuyarak, dua ederek, sohbet-i cânan eksenli müzakere ve musâhabelerde bulunarak veya hak ve hakikat yolunda hizmet ederek, hizmete engel teşkil eden problem ve açmazları ortadan kaldırmak için çözümler üreterek geçirir ki, bunların hepsi birer ibadet sayılır.

“Mü’minler, sevimsiz, nahoş söz ve tavırlara maruz kaldıklarında hemen karşılık vermek yerine o çirkinliklere karşı kulak kapatır, göz yumar, söylenenlere aldırış etmeksizin, “Bizim işimiz bize, sizinki de size.” der, yüksek ahlâk ve seciyelerinin gereğini ortaya korlar.

Şöyle ki, Müslümanlar karşı tarafın sergilediği cahilane tavırlara karşı aynıyla mukabelede bulunacak olurlarsa, hiç istemeseler de, onların dengesiz ve ölçüsüz sözleri karşısında günümüz ifadesiyle provoke olunabilecek bir zemine kayabilirler… Biz her zaman karakterimizin gereğini sergilemeli, üslûbumuzu namusumuz bilmeli ve bu mevzuda asla fedakârlıkta bulunamayacağımız, taviz veremeyeceğiz ortaya konulmalıdır.”[2]

İslam Cihat Dinidir. Yani ülkesinde, bölgesinde ve yeryüzünde Hak ve adalet düzeni, huzur ve hürriyet dönemini sağlamak Müslümanların temel görevidir. Bu görev muhkem ayetler ve sahih hadislerle emredilmiştir ve bütün İslam alimleri bu konuda icma halindedir. Düşman güçlerin ve zalim çetelerin fikren ve fiilen, askeri veya sinsi-siyasi yöntemlerle ülkelerini işgal etmeye yeltenmeleri durumunda tepkisiz ve gayretsiz bir Müslüman tipi, emperyalizme demokrat köle karakterli insanlar yerleştirmekle görevli ılımlı İslamcılar, Dinler Arası Diyalogcular ve BOP Eş Başkanları açıkça hıyanet içindedir.

Ve asla unutulmasın ki, Mustafa Kemal önderliğindeki Şanlı Kurtuluş Savaşımızda, ne din düşmanlığına kılıf olarak geçirilen laiklik laklakları, ne de Bolşeviklik-sosyalistlik nutuklarıyla değil, İslam alimlerinin “CİHAT FETVALARI”yla başlatılmış ve çok şükür başarıyla bitirilmiştir.

Ilımlı İslam Safsatası ve Mardin fetvası

700 sene önceki “Mardin Fetvası”nı tartışmak üzere Artuklu Üniversitesi’nin ev sahipliğinde, İngiltere’deki Siyonist Yahudilerin yönettiği Küresel Yenilik ve Rehberlik Merkezi (GCRG)” ile Canopus Consulting düşünce kuruluşlarının desteğiyle ‘Barış Diyarı Mardin’ başlığıyla bir sempozyum düzenlenmişti. İngilizler, programı Türkiye Diyanet İşleri Başkanlığı ile ortak yapmak istemişti. Ama Diyanet İşleri Başkanlığı, yedi asır öncesinde kalmış, Mardin’de bile hiç kimsenin bilmediği fetvayı, Müslüman teröristler için dayanak noktası kabul etmenin yanlışlığına dikkat çekerek toplantıya ev sahipliği yapmayı münasip görmemişti. Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Görmez’in açıklaması da ilginçti:

“11 Eylül’den sonraki şiddet ve terör olaylarının onlarca sebebi ortada dururken, yedi asır önce Mardin’de verilmiş bir fetvayı ve bu fetvanın sahibi İbn-i Teymiyye’yi sorumlu tutmak doğru değildir. Anadolu’da kimsenin bilmediği bir fetvaya şöhret kazandırmak da yanlış ve yersizdir.”

Türkiye medyasında “Mardin Fetvası kaldırılıyor” diye sunulan toplantı gün boyunca BBC ekranından verilmişti. AKP iktidarının YÖK vasıtasıyla yol verdiği İngiliz sponsorluğundaki toplantı gerçekten çok önemliydi ama tartışma kamuoyunda gereğince yer bulamamıştı. Bu toplantının hemen ardından Moskova metrosunda meydana gelen kanlı patlamaları dış basın, Rus Kommersant gazetesine referans göstererek Türkiye’ye dayandırmıştı. “Çeçen intihar komandoları hepsi Türkiye’de medreselerde eğitiliyormuş” manşetleri atmıştı. Kanlı eylemler, Müslüman Çeçenler ve Batıl zihniyetin yüzyıllarca çanına ot tıkayan ilim irfan yuvası medreseler aynı kareye sokulmaktaydı. Ve Ilımlı İslam Projelerinin uygulama sahası haline getirilen AKP Türkiyesi, İslam’ın cihat ruhunu körleştirmekle görevliydi. Moskova metrosunda bombalar hemen patladıktan sonra Prof Dr. Mahir Kaynak bunun bir İngiliz provokasyonu olabileceğine dikkat çekmişti.

Şimdi Mardin Fetvası’nın içeriğini hatırlayalım:

“Tarihler Miladi 1300’ün başlarını gösterirken Moğollar Mardin’i işgal etmişti. Bunun üzerine ahali, dönemin ünlü İslam bilgini İbn-i Teymiyye’ye gidip Moğollara başkaldırı ya da mücadele etmenin caiz olup olmadığını öğrenmek istemişti.

İbn-i Teymiyye’nin bu soru karşısında İslam adına verdiği fetva şöyleydi: “Mardin için iki durum söz konusu; İslam hukuku ile yönetilmediği için Darü’l-İslam denemez, ama yaşayanların tamamına yakını Müslüman olduğu için Darü’l-Harp de değildir. Buradan hareketle istilaya direnmek caizdir, lazımdır ve hatta cihattır.”

Mardin Fetvası Müslümanların cihat ruhunun ve sorumluluğunun meşru dayanağını sağlayan Kur’ani kuralların gereğidir.

1.Dünya harbinin emperyal gücü İngiltere’ye karşı Anadolu işgaline karşı Atatürk ve arkadaşlarının başlattığı Kuvay-i Milliye hareketi bu fetva nedeniyle de meşru idi ve Müslüman ahali tarafından da önemli destek ve katkı verilmişti.

Bu toplantı, BOP’un Orta Doğu’da yaratmak istediği “kapitalist Müslüman” tipinin (Calvinist İslam) gerçekleştirilebilmesi için önemli engellerden birinin kaldırılması için düzenlenmiştir. Ilımlı İslam projesinin müçtehitliğine soyunan Prof. Hayrettin Karaman “Afgan halkının Sovyetlerle savaşı cihaddır, Amerika’ya başkaldırısı ise cihad istismarıdır.” sözleriyle Tayyip Erdoğan’ın eşbaşkanlık sözüyle kastettiklerini besleme gafletindedir.

Kurtuluş savaşında da Anadolu halkının milli mücadeleden koparmak adına İngiliz kökenli düzmece fetvalar verilmişti. Mustafa Kemal ve arkadaşları “dinden çıkan hainler“ olarak ilan edilmişti. Niye dinden çıkan hainlerdi? Tek suçları işgalci İngilizlere ve onların yardakçılarına karşı vatan için mücadele etmekti. Bugün Fetullah Gülen’in istismar ettiği Üstat Bediüzzaman Said Nursi, bu fetvayı verenleri hain, Kurtuluş Mücadelesinin ise cihat olduğunu bildirmişti.

Biz de bu son olarak Mardin’de gerçekleştirilen İngiliz tezgâhına, İlk Diyanet İşleri Başkanımız Rıfat Börekçi’nin Kurtuluş savaşını şahlandıran fetvasını hatırlatarak cevap verelim:

“Ankara Müftüsü Rıfat Efendi’nin karşı fetvası

Soru: Dünyanın adalet ve hürriyet düzeninin sebebi olan Müslümanların Halifesinin (Allah onun azametini ve hilafetini kıyamet gününe kadar uzatsın) makamı ve saltanat merkezi olan İstanbul, Halife’nin rızası hilafına olarak, Müslümanların düşmanları olan devletler tarafından fiilen işgal edilerek; İslam askerleri silahlarından soyulup bazıları haksız yere öldürülerek; Hilafet merkezinin korunmasını üstlenen, bütün istihkâmlar, kaleler diğer harp vasıtalarını zapt ve resmi muameleleri yürütme ve Müslüman askerleri teçhize memur olan Bab-ı Ali ve Harbiye Nezareti ele geçirilerek; halifeyi, milletin hakiki faydalarını temin edecek tedbirler almasından fiilen yasaklama, sıkıyönetim ilanı, Divan-ı Harpler teşkil ederek İngiliz kanunlarına uygun olarak muhakeme ve cezalandırma suretiyle Halife’nin hükmetme hakkına müdahale ve yine Halife’nin arzusu hilafına olarak Osmanlı memleketinin bir parçası olan İzmir, Adana, Maraş, Antep ve Urfa havalisine düşmanlar tarafından tecavüz edilerek, gayrimüslim vatandaşlar ile işbirliği halinde Müslümanları öldürüp, mallarını soygun ve yağma edip, namuslarına tecavüz ederek mukaddesatlarını tahkir ettikleri takdirde yukarıda açıklandığı gibi harekete maruz kalan ve esir olan gayretlerini sarf etmek bütün Müslümanlara farz olur mu?

Cevabı budur: (Allah en iyisini bilir ya), elbette OLUR. Düşman saldırdığı zaman onunla savaşmak herkese farzdır. Bu durumda kadının kocasının izniyle, kölenin de efendisinin izniyle (hatta izin vermeseler dahi) savaşması gerekir. Kenz ve Bezzaziye adlı eserlerde “Eğer bir Müslüman kadın doğuda baskına uğrarsa batıdakilerin onu esaretten kurtarmaları gerekir.” (Bahru’r Raik adlı eserden)

Soru: Bu şekilde milletin ve hilafetin meşru haklarını, gasbedilen gücünü ve iktidarını geri almak ve tecavüze maruz kalan memleketleri düşmandan kurtarmak için cihat edip savaşan Müslümanlar dinen baği (devlete isyan etmiş) olurlar mı?

Cevabı budur: (Allah en iyisini bilir ya) Kesinlikle OLMAZLAR. İsyancı diye gerçek imama (zulme ve işgale başkaldıran harekâta) itaati haksız olarak tanımayan Müslüman gruba denir. (Mecmeu’l-Enhur adlı eserden)

Soru: Yukarıda yazıldığı şekilde Hilafetin gasbedilen haklarını geri almak için düşmanlara karşı açılan savaşta vefat edenler şehit, hayatta kalanlar gazi olurlar mı?

Cevabı budur: (Allah en iyisini bilir ya) Tabii ki OLURLAR. Şehit şunlardır:  “Düşman, isyancılar ve yol kesiciler tarafından öldürülenler veya ellerinde silahlarıyla düşmana karşı savaş meydanında bulunup can verenler.” (Zeylei adlı eserde)

Soru: Bu şekilde cihat edip dini görevlerini yerine getiren Müslümanlara karşı düşman tarafından Müslümanlar arasında silah kullanıp adam öldüren kişiler en büyük günahı işlemiş ve fesat çıkarmış olurlar mı?

Cevabı Budur: (Allah en iyisini bilir ya) Herhalde OLURLAR. Allahü taala şöyle buyurmuştur: “Fitne adam öldürmeden daha kötüdür. Bundan dolayı da fesatçılar fitneye başvurur.” (Fethül Kadir adlı eserde)

Soru: Düşman devletlerin zorlaması ve kandırması sonucu verilen hak ve hakikat ile bağdaşmayan fetvalara Müslümanların bağlanmaları ve dinen ona göre hareket etmeleri doğru olur mu?

Cevabı budur: (Allah en iyisini bilir ya) Asla OLMAZ. Zorlama rızayı yok eder! (Velvaliceyh adlı eserde)[3]

Şimdi ılımlı İslamcılar, emperyalistler ve yardakçıları unutmasınlar: İslam sancaktarlığı şerefine erişmiş bu millet Cihad’ın Kur’an’dan kaynaklandığını çok iyi bilir. Bunu İngilizler de iyi bilirler esasında. Kur’an’dan cihad ayetlerini (tövbe-hâşâ) kaldırmak mümkün mü? Tabii ki böyle bir şeyi tartışmak düşünmek bile cehalettir. Aksi halde başlarına ne geleceğini de iyi bilirler.

Her ne kadar kişiler üzerinden tartışma açıp da tezgâhlarını ilizyonlarla bize yutturmaya kalksalar da nafile. Müslüman Türk milleti gücünü Allah’a olan inancından ve yüce Kur’an-ı Kerim Azimüşşan’dan alır.”[4]

Cihat, sıkıntı ve sorumluluktan kaçan korkak ve kaypak kişilerin kârı değildir. O, erlerin işidir, mü’minlerin gayretidir.

Mevlana anlatıyor; Allah rahmet eylesin Ayyazî: Yetmiş kere o, şehid olmak ümidiyle bağrı açık gazalar eylemişti. Şehid olmaktan ümidini kesince küçük cihattan büyük cihada niyet ve halveti ihtiyar etmişti. Ansızın gazilerin davulunun sesini duyunca nefsi, gazadan yana şiddetli bir arzuyla zincirini sürüdükte Ayyazî, bu rağbetten dolayı nefsini itham etmişti:

Ayyazî dedi ki, “Doksan keredir, çıplak bir bedenle cenge katılıyorum.

Kılıç ve oklarla yaralanıp, şahadet müyesser olur diye öne atılıyorum.

Ama oklar can alıcı noktalara, bahtlı bir şehitten başkasına isabet etmiyor.

Vücudum kalbura döndü, ama bu darbeler şahadete yetmiyor.

Şehitlik kısmet olmayınca çileye çekildim, halvete koştum.

Cihad-ı ekbere azmedip nefsimi riyazete soktum.

Gazilerin davul sesleri kulağıma gelip askerin gazaya gittiğini anlayınca coştum.

–Nefsim: “Savaş anı geldi, hemen git. Kendini gazada murada erdir” deyince onunla konuştum:

–“A vefasız habis nefis, sen cihattan kaçardın, gazaya meyletmek ne iştir?

Nefsim dedi ki: sen beni, her gün öldürüyorsun. Hâlim, aşağılık kâfirlerin hâline benzemiştir!

Kimsenin bu perişan hâlimden haberi yok. Sen beni riyazet ve ibadetle öldürmektesin.

Savaşta ölürsem hiç değilse halk da beni kahraman sansın ve namım söylensin.

Dedim ki,  Ey nefis, sen, hem nifak içinde yaşıyorsun hem de münafık olarak ölmek istiyorsun.

Beni de iki alemde hem riyakar hem de sahtekarlığa itiyorsun!

Bense varlığımı Hakka adadım, halka yaranmayı bıraktım.

Artık ölümü öldürdüm, Rabbıma yakın, masivadan ıraktım.

Mardin fetvası

Bilindiği gibi İbni Teymiyye 700 yıl önce Mardinlilerin isteği üzerine bir fetva neşretmiş ve fetvada Moğollara karşı mücadelenin gerekli olduğunu vurgulamıştı. Şimdi ılımlı İslamcılar buna karşı çıkmaktaydı. Acaba fetvada mı bir sorun vardı, yoksa fetvaya karşı çıkanlarda mı? Öteden beri İbni Teymiyye cihad meselesindeki fetvalarından ötürü günah keçisi yapılmıştır. Bazıları o dönemlerde Moğollarda bir kırılma yaşandığını ve Müslüman olmaya yaklaştıklarını söylemekte ve dolayısıyla İbni Teymiyye’nin bu fetva ile onları ürküttüğünü ileri sürmektedir. Halbuki, Cengiz Han’ın İslam’a yönelik dessas yaklaşımları ve politikaları oğullarına ve daha sonraki yönetimlere de sirayet etmiştir. Bununla birlikte derin bir kültürü olmayan Moğollar zamanla İslam’ın içinde erimişlerdir. Bu doğru olmakla birlikte yine de İbni Teymiyye şek ile yakin zail olmayacağı için Moğollara karşı ihtiyati yaklaşımı benimsemiştir. O dönem bir geçiş dönemidir ve İbni Teymiyye de sorumlu bir alim olarak bu yönde fetva vermiştir. Fetvasına zahiri olarak söylenebilecek bir söz yoktur.

İbni Teymiyye’nin 700 yıl önceki fetvasını kaldırmak, aslında bütün benzeri fetvaları geçersiz kılmakla eşdeğerdir. İslam’ın köküne kibrit suyu dökmektir. Bu kime hizmettir anlamak mümkün değildir. Yabancı işgalcilere karşı meşru bir otorite dahilinde cihat emredilmiştir. Hatta işgal fiili hale gelirse seferberlik hükmü kendiliğinden devreye girmektedir. Onun dışında İslam’da cihat proaktif ve bütün boyutlarıyla müspet bir harekettir. Cihat; insanlığın hayrı ve selameti için çalışmak demektir.

Mardin’de İbni Teymiyye’nin tarihi fetvasını iptal edecek olan toplantının sponsorluğunu İngiltere’den bir kurumun yapması da dikkat çekicidir. Zira, İngiltere Hayri Kırbaşoğlu gibilerin de hatırlatmasıyla halen Afganistan ve Irak gibi İslam ülkelerinde fiili işgalci pozisyonundadır ve fetvanın iptalini de bu ülkede faaliyet gösteren kurumlar istemektedir. Dolayısıyla mesele şaibelidir. Acaba İbni Teymiyye’nin ‘müçtehit sıfatıyla’ verdiği fetva kimleri rahatsız etmektedir? 30 yıldan beri İngiltere’de Menhecü’l Kur’an adıyla İslami hizmetler yürüten Pakistan’ın Fetullah Gülen’i Muhammed Tahir el Kadiri, “işgalcilere saldıran eylemcilerinin cennete giremeyeceklerini ve kokusunu bile hissedemeyeceklerini” öngörmektedir. Onlarca sayfadan mürekkep gerekçeli bir fetva yayınlamış ve Kaide ve benzerlerinin ve mensuplarının mürted olduklarına hükmetmiştir. Evet zaman zaman cihat adına maksadı aşan eylemler yapıldığı bilinmektedir. Bunlar cihadı sulandırarak karşıtlarının eline koz vermekte ve zaten çoğu da dış güçlerin güdümünde hareket etmektedir. Ancak Bernard Lewis’le birlikte Pentagon himayesi altında benzeri fetvalar veren ve görüşler serdeden Hişam Kabbani ve Fetullah Gülen gibileri, açıkça cihad şuurunu köreltmektedir. Burada ifrat tefrit uçlar birbirini beslemektedir.

Yeni Şafak’tan AKP yalakası Hakan Albayrak’ın, Rusya’daki metro eylemi dolayısıyla ortaya koyduğu tavır hayli ilgi çekici ve münafıklığın saf örneği idi. İki hususta söylediklerini yan yana koyduğumuzda sinsi niyeti ve çelişkisi net olarak görülmekteydi:

“HAMAS, İslami Cihad yahut Lübnan Hizbullahı, işgal altındaki Filistin topraklarında sıradan İsraillileri hedef alan eylemler gerçekleştirirken, “Burada bir işgalin ve işgale karşı savaşın yaşanmakta olduğunu bile bile dünyanın dört bir yanından gelip Filistinlilerden gasp edilmiş topraklar üzerinde yaşamayı seçen her Yahudi işgalci statüsündedir ve bizim tarafımızdan hedef alınmayı peşinen kabul etmiştir” mantığıyla hareket ediyor; ama Moskova Metrosu’nu kana bulayanlar böyle bir mantığa da sığınamazlar.” Diyordu. Peki o zaman Irak ve Afganistan’daki Amerika’yı işgalci saymıyor muydu? Üstelik bu vahşi işgalciler sırasında ve devamında ABD ile işbirliği yapan AKP ne oluyordu?

Oysa Hakan Albayrak gibi kaypaklar da, çok iyi bilmekteydi ki, El Kaide’nin de, Fetullah Gülencilerin de, AKP hükümetinin de arkasında hep aynı Siyonist merkezler sırıtıvermekteydi. Yani katı Şeriatçıların da ılımlı İslamcıların da yuları, Yahudi güdümlü ABD’nin elindeydi.

The Wall Street Journal gazetesinde yayımlanan, “Türkiye’nin Siyasi Devrimi” başlıklı, ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi Morton Abramowitz ve Lehigh Üniversitesi Profesörü Henri Barkey imzalarını taşıyan makalede bu Recep piyonunun Yahudi patronları şunları söylemekteydi:

“….Türkiye’de görülmemiş bir cesaretle ve ordunun ülkenin siyasi yaşamı üzerindeki vesayetinin kaldırılmasına doğru götüren siyasi bir irade sergilenmektedir. Eğer iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP), önemsiz dini konularla uğraşmayı bırakıp kendi demokrasisini güçlendirerek Türkiye’de tırmanan kutuplaşmayı azaltmada başarılı olursa İslam dünyası üzerindeki etkisi, dokunulur olmasa da, çok büyük olabilir.”

Yani AKP İslami hassasiyetlerden vazgeçtiği ve orduyu etkisiz hale getirdiği ölçüde Siyonistlerden destek görecektir!

 

 

 

[1] Bak. hurriyet.com.tr / dış haber. 04.06.2010

[2] Bak. 4 Haziran 2010 / Zaman / sh.32 / Kürsü sayfası

[3] 16 Nisan 1336 (1920)  Mehmet Rıfat (BÖREKÇİ) Ankara Müftüsü

[4] Ahmet Takan / Avaztürk

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Yorumu Takip Et
Bildir
guest
6 Yorum
En Yeniler
Eskiler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments
Milli Çözüm Dergisi

Sn. Ömer Çelik…..
[quote]Abdullah Akgül beyefendiye!

Allah azze ve celle’ye hamd, Resulü Muhammed Mustafa’ya salat ve selam olsun.

Allah’ın selamı ve rahmeti üzerinize olsun.

Zahmet edip de benim sizin yazınızdaki sadece Şeyhul İslam İbni Teymiyye (Rahimehullah)’ın “mardin fetvaa”sına yönelik yanlış yada eksik tercümeye tenkidime verdiğiniz cevaptan ötürü teşekkür ediyorum. Allah azze ve celle’den dileğim odur ki, sizi İslam’ın sönmez sancaktarı ve davetçisi kılsın.

Sizin Milli Çözüm dergisindeki ilgili yazınıza, ammeten bir itiraz etmek için değil, aksine sadece yazılmış yazının yanlış bir yönünü def ederek, yazıdaki hataları en aza indirmek için itiraz ettim. İnşaAllah bu konuda herhangi bir suizanda bulunmuş değilsinizdir. Zira şahsım, yazınızın diğer kısımlarıyla alakalı hiçbir menfi yahut da müspet birşey söylemedim.

Şeyhul İslam İbni Teymiyye’nin mezkur fetvaasının günümüz mürted yönetimlerin meşruiyyetini sarsıcı yönde olması zaten, yazınızın konuyla alakalı olan kısımlarına müspet yönde katıldığımı göstermektedir.

Şunu belirtmek isterim ki, sizin maddeler halinde sıralayıp da “demek ki kabul etmişsiniz” dediğiniz üç maddeye de hiçbir itirazım yok, kabul ediyorum.

Diğer taraftan, biz ilim ehlinin sözlerinin çarpıtılmadan nakledilmesinin daha sağlıklı olacağını, aksi halde ilim ehline muhtemel iftiraların ardı arkasının kesilmeyeceğini bilmenizi isterim. İşte bu sebeple, hep nasslarda, hem de ilim ehlinin kavillerinde nakli “çarpıtmadan” yada “tahrif etmeden” yada “eksiksiz” yada “kırpmadan” nakledilmesi gerektiği kanaatindeyiz. Bu yöndeki hassasiyetimizi ma’zur görmenizi temenni ediyorum.

Bir diğer yönden, şahsımın kendisini ispatlamak gibi bir duruma ihtiyacı yoktur. Beni dostum ve düşmanlarım bilmektedir. Akidemizi, inancımı, tavrımı vs… Bu sebeple, sizin belirttiğiniz “yoksa siz şunlardan gocundunuz mu da şunu diyorsunuz?” gibisinden sözlerinize cevap vermeyi gerek bile görmüyorum. Rejim de, rejimin sadık köleleri de, rejimin uşakları da beni çok iyi bilmektedir. Bu sebeple, sizin bu şekilde elinizde hiçbir muteber haber olmaksızın zan ile konuşmanıza cevap vermiyorum.

Son olarak, şahsımla görüşmek istiyorsanız, bunu rahatlıkla yapabilirsiniz. oce********@gmail.com mail adresim. İster burdan, isterseniz de 05xx xxx xx xx nolu telefonumdan görüşebilirsiniz. İsmim gerçekte de Ömer ÇELİK’tir. Ankara’da ikamet ediyorum.

Allah’a emanet olunuz, Abdullah AKGÜL beyefendi.

Allah’ın selam ve rahmeti üzerinize olsun. Allah azze ve celle, sizi dininde fakih kullarından eylesin.

Kardeşiniz;
Ömer ÇELİK
01.08.2010-04:19[/quote]
[b]
Değerli Kardeşimiz
Ömer Çelik Beyefendi’ye[/b]
Rabbimize hamdü sena, Rasülü Efendimize salatü selamdan sonra…
Bizi sui zandan kurtardığınız, samimi ve seviyeli uyarılarınız için, kalbi tebrik ve teşekkürlerimizi iletiyor, hakkınızı helal etmenizi istiyoruz.
Bundan sonra da, dergimizdeki yazılarla ilgili hatalarımızı hatırlatma yönünde, yapıcı tenkit ve tavsiyelerinizi bekliyor, bu vesile ile selam ve saygılarımızı sunuyoruz.
Allah yardımcınız olsun….

[b][i]Milli Çözüm Dergisi[/i][/b]

Milli Çözüm Dergisi

Sn. Ömer Çelik…..
[quote]Abdullah Akgül beyefendiye!

Allah azze ve celle’ye hamd, Resulü Muhammed Mustafa’ya salat ve selam olsun.

Allah’ın selamı ve rahmeti üzerinize olsun.

Zahmet edip de benim sizin yazınızdaki sadece Şeyhul İslam İbni Teymiyye (Rahimehullah)’ın “mardin fetvaa”sına yönelik yanlış yada eksik tercümeye tenkidime verdiğiniz cevaptan ötürü teşekkür ediyorum. Allah azze ve celle’den dileğim odur ki, sizi İslam’ın sönmez sancaktarı ve davetçisi kılsın.

Sizin Milli Çözüm dergisindeki ilgili yazınıza, ammeten bir itiraz etmek için değil, aksine sadece yazılmış yazının yanlış bir yönünü def ederek, yazıdaki hataları en aza indirmek için itiraz ettim. İnşaAllah bu konuda herhangi bir suizanda bulunmuş değilsinizdir. Zira şahsım, yazınızın diğer kısımlarıyla alakalı hiçbir menfi yahut da müspet birşey söylemedim.

Şeyhul İslam İbni Teymiyye’nin mezkur fetvaasının günümüz mürted yönetimlerin meşruiyyetini sarsıcı yönde olması zaten, yazınızın konuyla alakalı olan kısımlarına müspet yönde katıldığımı göstermektedir.

Şunu belirtmek isterim ki, sizin maddeler halinde sıralayıp da “demek ki kabul etmişsiniz” dediğiniz üç maddeye de hiçbir itirazım yok, kabul ediyorum.

Diğer taraftan, biz ilim ehlinin sözlerinin çarpıtılmadan nakledilmesinin daha sağlıklı olacağını, aksi halde ilim ehline muhtemel iftiraların ardı arkasının kesilmeyeceğini bilmenizi isterim. İşte bu sebeple, hep nasslarda, hem de ilim ehlinin kavillerinde nakli “çarpıtmadan” yada “tahrif etmeden” yada “eksiksiz” yada “kırpmadan” nakledilmesi gerektiği kanaatindeyiz. Bu yöndeki hassasiyetimizi ma’zur görmenizi temenni ediyorum.

Bir diğer yönden, şahsımın kendisini ispatlamak gibi bir duruma ihtiyacı yoktur. Beni dostum ve düşmanlarım bilmektedir. Akidemizi, inancımı, tavrımı vs… Bu sebeple, sizin belirttiğiniz “yoksa siz şunlardan gocundunuz mu da şunu diyorsunuz?” gibisinden sözlerinize cevap vermeyi gerek bile görmüyorum. Rejim de, rejimin sadık köleleri de, rejimin uşakları da beni çok iyi bilmektedir. Bu sebeple, sizin bu şekilde elinizde hiçbir muteber haber olmaksızın zan ile konuşmanıza cevap vermiyorum.

Son olarak, şahsımla görüşmek istiyorsanız, bunu rahatlıkla yapabilirsiniz. oce********@gmail.com mail adresim. İster burdan, isterseniz de 05xx xxx xx xx nolu telefonumdan görüşebilirsiniz. İsmim gerçekte de Ömer ÇELİK’tir. Ankara’da ikamet ediyorum.

Allah’a emanet olunuz, Abdullah AKGÜL beyefendi.

Allah’ın selam ve rahmeti üzerinize olsun. Allah azze ve celle, sizi dininde fakih kullarından eylesin.

Kardeşiniz;
Ömer ÇELİK
01.08.2010-04:19[/quote]
[b]
Değerli Kardeşimiz
Ömer Çelik Beyefendi’ye[/b]
Rabbimize hamdü sena, Rasülü Efendimize salatü selamdan sonra…
Bizi sui zandan kurtardığınız, samimi ve seviyeli uyarılarınız için, kalbi tebrik ve teşekkürlerimizi iletiyor, hakkınızı helal etmenizi istiyoruz.
Bundan sonra da, dergimizdeki yazılarla ilgili hatalarımızı hatırlatma yönünde, yapıcı tenkit ve tavsiyelerinizi bekliyor, bu vesile ile selam ve saygılarımızı sunuyoruz.
Allah yardımcınız olsun….

[b][i]Milli Çözüm Dergisi[/i][/b]

Abdullah AKGÜL

Sn. Ömer Çelik…..
Sn. Ömer ÇELİK’e;
Mardin Fetvası yazımızla ilgili tenkidiniz,
1.O yazımızdaki asıl amaç: Fetullah Gülen’in, Mavi Marmara katliamında İsrail’i haklı gösteren “Otorite fetvasının” haksızlığını ve sapkınlığını ortaya koymaktı.
Ama buna hiç değinmemişsiniz. Demek ki bizi haklı görmektesiniz.
2.Diğer amacımız: Ilımlı İslamcıların İbni Teymiye’nin Mardin Fetvasını yozlaştırma ve geçersiz sayma girişimlerinin; Siyonizm güdümlü küresel emperyalizme hizmet için, İslamın cihat ruhunu körletme gayretlerinin bir parçası olduğunu dikkatlere sunmaktı.
Buna da hiç değinmemişsiniz. Demek ki kabul etmişsiniz.
3.Üçüncü amacımız da, Mason ve Sabataist ittihatçıların gaflet ve hıyaneti sonucu İstanbul ve Anadolu’yu işgal eden Haçlı istilacılara karşı başlatılan Milli Mücadele hareketini “Meşru yönetime isyan” diye niteleyen kiralık din adamlarının aksine, bu direnişin dinen gerekli ve geçerli olduğunu söyleyen Rıfat Börekçi’nin ve buna cihat fetvası diyen Saidi Nursi’nin onurlu tavırlarını hatırlatmaktı.
Bu konuya da hiç değinmemişsiniz. Demek ki ya kabul etmişsiniz veya itiraz edememişsiniz.

[b] İbni Teymiye’nin fetvasının tercümesi hususundaki titizliğinizi tebrik ve uyarılarınız için teşekkür ederiz. Biz o fetvanın aslını bulup aynen tercümesini değil, o konuda hazırlanan bir yazıdaki alıntıyı nakletmiştik.(Bak: Ilımlı İslam ve Mardin Fetvası –Avaz Türk-1 Nisan 2010) Zaten anlam ve maksat olarak ta konumuzun hedef ve hikmetine uygun bulunduğundan üzerinde durmaya lüzum görmemiştik. Hatta sizin verdiğiniz tercüme, yazımızın amacına daha uygun düşmektedir.[/b]
Milli Çözüm Dergimizin 82. Sayısında Fetullahçıların sahtekârlığına, ılımlı İslamcıların ve Siyonist madalya tasmalı AKP iktidarının din istismarına işaret buyuran 40 kadar ayeti kerimenin mana ve meali, ilmi ekibimiz tarafından verilmiştir. Eğer bunlarda bir yanlışlık, noksanlık ve fazlalık varsa söyleyin… Yoksa Kur’an ayetlerine, hadisi şeriflere ve İslam ulemasının ortak kanaatine göre:
[b]“Düşman istilasına direnmek; caiz, lazım ve cihattır” hükmü geçerli değil mi ki, veya İbni Teymiye bunun aksini mi söylemekte ki, bunun için bizleri Allah’a havale etmişsiniz? Üstelik biz bunu bile bir dua kabul ettik, zira En Adil ve en Kerim olana havale edilmeye sevinenlerdeniz…[/b]
[b][i]Sn. Ömer Çelik;[/i][/b]
Yoksa siz, Fetullahcılara, ılımlı İslamcılara ve diğer Yahudi-Haçlı uşaklarına yönelik tespit ve tenkitlerimizden gocunup, ya da başka bir nedenle kıcık alıp, ama bunları mertçe ortaya koyamayıp, mal bulmuş mağribi gibi, böyle basit bir bahaneyle mi Milli Çözüme hücum etmektesiniz?
Açık kimliğinizi ve adresinizi verin de daha rahat görüşelim ve birbirimizden istifade edelim.
Selamlar.
Abdullah AKGÜL…..
abdullahakgul@millicozum.com

Abdullah AKGÜL

Sn. Ömer Çelik…..
Sn. Ömer ÇELİK’e;
Mardin Fetvası yazımızla ilgili tenkidiniz,
1.O yazımızdaki asıl amaç: Fetullah Gülen’in, Mavi Marmara katliamında İsrail’i haklı gösteren “Otorite fetvasının” haksızlığını ve sapkınlığını ortaya koymaktı.
Ama buna hiç değinmemişsiniz. Demek ki bizi haklı görmektesiniz.
2.Diğer amacımız: Ilımlı İslamcıların İbni Teymiye’nin Mardin Fetvasını yozlaştırma ve geçersiz sayma girişimlerinin; Siyonizm güdümlü küresel emperyalizme hizmet için, İslamın cihat ruhunu körletme gayretlerinin bir parçası olduğunu dikkatlere sunmaktı.
Buna da hiç değinmemişsiniz. Demek ki kabul etmişsiniz.
3.Üçüncü amacımız da, Mason ve Sabataist ittihatçıların gaflet ve hıyaneti sonucu İstanbul ve Anadolu’yu işgal eden Haçlı istilacılara karşı başlatılan Milli Mücadele hareketini “Meşru yönetime isyan” diye niteleyen kiralık din adamlarının aksine, bu direnişin dinen gerekli ve geçerli olduğunu söyleyen Rıfat Börekçi’nin ve buna cihat fetvası diyen Saidi Nursi’nin onurlu tavırlarını hatırlatmaktı.
Bu konuya da hiç değinmemişsiniz. Demek ki ya kabul etmişsiniz veya itiraz edememişsiniz.

[b] İbni Teymiye’nin fetvasının tercümesi hususundaki titizliğinizi tebrik ve uyarılarınız için teşekkür ederiz. Biz o fetvanın aslını bulup aynen tercümesini değil, o konuda hazırlanan bir yazıdaki alıntıyı nakletmiştik.(Bak: Ilımlı İslam ve Mardin Fetvası –Avaz Türk-1 Nisan 2010) Zaten anlam ve maksat olarak ta konumuzun hedef ve hikmetine uygun bulunduğundan üzerinde durmaya lüzum görmemiştik. Hatta sizin verdiğiniz tercüme, yazımızın amacına daha uygun düşmektedir.[/b]
Milli Çözüm Dergimizin 82. Sayısında Fetullahçıların sahtekârlığına, ılımlı İslamcıların ve Siyonist madalya tasmalı AKP iktidarının din istismarına işaret buyuran 40 kadar ayeti kerimenin mana ve meali, ilmi ekibimiz tarafından verilmiştir. Eğer bunlarda bir yanlışlık, noksanlık ve fazlalık varsa söyleyin… Yoksa Kur’an ayetlerine, hadisi şeriflere ve İslam ulemasının ortak kanaatine göre:
[b]“Düşman istilasına direnmek; caiz, lazım ve cihattır” hükmü geçerli değil mi ki, veya İbni Teymiye bunun aksini mi söylemekte ki, bunun için bizleri Allah’a havale etmişsiniz? Üstelik biz bunu bile bir dua kabul ettik, zira En Adil ve en Kerim olana havale edilmeye sevinenlerdeniz…[/b]
[b][i]Sn. Ömer Çelik;[/i][/b]
Yoksa siz, Fetullahcılara, ılımlı İslamcılara ve diğer Yahudi-Haçlı uşaklarına yönelik tespit ve tenkitlerimizden gocunup, ya da başka bir nedenle kıcık alıp, ama bunları mertçe ortaya koyamayıp, mal bulmuş mağribi gibi, böyle basit bir bahaneyle mi Milli Çözüme hücum etmektesiniz?
Açık kimliğinizi ve adresinizi verin de daha rahat görüşelim ve birbirimizden istifade edelim.
Selamlar.
Abdullah AKGÜL…..
abdullahakgul@millicozum.com

Ömer Çelik

İbni Teymiyye’nin Fetvasının Yanlış çevirisi…
Milli ÇÖzüm Dergisi’nin Mardin Fetvası’nın bozuk ve saptırılmış ÇEVİRİSİ.

Milli Çözüm Dergisi’nin sitesindeki İbni Teymiyye (Rahimehullah)’ın verdiği fetva nasıl bu şekilde tercüme edilmiş anlayamadım:

Alıntı:
İbn-i Teymiyye’nin bu soru karşısında İslam adına verdiği fetva şöyleydi: “Mardin için iki durum söz konusu; İslam hukuku ile yönetilmediği için Darü’l-İslam denemez,ama yaşayanların tamamına yakını Müslüman olduğu için Darü’l-Harp de değildir. Buradan hareketle istilaya direnmek caizdir, lazımdır ve hatta cihattır.”

Kaynak

Alıntı:
ولا بمنزلة دار الحرب التي أهلها كفار،

Burayı nasıl olur da şu şekilde çevrilebilir?

Alıntı:
“yaşayanların tamamına yakını müslüman”

“halkı kafir olan darul harp yeri değildir.”

Yaşayanlarının tamamına yakının müslüman olup olmamasından bahsetmiyor ki, sadece halkın kafir olmamasından bahsediyor. Ne yazıyorsa o şekilde çevrilmeli. Anlam oraya gidebilir, ancak bu metni tahrif ederek olmaz.

Alıntı:
ليست بمنزلة دار السلم التي تجري عليها أحكام الإسلام، لكون جندها مسلمين

Bu kısım şu şekilde çevrilmiş:

Alıntı:
İslam hukuku ile yönetilmediği için Darü’l-İslam denemez

Peki en sonda yer alan “لكون جندها مسلمين” cümleyi ne yapacağız??

“Askerleri müslüman olduğundan”

Tam tercümesi ise şöyle: “askerleri müslüman olduğu için İslam hükümleri uygulanan bir Darul İslam değildir.”

Allah için kırpmayın. Ne ise şekilde çevirin.

Alıntı:
ويقاتل الخارج عن شريعة الإسلام بما يستحقه‏

Bu son cümleyi ise böyle çevriliyor:

Alıntı:
Buradan hareketle istilaya direnmek caizdir, lazımdır ve hatta cihattır.

Yukarıdaki metinde, “istiladan”, “caiz”likten, “lazım”lıktan yada “cihat”tan bahsediyor mu?

Halbuki burda şu deniliyor: “İslam şeriatından (dininden) çıkanlarla layık oldukları şekliyle savaşılır (harb edilir).”

Ey Milli Çözüm Dergisi’nde bu yazıyı yazan Abdullah Akgül isimli kimse!

Tahriflerini, kırpmalarını herkes gördü. Seni bir olan Allah azze ve celle’ye havale ediyorum.

Ömer Çelik

İbni Teymiyye’nin Fetvasının Yanlış çevirisi…
Milli ÇÖzüm Dergisi’nin Mardin Fetvası’nın bozuk ve saptırılmış ÇEVİRİSİ.

Milli Çözüm Dergisi’nin sitesindeki İbni Teymiyye (Rahimehullah)’ın verdiği fetva nasıl bu şekilde tercüme edilmiş anlayamadım:

Alıntı:
İbn-i Teymiyye’nin bu soru karşısında İslam adına verdiği fetva şöyleydi: “Mardin için iki durum söz konusu; İslam hukuku ile yönetilmediği için Darü’l-İslam denemez,ama yaşayanların tamamına yakını Müslüman olduğu için Darü’l-Harp de değildir. Buradan hareketle istilaya direnmek caizdir, lazımdır ve hatta cihattır.”

Kaynak

Alıntı:
ولا بمنزلة دار الحرب التي أهلها كفار،

Burayı nasıl olur da şu şekilde çevrilebilir?

Alıntı:
“yaşayanların tamamına yakını müslüman”

“halkı kafir olan darul harp yeri değildir.”

Yaşayanlarının tamamına yakının müslüman olup olmamasından bahsetmiyor ki, sadece halkın kafir olmamasından bahsediyor. Ne yazıyorsa o şekilde çevrilmeli. Anlam oraya gidebilir, ancak bu metni tahrif ederek olmaz.

Alıntı:
ليست بمنزلة دار السلم التي تجري عليها أحكام الإسلام، لكون جندها مسلمين

Bu kısım şu şekilde çevrilmiş:

Alıntı:
İslam hukuku ile yönetilmediği için Darü’l-İslam denemez

Peki en sonda yer alan “لكون جندها مسلمين” cümleyi ne yapacağız??

“Askerleri müslüman olduğundan”

Tam tercümesi ise şöyle: “askerleri müslüman olduğu için İslam hükümleri uygulanan bir Darul İslam değildir.”

Allah için kırpmayın. Ne ise şekilde çevirin.

Alıntı:
ويقاتل الخارج عن شريعة الإسلام بما يستحقه‏

Bu son cümleyi ise böyle çevriliyor:

Alıntı:
Buradan hareketle istilaya direnmek caizdir, lazımdır ve hatta cihattır.

Yukarıdaki metinde, “istiladan”, “caiz”likten, “lazım”lıktan yada “cihat”tan bahsediyor mu?

Halbuki burda şu deniliyor: “İslam şeriatından (dininden) çıkanlarla layık oldukları şekliyle savaşılır (harb edilir).”

Ey Milli Çözüm Dergisi’nde bu yazıyı yazan Abdullah Akgül isimli kimse!

Tahriflerini, kırpmalarını herkes gördü. Seni bir olan Allah azze ve celle’ye havale ediyorum.

Abdullah AKGÜL

Abdullah AKGÜL

YORUMLAR

Son Yorumlar
6
0
Yorumunuzu okumaktan memnuniyet duyarızx