YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
66236c4bd4216
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 7 6 3 3
Bugün : 7526
Dün : 23989
Bu ay : 483395
Geçen ay : 453014
Toplam : 23262359
IP'niz : 18.118.144.69

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

 

AKP'yi %50'lere taşıyan yanlışlıklardan birisi de, onların şahsında halkımızın inancının rencide edilmesi ve ısrarla Milli Görüşün devamı olarak gösterilmesidir.

Hala bu yaklaşımda inat edilmesi de AKP'yi aklamaktan ve meşrulaştırmaktan başka sonuç vermeyecektir.

 

Bu Milleti İslam'dan ayırmak mümkün değildir ve Din istismarcılarına yarayacak tavırlar artık terk edilmelidir.

19 Ağustos 2007 Ulusal Kanal Gündem Özel programında Kemal Alemdaraoğlu'nun AKP bahanesiyle ve daha ziyadesiyle Erbakan'a sataşması iyi niyetle ve ilim adamı kimliğiyle bağdaşır değildir.

Kökü dışarıda hıyanet şebekesi olduğu için, Atatürk tarafından kapatılan Mason Localarının ilköğretim okulu olan Rotary Klüp Başkanlığını hem de bir AKP'liden devralan Kemal Alemdaroğlu'nun, hala AKP'yi Erbakan'ın devamı göstermesinde bir kasıt aramak gerekir. Halbuki Masonluk ve Rotary Klüpçülük AKP'nin dümenidir ve ülkemiz için en büyük tehlikedir. Ve maalesef, Alemdaroğlu gibi "laikçi"lerinde, AKP gibi "dinci"lerin de yuları masonların elindedir.

Rotary Kulüp'te devir-teslim

AKP'li Başkan Gitti Alemdaroğlu Geldi!?

Karaköy Rotary Kulübü'nde ilginç bir devir teslim töreni gerçekleşti. Yıllarca Istanbul Universitesi'nde Rektörlük yapan, radikal Atatürkçü olarak tanınan ve başörtülü öğrencilere büyük acılar yaşatan Kemal Alemdaroğlu, Karaköy Rotary Kulübü Başkanlığı'na getirildi. Alemdaroğlu'nun bu göreve getirilmesinden daha ilginci ise de devraldığı Masonik Rotary reisliğinin önceki sahibinin AKP'nin kurucularından Dr. Fatih R. Saraçoğlu'nun olması idi… Bir Mason örgütlenmesi olan Rotary Kulübü'nün başında bir AKP'linin olması bizi pek şaşırtmamıştı. Karaköy Rotary Kulübü'nün Hilton Otel'de düzenlenen 38. devir teslim törenine İstanbul Vali Yardımcısı Cumhur Güven Taşbaşı, Rotary Kulübü İcra Komitesi Başkanı Örsçelik Balkan, Istanbul Rotary Kulübü Başkanı Mustafa Oney ile çok sayıda rotaryen katılmıştı. Şimdi soruyoruz hem Atatürkçü hem Rotary klüpçü olmak, nasıl uyuşmaktadır? Mason Localarını Atatürk kapatmamış mıydı?

"AKP'ye gizli destek veren dinciler hiçbir zaman Milli Görüşçü olmamış kesimlerdir.

Pek çok ilin yanı sıra Bursa'da da seçim öncesi bilboardlara yerleştirilen dev ilanlar hatırlayacaksınız.

Yan yana 3 tane büyük fotoğraf var.

Adnan Menderes, Turgut Özal ve Tayyip Erdoğan yan yanaydı.

Üzerlerinde de;

"Demokrasinin yıldızları" yazılıydı.

Altında da ise:

"Onlar Atatürk'ün açtığı demokrasi yolunda bayraklaşan liderler…" ifadesi yer almaktaydı.

Peki;

Neredeyse tüm Türkiye'yi kaplayan bu ilanları kim ler astırmakta, masraflarını kimler karşılamaktaydı?

Gerçi;

İlanların altında bir imza var.

"Türkiye Gönüllü Teşekküller Vakfı"

Daha önce adı sanı duyulmamış bir vakıf.

Biz bu yönde kısa bir araştırma yaptık.

Karşımıza dini motifli bir vakıf çıktı.

Örneğin;

Vakfın üyeleri arasında ilginç kurumlar vardı.

Abdülkadir Geylani Vakfi, Anadolu Tevhit Vakfı, Diyarbakır Halidiye Vakfı, Dünya Ebu Beyt Vakfı, Gençleri Evlendirme ve Mehir Vakfı, İlim Yayma Cemiyeti, Ismail Ağa Camii İlme Hizmet Vakfı, Muradiye Kültür Vakfı gibi pek çok kuruluş, Gönüllü Teşekküller Vakfının üyeleri arasında görünüyor.

Araştırmayı biraz derinleştirince de karşımıza, vakfın yönetim kurulu başkanı olarak Necmi Sadıkoğlu çıktı.

Bir açıklamasında;

Müslüman toplumları birbirleriyle tanıştırmak ve İslam kültür ve değerlerini tanıtmak amacıyla yola çıktık' diyen Sadıkoğlu, Tayyip Erdoğan'ın hemşerisi, hemen hemen aynı yaştalar. Bir boya fabrikasının ortaklanndan.[1]

Laikçiler Gül'den neden korkuyorlar ki?

Korkmaları için ciddi bir sebep yoktur.

Şayet Gül, Cumhurbaşkanı seçilirse laiklik konusunda hiçbir değişiklik olmayacak. Eski hamam eski tas, eski statüko devam edecek. Bu konudaki gerekçelerimizi kısa kısa açıklıyoruz:

1. Sayın Gül, Dışişleri Bakanı iken, Başörtüsü yasağının kaldırılması hakkında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde açılan bir davaya karşı, Devletimizin resmi görüşünü açıklamış, bu yasağın devam ettirilmesi gerektiği şeklinde beyanda bulunmuş birisidir.

2. Hatta eşi Hayrunnisa hanımın, başörtüsü yasağının kalkması hakkında açtığı davayı bile geri çektirmiştir.

3. Bu uygulamalar göz önünde tutulduğu taktirde, Sayın Gül'ün Cumhurbaşkanı olduktan sonra da aynı politikaları devam ettireceğinden kimsenin şüphesi olmaması gerekir.

Denilebilir ki, Sayın Sezer'in uyguladığı katı laiklik anlayışı ve hatta kamusal alancılık tutkusu, Gül'den sonra da birer tabu olarak devam ettirilecektir.

4. Çünkü Sayın Gül ve arkadaşları gerçekten, Milli Görüşçü gömleğini terk etmişlerdir. Aslında hiçbir zaman da Milli Görüşçü olmuş değillerdir.

Ayrıca sadece başörtüsü ve laiklik konusunda değil Sayın Gül hatta bütün temel politikalarında da, mesela Baykal kadar ABD'ci ve CHP kadar AB'ci kimselerdir.

5. O derecedeki, Sayın Gül, 1 Mart tezkeresi TBMM'de reddedildiği zaman, bu olaydan dolayı ağlamış bir şahsiyettir.

6. Sayın Gül, en az CHP kadar batı hayranıdır. Bizim medeniyetimiz Batı medeniyeti karşısında yenik düşmüştür diyerek, bu konuda CHP'den de ileride olduğunu göstermiştir.

7. Zira AB Anayasası çoğu birlik üyeleri tarafından kabul edilmediği halde Gül ve arkadaşları bu Anayasaya anında imza atmışlar, bunda bir sakınca görmemişlerdir.

8. Zinanın, Homoseksüelliğin, domuz eti satışının, caiz olduğunu kabul ederek, CHP'den daha modern olduklarını ispat etmişlerdir.

Bu bakımdan, gerek CHP zihniyetinde olanlar ve gerekse laiklik laklakçıları, Gül'den ve onun laiklik ve batıcılık konusundaki uygulamalarından korkmaları için hiçbir makul ve ciddi bir sebep mevcut değildir.

Sayın Gül'ün eşinin başörtüsü örtmesi meselesine gelince, bu onun kanuni bir hakkıdır. Zira medeni kanunda yapılmış olan son değişiklik ile ülkemizde mutlak olarak kadın erkek eşitliği prensibi kabul edilmiştir. Bu sebepten erkeklerin kadınlara başını niçin örtüyorsun diye bir sual sormaya bile hak ve yetkileri kalmamıştır. Kanun vazının kabul ettiği bir tercih hakkını, Cumhurbaşkanı da olsa kimsenin değiştirmeye kalkışması mümkün değildir.[2]

Cami üzerinden siyaset…

Toplumsal olaylarla anatomik olaylar arasında bir ortaklık olduğuna inanırım ben. Bir doktorun yanlış teşhisine ve o teşhis doğrultusunda uyguladığı işe artık "tedavi" demeyiz. Çünkü bu eylemden "deva" çıkmaz. Toplumsal olayı "okuduğunu" savlayan sosyologlar, gazeteciler ve siyasiler de benzer bir yanlışlığı ısrarla yapıyorlar Türkiye'de. Nedir o? Bir partinin aldığı oyu, cami ve cemaat(ler)le ilişkilendirmek; yolu, mesleği, dinle veya din adamlarıyla bir yerlerde buluşmuş kişilerle açıklamak. İlk düğme yanlış iliklendi mi giysi artık sadece estetik olmaktan çıktığı gibi kalmıyor aynı zamanda koruyucu özelliğini de yitiriyor.

Bahsi geçen kişiler ilk düğmeyi ne zaman yanlış ilikledi? Milli Nizam Partisi'nin ortaya çıkışı ile. Neydi söylem? Onlara göre dini siyasete alet etme dönemi Milli Nizam'la başladı ve o hareketin devamı olan diğer siyasi oluşumlarda bu hep sürdü. Peki, neden böyle bir "teşhis"te bulundu bu zevat? Namazdan dolayı. Evet, öncelikle namazdır bu "teşhis"in sebebi. Çünkü hareketi başlatan insanlar namazlarını kılan; yani yolları camiye çıkan kişilerdi.

Siyasilerin camiye, cumaya, cemaate devam etmeleri ile adına sosyolog, gazeteci, siyasetçi vs. denilen kişiler ilk düğmeyi yanlış iliklemeleri de başlamış oldu. Çünkü onlar zannediyorlardı ki artık bütün oylar camiye giden bu dinci siyasetçilere verilecek ve iktidar artık "dindar" insanların eline geçecek. Ama biliyorsunuz öyle olmadı. Erbakan Hoca'nın başlattığı bu hareket % 21 oy ile iktidara 1997'de geldi. O da koalisyonla. Peki bu ülkede 69'dan beri yürüyen bir hareketin iktidara gelmesi niçin bu kadar gecikti? Çünkü birtakım adamların söylediği ve zannettiği gibi camiden oy gelmedi Erbakan Hoca'ya. 22 Temmuz seçimlerinde de görüldü ki Sakallı Hüsnüler gene oy vermemiş Erbakan Hoca'ya. Bunun niçinleri çok da bir tanesini yazayım buraya. Bu millet camiden ve tabii olarak İmam-Hatip Lisesi, İlahiyat Fakültesi, Kur'an Kursu, dini cemaatler, tarikatler gibi caminin anlam olarak kapsam alanına giren oluşumlara aşık değilse de rahatsızlık duymaz. Hatta bir çeşit güvence olarak görür onları.

Camiye giden, gitmeyen

Böyle düşünür bizim milletimiz, camiye giden adama, gitmeyen adamdan daha çok güvenir, ama görüldüğü gibi oy vermez. Hatırlayalım; Erbakan Hoca'nın RP'si yüzde 21 oy alarak iktidara geldiği zaman Türkiye'de kayda değer çoğunluğu, medyası ve şusu busu olduğu söylenen cemaatler ona oy vermemişti. Erbakan Hoca başta askeri lojmanlar olmak üzere meyhanelerden, umumhanelerden, varoşlardan hep oy aldı; ama siyaset girmesin denilen camiden oy çıkmadı. Oysa birileri çıkmış hala yenilgisini camiye, diyanete bağlıyor. Bundan dolayı Türkiye'de cami cemaati -en genel anlamıyla din ile ve dini kurumlar- üzerinde baskı kuruluyor, bu kurumlar ve kurumlardan hizmet almak durumunda olan insanlara zarar veriliyor. İmam Hatip Liselerini, İlahiyat Fakültelerini yakından tanıyan biri olarak o zevata diyorum ki, bu kurumlar hiç de öyle arka bahçe filan değildir. Bu kurumlarda bulunan, öğrenci okutan insanlar içinde, evet CHP'ye oy veren çok azdır; ancak adı geçen- geçmeyen kurumlar öyle denildiği gibi şeriatçı, dinci, Milli Görüşcü vesairede değildir; MHP'sinden BBP'sine, DYP'sinden ANAP'ına kadar çok değişik partilere destek veren kişilerdir onlar. Bunun en önemli göstergesi şudur ki Mesut Yılmaz "siyasi hayatıma mal olsa da kesintisiz sekiz yıllık eğitim kanunu çıkacak" dedi ve İmam Hatiplerin önünü kesti, bu konuda en büyük kışkırtma, baskı ve destek o dönemde CHP'den geldi hatırlarsınız; ancak ondan sonra yapılan ilk seçimde hem ANAP hem CHP sandığa gömüldü. MHP bunu bilmesine rağmen o dönemde bu kurumlara sahip çıkmadı,  ondan sonra ülkücü gençlik çetelerle, öldürme-yaralama hadiseleriyle ve daha bilmem nelerle anılır oldu. Ama RP kapandıktan sonra Fazilet Partisi meclise girdi. Çünkü dediğim gibi bu hareket camiye endeksli bir hareket değildir. Artık herkes biliyor ki: ANAP'a ve CHP'ye verilen oylar içinde camiden, imam-hatipten, cemaatten vs. gelen oylar da az değildir.

Şunu da belirtelim. Hatırlarsınız, 22 Temmuz seçimleri için halka, "sakın tatile çıkmayın tatile gitseniz bile gittiğiniz yerde oyunuzu kullanınız", denildi. Bunun da sebebi açıktı. Çünkü böyle diyenler, tatile giden tuzu kurular, plajları dolduran insanlar CHP'lidir nasıl olsa. Onlar oylarını verirlerse AKP iktidardan düşer. Böyle sanılıyordu. Oysa ne oldu? İnsanlar plajlardan, tatil yerlerinden, otellerinden geldiler ve AKP'ye oy verdiler.

Ama fatura gene cami cemaatine, Kur'an Kurslarına, İmam-Hatip Liselerine, Diyanet'e kesildi. Birkaç gün önce bir İHL'de idarecilik yapan bir arkadaşla görüştüm. Bir zamanlar kapasitesi yeterli olmadığı için sınavla öğrenci alan, küçücük ilçede 700 öğrenci okutan okulda şimdi toplam 20 öğrenci kalmış. Okul sanırım önümüzdeki eğitim sonunda tamamen kapanacak. Söz dönüp dolaştı, Ankara'nın susuzluğuna geldi. Ona Ankara'da su sorunu yok, insan sorunu var, dedim. Esas sorun susuzluk değil şuursuzluk. Bak susuzluk okulunuza kadar gelmiş. İnsansız kalmış ve kurumuşsunuz.

İlk düğmeyi yanlış iliklemek…

28 Şubat sürecinin bir sonucu olarak görülse de, temelde o süreci etkileyen, belirleyen kişi ve kurumlarda görülen" ilk düğmeyi yanlış iliklemenin" bir sonucu bütün bunlar. Bunları şöyle sıralayabiliriz:

1- 28 Şubat ve benzeri baskılar görünür dindarlığın gizlenmesine yol açıyor. Özellikle kadınlarda. Dindarlık şüphesiz kisve ile ilgili değildir, kılık kıyafetten ibaret değildir. Ancak dindarlığın bir kisvesi vardır. Baskılar o kisveyi zoraki çıkartabilir. Ama kisvenin çıkarılması ile içteki ve derindeki öz çıkarılıp atılmaz. Bunun böyle olduğunu sananlar, kendileri de sadece kisve insanı olanlardır ama herkes öyle değildir. Demek ki Türk kadını plaja gitse de, burnuna hızma, yanağına, çenesine pirsink taksa, başını bağlayıp göbeğini açsa da derin yapısında yine dindardır. Eğer AKP'nin aldığı oylar din ekseninde değerlendiriliyorsa bunun başka bir izahı yoktur. Eğer deniliyorsa ki geçmişte RP'ye, şimdi de AKP'ye verilen oyların dinle, diyanetle, dincilik ve şeriatçılıkla alakası yoktur o zaman insanların o partileri niçin tercih ettiklerini araştırınız. Eliniz değmişken camilere de gidiniz ve beş vakit namazını camide kılan insanların kimlere oy verdiklerini de tespit ediniz.

2- Türk halkı camiye gideni pek aramıyor ve özellikle tercih etmiyor. Bunun ispatı AKP'nin aldığı % 46'lık oy. Kim diyebilir bu partiye verilen oylar camiden, diyanetten, hatiplerden, ilahiyatlardan çıktı diye. Bu sayılan ve sayılmayan kurumlarla ilişkili ne kadar insan var ki zaten? Ben diyorum ki 28 Şubatçı anlayışı ile çözemezsiniz; geçmişte RP'ye, şimdi de AKP'ye kayan oyları. Bütün yapacağınız şu: Camiye gitmeseniz bile, cami ile problemli insanlar olmayınız. Halk camiye düşkün değil gördüğünüz gibi; ama camiyle problemi olan ve camiyi problem olarak göstermek isteyenlere de iyi gözle bakmıyor.

3- Din ve dinle ilgili kurumlarla bir yerlerde buluşanlar, camiye uzak duranlardan daha fazla güven telkin ediyor. Bazı ünlü-önder AKP'lilerin ve Cumhurbaşkanı adayı Abdullah Gül'ün durumu tam da budur.

4- Bırakın Türk insanı camisine, İmam-Hatibine, İlahiyatına, Kur'an Kursuna serbestçe gitsin ve dinini öğrensin. İşte AKP'nin kurucu iradesinin geldiği yer. Bu insanlara bir zamanlar radikal, fundemantalist, dinci, şeriatçı, milli görüşçü vesaire deniyordu. Ama şimdi geldikleri yer, geçmişlerinde söylediklerinden ve yaptıklarından pişmanlık duydukları ve onları yanlış buldukları, (yani Milli Görüş gömleğini çıkardıkları) bir noktadır. Reel-politiğin dışına çıkmaya ne ihtimal var ne niyetleri. Dinci denilen bir siyasi gelenekten yetişen nesil bu ise; bu kişilerin idaresi altında, diyelim Özal döneminde olduğu gibi 5 yıl içinde, yetişen gençliğin nasıl olabileceğini tahmin edebiliyor musunuz? O halde bırakın millete sosyolojik teşhis adına haksızlık etmeyi. Camiyi rahat bırakın.[3]

Yani camiden, cemaatten, vaizden müftüden korkmayın!. Ve hele bunları bahane ederek İslam'a sataşmayın… Yükseklere attığınız taşların, dönüp kendi kafanızı kıracağını unutmayın.   

AKP gibi, sizden olan, Yahudi lobilerinizde madalya takılan bir partiyi, Müslümanlıkla suçlayıp meşrulaştırmayın, masumlaştırmayın!.

Şu karanlık yaklaşımlar "Aydınlık"a yakışmıyor!

2 Eylül 2007 tarihli Aydınlık Dergisinin 4. sayfasında Hikmet Çiçek'in yazısına E. G.K.B.. Org. İsmail Karadayı'nın "Bu sistem içinde çıkış yok!" sözleri başlık yapılmıştı. "Mevcut eğitim sisteminin devam etmesi halinde, din eğitimli seçmenlerin etkisiyle Milli Görüşçü partilerin 2000 seçimlerinde %34, 2005 seçimlerinde ise %67 oranında oy alarak mutlak çoğunluğu elde edeceklerini, öyle ise bunun engellenmesi gerektiğini" söyleyen Karadayı'nın görüşlerine, Aydınlık'ta aynen katılmıştı…

Öyle ise soralım:

  • 1- Din eğitimi alan ve İslami gerçeklerin farkına varan insanlar, Milli Görüşçü oluyorsa, bu Milli Görüş'ün haklı ve hayırlı bir yolda olduğunun kanıtı değil midir?
  • 2- Eğer devletin kontrolündeki İmam Hatip mekteplerinde ve İlahiyat fakültelerinde yanlış ve eksik din eğitimi yapılıyorsa; İslam'ı doğru ve doyurucu biçimde öğretecek programınız nerededir?
  • 3- Veya, Milli Görüş'ü önlemek için: İslam'ı yok etmek, Müslümanları sindirmek ve din eğitimini kökünden yasaklayıp son vermek gerektiğini sananlar ve savunanlar varsa, boşuna çırpınmasın; çünkü Barbar Batı, Haçlı zihniyetiyle bin yıldır bunu denemiş ama hiçbir netice elde edememiştir.
  • 4- Üstelik "Milli Görüş'ün devamı" iftirasıyla AKP'ye hücum etmeniz de yersizdir. Çünkü, din eğitiminden gıcık olanlara bayram ettirecek; "zorunlu din eğitimine son verme" ve bunu sözde sivil anayasadan silme şerefi (!) AKP'ye ait olacağa benzemektedir.
  • 5- Asıl yanlışınız ve yanılgınız ise şudur: Bu toplum din eğitimi aldığından değil, bazılarının "nasıl olsa millet anlamaz" sandıkları dolaylı din saldırganlığından ötürü, AKP gibi istismarcıların kucağına itilmektedir. Ve hayret ediyoruz, o hep tenkit ettiğiniz ve tehlikeli gösterdiğiniz AKP'ye, bundan daha büyük iyilik nasıl edilir?

Kulak verin beyler, aziz Atatürk ne söylüyor:

"Milletle savaşan, zilletten kurtulamaz!.."

Ve keşke, Sn. Doğu Perinçek daha dikkatli izlense ve doğru okunabilse… Sanırım milli hedeflerimize daha kolay varılabilinir.


[1] Tercüman / 22.06.2007 / Behiç Kılıç

[2] Milli Gazete / 20.08.2007 / Süleyman Arif Emre

[3] Milli Gazete / 20.08.2007 / Kamil Yeşil

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Yorumu Takip Et
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
Ufuk EFE

Ufuk EFE

YORUMLAR

Son Yorumlar
0
Yorumunuzu okumaktan memnuniyet duyarızx