Erbakan Hoca 10.Eylül.2004 Cuma sohbetinde: ”Önde gelen bir Yahudi stratejisti, Amerika’da yeni yayımlanan ama henüz Türkçeye çevrilmemiş olan kitabında, Yahudilerin “kutsal amaçları” için başlattıkları ve büyük ölçüde başardıkları, ama şimdi ciddi sorunlarla karşılaştıkları 3 safhayı şöyle aktarmıştı:
- 1- Amerikan ordusunu ve pentagonu ele geçirmek ve sürekli kontrol etmek… Çünkü aksi halde askerler milli ve yerli bir oluşuma kalkışabilir ve güdümümüzden çıkabilirdi.
- 2- Amerika’dan sonra Avrupa ve Rusya’yı da hizaya getirmek ve tek kutuplu bir “gizli diktatörlük meydana getirmek… Çünkü Rusya fazla güçlenip bize başkaldırabilir ve yeni bir yapılanmaya kalkışabilirdi.
- 3- İslam dünyasının birleşmesini önlemek… Gerekirse gözdağı vermek ve bazılarını işgal etmek… Müslümanları bir birine düşürmek… Hâkimiyet ve adalet şuurunu kaybetmiş, Batı ile uyumlu ve ılımlı layt kesimleri desteklemek… Çünkü İslamiyet, önümüzdeki en önemli engeldi ve hele bütün İslam dünyasına lider ve lokomotif olabilecek potansiyele sahip Türkiye ve milli görüş, bizim için en büyük tehlikeydi.
Ve maalesef korktuğumuz başımıza geldi. Avrupa’da özellikle Fransa ve Almanya’da Siyonizm aleyhtarı kesimler ve yönetimler giderek güçlendi. Rusya İslam dünyasına yanaşmaya, ÇİN ile uyuşmaya, Fransa ve Almanya ile buluşmaya ve Türkiye ile çok yönlü anlaşmalar yapmaya ve tarihi hesaplarımız için sorun oluşturmaya yöneldi.
- Afganistan ve ırak operasyonlarımız ve İsrail ile ilgili programlarımız yüzünden bütün dünya bizden nefret eder hale geldi.
İşte varılan bu noktada asıl cevabını bulmamız gereken soru şudur:
a- Acaba şimdilik; rakipsiz ve şeriksiz, “tek başına dünya hakimiyeti” hedefinden vazgeçip, taviz ve tolerans gösterip, Avrupa ve Rusya’ya da bazı özel imkan ve imtiyazlar vererek ve Müslüman ülkelerdeki ılımlı hareketleri destekleyerek, mevcut durumu devam mı ettirmeliyiz?
b- Yoksa; Rusya’da, Çin’de, Pakistan’da anarşi ve terörü azdırarak… Çeçenistan, Doğu Türkistan ve Keşmir sorunlarını kaşıyarak… Ve Türkiye’yi de bunlara bulaştırarak… Bu arada Türkmen’lerin yoğun olduğu Kerkük ve Musul’u karıştırarak… Böylece hepsini güçsüz, geçimsiz ve çaresiz bırakıp; medeniyetler çatışmasında, bunları Batının (yani Siyonist hegomonyanın) safına geçmeye mecbur ve mahkûm konuma mı getirmeliyiz?
Güler Kömürcü’nün 10.09.2004 Akşamdaki yazısında değerli siyaset bilimci Prof. Nur Vergin‘den naklettikleri de, bu bilgilerle uyuşuyor: Bahsedilen: Naill Ferguson ‘un Colosus (kitabı):
Tarih profesörü olan Ferguson ABD’nin önde gelen teorisyenleri arasındadır. Ferguson, ABD’nin imparatorluk kurması gerektiğini ve fakat Amerikan vatandaşlarının böyle bir niyet ve gayret taşımadıklarını, Amerikalıların kendi ülkelerinden çıkıp, başka ülkeleri kolonize etme (sömürgeleştirme) arzuları olmadığını üzülerek belirtiyor.
Çağdaş Karun Siyonist Rochschild uzmanı Ferguson, Amerika’nın; başta Irak, Arap yarım adası ve Ortadoğu’daki halkı derhal, ekonomik, kültürel ve özellikle de siyasal olarak değiştirmesi ve ruhen pelteleştirmesi gerektiğini vurguluyor ve bunun bir emperyal proje olduğunu açıklamaktan sakınmıyor.
Ferguson, ABD ordusunun asker açığı olduğundan sıkıntı çektiğini ve bu açığın da ABD hapishanelerinde yatan 2 milyona yakın suçlunun askere alınmasıyla çözülebileceğini savunuyor”.
Şimdi bendeniz (GK) bir defa daha tekrar edeyim; dünya devi şirketlerin gizemli sahibi Rochschild ailesinin arşivlerini inceleyen ilk tarihçi olan Ferguson, ABD ordusunun asker açığını Amerikan hapishanelerinde yatan 2 milyona yakın suçlunun askere alınmasıyla karşılanmasını ve de elbette ABD toprakları dışında dünyanın malum bölgelerindeki, (İslam ülkelerindeki) görevlerde kullanılmasını öneriyor!?”
İşte bu Siyonist ve emperyalist odakların, terbiye edilmemiş vahşi bir aygır misali, güçlü olmanın verdiği bir şımarıklıkla, biraz da beklenmedik bir direnç ve dirilişle karşılaşmanın ittiği bir şaşkınlıkla, sağa sola saldırmalarının nedenlerini ve neticelerini ise; Erbakan Hoca şöyle bir misalle anlatıyor:
‘’Suyun “0°c” (sıfır) derecede donması tabii bir fizik kanunudur. Şu var ki; çok hassas ölçülerde ve özellikde yapılan bir küre içerisini, her türlü yabancı maddelerden arıtılmış saf su ile tamamen doldurabilirseniz, bu suyun donmasını ancak “- 7°c” dereceye kadar geciktirmeniz mümkündür.
Çünkü su, bir noktadan donmaya başlar ve daire daire çevresini kapsar. Soğukluk kürenin her noktasına aynı oranda temas ettiğinden ve kendi içinde kesif bir donma noktası belirleme şaşkınlığı geçirdiğinden; normalde 0°c (sıfır) derecede donması gereken suyu, -7°c derece soğukluğa kadar sıvı halde tutma imkanı doğuyor. Ve tabi bundan fazla soğukluğa dayanamayan su donuyor ve kabını çatlatıyor…
Hoca, bu örnekle bize,1897 de İsviçre’nin Basel kentinde, siyasi siyonizmin lideri Theodor Herzl’in düzenlediği Yahudi konferansında alınan karar gereği; 50 yıl sonra İsrail’in kurulması hedefine erişildiğini, ama 1997’de gerçekleşmesi beklenen Dünya Hâkimiyetinin, tam 7 yıldır geciktiğini hatırlatıyor ve bu gecikmenin sebebini de şöyle açıklıyor:
“İşte D-8’ler bu donma noktasıdır. Şayet o saf su içine çok küçücük bir kesif madde koyulabilse, hemen o nokta etrafında donma başlayacaktır”
Yani: Siyonist merkezler bütün dünyayı kendi hegomanyaları altına sokmayı başardılar ve insanlığı şeytani bir kuşatma altına aldılar. Yeryüzündeki zulüm ve sömürü sistemini, bütün kurum ve kurallarıyla kendi saf Siyonist amaçlarına göre ayarladılar ve artık insanlık bu kuşatma kıskacını kırıp çıkamaz sandılar. Ama Erbakan Hoca; D-8’leri kurmakla, laytlaştırılmış ve sıvılaştırılmış dünya sistemi ve insanlık âlemi için bir “donma noktası”, yani canlanma ve toparlanma odağı oluşturdular.
Siyonistler telaşlanmakta haklıydı… Çünkü su donmaya başlamıştı ve kabuğun kırılması yakındı ve kaçınılmazdı.
Bu misal bizlere:
“Milli Görüşün kesin zaferi ve hâkimiyet haberi: Ortasına kadar delinip yerleştirilen bir bombanın, bütün yerküreyi patlatmasının yol açacağı panikten daha büyük bir yankı uyandıracaktır!” sözlerini hatırlattı… Hocamız; “- 7°c derece” ifadesiyle 1997 den beri 7 yıldır geciken, “Siyonizmin dünya hâkimiyeti sarmalından” artık kurtulma zamanının geldiğine de işaret ediyordu.
- ü Dünya böylesine kutlu bir değişim ve dönüşüme hazırlanırken; Siyonist sömürü saltanatının devamına taşeronluk yapan inançsız ve ihlâssız iktidarlar; Irak’a davul zurna ile çağırdıkları canavar Conilerin, şimdi Kerkük ve Talafer’deki Türkmen katliamı karşısında, NATO Kafalılarla birlikte hala, Amerika’ya zağarlık yapmaktadır.
- ü KDP lideri Yahudi dönmesi Mesut Barzani’nin “Kerkük, Kürdistan’ın kalbidir ve başkentidir. Bu durum asla pazarlık konusu bile edilmeyecektir” şeklindeki sözlerine…
- ü ABD desteğindeki peşmergelerin Kerkük ve Talafer’e hücum edip, Türkmenleri sürgün edeceğinin bilinmesine… 12 Ekimde yapılacak nüfus sayımında, Kürt kesiminin çoğunlukta olduğunun gösterilmesi için bu vahşetin sergileneceğinin yetkililere ikaz edilmesine…
- ü Bölgeden sorumlu ABD Generali John Batiste bile; Barzani ve Talabani’nin bu yöndeki çok tehlikeli hazırlıklarına dikkat çekmesine rağmen, AKP yönetimi tam bir aymazlık ve acizlik içinde bulunmakta, beylik ve bildik demeçlerle toplumu oyalamaktadır.
- ü Ya başörtüsü konusunda “Ali Kıran Baş Kesen” kahramanlarımız ne yapmaktadır?
Milli ve haysiyetli duruşuyla göz ve gönül dolduran, 1.Ordu Komutanı Org. Hurşit Tolon, Kuleli Askeri Lisesi’nin açılış töreninde:
“Ölümünden 66 yıl sonra bile, hala Atatürk’ün istediği yere gelmeyi başaramadık.” buyurdu. Ve içinde bulunduğumuz acı ve alçaltıcı durumu, çok net ve mert şekilde ortaya koydu.
Değerli yazar, İlker Sarıer, çok doğru ve sorunlarımıza çözüm doğurucu bir soru yöneltiyor; ‘’öyleyse, bu muazzam Atatürkçü kitleye rağmen, Gazi Mustafa Kemalin istediği noktaya niye gelemedik?”
Bunun cevabını da kendisi veriyor: Bu millet toptan geri zekâlı, kalın kafalı ve kötü ahlaklı olmadığına göre, nasıl oldu da bizler ulaşmamız gereken noktaya ulaşamadık?
Biraz daha zum yapalım…
Kendilerine Atatürkçü diyenler, kabaca üç sınıfa ayrılıyorlar:
- ü Birinciler, Mustafa Kemal’in devrimciliğini hiç anlamayıp, yaptığı inkılâp ve yeniliklerle yetindiler. (Şeklen ve yüzeysel değişikliklerle oyalandılar.)
- ü İkinciler, Atatürkçülüğü (sadece) bir kimlik ve egemenlik aracı olarak kullandılar.
- ü Üçüncüler ise, sürecin ruhundaki devrimciliğin sürdürülmesi gerektiğini savundular hep.
Ezici çoğunluktaki birinciler, hep seyrettiler. Onlar seyrettiği için, ikinciler egemen hale geldiler. Üçüncüler ise; zaten azınlıktaydılar hep suçlanıp, dışlandılar.
Hâlbuki Mustafa Kemal’in ulaşmamızı istediği yere gelebilmemiz için, O’nun çizgisini geliştirmemiz, paradigmaları değiştirme yeteneğini göstermemiz gerekiyordu. Yapamadık.
Özünde kalıpları reddeden bir devrimci süreci, (bir takım ruhsuz ve şuursuz) kalıplara sokmakla büyük hata yaptık.
İroniktir ki, Atatürkçüler hep çoğunluktaydı fakat Atatürk’ün devrimciliği işlemez hale gelmişti.”[1]
Sonuç: MASON maşası iktidarların ve NATO kafalı bazı paşaların; AB hayali ve heyecanı ve sahte bir Atatürkçülük ve laiklik hezeyanı altında çevremiz kuşatılıyor, ülkemizin altına dinamitler koyuluyor ve Atatürk’ün en kutsal emaneti Anadolu elimizden kayıyor!
Evet şimdi toplum olarak, milli kurumlar olarak, “Artık yeter!” diye haykırmamız, hayati haklarımızı aramamız ve kutsal emanetlerimize sahip çıkmamız gerekiyor…
Çünkü göz göre göre, geleceğimiz karartılıyor, güvenliğimiz kayboluyor!..
Evet, işte 10 Eylül 2004 tarihli Milli Gazete’nin 3. sayfasındaki şu haber bize çok şey anlatıyor:
Patrikhane’de Toplantı:
Avrupa Birliği Genişleme Komiseri Günter Verheugen, Fener Rum Patrikhanesi’nde sadece Hrıstiyan ve yahudi dini liderlerle bir araya geldi ve gizli bir toplantı yaptı. Fener Rum Patriği Bartholemeos’un yurtdışında olması nedeni ile, Verheugen’i Patrikhane Başkâtibi karşıladı.
Polis; patrikhane çevresinde protesto eylemlerine karşı geniş güvenlik önlemi aldı. Gunter Verheugen’i patrikhane girişinde Fener Rum Patrikhanesi Başkâtibi Meliton Karas özel törenle karşıladı. Verheugen patrikhane içerisindeki Aya Yorgi Kilisesi’ni gezdi ve bilgi aldı. Verheugen, Musevi Cemaati lideri İshak Haleva, Latin Katolik Cemaati Lideri Luis Pelatre, Vatikan Türkiye Temsilcisi George Marovitch, Keldani Katolik Cemaati temsilcisi Francois Yekan, Ermeni Ortodoks Cemaati Temsilcisi Kirkor Damatyan ve Süryani Kadim Cemaati Temsilcisi Yusuf Sağ ile özel bir toplantıya katıldı.[2]
Patrikhane Vatikan’a; İstanbul Bizans!a hazırlanırken, Türkiye’nin talihsiz yöneticileri. Toplumu zina tartışmasıyla oyalıyor.
[1] 10.09.2004 / SABAH / İ. Sarıer
[2] 10.09.2004 / Milli Gazete
CÜBBELİ AHMET “BEL’AM”CIK’I VE MAHMUT EFENDİ YAKINLARINA UYARI!
FETULLAH GÜLEN DOSYASI
FİLİSTİN’DE; BÜYÜK BAYRAMIN BÜYÜLÜ BAŞLANGICI VE ZEKİ GEÇKİL’İN ŞARLATANLIĞI
FİLİSTİN’DE; BÜYÜK BAYRAMIN BÜYÜLÜ BAŞLANGICI VE ZEKİ GEÇKİL’İN ŞARLATANLIĞI
Dünyanın Fikri Değişimi Türkiye’den, FİİLİ DEĞİŞİMİ İSE FİLİSTİN’DEN BAŞLAMIŞTIR!
OĞUZHAN ASİLTÜRK’ÜN ERBAKAN’A İFTİRALARI
DİKKAT!? Soysuzların Soytarılığı!
DİKKAT!? Soysuzların Soytarılığı!
KUR’AN’A TERCÜMAN, OLDUM KOVULDUM! (ŞİİR)
KUR’AN’A TERCÜMAN, OLDUM KOVULDUM! (ŞİİR)
Makaleden de anlaşılacağı üzere ilk fitneyi şeytan'ın ırkçı bir düşünceyle başlattığı görülmektedir. Bu düşünce bugün…
Milli Çözüm, Milli sorumluluk ve vicdan ehli herkese sesleniyordu! "İran’a saldıran İsrail, aynı uyduruk bahane…
AHİR ZAMANDA MEHDİYET VE MESİHİYET HAREKETİNİN KUTLU ŞAHSİYETLERİNE DE DOLAYISIYLA ALLAH C.C.'NÜN DE ŞANINA ;…
MEHDİ-MESİH ÇOKTAN BULUŞTU!.. Kendini çok güçlü, sanan gafiller Aciz kıvranıyor, süper mahfiller İnançsız ahlâksız,…
SEVGİLİ MEHMET SEZAİ AYDINGÖZ, Ümit; Cenab-ı Hakkın sonsuz kudretine, kullarına va’adine ve Hz. Resulüllah’ın müjde…
Bazen bir cümle çok şey anlatır; Bel'am bile ihtiyaç bırakmayan izansız,vicdansızlar !!!
İnsan kılığında, nice Şeytanlar Özgürlük savunur, bak şarlatanlar Kendi kalesine, hep şut atanlar Ey Şeytan…
Asıl Hedef Türkiye dir İsrail in asıl hedefi Türkiye dir. Bunun için BOP uygulanmaktadır. Irak,…
SONUN GELDİ İSRAİL Dünyanın vampiri, zulüm ocağı Piyonların amiri, şeytanın karargâhı Domuz postlu, hayvandan da…
Eğerki bir işi yapmak istemiyorsan Olaylara keramet uydurmak kolay,Bahane bulmak çok kolayda,hiçmi yaşadığın dönemdeki tarihten…