YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
674f9282f373d
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 8 1 5 6
Bugün : 1909
Dün : 30630
Bu ay : 116724
Geçen ay : 890827
Toplam : 29861290
IP'niz : 18.97.9.175

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

 

“Kirli ve Gizli Derin Güçler”

 

Osmanlı’nın yıkılışında ve Cumhuriyetin kuruluşunda çok sinsi ve siyonist hevesli roller üstlenen Yahudi ve dönmelerle ilgili bütün iddiaları; “komplo teorisi” gösterme ve geçiştirme konusunda oldukça başarılıdır.

Ancak “milli derin cephe”nin tarihi ve talihli girişim ve gayretleri sonucu karanlık dünümüz ve günümüz aydınlanmaya başlamıştır.

“Akrep arar gibi, her taşın altında yahudi aramak saplantısından… Her suçu ve sorumluluğu üstüne yıkacak bir şeytan şebekesi uydurmak safsatasından vazgeçin!..” diyenlere, bir Nasrettin hoca fıkrası hatırlatmakta fayda vardır.

 

Hoca efendi, çevresine saldıran ve insanları kovalayıp korkutan şımarık komşusunun kılıcını emanet olarak ister… Birkaç gün sonra, bu komşusu kılıcını geri almaya gediğinde ise inkâr eder… Hoca, böylece onun, başkalarına zarar vermesini önlemeyi hedefler.

Adam gidip Hoca’yı şikâyet eder… Mahkemeye çağrılan Hoca, kendisinden davacı olan komşusuna: Şehre inebilmesi için binecek katıra ve giyecek birer şalvar ve kaftana ihtiyacı olduğunu, bunları emaneten verebilirse, mahkemeye gidebileceğini söyler… Adam kılıcını kurtarmak için buna da razı olur.

Derken, kadı Efendi huzuruna çıkan Nasrettin Hoca’ya sorar: Sen bu adamın kılıcını emanet olarak alıp vermemişsin, doğru mu?

Hoca:”Siz bakmayın kadı efendi… Bu adam kimde hoşuna giden bir şey görse, benimdir geri ver diye tutturur… Böyle bir huyu vardır. Şimdi üzerimdeki şalvar ve kaftanın, hatta binip geldiğim katırın bile kendisinin olduğunu söyler!? Deyince, adam hemen atılıp:

“Evet tabii ki bunlarda benim, ya kimin?.. Şeklinde telaşlı bir tepki verince, kadıya adamın “ruh hastası ve sahiplenme hastası” olduğu kanaati gelir, Hoca’ya hak verir ve serbest bırakır.”

İşte 1920 yılında Londra’da yayınlanan, The Morning Post editörü H. A Gwynne’nin Derin İhtilal kitabında;

  • a- Jön Türkleri yahudi dönmelerinin oluşturduklarını,
  • b- Siyonizm ve masonlukla iç içe bulunduklarını
  • c- Kendi güdümlerindeki İttihat ve Terakki partisini kullanarak yaptıkları ihtilallerle hükümeti ele geçirdiklerini ve Osmanlı Devletinin sonunu hazırladıklarını belirttikten sonra:
  • d- Bu Jön Türk denen yahudi dönmelerinin nihai hedef olarak:

Osmanlı İmparatorluğundaki diğer bütün milletleri kendi boyundurukları altına alacak Yahudi-Türk devleti kurmayı amaçladıklarını, aynı dönemleri yaşayan çok önemli bir tarihçi-gazeteci olarak, tarafsız ve ön yargısız biçimde ortaya koymaktadır.

RUS İhtilali modern zamanların diğer bütün ihtilallerinin en çaplısı ve emn kanlısıydı. Bütün tarihi kanıtlar ihtilali gerçekleştirenlerin ezici çoğunluğunun Yahudi olduklarını ve kampanya planlarını “kıdemli bilge siyonların” işaret ettiği yönde hazırladıklarını ortaya koymaktadır. Şimdi geriye, günümüzün diğer ihtilalci hareketlerini, ortak belirleyici nitelikleriyle ajanlarını ve Mos­kova’yı dünyanın ihtilal merkezi yapan, Lenin ile Troçki’yi Kremlin’e taşıyan siyonist örgütlerin, daha başka ülkelerde ki etkilerini tartışmak kaldı.

Savaş öncesi ve sonrası Türkiye, Portekiz, Prusya, Bavyera ve Macaristan’ da ihtilaller veya ciddi ayaklanmalar yaşan­dı. Ayrıca Hollanda, İsviçre, Fransa Danimarka’da ciddi komplolar meydana geldi. Bütün bunlarda dış etkiler ve yahudiler dikkate değer rol oynadı. Bu noktada ortaya çıkan soru şu: Eğer dış etkiler olmasaydı, ihtilaller başarılı veya gerekli olur muydu? Çünkü ihtilal gerçekleşirken, bunu gerektiğine ve ne getireceğine bakılmıyor. Virüsün “sağlıksız” bedene saldırışı ben­zetmesi buraya tam oturur. Devlet zayıflar, yozlaşma ve güvensizlik derken, ihtilal virüsü zayıf düşen organizmaya akın eder ve parçalanma sürecini başlatır. Bazı devletlerde, özellikle Bavyera ve Macaristan’da ihtilallerin ömrü kısa oldu ve virüs kısa sürede vücuttan atıldı. Ama diğerinde, Türkiye ve Portekiz’de kalıcı oldu. Portekiz’de virüs saldırısının ülkenin menfaatine olup olmadığı bazılarına göre tartışmalı bir nokta. Ama Türki­ye’de buna hiç şüphe yok. Konstantinapol’u (İstanbul) ele geçirip,  Abdülhamit’i tahtan ihtilalciler, ülkelerini Almanlar’a köle olarak sattı. Enver Paşa, Talat Paşa ve diğerleri Bieberstein ve Wangenheim’ın gönüllü maşalarıydı. Türk İhtilali Türk imparatorluğunun ölün çanı oldu. Türkiye örneği bize, ihtilalin acı veren sert bir süreç yaşanmadan sağlıklı olmayaca­ğını hatırlatıyor.

Türk ihtilali üzerine bastıra bastıra söylenebilir ki, tama­men Masonik-Yahudi komplosunun işiydi çoğunluk olarak Yahudi, Yunan ve Ermeniler’den oluşan Genç Türkler (Jön Türkler) başlangıçta planlarında başarıya ulaşamadı, ta ki Kıtasal Masonlukla irtibata geçene kadar. Tanınmış Fransız Masonik dergisi Acacia’dan[1]  yapılan şu alıntı, o sırada neler yaşandığını özetliyor:

“Gizli bir Genç Türk Komitesi kuruldu. Hareketin tamamı Avrupa’da en büyük Yahudi nüfusa sahip (110 bin nüfusun 70 bini) Selanik’ten yönetiliyordu. Bunun yanı sıra Selanik’te devrimcilerin rahatça çalışma ortamı bulduğu Mason loca­ları vardı. Localar, Avrupa diplomasinin koruması altınday­dı. Sultan ise bunlara karşı savunmasızdı, tahttan indirilişini bile engelleyemedi.”

Aslında biraz ileri gidip, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin, Selanik Yahudisi Emmanuele Carasso tarafından kurulan “Make­donya Risorta” Mason locasında doğduğu söylenebilir. Aynı dergi, 1907’deki sayısında, Türkiye’de masonluk yasak olduğu için Selanik’te, İtalyan Grand Orient’e bağlı iki locadan bahse­diyordu. Biri yukarıda değindiğimiz Makedonya Risorta, diğeri Labor et Lux… Carasso’nun Abdülhamid’i deviren komisyonun bir parçasını oluşturması ise ilginç bir not.

İhtilalde mason locaların oynadığı role yönelik daha fazla bilgi, ittihat ve Terakki Cemiyeti’nin önde gelen üyelerinden Refik Bey’in Paris Temps’in 20 Ağustos 1908 tarihli sayısına ver­diği demeçte bulunuyor. Temps muhabiri, Refik Bey ‘e ihtilalde (II. Meşrutiyet) masonların oynadığı rolü sordu ve yanıt şu oldu.

“Masonluktan, özellikle İtalyan masonluğundan destek gördüğümüz doğrudur. İki İtalyan locası, Makedonya Risorta ve Labor et Lux, bize gerçekten yardım sağladı ve iltica tek­lifinde bulundu. Orada masonlar olarak buluştuk; gerçi bir­çoğumuzu masondu ama aslında kendimizi örgütlemek için buluşmuştuk. Bunun yanı sıra, yoldaşlarımızın büyük kısmı­nı bu localardan seçtik. Seçtiğimiz yoldaşlar, bireylerle ilgili yaptıkları araştırmalar nedeniyle elek makinesi işlevi gördü. Konstantinapol’de (İstanbul) Selanik’teki gizli çalışma dik­kat çekti ve Emniyet İstihbaratı bir giriş elde etmek için boşu­na uğraştı. Ayrıca bu localar gerekli olduğu zamanda İtalyan Büyükelçiliği’nin müdahale edeceği sözünü veren İtalya Grand Orient’e başvurdu.”

İttihat ve Terakki Cemiyeti, II. Meşrutiyet’in Masonik ve çoğunluk Yahudi özelliğinden dolayı ihtilalden sonra dağılmadı. Masonik ve Yahudi etkiye örnek olarak, Meclis Başkanı Ahmed Rıza Bey’in yemin ederken, anayasada öngörülen Allah kelimesini kullanmamasını gösterebiliriz. Tıpkı Portekiz’de pozitivist Senhor Machado’nun yaptığı gibi. Şimdi burada ihtilalci Porte­kiz ile ihtilalci Türkiye arasında merak uyandıran bir bağ var. Ardından 1909’da karşı devrim geldi.

13 Nisan’da Abdülhamid’e yönelik İttihat ve Terakki’nin ger­çekleştirdiği isyan, Selanik Yahudisi ve Mason Albay Remzim Bey’in kumandasındaki Selanik Komitesi’ne bağlı askerler tarafından yapıldı. Karşı devrimin yıkımından hemen sonra İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Yahudi unsurları daha fazla önem ka­zandı. Cavid Bey Maliye Bakanı; Talat Bey Cemiyet Partisi Bas kanı ki o, Türkiye’nin Almanya’ya teslim edilip enkaza dönüştürülmesinde belki de herkesten daha fazla sorumlu; Cahid Bey, Tanin Editörü. Bunların hepsi masondu ve Cavid Beyde bir Yahudi’ydi. Siyasi mason locaları İstanbul’da mantar gibi her yere yayıldı. 1 Nisan 1909’da 45 Türk locasının temsilcileri İs­tanbul’da buluştu ve “Grand Orient Ottoman”ı kurdu (Osman­lı Büyük Doğu). Mahomed Orphi (Mahmud Örfi) Paşa büyük üstad seçildi ve ardından gelen Türkler(I) yüksek derecelere yerleştirildi: Dayid Corıen, Raphaelo Ricci, Nicholas Forte, Marchione, Jacob Souhami, George Sursock. Sonradan Türk Maliye Bakanı olan Yahudi Cavid Bey ise İstanbul localarından

Terörizm ve göz korkutmayla, İstanbul kendini Moskova ve Budapeşte’ye bağlantılandırdı. Polis Bakanlığı (Zaptiye Nezareti) kaldırıldı, yerine Mason Halid Bey’in emrinde Fransız Cum­huriyetçi çizgilerde Kamu Güvenliği Departmanı kuruldu. Fransız ihtilali’nin birçok yönden Jön Türklerce taklit edilmesi ihtilalci zincirde ilginç bir halka olarak not edilebilir. Örneğin Komite Senatörü, “tebaa” kelimesinin kaldırılıp yerine Fransa “citoyen” kelimesinin getirilmesini teklif ederken, ilk Jön Türk madeni paralarının üzerinde “Uberte, Egalite, Fraternite” (özgürlük, eşitlik, kardeşlik) yazıyordu.

İşte şimdi burada Tutanak (siyonist protokolleri) 1’den bir alıntı:

“Çok eski zamanlarda halk yığınlarının arasından “özgürlük, eşitlik, kardeşlik” kelimelerini ilk haykıran biz olduk… Dünya­nın her köşesinde, kör (bilinçsiz) ajanlarımız sayesinde, özgür­lük, eşitlik, kardeşlik kelimeleri üyelerimize taşındı, lejyonları­mız bayraklarımızı coşkuya boğdu. Bütün zamanlarda bu keli­meler pamukçuk kurdu gibi işbaşındaydı ve refah içindeki gay­rı yahudileri kemiriyordu. Her yerde barış, sessizlik ve birliğe son veriyor, gayrı Yahudi ülkelerin kurumlarını imha ediyordu. Sonradan göreceğiniz gibi bu, zafer kazanmamıza yardım etti, master card’ı elimize alıp imtiyazlıları, başka deyişle bize karşı tek savunma gücü ve ülkeleri olan gayrı yahudilerin aristokrasisini yıkma imkânı verdi. Gayrı yahudilerin doğal ve kalıtımsal aristokrasisinin enkazı üzerine para aristokrasisi liderliğindeki kendi eğitilmiş sınıfımızın aristokrasisini kurduk. Kurduğumuz aristokrasi refahta bize bağlı; bilgideyse Kıdemli Bilgeler’imizin bize sağladığı güdücü kuvvete…”

Dahası iç basın “Directeur de la Presse Anterieur” denilen Necip Fazlı Bey’e, dış basın ise bir başka yahudiye devredilmişti. Maliye Bakanı Cavid Bey’in kabine şefi, bir Yahudi Masonu olan Messim Russo’ydu. Ayrıca Meclis’te ittihat ve Terakki partisinin, Talat’ın direktifleri doğrultusunda oy kullanan 90 masonu bu­lunuyordu. Kabine içinde Talat, Cavid, Şeyhülislam, Musa, Kazım ve Denizcilik Bakanı Mahmud Muhtar Bey’den oluşan İç mason kabinesi oluşmuştu. Tutanaklar gerek hükmedici güç olan iç veya Yahudi masonluk ile dış veya şüphe etmediği yolun gösterdiği yolda körlemesine ilerleyen gayrı Yahudi masonluk­tan bahseder.

Başkaldırma sinyalleri veren Büyük Vezir Hilmi Paşa bir anda ortadan kayboldu ve yerine Hakkı Paşa getirildi. Hakkı Paşa’nın Yahudi bir özel sekreteri vardı. Sekreterin kayınbiraderi, Maliye Bakanı Cavid Bey’le, Paris’teki Bernhard Dreyfus grup­tan borç almak için görüşmeler yapan ve diğer mali işlerde köp­rü vazifesi gören Jaques Menashe’ydi. Kısaca söylemek gerekir­se, loca ve kulüp ağları oluşturarak gücünü kentlere yayan Yahudi-Masonik örgüt Türkiye’yi ele geçirmişti.

Türk ihtilaliyle bağlantılı bir iki noktayı daha not düşmeye değer. Abdülhamid devrilir devrilmez İstanbul’da iki gazete yayınlanmaya başladı. Biri Alman yahudisi Dr.Moritz Grunwald’m editörlüğünü yaptığı Alman-Yahudi yayın organı Osmanicher Lloyd, diğeri Eşkenazi Mason Sami Hoşberg’in sahibi olduğu Jeune Turc’tü. Her ikisi de Türk Masonluğu ve Siyonizmin destekçisiydi. Jeune Turc açıkça Türk imparatorluğundaki diğer milletleri boyunduruk altına alan Yahudi-Türk Devletini amaçlıyordu.”

O dönemde, bir süre Sir W. VVillcocks’un misyoner ekibinde yer alan Santo Remo adlı bir Yahudi, İstanbul’da, Selanik’te ve diğer yerlerde konferanslar vererek, Mezopotamya’da İngiliz olan her şeye karşı Türklerin beynini zehirlemeye çalıştı. Salih Guirgi isimli Bağdat yahudisi tarafından idare edilen “Türk” resmi ajansı “Agence Ottomane” da aynı oyunla meşguldü.

Bu kombinasyonun Almanlar’a nasıl bağlandığını tekrar vurgulamak gereksiz. Ancak Morning Post Selanik muhabirinin 19 Mayıs 1911’de yayınlanan haberinden bir alıntı yapılabilir. Muhabir şöyle diyordu:

“Ordu subayları ve Türkler, gerçek Türk olmayanların (Yahudiler ve Dönmeler) önem kazanmasından dolayı uzun süredir hoşnutsuzdu. Bu kişilerin Avrupa Yahudileriyle olan bağlantıları siyonizme yardım olarak değerlendiriliyordu. Türkler, siyonizmin Asya’da bir Yahudi devleti kurmayı amaçladığına inanıyordu. Siyonistlerin Suriye ve Filistin’e yerleştirdiği kolonilerin, dış güçlerin özellikle Alman yahudilerin etkisinde ki hıyanet merkezleri olacağından şüphe duyuyordu. Türkler uzun süredir yahudilerle ilgili sinsi ve tehlikeli gelişmelerin farkındaydı. Bu faktör, özelikle Eşkenazi veya Rus-Leh-Alman yahudilerin hepsinin Alman imparatorluğunun partizanları olmasıydı.”

“Bunlar aslında geleceğin okunmasıyla Alman halkı; Siyonist devletin kurulmasını Alman bakış açısından onaylayan makaleler bulacaklardır. Eklenecek bir gelişme daha kaldı. Tutanaklar’dan birisi şöy­le der:

“İstanbul, Kudüs’e giden yolda 8. ve son basamaktır.”

 Londra’dan alınan Moscow Pravda’nın son sayılarından bi­rinde, Moskova Politeknik müzesinin Great Hall’unda yapılan toplantıyla ilgili bir haber vardı. Toplantıda Sovyet Halk Komiser­leri adına konuşan Bukharin, Bolşevikler’in, İstanbul Boğazı’nı ele geçirmeden yaşayamayacaklarını, büyük ve güçlü sosyalist Rusya’yı yeniden kurmayı amaçladıklarını açıkladı.

Çünkü siyon protokollerine göre: “İstanbul Kudüs’e giden yolda 8. ve son basamaktı.”[2]

Geçmişte; sadece önümüzdeki hendekleri atlamak üzere hızlanmak için biraz geriye gitmek cinsinden bakılıp incelenmelidir.

Yoksa belli kesimleri suçlayıp karalamak ve bilgiçlik taslamak için geçmişi karıştırmak bize bir şey kazandıracak değildir.

Şimdi bize düşen milletimizin geleceğini ve güvenliğini tehdit eden tehlikeli gelişmelere karşı ciddiyet ve cesaretle “bu ülke sahipsiz değildir!” mesajını verebilmektir…

Bizim safımız İsrail siyonizminin güdümündeki ABD ve AB emperyalizmi değil, Rusya, Çin, Hindistan’ında katılacağı Asya cephesi ve İslam Birliğidir.

Aklın ve vicdanının değil, hissi ve heyecanlarının etkisiyle, topluma ve teşkilatına hava basıp “Avrupa’yı iç işlerimize müdahale ettirmeyiz… Biz Türk milletinin emrindeyiz…” diye çıkışan… Ama zoru görünce ve kulağı çekilince hemen ertesi gün Brüksel’e koşup yalvaran ve yılışan kafalarla; Süt dökmüş kedi ürkekliği ile basının karşısına geçip, Avrupalı efendilerinin huzurunda:

“Biz dersimizi çok iyi çalıştık… Verilen ödevlerin hepsini yaptık… Hiçbir eksik bırakmadık.” Diyerek milli haysiyetimizi böylesine ucuz harcayan sahte kahramanlarla…

“Kıbrıs’tan elinizi ve askerlerinizi çekin… Kürtlere özerklik verin… Alevileri dini azınlık kabul edin…” diyen gavurların kapısında kurtuluş arayanlarla özlenen huzur ve hürriyete ulaşmak hayaldir.

İstanbul Üniversitesi’nde Konferans: Türkiye-Rusya-Çin-İran Yakınlaşması Ve Avrasya

Barış için Avrasya ittifakı, tek seçenek

“Türkiye’nin ulusal çıkarları Avrasya’dadır. Türkiye-Rusya-İran-Çin yakınlaşması, Amerika’nın dünya hakimiyet planlarını bozacaktır. Avrasya ittifakı sadece Amerika’nın değil ileride tüm yayılmacı ülkelerin de önünü kesecek bir zemin sağlayacaktır. Kuzey Osetya’daki bombalar, Türk-Rus ilişkilerine atılmıştır.”

İstanbul Üniversitesi Stratejik Araştırmalar Merkezi, 3 Eylül Cuma günü “Avrasya ekseninde Türkiye, Rusya, Çin ve İran ilişkileri” konulu bir açıkoturum düzenledi.  Konferansta, İran Büyükelçisi Firouz Devlet adabi, Rusya Federasyonu Olağanüstü ve Tam Yetkili Büyükelçisi Albert Çernişev, CHP Genel Başkan Yardımcısı, Milletvekili ve emekli Büyükelçi Onur Öymen, eski MGK Genel Sekreteri emekli Orgeneral Tuncer Kılınç ve İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek birer konuşma yaptılar. Türkiye’nin en seçkin isimleri, 1500 kişilik İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Konferans Salonu’nu doldurdu. İzleyiciler arasında, Mısır Arap Cumhuriyeti Büyükelçiliği Baş Kâtibi, Hindistan Başkonsolosu, İran Başkonsolosu, Sahil Güvenlik Marmara ve Boğazlar Bölge Komutanı Kıdemli Deniz Kurmay Albay Ömer Halil Aksu, İstanbul Vali Yardımcısı Dündar Gültekin bulunuyordu.

Devletadabi “Genelkurmay Düzeyinde İşbirliği”

İran Büyükelçisi Devletadabi, Avrasya siyasetinin ABD’nin dünya hâkimiyetine karşı oluştuğunu ifade etti ve özellikle Türkiye, İran, Rusya ile Çin ekseninde gelişeceğini vurguladı. İran’ın atom enerjisini caydırma ve barış amaçlı kullandığını belirten Büyükelçi, ABD’nin İran’ın nükleer silahlanması konusunda yalan söylediğini, bölgenin barış ve istikrarı için bu dört ülkenin silahlı kuvvetler başkanları düzeyinde temaslar, güvenlik işbirliği, ekonomik işbirliği ve siyasi kurumlar arası görüş alışverişleri olması gerektiğini ifade etti.

Çerneçev: “AB’ye İhtiyacımız Yok”

Rusya’nın eski Ankara Büyükelçi’si olan ve Erbakan’dan Adil Düzen seminerleri alan Çernişev, önemli birisidir.

Rusya Federasyonu Olağanüstü ve Tam Yetkili Büyükelçisi Albert Çernişev, konuşmasın da Kuzey Osetya’da yaşanan terör olaylarına değindi. Terörizmin derin siyasi ve ekonomik sorunlar temelinde yaşandığını belirten Çernişev, bu zeminin ortadan kalkması için Avrasya İttifakı’nın şart olduğunun altını çizdi. Türk-Rus ilişkilerinin iyiye doğru gittiğini belirten Çernişev, iki ülke arasındaki ticaret hacminin 10 milyar dolar olmasına dikkat çekti. Ülkesindeki terör olayları nedeniyle Türkiye temaslarını ertelemek zorunda kalan Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in en geç yılsonuna doğru bu ziyaretini gerçekleştireceğini söyleyen Çernişev, imzalanacak olan çok planlı işbirliği belgesinin hazır beklediğini de sözlerine ekledi. Türk-Rus ilişkilerinin sadece dostluk değil aynı zamanda partnerlik ve ortaklık olduğuna da değinen Çernişev, Türkiye bu stratejik ortaklığı kabul ettiğini söyledi.

Rusya’nın İran’la ilişkisinin de olumlu olduğunu belirten Rus büyükelçisi aradaki ticaret hacminin Türkiye ile olan seviyeye gelmesini istediğini ifade etti. Rusya’yı İran’a nükleer silah sağladığı konusunda suçlayanların yanıldığını vurgulayan Çernişev, bunun hiçbir dayanağı olmadığının belirtti.

Tuncer Kılınç Paşa: “Avrasya İttifaki Dünya Barışına Katkı Sağlar”

Eski MGK Genel Sekreteri emekli Orgeneral Kılınç, dünya hâkimiyetine soyunan güçlerin kaynakların dörtte üçünü elinde tutan Avrasya’ya egemen olmak isteyeceğini söyleyerek, ABD’nin bölgeye daha da yayılmak isteyeceğini belirtti. Kılınç, dünyada ABD dışındaki tüm ülkelerin barış istediğini söyledi. Kılınç’ın bu sözleri salonu dolduran izleyicilerden büyük alkış aldı.

Avrasya İttifakı’nda yer almanın Türkiye açısından ulusal çıkarlarını korumak anlamına geldiğini ifade eden Kılınç, ittifakın dünya barışına da büyük katkı sağlayacağını söyledi. İttifakın, bölgedeki kökten dinci faaliyetleri ve etnik terörü engelleyeceğini vurgulayan Kılınç, Avrasya ittifakının sadece ABD’nin değil ileride tüm yayılmacı ülkelerinin de önünü kesecek bir zemin sağlayacağını ifade etti.

Doğu Perinçek: “Bomba, Türk-Rus İlişkilerine Atıldı”

İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, terörden sanki bir hayalet gibi söz edildiğini ancak terörün kaynağının belli olduğunu ifade etti. Perinçek, “Adres devletler katında da bilinmiyor. Ancak şunu tespit etmek gerekir ki, Osetya’daki eylemler Türk-Rus ilişkilerine karşıdır. Bombalar, Türkiye-İran-Rusya’nın arasına atıldı. Bu eylemler ruhlar tarafından yapılmadı, büyük devletler dışında adres aramak cahilcedir” dedi.

Perinçek, Türkiye, Rusya ve Çin’in kader ortağı olduğunu ve terörün kaynağı ABD’nin bu güçten korktuğunu belirtti. ABD’nin ve Asya’nın terör tanımlarının çatıştığına işaret eden Perinçek, bunun kutuplaşmanın bir göstergesi olduğunun altını çizdi. CIA’nın 2000 yılında yayımladığı ve 2020’ye kadar geçerli bir süreyi kapsayan rapordaki “Türkiye’nin yeri, İran, Rusya ve Çin’in yanıdır. Türkiye tabiatırla Asya ittifakına kaymaktadır ve buna engel olunmalıdır.” ifadesine dikkat çeken Perinçek, Avrasya’nın Türkiye’nin doğru ve doğal yeri olduğunu vurguladı.

“Türkiye’nin Yaşaması İçin Biricik Çözüm”

Avrasya’nın Türkiye için bir dış politika seçeneği değil, yaşayabilmesi için bir zorunluluk ve biricik çözüm olduğunu söyledi. Türkiye’de rejiminin ABD tarafından değiştirildiğini belirten Perinçek, buna kanıt olarak “Vatandaşlık” ders kitabını gösterdi. Kapağında Amerika Özgürlük Anıtı yer alan kitap, açıkoturumu izleyenlerden de büyük tepki aldı. Perinçek, Çin Halk Cumhuriyeti’nde 8. sınıfta okutulan Dünya Yakın Çağ Tarihi ders kitabının iç kapağında Atatürk resmini göstererek, bunun Çin’i ilerleten anlayışın ürünü olduğunu kaydetti.[3]


[1] Ekim 1908, No 70

[2] Derin İhtilal / F.A.Gwynne (The Morning Post editörü. Londra. 1920) / Selis Kitapları-İst.2003 / Sh:101-106 – 10. Bölüm

[3] Aydınlık /

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Yorumu Takip Et
Bildir
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
Picture of Nail KIZILKAN

Nail KIZILKAN

YORUMLAR

Son Yorumlar
0
Yorumunuzu okumaktan memnuniyet duyarızx
Paylaş...