YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
66312b69a3caf
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 7 6 5 7
Bugün : 17258
Dün : 29424
Bu ay : 731212
Geçen ay : 453014
Toplam : 23510176
IP'niz : 3.141.21.115

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

 

Kürşat Bumin "Galataport ve Oferler" başlıklı yazısında, şimdiye kadar alkışladığı AKP

Tüpraş ihalesiyle hatırlanan "Ofer kardeşler" hikâyesi henüz soğumadan bu kez yine bir Ofer-Global işbirliği ürünü olan Galataport ihalesi konuşulmaya başlandı.

Görünen o ki, özelleştirme ve uzun süreli kiralama ihalelerinde fiyatlarla birlikte söylentiler de artıyor…

Biliyorsunuz, son günlerin göz kamaştırıcı rakamlarından birisi de Galataport'u 49 yıl için yap-işlet-devret modeliyle işletme ihalesinde ortaya çıktı. Ofer Grubu'nun bir şirketinin başını çektiği ortaklık, diğer adayların tekliflerini üçe katlayarak 4,3 milyar dolarla işi bitirdi.

 

Ancak hatırlatmadan geçmeyelim: Bu büyük para, Tüpraş ihalesinde olduğu gibi çok kısa sürede hazineye girebilecek türden bir para değil. Çünkü teklif edilen 4,3 milyar doların ödenmesine üç yıl sonra başlanacak ve ödeme kira süresince (49 yıl) devam edecek. Gazeteler hemen hesap etmiş tabii; verilen 4,3 milyar dolarlık teklifin onaylanması halinde, geri ödeme KDV hariç yaklaşık 94 milyon dolarlık yıllık ödeme halinde gerçekleşecek. Yani aşağı yukarı 8 milyon dolarlık bir aylık ödemeden söz ediyoruz.

Herhalde siz de benim gibi "Az para mı?" diyorsunuzdur… Gelirimizi, bütçemizi vs düşününce ayda 8 milyon dolar tabii ki müthiş bir para… Ama biliyorsunuz, bu hesabı da "göreli" olarak değerlendirmek gerekir. Bakın mesela, gazetenin Galataport haberinin yanına tesadüfen ilişmiş bir başka haberde, "Kanyon"daki fiyatlara ilişkin haberde verilen rakamlar ne seviyedeydi:

İstanbul'un yeni "alışveriş, eğlence ve yaşam merkezi" olarak takdim edilen ve inşaatı halen süren "Kanyon Projesi" içinde yer alan 179 dairenin neredeyse tamamı 220 bin dolar ile 2 milyon dolar arasında değişen fiyatlarla satılmış. Yani diyeceğim, bu fiyatlar göz önüne alındığında, 500 milyon dolar yatırımla içinde 1200 kişilik "ofis alanı", 7 sinema, 92 mağazalık 23 bin 870 metre karelik alışveriş merkezi, biri 5 yıldızlı iki otel, fuar-seminer alanı, sergi salonu, 1253 araç kapasiteli otopark, 1,2 kilometre rıhtım vs olan Galataport'a ayda 8 milyon dolar kira ödemenin lafı mı olur? (Hadi oldu olacak, haddimizi aşıp şunu da ileri sürelim: Bu parayı sadece 1253 araç kapasiteli otopark çıkarır!)

Galataport'a ilişkin söylentiler bundan ibaret değil tabii ki… Buraya kadar söylediklerim benim meseleye bir amatör olarak yaptığım hesaplara dayanıyor ve doğru olmayabilir. Galataport'a ilişkin söylentileri birkaç gündür bir gazete (Sabah) baş sayfasından düşürmüyor. Dün bu gazeteye aynı aileden bir başka gazete (Bu Gün) de katıldı. Tamam, bir söylentinin -hemen hiç kimseden ses çıkmazken- aynı aileden iki gazete tarafından manşetlere taşınması okurun önüne gelen haber ve yorumları temkinli ya da şüpheyle karşılaması için önemli bir neden… Dolayısıyla Galataport meselesinde de soğukkanlı olmak gerekir. Ancak İstanbul Mimarlar Odası'nın Galataport'a ilişkin bugüne kadar dile getirdiği itirazlara eski Kültür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu'dan gelen ağır eleştiriler de eklenince meseleye kayıtsız kalmak da olmaz doğrusu…

İstanbul Mimarlar Odası, Galataport'un "İmar yasası ve şehircilik ile ilgili bütün yasalara aykırı bir proje" olduğu gerekçesiyle idare mahkemesine dava açmış durumda. Dava dilekçesinde bir "dünya mirası" olan bölgenin Turizm Teşvik Kanunu'na göre bir turizm merkezi olarak belirlenmesi doğru bulunmuyor. "Galataport benim projemdi" diyen Erkan Mumcu'nun açıklaması ise gerçekten "yenilir yutulur cinsten" değil: "İhale yapılmasını istedim, ipler gerildi. AK Parti'den bu yüzden ayrıldım. Her adıma yasal kılıf uyduruldu. Doğru yöntem 49 yıllık değil, havalimanlarında olduğu gibi 10 yıllık olmalıydı. Fakat burada da önemli olan, temmuz ayında Kıyı Kanunu'nda yapılan değişikliktir. Bu değişiklikle imar planındaki her türlü düzenleme ve değişiklik yetkisi Özelleştirme İdaresi Başkanlığı'na devredildi. Yani yerel yönetim ve bakanlıklar safdışı bırakıldı. Acaba bu yasal değişiklikten, ihaleye giren diğer grupların haberi var mıydı?" [1]

İstanbul'u satıyorum, gözlerim kapalı!

Özür dilerim; düzeltiyorum: "İstanbul'u satıyorlar, gözleriniz kapalı" demeli ki, daha doğru olsun.

Özelleştirme-güzelleştirme ile yağma-yeme arasında bir ayrım da olsun. Onu bizim gibi münafıklar değil de, en azından, ahlaklı, dürüst, vatansever, mümin, etikçi, AB'ci, devletine bağlı iş dünyası yapsın. Var mı öyle bir iş, var mı öyle bir dünya!

"İmtiyazlar cumhuriyeti"nde, bir başkasının imtiyazına esastan, ilkeden karşı çıkabilecek, geçmişi, bugünü, geleceği imtiyazdan amade bir iş dünyası var mı!

Özetleyeyim:

Şu sıra popüler oldu, her taşın altından çıktı, pirincin taşı daha ayıklanmadı, taş bu ülkenin midesinde, lakin henüz hiç diş kırmadı.

Türk iş, para, piyasa, borsa, spekülasyon, yatırım, istersem yatırmam, siyaset, ahbaplık, bu ülkeye inanç, geleceğimiz parlak, huzur, güven, mutluluk, gerekirse kanun da çıkartırız, sen kimsin lan, bir telefon açtın mı, kızım bana bakanı bağla, sıkı bağla, sen otur ağla, serbest rekabet ha dünyasının seçkin temsilcisi Mehmet Kutman ile…

Herhalde bundan sonra ıncığını cıncığını merak edeceğimiz, ne bileyim, İsrail'deki işlerinden denizleri fetheden filolarına, tayfalarından finolarına, kimi limanlarımızdaki tekelinden hükümetteki ellerine kadar herhalde her bişeyini öğreneceğimiz kankası Ofer Biraderler bir anda yıldız gibi parladı.

Yeniden özetlemeli:

1. Kimsenin haberi olmadan, yüzde 15 Tüpraş hissesi, Özelleştirme İdaresi'nin yüksek takdiri ile bir gecede onların oldu.

2. Bu arkadaşlar 6 ay boyunca Tüpraş'ın yönetimine bir Truva atı gibi girdiler. Kimse tuhaf karşılamadı. Oradan zıplayıp ihaleye katıldılar, etkilediler. Ayıp bile olmadı.

3. 6 ay sonunda, kaptıkları hisselerin değeri üç katına çıkmış, 799 küsur milyon dolar gökten inmiş gibi oldu. Maliye Bakanı normal buldu.

4. Başkasının kazandığı Kuşadası liman ihalesini kaptılar. Ancak kimsenin haberi olmayan bir düzenlemeyi sadece onlar biliyordu.

5. Limana kazık çakıp beton atma ve işyerleri açarak ihale parasını kirayla bir yılda çıkarma imkânı elde ettiler.

6. Kuşadası halkı, huzursuz ahali problem çıkarınca, davalar filan gelince, "Ulan biz bu hükümete kanun da çıkarttırırız" tavrı aldılar.

7. Ulan, hakikaten iktidarın titiz çalışması sonucu bir gece ansızın o kanun da çıktı.

8. Sabah'ın pek yerinde biçimde "Kutman-Ofer Kanunu" dediği ameliye ile Kuşadası'ndaki tüm imar, çevre, kıyı davaları düştü; belediyeler ile diğer müdahil kanunlar bypass edildi.

9. Kanun öyle haso çıkmıştı ki, bu kadar olur; çünkü Kuşadası sayesinde İstanbul Galata limanını da "imtiyazlı" kılmıştı.

10. Hem, bu imtiyazı sadece bir imtiyazlının bilmesi, hem de ihaleyi kazanacak olan (yani o kadar mukadder idi) Kutman-Ofer biraderlere özel imar imtiyazı manasında.

11. Onlar da açıkçası, en yakın rakibe bile 3 milyar dolar fark ile ihaleyi kazandı. Yani o kadar bonkör davrandılar. Niye bu kadar fark oldu sorusunun cevabı da yakında ortaya çıkar herhalde.

12. Lakin gözünü sevdiğim Türkiye medyasının bir kısmı, Galata ihalesi için verilen 4 milyar 300 milyon doları ayakta alkışladı. Ne büyük para idi bu! Hakkaten öyle idi de, üç yılı ödemesiz, 49 yıllığına, yıllığı bilmem kaç milyon dolardan kiralanmıştı Galata.

13. Geçmişte, Cenevizli, Venedikli tacirler, Galata bankerleri bile bunu akıl edememiş, ne Bizans, ne Osmanlı, ne Türkiye Galata'yı böyle satıvermişti. Yıllık bilmem kaç milyon dolara, İstanbul'un siluetini alıyor, hükümet, Maliye Bakanı sayesinde her türlü başka kanundan kaçıyor, yemeyip de yanında yatıyordunuz.

Yoksulların Adalet ve Kalkınma Partisi, adaleti unutmuş, bir eliyle zengin kalkındırmayı mı seçmişti!

Kim bilir?

Allah bilir!

İlginç olan şu ki:

Taşa, toprağa, denize, hisseye, limana yatıran Ofer'in bir şöhreti de, gemilerinde çalıştırdığı mürettebata anormal pek düşük ücret vermesi imiş ve ne ilginç ki, bu boğaz tokluğu filosunun tayfa tercihi özellikle de Türklermiş.

Elbette, her Türk, ne Kutman gibi zeki, ne Unakıtan gibi esprilidir. Fazla etmez![2]

İstanbul'a küresel işgal

Küresel şirketlerin yağmasına sunulan İstanbul, adım adım yabancı şirketlere devredilerek özelleştiriliyor. Şehrin en güzel yerlerinden olan Galata sahilinden sonra Haydarpaşa ve Zeytinburnu sahilleri de halka kapatılarak yabancı kullanıcılara hazırlanacak.

Galataport sosyeteye hizmet verecek

Tartışmalı bir şekilde özelleştirilen Galataport, hazırlanan proje ile sosyeteye hizmet verecek bir alışveriş merkezi haline getirilecek. Türkiye Denizcilik İşletmeleri tarafından satışa çıkarılarak 3 milyar 580 milyon Avro'ya İsrail asıllı Ofer ailesi ile Global Menkul'ün sahibi Mehmet Kutman'a satılan Galata, İstanbul'un son zamanlarda küresel sermayenin işgaline uğradığını gösteren en önemli adımlardan birisi oldu.

Haydarpaşa DTM olacak

İstanbul'un en önemli simgelerinden birisi olan Haydarpaşa Garı, pek yakında Türk vatandaşlarının ancak "izinle" girebilecekleri bir bölge olacak. Çünkü Gar ve liman çevresinde 1 milyon metrekarelik alan da uluslararası gayrimenkul sermayesinin yağmasına sunuluyor. Bölge, Dünya Ticaret Merkezi ve Kruvaziye Yat Limanı olarak, tarihi ve kültürel değerlerinden koparılarak yeni ve yabancı müşterilere sunulacak.

Sırada yeni portlar var

Zeytinburnu Limanı için de, tıpkı Galataport ve Haydarpaşa limanında olduğu gibi Zeyport hazırlıkları sürdürülüyor. Zeytinburnu sahilinde, 3 adet 5 yıldızlı otel projesine start verildi. 17 Ağustos depremi sonrasında pilot bölge seçilen Zeytinburnu'nda 2 bin 400 bina için alınan yıkım kararı "Kentsel Dönüşüm Projesi" olarak adlandırılarak, yabancılara satışta gerekli altyapının hazırlıkları sürdürülüyor. Sırada yeni portlar var

Zeytinburnu Limanı için de, tıpkı Galataport ve Haydarpaşa limanında olduğu gibi Zeyport hazırlıkları sürdürülüyor. Zeytinburnu sahilinde, 3 adet 5 yıldızlı otel projesine start verildi. 17 Ağustos depremi sonrasında pilot bölge seçilen Zeytinburnu'nda 2 bin 400 bina için alınan yıkım kararı "Kentsel Dönüşüm Projesi" olarak adlandırılarak, yabancılara satışta gerekli altyapının hazırlıkları sürdürülüyor.

Fransızların ünlü devlet adamı Napolyon'un "Eğer dünya tek bir ülke olsaydı, başkenti İstanbul olurdu" sözü İstanbul'un önemini ortaya koyuyor. Dünyanın en önemli kentlerinden biri olan ve zaman zaman dünyaca ünlü şahsiyetler tarafından önemi dile getirilen İstanbul, son zamanlarda küresel sermayenin işgaline uğruyor.

1453 yılında Fatih Sultan Mehmet Han tarafından fethedilerek gelecek nesillere emanet edilen İstanbul'da son zamanlarda devam eden özelleştirmeler ve özelleştirme ihalelerine katılan alıcılar, kent üzerinde büyük oyunların oynandığını gözler önüne seriyor.

Yabancılar kapışıyor

İstanbul'un önemli yerleri bir bir yabancılara satılıyor. İstanbul'a vize uygulamaya kalkan ve vatandaşın serbest dolaşımını önlemeye çalışan zihniyet nihayet amacına ulaşıyor. İstanbul'un önemli yerleri özelleştirme adı altında birilerine satılarak, halkın önüne set çekiliyor. Son dönemde tartışmalı bir şekilde özelleştirilen ve halktan büyük tepki alan Galataport bunlardan biri. Türkiye Denizcilik İşletmeleri tarafından satışa çıkarılan ve 3 milyar 580 milyar Euro'ya İsrailli Ofer ailesine satılan Galataport, artık dünya sosyetesine hizmet verecek.

Galataport projesi tam bir burjuva bölgesi oluşturmayı amaçlıyor.

Galataport halka kapatılacak

100 bin metrekarelik alanı olan Galataport projesinin sahil uzunluğu bin 200 metreyi buluyor. Sahil şeridinin 600 metresine kuruvaziyer yolcu gemilerinin yanaşacağı liman yapılması, geri kalanının ise diğer işletmelere ayrılması öngörüldü. Tesis tamamlandığında liman bölümüne aynı anda iki küçük, bir büyük kruvaziyer gemi yanaşabilecek. Diğer bölümlerde ise 5 ve 4 yıldızlı oteller, eğlence ve alışveriş mekânları yer alacak. İşletmelerdeki toplam kapalı alanın 300 bin metrekare olması bekleniyor. Tamamen zenginlere hitap eden bir proje ile bölge vatandaşa tamamen kapatılacak.

Bak yeşil yeşil!..

Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan'ın sözleri bu iddiaları doğruları nitelikte. Konuyla ilgili bir açıklama yapan Demircan, "Yılda en az 2,5-3 milyon zengin turist gelerek bize günde en az 300 bin dolar bırakacak" diyor. Demircan, "Fındıklı ve Beyoğlu'na çıkan Boğazkesen Caddesi'nde düzenlemeler başlıyor. Bölge butik otellerle, cafelerle ve mağazalarla dolacak" dedi. Hükümetin bu girişimleri önümüzdeki günlerde yeni tartışmaları gündemimize taşıyacak gibi görünüyor.

Haydarpaşa'da büyük oyun

Haydarpaşa garı ve limanı çevresindeki 1.000.000 m2'lik kamusal alan da uluslar arası gayrimenkul sektörünün yağmasına sunuluyor. Dünya Ticaret Merkezi ve Kruvaziye Yat limanı adı altında  satılmaya çalışılan proje kamuoyunda Manhattan projesi olarak biliniyor. Haydarpaşa garı, liman alanı ve çevresi, İstanbul ve Anadolu'nun demiryolu ve ulaşım bağlantısı yok edilip, tarihi-kültürel değerleri yağmalanıp, küresel şirketlerin emrine sunulmak isteniyor. Türkiye Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi ve Birleşik Taşıma Çalışanları Sendikası, bölgenin peşkeş çekilmemesi için büyük bir mücadele veriyor. Sendika, konuyla ilgili bir açıklamasında "Dünya Ticaret Merkezi ve Kruvaziyer Liman adı altında IMF ve Dünya Bankası'nın emri doğrultusunda IMF'ye para aktarımı gerekçesiyle, küresel şirketlerin yağması gerçekleşirse, Haydarpaşa alanı İstanbul'un 1970 yılındaki, nüfusuna eşit yeni kullanıcılara açılacak, İstanbullulara ve ülkemize kapatılacaktır" diyerek tepkisini dile getiriyor.

Haydarpaşa Garı, limanı ve çevresini ve Türkiye'deki tüm limanları özelleştirmeye açan ve küresel sermayenin şantiyesi haline getirecek olan özelleştirme ve talan projelerine toplumunu tepkileri ise sürüyor.

Galataport'tan sonra sıra Zeyport'ta

Öte yandan, 17 Ağustos 1999 sonrası İstanbul Büyükşehir belediyesi Japon Jıcca firması ile pilot bölge seçilen Zeytinburnu'nda deprem çalışması yaptıktan sonra mevcut 16 bin 30 binadan 2400 binayı depreme dayanıksız olduğu için yıkma kararı aldı. Bu kamuoyuna "kentsel dönüşüm" projesi diye sunuldu. Ancak Zeytinburnu için önümüzdeki yıllarda önemli oranda değişime uğrayacak projeler hazırlandığı belirtiliyor. Bu çerçevede, İstanbul Zeytinburnu sahilinde Büyükşehir belediyesi tarafından 3 adet 5 yıldızlı otel projesine de start verildi. Otel projeleri ile birlikte buraya gelecek misafirlerin de karşılanabilmesi bir otel daha yapılacak. Önceleri Kum deposu olarak kullanılan ve daha sonra gümrüklü sahaya dönüştürülen Zeytinburnu Limanı'nda Büyükşehir Belediyesi aynı Galata Limanı'nda olduğu gibi Zeyport yapma kararı aldı. Buranın da Galataport gibi önümüzdeki aylarda ihaleye çıkması bekleniyor. Bu limanın da aynı anda 10 tane büyük yolcu gemisinin yanaşabileceği şekilde yapılması bekleniyor. Öte yandan, şu anda devam eden 3 adet 5 yıldızlı otelin yanı sıra aynı Dubai'deki gibi 7 yıldızlı Kalyon Otel yapma projesi de Büyükşehir Belediyesi tarafından hazırlandı.

Bu arada, Zeytinburnu'nda eski deri fabrikalarının olduğu yer Büyükşehir Belediyesi tarafından yıkıldıktan sonra turizm ve kültür alanı ilan edildi. Bu alan da uluslar arası turizm devlerinin ve Türkiye'deki büyük holdinglerin iştahını kabartıyor. Ayrıca bölgede bulunan Türk Silahlı Kuvvetleri'ne ait, ağır bakım ünitesinin kaldırılması ve o arazinin de turizm bölgesine katılması planlarının yapıldığı bildiriliyor. Yine aynı bölgede bulunan Et ve Balık Kurumu'nun arazisi için de önemli planlar yapıldığı haberleri geliyor.[3]

Ayasofya ve Topkapı Sarayı da Satışta

İstanbul, ‘Yağma Hasan'ın böreği

Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç, Topkapı Sarayı ile Ayasofya Müzesi'nin de çok yakında özel teşebbüsün hizmetine ve ihalesine sunulacağını söyledi. Müzelerin işletmesini, korunmasını ve hediyelik eşyalarla tanıtılması için ihale açacaklarını kaydeden Koç; "Bu Türkiye'de bir ilk olacak. Önce birkaç yerde deneyelim dedik. Bunu bütün ören yerlerimize yayarsak gelirlerimiz daha iyi olacak" diye konuştu.

Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç, itirafta bulunarak, kendisinin de tesadüfen öğrendiği İstanbul'da dünyanın en büyük müzelerinden biri olan Arkeoloji Müzesi'nin 1.5 trilyonluk ödenek yüzünden tam 14 yıl kapalı tutulduğunu açıkladı. Koç, müzelerin ve ören yerlerinin işletilmesinde özelleştirilmeye gidileceğini söyledi.

Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç, Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Koç ve Dr. Julian Raby'nin katılımıyla Kültür ve Turizm Bakanlığı'nda bir toplantı gerçekleştirildi. Bakan Koç, toplantıda yaptığı konuşmada, kendisinin bakanlığa geldiği ilk gün, hiçbir projenin yarım kalmayacağı sözünü hatırlatıp, kapalı müze sayısının 36'dan 15'e indirilip yıl sonuna kadar üçe ineceğini, 130 olan kapalı kütüphane sayısının 130'dan 50'ye indiğini açıkladı. Bakan Koç, sene sonuna kadar kapalı kütüphane ve yarım kalmış proje kalmayacağını belirterek, "Gayet iyi tasarlanmış, ama iyi yerleştirilememiş kültür merkezleri projelerimiz vardı. Ben ve bakanlığım, Edirne'de 12 köprüsüyle varız. Anı Harabelerinde varız. Ak Damar Kilisesi ile Van'da varız. Yalnız turizm bölgelerinde değil, Kültür bölgelerinde de varız" dedi.

Bakan Koç, yakında Topkapı Sarayı ile Ayasofya Müzesi'nin işletmesini, korunmasını ve hediyelik eşyalarıyla dünyaya tanıtılması işlemlerinde özel teşebbüsün hizmetine ve ihalesine sunacaklarını açıkladı. Bunun Türkiye'de bir ilk olacağını vurgulayan Bakan Koç, "Şartlarını gayet iyi hazırladık. Önce bunu bir kaç yerde deneyelim dedik. Bunu bütün ören yerlerimize yayarsak, dünyanın ve Türk firmaları bu işin içini girerse gelirlerimiz ve ören yerlerimizin korunması ve yenilenmesi iyi olacak. İşte size çarpıcı bir örnek vereyim. İstanbul'daki Arkeoloji müzesi 14 yıldan beri 1.5 trilyonluk eksiklik yüzünden kapalı tutuluyormuş. Tesadüfen öğrendim ve emir verdim yapılmaya başlandı. Bu müze dünyanın en büyük müzelerinden birisi. Kapalı kalması ve kimsenin de dikkatini çekmemesi çok acı bir hadise. İtiraf edeyim bende tesadüfen öğrendim. Biz bu işleri özel teşebbüsle götürürsek onların etkin ve performansa dayalı çalışmalarıyla bu gibi skandallar olmayacağını düşünüyorum. Biz ve Türkiye hep beraber kazanacak. Bizim müteşebbislerimiz bu konudaki yardımları bize güç vermektedir" diye konuştu.

Smithson Vakfı ile mutabakat

Kültür ve Turizm Bakanlığı, Koç Holding ve Washington'da yerleşik, dünyanın en büyük müze kompleksi ve araştırma organizasyonu olan Smithson Vakfı ile bir mutabakat imzalayarak, ‘Türkiye' konulu eserler sergileyecek. Mutabakat gereği sergiler ABD ile karşılıklı olacak ve Smithson galerisindeki eserlerde Türkiye'deki müzelerde izleyicilerle buluşacak. Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Koç, toplantıda yaptığı konuşmada, sponsorluk olarak destek vereceği mutabakat çerçevesindeki projelere 10 yıl boyunca destek olunacağını açıkladı.[4]

Özelleştirme ve TÜPRAŞ 

Görücülerin biri geliyor biri gidiyormuş… Hani bizde ‘çocuktan al haberi' derler ya… Neler olduğunu merak edenler de sonunda evin çocuğuna ‘ne oldu?' diye sormuşlar…

"Ablamı çok isteyen oldu ama sonunda ablam enişteme nasip oldu" demiş!..

Bizim evin, Millî Görüş evinin eski çocukları evi terk edip gittiler, değiştiler, dönüştüler ve ‘muhafazakâr' oldular ya; artık onlar iktidar yani ‘ev sahibi ve yönetici' konumundalar…  Peki, bu çocuklar evin malına, mülküne, efradına sahip çıkıyor, ‘muhafaza' ediyorlar mı?..

Milletin malı TÜPRAŞ'a çok kimse, çok kuruluş, çok kartel, çok sermaye göz koydu… Bunlardan sadece dokuz tanesi resmen istemeye cesaret etti… Sonunda Türk milletinin, Anadolu halkının en zor zamanlarında, kıt kanaat birikimleri ile oluşturulan ‘en stratejik' KİT'lerinin ‘ABLASI' ya da ‘AMİRAL GEMİSİ' konumunda olan ‘TÜPRAŞ' kime nasip oldu?..

Koç-Shell Ortak Girişim Grubu'na… Ve bu arada elbette ‘İsrailli Sami Ofer/Ofer Ailesi'ne… KİT'lerin ‘ABLASI/AMİRAL GEMİSİ' sonunda birilerine ve biraderlerine nasip oldu!.. Şimdi mahkeme faslı başladı… Son bir engel daha kaldı: DANIŞTAY!..

DANIŞTAY da onaylarsa, operasyon tamamdır!..

Hatırlayacaksınız; bu köşede genel olarak ‘özelleştirme' ve özel olarak ‘Özelleştirelim mi? Özerkleştirelim mi?' başlıklı birkaç yazı yazdım… Son olarak ‘özelleştirme' konusunda bu köşede Prof. Dr Arif Ersoy'un 9 Eylül Cuma günü "ERDEMİR'in özelleştirilmesine yönelik bir öneri: Millî Ortaklık Modeli (MOM" başlıklı yazısı yayımlandı…

Geçenlerde Sayın Başbakan ile bir dâvette bir araya geldiğimizde ‘artık görüşemiyoruz' dediğimde; ‘köşendeki yazıları okuyorum' demişti… O benim yazılarımı okuduğuna göre, ben de onun yazdığım konularla ilgili beyanatlarını daha dikkatli okumaya özen gösteriyorum. 6 Eylül Salı günü CeBIT Bilişim Fuarı açılışı vesilesiyle, Sayın Başbakan İstanbul'da şu beyanatı vermiş:

"… Ama ‘özelleştirme'den rahatsız olan, gözü olup da görmeyen bir kesim var… ‘Özelleştirme' deyince kırmızı görmüş gibi olanlar var… ‘Özelleştirme'yi peşkeş olarak nitelendirenler var… Bunlar ‘hesap-kitap'tan anlamayanlar… Biz hesabımızı kitabımızı iyi yaptık… Dünyada alışveriş yapmamış kişiler bunlar… Global ekonomide alışveriş yapmış olsalar, nasıl ‘kârlı ticaret' yaptığımızı görürler…" (7 Eylül Çarşamba günkü gazeteler)

‘Özelleştirme' konusunu zaman zaman yazdığımıza göre; -kendi adıma söyleyeyim- sözkonusu beyanattan payıma düşeni aldım!.. Gözü olup görmemek; ya da görüp de kırmızı görmek… Hesap-kitap bilmemek… Global ekonomide kârlı ticaret yapmak… Ve daha neler?!.

Sadece kısa bir cevap ve ‘hesap-kitap' ile ‘kârlı ticaret' faslı niyetine soruyorum:

– TÜPRAŞ bir önceki satışta 1 milyar 300 milyon dolara Zorlu Grubu'na satılmıştı… Bu sefer yüzde 51'i 4 milyar 140 milyon dolara Koç-Shell Grubu'na satıldı… Aradaki fark dört misli!.. Danıştay satışı iptal etmeseydi, bu nasıl bir ‘hesap-kitap bilmek' ve ‘kârlı ticaret yapmak' olacaktı?!. Hele ‘petrol' adeta ‘kriz' boyutlarında böyle yükselip de varil başına 100-150 dolar seviyelerine çıkarsa, asıl hesap-kitap ile kârlı ticareti o zaman hep birlikte görüp yaşayacağız!..

Peki; TÜPRAŞ başta olmak üzere, ‘özelleştirme' adı altında yabancılara ikram edilen bu KİT'lerimizin ‘strateji' ve ‘istihdam' başta olmak üzere, diğer iktisadî, siyasî ve sosyal boyutlarına ne demeli?!. Kriz, ambargo, savaş veya benzeri bir âfet yaşadığımızda, Türk'ün Türk'ten başka dostunun olmadığı bu dünyada ne yapacağız?!. Kosova ve Bosna kökenli bir Türk vatandaşı olarak Mehmet Akif Ersoy gibi soruyorum: "İşte perişan ‘Bosna' ve ‘Kosova', işte perişan yurtlarım!.. Yoksa vatanımız Türkiye'nin de aynı durumlara getirilmek istendiğini görmüyor musunuz?!." [5]


[1] Kürşat Bumin, 19 Eylül 2005, Yeni Şafak

[2] 19.09.2005 / Sabah / Umur Talu

[3] 20.09.2005 / Milli Gazete / Mustafa Canbey

[4] 20.09.2005 / Milli Gazete

[5] 20.09.2005 / Milli Gazete / Reşat Nuri Erol

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Yorumu Takip Et
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
Hakan EKMEKÇİ

Hakan EKMEKÇİ

YORUMLAR

Son Yorumlar
0
Yorumunuzu okumaktan memnuniyet duyarızx