ABD-İsrail el ele, dünyayı ateşe veriyor!
İran'a baskılarını yoğunlaştıran Amerika Birleşik Devletleri, tüm nükleer çalışmalarını uluslararası denetime açan İran'ı tehdit ederken; Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'nın denetimine karşı çıkan İsrail'e en küçük bir tepki bile göstermiyor. İsrail'in elinde 200'e yakın nükleer füze olduğu kaydediliyor. ABD'nin elinde ise kullanıma hazır 8 binin üzerinde nükleer silah bulunuyor.
Aynı ABD, aynı senaryoyu yine sahneye koyuyor
Yalanlar üzerine kurulu bir senaryo ile Irak'ı işgal eden ABD yönetimi, şimdi de Ortadoğu'da çizdiği yol haritasının İran bölümünü uygulamaya başladı. Irak'a yönelik nükleer silah suçlamalarının hiçbirinin doğru olmadığı, ortaya konan belgelerin de sahte olduğu anlaşılmıştı. Aynı ABD, aynı senaryoyu şimdi de İran için oynuyor.
Pakistan halkı zorbalığa isyan ve feryadı figan ediyor!
Siyonist hedeflerini gerçekleştirmek için dünyayı ateşe veren ABD, hatırlanacağı gibi Afganistan sınırındaki bir Pakistan köyüne hava saldırısı düzenlemişti. Saldırıda aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu 17 kişi ölmüştü. ABD, El Kaide'nin iki numaralı lideri Zevahiri'nin bulunduğunu ileri sürdüğü köyde tam bir katliam yapmıştı.
Bu arada, Amerikan savaş uçaklarının düzenlediği hava saldırısı binlerce kişinin katıldığı gösteride protesto edildi. ABD katliamının kınandığı gösteriye 8 bin işi katıldı. Gösteriye katılanlar arasında yer alan milletvekili Salibsade Harun ölenlerin tamamının bölge sakini olduğunu belirterek, saldırıyı "tam bir terör eylemi" olarak nitelendirdi.
Hem zorba, hem küstah davranıyor!
Dünyada nükleer silah kullanan ilk ülke olarak 150 bin insanın katlinden sorumlu ABD, Irak'ta yaptığı gibi İran'ı da yalanlarla süslü nükleer senaryolarla tehdit etmeye devam ediyor. Dünyada nükleer silah çalışmalarına en fazla bütçe ayıran ülkeler arasında da ilk sırayı ABD alırken dünyada nükleer silaha sahip devletlerle ilgili araştırma ve raporlara göre nükleer silah gücüne sahip ülkeler sıralamasında, İngiltere, Rusya, Fransa ve Çin, K.Kore ve İsrail ilk sıraları paylaşıyor. İsrail uluslar arası Atom Enerjisi Ajansı'nın denetimini kabul etmezken, tüm nükleer çalışmalarını ajansın denetimine açan İran tehdit ediliyor. İsrail'e ise en ufak bir tepki verilmiyor!
Nükleer silah yalanları üzerine kurulu bir senaryo ile Irak'ı işgal eden ABD yönetimi aynı yalanlar zincirini şimdi de İran üzerine uyguluyor. Hiroşima'ya attığı atom bombası ile Dünya'da ilk nükleer silahı kullanan ülke ünvanına sahip ABD, Nükleer silahsızlanma anlaşmasını imzalayan bir ülke olmasına rağmen İran'ı tehdit etmeye devam ediyor. ABD İran'ı nükleer silah bahanesiyle tehdit ederken, dünya nükleer silah çalışmalarında İngiltere, Fransa, Çin, Rusya, K. Kore, İsrail gibi ülkeler ilk sıraları paylaşıyor. Bu ülkeler nükleer silahların yaygınlaşmasını önleme anlaşmasına duyarsız kalırken İran bu anlaşmayı imzalayan bir ülke olmasına rağmen, tehdit edilmekten kurtulamıyor. Bu çelişki ABD'nin asıl amacının nükleer silahlanmayı önlemek değil, Irak gibi İran'ı da işgal etmeyi planladığı iddialarını güçlendiriyor.
Niye, İsrail'e kimse ses çıkaramıyor!
Dünya da Nükleer Silaha sahip devletlerle ilgili araştırma ve raporlara göre nükleer silah gücüne sahip ülkeler sıralamasında ABD, İngiltere, Rusya, Fransa ve Çin, K. Kore ve İsrail ilk sıraları paylaşıyor. Bunların içinde en sabıkalısı ise bugün İran'a savaşa varan tehditler savuran ABD Yönetimi. İkinci dünya savaşının sonunda Hiroşima'ya attığı atom bombası ile dünyada ilk nükleer silah kullanan ülke olarak biliniyor. Atom bombası ise 150 binin üzerinde insanın ölümünden sorumlu olan ABD, bu sabıkasına rağmen o günden bu yana nükleer silah çalışmalarını arttırarak sürdürüyor. ABD'nin elinde halen kullanıma hazır 8 binin üzerinde nükleer silah bulunduğu belirtiliyor. Dünyada nükleer silah çalışmalarına en fazla bütçe ayıran ülkeler sıralamasında da ABD ilk sırayı alıyor.
İran'ın nükleer çalışmalarının bahane edilerek tehdit edildiği bir dönemde bir başka çelişkiyi ise İsrail'e ilişkin rakamlar ortaya koyuyor. İran Nükleer Silahların Yayılmasını önleme anlaşmasına imza atan bir ülke olmasına ve nükleer çalışmalarında Uluslar arası Atom Enerjisi Ajansı'nın (UAEA) denetimine açmasına karşın, UAEA'nın denetimini reddeden İsrail'in nükleer silah çalışmalarına karşı en ufak bir tepki gösterilmiyor. Dünyanın en büyük nükleer silah gücüne sahip ülkelerden biri olan İsrail'in elinde 200'e yakın nükleer füze olduğu kaydediliyor. Ancak İsrail Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı denetimi kabul etmemesine rağmen hiçbir yaptırım görmüyor.
Ortadoğu'da çizdiği yol haritasını uygulamaya kararlı olan ABD yönetimi Irak'ı da nükleer silah çalışmalarını bahane ederek işgal etmişti. Ancak daha sonraki süreçte, Irak'a yönelik nükleer silah suçlamalarının hiç birinin doğru olmadığı en yetkili ağızlarca itiraf edilmiş, hatta ortaya konan bazı belgelerin sahte olduğu anlaşılmıştı. Aynı ABD yönetimi dünya ile alay edercesine, virgülüne bile dokunmadan aynı yalan senaryoyu İran için devreye sokmakta hiçbir sakınca görmüyor. Bu yalanlar zinciri ve ortaya konan çelişki ABD'nin asıl niyetinin nükleer silah çalışmaları olmadığını tam tersine Büyük Ortadoğu Projesi çerçevesinde adım adım İslam ülkelerini işgal etme girişimlerini sürdürmek olduğunu ortaya koyuyor.
Prof. Chossudovsky:
"ABD vuracak, Türkiye susacak" diyor!.
İran ile uluslararası toplum arasındaki tansiyon yeniden yükselirken, ABD'nin İran'ı mart ayının sonlarına doğru Türkiye ve İsrail'den kalkan uçaklarla vuracağı öne sürülüyor!
Kanadalı ünlü araştırmacı Micheal Chossudovsky'ye göre Bush yönetimi Mart ayında Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu'nun (UAEK) yayınlayacağı raporu bekliyor.
Ottowa Üniversitesi Ekonomi Profesörü ve Küreselleşme Araştırmaları Merkezi Direktörü Michel Chossudovsky, İspanya ve Güney Amerika'da yayınlanan Rebelion için kaleme aldığı makalede, ABD'nin İran'daki nükleer santralleri yok etmek amacı ile düşündüğü operasyonun mart ayının son haftasında gerçekleşeceğini iddia ediyor.
Operasyonun meşru olabilmesi için UAEK'dan çıkacak raporu beklenmek zorunda kalındığını savunan Chossudovsky, rapor yayınlanır yayınlamaz ABD'nin İsrail ve Türkiye'den kalkan uçaklarla İran'ın nükleer hedeflerine yoğun bir bombardıman başlatacağını söylüyor.
Makalede, İsrail ordusunun mart ayı için tüm hazırlıklarını tamamladığına dikkat çekilirken, ABD'nin önünde tek engelin şimdilik Türkiye olduğu vurgulanıyor. Yeni Çağ'da yayınlanan habere göre, Kanadalı profesör, FBI ve CIA Başkanlarının art arda yaptığı Ankara ziyaretleriyle Türk hükümetine bu konuda detaylı bilgi aktardıklarını ve Türk yetkililerden operasyon için engel olmama sözü aldıklarını bildiriliyor!?..
Makalede, NATO'nun da İran'a karşı başlatılacak operasyonda yer alabileceği belirtilmekle birlikte, bunun hangi şekilde olacağı konusunda taraflar arasında henüz görüş birliği sağlanamadığı ifade ediliyor. Chossudovsky'ye göre Pentagon komutasında gerçekleştirilecek operasyonun komuta merkezi ise Nebraska'da olacak.
Ocak ayının ilk günlerinde İsrail'de yayımlanan Jerusalem Post gazetesi, ABD'nin 2006'da İran'a saldırmayı planladığını, bunun için Türkiye'den askeri üs talep ettiğini yazmıştı. Gazetedeki habere göre bu talep Ankara'ya, Amerikan merkezi haberalma teşkilatı CIA Başkanı Porter Goss tarafından 12 Aralık'taki Türkiye ziyaretinde iletildi. Goss, bu talebi bizzat Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a söyledi. Gazete'nin haberine göre ayrıca Amerika, İran'a saldırı için NATO'ya da danıştı.
Ve yine hatırlanacağı üzere; İsrail Genelkurmay Başkanı Korgeneral Dan Halutz, 22 Aralık'ta Ankara'ya yaptığı günü birlik ziyarete "Hakkari ve Bolu Dağ Komando tugaylarında İran'ın çetin iklim şartlarına dayanıklı komandolar yetiştirmek için izin istemişti." Dan Halutz, İsrailli komandoların eğitimlerini, özellikle Özel Kuvvetler Komutanlığı birimleriyle yapmaları teklifinde bulunmuştu.
ABD, GAP'ta etkin hale geliyor!
ABD, GAP bölgesiyle ilgili faaliyetlerini hem doğrudan hem de State University of New York (SUNY- New York Eyalet Üniversitesi) aracılığıyla organize ediyor.
Uzun yıllardır GAP Projesi'ne İsrail'le birlikte yoğun ilgi gösteren ABD'nin 2006 yılında bölgede daha aktif hale geleceği bildirildi.
ABD Dışişleri Bakanlığı, GAP Projesi'ni öncelikli gündem maddelerinden biri ilan etti. Bu yıl ortalarına kadar çok sayıda bakanlık görevlisini bölgede incelemeler yapmak üzere görevlendiren bakanlığın, bu faaliyetlerini özellikle Mayıs ayında yapılacak bir konferans öncesinde daha da yoğunlaştıracağı öğrenildi.
Edinilen bilgilere göre, ABD, GAP bölgesiyle ilgili faaliyetlerini hem doğrudan hem de State University of New York (SUNY- New York Eyalet Üniversitesi) aracılığıyla organize ediyor.
Bu çerçevede hem SUNY'den hem de Dışişleri Bakanlığı'ndan birçok "uzman", bölgede incelemelerde bulunuyor. ABD Dışişleri Bakanlığı yetkilileri, yapılan bu incelemelerin "GAP bölgesinin verimliliğinin daha da arttırılmasına yönelik" olduğunu iddia ediyor.
Uzun yıllardır İsrail'le birlikte bölgede yoğun faaliyetlerde bulunan ABD'nin Kuzey Irak'ta ‘de-facto' (fiili) olarak oluşturulan Kürt devleti girişimlerinin arından bulunması dikkat çekici bulunuyor.
Amerika, Pakistan'da gerçekleştirdiği katliamı mazur gösterme çabasında…
ABD terörüne Zevahiri kılıfı geçiriliyor!
Amerika, katliamlarını aralıksız olarak sürdürüyor. Irak ve Afganistan'ı kan gölüne çeviren Amerikan ordusu buradaki katliamlarıyla yetinmeyip Pakistan'a da saldırdı. Amerika, bu haydutça saldırısını meşru göstermek için, katliam yapılan köyde El Kaide'nin liderlerinden Eymen El Zevahiri'nin bulunduğu ileri sürüyor. Amerikan televizyonları, Damadola adlı köye El Zevahiri'nin geldiği yönünde istihbarat alınmasının ardından Merkezi Haberalma Teşkilatı'na (CIA) ait pilotsuz uçaklardan köye füze fırlatıldığını iddia etti.
ABC televizyonu, Pakistanlı askeri yetkililere dayanarak, saldırıda öldürülenler arasında El Kaide'nin beş üst düzey yöneticisinin bulunduğunu öne sürerek katliamı mazur göstermeye çalışırken, Pakistanlı yetkililer yaptıkları resmi açılamalarda bu iddianın bile doğru olmadığını belirttiler. Pakistan Enformasyon Bakanı Şeyh Raşid Ahmed, olayı araştırdıklarını söylemekle yetindi.
NBC televizyonu, CIA'in kullandığı Predator tipi pilotsuz uçakların, Damadola köyüne yaklaşık 10 füze attığını duyurdu. ABD ise saldırıyı resmen üstlenmedi. Yetkililerin açıklamalarında olaya ilişkin herhangi bir bilgi verilmedi. Bölgeden sorumlu Amerikan Merkez Komutanlığı'nın sözcüsü Binbaşı ChrisKarns, resmi olarak böyle bir saldırıyı doğrulayamayacağını söyledi. CIA yetkilileri de resmi bir açıklama yapmadı.
Bütün önemli Amerikan televizyonları ise istihbarat kaynaklarına dayanarak, saldırıda El Zevahiri'nin hedef alındığını söyledi.
Kadın ve çocuklar katlediliyor!
Olay yerinden haber veren AP ajansı, doktorlara dayanarak, saldırıda aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu en az 26 kişinin yaşamını yitirdiğini bildirdi. Aynı haberde sözlerine yer verilen Damadola köyünün bir sakini ise, saldırıda 24 akrabasını kaybettiğini söyledi. Sami Ullah adlı bu kişi, "Bütün ailem öldü. Kimi suçlayacağımı bilemiyorum'' dedi.
Reuters ajansına konuşan Pakistan güvenlik yetkilileri ise 18 kişinin öldüğünü belirttiler. Saldırıda üç evin yerle bir olduğu kaydedildi.
AP'nin haberinde ölenlerin çoğunun toprağa verildiği belirtilirken CNN televizyonunun terör uzmanı Peter Gergen, yaşamını yitirenler arasında El Zevahiri'nin bulunup bulunmadığının DNA testleriyle belirlenebileceğini, ancak bunun için yeni hazırlanan mezarların açılmasının gerekeceğini öne sürdü.
El Kaide lideri Usame bin Ladin'in yardımcısı olan Mısırlı El Zevahiri, son aylarda zaman zaman Arap medya kuruluşlarına verilen video açıklamalarıyla dikkati çekiyordu.
AKP "Küfür tek millettir" gerçeğini unutuyor!
İran, nükleer silah yapabilir mi, yapamaz mı? Şimdi bu tartışılıyor. Oysa hal-i hazır durumda nükleer silahların büyük bölümüne sahip olan iki haydut ülke bu bağlamda hiç gündeme bile gelmiyor. Getirilemiyor. Protestanlığın aşırı ucu olan siyonist Hıristiyanlar (Bush'un mezhebi) ve İsrail bütün insanlığı lanetlenmiş bir ırkın kölesi saydıkları için nükleer silahın en babasına onların sahip olma hakkı var. Ama bir başka ülkenin değil silah, başında nükleer sözcüğü geçecek hiçbir yatırımı aklının ucundan bile geçirmemesi gerekiyor. Neden?
Çünkü onlar gücü hak sebebi sayıyorlar. Sömürmek için sürekli güce, sürekli silaha ihtiyaçları var. Diğerlerine savaş lâzım (!) olduğunda savaşı da onlar çıkarır, gerekirse silahı da onlar verirler. Geçmişte kalan İran-Irak savaşında, Kuveyt'in işgalinde bunu en bariz şekliyle gördü dünya kamuoyu.
Bunlarda medeniyet diye bir şey yok. Firavun soyundan geliyorlar, güce tapıyorlar ve firavunluğu temsil ediyorlar. En meşhur firavun, "ene rabbikum ala" diyordu. Bunlar firavun zihniyetini öylesine temsil ediyorlar ki, düşündükleri tüm melanetleri insan kılığına soktukları tanrılarına işletmekten geri durmuyorlar. Bu tavırlarıyla ilahlık iddia eden firavunu bile gölgede bırakıyorlar.
BOP sevdasına tutulmuş AKP iktidarının bu gerçeği görmesi lâzım. Bütün dünya ABD ve İsrail'in etrafında kenetlense dahi bu plana "hayır" diyecek ilk ülkenin Türkiye olması gerekir. İktidarın, tam da "sahibinin sesi" gibi olan, İran'a yönelik çağrıları milletimizi ürkütüyor. AKP sözcüleri hâlâ defalarca her türlü denetime yardımcı olacaklarını söyleyen İranlı yöneticileri Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu'yla işbirliği yapmaya davet ediyorlar. Buradan onlara hatırlatmak istiyoruz: Sizler, Irak saldırısından önce ABD'nin yaptığı, "Saddam saraylarını denetime açsa, hatta Irak'ı da terketse mutlaka oraya saldıracağız" şeklindeki açıklamalarını unuttunuz mu? Ya da o günlerde gece gündüz "ABD'ye nasıl yardım ederiz" sevdasıyla tutuştuğunuz için böyle bir açıklamayı hiç mi duymadınız?
Aklınızı başınıza alın ve bir an önce İslâm ülkelerinin birlik, beraberlik içinde hareket etmelerini sağlayarak ABD saldırganlığına "dur" diyecek ortak bir gücün oluşmasına öncülük edin. Böyle bir güce bugün Tahran ne kadar ihtiyaç hissediyorsa, yarın Şam ve Ankara da aynı oranda ihtiyaç hissedecek. Biz sağduyu sahibi AKP'lilerin hâlâ, "el- küfr-ü, milletün vahide" hitabının muhatabı olduklarını unutmadıklarını düşünüyoruz. Evet, küfür tek millettir ve siz onların dinine girmedikçe, ırkçı Siyonist hedeflerine hizmet etmedikçe onlar asla sizden hoşnut olmazlar.
AKP İran konusunda net bir tavır takınmıyor!
Bilindiği üzere Osmanlı Devleti'nin küresel denklemden tasfiye edilmesi ile beraber tüm İslam coğrafyası Batının, dolayısı ile emperyalistlerin işgaline ve sömürüsüne maruz kalmıştır. Wilson Prensipleri (self-determinasyon) ve 1919 Paris Konferansı'nın akabinde Osmanlı'nın terk etmek zorunda kaldığı coğrafyalarda, büyük çoğunlukla dönemin emperyal güçleri olan İngiliz ve Fransız işbirlikçisi totaliter rejimler, Müslüman halkların başına bela edilmiştir. Ancak 1945'ten sonra Batı medeniyetinin en gelişmiş prototipi ve yeni küresel güç olarak ortaya çıkan ABD; İngiltere ve Fransa'nın rolünü özellikle Ortadoğu'da devraldı. 1948 yılında İsrail'in resmen kurulması ile de siyonistlerle ABD'nin en önemli hedefi; Arnold Toynbe ve S. Huntington'un deyimi ile, Batı medeniyetinin tek alternatifi olan İslam medeniyetini hedef tahtasına oturtmak olmuştur.
Şimdi mesele daha da netleşti: ABD ve İsrail, Ortadoğu'da bölgesel güç olarak kendileri dışında hiçbir devlet istememektedir. Devlet olarak kalanlar ya kültürel, politik ve ekonomik anlamda tamamen kendilerine bağımlı olacaklar, ya da direnirlerse Irak'ta olduğu gibi alçaltıcı bir işgale uğrayacaklardır. Bu ta 2004'te yayınlanan, Zalmay Halilzat'ın hanımı Cherly Benard tarafından kaleme alınan "Sivil Demokratik İslam, Ortaklar, Kaynaklar ve Stratejiler" adlı uzun makalede deklare edilmiştir. Şer cephesi olarak tanımlanan grupta uzun vadede Türkiye ve Endonezya da yer almaktadır. Yani ister laik, ister demokrat; rejimi, yönetim biçimi ne olursa olsun, ABD-İsrail ekseni ve insiyatifi dışında gelişen anti-emperyalist ve anti-siyonist oluşumlar ya doğrudan, ya da işbirlikçi güçlerle birlikte en acımasız bir şekilde tasfiye edilecektir.
Medeniyetlerin buluşması değil, Medeniyetlerin çatışması hazırlanıyor!
Anti-Amerikancı ve anti-siyonist oluşumların eylem yapmaması, yahut silahlı olmaması da önemli değildir. Bu grupların demokratik anlamda Batıya alternatif bir medeniyet tasavvuruna, daha doğrusu bir İslam medeniyeti perspektifine sahip olmaları bile, bertaraf edilmeleri, yok edilmeleri için yeter bir sebep teşkil etmektedir. Açık konuşmak gerekirse, şu an girdiğimiz süreç, dış gerçekliği olmayan, sadece iyi bir niyet temennisinden öte geçmeyen "medeniyetlerin buluşması" tezini değil, Huntington'un savunduğu "medeniyetlerin çatışması" tezini doğrulamaktadır. Kimsenin lafı eğip bükmesine gerek yok, hiçbir diplomatik retoriğe sığmayan bir üslupla "biz Bağdat'ı vurduğumuz gibi, Tahran, Şam, Kabil, Cakarta, İslamabad ve Kahire'yi, hatta Mekke ve Medine'yi vururuz" demek, ‘medeniyetler çatışması' değil de ne çatışmasıdır?
Efendim, garpzade basınımıza ve bazı satılık kalemlere göre sayın Ahmedinecat diplomatik retoriği zorlayıp sivri çıkışlar yapıyormuş! Bu Hz. İsa'nın Ferisilere hitaben "Ey engerek soyları, kendi gözünüzdeki merteği görmeden kardeşinizin gözündeki çöpü çıkarmaya kalkışmayın" mealindeki söze benzemekte. Neden? Çünkü diplomatik üslûbu bozan, sivri çıkışları ilk önce yapan ABD ve İsrail de ondan. Bu ülkeler hiçbir uluslararası diplomatik nezakete ve kurala uymadan, "benden izinsiz hiçbir şey yapamazsınız, sizler tedip edilmesi gereken çocuklarsınız, dümen suyumuza uymazsanız Tahran'ı, İsfahan'ı vururuz" diyecek ve bu sivri çıkış ve tahrik olmayacak; Ahmedinecat'ın haklı olarak "eğer bize saldırırlarsa ülkemiz için gereken her şeyi yaparız, en sert karşılığı veririz" şeklindeki açıklamaları sivri çıkışlar olacak. Var mı böyle bir adalet anlayışı?
Faraza, adamlar "biz gerekirse Ankara, İstanbul'u vuracağız" diyecekler, -ki uzak vadede böyle bir niyetlerinin olduğu da açıktır- biz de diplomatik nezakete uygun olsun diye "aman efendim, yapmayın, elinizi ayağınızı öpelim, bu uluslararası anlaşmalara aykırıdır" diyeceğiz. Var mı böyle bir şahsiyetsizlik?
Türkiye, Osmanlı'nın bir bakiyesi, cihanşümul tasavvuruna ve metafiziğine sahip bir ülke olarak, Batının sadece Suriye ve İran değil, İslam coğrafyasına yapılan saldırılara onay vermemesi, hatta gücü yetiyorsa durdurması, özelde Türk milletinin, genelde tüm İslam ümmetinin selameti açısından kaçınılmazdır. Eğer sıranın kendisine gelmesini istemiyorsa…
Bağdat'ı vuran, Ankara'yı da vurur
Şu gerçeği bütün Türk milleti çok iyi bilmelidir, yarın Türkiye Ortadoğu'da bölgesel bir güç olmaya kalktığında; Bağdat'ı vuranlar, Tahran ve Şam'ı vurmayı planlayanlar, fırsatını bulduklarında İstanbul'u, Ankara'yı, Konya'yı, İzmir'i vurmakta hiç tereddüt etmeyeceklerdir. Unutmayalım ki, Mekke, Kabe ve Medine'yi vurmayı aklından geçirenler, her türlü melameti işlemeye hazır bir ruha sahiplerdir demektir. Zaten bu nevrotik ve şizofrenik düzeydeki hastalıklı ruh hallerini Ebu Garip, Felluce, Filistin ve Guantanamo'da açıkça görmedik mi? Telafer ve Urfa, Kerbela ve Konya arasında hiçbir fark yoktur. Fark olduğunu söyleyenler ya cahildirler, ya Müslüman -Türk değildirler, veyahut haindirler. Bu üç şık dışında hiçbir seçenek yoktur.
Açık konuşmak gerekirse Türkiye'nin muhtemel olarak yapılması düşünülen İran operasyonuna yeşil ışık yakması, üslerini açması, İsrail'in talep ettiği gibi topraklarında siyonist askerlere eğitim olanağı tanıması; yeni bir Sevr'i onaylaması anlamından başka bir şey taşımaz. Türkiye'nin İslam coğrafyasına karşı yapılacak herhangi bir harekata göz yumması, onay vermesi, destek çıkması uzun vadede Batı karşısında yalnız kalmasına neden olacaktır. Tıpkı Kıbrıs meselesinde olduğu gibi. Uzun yıllar burnunun dibinde kendi eyaletleri olarak kalmış, aynı inanca ve kıbleye sahip şehirlere binlerce kilometre öteden gelen sömürgeci bir gücün yaptığı işgallere seyirci kalan bir ülkenin kendi varlığını idame ettirmesi çok zordur. Zira tarihi tecrübe delili bu yargımızın en büyük delilidir.
"Efendim, ama İran nükleer güç olmak istiyor. Tehlikeli olur." Bu çok saçma ve o derecede de saptırıcı bir yaklaşım. Şimdi sormak gerek: Mısır Assuan barajından İstanbul'u vuracak düzeyde nükleer silahlara sahip İsrail niçin tehlike arz etmiyor? Niçin ABD, Hindistan, İngiltere, Fransa, Almanya, Rusya, Çin gibi ülkelerin ellerindeki silahlar tehlike teşkil etmiyor?
"Efendim, İran kullanabilir." Bu da futurizimden başka bir şey değil. Sonra daha önce de sabıkalı olan İsrail ve Batılı ülkelerin bu nükleer bombaları kullanmayacaklarının garantisi ne? Hakikatte kullananlar varsa onlar da ABD, İngiltere ve Fransa'dır. Herhâlde Hiroşima ve Nagazaki'ye atom bombasını Müslüman İranlılar atmadı; Vietnam, Afganistan ve Irak'ta zenginleştirilmiş uranyum taşıyan bombaları İranlılar kullanmadı. Halen Vietnam ve Japonya'da çocuklar sakat doğuyor, bunu sorgulayan var mı?
İslam ülkeleri nükleer güç olursa tehlikeli, Birleşmiş Milletleri uluslararası hamama çeviren, onu oyuncakları haline getiren Güvenlik Konseyi'nin daimi üyelerinin nükleer silahları olursa tehlikeli değil. Bu ne biçim uluslararası bir sistemdir? İran dahil hangi İslam ülkesi masum insanlara karşı nükleer silah kullanmıştır? Var mı dünyada bir örneği? Var olan tüm örnekler batı medeniyetine aittir.
Türkiye eğer büyük bir ülke olacaksa, İsrail ve ABD'nin İran konusundaki kışkırtmalarına kanmamalıdır. Hatta Türkiye, Birleşmiş Milletler'de, dünya nüfusunun dörtte birini oluşturan İslam ülkeleri içerisinde veto yetkisine sahip neden hiçbir İslam ülkesinin olmadığını sorgulamalıdır. Zira bugün Birleşmiş Milletler; ABD ve İsrail lehine çalışan bir notere dönüşmüştür. Gerçekte emperyalizme hizmet etmekten başka hiçbir meşruiyeti kalmamıştır. Hele savaş suçlusu Tony Blair, ileride BM Genel Sekreteri olursa, seyredin dünyanın hali pürmelalini…
Sonuç olarak; eğer önde gelen İslam ülkeleri ve özellikle Türkiye, İran'a yapılacak olası bir operasyonda Irak'ta olduğu gibi sessiz kalırsa, yakın bir gelecekte, Nazi toplama kamplarına kapatılan papaz Müller'in durumuna düşeceklerdir. Papaz Müller, hatırladığım kadarıyla yaklaşık olarak şöyle der: "Koğuşumda bir Yahudi, marksist ve Ortodoks Hıristiyan'la beraber kalıyorduk. Naziler birinci gün koğuşumuzdan Yahudi'yi çıkarıp hallettiler. Ben sesimi çıkarmadım. İkinci gün marksist olanı götürüp hallettiler. Ben yine sesimi çıkarmadım. Üçüncü gün Ortodoks Hıristiyan'ı götürdüler ve ben yine sesimi çıkarmadım. Dördüncü gün beni halletmeye götürdüler, hiç kimse sesini çıkarmadı, çünkü sesini çıkaracak hiç kimse kalmamıştı."
Evet, bireylerin başına gelen bu belaların ve bana dokunmayan bin yıl yaşasın felsefesinin doğuracağı trajik sonuçların devletlerin başına gelmemesi için hiçbir makul neden yoktur.[1]
[1] Milli Gazete / 21.01.2006 / Lütfü Özşahin

CÜBBELİ AHMET “BEL’AM”CIK’I VE MAHMUT EFENDİ YAKINLARINA UYARI!
FETULLAH GÜLEN DOSYASI
FİLİSTİN’DE; BÜYÜK BAYRAMIN BÜYÜLÜ BAŞLANGICI VE ZEKİ GEÇKİL’İN ŞARLATANLIĞI
Dünyanın Fikri Değişimi Türkiye’den, FİİLİ DEĞİŞİMİ İSE FİLİSTİN’DEN BAŞLAMIŞTIR!
FİLİSTİN’DE; BÜYÜK BAYRAMIN BÜYÜLÜ BAŞLANGICI VE ZEKİ GEÇKİL’İN ŞARLATANLIĞI
OĞUZHAN ASİLTÜRK’ÜN ERBAKAN’A İFTİRALARI
DİKKAT!? Soysuzların Soytarılığı!
DİKKAT!? Soysuzların Soytarılığı!
KUR’AN’A TERCÜMAN, OLDUM KOVULDUM! (ŞİİR)
KUR’AN’A TERCÜMAN, OLDUM KOVULDUM! (ŞİİR)
Tarihten günümüze hak davaya katılmış belli mevkilerde görev almış,farklı teşkilatlarda cemaatlerde bulunmuş olduklarını anlarken Hakkın…
YA RAAAB! Zalim i*rail in yıkılışını neolur nasip eyle... Zalimlerin sonunu nasip eyle... Müslümanım diyenler…
MİLLİ ÇÖZÜM' Ü TAKİP EDENLER OKUYANLAR ÇOK ÖNCESİNDEN OLABİLECEKLERİ OKUYUP ÖĞRENDİKLERİ İÇİN ŞAŞKINLIK İÇİNE DÜŞMÜYORLAR!..…
YAKINDA AĞLAYACAK; ERBAKAN'IN TEKNOLOJİ HARİKALARIYLA KENDİ SOYSUZ SAHİPLERİNİ HAŞLAYACAK VE SALTANATININ YIKILIŞINA BÜYÜK ŞEYTAN İSRAİL!..…
Yazının ana konusunda bahsedilen kesimlerinTürkiyedeki tanım karşılığı, genelde "Kent - Soylu" kavramları üzerine dönmektedir..Bu kesimlerin…
"...Ey hâlâ Hamas’ı suçlayan Ve şanlı vatan savunmasına sataşan Sütü bozuk takımı!.. Özünüz karardığı gibi…
Hamas'ın ve Adil Düzen'e inanan tüm müslümanların zaferini müjdeleyen marş olacak nitelikte bu şiir için…
Ne yazık ki bazı çevreler hala bu pakradunilerin varlığını ve tehlikeli faaliyetlerini küçümseyici yazılar yazarak…
AKP-MHP İYİ POLİS KÖTÜ POLİS ORTAKLIĞI KİME HİZMET ETMEKTEDİR..! İş başına geldiği yıldan beri Filistin…
ÖZELLİKLE MİLLİ GÖRÜŞÇÜYÜM DİYENLERİN BU PAKRODİNLERİ İYİ TANIMASI GEREKİR Kİ, NEREDE DURACAKLARINI BİLSİNLER. BU KİŞİLERİ…