YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
663441a039c60
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 7 6 6 2
Bugün : 2620
Dün : 20782
Bu ay : 48003
Geçen ay : 737322
Toplam : 23564289
IP'niz : 3.144.127.232

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

 

Zaman Gazetesinin Amerikan Uşaklığı:

Latin Amerika'da "Chavez zinciri" kırılıyor!

6 Haziran 2006 tarihli Zaman, ABD karşıtı Hugo Chavez'in desteklediği Peru adayının seçimi kaybetmesine seviniyor ve şunları yazıyordu:

ABD karşıtı solcu yönetimlerin peş peşe iktidara geldiği Latin Amerika'da Kolombiya'nın

Ardından Peru'daki devlet başkanlığı seçiminde de milliyetçi sol blok umduğunu bulamadı. Solcu aday Ollanta Humala, ilk turda birinci olmasına rağmen ikinci tur seçimlerde Amerikan yanlısı Alan Garcia'ya mağlup olmaktan kurtulamadı. Seçimi kazanan Garcia, Amerikan karşıtlığının simgesi haline gelen Venezüella Devlet Başkanı Hugo Chavez'e yüklendi: "Peru, bugün ulusal egemenlik mesajı vererek, Latin Amerika'da askeri yayılma politikası uygulayan Hugo Chavez'in bu çabasını boşa çıkardı." Son olarak Bolivya'da solcu Evo Morales'in devlet başkanı olmasıyla bölgedeki etkinliğini artıran Hugo Chavez, Peru'daki seçimlerde, kendisine yakın olarak gördüğü Ollanta Humala'yı destekliyordu. Bush yönetimi muhaliflerinin güçlü olduğu Latin Amerika'da sol liderlerin yönettiği ülkeler listesinde Arjantin, Brezilya, Bolivya, Ekvador, Paraguay, Şili, Venezüella ve Uruguay bulunuyor. Geçtiğimiz hafta Kolombiya'da yapılan seçimde ise sağ partilerin Washington yanlısı adayı Alvaro Uribe devlet başkanı olmuştu.

 

Böylece: Vatanını ve halkını seven,  milli ve haysiyetli bir aday seçimi kaybetmiş, Amerika'nın amigosu hain bir adam Peru'nun başına bela edilmiş diye Zaman Gazetesi bayram ediyor.

Bilindiği gibi Chavez, seçim kampanyası sırasında asker kökenli Ollanta Humala'ya destek vermiş ve Garcia'nın kazanması halinde Peru ile diplomatik ilişkilerini kesip, bu ülkedeki büyükelçisini de geri çağıracağını açıklamıştı. Chavez, Bolivya'da Evo Morales'in devlet başkanı olmasıyla bölgedeki etkinliğini arttırmıştı. Seçimi kazanan Garcia, "Bağımsızlığı kurtardık" diyor ve seçmenlerinin, rakibi Ollanta Humala'yı destekleyen Venezüella devlet başkanı Hugo Chavez'e ortak bir mesaj verdiğini söylüyor. Garcia, seçmenlerin kendisine oy vererek, Chavez'in, Güney Amerika'da uygulamaya çalıştığı, modası geçmiş olarak nitelediği milli modelin ve sosyal adaletin genişlemesini kabul etmediğini belirtiyor.

ABD'NİN KORKULU RÜYASI GERÇEK OLUYOR

Petrodolar'ın sonunu Avrasya getiriyor.

İran'a yönelik Amerikan saldırganlığının gerisinde "nükleer tehdit" efsanesi yatmadığına göre, ABD'nin İran tutumu nasıl açıklanabilir? Elbette bu konuda birden fazla belirleyici etkenden söz etmek mümkün. İran'ın jeopolitik konumu, zengin petrol ve doğalgaz kaynaklarına hükmetme arayışı, Orta Asya'ya ve Avrasya'ya dönük stratejik satranç tahtasında iyi bir konum elde etme gayesi bunların başlıcaları. Bir neden daha var ki, en az diğerleri kadar önemli. Bu da İran'ın iki yıldır hazırlıklarını sürdürdüğü Petrol Borsası'nı 5 Mayıs'ta resmen açmış olması.

İran'ın petrol borsası, petrol alım-satım işlemlerini ABD doları yerine avro ile yapacağını açıkladı. Böylece dünya petrol piyasasına hükmeden Londra ve New York borsalarının dolar üzerinden petrol fiyatlandırma tekellerine karşı çıkan ilk borsa kurulmuş oldu. İran'ın petrol alım-satımını dolar yerine avro ile gerçekleştireceğini açıklaması, ABD'nin 2. Dünya Savaşı sonrasında ortaya çıkan hegemonik konumunun temel belirleyenlerinden biri olan petrodolara dönük en büyük meydan okuma anlamına geliyor.

ABD'nin petrodolar sisteminde sona doğru

Petrodolar, bir ülkenin petrol satışı karşılığında elde ettiği dolar cinsinden gelire verilen ad. Özellikle 1972-74 yıllarında ABD ile Suudi Arabistan arasında imzalanan bir dizi anlaşma ile ABD, Suudi Arabistan Ordusu'na teknik ve askeri destek karşılığında, Suudiler'in petrol satışında sadece ABD doları kullanmaları garantisini almıştı. Bilindiği üzere Suudi Arabistan OPEC üyesi ülkeler arasında en büyük petrol üreticisi konumunda ve OPEC içindeki Suudi tekelinin baskıları sonucu, söz konusu anlaşmaların hemen ardından OPEC de petrol ticaretini dolar üzerinden gerçekleştirme kararı almış ve o tarihten itibaren dolar, uluslararası petrol ticaretinin rezerv para birimi olmuştu. Dolayısıyla bir ülke petrol sahibi değilse, petrol satın almak için dolar sahibi olmak zorundaydı, bu da ABD dolarını yapay olarak değerli kılan bir etmendi. Bu durum, ABD'nin özellikle 70'li yıllardan itibaren iktisadi olarak hegemonik güç konumunu sürdürmesinin temel bileşeniydi.

Petrodolar'a meydan okuyan ilk ülke Irak'tı

Bu sisteme dönük ilk tehdit, 6 Kasım 2000'de Irak'tan geldi. Bu tarihte Irak Hükümeti, BM Petrol Karşılığı Gıda Programı çerçevesinde sattığı petrollere karşılık olarak dolar yerine avro kabul edeceğini açıkladı. Bu bir OPEC üyesi ülkenin uluslararası petrodolar sistemine ilk meydan okuması olarak tarihe geçti. Elbette arkasından ABD ve İngiltere'nin Irak işgali geldi ve Bağdat işgal güçlerinin denetimine girdikten iki ay sonra, Irak petrolü için gerçekleştirilecek ödemelerin avro yerine yeniden dolarla yapılacağı açıklandı. Dönemin ABD Savunma Bakan Yardımcısı P. Wolfowitz'in, gazetecilerin "Kuzey Kore nükleer programa sahip olduğunu açıklarken, neden Irak tercih edildi?" sorusuna, "Kuzey Kore ile Irak arasındaki en önemli fark, bizim Irak'ta ekonomik açıdan başka bir seçeneğimizin kalmamasıydı" şeklinde yanıt vermesi, ABD'nin tehdit algılamasını gözler önüne seriyordu.

Bülent Gökay imzasıyla Pravda'da yayımlanan bir yazıya göre şimdi aynı tehdit algısı, İran'ın petrol borsasını açması ve avro üzerinden işlem yapacağını açıklaması ile ABD'yi bir kere daha sardı. Zira Iran, Suudi Arabistan'dan sonra dünyanın en büyük petrol rezervlerine sahip OPEC üyesi ülke. ABD ise, dünyanın en borçlu ülkeleri arasında ve her yıl ürettiğinden 700 milyar dolar fazlasını diğer ülkelerde harcıyor. Bu açığı sürdürmek için petrodolar sisteminin de sürmesi gerekiyor; aksi takdirde ABD ekonomisi için çöküş hiç de uzak değil. Zira petrol satın almak için merkez bankalarında dolar rezervleri oluşturan ülkeler, bundan sonra rezervlerini dolar'dan avro'ya çevirebilirler. Bu da, ABD'nin petrol satın almak için bastığı petrodolarları basit birer kâğıt parçasına dönüştürür. Bu gelişmelerin uzak olmadığını söylemek için, İran'ın kararını diğer önemli gelişmelerle bağlamak yeterli.

Rusya da petrol borsası oluşturuyor

Bu gelişmelerin başında, Rusya'nın geçtiğimiz günlerde aldığı iki önemli karar geliyor. Birincisi, 22 Mayıs'ta Rus haber ajansı RIA Novosti tarafından yayımlanan habere göre, Rusya'nın en büyük borsası RTS, 8 Haziran'dan itibaren altın, petrol ve petrol ürünlerinde Rus para birimi ruble üzerinden işlem yapmaya başlayacağını açıkladı. Bu kararın Rusya Devlet Başkanı V,Putin'in 10 Mayıs tarihli önemli konuşmasında önde gelen petrol ihracatçısı bir ülke olarak Rusya'nın, ruble üzerinden işleyecek şekilde kendi petrol borsasını oluşturması gerektiğini açıklaması ile paralelliği ortada. Diğer bir deyişle Rusya, tıpkı Iran gibi petrol ürünlerinde ABD dolarının hegemonyasının kırılması kararını 8 Haziran'dan itibaren eyleme geçiriyor. Bunun ABD ekonomisi açısından ve her şeyden önce petrodolar sistemi açısından bir sona işaret ettiğini söylemekse yanlış olmaz.

Rusya'dan Ruble'yi koruma kararı

Rusya'nın geçtiğimiz hafta aldığı bir diğer önemli karar da yukarıdaki gelişmeleri tamamlayıcı nitelikte. Itar-Tass haber ajansının 25 Mayıs tarihli haberine göre Rusya, ulusal para birimi rubleyi dolar ve avro karşısında korumayı amaçlayan bir dizi yasal değişikliği Parlamento'nun alt kanadı DUMA'dan ezici bir çoğunluğun desteğiyle geçirdi. Kararın geçmesi ile birlikte Rusya'da medyada, reklâmlarda, internet sitelerinde dolar ve avro propagandası yapmak, finansal göstergelerde ruble dışında para birimlerini kullanmak yasaklanacak. Diğer bir deyişle Putin'in Rusyası, adım adım "Dolar Yasaklansın" diyor ve milli ekonomisini güçlendiriyor.

Chavez: "Petrolü Dolar yerine Avro ile satmayı düşünüyoruz"

İran'ın petrol borsası açmasını ve dolar yerine avro üzerinden alım-satım işlemlerini gerçekleştirme kararı almasını ve Rusya'nın 8 Haziran'dan itibaren ruble ile işlem görecek kendi petrol borsasını oluşturacağını açıklamasını tamamlayıcı nitelikte son gelişme ise, Venezüella'dan. Venezüella Devlet Başkanı Hugo Chavez 17 Mayıs'ta, İran'ın petrol borsası oluşturma kararını desteklediklerini ve dolar yerine avro ile petrol satışlarına başlamayı planladıklarını açıkladı. OPEC'in önde gelen petrol üreticisi ülkelerinden biri olan Venezüella, bu karar doğrultusunda geçtiğimiz günlerde bazı Afrika ülkelerinde de benzer bir kararın alınması için çalışmalarına başladı. Ayrıca Perşembe günü Venezüella'nın başkenti Karakas'ta başlayan OPEC Zirvesi'nde de, konunun gündeme gelmesi bekleniyor.

Kuşkusuz bu gelişmelere ABD ödemeler dengesi açığını büyük ölçüde karşılayan Çin Merkez Bankası'nın ilerleyen süreçte dolar rezervlerini avro'ya çevirme kararı alması olasılığı da eklendiğinde, ABD ekonomisi için yolun sonunun göründüğü ve mafyalaşan emperyalist sistemin çöküşünün kaçınılmaz olduğu saptaması daha da belirginleşiyor.[1]

LE-PEN GERÇEKLERİ HAYKIRIYOR!

Her fırsatta halkına "Yabancılar ülkenizi istila edecek" diyen ve siyonist sermayenin küresel işgaline dikkat çeken ve bir kez de "soykırım karşıtlığını aşağılamaktan" mahkûm edilen aşırı sağcı Fransız Ulusal Cephe lideri Jean Marie Le Pen, Yeni Aktüel'e verdiği röportajda ilginç şeyler konuşuyor: "AB'ye girerse çoğu insan Türkler'den değil Kürt göçünden korkuyor" diyen Le Pen, Orhan Pamuk davasıyla ilgili olarak da "Türkiye'yi sevmiyorsa terk etsin" teklifinde bulunuyor!

Soru: Son ankete göre Fransızlar fikirlerinize eskiye oranla daha az karşı. Bu durumu nasıl yorumluyorsunuz?

Le-Pen: "Fransızlar Le Pen'in fikirlerini daha büyük ölçüde destekliyor" demek zorlarına gittiği için böyle formüle ediyorlar, İki aydan bu yana bir tek anket yayınlamadılar. Desteğimizin önemli ölçülerde arttığına İlişkin bir başka anket var, ama gizleniyor. Nitekim beni iki ay boyunca bir tek kez televizyona çıkarmadılar. Banliyölerde olaylar sürerken konuşturmadılar. Fransa'da aşırı sağcı bir liderin iyiden iyiye ortaya çıkışından çok rahatsızlar. Uzman olduğumuz, hatta neredeyse takıntılı olduğumuz konular tartışılıyor, ama haklı çıktığımız görüşleri ifade etmemize açık açık engel olunuyor.

Soru: Türkiye'yle müzakerelerin başlamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Le-Pen: Ben Türk olsam Avrupa'ya girmek istemezdim. Avrupa'nın akıbeti açık değil, bana kalırsa serbest ekonomi zora dönüşecek. Fransa'da da bu göçmen problemi ne kadar olumsuz yaşanırsa, Türkiye'nin üyeliğine o kadar muhalefet çıkar. Türkiye AB'ye girerse çoğu insan Türkler'den değil Kürtlerden korkuyor; Türkiye'deki bütün Kürtler buraya göç eder, diye. Avrupa federasyonu fikri öldü bence, Euro da ölür zamanla. Bazı ülkeler kendi içinde değişik konularda ittifaka gidecek. Fransızlar, "Türkiye AB'ye alınmasın" derken, hem Avrupa'yı hem de Türkiye'yi korumuş oluyorlar!..

Soru: Yazar Orhan Pamuk Türkiye'de bir milyon Ermeni, 30 bin Kürt öldürüldü, dediği için hakkında Türklüğe hakaretten dava açıldı. O da başına gelenler yüzünden Türkiye'de yaşamaktan utanç duyduğunu söyledi. Türk milliyetçisi olsaydınız nasıl bir tepki gösterirdiniz?

Le-Pen: Utanıyorsa çıkıp gitmesi lâzım. Sevmiyorsan terk edersin! Ama fikir ve düşünce özgürlüğüne inanıyorum. Yasalarla insan zihni engellenemez. Tabii ki söylediklerinden Türklerin şoke olabileceğini tahmin ediyorum, anlıyorum. Neyin hakaret olduğunu tespit zor, neticede sübjektif bir şey. Hangi tonda nasıl söylendiği önemli. Bir çok iddialar, Türkiye'yi sıkıştırmak için ortaya atılıyor. Tarih yeniden yazılamaz. Elbette tarihte çok suç işlendi, çok şey geçti. Ama bugün yaşayan ülkeleri ve insanları bundan sorumlu tutmak yanlıştır. Haklıyı, haksızı ayırmakta zorlaşmıştır. 20. yüzyıldan geriye bakıp herkesi suçlamak, geçmişi bugünün görüşleriyle değerlendirmek hatalıdır, yararsızdır.

Soru: Fransa'da 19 tarihçinin, "tarihin yasalarla yazılamayacağı" yönündeki çıkışını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Le-Pen: Değerlendirmiyorum, gülüyorum. Neticede içlerindeki pek çok isim sol ya da aşırı soldan. Yahudi soykırımına ilişkin Gayssot yasasını komünistler çıkarttı. Onlar da desteklemişti, ilginç şimdi böyle konuşmaları. Ben de suçlandım, hatta mahkûm oldum. Niye sahip çıkmadılar?

Soru: Banliyölerde otomobilleri yakan gençlerle görüştüm. Sarkozy'den o kadar nefret ediyorlardı ki, aşırı sağın lideri olarak sizinle Sarkozy arasında bir tercih yapmak zorunda kalsalar, onu cezalandırmak için sizi tercih edeceklerini söylüyorlardı?

Le-Pen: Bu beni hiç şaşırtmıyor tabi. Bu sabah France Inter radyosuna gittim. Bize girişte sadece İki kişi gülümsedi. Biri Afrika, biri Arap kökenli iki genç ayağa kalkıp elimi sıkıp selam verdi. Fransızlar suratlarını buruşturup neredeyse ööö diyerek baktı. Zavallı solcular! (Kahkaha atıyor) Gerçekten çok komik. Sokaklarda da durum aynı. Le Pen'in fikirleriyle mutabık olun ya da olmayın ama neticede düşündüğümü açık açık söylediğimi, manipülasyonlara gitmediğimi biliyorlar. O yüzden de saygı duyuyorlar.

Soru: Siz nasıl değerlendiriyorsunuz banliyö isyanlarını?

Le-Pen: Yaralananlara bakın, hepsi polisti, isyan eden gençler polisle çatışırken bir teki yaralanmadı. Bu da çocuklara yaptıklarının bir çeşit oyun olduğunu ispatladı. Otuz yıldır göçmen politikası aşırı şekilde gevşek tutuldu. Halk tepki gösterdikçe bu defa aşırı sıkı bir politikaya gidilecek. Hollanda göçmen politikası en gevşek ülkeydi, iki olayda iki kişinin ölmesi yetti. Halk bir anda son derece sert bir şekilde dönüş yaptı. Herkesten sıkı tedbirlere giriştiler. Aynı şey Fransa'da da olacak yakında. Bu her an olabilir! Sosyolojik olarak bakalım, bu yıkma, yakma eylemleri anarşist bir havada geçti. İmamlar, çeteler ya da terörist gruplar yönlendirmedi. Spontan gelişti.

Soru:  Bütün Fransa'yı meşgul eden, başbakanı dış geziden alıkoyan bir vakaya dönüşünce ve televizyonlarda sabahtan akşama bu isyan anlatılınca sürdürmeye karar vermişler?

Le-Pen: Elbette, promosyonları yapıldı. Ama mesela Cezayir'de iç savaşta, işler iyi gitmediğinde kalabalık her şeyi birden yakıyordu. Devlet binalarına kadar ne varsa. Burada devleti test ettikleri belli! Devletin yapması gereken son derece kararlı davranmak, "Çok yakmak istiyorsanız, sopayı görürsünüz" demekti. Hâlbuki bizimkiler "O kadar abartmayalım. Zaten yakında havalar soğuyacak, çocuklar sokakta araba yakmak yerine evde yatacak" dedi.

Soru: Sizce Fransız kim? Bir keresinde, "her ahırda doğan at olmaz", demiştiniz?

Le-Pen: Zamanında "Cezayir, Fransız'dır" diye propaganda yaptım. Onları yüzde yüz Fransız görüyordum.   1986'da Bölge Konseyi'ne bir Müslüman'ı seçtiren de bendim.  Partimizde siyahlar da var, Araplar da. Kriterimiz şu: Fransa'yı seviyor musun, sevmiyor musun? Yoksa problem yabancı kökenli olup olmamak değil. Ama yılda 400-500 bin göçmen geliyor. Bu ülkenin bu kadar göçmeni kaldırabilecek durumu yok. Yirmi yıldır iş yok. Burada da binlerce işsiz var. Yine de tabii şartlar iyi, çalışmadığın zaman bile çalıştığın zamana kıyasla daha iyi para ödendiği oluyor. Bu yüzden insanlara çalışma isteği verilmiyor. Üçüncü dünyadan geliyorlar. Ayrıca Müslümanlarda bir ağırlama geleneği var, ardından bütün sülalesi geliyor. Bu çocuklar fırında çalışmayı, işçi olmayı kabul etmeyip çetelerle yaşamaya devam edecek. Tabii burada doğdun diye vatandaşlık alınmasına da karşıyım. Aman bu çok kutsal bir şey tartışılmaz, diyorlar. Neden tartışılmasın! 19. yüzyılın sonunda Fransa Almanya'ya karşı savaşa hazırlanırken yabancı işçiler askere gitmiyor diye, zorla adamları Fransız yaptılar, İtalyan, diyene "Yok, Fransızsın" dediler. "Burada doğdunuz, askerlik hizmetine de mecbursunuz" dediler. Bize göre vatandaşlık ya mirasla geçer ya da hak edilir. Mirasla geçmediyse bir yabancı Fransız olacağı zaman Fransız olması istenecek biri olmalı. Tıpkı evlilik gibi! Sadece bir tarafın isteğiyle olmamalı. Biz vatandaşlık veriyoruz; sonra besliyoruz ve bazı Fransızlar diyor ki: "Ohh iyi bir de ağzımıza tükürüyorlar!" Yoksa ben asla yabancı düşmanı değilim! Türkiye'de de yabancılar olmalı. Ama onlar da bu ülkede bedava yaşayamayacaklarını, hiçbir riske katlanmadan ve katkıda bulunmadan yiyip içip sağlık hizmeti alamayacaklarını da bilmeli.

Soru: Sarkozy aşırı sağcı niyetler taşımakla da suçlanıyor. Doğru mu?

Le-Pen: Fikirlerim ondan farklı! Yabancıların oy hakkına kesinlikle karşıyım. Pozitif ayrımcılığa da! Herkes kartını oynasın.

Savaşta yıkılmış, suyu, elektriği olmayan, son derece güç koşullarda yaşanan bir evde büyüdüm ve nice zorluklara katlandım. Ben inanmıyorum; öyle banliyödeki çocuğun elinden tutulup, siyasal bilimlere filan getirilip kurtarılması fikrine. Sanki siyasal bilimler mükemmel bir ideal! Ben iyi ve mutlu bir itfaiyeci olmasını, mutsuz, suratsız bir bürokrat olmasına tercih ederim. Tabii ki sağın genel olarak fikirlerimizden esinlendiği belli. Güvenlik kavramını öne çıkardılar. Tedirginlik size yaklaştıkça yavaş yavaş "Le Pen haklı galiba" demeye başlıyorsunuz. Onlar da seçmen kaydıkça fikirlerimizden esinlenip gidenleri yakalamaya çalışıyor. Bunu da biliyorsunuz.

"Fikirlerin lepenleştirilrnesi" diyor Fransızlar. Sekiz bin otomobil yandı üç haftada. Ama yılda 30 bin otomobil yanıyor zaten. Yani günde 100 otomobil. Buna alıştılar, sıradanlaştı, konuşulmuyor. Olağanüstü hal zaten vardı oralarda… Fransa'yı kullanan da, yabancıları kışkırtan da, hep bazı gizli ve hain odaklar… Ama bunlar ortalıkta görünmüyor…

Soru: Sarkozy'nin "serseri, ayak takımı" tanımlamasına tepki gösterilmesini nasıl yorumluyorsunuz? Bu olayların ardından desteği 10 puan arttı!

Le-Pen: Dürüst söylemek gerekirse Sarkozy bunu sadece banliyö göçmenlerine söylemedi, serserilere söyledi. Elbette kamuoyu destekledi. Ona karşı bu saldırıyı kınadı. Otomobil yakanlara "serseri" dedi diye birine saldırılır mı?

Soru: Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turunda tercihiniz Sarkozy mi?

Le-Pen: Ehh hayır, o kadar açık değil! Herkes biliyor ki artık Fransa'da sol, sağ ve Ulusal Cephe var. Sol ve sağ olayların gidişatına ve daha pek çok parametreye göre şekillenecek, ama bizimki istikrarlı olarak artıyor. Fransa'nın durumu vahimleşiyor, ekonomik, mali, sosyal ve sosyolojik olarak. Su alan bir gemi düşünün. Birileri der ki pompayla suyu boşaltalım, öbürü der ki kovayla boşaltalım! Bu arada su dolmaya devam eder. İlk yapılacak şey içerideki suyu boşaltmayı düşünmek değil, yeni su dolmasına mani olmaktır. Bu yapılmıyor. Bu da bize yarıyor.


[1] Deniz Yalçın / Aydınlık / 04.06.2006

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Yorumu Takip Et
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
Necati AKGÜL

Necati AKGÜL

YORUMLAR

Son Yorumlar
0
Yorumunuzu okumaktan memnuniyet duyarızx