YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
691d74bcedb26
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 8 9 4 2
Bugün : 5252
Dün : 39415
Bu ay : 770691
Geçen ay : 1371576
Toplam : 45174512
IP'niz : 18.97.9.169

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

Gizli servisler ve karanlık işler eksik yazılıyordu!

Mahir Kaynak ve Ömer Lütfi Mete tarafından kaleme alınan ”Gizli Servisler Karanlık Odalar, Kör Noktalar” adlı kitapta, gizli servislerle ilgili akılları kurcalayan sorular sırlanıyor. Bu kitapta cevaplandırılan konular arasında, ”İsrail gizli servisi MOSSAD neden dünyanın en iyi ve en çabuk iş bitiren istihbarat teşkilatı olarak biliniyor? Dünya üzerindeki uyuşturucu, fuhuş, silah kaçakçılığı, insan ticareti vb işlerin arkasında CIA mi var? Alman gizli servisi BND, Türk cumhuriyetlerinde ne gibi faaliyetlerde bulunuyor? Irak işgali öncesi BND’yle CIA arasında ne tür anlaşmalar imzalandı? İngiliz derin devleti, MI6 üzerinden nasıl Orta Doğu’ya hükmediyor? MİT, Bergama dosyasında neden yetersiz kaldı? 1970 darbesine giden yolda MİT kimlerden, nasıl bilgi aldı? Önemli istihbarat teşkilatları, elemanlarını staj yapmaları için neden Türkiye’ye gönderiyor? Gizli servisler mafyayı nasıl kullanır? Örtülü operasyonlar nasıl yapılır?” soruları dikkat çekiyor. Ama sadece kafalar karıştırılıyor, doğru ve doyurucu cevaplar verilmiyor.. Bir nevi, bu Siyonist güdümlü gizli servislerin reklâmı yapılıyor ve bunlarla başa çıkılamayacağı kanaati oluşturuluyor. Yani doğrular hem eksik söyleniyor, hem yalanlara kılıf yapılıyordu.

İlhan Selçuk, Fehmi Koru ve Ahmet Hakan da farklı şekilde kafa karıştırıyordu

Cumhuriyet Gazetesi’nin başyazarı İlhan Selçuk dahil, faiz üzerine yazı yazmayan kalmadı. Fehmi Koru ve Ahmet Hakan başta olmak üzere, kimi yazarlar da İlhan Selçuk’un faiz yazısı üzerine yazılar yazdılar… Başkanlar, bakanlar, yazarlar ve diğerleri; ‘FAİZ’i, konuştular, tartıştılar, yazdılar…

İlhan Selçuk, kendince Kur’an’daki faizle ilgili ayetlerin dökümünü şöyle yapmış: “Bakara Suresi, ayet 275: Faiz yiyenler mahşerde ancak şeytanın çarptığı kimsenin kalktığı gibi kalkarlar… / Allah alışverişi helâl, faizi haram kıldı… / Kim faizciliğe dönerse cehennemliktir… / Onlar orada (cehennemde) temelli kalacaklardır… / Ey müminler!.. Allah’tan sakının, inanıyorsanız faizden arta kalmış hesaptan vazgeçin… / Böyle yapmazsanız, bunun, Allah’a ve Peygamberine karşı açılmış bir savaş olduğunu bilin… Âli İmrân Sûresi, âyet 130-132: Ey müminler… / Yemeyin faizi!.. / Kat kat faiz alarak Allah’a karşı gelmekten korkup sakının!.. / Kâfirler için hazırlanmış olan ateşten de sakının!.. Ve Allah’a, Peygamber’e boyun eğin!..”

Fehmi Koru, “İlhan Selçuk ve faiz yasağı” yazısının bir bölümünde bakın AKP’ye ne mazeretler ve hikmetler yumurtlamıştı:

“(İlhan Selçuk’un) Bu zahmete katlanmasının sebebi, ülkemiz Müslümanlarının (o ‘dinciler’ diyor) sahtekârlığını sergilemek… “Türban da türban” diyorlarmış, ama ‘dinci iktidar’ Türkiye’yi ‘faiz cenneti’ yapmış, kimse sesini çıkarmıyormuş… “Hiçbir dinci gazetede, hiçbir köşede, hiçbir dinci televizyonda şu yazdıklarımı yalanlayamazlar, ağızlarını açamazlar; hacı hoca geçinen yalancı Müslümanlar ağızlarının fermuarını kapatmak zorundadırlar…” diyor İlhan Bey. Doğru söylüyor olabilir mi? Türkiye’nin en yüksek faizle paranın el değiştirdiği ülkelerden biri olduğu doğru elbette. Son 20 yıldır uygulanan finans politikaları yüzünden Türkiye ‘sıcak para tiryakisi’ oldu; parayı çekebilmek için de ona yüksek getirisi (yani faiz) sağlamaktan başka çare yok. Hükümetler de sırf ‘Con Ahmet’in devr-i daim makinası’ durmasın diye yüksek faizden vazgeçemiyorlar. İyi de bunun ülkemiz Müslümanları ile ilgisi ne? Ak Parti hükümeti Kur’an-ı Kerim’de varolan faiz yasağıyla ilgili âyetleri devlet hayatına taşıyacak olsa “Lâiklik elden gidiyor” diye ilk bağıracaklardan biri olmayacağına dair söz verebilir mi İlhan Selçuk? Dinî hükümlerin kamu uygulamalarında yol gösterici olmasını mı istiyor yoksa? İyi de bu lâikliğe aykırı değil mi?”

Fehmi Koru’nun, Müslüman çevreleri yakından ilgilendirecek ilginç bir tesbiti daha var; aynen aktarıyorum: “Görüşünü aldığım bu konulara vâkıf kişiye göre, Türkiye’deki Müslüman çevreler faiz yasağına kişisel ve ticarî hayatlarında sıkı sıkıya uyuyorlar. Bankayla çalışması mutlaka gerekiyorsa, paralarını faiz getirmeyen cari hesaplarda tutuyor inançlı insanlar. Ticari hayatını İslâmî esaslara göre düzenleyen sanayiciler, tüccarlar da banka kredisi kullanmıyorlar. Görüştüğüm kişi, “Son yıllarda büyüyen Anadolu sermayesi bu başarısını bankalarla faizli iş yapmamasına borçlu; kredi alanlar battı, onlar dimdik ayakta” dedi bana.” Yani Fehmi Koru, hem Türkiye’yi faiz ve rantiye cennetine çeviren AKP’ye mazeret uyduruyor, hem de yine Siyonist sermayenin kontrolündeki sözde faizsiz finans kurumlarının reklamını yaparak Müslümanları aldatıp avutuyor. Böylece İlhan Selçuk’a rahmet okutuyor.. Yani doğrularla yanlışları harmanlıyor..

Ahmet Hakan (gibi ayarı belli birisi bile dayanamayıp), “Faiz konusunda İlhan Selçuk haklı” başlığında, yazısına şöyle başlamıştı: “Cumhuriyet Gazetesi’nin kaptanı İlhan Selçuk, çok titiz bir çalışma yapmış ve Kur’an’da yer alan faiz karşıtı ayetleri tek tek sıralamıştı… Ardından da şu dört sonuca varmıştı: BİR: İslâm’da faiz kesin bir dille haram kılınmıştır… İKİ: Türkiye son yıllarda AKP iktidarı sayesinde faiz cenneti yapılmıştır. ÜÇ: Buna karşılık hiçbir dinci gazetede, köşede, televizyonda ağızlar açılmamaktadır… DÖRT: Türban türban diye ortalığı inletenlerin ağızlarının fermuarı kapanmıştır.”

“İlhan Selçuk’un bu saptamalarına ilk itiraz Fehmi Koru’dan geldi… AKP hükümeti, faizle ilgili herhangi bir adım atsa… En şiddetli itiraz İlhan Selçuk’tan gelecekmiş. Selçuk, “Neden AKP hükümeti faizi ortadan kaldırmıyor?” diye sormuyor ki. Onun esas sorusu şu: “Faiz almış yürümüş, neden susuyorsunuz?” Suskun kalmakla suçladıkları ise… Başta Fehmi Koru olmak üzere, dini hassasiyeti olan yazarlar ve yorumcular… Düşünün: Türkiye faiz cennetine dönüşmüş ve iş başında AKP dışında bir parti var… Dini hassasiyeti yüksek yorumcularımız, yine böyle suskun kalırlar mıydı? Bence kalmazlardı… Ve İlhan Selçuk, bu konuda yerden göğe kadar haklıdır. İlhan Selçuk, altını çizdiği “ikiyüzlülük” konusunda da sonuna kadar haklıdır… Dini hassasiyet gereği, “Türban / Türban” diye tutturulacak… İş faize gelindiğinde zinhar tek bir sözcük bile edilmeyecek. Bu hakikaten yaman bir çelişkidir. Çelişkiye dikkat çekildiğinde ise savunma hazırdır: “Faiz konusunda adım atsa ‘Lâiklik elden gidiyor’ tepkisiyle karşılaşır. Ne yapsın zavallı AKP?” Bu savunmayı yapanlara söylenecek söz şudur: Sen boş ver, AKP hükümetinin faiz konusunda adım atmaya kalktığı anda alacağı olası eleştirileri… Sen sözünü söyle! Onca ayeti görmezden gelme… En azından kayıtlara geçsin diye küçücük bir uyarıda bulun… Gerisi Allah kerimdir…”

Reşat Nuri Erol’un güzel tespitiyle: Ekonomik terör faiz’den kaynaklanıyordu

Bir haberin önce başlığını okuyoruz: “Merkez Bankası’ndan umduğunu bulamayan ihracatçı yüksek faiz için gölge kurul oluşturuyor”.

Malum olduğu üzere, Merkez Bankası’ndan şok faiz indirimi talep eden sivil toplum kuruluşları Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM)’nin öncülüğünde yeniden bir araya gelerek, “Merkez Bankası Para Politikası Kurulu”na benzer bir gölge kurul da kuruyor.

Gaye: Üretim ve ihracatçıların sorunlarını sürekli izleyebilmek ve yüksek faiz politikalarına karşı görüşlerini anlatabilmek, alternatif düşünce ve çözümler üretmek…

Gerekçe: Ülkemizdeki yüksek faiz oranlarına karşı çıkan iş dünyası temsilcileri, uygulanmakta olan yüksek faiz politikasının dünyanın en yüksek faizlerini ödeyerek ülkenin kanını, iliğini sömürdüğünü ve bir nevi ekonomik terör ortamı oluşturduğunu söylüyorlar.

Haklılar ve az bile söylüyorlar.

Faiz nedir?

Faiz tekelleşmedir; yani birilerinde bir şeyler eksilirken, diğerlerinde haksız olarak artmadır.

Kapitalistlerde bu haksız artış tekel sermaye sahiplerinin olmaktadır.

Sosyalistlerde ise bu artış tekel konumunda olan komünist partinin kasasına dolmaktadır.

Mekanizma her ikisinde de aynıdır.

Daha da ileri giderek diyebiliriz ki; bu tekel hep “sömürü sermayesi”nin yani Siyonist Yahudi şebekesine çalışmaktadır.

Sömürü sermayesi ne yapmıştır? Kapitalizmde halkın mallarını elinden faizle almıştır. Faizle alamadığını sosyalizmde/komünizmde siyasi sistemle almıştır. Ayrıca nasyonal sosyalizm, enternasyonal sosyalizm adı altında halkın bütün mallarını gasp etmeye kalkışmıştır. Böylece dünyada sermaye tekeli kurmayı ve bir tek devleti (Büyük İsrail hâkimiyetini, BOP projesini) amaçlamıştır.

Dünyadaki bu faizli sömürü çarkına karşı koyan Mustafa Kemal’in Türkiye Cumhuriyeti Devleti olmuştur.

Türkiye’de ‘halkçılık ve devletçilik ilkeleri’ ile halkın yapacağı işler halka bırakılmış, halkın yapamayacağı işler KİT’lere bırakılmıştır. Bu sistem, Hazreti Davut Peygamberin uyguladığı ekonomik sisteme yakındır. İşte, kurulduğu dönemde bu ekonomi politikalarını uygulayan ilk ülke olan Türkiye’nin günümüzdeki Merkez Bankası; maalesef bir taraftan dünyadaki en yüksek faizleri uygulamaya devam ederken, diğer taraftan vakti geldiğinde faizleri indirmeme konusunda direniyor!

Sonuç olarak: Sömürü sermayesinin önderliğindeki kapitalist ve sosyalistler/komünistler insanlığı sömürdüler; hâlen de sömürmeye devam ediyorlar… Bunlar elebaşları ABD’deki 200 Yahudi ailesidir. Şimdi daha da azalmış olabilirler. Bunlara inanıp onlarla savaşmayan, yani ekonomik teröre sebebiyet veren faizli sistem uygulayıcısı sosyalizmle ve kapitalizmle mücadele etmeyen zavallı insanlar TİM Başkanı Oğuz Satıcı’nın da dediği gibi adeta ‘akıl tutulması’ içinde değil de nedirler?!.[1] AKP iktidarının yalanları ve kiralık yazarların yalakalıkları, devleti ve milleti yalama yapmaktan başka işe yaramıyor!..

“2008’de özelleştirmeden 11,8 milyar dolar gelecekmiş!”

Pek çok varlığımız ‘özelleştirme’ adı altında peşkeş çekildi; hâlen de çekilmeye devam ediyor… Hükümet -haberde yazıldığına göre- yeni dönemde özelleştirmeye hız verecek/miş. Maliye Bakanlığı 2008 yılında satışa çıkarılacak kamu kuruluşlarından 11,8 milyar dolar gelir hedefliyor/muş…

Elektrik dağıtım şirketleri, otoyollar, köprüler ve onlar üzerinde yer alan tesisler özelleştirilecekmiş… Limanlar ile şeker fabrikaları başta olmak üzere son kalan fabrikalar 2008’de öncelikle özelleştirilecekmiş… Türk Telekom özelleştikten sonra neler oldu, neler yaşandı ve bugünlerde grev sebebiyle neler oluyor; bizzat yaşayarak biliyorsunuz… Ben ‘özerkleştirme’ ve ‘halka açılma’ şartıyla özelleştirmeye karşı olmadığımı defalarca yazdım ve çözüm önerilerimi sundum. Bu konudaki bugünkü sorum ise şudur: Eldeki bu son varlıklar da ‘özelleştirme’ adı altında bittikten sonra ne yapacaksınız, neyi satacaksınız, bütçe açıklarınızı nasıl kapatacaksınız; hiç düşündünüz mü, ya da düşünüyor musunuz?!. Lütfen düşünün…[2]

Bizim İslamcı kiralıklar faize fetva uydururken AKP Londra’da 2. Sevr’i imzalıyordu

İmzalar, PKK’nın Londra’daki merkezine 20 dakika mesafede atıldı

‘Stratejik ortaklık’ çok özel bir anlaşmadır ve Türkiye, ABD dışında hiçbir ülke ile bu anlaşmayı daha önce imzalamamıştı.. İsrail Başbakanıyla görüşme, Erdoğan Londra’ya ayak bastıktan sonra duyuruldu, Bush 5 Kasım randevusunu İsrail Başbakanı Olmert’in Brown-Erdoğan programına monte etmesinden sonra verdi. Ertesi gün de Hakkari’deki TSK birliğine PKK saldırısı yapıldı.

Londra’da 25-27 Ekim günleri arasında Lordlar Kamarası’nın ev sahipliğinde toplanan Fetullah Gülen Konferansı’nın öncesinde. 22-23 Ekim tarihleri arasında Tayyip Erdoğan Londra’ya geldi. Erdoğan’ın 29 Ekimlere doğru son 3 yıldır Londra gezileri artık kanıksanmakla birlikte, bu seferki Londra ziyaretinin daha öncekilerden bir farkı vardı. Tayyip Erdoğan 23 Kasım öğlen saatlerinde İngiltere Başbakanı Gordon Brown ile ortak yaptığı basın toplantısında ‘İngiltere ile stratejik mutabakat ortaklık anlaşmasını imzaladıklarını’ açıkladı.

Türkiye İngiltere ile Tayyip Erdoğan zamanında geçen yıllarda ‘Vizyon ortaklığı’ ve ‘Eylem Planı ortaklığı’ imzalamıştı. Ancak, Hariciye’deki en sıradan memurun bile bildiği gibi ‘stratejik ortaklık antlaşması’ çok özel bir anlaşmadır. Türkiye, ABD dışında hiçbir ülke ile bu anlaşmayı daha önce imzalamamıştı.

Bush’un randevusu, PKK’nın saldırısı

Erdoğan’ın Londra ziyaretinin sır gibi saklanan gündemindeki son gelişme de, BBC tarafından Erdoğan Londra’ya ayak bastıktan sonra duyuruldu: ‘Türkiye başbakanı Erdoğan, Gordon Brown’un yanı sıra İsrail Başbakanı Ehud Olmert ile de buluşacak. Olmert’in programa ne zaman monte edildiği öğrenilemedi. Fakat 19 Ekim tarihinde ‘Erdoğan’ın Bush’tan gelecek randevu tarihini dört gözle beklediği ve Bush’un İngiltere üzerinden Brown aracılığı ile Irak’ı konuşacağı ve bu gezinin önemli bir gezi olacağı’ yorumu diplomatik çevreler tarafından yapıldı.

Washington için “olabilecek en kötü senaryo”

Erdoğan’ın Londra’ya ayak basmasına saatler kala 22 Ekim gece yarısından sonra BBC’ye canlı programda demeç veren Hudson Enstitüsü-Avrasya Araştırmaları Dairesi’nden Zeyno Baran ABD’nin ağzındaki baklayı çıkardı ve şunları söyledi: ‘…Türk Ordusu bu aşamadan sonra Irak’a bir şekilde müdahalede bulunacaktır. Bu müdahalenin şekli ne olur bilemiyoruz. Fakat bildiğimiz tek bir şey var: Türk Ordusu’nun Kuzey Irak’a müdahalesinin, yani bir NATO ülkesinin askeri operasyonunun Suriye ve İran tarafından desteklenmesi Washington’da rahatsızlık yaratıyor. Olabilecek en kötü senaryo olarak görülüyor.’

İngiltere ile stratejik ortaklık ne anlama geliyordu?

Tayyip Erdoğan Londra’da Oxford Üniversitesi ve Lordlar Kamarası’nda birer konuşma yaptı. Aynı salonlar, 3 gün sonra Fetullahçıları ağırladı. Erdoğan, 10 Downing Street adresli başbakanlık konutunda İngiltere ile stratejik ortaklık anlaşmasını imzalarken, 20 dakika mesafede, 11 Guilford Street adresindeki PKK’nın uluslararası merkezi ve Öcalan’ın avukatlarının yetiştirildiği Kurdish Human Rights Project merkezinin (KHRP) olduğunu herhalde biliyordu. Konuşma yaptığı Lordlar Kamarası’nın KHRP hamiliğinden Merve Kavakçı ve Fetullah’a ev sahipliği yaptığını da biliyordu. O zaman İngiltere ile yapılan ‘stratejik ortaklık’ anlaşması ne anlama geliyor? Açıklıyoruz:

Lordlar Kamarasındaki Türkiye memurları

Lordlar Kamarası, devletin ideolojik ve stratejik karar mekanizmalarının çalıştırıldığı derin devlet kurumu ve doğrudan kraliçeye bağlı. Lordlar Kamarası’nda İngiliz dışişlerinin her bir ülkedeki değişik stratejik katmanlara yönelik ‘asil’ memurları çalışıyor. Türkiye için bu isimler şöyle sıralanıyor: Kıbrıs için Lord Hanney, PKK’nın uluslararası ilişkilerini düzenleyen ve KHRP’ı kuran Lord Avebury ve Lord Rea, Fetullah örgütlenmesini yürüten ve Lordlar Kamarası’na ilk giren Müslüman lord unvanı olan Ahmet!

PKK’nın uluslararası ilişkileri sol kanattan kuruldu

Kuzey Irak’taki Kukla Devlet’in ABD ile birlikte kurucu üyesi olan İngiltere bu faaliyetini Lord Avebury ve Lord Rea’nın önderliğinde yürütüyor. Kürt İnsan Hakları Projesi’ni kuran Avebury, daha sonra kuruluşun yöneticiliğine 1989 yılında İngiltere’ye iltica eden Kerim Yıldız’ı getirdi.

Nelson Mandela’nın eski avukatı ve Tony Blair’in karısı Cherry Blair’in çalışma arkadaşı avukat Sir Sydney Kentridge, Mark Muiler, Tim Otty, Gareth Peirce, Louis Charambbous, Philip Leich, Kerim Yıldız ve Mark Muller ile birlikte Öcalan’ın savunmasını yürüten ekibi devreye soktu. Bakü-Ceyhan boru hattını ve Ilısu Barajı’nı önleme kampanyası da aynı grup tarafından yürütüldü. Her iki eylemde Friends of the Earth örgütü İngiliz derin devleti içine alındı ve bu kanalla anti-kapitalist harekete sızılarak PKK’nın uluslararası ilişkileri sol kanattan kuruldu.

İkiz yasalar, PKK’ya hazırlatıldı!

Kerim Yıldız ve Mark Muller ekibinin faaliyetleri görev alanlarına göre çeşitlendi ve 2000’li yıllarda Ermenistan’da avukatlara Ermeni meselesinin uluslararası mahkemelere taşınması için seminerler vermeye başladılar. Bu seminerler Azerbaycan’da Helsinki Komitesi ve Türkiye’de İHD eliyle sağlandı. 10 Şubat 2005 tarihinde Kerim Yıldız gece saat 10’da Azerbaycan havaalanında tutuklandı. İngiltere dışişleri bakanlığı devreye girerek Yıldız’ı Londra’ya geri getirtti.

KHRP, Lordlar kamarasındaki Türkiye’deki reformlar konusunda ve ikiz yasaların görüşüldüğü günlerde otoriter bir duruma getirildi. Devlet Bahçeli’nin o tarihlerde imza attığı yasalar Lordlar ve Kerim Yıldız ekibi tarafından İngiltere patentli PKK tarafından hazırlandı.

Kürdistan üniversitesini kurdular

Eylül 2006 yılında Erbil’de kurulan Kürdistan Üniversitesi de KHRP tarafından hazırlandı. Bradford Üniversitesi’nin eşdeğer diplomasını veren Kürdistan Üniversitesi’nin rektörü Abbas Vali, 1985 ve 2004 yılları arasında Galler Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak çalıştıktan sonra, KHRP bağlantısıyla 2004 yılında Boğaziçi Üniversitesi’ne gönderildi. 2006 yılında da Kürdistan Üniversitesi’ne alındı. KHRP’nin ABD’deki kardeş kurumu ise, KHRW- Kürt İnsan Hakları İzleme Komitesi. Süleymaniye Üniversitesi’ni KHRW yönetiyor. San Diego, Seattle, Dallas, Michigan, Portland, Nashville, Erbil, Süleymaniye ve Bağdat’ta büroları var.

Sözünü ettiğimiz tüm bu faaliyetler Londra merkezli sürdürülürken, Londra’daki büyükelçiler, Korkmaz Haktanır’ın Lordlar Kamarası tarafından görevden aldırılmasından beri ne yapmaktadır? Ve en önemlisi Tayyip Erdoğan İngiltere ile neyin stratejik ortaklığını imzalamıştır diye sorarsanız, Sevr’i ikinci kez imzalamıştır.[3]

BOP eşbaşkanlığı altında eş-dost çıkarları sırıtıyor

Tayip ailesinin Barzani ve Talabani’yle ticari bağları

Ailenin Kuzey Irak’taki ticari işleri, Damat Albayrak’ın Genel Müdürlüğünü yaptığı Çalık Holding üzerinden yürütülüyor. En çarpıcı iş, Irak Devlet Başkanı Talabani’nin lideri olduğu KYB’ye karargâh inşaatı görülüyor. Bir diğerini, Irak’ta çıkarılacak gazı Kerkük’ten Ceyhan’a ulaştıracak boru hattının yapımı projesi oluşturuyor.

Başbakan’ın Kuzey Irak’a sınır ötesi Harekâtı engellemek için gösterdiği gayret, Tayyip ailesinin Barzani ve Talabani’yle ticari bağlarını yeniden gündeme taşıdı. İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’in seçimlerden önce belgeleriyle açıkladığı skandal bağlar, bugüne kadar hiç kimse tarafından yalanlanamadığı dikkat çekiyor.

Şeyh Makdum’un CEO’su ile İstanbul görüşmesi gizleniyordu

Dubai Şeyhi Makdum’un yatırım CEO’su Mübarek Fahad, Mart 2007 başında Ahmet Çalık ve Tayyip Erdoğan’ın damadı Berat Albayrak ile İstanbul’da görüştü. Öneri şuydu: “Kuzey Irak’ta büyük inşaat ve yatırım işleri var. Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani ve Kürdistan Başbakanı Neçirvan Barzani ile müzakere edildi. Siyasal nedenlerle Tayyip Erdoğan’ın damadının yönetimindeki Çalık Holding tercih ediliyor. En somut iş 350 dönüm üzerinde inşa edilecek Kürdistan Yurtseverler Birliği’nin Merkez Karargâhı ve Müzesi. Para hazır. Bu iş sizin. İhalenin toplam tutarını siz yazın” diyor.

Ahmet Çalık ise, Tayyip Erdoğan hükümetinin Kürdistan ile ilişkileri ekonomik temelde pekiştirmekten yana olduğunu, böylece Kürdistan’ın istikrar kazanacağını belirterek işi üstleniyor.

Ahmet Çalık’ın Dubai’de GAP Dubai FTZ Co. şirketi var. Çalık’ın uluslararası operasyonları bu şirket üzerinden yürütülüyor. Şirketin yöneticileri, Makdum’un Sama Dubai şirketiyle içli dışlı. Proje, Dubai’de oluşturuluyor.

“Erdoğan ailesine bu işlerin, Kuzey Irak’taki Kukla Devleti koruması ve Irak’ı bölme harekâtına hizmet etmesi için verildiği”ni artık herkes biliyor.

İkinci buluşma Süleymaniye’de

İşi kabul eden Çalık Holding’in İnşaat Grubu’ndan bir heyet Kuzey Irak’a gidiyor. 5-9 Nisan 2007 tarihleri arasında beş gün boyunca KYB karargâhının inşaatıyla ilgili görüşmeler, incelemeler yapılıyor. Emniyet kaynaklarının da doğruladığı bu seyahatte Süleymaniye’de Talabani’nin Nokan Şirketler Grubu’nun yöneticileriyle buluşuluyor. Talabani’nin adamlarıyla “PUK Headquarter and Museum Complex” in inşa edileceği araziyi gezip, fotoğraflar çekiliyor ve bir rapor hazırlanıyor..

Üstelik bütün bu buluşmalar, pazarlıklar hakkında öyle ayrıntılar açıklanıyordu ki, tek bir cümlesini yalanlayan çıkmıyor.

Irak doğalgazından verilen pay…

Irak Devlet Başkanı Celal Talabani’nin lideri olduğu KYB’ye karargâh inşaatının ardından, Berat Albayrak’ın Genel Müdürlüğü’nü yaptığı Çalık Holding’in Irak petrolleri için talip olduğu ortaya çıkıyor. Bu görüşmelerin Amerikan Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Matt Bryza gözetiminde Enerji Bakanı Hilmi Güler, TPAO ile BOTAŞ yetkilileri ve Barzani’nin temsilcileri arasında 9 Mart ve 8 Mayıs’ta İstanbul’da yapıldığı belirtiliyor.

Damat Albayrak’ın 4 aydır yanıtlamadığı sorular hala kafaları kurcalıyordu

1. Şeyh Makdum’un aracısı ile Mart 2007’de İstanbul’da görüştünüz mü, görüşmediniz mi? Görüştüyseniz ne konuştunuz?

2. Çalık Holding heyeti, 5-9 Nisan 2007 tarihleri arasında Süleymaniye’de incelemeler yaptı mı yapmadı mı? Mühendislerinizden Levent Tuna, bir telefon görüşmemizde bu konu hakkında konuşmak istemediğini belirtmekle birlikte, bu seyahati reddetmedi. İnceleme heyetinde kimler vardı? Kimlerle buluştunuz?

3. “PUK Headquarter and Museum Complex”le bir ilginiz yoksa, mühendisleriniz Süleymaniye’de Nokan Şirketler Grubu’nun yöneticileriyle “PUK Headquarter and Museum Complex”in inşa edileceği araziyi neden gezip, fotoğrafladılar? Dönünce Çalık Grubu yönetimine sundukları rapor ne raporuydu?

4. Süleymaniye heyeti hazırladığı raporu, siz holding yöneticilerine sunmadı mı? O raporu yok mu sayıyorsunuz?

5.  Dubai’de GAP Dubai FTZ Co. Şirketiniz ne tür bir faaliyet yürütüyor? Şeyh Makdum’un Sama Dubai şirketiyle ne tür bir işbirliği içinde bulunuyorsunuz?

6. Çalık Holding’in Erbil ve Süleymaniye’de başka projelerde ortaklıklara girdiğini biliyoruz. Bu projeler nelerdir? Kimlerle ortak yürütüyorsunuz?

7. Irak doğalgazı ile ilgili olarak Shell’le bir bağlantı kurdunuz mu?

İsrail hattında da, çalıların arasında yine ÇALIK çıkıyordu..

Parasal yönden zor durumda olduğu uzmanlar tarafından belirtilen Çalık Holding’e, Tayyip Erdoğan hükümeti döneminde “yürü ya kulum” deniyor.

Çalık Holding, Türkiye’nin enerji koridoru olduğuna kanıt olarak gösterilen Samsun-Ceyhan boru hattını ihalesiz olarak alıyor.

Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu’nun ilk Özel rafineri kurma ruhsatını almak da Çalık’a nasip oluyor. Çalık-Indian ortaklığının kuracağı rafineri Ceyhan’da, yıllık 10 milyon ton petrol işleme kapasitesine ulaşıyor.

Çalık, Karadeniz-Kızıldeniz hattı olarak bilinen ve Ceyhan’dan İsrail’e uzatılacak boru hattının da aktif katılımcılarından. Samsun-Ceyhan arasındaki hattın yapımını Çalık Holding yürütüyor. Bu hat Ceyhan’dan İsrail’e uzatılacak. Bu konudaki anlaşma 13 Aralık 2006’da İsrail’de Hilmi Güler ile İsrail Altyapı Bakanı Benyamin Ben Eliezer arasında imzalıyor.

Erdoğan, 25 Haziran’da İstanbul’da yapılan KEİ zirvesinde Rusya’nın enerji işbirliği teklifine karşı İsrail hattının desteklenmesi şartını gündeme getirdiği zaten biliniyor.[4]


[1] 30.10.2007 / Milli Gazete

[2] 06.11.2007 / Reşat Nuri Erol

[3] Kağan Güner-Londra / 28 Ekim 2007 Aydınlık

[4] 28 Ekim 2007 Aydınlık

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Subscribe
Bildir
1 Yorum
En Yeniler
Eskiler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

EKSİK ANLATILAN DOĞRULAR VE DOĞRUYA EN YAKIN OLAN YANLIŞLAR – MART 2008
Paylaşım için sağol. Faydalı bir makale yazmışsın. Devamının gelmesi dileğiyle.

Picture of Oğuzhan ÇILDIR

Oğuzhan ÇILDIR

YORUMLAR

Son Yorumlar
1
0
Düşünceleriniz değerlidir, lütfen yorum yapın.x
Paylaş...