YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
662e542b97494
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 7 6 5 2
Bugün : 17608
Dün : 26226
Bu ay : 672930
Geçen ay : 453014
Toplam : 23451894
IP'niz : 18.217.158.184

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

AKP iktidarı döneminde stratejik kurum ve kuruluşların özelleştirilmesi yönünde sürdürülen IMF tandanslı politika, 2008 yılında da hız kesmeden uygulanacak 2008’de özelleştirme rüzgarı, Tekel Sigaranın ihalesi ile başlayacak. Köprü ve otoyol özelleştirmeleri ile Telekom’un Hazine’ye ait yüzde 15 hissesinin halka arzı da bu yıl içinde sonuçlandırılacak.

Ne var ne yok satılıyor!

2008’de özelleştirme rüzgarı, Tekel Sigaranın ihalesi ile başlayacak. Köprü ve otoyol özelleştirmeleri ile Telekom’un Hazine’ye ait yüzde 15 hissesinin halka arzı da bu yıl içinde sonuçlandırılacak. Elektrik dağıtım ve üretim özelleştirmelerine de 2008’de başlanacak. Ayrıca Halk Bankası, şeker fabrikaları ile TCDD’ye ait kalan limanlar da özelleştirilecek. Sonuçta 2008’de özelleştirmelerden 11,8 milyar YTL gelir hedefleniyor. Derlenen bilgilere göre, yılın ilk büyük özelleştirmesi olan Tekel Sigara da geri sayım sürüyor. 25 Ocak’ta son tekliflerin alınacağı ihaleye yoğun ilgi bulunurken, JTI, BAT, Imperial Tobacco, Korea Tobacco, Doğan Grubu, European Tobacco’nun yanı sıra Dubai Prensi Şeyh Maktum’a ait Dubai Investment Group, Cinven gibi yatırım fonları ihale ile ilgileniyor. Varlık satışı yöntemiyle gerçekleştirilecek ihale öncesi Tekel Sigara’da bilgi odası süreci başlarken, yatırımcılar için alan gezileri düzenlendi.

Halkbank, limanlar ve Şekerbank sıra bekliyor

2008 yılında ayrıca Halkbank’ın özelleştirilmesinin gerçekleştirilmesi planlanıyor. Halkbank’ın hangi yöntemle satılacağına yılbaşının ardından karar verilecek.

Özelleştirme hazırlıkları süren Samsun ve Bandırma limanları da özelleştirilecek.

Her iki limanın da 36 yıllığına işletme hakkı devri ile eş anlı özelleştirilmesi öngörülürken, limanda yer alan Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO) silolarının da satışa dahil edilmesi planlanıyor.

Özelleştirme ihalesi iptal edilen İskenderun Limanı’nda 2008 yılı içinde özelleştirilmesi öngörülürken, şeker fabrikalarının da bu yıl içinde özelleştirilmesi planlanıyor.

Elektrik dağıtım ve üretim özelleştirmeleri sürüyor

Elektrik dağıtım ihalelerine de elektriğin fiyatına yüzde 15 oranında zam yapılmasına yönelik kararın ardından, başlanması öngörülüyor. Bu kapsamda, geçen yıl satışa çıkarılan ve ertelenen Sakarya, İstanbul Anadolu Yakası ve Başkent Dağıtım Bölgeleri için, bilgi güncellemeleri yapılacak ve ardından teklif alma tarihi açıklanacak.

Telekom’un halka arzı bir kılıf oluyor

Türk Telekom’un Hazine’ye ait yüzde 15 hissesi de yıl sonuna kadar halka arz edilecek. Halka arz işleminde yurtiçi veya yurtdışı sermaye piyasalarında satış ile buna ilişkin zamanlamanın piyasa koşullarına göre tespiti ve ek satış hakkının kullanılabilmesi hususları, Türk Telekom İhale Komisyonu’nca belirlenecek.

Türk Telekom hisselerinin satışında Türk Telekom ve T.C Posta ve Telgraf Teşkilatı Genel Müdürlüğü çalışanları ile küçük tasarruf sahiplerine ayrılması öngörülen yüzde 5 oranındaki pay ile ilgili olarak, söz konusu Türk Telekom hisselerinin yüzde 3’ü, çalışanlara ve küçük tasarruf sahiplerine ayrılacak. Ama bu kılıf altında yine yabancılara ve taşeronları olan sermaye baronlarına fırsatlar doğacak..

Köprü ve otoyol özelleştirmeleri hazırlanıyor

Yılın bir diğer büyük özelleştirmesi olan köprü ve otoyol özelleştirmesi için çalışmalar tüm hızıyla sürerken, köprü ve otoyolların tek paket mi, yoksa farklı paketler halinde mi satılacağına ilişkin dünya incelemeleri sürüyor. Tarifelerin belirlenmesi, işletim süresi ve İkincil mevzuat üzerinde de çalışmalar yürütülüyor. Otoyol ve köprülerin satışıyla Avustralya’dan Macquarie Infrastracture, İspanyol Abertis, Portekizli Brisa, Japon Itochu Corp ve İtalyan Atlantia şirketleri ilgilenirken, özelleştirme kapsamında, Boğaziçi ve Fatih Sultan Mehmet Köprüleri, Edirne-İstanbul-Ankara, Pozantı-Tarsus-Mersin, Tarsus-Adana-Gaziantep, Toprakkale-İskenderun, İzmir-Çeşme, İzmir-Aydın otoyolları satılacak. İşletme hakkının verilmesi yöntemiyle özelleştirilecek köprü ve otoyollarda, ihalenin ilk çeyrekte, sürecin ise 2008 sonuna kadar tamamlanması öngörülüyor.

Ekonomi hızla patinaja sürükleniyor

2007’de Türkiye ekonomisinin genel görünümü, AKP iktidarının IMF mutabakatıyla koyduğu hedeflere ulaşamadığını, bu anlamda kendi hedeflerinin de gerisine düşmüş bir iktidar görüntüsü sergilediğini ortaya koyuyor.

2007’de Türkiye ekonomisinin genel görünümü, AKP iktidarının IMF mutabakatıyla koyduğu hedeflere ulaşamadığını, bu anlamda kendi hedeflerinin de gerisine düşmüş bir iktidar görüntüsü sergilediğini ortaya koyuyor. Dahası, 2007’den 2008’e taşınan birçok sorun, AKP’nin işinin 2008’de kolay olmayacağının işaretlerini de veriyor. Biliniyor ki, Türkiye ekonomisi bir süredir büyümesini ancak sıcak para girişi ve yakın yıllarda yabancı sermaye girişi ile sürdürebiliyor. Bu dış kaynağın gelmesi için yüksek faizler veriliyor, özelleştirmelerin dibi kazınıyor, yerli sermayedarlar firma ve banka satmaya özendiriliyor, kıyı yörelerde hızla gayrimenkul satılıyor. Dış kaynak girişinin 2005’te 44, 2006’da 46 milyar dolara yaklaştığını, 2007’nin 9 ayında da 37 milyar doları bulduğu gözleniyor. İktisatçı Mustafa Sönmez, bu kaynak girişinin büyümeye yeterli bir tempo kazandırmadığını söylüyor. Sönmez, “2007’nin ilk 9 ayında gerçekleşen büyüme yüzde 4’te kalmıştır ve yılın tamamında yine yüzde 4 dolayında kalacağı tahmin edilmektedir” görüşünü dile getiriyor.

Çarpık yol haritası ürkütüyor

Sönmez, sıra dışı ve şanslı bir dünya konjonktürü ile iktidarı çakışan AKP’nin, izlediği çarpık yol haritası yüzünden, Türkiye ekonomisinin büyüme temposunu hızlandıramadığı, tersine bir patinaja hızla sürüklediğinin görüldüğünü belirterek, “2001 krizi sonrası girilen patika, sermaye birikimi sağlayamamaktadır. Gayri Safi Sabit Sermaye birikiminin GSMH’ye oranı 1990’lardaki düzeyinin gerisine düşmüş, 2007’nin ilk 9 ayında da yüzde 23’ün altında kalmıştır. 2001 krizi sonrasında bütün rekabet gücü, işsiz ve örgütsüz düşmüş emeğin kaba sömürüsünden gelmekte, teknolojik bir dönüşüm gerçekleştirilememektedir” ifadelerini kullanıyor.

Özelleştirmelerle gelen büyük boyutlu yabancı sermaye girişlerinin sermaye birikimini ve büyüme potansiyelini yukarı taşımadığının anlaşıldığını kaydeden Sönmez, “Tersine, tüketici kredisi ve kredi kartı harcaması kışkırtmalarıyla özel tüketim artışlarına dayalı talep genişletilmiştir. Ancak burada da deniz kısa sürede tükenmenin eşiğine gelmiş ve kronik durgunlaşma belirtileri ortaya çıkmıştır tespitinde bulunuyor.

İktidar iflasa gidiyor

Sönmez, “Dünyada likidite bolluğunun” 2008’de yerini likidite darlığına bırakması ve sıcak paranın aralarında Türkiye’nin de olduğu riskli ülkelerden çıkma ihtimali, AKP iktidarını zorda bırakabilecektir. Böyle bir kaçış, dış borç kullanıcısı büyük firmaları, oradan da tüm sistemi bir kaosa sürükleme potansiyelini içinde taşımaktadır. Dış kaynak çekmede AB ve IMF çapalarına bel bağlayan iktidarın, AB çapasının taramaya başlamasının ardından tek umudu olan IMF’nin ipine daha çok sarılıp farklı görünümlü de olsa IMF ile stand-by’ı uzatmanın yollarını arayacaktır. Bunun da ekonomik yapıyı düşüreceği durum, bugüne kadar ortaya çıkan durumdan anlaşılmalıdır, özellikle düşük ve orta gelirli kesimler için ise 2008’de yeni işsizlik dalgaları ve yoksullaşmalar gündemdedir” değerlendirmesinde bulunuyor.

Dış borçlanmada büyük artış gözleniyor

2001 sonrası oluşturulan IMF destekli yapının en kırılgan halkası olan cari açığın önemli bir risk olmayı sürdürdüğünü söyleyen Sönmez, şu değerlendirmede bulunuyor: “Açığın finansmanında sıcak paranın yerini doğrudan yabancı sermaye girişine bırakmasının sürdürülebilir ve kalıcı bir eğilim olduğu sanısı en büyük tehlikedir. Geçmiş yılların tortusunu oluşturan sıcak para stoku, potansiyel ve ciddi bir risk olmayı sürdürüyor. Kasım 2007 itibariyle 102,5 milyar doları bulan bu stokun çıkışını önlemek için bir türlü azaltılamayan yüksek faizler, genel faiz düzeyini yüksek tutuyor. Enflasyonda yüzde 4’lük hedefin çok gerisine düşülerek yılın yüzde 10 dolayında bir fiyat artışıyla kapanması bekleniyor. İndirilemeyen enflasyon, faiz seviyesinde de etkili olmakta, reel faizi sıcak para açısından cazip tutmak için faizler düşürülememektedir. Finansman maliyetleri, 500 büyük sanayi kuruluşu başta olmak üzere reel sektörü hızla dışarıdan borçlanmaya 2007’de de itmiştir.”

Sönmez, 2007’nin ortalarında Türkiye’nin dış borçlarının yüzde 61’i özel sektöre ait olmak üzere 226,4 milyar dolara ulaştığına işaret ederek, “Bu, bir yılda yüzde 18 artış demektir. Düşük kur politikasına da güvenilerek yapılan bu olağanüstü borçlanmanın sahibi reel sektör, finansman maliyetlerini bu yolla azalttığına sevinirken, kendi kuyusunu kazan düşük kur politikasının defakto savunucusu, lobisi olmaya hızla kaymaktadır” şeklinde konuşuyor.

Yabancılar bir koyup iki alıyor

2006 sonunda İMKB’ye giren yabancı yatırımcının getirdiği her 1000 dolar 2007 sonunda bin 721 dolara, her 1000 Euro ile bin 541 Euro’ya ulaştı. Son bir yılda İMKB Endeksi yüzde 42 yükselirken, dolar yüzde 17.5, Euro yüzde 7.9 geriledi. İMKB’nin dolar bazında yıllık getirişi yüzde 72.1, Euro bazında getirişi yüzde 54.1 oldu.

Yabancı yatırımcılar, 2007 yılında Borsa’da dolar bazında yüzde 72.1 ve Euro bazında yüzde 54.1’le rekor düzeyde getiri elde etti. 2006 sonunda İMKB’ye giren yabancı yatırımcı aradan geçen bir yıllık dönemde; getirdiği her 1000 dolarla 721 dolar, her 1000 Euro ile 541 Euro kazandı. Bir yıl önce yurt dışından döviz getirerek İMKB’ye giren yabancılar, her 1000 doları 2007 sonunda 1.721 dolara, her 1000 Euro’su 1.541 Euro’ya ulaştı.

ANKA’nın belirlemelerine göre 2006 sonunda 39 bin 117 olan İMKB Endeksi, 2007 sonunda 57 bin 538 düzeyine ulaştı. Bir yıllık dönemde endeksteki artış yüzde 42 düzeyinde oluştu. Buna karşılık 2007 yılında dolar kurunda yüzde 17.5, Euro’da ise yüzde 7.9 düşüş yaşandı. 2006 sonu itibariyle 1.4056 YTL olan dolar, 2007 yılında özellikle Haziran’dan itibaren hızlanan düşüşlerle yıl sonu itibariyle 1.1593’e kadar indi. Euro da 2006 sonundaki 1.8515’lik düzeyinden 2007 sonunda 1.7060’a indi.

2007 yılında artan sıcak para girişleriyle Borsa Endeksi hızla artarken, artan döviz arzının kuru aşağı çekmesi, yabancı portföylerinin döviz cinsinden değerinin çok daha hızlı artmasını da sağladı.

Bin dolar, bin 721 dolar oluyor

2006 sonunda bin dolar bozdurarak elde ettiği bin 406 YTL ile Borsa’ya giren bir yatırımcı, 2007 sonu itibariyle bu birikimini bin 996 YTL’ye çıkardı. Bu birikim, aynı tarihte 1,1593 YTL’ye inen kurdan yeniden dolara çevrildiğinde bin 721 dolar etti. Buna göre bir yıl önce getirilerek Borsa’ya yatırılan sıcak paranın her bin doları, 721 dolar kazandı. Bir yıllık dönemde yüzde 72.1’le başka ülkelerde 15-20 yılda elde edilebilecek bir getiri sağlandı.

2006 sonunda bin Euro bozdurularak elde edilen bin 852 YTL ise bir yıllık dönemde Borsa’da değerlendirildiğinde 2 bin 629 YTL’ye çıktı ve bunun 2007 sonu kurayla karşılığı bin 541 Euro’ya denk geldi. Buna göre Euro getirerek Borsa’ya girenler bir yılda Euro bazında yüzde 54.1 kazandı. Bir yıl önce getirilen her 1000 Euro karşılığında 541 Euro getiri sağlandı.

Bölüşümde iyileşme görülmüyor

İktisatçı Mustafa Sönmez, 2007’deki bölüşüm ilişkilerine bakıldığında ise, önceki yıllara göre bir olumlu gelişmeden söz etmenin olası olmadığını kaydederek, “TÜİK’in şaibeli gelir ve tüketim anketleri, yoksulluk analizi gibi “araştırmaları” bize bölüşüm ile ilgili güvenilir doneler vermemektedir. Ancak işsizlik, reel ücret ve tarımsal donelerden bir bölüşüm fotoğrafı çıkarmak mümkündür. Resmi açık işsizliğin, büyüme iddialarına karşın, yüzde 10’da katılaşması 2007’de de sürdü. TÜİK’in işgücü arzını düşük göstererek sakladığı gerçek işsizlik yüzde 20’leri, mutlak rakam olarak da 5 milyonu bulmaktadır. Dolayısıyla gerilemeyen işsizlik hanelere yeni gelirler getirmemiştir. İmalat sanayi reel ücretleri de gerileme eğilimim 2007’de artışa terk etmemiştir. Hükümetin seçimler nedeniyle sulandırdığı kamu maliyesi ile hanelere dolaylı bir gelir damlamışsa da akmamıştır. Tarımda büyümenin negatife dönmesi ve göçler, köylü kesiminde de önemli bir gelir erozyonu olduğunu göstermektedir” diyor.

Zam sağanakları sürüyor

Sönmez, 2007’deki seçim ekonomisinin enflasyonun yeniden iki haneye tırmanmasındaki etkisi bahane edilerek yeni zam ve vergilerin 2008’in gündeminde olduğunu ifade ederek, şöyle devam ediyor: “Ertelenen elektrik ve doğalgaz zamlarının yanında vergi ve harçlarda artışlar da 2008’de devreye girecek ve mali disiplinin yeniden tesisi adına kamuda kemerler hızla sıkılacak, eğitim ve sağlık başta olmak üzere sosyal harcamalar budanacak, kamu yatırımları kısılıp özelleştirmelere daha da ağırlık verilmek istenecektir.”

Devlete borç verenler 2007’de Hazineyi soyuyor!

Tahvil, bono gibi devlet iç borçlanma kağıtlarının 2007 yılı ortalamasında nominal getirisi yüzde 18.1 olurken, reel getirişi ise yüzde 8.5 dolayında gerçekleşti.

Özellikle küresel dalgalanmanın etkisiyle faizlerin yükseldiği Mayıs 2006’dan sonraki aylarda devlet iç borçlanma senedi alanlar, 2007 yılında aylara göre yüzde 14’e varan oranlarda “reel” faiz getirisi elde etti.

Tahvil, bono gibi devlet iç borçlanma senetlerine (DİBS) yatırım yapan, diğer bir deyişle devlete borç verenler, 2007 yılında yüksek getiri elde ettiler. 2007 yılı ortalamasında DİBS’ten elde edilen nominal getiri yüzde 18.1 olurken, reel getiri de yüzde 8.5 dolayında gerçekleşti.

Özellikle küresel dalgalanmanın etkisiyle faizlerin yükseldiği Mayıs 2006’dan sonraki aylarda devlet iç borçlanma senedi alanlar, 2007 yılında aylara göre yüzde 14’e varan oranlarda “reel” faiz getirisi elde etti.

2006 yılının ilk dört ayında alman tahvil ve bonoların faizi ve izleyen bir yıldaki enflasyona göre yüzde 5’in altında seyreden DİBS’in Ocak-Nisan 2007 döneminde aylar itibariyle “yıllık reel getiri”si Mayıs’tan sonraki dönemde yüzde 13.7’ye kadar çıktı. 2006 yılı boyunca her ay DİBS alarak riski dengeleyen bir yatırımcının oluşturduğu sepetin, olası 2007 yıllık enflasyonuna göre 2007’nin tümündeki ortalama reel faiz getirişinin yüzde 8.5 dolayında çıkması bekleniyor.

2006 yılında özellikle ikinci yarıda yüksek faizle ihraç edilen Hazine kağıtlarını alanlar 2007’nin aynı döneminde yıllık bazda yüksek düzeylerde reel getiri elde ettiler. 2006 ihalelerinde oluşan faize göre, 2007’nin Temmuz ayı itibariyle DİBS’in yıllık nominal getirisi yüzde 21.5 olurken, aynı tarihte yıllık enflasyon yüzde 6.9 olarak gerçekleşti. Buna göre Temmuz 2007 itibariyle son bir yılda Hazine kağıtlarından “reel” bazda yüzde 13.7 ile rekor düzeyde bir getiri elde edildi.

Türkiye’nin 2008 ufkunda ne görülüyor?

İnişler, çıkışlar ve her alanda mücadele ile dolu bir yılı geride bıraktık. Ama önümüzde rahat, sakin günlerin bulunduğunu söylemek ne yazık ki mümkün değil.

Türkiye’nin 2008 ufkunda bugünden baktığımızda görünen konuları bir çırpıda saymak mümkün.

1-   Irak-PKK ile mücadele: Geçen yıldan devralınan en sıcak konu. 2007’nin son günlerinde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Tayyip Erdoğan tarafından yapılan açıklamalar, operasyonların süreceği yönündeydi…

2-   Anayasa değişikliği: PKK ile mücadele ve ondan da geniş biçimde, daha geniş demokrasinin parçası olarak Kürt sorunu konusunda atılacak adımlar, kaçınılmaz olarak Anayasa değişikliği tartışmalarını etkileyecek gibi görünüyor…

3-   Avrupa Birliği süreci: Ankara’da, tıpkı Irak-PKK konusunda olduğu gibi, AB konusunda da Türkiye’ye yönelik kışkırtma eylemlerine karşı, kendi gündeminden sapmama eğilimi var gibi görünüyor…

4-   Ekonomik sıkıntılar: …Irak’taki savaş ile Çin ve Hindistan’ın doymak bilmez enerji iştahı nedeniyle artan petrol ve gaz fiyatları hükümeti bu sıkıntıyı halka daha çok yansıtmak zorunda bırakabilir. Keza Amerikan Doları’nın dünya çapında değer kaybı, hükümeti, dolayısıyla halkı yeni sıkıntılarla karşı karşıya bırakabilir.

5-   Rusya’nın yükselişi: Türkiye’de 2007’de yılın siyasi olayı nasıl Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı seçilmesi idiyse, dünyada yılın siyasi olayı da Vladimir Putin ile birlikte Rusya’nın yeniden yükselişe geçmesiydi…

6-   ABD’de seçimler: ABD’de kasım ayında yapılması beklenen seçimler Goerge Bush ve ekibinin sekiz yıllık iktidarına son verecek…

Hangi parti yönetime gelirse gelsin, enerji stratejisindeki bu değişiklik kendisini diplomaside de, güvenlikte de, küresel ticarette de gösterecektir…[1]

Bu da mı tesadüf?

“ATLAS Projesinde çalışanlara ne oluyor?” diye soran Akşam Gazetesi “Bu da mı tesadüf?” diye olayı manşet yaptı. Hep tesadüf: ASELSAN’daki mühendislerin “intiharı”, Eşref Bitlis’in helikopterinin “buzlanma sebebiyle düşmesi”, Muavenet Gemisinin “yanlışlıkla vurulması”, Petrol Fırtınası’nın yazarı Raif Karadağ’ın “otel odasında ölü bulunması”, Siyonizm ve Türkiye adlı kitabın yazarı Yaşar Kutluay’ın “kaybolup bulunmaması” hep tesadüf. Yrd. Doç. Dr. Bilge Demirköz’e de “tesadüfen” kaskla çarptılar. Daha nice cinayet ve cinayet gibi bir çok kaza hep tesadüfen… Yüksel Menderes’in ölümü, Bedri ince tahtacı’nın ölümündeki, Recep Yazıcıoğlu’nun ölümündeki, Adnan Kahvecinin ölümündeki, Uğur Mumcu’nun ölümündeki kazalar ve benzerleri hep “tesadüftü.” Yazık bu ülkede tesadüfen yaşıyoruz. Ülkenin ve milletin aleyhinde yapılan her şey tesadüfen serbest, ülkenin yararını düşünmek tesadüfen kaza. Yazık, çok yazık. Tesadüfen mi güvenlikteyiz!..

Ekonomik kriz ve istihbarat savaşları kapıda mı bekliyor?

ABD ekonomisi çöküş döneminde, domino etkisiyle çok geniş bir bölge derin kayıplar verecektir ki ABD’e göbekten bağlı Türkiye fay hattının tam üzerinde. 2008’de ‘ekonomi’ herkesin düşündüğünden daha fazla ‘sıkıntı’ meydana getirebilir.

2009 derken 2010… 2010 sadece Türkiye’miz değil, tüm dünya için önemli-dönüşüm yılı olacak. Yok, bu benim kehanetim değil, zaten böyle büyük laflar etmek haddim de değil…

Son bir ay içinde alınan birkaç önemli karar 2008’de dünyanın tansiyonunun nasıl yükseleceğinin kanıtıdır. Günümüzün en etkili silahı; enerjidir ve de euro ile dolar elbette. Peki, enerji ve para nerede? Dünyanın merkezi hızla ‘Doğu’ ya kayıyor, BATI çöküş dönemine girmek üzere, Batı’yı ‘koma’ haline yaklaştıran kararların en vurucuları geçtiğimiz birkaç ayda alındı, bakalım;

Önce… Dünyanın 4. en büyük petrol ihracatı yapan ülkesi İran, petrol satışında artık dolar kullanmayacağını, euro para birimini kullanacağım açıkladı…

Bitmedi. İran’ın, ABD’yi on ikiden vuran bu önemli kararının hemen ardından, Çin, ABD ambargosunu deldi ve İran’la petrol anlaşması yaptı. Çin-İran el ele.

Hâlâ bitmedi, bir önemli vuruş da Rusya’dan geldi; Putin, Akdeniz’e inmeye karar verdi. Amerikan 6. Filosu’na karşı gövde gösterisi yapması beklenen Rus donanmasına ait bir uçak gemisinin de bulunduğu 6 gemi ve 47 uçağın oluşturduğu filo, Soğuk Savaş’ın sona ermesinin ardından 16 yıl sonra ilk defa Akdeniz’e iniyor…

ABD ekonomisi çöküş döneminde, domino etkisiyle çok geniş bir bölge derin kayıplar verecektir ki ABD’e göbekten bağlı Türkiye fay hattının tam üzerinde. 2008’de ‘ekonomi’ herkesin düşündüğünden daha fazla ‘sıkıntı’ yaratabilir.

2008’de, sadece ABD/İngiltere (onlarda kendi içinde müthiş bir rekabet yaşıyorlar aslında) kardeşliğinin değil, İran-Çin-Rusya ve de Almanya yani Mahşerin Dört Atlısı’nın ‘joker ülke’ Türkiye’yi kendi taraflarına çekmeye yönelik düzenleyecekleri ‘örtülü operasyon’larda ‘patlama’ olacaktır ve de bu paralelde elbette, Türkiye üzerinde ‘istihbarat savaşlarına’ da hazır olalım.’ Uzmanımız böyle diyor.[2]

Bir uçak yolculuğunda Genel Yayın Yönetmenimizle tanışan, emekli hava tahmin ve uçuş güvenliği uzmanı Nazmi Tomak Beyefendi Boğaz bölgemizdeki stratejik arazilerin yağmalanması, İngiliz ve İsrail’e satılmasıyla ilgili dokümanlar göndermiş.. Bu duyarlı tavrından dolayı Milli Çözüm olarak teşekkürlerimizi arz ederiz.

İngilizler, 93 yıl sonra Riva’yı ele geçiriyor

Riva, Rumeli Fenerinin tam karşı kıyısında, İstanbul Boğazıyla Karadeniz’in buluştuğu noktada bulunan; hem boğaz trafiğini hem de Karadeniz’i kontrol altında tutmaya yarayan çok stratejik bir bölgedir

İngiliz Ottoman Finance Company, Türkiye’de kurduğu Osmanlı Yapı adlı şirket aracılığıyla Riva’da 1 milyon metrekarelik arazi satın aldı. İngilizler, 1912-13 yıllarında da Riva’yı ele geçirmek istemiş, Sadrazam Mahmut Şevket Paşa engel olmuştu. Stratejik öneme sahip Riva’ya villa yapma bahanesiyle çöreklenen İngilizler, bu sayede Boğazlar’ın kontrolünü de ele geçirmiştir.

İngilizlerin ele geçirdiği hakim bölgenin tam karşısındaki yer Rumeli Feneridir.

Edinilen bilgilere göre yeni hedefleri bu buruna yerleşmektir… Öte yandan, Sarıyer’de denize hakim bir konumda inşa edilen ABD’nin yeni Büyükelçiliği de Boğaz’ın tam ortasını tuttuğu bilinmektedir. İngiltere ve Amerika’yla ortak hareket eden İsrail’in Boğaz’da arazi peşinde koştuğu ise artık sır değildir.

Sadrazam Mahmut Şevket Paşa, 1913 yılı ortalarında Kuveyt ve Riva’yı isteyen İngilizlere karşı gelmiştir. Aynı yılın 11 Haziran günü İngilizlerin parmağı olan bir suikast sonucu öldürüldüğü kesindir.


[1] Murat Yetkin / Radikal

[2] Güler Kömürcü / Akşam

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Yorumu Takip Et
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
Kazım GÜLFİDAN

Kazım GÜLFİDAN

YORUMLAR

Son Yorumlar
0
Yorumunuzu okumaktan memnuniyet duyarızx