YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
66344c4fb92fb
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 7 6 6 3
Bugün : 2689
Dün : 20782
Bu ay : 48072
Geçen ay : 737322
Toplam : 23564358
IP'niz : 18.216.230.107

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

İslam, İnsanlık içindir. Kur’an, tüm insanlığın hayat ve huzur reçetesidir. İslam Birleşmiş Milletleri, İslam Ortak Pazarı, İslam Savunma Paktı, Ortak İslam Dinarı, İslam Dünyası Bilim ve Eğitim Ortaklığı gibi adımlar sadece Müslümanların değil; tüm insanlığın, Doğu’nun ve Batı’nın, barış ve bereket çaresidir.

İslam Dünyasının Parçalanmışlığı.

Bugün İslam dünyasının dört bir yanında birbirinden son derece farklı dini mezhepler, görüşler ve modeller hakimdir. Neyin gerçekten İslam’a uygun, neyin de aykırı olduğunu belirleyecek, bu konuda dünya Müslümanlarının geneline yön verecek merkezi bir otorite yoktur. Katoliklerin Vatikan’ı, Ortodoks Hıristiyanların Patrikhaneleri vardır, ama İslam dünyasında dini bir merkez bulunmamaktadır.

Oysa İslam’ın özünde böylesine bir dağınıklık ve başıboşluk değil, birlik vardır. Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (sav) vefatının ardından, İslam dünyası hep Hilafet makamı tarafından yönlendirilmiş, bu makam Müslümanların dini konulardaki yol göstericisi olmuşlardır.

Günümüzde de İslam dünyasının tümüne yol gösterecek çağdaş bir merkezi otorite kurulabilir. Nitekim Allah Kuran’da Müslümanlara “emir sahiplerine” itaat etmelerini emretmektedir69[1]; bu emir sahibinin nasıl belirleneceği [örneğin saltanat, atama veya halkoyuyla] konusu ise, çağın şartlarına göre değişebilir. Bu doğrultuda, demokratik esaslara ve hukukun üstünlüğü prensibine dayanan merkezi bir İslami otoritenin ve bir “İslam Ülkeleri Birliği”nin kurulması imkânı vardır.

Bu birlik, İslam ülkelerinin tümünü, her birinin kendi milli özelliklerine ve siyasi düzenine saygı göstererek ortak bir platformda buluşturacaktır. NATO üyesi ülkeler nasıl ortak bir strateji izliyorlarsa, Avrupa Birliği üyesi ülkeler nasıl siyasi ekonomik ve kültürel bir bütünleşmeye gidiyorlarsa, İslam Birliği’ne üye ülkeler de, hepsine güvenlik, istikrar ve ekonomik kalkınma sağlayacak biçimde bütünleşebilir.

Söz Konusu İslam Ülkeleri Birliği Nasıl Olmalı?

1) İslam dünyasının tümüne hitap edebilmeli, dolayısıyla en temel İslami değerlere ve esaslara dayanmalı, belirli bir mezhebin veya tarikatın temsilcisi olmamalıdır.

2) İnsan haklarına, kişisel hak ve özgürlüklere, serbest girişimciliğe destek vermeli, İslam dünyasının ekonomik, kültürel ve bilimsel yönden kalkınmasını temel hedef olarak amaçlayıp program hazırlamalıdır.

3) Diğer ülkeler ve medeniyetlerle son derece barışçıl ve uyumlu ilişkiler kurmalı, kitle imha silahlarının kontrolü, terörizm, uluslararası suç, çevre gibi konularda uluslararası topluluk ve Birleşmiş Milletler ile iş birliği yapmalıdır.

4) İslam dünyasındaki azınlıkların (örneğin Yahudi ve Hıristiyanların) ve İslam ülkelerine gelen yabancıların haklarının korunması, kendilerine güvenlik sağlanması ve saygı gösterilmesi gibi konuları öncelikli olarak ele almalıdır.

5) Filistin, Keşmir, Moro gibi, Müslümanlar ile Müslüman olmayan halkları karşı karşıya getiren sorunlara; her iki taraf için de bazı kazançlar ve bazı tavizler öngören, adil ve barışçıl çözümler getirilmesine önem ve öncelik tanınmalıdır.

Hem Müslümanların haklarını savunmalı hem de söz konusu sorunların, İslam dünyasındaki bazı radikal unsurlar tarafından çözümsüzlüğe itilmesine mani olmalıdır.

İslam Birliğinin Dünyaya kazandıracakları

İslam dünyasının böylesine akılcı, bağlayıcı ve adil bir liderliğe kavuşması, bugün pek çok sorunla karşı karşıya bulunan 1.5 milyar Müslüman için son derece hayırlı olacaktır. Bu birlik kurulduğunda:

1) İslam adına bir takım hatalı hükümler vererek, İslam düşmanlarına malzeme ve mazeret kazandıran terörizmi meşrulaştırmaya çalışan kişi ve örgütler engellenecektir. Bunların ortaya koydukları ve tüm dünya Müslümanlarını zan altında bıraktıkları hatalı dini yorumların geçersiz olduğu bilinecek, Müslüman kitlelerin bu konuda bir kafa karışıklığına sürüklenmesi sıkıntısı ortadan kalkacaktır.

2) İslam ülkeleri arasındaki anlaşmazlıklar kolaylıkla çözülebilecek, gerilim ve çatışmalar hakça ve adaletli bir biçimde sonuçlandırılacaktır.

3) İslam dünyasının herhangi bir bölgesinde bir Müslüman ülke ile Müslüman olmayan bir ülke arasındaki gerilimler çok daha etkin bir biçimde çözülecektir. İslam dünyasının bu gerilimlerde ortak hareket etmesi, Müslümanlara karşı saldırgan politikalar izleyen güçleri caydıracak, böylece yalnızca “Rabbimiz Allah’tır”70[2] dedikleri için zulme maruz kalan mazlum Müslümanlara yardım eli uzatılmış olacaktır.

4) Müslüman ülkeler arasındaki iş birliği ve dayanışma artacağı için, İslam dünyasındaki fakirlik, açlık, cehalet gibi sorunlar da kolaylıkla ve kısa zamanda çözülecektir. Bugün İslam dünyasının bazı köşelerinde Müslümanlar açlık çekmekte, bazı Müslüman ülkeler ise çok yüksek bir refah seviyesinde yaşamaktadır. Zengin Müslümanların imkânlarını fakir kardeşleriyle paylaşmaları ve bu yolla etkili kalkındırma politikalarının izlenmesiyle çok büyük bir sosyal adalet sağlanacaktır. Bu, “komşusu aç iken tok yatanın olgun Müslüman olmadığı” yönündeki hadis-i şerifte işaret edilen çok önemli bir ihtiyaçtır.

5) İslam Birliği, bugün dünyanın dört bir yanında devam etmekte olan İslam karşıtı propagandanın veya İslam hakkındaki yanlış anlamaların da önüne geçecek, dünya insanlarına gerçek İslam’ın faziletlerini ve yüksek ahlakını tanıtacak, böylece daha pek çok insanın daha kalbinin İslam’a ısınmasına ve hidayet bulmasına fırsat tanıyacaktır.

İslam Ülkeleri Birliği, sadece Müslümanlar için değil, dünyanın tüm diğer insanları için de çok hayırlı olacaktır. İslam Birliği, Müslüman ülkelerin; Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği, Rusya, Uzakdoğu ülkeleri gibi global güçlerle ve NATO, Birleşmiş Milletler gibi uluslararası örgütlerle olan diyaloğunu geliştirecek, sorunlarını çözecek, bu devletler ve kuruluşlarla ekonomik ve kültürel işbirliklerini artırarak, dünyamıza barış ve hoşgörü yerleşmesine büyük katkı sağlayacaktır.

İslam Birliği’nin Ortadoğu’ya Sunacağı Çözüm Planı

İslam Birliği’nin Ortadoğu’daki Arap-İsrail çatışmasına getireceği de çok önemli bir çözüm bulunmaktadır. İslam ülkelerinin ortak bir strateji izlemesi, İsrail’e, Ortadoğu’da on yıllardır izlediği “beka için parçalama” stratejisinin veya bir İslam ülkesini diğerine karşı denge unsuru olarak kullanmaya çalışma gibi taktiklerin bir sonuç vermeyeceğini gösterecektir. Bu da İsrail’i Ortadoğu’da gerçek bir barış yapmaya yöneltecektir. İsrail bu durumda 1967 Savaşı’nda işgal ettiği tüm bölgelerden çekilmeye ve Arap komşuları ile barış içinde yaşamaya ikna olabilir. Bu, Araplar için olduğu kadar İsrailli Yahudiler için de en doğru yöntemdir.

Ortadoğu’ya barış gelmesi için, hem Araplar arasındaki kışkırtıcı unsurların tedavi edilmesi hem de İsrail’in saldırgan, işgalci ve emperyal politikalarından vazgeçmesi gerekmektedir. İslam Ülkeleri Birliği her ikisini de sağlayabilir. Tarihte İslami yönetimler boyunca, Ortadoğu’da Yahudilerin Müslümanlarla birlikte barış içinde yaşadıkları görülmektedir. Örneğin Osmanlı İmparatorluğu döneminde, Kudüs’te veya Filistin’in diğer kentlerinde çok sayıda Yahudi yaşamış ve hiç bir düşmanlıkla karşılaşmamışlardır. Sorun, İsrail’in bu kutsal topraklara tek başına egemen olmayı hedeflemesiyle başlamıştır ve bu hedef Ortadoğu’ya halen kan ve ölüm getirmeye devam etmektedir.

Kuşkusuz Hz. Yakup’un soyundan gelen Yahudilere, ataları olan İsrail peygamberlerinin topraklarında yaşamaya, bu topraklardaki tüm kutsal mabedlerinde diledikleri gibi, özgürce ibadet etme hakları verilecektir. Ancak bu toprakların tümünde siyasi egemenlik kurmaya kalkmak, bunun için bu topraklarda binlerce yıldır yaşayan insanlara karşı şiddet kullanmak, onları yurtlarından çıkartmak, dahası bir de bu işgali korumak için tüm Ortadoğu’yu istikrarsızlaştırmaya çalışmak, oldukça yanlıştır ve haksızlıktır. İslam Birliği’nin İsrail’e sunacağı çözüm;

1) İsrail’in (Doğu Kudüs dahil) tüm işgal ettiği topraklardan çekilmesi ve İsrail ile tüm Arap ülkeleri arasında barış yapılması,

2) Filistin topraklarının, Filistin yönetiminde kalacak olan kısmında (örneğin Doğu Kudüs’te, el-Halil’de ve diğer Batı Şeria kentlerinde), Yahudilerin ibadet yerlerinin özenle korunması ve Yahudilerin (ve elbette Hıristiyanların da) buraya serbest ulaşım hakkının bulunması,

3) İslam Birliği’nin, İsrail vatandaşlarına yönelik her türlü terörist harekete ve saldırıya engel olması,

4) İslam Birliği’nin gerek Ortadoğu’da gerekse dünya genelinde her türlü zulüm ve sömürüye karşı çıkması, Yahudi cemaatlerinin huzur ve güvenliğini savunması, gibi temel esaslara dayanabilir. Böylesine kapsamlı bir barış planı uygulandığında, bir yüzyıldır huzur görmeyen Ortadoğu’ya barış ve istikrar gelecek, on yıllardır silahlara ve savaşlara harcanan paralar insanların mutluğu, refahı, sağlığı, eğitimi için harcanacaktır.

Türkiye’nin Rolü ve Osmanlı Mirası

Hem Ortadoğu hem de tüm dünya, bugün bu birliğe muhtaçtır. Müslümanlar, peygamberimiz Hz. Muhammed’in (sav) devrinden bu yana insanlığa; akıl, bilim, düşünce, sanat, kültür, medeniyet gibi alanlarda öncülük etmiş, “insanların hayrı”na dev eserler ortaya koymuşlardır. Avrupa Ortaçağ’ın karanlığında iken, dünyaya bilimi, akılcılığı, tıbbı, sanatı, temizliği ve diğer pek çok hasleti Müslümanlar öğretip tanıtmıştır. Kuran’ın nurundan ve hikmetinden kaynaklanan bu İslami yükselişi tekrar başlatmak için de, geçmişte olduğu gibi bugün de Müslümanların Kuran ahlakını temel alan bir yol göstericiliğe ihtiyaçları vardır. Bu proje nasıl hayata geçirilebilir? Bu konuda tüm İslam ülkelerinin yanında Türkiye’ye büyük bir rol düşmektedir. Çünkü Türkiye, sözünü ettiğimiz manada bir İslam Birliği’ni kurmuş ve 5 yüzyıldan fazla bir süre başarıyla idare etmiş olan Osmanlı İmparatorluğu’nun mirasçısıdır. Bu sorumluluğu tekrar üstlenebilecek bir toplumsal altyapıya ve devlet geleneğine sahiptir.

Dahası Türkiye, İslam dünyasının Batı ile ilişkileri en gelişmiş ülkesidir ki bu, Batı ile İslam dünyasındaki sorunların çözümünde arabuluculuk yapabilmesine olanak sağlar. Türkiye’nin tarihsel olarak hoşgörülü ve mutedil bir anlayışa sahip olması; Türkiye’nin İslam dünyasında dar bir mezhebi değil, dünya Müslümanlarının büyük çoğunluğunun izlediği Ehli Sünnet inancını temsil etmesi de, önemli bir noktadır.

Nitekim Ortadoğu’daki sorunların, Türkiye’nin mirasçısı olduğu Osmanlı İmparatorluğu’nun bir şekilde yeniden hayata döndürülmesiyle çözülebileceğine dair Batılılarda da giderek yaygınlaşan bir kanaat vardır. 9 Mart 2003 tarihli New York Times gazetesinde yayınlanan David Fromkin imzalı “A World Still Haunted by Ottoman Ghosts” (Hala Osmanlı Hayaletleri İle Dolu Bir Dünya) başlıklı makalede; Balkanlar’da ve Ortadoğu’da devam eden kargaşanın nedeninin Osmanlı’nın çöküşü olduğu belirtilmiş ve bu bölgelerin hala Osmanlı’dan miras kalan bir kültüre sahip olduğu ve buna göre bir çözüm getirilmesi gerektiği anlatılmıştır. İngiliz gazeteci Timothy Garton Ash’in The Guardian gazetesinde yayınlanan 27 Mart 2003 tarihli makalesinde ise Ortadoğu’daki sorunların yine Osmanlı’nın çöküşünün bir neticesi olduğu anlatılmış ve Ash, makalesini şöyle bitirmiştir:

Yüzleşelim: (Irak’taki) bu kanlı savaş bittiğinde, 1918 yılına geri dönmüş olacağız, yani büyükbabalarımızın Balkanlar’dan Ortadoğu’ya kadar karşılaştığı soruların çoğuyla ve tam da aynı bölgelerde yüz yüze kalacağız. Ve hala bunlara verebilecek bir cevabımız yok. Bazen, Osmanlı İmparatorluğu’nu yeniden kurmamız gerektiğini düşünüyorum.”

Evet, Batılıların dahi anladığı bu gerçeğe, kuşkusuz Osmanlı İmparatorluğu’nun mirasçılarının çok daha kararlı bir biçimde sarılması gerekmektedir. Ancak, ılımlı İslam safsatası ve kasıtlı olarak pompalanan “Yeni Osmanlı Misyonu” havasıyla, Türkiye’yi Siyonizmin ve emperyalizmin yeniçerisi yapma şeytanlıklarına da asla itibar edilmemelidir.

Son olarak belirtmek gerekir ki, burada istenen çözümün ivedilikle hayata geçirilmesi son derece önem kazanmaktadır. Çünkü İslam dünyası ile Batı arasında bir “medeniyetler çatışması” tehlikesi her geçen gün artmaktadır. İslam ve Müslümanlar hakkındaki bazı yanlış anlama ve önyargılar devam etmekte ve bu, Batılı ülkelerde yaşayan Müslümanlar için birtakım sıkıntılar doğurmaktadır. Batılılar ise, Siyonist ve masonik mahfillerin kasıtlı olarak körüklediği terörizm kâbusu nedeniyle sürekli tedirgin yaşamakta, kendi ülkelerinde bile güvenlikten mahrum kalmaktadır. Tüm bu sıkıntıları ortadan kaldıracak bir çözüme çok acil olarak ihtiyaç vardır.

Çözüm, tüm bu sorunları barışçı ve kalıcı bir biçimde çözecek bir İslam Birliği’nin kurulmasındadır. Ve Erbakan Hoca’nın D-8’ler hareketi tarihi bir adım ve talihli bir atılımdır.

Bu durumda tüm Batı dünyası da rahat edecek ve huzura kavuşacaktır. Çünkü karşılarında dağınık, karmaşık ve birtakım fanatiklerin kök saldığı bir İslam dünyası değil, İslam Birliği tarafından temsil edilen ve Kuran ahlakının özünden gelen ortak değerlerde buluşmuş, dengeli, istikrarlı bir “İslam Medeniyeti” bulacaktır.

İşte bu medeniyetin temelini oluşturan Kuran ahlakı, yeryüzünde kötülüğü engelleyecek ve iyiliği tesis edecek iktidarlar kurulmasını sağlayacaktır. Allah, bu ahlaka sahip olan Müslümanları Kuran’da şöyle tarif buyurmaktadır.

“Onlar ki, yeryüzünde kendilerini yerleştirir, iktidar sahibi kılarsak; dosdoğru namazı kılarlar, zekâtı verirler, ma’rufu emrederler, münkerden sakındırırlar. Bütün işlerin sonu Allah’a aittir.”71[3]


[1] Nisa Suresi, 59

[2] Hac Suresi, 49

[3] Hac Suresi, 41

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Yorumu Takip Et
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
Elif BAŞARAN

Elif BAŞARAN

YORUMLAR

Son Yorumlar
0
Yorumunuzu okumaktan memnuniyet duyarızx