YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
662f46cb7115c
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 7 6 5 4
Bugün : 6749
Dün : 29208
Bu ay : 691279
Geçen ay : 453014
Toplam : 23470243
IP'niz : 13.58.137.218

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

 

Yahudinin Sapıklığı ve saplantısı.

Sık sık Yahudi severlerin eleştirilerine muhatap oluruz! “Niçin sevmiyorsun bu Yahudileri, onlar da insan değil mi?” gibisinden sapla samanı birbirine karıştıran eleştiriler alırız!

Bizim Yahudi‘nin insanlığı ile bir alıp veremediğimiz yok ki!

Bizim derdimiz Yahudi’nin dünyaya bakış açısıyla, insanlığa bakış açısıyla!

Yahudi bir askerin itiraflarını konu alan bir yazımız yayınlanmıştı!

Yahudi askerin kendilerine “Herkes düşmandır ve yok edilmelidir” şeklinde telkinde bulunulduğunu itiraf etmesini yazı konusu yapmış ve bu zihniyete karşı dikkat edilmesi gerektiğini hatırlatmıştık.

Bu yazıdan sonra çok isterdik ki aklı başında Yahudi okurlarımız “Hiç böyle şey olur mu?” desinler bu itirafta dile getirilenlerin gerçekle bir bağlantısı olmadığını beyan etsinler!

Ama öyle olmadı!

Yahudi okurlarımız Yahudi askerin itirafını açıkça savunmuşlardı.

Bakın Yahudi okurumuz ne diyor:

“Evet, herkes düşmandır çünkü Yahudi değildir!

Dünya Yahudi olmayan hayvanlarla doludur!

Ve onlar bizim uşaklarımızdır!

Kabul etseniz de etmeseniz de bu böyledir!”

Haydi bir kere daha tekrarlayalım! Yahudilere göre:

Herkes düşmanmış çünkü Yahudi değillermiş!

Yani?

Bu bakış açısına göre dünyada bir Yahudi olanlar var bir de Yahudi olmayanlar!

Yahudilerin Yahudi olmayanlara yakıştırdıkları sıfat ise hayvan!

Bir başka ifade ile dünyada bir Yahudiler var bir de Yahudi olmayan hayvanlar!

Şimdi biz bu bakış açısındaki Yahudi’yi nasıl sevip sahip çıkalım?

Onlara nasıl saygı duyalım?

Onlar bize hem uşak hem de hayvan muamelesi çekecek sonra da bizden saygı ve sevgi bekleyecek?

Olacak iş mi bu?

Yahudilerin sıkça dile getirdikleri bu görüşlerine rağmen kimileri hala nasıl onları seviyor ve saygı duyuyor anlamakta güçlük çekiyoruz doğrusu!

Kendilerine uşak denilmesinden ve hayvan görülmesinden zevk alıyorlar herhalde…

Yahudi hepimizi düşman olarak kabul ederken bizim onları dost olarak görmemizi beklemek hakkaniyet duyguları ile bağdaşır mı?

Yahudi kendi düşmanını kendi üretiyor! Herkesi düşman ilan ederek tüm dostluk kapılarını kapatıyor!

Yahudi severlerin artık bunu idrak etmeleri gerekiyor!

Artık bazı insaflı ve insancıl Yahudiler bile, bu bozuk zihniyetten nefret ediyor.[1]

El Ahram gazetesinden Atıf Gameri bu başlıklı bir makale kaleme almış ve yazısında son sıralarda AIPAC haricinde kurulan bir Yahudi lobisine temas ediyor. Bu yeni Yahudi lobisi İsrail politikalarına eleştirel olarak yaklaşıyor. Körü körüne İsrail politikalarının peşinden gitmiyor, savrulmuyor. Esasında bu eleştirel yaklaşım ve kritik mesafe sağlıklı bir durum.

Lieberman gibi galiz siyasetçileri ve onların yıkıcı siyasetlerini omuzlarınızda taşımak zorunda kalırsınız. Sonunda taşıyamazsınız da. Bu bağlamda, kendisi de bir yönüyle Yahudi olan Sarkozy’nin Netanyahu’dan Lieberman’dan feragat etmesini istemesi anlaşılır bir durum. Elbette ki sadece bir Lieberman’ın gitmesi yapıyı düzeltmeyecektir lakin doğru yolda atılmış küçük bir adım olacaktır. Bununla birlikte, İsrail politikacıları bunu bile yapmıyorlar. Nedeni dünyayı kaplayan kaht-ı rical dönemidir. Obama yönetimi bir ileri iki geri adım atıyor ve İsrail yönetimiyle kapışmak istemiyor. Sabık Amerikan idareleri gibi taviz ve geri adım atmayı  yine ‘vurun abalıya’ durumundaki Araplardan bekliyor. Pozisyon bu noktada kilitleniyor. Dolayısıyla hadis kavramıyla ‘ruveybide’ denilen tabansız yani kaht-ı rical dönemi liderleri çözümü değil sorunu besliyorlar. Obama da bu karizmatik değil krizmatik liderlerden birisidir, şimdiden  boyası dökülmeye başladı bile.

Ilımlı Yahudilerce 2008 yılında kurulan J Street Political Action Committee (J Street PAC group), AIPAC’a nazaran daha yumuşak bir dil kullanıyor ve daha esnek bir yapı arz ediyor. AIPAC’a mesafeli durmakla birlikte rakip de değil.  Yeni lobinin yürütme Direktörü Jeremy Ben-Ami, üyeler arasında da İsrail’i İsrail politikalarından kurtarma yanlısı olan Shlomo Ben-Ami gibi isimler bulunuyor. Bu fikrin destekçileri arasında yine İsrail Parlamentosu Knesset eski sözcüsü Avraham Burg gibi İsrail’in akil isimleri yer alıyor. Avraham Burg hiç çekinmeden modern İsrail liderlerinin Filistinlilere karşı Nazilere benzer politikalar izlediklerini söylüyor. Gerçekten de yeni lobinin işi zor görünüyor. Zira Lieberman gibi İsrail diplomasisinin başına geçen siyasetçiler ne dediklerini ve ötesinde ne yaptıklarını pek bilmiyor ve kestiremiyor. Lieberman, Seddi Ali adıyla bilinen Mısır’ın en büyük barajını gerekirse bombalayabileceklerini açıklıyor. Bununla da kalmamış İsrail’e ayak basmayan Mübarek’in cehenneme kadar yolu olduğunu zırvalıyor. İngiliz Dışişleri Bakanı Milleband ile buluşmasında kendisinin Nezaret ya da Beytü’l Lahm yakınlarındaki bir yerleşim merkezinin sakinleri arasında bulunduğunu belirtiyor. Yani yerleşim merkezleriyle alakalı pazarlık yürütecek makamda olan birisi bu yapının bir parçası olduğu anlaşılıyor.

İsrail yatışmaz ve şımarık bir yapıya sahip bulunuyor. Dolayısıyla ya dışarıdan birileri bu yapıyı tashih edecekler ya da kendi kendisinin başını yiyecek. Kendi yaptıklarını kendileri yıkacaklar. Elbette müminlerin de yardımıyla. Kur’an ifadesiyle : O, kitap ehlinden inkar edenleri ilk toplu sürgünde yurtlarından çıkarandır. Siz onların çıkacaklarını sanmamıştınız. Onlar da kalelerinin, kendilerini Allah’tan koruyacağını sanmışlardı. Ama Allah’ın emri onlara ummadıkları yerden geldi. O, yüreklerine korku düşürdü. Öyle ki, evlerini hem kendi elleriyle, hem de mü’minlerin elleriyle yıkıyorlardı. Ey basiret sahipleri ibret alın.

 

Güney Amerika’nın Şili devletinde Büyük Mason Locası Genel Sekreterinin bir tamiminde şunlar emredilmektedir:[2]

1-Her Mason kendisini laikliğin bir misyoneri addetmelidir.

2-Masonlar, kendi bayan ve çocuklarına Masonluğun esas prensiplerini öğretmek mecburiyetindedir.

3-Farmasonlar, Masonluk tarafından verilecek karar üzerine kendi bayan ve çocuklarını dini inanışlardan ve ibadetlere iştirakten uzaklaştırmakla mükelleftir.

4-Masonlar, millî hareketleri laiklik istikametine doğru sevk etmekle görevlidir.

5-Masonlar, halkta Masonluk fikrine karşı sempatik bir ortam vücuda getirmek için basın, radyo ve mecmualardan istifade etmelidir. Masonlar, bilhassa meşru ve gayri meşru çocukların bir tutulması, ilk mekteplerde din derslerinin kaldırılması hususunda her türlü gayreti göstermelidir.

Şimdi gelelim cemiyetler kanununun 15. maddesine, bu madde 1950’lerde şöyleydi: “Siyasi partilerden başka cemiyetler, birden fazla mevzuu ile uğraşamazlar.”

Şu arz ettiğimiz talimata göre Mason dernekleri her memlekette ve her mesele ile uğraşmaktadır. Milletlerin birliği, hakimiyeti, dini ve ahlaki düzeni, siyasi ve iktisadi sistemi üzerinde etkili olmaktadır.

Atatürk’ün yasakladığı bu teşkilatın kapanmasındaki asıl sebep dış kökenli, yabancı destekli bir hıyanet şebekesi olmasıdır.

Ve zaten bu Siyonist cemiyetin beşeriyet arasında hümanizmaya hizmet eden bir teşekkül olduğunu beyan edenler, dolayısıyla masonluğun beynelmilel bir kuruluş olduğunu da açığa vurmaktadır. Biz aydın ve sorumlu bir insan olarak elbette insanlığa hizmet etmek isteriz. Ama böylesi sapık düşünce ve derneklerle değil, bunu milli ve manevi değerlerimizle yapabiliriz.

Masonlar: “Allahsızlık, dünya kahramanlarının en canlı unvanlarından biridir.” İddiasındadır. Oysa, hiçbir felsefe ve hiç bir din insanlığa Allahsızlığa kıyas edecek bir hakikat bağışlamamıştır.

İşte masonların gerçek dini düşünceleri bunlardır ve “Kainatın ulu mimarı” dedikleri de Allah değil, Şeytan ve Yahudi Hahamlarıdır.

Şimdi son alarak elime geçen bir vesika vardır. Cenubi Amerika’da masonlar bir talimatname yayınlamışlardır. Bu talimatnamenin bir suretini İsviçre’de intişar etmekte olan “Frayer” isimli gazete 17 Nisan 1951 tarihli nüshasında yer almıştır. Bunda deniliyor ki; “farmasonlar, farmasonluk tarafından verilecek kararlar üzerinde kendi hanım ve çocuklarını dini inançlardan ve akidelerden uzak tutmakla mükelleftir.”

Bu arada, Kabalist Yahudi Farmason ile Musevileri birbirinden ayırmalıdır. Masonluk bu Kabalist efsuncu, üfürükçü Yahudi mezhebine mensup insanların tarih boyunca Mısırlılardan başlayarak Asur ve Babil esareti, Roma esareti ve onu takiben Avrupa’ya ve diğer yerlere hicretleri ve dünyaya yayılıp bugüne kadar İspanya, Rusya, Romanya ve Lehistan; en sonra Almanya ve halen Yugoslavya’da maruz kaldıkları taciz ve tazyik altında ezilmiş olmalarını ileri sürerek bütün insanlıktan intikam almak ve beşer topluluklarını kendi vatan ve milletine, din ahlak ve ailesine lanet okutturmak için faaliyette bulunan tiyatro artisti rolü yapan Kabalist Yahudilere yataklık eden teşkilattır. Hatta bu Siyonist Yahudiler, kendilerini dahi sapık Yehova ve Tevrat emirleri gereği “Maken” kelimesiyle mağdur konumuna maruz bırakarak masonluk, Lions, Rotaryen gibi büyüleyici teşkilatlarla her toplumdaki bir takım aklı ve ahlakı düşük, ikbal ve iktidar hırslı insanları Masonlaştırarak çok sinsi ve büyüleyici hurafeler ve aktörlüklerle saçma sapan ve şaşırtıcı şarlatanlıklarla siyonizmin gayesine hizmetkar yaptırılır.

 

Her Mason fikren ve fiilen Yahudi’dir ve Yahudileşmiştir. Fakat her Musevi Mason değildir. Kabalist, efsuncu, büyücü, üfürükçü mezhebin mensupları kıpkızıl intikamcı, dinsiz, Allahsız Masondur ve Masonluğu ne pahasına olursa olsun yaşatmağa ve yaymağa kararlıdır. Bunların Allah’ı ve bütün mukaddesatı inkâr ettiklerine en açık misali aşağıda veriyoruz:

Sosyalist mezheplerinden birinin üstat ve piri olan meşhur Yahudi Prodan, Orlean şehrindeki Farmason locasına intisap etmiş ve Masonlukta o derece ileri gitmiş ki bu teşekkülün “şeytan evliyası” derecesine erişmiştir. Prodon’un yazdığı şu acı satırlar Masonluğun ruhunu hiç bir tereddüde mahal bırakmayacak şekilde izah etmektedir.

“Ey Adonay! Ey mabud! (Ey Allah) Zeki ve özgür insanın ilk vazifesi seni akıl ve vicdanından sürmektir. Zira sen esasen bizim fıtratımızın ve hür hayatımızın düşmanısın. Biz kat’iyen sana tabi değiliz. Biz bilim ve teknolojiye iman etmişiz ve Dini özgür yaşamı kısıtlayıp kısırlaştıran bir engel görmekteyiz. Masonluğun her bir gelişmesi Senin kudretini yok eden bir muzafferiyettir.”

Şunu da bir insaf eseri olarak kaydedelim ki, hasbelkader bu tarikata girmiş öyle insanlar vardır ki, bunlar sadece geçici ve dünyevi heveslerle masonluğa katılmış, ama bunun düpedüz Yahudi tuzağı olduğunu görerek daha sonra uyanmışlarsa da ayrılmaları zannedildiği kadar kolay değildir. Nitekim bazı elde edilmesi güç malûmatı da biz, resmen bu şeytan tarikatına kayıtlı ve fakat ruhen bu fesat gurubundan çok uzak bazı insanlardan almaktayız. Bunların içinde en yüksek derecelere kadar çıkıp da orada her türlü sırlara aşina olmuş öyle insanlar vardır ki, bu gibilerin isimlerini mason defterlerinde, fakat cisimlerini, milletimizin temiz sinesinde görmekteyiz.

Farmasonlar, Müslümanlığı terakkiye mani, gerici bir din olarak telakki etmektedir. Bütün dinlere olan düşmanlıklarının başında Müslümanlık gelir. Halbuki İslamiyet, insanlara bilim ve eğitimi, ilerlemeyi, saadet ve selameti emreden bir medeniyet manzumesidir.

Her yerde ve bizde farmasonluk, İbrani ırkından olmayan, zayıf karakterli, kuvvetli ihtiras sahibi insanları Yahudi dinine hizmet etmekle mükellef kılmıştır.

Yahudi dini ise, Allah ve Hak tanımayan, yalnız dünyaya ve menfaatlere tapınan, ahiret ve hesap günü yok sayan, Adonay kullarının safsata ve sapık fikirlerden ibarettir ki, ortaya döktükleri korkunç ve kanlı, gizli ve esrarlı doktrinler yavaş yavaş milletlerin idrakine intikal etmekte ve beşeri bir uyanıklık meydana gelmektedir.

İnsanlar, tarih boyunca ve bilhassa son asırda vuku bulan kanlı savaşlarda, Siyonist Yahudilerin ve onların uşakları olan farmasonların büyük hisseleri ve tesirleri olduğunu sezip, anlamağa başlaması sevindiricidir.

Bugün Birleşik Amerika ve Avrupa’da önemli münevverlerin ve milliyetçilerin, bazı generallerin ve amirallerin farmasonluğa ve onun efendisi olan siyonizme karşı aldıkları cephe ve giriştikleri mücadele oldukça önemlidir ve sevindiricidir.

Yahudiliğin Allah’ı, Feuerbahc’ın kullandığı kelimelerle “Müşahhas Yahudilik nefsaniyeti”, Karl Marks’a göre ise maddedir. Yani “Yalan’ın ruhuna ve şeytana ibadet ve hizmet edilmektedir.”

İşte bu şeytani zihniyetin, ahtapot gibi ağlarını bütün dünyaya germiş olan bir tuzak teşkilata ihtiyacı vardır, o da masonluktur. Siyonist Yahudiler;

1-Dolar (karşılıksız kağıt para) ile dünya ekonomisini,

2-Masonlar eliyle de insan kitlelerini yönetmeye başlamıştır.

Bu teşkilatı idare eden insanların sahtekarlık ve riyakârlığın her türlü inceliklerine vakıf olması ve hilekârlıkta ustalaşması lazımdır. Bütün bu evsafta başka hiç bir millet Yahudi’yle yarışamayacaktır. Eğer onların edepsiz hile ve tuzakları, fikir üstünlüğüne ölçü teşkil etse idi, dünyanın bütün sahtekârları, mensup oldukları milletlerin büyükleri sayılırdı. Dünyaca makbul olan kuvvetli zekâ, daima asalet ve kibarlık vücuda getirir. Siyonistlerin ise en büyük zaafı kendilerine has bozuk ahlak ve imanlarıdır. Böyle bozuk bir ahlak ve sapık bir imanla bütün dünyanın önüne geçmek ancak Siyonistlerin hayasızlığı ve Yahudi şeytanlığının kârıdır. Onlara din namına telkin edilen gizli öğretiler tam bir ahlaksızlık ve alçaklıktır.

Bedavadan ganimet kapmak ve insanlığı hakimiyeti altına almak için bu derece bayağı hilelere başvurmak ancak onların kârıdır. Namuslu ve normal insanlar böyle pis düşünce ve işlere tenezzül edeceğine, mahvolmayı tercih ederken; Siyonistler gizli desiselerle ve sinsi düzenlerle saman altıdan su yürütmeyi bir başarı saymaktadır.

Asırlardır, TALMUT öğretilerinin ahlak tahribatına karşı yapılan bütün mücadeleler maalesef milletlerce layıkıyla destek bulmamıştır. Bunun sebebi; Yahudi düşüncesinin dehşetini, Yahudi olmayan birçok kimseler için idrak ve ihata edilemeyecek kadar gayri tabii ve müthiş olmasıdır. Ve bunun içindir ki, namuslu adamlar, Yahudi kitaplarındaki fikirlerin yanlış tevilden ileri geldiğini söyleyen Yahudi yalanlarına kolaylıkla kanmaktadır. Birçok insanlar gözlerinin önünde cereyan eden müthiş hadiselerde Yahudinin parmağını ve intikamcı damarını gördükleri halde şuur eksikliği ve ruh zaafiyetiyle onların da mağdur olduklarını savunmaktadır.

Paris’teki bir toplantıda Üstad-ı Azam (1889) Amiable şöyle demişti: “Masonluğun gayesi: Demokrat bir dünya cumhuriyeti kurmaktır. Buna göre Mason dayanışmasında kozmopolitik esastır. Masonların güdümündeki demokrasi bizim sihirli aracımızdır.”

Fransızların meşhur mason hatibi Franklin ise, “Gün gelir milletler din ve saltanat bağlarını koparacaklardır. Artık milletlere ve ülkelere din yerine Mason kardeşliğini sunmalıdır. Dünya Mason kardeşliği yeni bir çığır açacaktır.”

Aynı kongrede, “Masonların hedefi, Allahsız ve dinsiz bir dünya hükümeti oluşturmaktır.”

Yine Paris’te 1900 beynelmilel Masonların toplantısında “Allahsız ve dinsiz bir dünya cumhuriyeti kurmak fikri” kabul edilmiştir.

Farmasonların demokrasi demagojisinden faydalanarak kamuoyuna nasıl nüfuz ettiklerini ve devlet idaresini ele geçirmek için siyasi partileri nasıl yönlendirdiklerini Fransız Meşrik-i Azamı 1904 salnamesinin 432. sayfasında şöyle anlatıyor: (Meşrik-i Azamın 104 locası Fransa’da yayılan nurun mabetleridir. Binlerce mason localara gelip kendi hayati meselelerini müzakere edip öğrenip orada hazırlanan fikirleri gazetelerde ve siyasi partilerde müdafaa etmektedir. Böylece efkâr-ı umumiye hazırlanıp seçimlere tesir edilir. Neticede millet meclisi bizim arzumuza göre şekillenir. Bu Masonluğun gereğidir. Ve demokrat rejimlerde masonluk için büyük fırsatlar temin etmektedir.

 

Diğer bir Fransız Mason Adolf İsak “bizim yaratmak istediğimiz birlik, ne Fransa, ne İngiltere’dir, ancak İsrail’dir. Yani yahudi birliğidir, her fırsattan istifade edilerek yahudinin dünya hakimiyeti gerçekleşmelidir.”

Masonluk ispat edeceğimiz gibi beynelmilel olduğuna göre; bu sinsi ve Siyonist şebeke birliğimiz ve millî varlığımız için tehlikelidir. Derneğin kapanması lazımdır. Ve Mustafa Kemal bu sebeple yasaklamıştır.

Eski Cemiyetler kanununun 9. maddesinin B fıkrası şöyledir: “Din, mezhep ve tarikat esaslarına dayanan derneklerin kurulması yasaktır.”

Mason derneğinin kendi gizli kitaplarında ve toplantılarında aldıkları kararlara ve beyan ettikleri nutuklarına göre, Masonluk batıl bir dindir ve şeytani bir tarikattır. Masonların eski mecmuası olan “Akasya”nın 860. sayfasında “Mason prensipleri dinin yerini, Mason locaları mabetlerin yerini tutacaktır” yazılıdır. 33 dereceli Musevî Sehami kardeşin mason biraderlere yayınladığı Üstad kitabının 15. sayfasında “Masonluk bir dindir, locaların adı mabettir, merasimlerinin adı ayindir.” diyor. “Türkiye Meşrik-i Azamı Kanuni Esası” kitabının birinci babında dördüncü sayfasında tarikatın teşekkülünden, yedinci sayfasında tarikatın cetvellerinden, onuncu maddesinde tarikatta vuku bulan taahhütlerden, 25. maddesinde tarikatın idaresinden, 34. maddesinde tarikatın bütçesinden bahseder ki, bu kelimelerle bu derneğin tarikat mahiyetini taşıdığı kendi kitaplarıyla sabittir ve şüpheye mahal bırakmamaktadır.

Masonluk idealini kabul edenler, birbirlerine yardım etmek hususunda; milliyet, parti, cemiyet ve din farkı gözetmeden hepsinin üstünde birbirlerine yardıma koşmaktadır. Amerika ve Avrupa’da olduğu gibi Anadolu’da da birçok komünist mason teşkilatına katılmıştır; Yani bir mason hem milliyetçi hem komünist olmaktadır. Bunların ikisi pekâlâ biribirleriyle anlaşıp uyuşmaktadır. Nitekim şu yemini yapanlar kendilerini her şeyin üstünde bu yemine hürmet ve hizmetle mükellef saymaktadır.

Biz bu memlekette varlığımızı ve bağımsızlığımızı koruyacaksak milliyetçilik hislerimize ve manevi değerlerimize sahip çıkmamız şarttır.

Milli ve manevi değerleri tahrip eden masonluk beynelmilelci bir teşkilâttır. Yani kökü dışarıdadır. Bunların çalışma usulü şöyle tarif edilir. “Kadim, makbul İskoç Riti” (Rite) İnglizcede ibadet usulü anlamındadır. Yani masonluk uluslararası bir şeytan tarikatıdır. Farklı Din ve mezhepleri bünyesinde buluşturup siyonizme hizmetçi yapmaktadır. Fetullahçıların “ılımlı İslam, Dinler arası diyalog” safsataları da aynı merkezlerin bir tuzağıdır.

 

Komünizmin kurucusu meşhur Yahudi Karl Marks’ın 1844 senesi çıkan Almanca ve Fransızca salnamelerinden alınan beyanatı şunları söylemektedir:

Soru: “Yahudiliğin dünyadaki hikmeti vücudu nedir?

  • Pratik ihtiyaç ve ihtiras! Yahudilik, imkan ve iktidar hırsıdır!

Soru: Yahudinin dünyevi ibadeti nedir?

  • Madrabazlık ve istismar! Hilekarlık ve sahtekarlıkla başkalarının emeğini ve alınterini sömürmek, yahudinin hakkıdır!

Soru: Onların dünyevi mabudu nedir?

  • Güç ve Para! Dolar ve Masonluk yahudinin en etkili güç aracıdır!

Yahudi H. Chon’un 1913 tarihinde Laypçiğ’de bastırdığı “Yahudilik” eserinde şunları itiraf etmektedir:

“Biz bugün ırk ve tarih itibariyle Yahudiyiz. Bütün irade ve duygularımızda yalnız kanımızın iradesi hakimdir. Biz seçkin ve şerefli kavim, diğerleri kölelerimizdir.”

Yine sinsi bir Yahudi olan Moris Rapaport’un bir yazısını alıyoruz:

“Yahudi, mensup olduğu devlette değil, kendi ailesinde veya umum beşeriyette kökleşmeye çalışmaktadır. Onun içindir ki milletlerarası sosyal demokrasiye istidatlıdır. Kapitalizm ve Komünizm Yahudi hakimiyetinin hizmet aracıdır.”

Başka ve meşhur bir Yahudi olan Cheskel Klötzel 1912 tarihinde neşretmiş olduğu Das Grosse Hassen isimli mecmuanın 2. sayısında şunları dile getirmektedir:

“Yahudi düşmanlığı dolayısıyla, Yahudiler tarafından bütün insanlara yöneltilmiş büyük bir nefret ve hakaret duygusu vardır; biz Yahudiler, bizden olmayan her insanın kalbinin bir köşesinde Yahudi düşmanlığı mevcut olduğunu bildiğimiz için, her Yahudi en derin haklarla Yahudi olmayanların düşmanıdır.”

Şimdi İngilizce Taymis’de Yahudi muhabir Chon- Oppert ‘in yazdığı şu itirafı oldukça önemlidir:

“Her millet kendisini, ülkelerine ve emeklerine çekirge yağmuru gibi hücum eden Yahudilere karşı müdafaa mecburiyetindedir.”

Siyonistler, ikinci sınıf Yahudileri ve mason biraderlerini bile rahatlıkla gözden çıkarıp harcamaktadır.

Enver Paşa, Talat Paşa, Sait Halim Paşa, Selanikli Cavit Bey, Doktor Bahaeddin Şakir Bey kendileri Masonluğun merkezi umumi azaları oldukları için Harbi Umumide Fransız, İtalyan ve İngiliz Mason biraderleriyle gizlice anlaşıp, Osmanlı İmparatorluğunu parçalatıp kaçmışlardır. Ve sonunda yine Entillijens Servis ve Ermeni Farmason kardeşlerin kurşunlarıyla öldürülmekten kurtulamamışlardır.

Çünkü; Siyonizmin emrine ve programına uyup daha bidayette Filistin, Arabistan, Boğazlar ve Türk arazisini Ermenistan diyerek Taşnaklara verecek kadar tam Yahudileşmediklerinden ve siyonist programını tam yürütemediklerinden dolayı gözden çıkarılmışlardır…

Basra, Yemen, Adalar ve Rumeli, Bosna-Hersek’e kadar her karışı Türk kanıyla yoğrulmuş toprakları İttihat ve Terakki’nin Mason kardeşleri yedi senede bile bile berhava etmişlerdir ve Türk milleti, Türk vatanı, Türk tarihi el’an bunların cevabını alamamıştır.

1327 senesinde Selanik’te İttihat ve Terakki kongresinde Miralay Sadık Bey’in Farmasonlar hakkındaki raporunu ve diğer kararları niçin toplumdan saklanmıştır? Ve bu Sadık Bey o feci akıbete niçin uğramıştır?

İşte bütün bu sorular, Masonluğun kökü tamamen dışarıda gizli bir fesat cemiyeti olduğunun ve yeryüzünde İbrani imparatorluğunu kurmak için yola koyulduğunun ispatıdır. Eşitlik ve hürriyet yaldızlı haplarıyla milletleri içinden vuran ve bu hususta kullandıkları haris ve basit insanların önce kullanıp sonra  darağaçlarında sallandıran, sinsi, gizli, müstebit ve zalim bir teşkilattır.

Farmasonluğun ana baba bir öz kardeşi olan komünistlik ile masonlukla yol bir, gaye bir, hedef aynıdır.

Kapitalist ve Komünist elebaşlarının hepsi masonluğa bağlıdır.

İtalyanlar bize harp açınca, Roma sefiri Mason birader Hakkı Paşa ve Selanik mebusu Yahudi Karasso’ların Trablusgarp’tan askerlerimizi çekip, silahları da tamir bahanesiyle İstanbul’a getirilip Trablusgarp’ın ve Oniki adanın gasp etmelerine haince yardımcı olmuşlar milli ve haysiyetli bir tavır sergileyen Mustafa  Kemal’den kurtulmak umuduyla da Trablusgarb’a yollamışlardır.

Fransız Meşrik-ı Azamının 1923 de neşrettiği eserin 300. Sahifesinde şunları beyan etmektedir:

“Lâik Cumhuriyetin menfaatleri ve masonluğun hedefleri için çağdaş hayata tamamıyla uymalıyız. Din mevzuunu ortadan kaldırmağa çalışmalıyız. Lâik gaye ve demokratik terakkiyi hedef tutan diğer yabancı gruplarla dahi uzlaşmalıyız. Bütün halk arasına dağılıp onların mukaddes bildikleri din ve iman hislerini yıkmak için lügatlerde mevcut bütün parlak kelimeleri riyakârlıkla kullanmalıyız!”

Meşhur Mason yazarı Pikkolo Tigr’in şu hezeyanları ibret vericidir:

“Farmason kardeşlerin muhtelif dinî cemiyetlere nüfuz etmeleri ve hatta bu nevi cemiyetleri bizzat kurarak orada bulunmaları gereklidir. Çünkü oralarda din hissini körletmek ve kökünden yok edilmek için gayret sarf edilmelidir. Gafil ve cahil sürüleri her nerede olursa olsun, hatta ufak ibadethanelerde bile toplayıvermeli ve bunların başına bizimle işbirliği yapan ve kolayca aldatılması mümkün olan hoca ve papazları geçirme…

Bunların arasında bulunan büyük kalpli ve temiz yürekli insanların ruhlarına, güya tesadüfi olduğu hissini vererek katre katre zehir şırınga edilmelidir. Maksat ferdi ailesinden ve dini çevresinden uzaklaştırmak ve ahlakın esaslarını kaybettirmektir. Zaten fert kendi karakterinin icabından olarak aile derdinden uzaklaşmak ve men edilen eğlencelere yaklaşmağa meyyaldir. Bu gibiler paye ve mevki verilerek elde edilir. Onlara kısa yoldan meşhur olma ve yükselme yolları gösterilmelidir. Esasen insan doğuşa asi ve ihtilalcidir. İşte bu sıfatlarını isyan ve yangın derecesine kadar körükleyiniz, fakat tamamen parlamasına meydan vermeyiniz. Sizin vücuda getireceğiniz büyük işe bu bir hazırlık gibidir. Böylece artık bunları localarımıza sokmağa muvaffak olabilirsiniz. Aydın geçinenleri Farmasonluğa girme arzuları o kadar umumî ve adidir ki ben insanın budalalığına hayret ediyorum.”

Farmasonlar daha 1744 senesinde neşrettikleri beyannamelerinde şu maksatlarını da açığa vurmuşlardı:

“Mason İttihadımızın asıl gayesi, Yahudilerin güdümünde olacak demokrat görünümlü bir dünya cumhuriyeti meydana getirmektir.”

1896 da Paris’te toplanan birinci beynelmilel Farmason kongresinde yukarıda gördüğümüz fikir kabul edilmiş ve dinsiz bir dünya cumhuriyeti kurulması fikri benimsenmiştir.

Bütün bu korkunç itirafların hepsi, kaşarlanmış Farmasonların: Biz dindar kimseleriz, gizli değiliz ve siyasetle ilgilenmeyiz” iddialarının yalan olduğunu göstermektedir.

Mason derneği emir ve ilhamı, Türk Milletinden değil, İskoçya’daki Mason Meşrik-i Azanımdan gelmektedir.

Biz kanunlarımızın fertlere tanıdığı din ve vicdan hürriyetine karışacak değiliz. Türkiye, Laik, Demokratik ve Sosyal bir Hukuk devletidir. Fakat Türk milletinin, millet olarak yüzde doksan beşinin İslam Dinine mensup olması, milletvekillerimizin de aynı nispette İslam Dinini taşıması; Mason derneklerinin din ve mukaddesat tahribatına artık engel olmalarını gerektirmektedir. Bu derneğin ülkemize, milletimize ve devletimize son derece zararlı olduğu kesindir.

 

 

 

 



[1] Milli Gazete / Zeki Ceyhan / 30 07 2009

[2] Tarihi: 1950, Cevat Rıfat Atilhan, Masonluğun İç Yüzü

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Yorumu Takip Et
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
Okan EKİNCİ

Okan EKİNCİ

YORUMLAR

Son Yorumlar
0
Yorumunuzu okumaktan memnuniyet duyarızx