YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
691d704ff29dc
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 8 9 4 1
Bugün : 5059
Dün : 39415
Bu ay : 770498
Geçen ay : 1371576
Toplam : 45174319
IP'niz : 18.97.9.169

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

 

“İsrail’i destekleyen; Müslümanlıktanda, insanlıktanda nasipsizdir!”

Çünkü 60 yıldır Filistinli mazlumlara karşı acımasızca yürütülen vahşetin; Irak ve Afganistan işgalindeki dehşetin; bizdeki PKK ve Hizbullah gibi terör örgütleri ve cinayetlerin; asker, polis ve sivil kanattaki çeteleşmelerin; Bosna ve Sincan’da ki soykırım ve hıyanetlerin; Afrika’daki iç savaş ve sefaletlerin; milyonlarca kişinin telefine ve medeniyetlerin tahribine yol açan 1. ve 2. dünya harplerinin; yetmiş yıl süren ve insanlara kan kusturan Rusya ve diğer ülkelerdeki komünist melanetin; bütün insanlığı manen mahveden ve vicdanen çürüten her türlü ahlaki rezaletin birinci suçlusu ve sorumlusunun Siyonist Lobileri ve İsrail’in yöneticileri olduğunu, artık herkes bilmektedir. Bu korkunç zulümlere karşı çıkan; Yahudiler de, Hıristiyan kesimler de, putperest ve ateistler de elbette vicdan ehli kimselerdir. Ancak bütün bu haksızlık ve ahlaksızlıklarına rağmen, doğrudan veya dolaylı biçimde, İsrail’e ve Siyonist projelerine destek veren kimseler, bırakın Müslümanlığı, onurlu ve sorumlu insan bile değildir. Ve hele asırlar boyu İslam’a bayraktarlık yapmış, insanlığı medeniyet ve merhametle tanıştırmış şanlı bir tarihin ve Aziz bir milletin varisi olan Türkiye’nin siyasileri, yöneticileri, sivil ve askeri yetkilileri olup ta, şahsi makam ve menfaat uğruna, ülke çıkarlarımızı ve temel insan haklarımızı Siyonist lobilere ve İsrail’e peşkeş çekenler, her türlü laneti ve nefreti hak etmişlerdir. Böylelerini kahraman sanmak, Dinimize ve devletimize yönelik hıyanetlerine kılıf uydurmak ise, en hafif deyimiyle, eblehliktir.

Türkiye-İsrail ilişkilerinin tarihi:

  • İsrail’in Kuruluş niyetini sezen Atatürk tepki göstermişti, ama Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ise destekledi

ABD Başkanı Solomon Truman’ın baskılarıyla B.M. Genel Kurulunun 29 Kasım 1947 tarihli oturumunda Filistin’den koparılan toprakların yurt olarak verilmesi kararına aleyhte oy kullanan Türkiye, her ne olduysa, İsmet İnönü Cumhuriyetince 15 Mayıs 1948 de ilan edilen İsrail Devletini kuruluşundan bir yıl sonra tanımıştır.

Başlangıçta; “SSCB’nin Filistin’in taksimini savunması ve bölgede bir Yahudi Devleti kurulmasına sahip çıkması” karşısında yeni kurulacak İsrail Devletinin Sovyetler Birliği taraftarı olacağı ve Sovyetlerin Ortadoğu’ya girişinde bir köprübaşı oluşturacağı” korkusuyla İsrail’in kurulmasına karşı çıkan Türkiye’nin endişeleri, Batılı devletlerin İsrail’e destek verdiğini gördükten sonra ortadan kalkmıştır”[1] iddiaları ya saflıktır veya sahtekârlıktır.

  • 1950-1960 Döneminde Türkiye-İsrail İlişkileri

Türkiye ile İsrail arasında ilk resmi diplomatik ilişki tesisi 4 Temmuz 1950’de imzalanan “Ticaret ve ödeme Anlaşmaları” ile atılmış ancak iki ülke yönetimi Arap faktörü nedeniyle dikkati çekmeme politikası izlemiştir.[2]

Ticaret alanındaki işbirliğini müteakip, kültürel işbirliği kapsamında Türk ve İsrailli öğrencilerin birbirlerinin ülkelerinde eğitim görmeleri için burslar verilmiştir.[3] Dönemin Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın, merkezi Avrupa’da olan “Evrensel İsrail Birliği” tarafından Yahudilere dil öğretmek için dünyanın dört bir yanında kurulan “Alliance Israelite” okulunun Bursa Şubesini, İsrail’in kurucusu Ben Gurion’un ise İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirmesi ve İzmir Amerikan Kolejinden mezun olan Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Adnan Menderes’in en yakın dostlarını İzmirli Yahudi sosyetesinin teşkil etmesi[4] bu dönemde iki ülkenin ilişkilerinde önemli etkendir.

Türkiye ile Irak arasında 1955 yılında kurulan “Bağdat Paktından” sonra biraz bozulan Türkiye İsrail ilişkileri, 1956 yılında patlak veren Süveyş krizi sırasında Türkiye’nin İsrail’i kınaması ile kopma noktasına gelmiş ve 26 Kasım 1956’da Türkiye Tel Aviv’ deki büyük elçisini geri çağırarak, İsrail ile ilişkilerini maslahatgüzarlık seviyesine indirmesi göstermeliktir.[5]

Çünkü Türk Hükümeti ekonomik ve istihbarat alanındaki işbirliğinin yanı sıra Amerikan Kongresinde çok güçlü ve etkili olan Yahudi Lobisinin desteğini kaybetmemek için İsrail ile ilişkilerini bilinçli olarak tamamen kesmemiş, el altından daha da güçlendirmiştir.[6]

Ticari işbirliğinin yanı sıra istihbarat konusunun önemini çok iyi değerlendiren İsrail, Ağustos 1957’de MOSSAD’ın Casusluk ve Özel Görevler Bölüm Başkanı Eliahu Sasson’u Ankara’ya büyük elçi olarak atamıştır. Türkiye’yi işbirliği için ikna etme görevi verilen Sason, o dönemde MİT’in karşılığı olan Türkiye MAH (Milli Amale Hizmet) Teşkilatı Başkanı Hüseyin Avni GÖKTÜRK’ün yanı sıra, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü ZORLU ve Başbakan Adnan Menderes’le de görüşmeler yapmış ve daha sonra MOSSAD Başkanı Ravven Shiloah’ın da katıldığı iki ülke istihbaratçılarının ortak toplantıları sonucunda, bölgede İran, İsrail ve Türkiye’yi kapsayacak bir güvenlik üçgeni oluşturulması konusunda Türk yöneticilerin iknası için ABD’den yardım isteyen İsrail’e ABD yönetimi destek olmuş ve Türkiye’nin İsrail ile işbirliği konusunda ikna edilmesi ABD’nin girişimleri sonucunda sağlanmıştır.[7]

Ankara’nın işbirliği konusunda ikna edilmesinden kısa bir süre sonra İsrail’den Türkiye’ye üst düzey ziyaretler başlamış ve İsrail Başbakanı Ben Gurion Dışişleri Bakanı Golda Meir, Dışişleri Müsteşarı Şimon Perez ve Genelkurmay Başkanı Zvi Zur 28 Ağustos 1958 de Adnan Menderes ile görüşmek üzere Ankara’ya gelmiş, ancak İslam âleminin tepkisini çekmemek için ELAL uçağının arıza nedeniyle Ankara’ya mecburi iniş yaptığı açıklanmıştır.[8]

İran’ı da içine alan ve istihbarat alanında işbirliğini geliştiren bu görüşmeden sonra Amerikan Merkezi Haberleşme Teşkilatı CIA,” İsrail, Gizli Servisler ve Dış İstihbarat” başlıklı bir rapor hazırlamış ve raporda MOSSAD, MİT ve İran Gizli Servisi SAVAK arasında imzalanan üçlü işbirliği anlaşması değerlendirilirken; Türkiye-İsrail işbirliği de ele alınmıştır. Türkiye-İsrail ve İran İstihbarat örgütleri arasında kurulan ve Trident adı verilen bu ağ üç ülkenin gizli servis başkanlarının yılda iki kez toplanarak, ele geçirdikleri istihbarat konusunda değerlendirme yapmalarını amaçlamıştır.[9] İşin aslı ise, Türk İstihbaratı fiilen İsrail’in kontrol ve güdümüne kaydırılmıştır.

Bu bağlamda Menderes döneminde, özellikle Adana ve çevresi İsraillilerin çalışma alanı olarak verilmiş ve Türk İstihbarat Teşkilatı MAH’ın Başkanı Ziya Selışık da alışılmışın ötesinde İsrail Elçiliği ile temaslarda bulunmaya başlamıştır.[10] Ziya Selışık, Ankara’dan ziyade, Telaviv’e bağlıymış gibi bir tavır takınmıştır.

  • 1960-1990 Döneminde Türkiye-İsrail İlişkileri

1967 Arap İsrail savaşında kuvvet kullanılarak toprak edinilmesine karşı olan Türkiye zahiren İsrail’i kınamış ve 1973 Arap-İsrail savaşından sonra Arap ülkelerine daha paralel politikalar izlemeye başlamış; savaş sırasında İsrail’e yardım etmek isteyen ABD’nin, İncirlik Üssünü kullanmasına izin vermemiş”[11] ve İslam dünyasına yaklaşmıştır. Erbakan Hoca’nın etkili olduğu bu politikalar yüzünden ihtilaller yapılıp MSP kapatılmıştır.

1980 de İsrail’in Doğu Kudüs’ü ilhak etmesi ve 30 Temmuz 1980 de Kudüs’ü İsrail’in baş şehri ilan etmesini müteakip Kenan Everin’in 26 Kasım 1980 de Doğu Kudüs’teki başkonsolosluğunu kapatıp İsrail’le diplomatik ilişkilerinin seviyesini “ikinci kâtiplik” düzeyine indirmesi, bu çerçevede THY’nin İstanbul-Tel Aviv seferi ile Türk gemilerinin İsrail limanlarına yaptığı seferleri iptal etmesi[12] Siyonistlerde panik yaratmıştır.

Türkiye’nin İsrail’e karşı izlediği bu politika ABD Yahudilerince tepkiyle karşılanmış ve 1981 yılı Ocak ayında Türkiye’nin Washington Büyükelçiliğine bir mektup gönderen 61 ABD’li Senatör, “Türkiye’nin İsrail’e karşı izlediği politikanın Türk-Amerikan ilişkilerini de olumsuz yönde etkileyebileceği” uyarısında bulunmuşlardır. Kenan Evren liderliğindeki Milli Güvenlik Konseyi Hükümeti’nin ABD’nin bu tepkisine, “Türkiye’ye gelmek isteyen bir İsrail Spor Kafilesine vize vermeyerek” cevap vermesi, ABD Kongresindeki Yahudi Lobisini son derece kızdırmıştır.[13] Acaba Kenan Evren’e duyulan rahatsızlıkların temelinde İsrail’e yaptıkları mı yatmaktadır? ABD Yahudi Lobileri, “Bizim çocuklar!” dedikleri Kenan Evren ve ekibi tarafından aldatılıp ters köşeye yatırıldıklarının farkına çok geç varmışlardı. Çünkü Kenan Paşa’nın İsrail’e karşı tutum ve yaptırımları, öyle göstermelik ve geçici değil; ciddi, cesaretli ve etkili tavırlardı. Sağcı, solcu, İslamcı; Siyonistlerin üfürdüğü düdüğü çalan “Küresel köyün kavalcılarının”, hiç dinmeyen “Kenan Evren kini” nin altında, kim bilir ne derin kuyruk acıları depreşip durmaktaydı!?

Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkilerin gittikçe kötüleştiğini gören ABD, Türkiye’nin İsrail’e karşı izlediği sert politikayı gözden geçirmesi ricasında bulunmaya mecbur kalmış ve Cumhurbaşkanı Kenan Evren 14 Şubat 1982’de Türkiye’deki Yahudi Cemaati Lideri Hahambaşı Dawid Aseo ile görüşerek ilişkileri yumuşatmaya çalışmıştır.[14]

  • 1990-2000 Döneminde Türkiye-İsrail İlişkileri

Ülkemizin İsrail’e karşı izlediği politikada 1990 sonrasında meydana gelen en önemli değişiklik; BM’in 10 Kasım 1975 tarihli oturumunda Hükümet ortağı Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın özel gayretiyle “Siyonizm’i ırkçılık kabul eden” kararına “evet” oyu veren Türkiye’nin, maalesef 16 Aralık 1991 tarihinde bu kararın iptali için yapılan BM oylamasında çekimser kalması ve dolayısıyla İsrail yanlısı bir tutum takınmasıdır.

Diğer yandan Türkiye ile İsrail arasındaki işbirliğinin savunma boyutunun gittikçe güç kazanması, Türk Amerikan ilişkilerinin de en önemli temellerinden birisi halini almıştır.[15] 1996 yılında Tansu Çiller ve Deniz Baykal iktidarında Filistinlilerle İsrailliler arasında gerçekleştirilen anlaşmayla Ortadoğu barış sürecinin yolunun açılmasından ve bunun ortaya çıkardığı olumlu atmosferden yararlanan Türkiye ile İsrail arasında imzalanan Türkiye-İsrail Askeri İşbirliği Anlaşması ilişkilerde güvenlik boyutuna geçiş şeklinde ortaya çıkan köklü değişikliğin başlangıç noktası olmuş, 23 Şubat 1996 da Genelkurmay 2. Başkanı Çevik Bir’in, İsrail’e gerçekleştirdiği ziyaret sırasında iki ülke Hava ve Deniz Kuvvetlerinin işbirliği yapmasını öngören bir anlaşma imzalanmıştır.

11 Aralık 1996 da ise Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel İsrail’i ziyaret eden ilk Türk Cumhurbaşkanı sıfatını almıştır. Ziyaret sırasında Türk Silahlı Kuvvetlerinin Kasım 1997 de İsrail ve Amerikan kuvvetleri ile Doğu Akdeniz de ortak bir tatbikat düzenleyeceğinin açıklanması ise Türkiye’nin geleneksel olarak; “İsrail ile ilişkileri ileri noktalara vardırmadan uzak durma politikası” göz önüne alındığında birçok kesim için sürpriz bir gelişme sayılmıştır.[16]

Bu gelişme İsrail ve ABD açısından o kadar önemliydi ki İsrailli Bakan Moshe Arens, Türkiye ile İsrail arasındaki askeri ittifakın bölgesel güç dengesini değiştirdiğini söylemeye başlamıştır. Şubat ve Ağustos 1996 da imzalanan ve birçok hükmü gizli kalan anlaşmalar, Deniz ve Hava Kuvvetlerinin ortak tatbikatlar yapmasını öngörmekle kalmamış, İsrail Deniz Kuvvetlerinin, Türk limanlarından faydalanmasına. Hava Kuvvetlerinin de geniş Anadolu platosu üzerinde eğitim uçuşları gerçekleştirmesine de izin ve imkân sağlamıştır. Bu arada ABD’nin de yardımıyla hassas kameraların, alıcıların ve uyduların kullanılmasını içeren ortak bir sınır kontrol sistemi de uygulanmaya başlamıştır.[17] Refah-Yol Hükümetinin Başbakanı Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın daha önce imzalanan bu anlaşmaları savsaklaması ve işlevsiz kılması ve ülke çıkarlarını ve bölge halklarını savunması; İsrail’i ve Siyonist Lobileri kızdırmış ve 28 Şubat tezgâhıyla Refah-Yol yıktırılmıştır.

Söz konusu ilişkilerin geliştirilmesinde bir baskı ve teşvik unsuru olarak rol alan Amerika’nın Türk-İsrail yakınlaşmasını desteklediği açıktır. İsrail ile Türkiye ortak tatbikat yapmaya karar verdiklerinde Amerikan yönetimi sadece zamanlama konusunda endişelerini dile getirmiş, zamanını değiştirmede tarafları ikna ettikten sonra kendisi de tatbikata katılmıştır. Amerikalıların tatbikata bir Ürdün’lü Donanma Komutanını da dâhil etmeleri, hem ortaya çıkabilecek Arap muhalefetini yatıştırmaya çalıştıklarının, hem de bu ikili ittifakı genişleterek bölgede önemli bir gruplaşma haline getirmeye istekli olduklarının kanıtıydı. 1996 yılının Mart ayında İsrail şirketleri Türkiye’nin 54 adet F14 savaş uçağının modernizasyonuyla ilgili yarım milyar dolarlık bir projeyi almışlardır.[18] Aralık 1997 de 48 adet F-5 savaş uçağının modernizasyonu da ABD’lilerce “ya İsrail’e yaptırın, ya da çöpe atın” dayatmasıyla İsraillilere aktarılmıştır. Ancak, Erbakan Hoca, bunu fırsata çevirmiş, ABD’de yapılacak modernizasyon masrafını yarıya yakın düşürerek, Türkiye’yi kârlı çıkarmıştır. Ayrıca Türkiye ile İsrail Arrow Füzelerinin ortak yapımı konusunda anlaşmaya varmışlardır.

Bu arada Türk-ABD ilişkilerinde, özellikle ABD’nin Türkiye’ye teknoloji transferinde isteksiz davrandığı dönemlerde, Türkiye’nin alternatif ülke olarak İsrail’e yöneldiği dikkate alındığında; ABD’nin Türk-İsrail yakınlaşmasını temin için böyle bir yönteme başvurmuş olabileceği hususu da dikkate alınmalıdır.

  • 2000 Sonrası Dönemde Türkiye-İsrail İlişkileri

Bu dönemde özellikle AKP’nin iktidara gelmesinden itibaren, Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkilerde çok büyük gelişmeler yaşanmış ve siyasi ve askeri işbirliğinin yanı sıra ticari ve kültürel alanda da birçok ihale İsrail firmalarına verilmeye başlanmıştır.

AKP döneminde İsrail’e sağlanan çıkarların başında, “Yabancılara toprak satışı konusunda İsrail’e tanınan özel ayrıcalıklar” ön sıradadır. Bu konuda yapılan ilk gayrı hukuki uygulama, yabancılara toprak satışında mütekabiliyet esaslarının gözetilmesi gerekirken bu kuralın İsrail için göz ardı edilmesi şeklinde ortaya çıkmıştır. Başka bir deyişle yabancı ülkeler kendi topraklarında Türk vatandaşlarına mülk alma konusunda hangi hakları veriyorsa Türkiye Cumhuriyeti de o ülkenin vatandaşlarına Türkiye’de mülk edinme konusunda aynı hakları sağlanmıştır. Ancak bilindiği gibi İsrail’de yabancılara toprak satışı yasaktır. Dolayısı ile İsrail vatandaşlarının Türkiye’de toprak satın alması hukuken mümkün olmamasına rağmen, AKP İsrail vatandaşlarına tek taraflı olarak Türkiye’de toprak satın alma hakkını tanımıştır.

Bu konuyla ilgili bir diğer özel uygulama da, dönemin İç İşleri Bakanı Abdülkadir Aksu tarafından İsrailliler için yayınlanan “gizli kararname” ile ortaya çıkmıştır. İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu tarafından yayımlanan 1 Haziran 2006 tarihli gizli genelge ile “İsrail vatandaşlarının Türkiye’de taşınmaz satın alabilmeleri için gerekli olan 6 aylık ikamet şartı” kaldırılmış ve İsraillilerin mülk edinmeleri için gereken “ikamet izni” devre dışı bırakılmıştır.[19]

Aynı dönemde Cargill adlı firmanın Bursa’da tarım arazisine tesis inşa etmesine göz yumulmuş, bu konudaki yargı kararına rağmen tesis yıktırılmamış ve tarım arazilerine sanayi tesisi yapılmasına imkân veren yasa TBMM’den İsrail hatırına çıkarılmıştır. Halk arasında bu yasa Cargill yasası olarak anılmaktadır.

Bu dönemde İsrail’in, Türkiye Suriye sınırındaki 3 milyon dönümlük, GAP’ın suladığı alan kadar bir araziye “mayın temizleme” karşılığı talip olması olayı da son derece önemli bir ayrıntıdır. Bu konuyu gündeme taşıyan Milli düşünceli ve sorumluluk ehli yazarların sözlerine kulak kabartmalıdır.

“Irak’ın kuzeyinde kurulan “Yahudi Kürdistan”ın Türkiye’den toprak talepleri eskidir ve bu taleplere Türkiye içerisinden destek veren unsurlar da herkesçe bilinmektedir. Yine Türkiye’nin bu bölgesinde, Arz-ı Mev’ud hayalleri peşinde koşan İsrail’in talepleri ve projeleri yürütülmektedir. İsrail, Irak’ın kuzeyindeki yeni oluşumu desteklemektedir, bu oluşumun lideri durumundaki Barzani sülalesi ise Hahamlar yetiştirmiş bir ailedir. Dahası, İsrail kuruldu kurulalı Barzani ailesine maddi, istihbarı ve askeri elinden gelen her türlü yardımı yapmış ve bu yardımlar neticesinde işte bu günlere gelinmiştir. İsrail Dışişleri Bakanı İzak Şamir’in 1983’te Türkiye’yi, “Kürdistan’ı işgal altında tutmakla” suçladığını da hatırlatmak gerekir.

İşte böyle bir zeminde İsrail, Türkiye Suriye sınırındaki 3 milyon dönümlük, GAP’ın suladığı alan kadar bir araziye “mayın temizleme” karşılığı istemektedir. Niçin, Elbette Yahudi Kürdistan’ın Akdeniz’e açılabilmesi için bir koridor oluşturmak peşindedir. Bir toprağın 49 yıllığına kiralanması ne demektir? 49 yıl sonra İsrail’i oradan kim çıkartabilir? Elimizde şunca imkân, şunca güç varken bile, Ankara’dakiler Şaron’dan izin almadan Bush’la görüşmemiştir ve elde bunca imkân varken İsrail Türkiye’nin kırmızı çizgilerini morartan, Irak’ın kuzeyindeki oluşuma destek vermiş ve AKP Türkiye’si buna da gık diyememiştir..

Ardından Ankara Glocal Forum’un organize edeceği bir toplantıya ev sahipliği edilmiştir. Glocal Forum Başkanı Irak’ın kuzeyindeki Kürdistan’ın oluşumunda önemli rol almış Mossad ajanı David Kimche. Kimche’dir Ankara’ya gelmiş, Güneydoğu’da ne yaptıklarını gizleme zahmetine katlanmayan PKK’lı belediye başkanlarının da katılacağı bir fuarı organize etmiştir. Öyleyse, Mossad Ajanı David ile ilgili bir başka bilgiyi aktarmanın tam zamanı gelmiştir.

1992’lerde Yüce Katırcıoğlu, Ajan Kimche’nin Türkiye’de önemli bir Yahudi ailesinin akrabası olduğunu ileri sürmüştü, iddia birilerini çok rahatız etti ki, tartışmanın bitirilmesi için, Şalom gazetesi Kimche için bir ölüm ilanı yayımlayıvermiş ve böylece Kimche ölmüş gösterilmişti.

1994’te Tansu Çiller Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olarak İsrail’i ziyaret etmişti. Öldü ilanı verilen Kimche, öldükten iki yıl sonra(!),”Türk İsrail Dostluk Derneği Başkanı” olarak Çiller’i ağırlayanlar içerisindeydi. Bu ziyarette Çiller, “Arz-ı  Mev’ud’ta bulunmaktan çok mutluyum, İsrail’in vaat edilmiş topraklarda oturma hakkı var!” demişti. Peki, Çiller kimdi ve o vaat edilmiş topraklar içerisinde Türkiye’nin bulunduğunu bilmiyor olabilir miydi? 1992’de öldüğü söylenen Mossad ajanı 1994’te İsrail’de Çiller’i konuk etmiş, 2006’da Ankara’da Büyükşehir Belediye Başkanı ve Zaman Yazarı Fetullahçı Hüseyin Gülerce ve Devlet Bakanı Cemil Çiçek gibi, İngiliz Masonlarının kurduğu “Yeniden Milli Mücadele” elemanı Melih Gökçek ile malum fuarı tertiplemişti. CHP’li Gökhan Durgun, “Maliye Bakanı Suriye sınırındaki araziyi Yahudi Ofer’e kiralamaya söz vermiş” demişti.

Şimdi biz, Türkiye İsrail’in çiftliği mi demeyelim de, ne diyelim”?[20] Tespitleri yerden göğe haklıdır.

Bu arada İsrail’e mayın temizleme karşılığında 49 yıllığına kiralanması düşünülen arazide TPAO tarafından yapılan sondaj çalışmalarında Mardin’in Nusaybin İlçesi yakınlarındaki mayınlı arazilerde açılan 5 kuyudan 3’ünde petrole rastlanmıştır. TPAO, daha önce Sınırtepe’de 12, Çamurlu’daki kuyuda 16 gravite petrol bulmuştu. AKP hükümetinin 49 yıllığına yabancıya vermeyi düşündüğü bölgedeki kuyu sayısı böylece 5’e çıkmıştı.

İki İsrail firmasının talip olduğu, Suriye sınırındaki arazilerin, mayından temizlenmesi karşılığında 49 yıllığına kiralanmasının amaçlandığı ve Muhalefet partilerinin yanı sıra askeri yetkililerin ve sivil toplum örgütlerinin de “güvenlik” gerekçesiyle karşı çıktığı projeye zamanın Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün “Mayınların temizlenmesi için 40-50 milyon dolarlık bir bütçe gerekiyordu. Ancak mayınlar yer değiştirdi ve maliyet 500 milyon dolara çıktı. Bu kadar paramız yok” diye sahip çıkması da ilginç bir yaklaşımdır.

Başbakan Erdoğan’ın Rusya’ya yaptığı ziyaret sırasında “Mavi Akım Projesi’nin İsrail’e kadar uzatılması konusunun ele alınması” bir diğer ilginç gelişmedir. Ziyaretten sonra BOTAŞ Dış İlişkiler Müdürü İsmail Çapanoğlu, “Hazar petrollerinin İsrail’e kadar gönderilmesiyle ilgili görüşmeler yapıldığını” bildirmiştir. Dünyada enerji ihtiyacının her geçen gün arttığına dikkat çekerek Hazar Havzası ve Orta Asya’nın yıldızının 21. yüzyılda da parlayacağını ve Doğu Akdeniz Bölgesi’nin de projeler nedeniyle öneminin sürekli artacağının altını çizen Çapanoğlu, Ceyhan’a ulaşan petrolün bir miktarının Uzak Doğu pazarlarına taşınması amacıyla İsrail’e gönderilmesiyle ilgili görüşmeler yapıldığını belirterek, “Ceyhan sadece Doğu Akdeniz petrol piyasasına değil, kurulacak rafineri sistemi ile Türkiye ve Doğu Akdeniz’deki petrol ürünü piyasasına da önemli katkılar sağlayacak”[21] açıklamasını yapmıştır. Konuyu ilginç kılan diğer bir ayrıntı ise; 20.05.2005 tarihli Yeniçağ Gazetesinde açıklanmıştır: Tüpraş’ın Koç’a satışından 6 ay önce, borsa’daki TÜPRAŞ hisselerini toplayarak, cebine açıktan 800 milyon dolar koyan, Koç’un TÜPRAŞ’taki ortağı, Kuşadası limanını 46 yıllığına kiralayan, Park Otel’in sahibi, Galataport’un en yüksek teklif veren alıcısı İsrail pasaportlu Yahudi işadamı Sami Ofer; 2004 yılında özel uçağı ile Ceyhan’a gelerek, mavi akım için kurulacak tesislerin arazisinde inceleme yapmış ve 25 gün sonra, Rus Gasprom heyeti ile buluşmuştur. İsrail basınında da yer alan habere göre, Sami Ofer, Ankara’ya kadar uzanacak Rus Doğalgazı’nın İsrail’e ulaştırılması konusunda, heyete bir proje sunmuştur.

Tohumculuk yasası ve Türk çiftçisinin İsrail’e ezdirilmesi!

AKP’nin dönem içinde İsrail lehine kotarılan uygulamalardan biri de “Tohumculuk Yasası “dır. Söz konusu yasa ile Türkiye bir yandan İsrail ve ABD başta olmak üzere, yabancı tohum pazarı haline getirilirken, diğer yandan Türk çiftçisinin kendi tohumuyla ekim yapması yasaklanmış ve İsrail ve ABD firmalarından tohum satın almak zorunda bırakılmıştır. Üstelik ithal edilen tohumların genetik yapısı ile oynandığından bu tohumlarla yapılan ilk hasattan sonraki ekimlerde toprağa kanserojen maddelerin bulaştığı ve o topraklarda en az 20 yıl ürün yetiştirilemediği de ortaya çıkmıştır. Konuyu kendi web sitesinde değerlendiren bir uzmanın yorumu oldukça dikkat çekicidir:

“Türkiye’nin patates deposu olan Niğde ve Nevşehir bölgelerinde yetiştirilen patateslerde kanserojen maddeye rastlandığı için, artık patates ekimine izin verilmemektedir. Yani İsrail, sadece tohumu tek başına satmıyor. Tohum alana hastalığı da bedava bulaştırıyor!

Tohumların içine hastalık yerleştiren İsrail bu sayede zirai ilaç satımını da garanti altına almış oluyor. Bütün bu acı tabloya rağmen Türkiye’de hala yabancıların menfaatine çalışan bir patent sistemi işletiliyor. İşin daha da korkuncu AKP buna zemin hazırlıyor ve hiçbir tedbir almıyor. Köylümüz kendi bahçesinde tohum bırakamayacak. Aksi halde uluslararası mahkemede yargılanmasına imkân sağlanıyor. Şu anda dünyada İsrail tohumu kullanma yasası çıkartan ilk ülke işgal altındaki Irak’tır. İkincisi de AKP Türkiye’si oluyor!”.

Bu arada AKP hükümetinin Resmi gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren kararına göre, bundan böyle resmi ve özel kurslarda İsrail devletinin resmi dili olan İbranice’nin ve PKK’ya destek olan Hollanda’nın resmi dili Felemenkçe’nin eğitiminin resmileşmesi kararlaştırılmıştır.

Bakanlar Kurulu’nun söz konusu kararını “korkunç” diye niteleyerek, Yahudi destekli yabancı sermayenin ülkeyi işgal etmesinden sonra, İbranice’nin de resmileştirilmesi ile yeni bir kültürel işgalin başlatıldığına dikkat çeken araştırmacı yazar Aytunç Altındal’ın açıklamalarını yorumsuz olarak aşağıda sunuyoruz:

“Bu kararı ancak AKP hükümeti alabilirdi. Almanya, Hollanda ve İngiltere gibi ülkelerde Türkçe yasaklanırken, İsrail’de Türkçe resmen kabul edilmemişken, hükümetin dünyanın en az konuşulan dillerinden biri olan İbranice’yi resmileştirmesi açıkçası art niyetli bir karardır. Hangi Mason ağabeyleri bu aklı verdi belli değil. Türkiye İsrail’in sömürgesi midir? İsrail’de Türkçe var mı? AB ülkelerinde Türkçe yasaklanırken, Türkiye’de İbranice’nin resmileşmesi nasıl açıklanabilir? Bu kararın bir adım sonrası Türkiye’nin İsrail’in sömürgesi haline getirilmesidir. Son olarak Hollanda merkezli bir şirket Oyak Bank’ı aldı. Ancak diğer yabancı şirketler gibi bu da Yahudi sermayesidir. Ülkenin finansal kaynaklarının birer birer Yahudi sermayesinin hakimiyetine girmesinden sonra, bu kez de kültürel olarak İsrail’in hakimiyeti altına alınmak isteniyoruz”

Yukarıdaki bilgilere ilave olarak Yahudilerin Türkiye’yi soykırımla suçlayan örgütü ADL(Anti-Defamation League)’nin Başbakan Erdoğan’a yüksek cesaret nişanı verdiğini de unutmamalı, Onun Davos’taki fos çıkışlarını alkışlayıp avunmaktan utanmalıdır.

AKP döneminde Türkiye ile İsrail arasında sürdürülen faaliyetlerin bir diğer önemli göstergesi de iki ülke arasında Devlet Başkanı, Başbakan ve çeşitli bakanlar seviyesinde yapılan karşılıklı ziyaretler ve verilen mesajlardır. Erdoğan ve Gül’ün İsrail ziyaretlerinin yanı sıra, İsrail Başbakanı Olmert ve Devlet Başkanı Peres’in Türkiye’de ağırlanması ve Peres’e TBMM’nde konuşma yaptırılması Türkiye Cumhuriyeti’nde talihsiz bir ilki oluşturmaktadır.

Bu konuda fazla söze gerek olmadığı, İsrail’in Ankara Büyükelçisi Pinhas Avivi’nin aşağıda yer alan ifadelerinden anlaşılmaktadır:

“Başlangıçta AKP ile ilişkimiz bir ‘aşk hikâyesi’ değildi. Ama zaman içinde ‘sevgi’yi yakaladık. Birçok konuda aynı anda, aynı çıkarları savunuyoruz.”[22]

Acaba AKP’nin Siyonizm hizmetkârlığı ve İsrail’in AKP’ye bakışı bu resmi itiraflar kadar, daha nasıl anlatılacaktır?

 

 

 

 

 

 

 



[1] Ömer Lütfi Taşçıoğlu, ABD’nin Küreselleştirme Politikaları, Ankara, 2006, s.49

[2] Türel YILMAZ, Türkiye-İsrail Yakınlaşması, İmaj Yayınevi, Ankara, 2001, s.9

[3] Yusuf BASASEL, Yahudi Tarihi, Üniversal Dil Hizmetleri ve yayıncılık, İstanbul, 200, s.13

[4] Nezih, TAVLAS, Türk-İsrail Güvenlik ve İstihbarat İlişkileri, Avrasya Dosyası (İsrail Özel), c.5, 1999, s.81-82

[5] Ömer Kürkçüoğlu, Türkiye’nin Arap Ortadoğu’suna karşı Politikası, Ankara SBF Yayınları, Ankara 1972, s99-100

[6] Hüseyin Bağcı, Demokrat Parti Dönemi Dış Politikası, İmge Kitapevi, Ankara, 1990, s.81

[7] Yılmaz, Türkiye…, s.22

[8] Lbid,

[9] Lbid, s.23

[10] Lbid, s.24

[11] Gencer, ÖZKAN, 50nci Yılı Biterken Türkiye İsrail İlişkileri, TTK yayınları, Ankara 1999, s.541-542

[12] Basalel, Yahudi…,s.302

[13] Tavlas, Türk..,s.86

[14] lbid

[15] Nasuh, USLU, Türk Amerikan İlişkilerinde Kıbrıs, 21nci YY Yayınları, Ankara 2000, s.150

[16] Malik, MÜFTİ, During the Caution in Turkish Foreign Pociy, Müddle East Journal, c.52, No:1, 1988, s.35,36,47

[17] Uslu, Türk…,s.353

[18] Uslu, Türk…,s.353

[19] 20.07.2006 Yeniçağ

[20] 13.06.2006 Hasan Demir

[21] 30.03.2007, Yeniçağ

[22] Utku Çakırözer, 21.07.2007, Milliyet

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Subscribe
Bildir
0 Yorum
En Yeniler
Eskiler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments
Picture of Ufuk EFE

Ufuk EFE

YORUMLAR

Son Yorumlar
0
Düşünceleriniz değerlidir, lütfen yorum yapın.x
Paylaş...