YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
664936cb621c2
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 7 6 9 8
Bugün : 3380
Dün : 23538
Bu ay : 388817
Geçen ay : 737322
Toplam : 23905103
IP'niz : 3.129.218.223

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

 Başka düşmana gerek yok!

İnternet ve televizyon genç neslimizi mahvediyor

Televizyonlardaki şiddet ve cinsel içerikli yayınların etkisi altında kalan çocukların davranışlarında olumsuz değişiklikler yaşanıyor.

 Çocuklara dikkat edilmiyor

Okulların yarıyıl tatiline girmesiyle evlerinde televizyon ve bilgisayar başında özgürlüklerine kavuşan çocukların, ciddi tehlikelerle karşı karşıya oldukları bildirildi. Ailelerinin kontrolü dışında televizyonlardaki şiddet ve cinsel içerikli yayınların etkisinde kalan çocukların önemli derecede davranış bozuklukları yaşadığını belirten uzmanlar, uzun süreli etkiler karşısında birçoğunun küçük yaşta potansiyel suçlular arasında yer alabileceğine dikkati çekti. Televizyon ve bilgisayar başında kalan çocukların psikolojik olarak bir takım sorun yaşadığını belirten Psikolog Serap Duygulu, son yıllarda kendi içine kapanan ve sosyal ortamlardan uzaklaşan çocuk sayısındaki artışa işaret etti. Duygulu, çocukların, önemli davranış bozuklukları yaşadığını ve uzmanlara başvuran ailelerin sayısında ciddi artışlar olduğunun altını da çizdi.

“Ergenlik yaşı” düşüyor

İnternet ve televizyonlardaki cinsel içerikli yayınlar ile çeşitli çevresel etkenlerin etkisi altında kalan çocuklardaki ergenlik yaş sınırının 13’ten 9’a düştüğünü kaydeden Serap Duygulu, okul çağındaki çocukları hedef alan tecavüz olaylarındaki artıştan duyduğu endişeyi dile getirdi. Çeşitli yayınlardaki erotik görüntüler karşısında çocukların erken yaşlarda cinsel içerikli davranışlara yöneldiğini aktaran Duygulu, özellikle anne ve babası çalışan çocukların kontrol dışında kalma riskinin çok daha fazla olduğuna işaret ederek, internet, televizyon, VCD veya DVD filmlerde izledikleri cinsel içerikli görüntülere çocukların büyük ilgi gösterdiğini ifade etti. Hacettepe Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tülin İçli ise bazı televizyon yayınları ile toplumdaki ahlak yapısının önemli derecede tahrip edildiğini ifade etti.

Diyanet’in önemli tespitleri ürkütüyor

Diyanet İşleri Başkanı Yardımcısı Prof. Mehmet Görmez, “gerçeküstü güçlere sahip kahramanların” yer aldığı diziler yüzünden kutsala yönelik saygının çarpıtıldığını söylemişti.

Mehmet Görmez, gerçeküstü güçlere sahip kahramanların yer aldığı dizilerin ‘Allah’, ‘melek’, ‘mucize’, ‘ahiret’, ‘ilahi adalet’, ‘dünyevi ve uhrevi müeyyide’ gibi dini kavramların tasavvurunu çarpıttığını belirterek, bu sapık anlayışın ‘Sırlar Dünyası’ gibi dini içerikli programlarda da görüldüğünü belirtmişti.

Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) tarafından düzenlenen ‘Çocuk gerçeği ve medya okuryazarlığı dersinin önemi’ konulu uluslararası panelin ikinci gününde gerçekleştirilen oturumda, çocukların en çok izledikleri programların etkileri değerlendirilmişti. Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Görmez de ‘Sihirli dizilerin oluşturduğu din algısı’ başlıklı konuşmasında, ‘Sihirli Annem’, ‘Acemi Cadı’, ‘Selena’, ‘En İyi Arkadaşım’ gibi dizilere değindiği konuşmasında, “Sihirli diziler, Allah, melek, mucize, ahiret, ilahi adalet, dünyevi ve uhrevi müeyyide” gibi dini kavramların hakikatini çarpıtmaktadır” diyerek, çok ciddi bir dejenerasyona dikkat çekmişti.

Yahudi geleneği ve zihniyeti aşılanıyor

Bu dizilerle kutsala ve maneviyata yönelik ilgi ve saygının çarpıtıldığını ve çocuklardaki Allah tasavvuruna yönelik olumsuz bir idrakin oluştuğunu kaydeden Görmez, bu dizilerin dua etme anlayışına da zarar verdiğini ifade etmişti. Böyle dizilerde sihir yoluyla eşyanın canlıya, insanların da hayvanlara dönüştürülebildiğinin öğretildiğini, bunun Yahudi geleneğinden geldiğini, ancak İslam dininin bunları kabul etmediğini ifade etmişti.

Abartılı mistisizm ve hurafeler öğretiliyor

Bu dizilerin getirdiği çarpık anlayışları Samanyolu TV’nin ‘sırlar dünyası’ gibi dini içerikli programlarda da görüldüğünü vurgulayarak; kader, müeyyide ve ilahi adalet gibi ilkelerin aşırı mistisizmle işlenmesinin yanlışlığını dile getirmişti ve yetkililerin önlem almasını istemişti.

Pervasız TV dizileriyle Ahlak ve aile tahrip ediliyor!

Bir zamanlar TRT ekranlarında kimin eli kimin cebinde belli olmayan tek dizi vardı, Dallas… Bu dizinin kötülük karakteri ise Ceyar’dı. O dönemde büyüklerimiz Ceyar’ın yapacağı kötülükleri seyretmek için -galiba Pazar günleriydi- ekran başına mıhlanırlardı. Şimdi bizim dizilerimizin tamamı Dallas’tan daha beter. Üstelik bu dizilerdeki kötü karakterler, öylesine sevimli bir şekilde sunuluyorlar ki, insanlar bu yapımları izlerken, “Nolmuş yani, olabilir, olabilir” havasına giriyorlar… Reşat Nuri Güntekin’in Aşk-ı Memnu romanından uyarlanan Aşk-ı Memnu’da evli kadın, kocasının yeğeniyle allem kalem yapıyor, millet hastalıklı ve marazi bir iştahla diziyi seyretmek için ekranlara yapışıyor. Yaprak Dökümü’nde durum aynı, Dudaktan Kalbe de durum aynı… Ondan sonra diyorlar ki, Kurtlar Vadisi Pusu’da neden aşk yok. Sizin aşktan anladığınız hastalıktan başka bir şey değil ki…

Bütün bunların toplumda ve insanların zihinlerinde yaptığı dejenerasyonun boyutunu elbette bir kuşak sonra anlayabileceğiz, kavrayabileceğiz. İnsanlar, televizyonların bizlere sunduğu dünyadaki karakterleri rol model olarak kabul ediyorlar. İzledikleri dizilerle, programlarla, yapımlarla empati kuruyorlar. Kendilerini onların yerine koyuyorlar… Kötülükleri, ahlaksızları, kepazelikleri, rezillikleri, gayri meşru yaşantıları, arsızlıkları, hırsızlıkları izlemekten daha kötüsü, bu dünyaya empati kurmak, öykünmektir. Yani, insanların bu kötülük dünyasıyla yerindelik kurmasıdır. Bir zamanlar, gazetelerin üçüncü sayfalarına hırsızlıktan, arsızlıktan, üçkâğıttan, düzenbazlıktan yakalanıp da yansıyan tipler, utanır ve yüzlerini kapatırlardı… Şimdi bu tür kötülükleri her yerde izliyoruz… Bir sohbet ortamında anlatıp, “Edep ya hu” çekeceğimiz işlerin tamamını dizi kılıfıyla izlediğimizde her şey meşrulaşmış oluyor. Ve insanlar, bunları sıradan bir şeymiş gibi vaka-i adiyeden kabul ediyorlar. Daha kötüsü, renkli camdan kendilerine sunulan bu renkli dünyanın bir parçası olmak için can atıyorlar…

Her şeyin kendi başına buyruk gittiği, kimsenin kimseden çekinmediği ve kuvvetlinin zayıfları alabildiğince ezdiği ve özellikle ahlaki değerlerin ve kutsal aile terbiyesinin dejenere edildiği bir dönem yaşanıyor.

Bir akşam, televizyon kanalları arasında gezinirken CINE 5 kanalı ekrana geliyor. Programda önce gösterilen filmin ismi “Aşk oyunları (!)”mış. Ve hemen arkasından da Genelevlere taş çıkartacak bir erotik (açık saçık görüntülü) sahneye düşüyor. Evet, Devri AKP’de azgın şehvet tahriki ve edep tahribi inatla sürdürülüyor.

Bütün bunlar, 4–5 sene kadar önce İsrail’in, Kudüs’ün Filistin mahallerini işgal edip, onlara yönelik yayın yapan bir televizyon kanalı vasıtasıyla Filistinlilere “Porno filmleri” göstermeye başladığını ve ahlaken çökertmeden ve şehvet budalasına çevirmeden İslami direnci kıramayacaklarını anladıklarını bize hatırlatıyor.

Yoksa biz de mi İsrail tarafından işgal edilmiştik? Nedir bu çocuklarımızın ve geçlerimizin ahlakını dejenere (yozlaşmış) eden erotik filimler? Bunları yüzde 99’u Müslüman olan bu ülkede nasıl gösterebiliyorlar, buna nasıl cesaret edebiliyorlar? Bunlara bu fırsatı kimler veriyor?

Aslında bu kötülük kapısının nasıl açıldığına bir bakalım. Ülkemizde toprakların, fabrikaların, bankaların, televizyonların yabancılara satılmasını sağlayan kanunun AKP hükümeti tarafından çıkarılmasından sonra bu adamlar su yüzüne çıkmışlardır. FOX TV, CINE 5 ve diğerleri… Sahibi de oldukları TV’lerini, milletin çocuklarının ahlakını bozmakta kullanmaktadırlar. Onlara göre bu gayet normaldir. Çünkü inançları tefessüh etmiş (bozulmuş) kendi toplumları fuhşa ve zinaya dalmış, kadınları ev hanımı olarak değil sadece yatak arkadaşı olarak anılır hale gelmiş. Nüfusları kesilmiş, çocukların nesebi (babaları) karışmış insanlar ülkesi haline gelmişler. Fransa’da yapılan bir araştırmaya göre “nikâhsız evliliklerin sayısı bu yıl nikâhlı evliliklerin sayısına erişmiş bulunmaktaymış”

Artık bu çocuklardan kendisine, ülkesine yararlı bir tek iş beklemek mümkün olmayacaktır. Nitekim Batılı düşünürler, Avrupa toplumunun batmaya mahkûm olduğunu konferanslarında, seminerlerinde yana yakıla anlatmaktadır.

Ben muhafazakârım diyen, Hükümet ricalimiz sadece hanımlarının kıyafetleri nedeniyle ne kendilerini ne de bu milleti kurtaramayacaklarını bilmelidirler. Yollarda, parklarda, metroda, otobüslerin içinde ellerinde kitapları olduğu halde sevişen kız ve erkek çocuklarımızla dolmuştur. Bunlar nasıl aile olacak ve nasıl evlat yetiştireceklerdir? Bu kızlar nasıl anne olacaklar, evlerine ve kocalarına nasıl sadık kalacaklardır? Bu delikanlılar nasıl eşine sadık bir aile reisi olacak ve ev mutlulukla dolu bir yuva olabilecektir? Onların kendilerine ve ülkelerine faydalı insanlar olmaları nasıl sağlanacaktır?

RTÜK nedir ne iş yapar

Henüz yabancıların eline geçmediği 1986–87 yıllarında, Rantiyeci büyük sermaye sahiplerinin ellerinde bulunan televizyonlarda yayınlanan programlar ile milletin çocuklarının ahlakını bozmaya yönelik yayınları sürdürünce, zamanın Refah-Yol hükümeti bu densizliklerin önüne geçebilmek için “RTÜK – Radyo ve Televizyon üst kurulu kanunun” meclisten geçirerek TV’leri kontrol altına almaya çalıştılar.

Aynı kanun şu anda da yürürlüktedir ve başkanı da uzunca bir süreden beri Deniz Feneri yolsuzluğuyla anılan Zahit Akman’dır. Ve şu AKP’nin bu ahlaki ve ailevi tahribata göz yumması, Deniz Feneri yolsuzluğundan daha büyük bir günahtır.[1]

İnternet ve beyin tembelliği

İnternet oyunlarının ve pornoların gençliğimizi azgınlaştırması, sapkınlaştırması ve saldırganlaştırması; her türlü arsızlığa, hırsızlığa ve hayâsızlığa alıştırması yanında, bir de beyin tembelliğine ve güdümlü robotlar haline getirilmesine yol açtığı artık herkesçe bilinmekte, ama ciddi bir önlem alınmamaktadır.

Tembellik: “yapmakla yükümlü olduğu işi ihmal eden ve her türlü çabayı göstermekten, ya da gerekli mesuliyeti ve yeterli gayreti üstlenmekten âciz olan kişinin kusuru” şeklinde tanımlanır.

Eşanlamlıları ise haylazlık, ihmalkârlık, gevşeklik, kayıtsızlık, savsaklayıcılık gibi insanî zafiyet durumlardır.

“Benim çocuğum tembel” gibi bir formülü yeterli bulup, daha ileri gitmeye çalışmamak, “benim çocuğum hasta” dedikten sonra kollarını kavuşturmakla yetinip, doktora başvurmamak kadar tehlikeli sayılır.” Oysa “Tembel çocuklar yoktur; asıl tembel olanlar, bu çocukların çektikleri aşağılık duygularının sebeplerini araştırmayan ana babalar, pedagoglar ve doktorlardır.”

O halde, “aşağılık duygusu” üzerinde genelgeçer değinilerin ötesinde bir duruşumuz olmalıdır, ana babalar ve öğretmenler olarak. Çünkü bizim toplumumuzda, “aşağılık duygusu” karşımızdaki ile ilgilenme sorumluluğumuza son verip işin içinden sıyrılmak şeklinde anlaşılır.

Aşağılık duygusu ve tembellik olgusu üzerine birden fazla belirleme girişimleri yapılmıştır.

Üstünlük arzusu ile aşağılık duygusu birbirlerine bağlıdırlar ve özellikle birincisi, ikincisine karşı bir tepki şeklinde ortaya çıkmaktadır.

İnternet bağımlılığında en büyük risk grubu 12-18 arasındaki ergenlerden oluşuyor

Dijital zehir; internet bağımlılığı

Ankara Numune Hastanesi Alkol ve Madde Bağımlılığı Araştırma ve Tedavi Merkezi (AMATEM) Şefi Doç. Dr. Nesrin Dilbaz, Türkiye’deki internet kullanıcılarının yüzde 2’si ile yüzde 4’ünün internet bağımlısı olduğunu bildirmişti.

Bilgisayar ve internet kullanımının, yaşamda önemli kolaylıklar sağladığını dile getiren Dilbaz, ancak bilgi akışını hızlandıran, iletişimi kolaylaştıran sanal âlemin, yeni psikolojik, sağlık ve sosyal sorunlarını da beraberinde getirdiğini söylemişti.

Dilbaz, Türkiye’de ailelerin çocuklarına derslerine yardımcı olması için bilgisayar aldığını, ancak çocukların bilgisayar ve interneti daha çok oyun aracı olarak kullandığına işaret ederek, şöyle dedi:

”Özellikle okul çağındaki gençlerde oldukça sık görülen internet kullanımının, gençlerin psikolojik ve bedensel gelişimlerini, sosyal ilişkilerini olumsuz yönde etkileyerek hem akademik hem de kişisel gelişmelerinde negatif sonuçlara neden olduğu görüldü. Yapılan bilimsel çalışmalarda, toplam kullanıcıların yüzde 1,98-3,5’i internet bağımlısı. İnternet bağımlılığı açısından risk olabilecek kullanıcıların oranı ise yüzde 8,6 ile yüzde 18,4. İnternet bağımlılığı her yaşta ve her cinste görülebilir. Ancak erkeklerde kızlardan 2-3 kat daha fazla. En büyük risk grubu ise 12-18 yaş arasındaki ergenlerdir.”

Dilbaz, uzun süre bilgisayar kullanan kişilerde boyun tutulması, el bileği sendromu, uyku saatlerinde azalma, gözlerde yorulma, aile ilişkilerinde aksama ve verim azlığı gibi sorunlar görüldüğünü ifade etmişti.

İnternet bağımlılığı sorunun çözümü için çok yönlü yaklaşım gerektirmekteydi ve ”Çocuklarımızın internet kullanımı ile diğer etkinlikler arasında sağlıklı bir denge kurmasına yardımcı olmanın yolları aranmalıdır. Bu konuda okul ile aileler işbirliği yapmalı. İnternet kafeler denetlenmeliydi.

Türkiye’deki internet kullanıcıları

Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürü (ASEGEM) Doç. Dr. Ayşen Gürcan da Türkiye’deki internet kullanımı konusunda TÜİK rakamlarından örnekler verdi. Türk ailelerinin yüzde 11,62’sinin kişisel bilgisayarının bulunduğunu dile getiren Gürcan, ülkemizde internet kullananların oranının yüzde 18 olduğunu ifade etmişti.

Türkiye’nin MSN kullanımında dünya 3’sü olduğuna işaret eden Gürcan, ASEGEM’in ”Türkiye’de Ailelerin İnternet Kullanım Durumları” konulu araştırmasına göre:

İnternet erişimine sahip 4 bin anne ve baba ile 819 çocuk üzerinde yapılan araştırmaya göre, her 5 aileden 4’ünün evinde en az bir bilgisayar bulunuyor. En az internet kullananlar arasında yüzde 77,7 ile anneler son sırada yer alırken bunu yüzde 22,8 ile babalar, yüzde 0,6 ile de çocuklar izliyor.

Araştırmaya göre, interneti bir seferde 30 dakikadan az kullanan aile bireylerinin oranı yüzde 12. Aile bireyleri interneti gün içinde en çok 15.00-18.00 saatleri içinde kullanıyor. İnternetin mesai saatlerinde kullanma oranı ise yüzde 45.

Doç. Dr. Ayşen Gürcan, internet kullanımının neden olduğu sorunlar hakkında da bilgi verdi. Gürcan, internetin, aile bireylerini birbirinden uzaklaştırdığını ve yüz yüze iletişimi azalttığını söylemişti.

Yasal düzenleme şart

Araştırmaların, internet kullanıcılarının, tıpkı ilaç, alkol veya kumar gibi diğer bağımlılıklara benzeyen davranışları, internet kullanımı için de göstermeye başladığını ortaya koyduğunu anlatan Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürü (ASEGEM) Doç. Dr. Ayşen Gürcan, internet bağımlılığını, ”dijital zehir” olarak nitelendirdi. Gürcan, özellikle bilgisayar oyunlarının çocuklarda şiddete yönelim, vicdan duygusunun körelmesi, depresyon, şişmanlık eğilimi gibi sorunlara da yol açtığını ifade etti. İnternetin zararlarından korunmak için bilişim suçları yasasının bir an önce hayata geçirilmesini isteyen Gürcan, Türkiye’de mutlaka yazılım değerlendirme enstitüsünün kurulması gerektiğini bildirdi. TBMM Sağlık Komisyonu Başkanı Cevdet Erdöl de komisyon olarak internet bağımlılığının önüne geçmek için yol haritası çıkarmaya çalıştıklarını söyledi. Bu tür toplantıları daha sonra da sürdüreceklerini ifade eden Erdöl, kurumlardan konuyla ilgili rapor isteyeceklerini, daha sonra yasal düzenleme için girişimde bulunacaklarını kaydetti.

Anne baba tutumlarının çocuklar üzerindeki etkisi

Abartılmış sevgi ve aşırı koruyucu anne baba tutumu

Abartılmış sevgi ve aşırı koruyuculuk daha çok anne çocuk ilişkisinde ortaya çıkmaktadır.

 – Aşırı koruyuculuğun ve sevginin altında yatan ana sebep annenin yalnızlığı ve hayattan özellikle de eşinden ve evliliğinden beklediğini bulamamış olmasıdır.

– Aşırı koruyucu ve abartılı sevgisi olan anne babalar çocuklarına derin duygusal bağlarla bağlıdır.

– Anne baba çocukları için sebepsiz yere aşırı kaygı duymaktadır.

– Çocuğa karşı boğucu şefkat gösterip onları bunaltır.

– Bu tür ailelerde çocuğa doğal yaşam hakkı tanınmamaktadır.

– Anne baba çocuğa yaptırmak istedikleri bir davranış için duygu sömürüsü ve şiddetli şefkat yöntemi kullanır.

– Aşırı bağımlı çocuklar, kendilerine ait bir kişilik yapısı geliştirmekte çok zorlanır.

Abartılmış sevgi ve aşırı koruyucu anne baba tutumunun çocuğun kişilik gelişimi üzerinde kalıcı etkileri

– Aşırı koruyucu ve abartılmış sevgi ile büyütülen çocuklar hayata ve sosyal yaşama gereğince hazırlanamazlar.

– Bu tür ailelerde yetişen çocuklar beceriksiz, çekingen ve sakar bir yapıda olurlar.

– Atılım ve başarma gücünden, kendilerini kabul ettirme istek ve yeteneğinden yoksundurlar.

– Çocuklar çoğunlukla mutsuz ve doyumsuzdurlar.

– Ailenin aşırı ilgisi ve çocuğa olan düşkünlüğü çocuğu bencil yapar.

– Çocuk, ailesine olan bağımlılığını dış çevrede sergilemeye başlar.

Gevşek anne baba tutumu

– Gevşek anne baba tutumunda anne babanın çocuğa egemen olma ve onun üzerinde baskı kurma eğilimi yerine, çocuğun kendi başına buyruk yetişmesi, dilediğince davranması ve çocuğun üzerinde aile denetiminin olmaması vardır.

– Çocukta aşırı davranış serbestliği oluşmaktadır.

– “Bırak karışma! Neyin doğru neyin yanlış olduğunu kendisi bulsun. Yaşayarak öğrensin” mantığı çocuğu başıboş bırakmaktadır.

– Çocuğa neyi yapması veya neyi yapmaması konusunda, yönlendirilmesi ve iyi şeylere özendirilmesi lazımdır.

– Çocuğa hiçbir zaman kesin kurallar belirtilmemesi yanlıştır.

– Anne baba çocuğun davranışlarına karışmayıp yalnız büyük bir problem olduğunda müdahale etmeleri, sorunları ağırlaştırır..

– Çocuklar okuldaki kurallarla karşı karşıya kalınca hayal kırıklığına uğramaktadır.



[1] Nevzat Laleli / Milli Gazete

5 1 vote
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Yorumu Takip Et
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
Ramazan YÜCEL

Ramazan YÜCEL

YORUMLAR

Son Yorumlar
0
Yorumunuzu okumaktan memnuniyet duyarızx