YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
66219f8f3e3a4
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 7 6 3 1
Bugün : 610
Dün : 26845
Bu ay : 452490
Geçen ay : 453014
Toplam : 23231454
IP'niz : 18.219.130.41

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

 

Kasım ayı sonlarında, Türkiye'yi davetsiz misafir olarak ziyarete hazırlanan yeni Papa'nın bu gezisi şimdiden ortalığı karıştırdı.

AKP iktidarı: Türkiye'nin AB üyeliğine karşı olduğunu açıkça ve defalarca ortaya koyan Papa'ya, gelme diyemiyor!.. Eğer gelirse ve aynı kanaatlerini burada da tekrar ederse, işler daha da karışacağa benziyor…

Hâlbuki Papa doğru söylüyor. Türkiye'nin İslam Dünyasına lider olması gerektiğini savunuyor…

Ama gâvur âşıkları ve batı uşakları bu gerçeği bir türlü kavrayamıyor ve kabullenemiyor.

 

Yeni Papa, "Dinlerarası Diyalog" girişimlerinin de bir safsata ve sahtekârlık olduğunu belirtiyor… Ve yine doğru söylüyor..

Velhasıl AKP'liler ve AB'ciler şimdi kara kara düşünüyor…

Gelme deseler, Türkiye karşıtlarına koz vermiş olacaklar.

Davet etseler, Papa'nın kıracağı potları ve putları nasıl onaracaklar!?.

İşte bazı yaklaşımlar:

Papa'nın Ziyareti ve …..

"Yaz ortasından bu yana Ankara ile Vatikan arasında dışarı pek sızdırılmayan ama yoğun diplomatik temaslar yapılıyor. Konu: Yeni Papa XVI. Benedictus'un (Benoit ve Benedict de deniyor) 28-30 Kasım tarihlerinde Türkiye'ye yapacağı ziyaret.

Kapalı kapılar ardındaki görüşmelerde bir dizi soruna çözüm ve Papa'nın arzuları ile Türkiye'nin duyarlılıkları arasında denge aranıyor.

Başlıca sorun, Papa'ya davetin Fener Rum Patriği Bartholomeos tarafından yapılmış olması. Patrik, 29 Haziran'da Vatikan'a, Aziz Andreas Yortusu şenliklerinde Papa'yı ağırlamak arzusunu ifade etti. Papa da Hazreti İsa'nın 12 havarisinden biri ve patrikliğin kurucusu olan Aziz Andreas'ın anısına 30 Kasım'da İstanbul'da yapılacak geleneksel törene katılmayı kabul etti. (Aslında "davet yenilendi" demek daha doğru olur. Çünkü Patrik geçen yıl 1-2 Temmuz'daki Vatikan ziyaretinde Polonyalı Papa II Jean-Paul'e yaptı daveti. O da olumlu yanıt verdi. Sağlığı bozulunca sözünü tutamadı.)

Ne var ki, Papa iki şapka taşıyor: Katolik dünyasının ruhani lideri ve Vatikan Devlet Başkanı. XVI. Benedictus, Patrik'in davetine ilk unvanı ile "evet" dedi. İkinci şapkasını giyebilmesi için Ankara'dan da davet gitmesi gerekiyor. Aksi halde Papa, Türkiye'ye resmi gezi değil, Fener Rum Patriği'ne özel ziyaret yapmış olacak. Bu da epey derde yol açacak.

Ayasofya-Fener arası

Türkiye bu ziyaretin 4 yıldır ölü noktada bulunan dinlerarası diyalogu yeniden canlandırabileceği görüşünden hareket ederek Papa'ya resmi davetiye göndermeye olumlu baktı. Bir "sıkıntı" ve bir "kaygı"nın önceden aşılması koşuluyla.

Sıkıntı, Papa'nın ziyareti sırasında Ayasofya'da dua etmek istemesi. Kaygı ise, Papa'nın Fener'deki törenlerde Patrik'ten "Ekümenik" diye söz etmesi ve Türkiye'deki din ve ibadet özgürlüğüne eleştiri getirmesi olasılığı.

Ayasofya konusunda epey mesafe alındığı anlaşılıyor: Papa bireysel olarak dua edebilecek ama toplu ayin yapılmayacakmış!.

Patrik'in ekümenikliği ve din özgürlüğü konusu ise "risk" taşımaya devam ediyor.

Ah, bir de Papa'dan ziyareti sırasında Türkiye'nin AB üyeliğiyle ilgili "sıcak" mesajlar vermesi isteniyor. Mümkün mü?

Kardinalliğinden bu yana "Komünizme hayır, eşcinsel evliliğine hayır, AB'de Türkiye'ye hayır" diyegelen Papa, Ankara'nın ve Patrik'in hatırına görüş değiştirebilir mi?

Sözcüsü Kardinal Walter Kasper üç gün önce bu konudaki soruları, "Onlar Papa'nın kişisel ifadeleri, Vatikan'ın resmi görüşü değil" diye yanıtladı.

Duy da inanma! Papa XVI. Benedictus, selefi Papa II Jean-Paul'ün çizgisini aynen koruyor. Ya da vasiyetine uyuyor. Çünkü Türkiye'nin AB'de yeri olmadığını ilk söyleyen II Jean-Paul oldu. Hem de kime dersiniz? AB'de Türkiye karşıtlığı kazanına ilk odunu atan Valery Giscard d'Estaing'e.

Giscard d'Estaing 31 Ekim 2002 tarihinde Avrupa Konvansiyonu Başkanı sıfatıyla Papa'yı ziyaret etti. Vatikan görüşmede "Avrupa ülkelerindeki çoğunluk dininin kimliğinin ve katkılarının AB Anayasası'na yansıtılması" konularının ele alındığını açıkladı.

İşte o buluşmadan bir hafta sonra, 8 Kasım 2002'de, Giscard d'Estaing "tarihi" çıkışını patlattı: "Türkiye'nin üyeliği AB'nin sonu olur. Çünkü farklı kültürü, farklı ufku, farklı yaşam biçimi var…"

Papa'nın gezisinde Türkiye'ye destek mesajı vermesinden vazgeçtik, yaraları kaşımasın yeter!"[1]

Ayasofya'da Ayin!

Katoliklerin dini lideri Papa 16'ncı Benediktus, 28-30 Kasım'da ülkemizi ziyaret etmek istiyormuş. Papalık Hıristiyanlar arası Birlik Kurulu Başkanı Kardinal Walter Kasper, yaptığı açıklamada, Papa'nın Türkiye'yi ziyaret etmek istediğini, ancak Türk hükümetiyle üzerinde uzlaşma sağlanması gereken konular (şartlar!) olduğunu söylemiş. Uzlaşılacak en önemli konu (şart!) ise, Papa'nın Ayasofya'da dua etmek istemesi.

Dışişleri Bakanlığı'mız bu isteme (şarta!) sıcak bakıyormuş. Sadece bu olayın ‘dua' ile sınırlı kalmasını ve ‘dini bir ayin'e dönüştürülmemesini rica ediyorlarmış. Bakanlığın bir yetkilisi, Papa'nın Ayasofya'da dua etme isteminin anlayışla karşılandığını ve bu ziyaretin, Türkiye'nin dinlerarası hoşgörü ve medeniyetlerarası diyaloğun güçlendirilmesi gayretlerine katkıda bulunacağını açıklamış.

Papa, bu ziyaret sırasında, 30 Kasım'da Ortodoks Patrikhanesi'nde düzenlenecek olan ‘Aziz Andreas Yortusu' ayinine de katılacak ve bu vesileyle Ortodoks Patriği Bartholomeos'la da görüşecekmiş.

Vatikan Devlet Başkanı statüsünde olan Papa 16'ncı Benediktus, Ankara'ya da gelerek Cumhurbaşkanı Sn. Sezer ve Başbakan Sn. Erdoğan'la da bir araya gelecekmiş.

-Bilindiği gibi- Papa, Katoliklerin dini lideri. Dünyada, yaklaşık 600 milyon Katolik olduğu biliniyor. Bunların büyük çoğunluğu, Avrupa'da ve Güney Amerika'da. Avrupa halkının % 56'sı ve Güney Amerika'nın % 91'i Katolik.

‘Katolik' kavramı, evrensel anlamına geliyormuş. Biraz da ‘Ayasofya'dan bahsedelim. İlk yapılışı MS. 360. Birkaç defa yanmış, yıkılmış. Bugünkü Ayasofya 537 yılında ibadete açılmış. Dünya Ortodokslarının en büyük kilisesi kabul edilmiş ve 1453'te İstanbul'un Türkler tarafından fethine kadar 916 yıl bu görevi yapmış. Türklerin eline geçtiği zaman, harap ve bakımsız durumdaki bina, padişahın emriyle onarılmış, çevresi düzenlenmiş ve cami olarak ibadete açılmış ve tam 482 yıl süre ile bu maksatla kullanılmış.

İstanbul'un, muhteşem camilerle süslenmesinden sonra 1935'te, Atatürk'ün ileri görüşüyle bina, ‘Müze'ye çevrilmiş ve 70 yıldan beri bu özelliğini başarıyla sürdürmekte.

Ayasofya, tarih içindeki serüveninin bugününde bizim açımızdan, en gerçekçi fonksiyonunu icra etmektedir. Fakat bu ‘gerçekçilik' sadece bize aittir. Başta Yunanlılar olmak üzere Ortodokslar, hala, Ayasofya'ya yeniden çan asarak onu yeniden kiliseye çevirmeyi hayal etmektedirler. Papa'nın son girişimi ve talebi, Katoliklerin de onu kilise olarak gördüklerini gösteriyor. Oysa 1203 yılında, o tarihteki Papa'nın teşvik ve desteği ile yapılan IV'ncü Haçlı Seferi'nde şehre gelen Latinler, bu kiliseyi atlarına ahır olarak kullanmışlar ve onun içinde fahişelerle âlemler düzenlemişlerdi. Kim bilir, belki de, bugünkü Papa, orada dua ederek, bu büyük saygısızlık için özür dilemek istemektedir. (!)

Bu açıklamalardan sonra, şimdi düşünelim. 600 milyon Katoliğin yaşadığı ve vatandaşlarının büyük çoğunluğu bu mezhepten olan pek çok ülkenin mevcut bulunduğu dünyamızda, Papa Hazretleri, neden, Katolik mevcudu yaklaşık sadece 1500 kişinin (nüfusun elli binde biri) bulunduğu, üstelik bir Müslüman ülkeye, yine üstelik davet edilmeksizin kendiliğinden talip olarak, gelmek ister? Yine üstelik Papa Hazretleri (?), Papa ilan edildikten sonra verdiği ilk demecinde, sanki kendisine sorulmuş gibi, ‘Türkiye'nin, Avrupa'da yeri yoktur' demişse. Bu konuda iyice düşünmek gerekmiyor mu?

Bizler hep böyle, idare-i maslahatçı mı olmaya mecburuz? Papa Hazretleri Ayasofya ‘Kilisesi'nde ‘dua' edecek, ama bu, ‘ayin' sayılmayacak. Sen onu benim külahıma anlat.

Şöyle düşünelim; Mısır'dan El Esher (din) üniversitesinin rektörü İstanbul'a gelse ve hükümetten, Ayasofya'da -482 yıl cami olduğunu hatırlatarak- bir heyetle birlikte iki rekât namaz kılmak için izin istese, bu izin nasıl karşılanır? Çok doğal ve haklı olarak reddedilir, değil mi? Peki, Papa Hazretleri Ayasofya'yı nasıl olup da -geçici süre için de olsa- ‘Kilise' olarak kullanacak?

Unutmayalım! Bu yabancılar, her şeye ‘ufak ufak' ricalarla (!) başlıyorlar, ama sonu daima bizi sıkıntıya sokan problemlere dönüşüyor. İkaz, bizden.[2]

Papa Hazretleri Türkiye'de ağırlanmaya hazırlana dursun, ABD güdümündeki Haçlı orduları, Irak'ta Sünni Müslüman ve Türkmen katliamını sürdürüyor…

Evet, "ABD Vuruyor, AKP Susuyor!"

Bin yıllık Türkmen şehri Telafer, Amerikan askerlerinin postalları altında can veriyor!..
Yaklaşık bir yıl önce ‘'Teröristlerin barındığı'' bahanesiyle 300 bin nüfuslu Telafer'i karadan ve havadan kuşatma altına alan Amerika, "ilk katliamın" acılarını henüz üzerinden atamayan Türkmenlere yönelik ikinci bir "etnik temizlik" harekâtına girişti!..

Peşmerge desteğinde gerçekleşen saldırıların nihai hedefi, Telafer ve çevresinde yaşayan "Türkmen nüfusu" bölgeden silip atmak!..

Türkmenlerin yerine "Kürtleri"' yerleştirmek!..

Saddam Hüseyin'in devrilmesinin ardından kentte bir büro açmak isteyen, ancak "kovulan" peşmergeler, şimdi Amerikan ordusunun desteği ile kentte ölüm kusuyorlar!..

Sokaklarda gördükleri herkesi, ‘kadın', ‘çocuk' demeden kurşuna diziyorlar!..

"Soykırıma" karışanlar arasında bir zamanlar "Türk subayları tarafından" eğitilen peşmergelerin de bulunduğu iddia ediliyor!..

‘Su' ve ‘elektrik' şebekeleri havaya uçurulduğu için çalışmıyor!..

Evlerini terketmek istemeyenler, ‘açlık tehlikesi' ile karşı karşıyalar!..

Sokaklar cesetlerle dolu!..

Geçen yılki saldırılarda yaklaşık ‘500 kişi' hayatını kaybetmişti!..

Son birkaç gün içerisinde ise ölü sayısının 1.000'i geçtiği söyleniyor!..

Bütün dünyanın gözü önünde cereyan eden bu "soykırıma" karşı kimseden ses çıkmıyor!..

Türkiye'de bir yaprak dalından düşse, "dünyayı ayağa kaldıran" sözde insan hakları kuruluşları, sanki yer yarıldı da dibine girdiler!..

"Necip Türk basını" için ise etrafımızda olup bitenlerin hiç mi hiç önemi yok!..

Kendilerini ‘ilerici', ‘aydın', ‘demokrat', ‘barışçı' olarak nitelendiren ‘eski marksist' dönmeler, Türk devletini ‘töhmet altında' bırakmak için ‘kendi gündemleri' ile uğraşıyorlar!..

‘6-7 Eylül olaylarını', ‘Ermeni soykırımı iftiralarını' ısıtıp ısıtıp gündeme getiren ‘işbirlikçi' medya, sınırlarımızdan birkaç yüz kilometre ötesinde yaşanan ‘insanlık trajedisini' görmezden geliyor!..

Türk milletinin ‘haber alma hürriyeti' alenen engelleniyor!..

"Hülya Avşar'ın kocasından boşanması", "Gamze Özçelik'in piyasaya sürülen porno filmlerini" manşetlerine taşıyan basın, Telafer'deki soykırıma eşi benzeri görülmemiş bir ‘karartma' uyguluyor!..

Neden?..

Çünkü medya, ‘Türk basını' olmaktan çıktı!..

Künyede ‘patron' olarak görünen isimlere bakıp da sakın aldanmayın!..

Asıl patronlar, künyedeki patronları ‘reklâm-ilan' desteği ile kontrol eden Amerikan menşeli ‘çokuluslu' şirketler!..

Amerika, adım adım Türkiye'yi test ediyor!..

Türkiye için önemli olan her şeyi birer birer çiğniyor, yok sayıyor, yakıp yıkıyor!..

Önce "kırmızı çizgilerimizi" yok ettiler!..

Ardından Kuzey Irak'ta ‘karanlık faaliyetlerde' bulunup, ileride Türkiye aleyhine kullanabilecekleri unsurları beslediler!..

Daha sonra Süleymaniye'de askerlerimizin başına ‘çuval' geçirip günlerce sorguya çektiler!..

Şimdi de Türkiye'nin geleceği açısından ‘hayati bir öneme sahip olan' Telafer'i yerle bir ediyorlar!..

Türkiye''yi idare edenler, bütün bu gelişmeler karşısında hep ‘sessiz kalmayı' tercih ettiler!..

Olup bitenleri sadece ‘kaygı ile' izlemekle yetindiler!..

Onlar sustukça, ABD güç kazandı!..

Kırmızı çizgiler çiğnendiğinde eğer ‘gerekli tavır' ortaya konulmuş olsaydı, Amerika bugün Kuzey Irak'ı "İsrail'in hizmetine" verme cüretini kendisinde bulamayacaktı!..

Türk askerlerinin başına çuval geçirildiğinde eğer ‘adam gibi' tepki verilebilseydi, bugün Telafer''deki bu vahşet görüntüleri yaşanmayacaktı!..

Amerika, eğer Türkiye ‘kendisinden beklenen' tavrı ortaya koymazsa, hakkını aramazsa, ‘cılız bir-iki açıklama' ile olup biteni geçiştirmeye çalışırsa, diğer adımını ‘daha cesaretle' atıyor!..

Dışişleri Bakanlığı'ndan yapılan açıklamayı zannedersem hepiniz izlemişsinizdir!..

Amerika, aslında Telafer'e saldırıyı başlatmadan önce Türkiye'ye sordu:

-"Telafer'de yeni bir katliam yapmak istiyoruz, ne diyorsunuz?."

Verilen cevap kısa ve netti:

"Bizim topraklarımız dışında olan olaylara karışamayız, bildiğiniz gibi yapın!."

Kamuoyundan tepkiler yükselmeye başlayınca belki de Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, geçen yıl olduğu gibi yine esip gürleyecek:

"ABD Telafer'deki katliamı durdurmazsa ilişkilerimizi gözden geçiririz!." Diyecek!..

Ardından ABD Dışişleri Bakanlığı'ndan, "Sayın Gül'ün sözleri iç politika tüketimine yöneliktir!.." diye açıklama yapılacak!..

Çünkü bunlar daha önce aynen yaşandı!..

Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül, ‘stratejik ortaklarına' başka konuşuyor, Türk milletine ise ‘daha başka' şeyler söylüyorlar!..

ABD'li yetkililere telefonda bile olsa tepki göstermeye ‘yürekleri' elvermiyor!..

Onların gücü ancak ‘Türk milletini' kandırmaya yetiyor!..

‘Muhalefet' mi dediniz?..

Hani, nerede?..[3]


[1]  14 09 2005 / Sabah / Erdal Şafak

[2]  14.09.2005 / Akşam / Kemal Yavuz

[3]  14.09.2005 /  Yeniçağ / İsrafil Kumbasar

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Yorumu Takip Et
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
İsmet SEZGİN

İsmet SEZGİN

YORUMLAR

Son Yorumlar
0
Yorumunuzu okumaktan memnuniyet duyarızx