YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
6632ee0194cba
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 7 6 6 0
Bugün : 3547
Dün : 24601
Bu ay : 28148
Geçen ay : 737322
Toplam : 23544434
IP'niz : 3.21.158.148

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

 

ATATÜRK’ÜN KAPATTIĞI MASONLUK TARİKATI

        

Masonluk; bütün yeryüzüne her yönden hâkim olmak ve şeytani saltanatlarını oluşturmak isteyen Siyonist Yahudilerin; başka kavim ve dinlere mensup insanları, kendi amaçları doğrultusunda kullanmak üzere kurdukları gizli ve tehlikeli bir dinsizlik tarikatıdır…

Masonlar Almanya’da Cermen ve Protestan, Britanya’da İngiliz ve Anglikan, Roma’da İtalyan ve Hıristiyan, Türkiye’de milliyetçi ve Müslüman görünen; ama gerçekte, Siyonizm’in sinsi emellerine hizmet etmek üzere, çok özel yöntemlerle seçilip görevlendirilen kimselerdir.

Rotary kulüpleri bu şeytan şebekesinin ilköğretim mektepleri, Lions’lar liseleri, masonluk üniversiteleri gibidir.

Masonluğun gizli olması, onun temel esaslarından biridir. Zira gizlilik terk edildiği an masonluk da yok olmaya mahkûmdur. Çünkü bunlar, içinde doğdukları toplum ile ahenk içinde hareket etmek için teşkilâtlanmış değildir. Ve zaten gizli olmaları, kirli ve tehlikeli olduklarının en açık göstergesidir.

Copin Albencelli’nin belirttiğine göre, Acacia isimli mason mecmuasının kurucusu ve yöneticisi olan Limosin, “masonluğun gizli bir kuruluş olduğunu” 1903’de yapılan bir tartışma sırasında ağzında kaçırmakla en büyük hatayı işlemiş olduğunu itiraf etmiştir. Daha sonraları bu ifadesini “gizli değil; ama ağzı sıkı bir cemiyet olduğu” şeklinde değiştirmiştir.

Gizlilikse, içinde yaşanılan cemiyete ihanet için daha müsaittir. Bu durumu masonlar çoğunlukla inkâr etmektedir. Genel kaide olan gizliliğin, sadece, temel esasları değil aynı zamanda özel doktrinleri, hususî metotları, günlük tamim, plan ve emirleri de ihtiva ettiğini belirtmek gerekir. İtalyalı meşhur bit mason:

“Üyelerimizi ve dâhili kararlarımızı ilgilendiren hususlarda mutlak gizliliğe dikkat ederiz. Eski törelere ve masonik prensiplere hürmetkârız” demiştir.[1]

Masonların yada başkalarının localarda görmüş olduğu şeyler, asıl görünmeyenleri gizlemek için tertiplenmiş oyunlardan başka bir şey değildir. Mason yetkililer ve ele geçen belgeler: “Masonluğun dünyanın neresinde olursa olsun aynı olduğunu, hakikatte dünya masonluğunun tek bir loca oluşturduğunu” doğrulamaktadırlar.[2]

Allah’ın varlığını ve ruhun ölümsüzlüğünü ifade eden 1811 Anayasanın 1’nci paragraf, 1’nci maddesini değiştiren ve dinsizliğini açıkça ilân eden Fransız Büyük Şark Locası ile dünya masonluğu arasındaki irtibat devamlıdır. Belçika Şark Locasının 1’nci maddesinde “masonluk uluslar arası bir kuruluştur” demektedir. Aynı madde, pek çok ülkenin localarında vardır ve dayanışma garantisiyle, dünya localarınca teyid edilmiştir.

Ve zaten Atatürk de, mason localarını “Kökü dışarıda olan bu gizli Yahudi komitesinin emrine girmeye asla razı olamayacağı” için kapattığını söylemiştir.

Dünya hâkimiyeti uğruna yaptığı çalışmaları gizleyebilmek için, Siyonist Musevîlerin mason teşkilâtını birer maske olarak kullandığını gösteren pek çok eser yazılmıştır ve yazılmaya devam edecektir!

Bu yazarların tamamına göre mason teşkilâtı: Tek Dünya Hükümetinin, pek fark edilemeyen; zavallı bir maşasından ibarettir.

İşgal altındaki vatanlarından kaçarak yeryüzüne dağılmış, buralardaki zengin milletlerin servetini, dünyaya olan ihtiraslarından dolayı, ele geçirmiş ve bu karakterlerinden ötürü sürekli horlanmış ve zulme maruz kalmış olan Yahudi Irkı, içlerinden çıkacağına inandıkları son peygamberin öncülüğünde dünyayı ele geçirme hayalini asla yetirmemiştir.

Locaların yıkıcı faaliyetlerde bulundukları bölgelerde yaşayan Yahudilerin, bu tür olaylara karışmadıkları görülmüştür. Beri yandan locaların bulunmadığı ya da kendilerine görev verilmeyen bölgelerdeki anarşik olayları orada yaşayan Yahudiler üstlenmiştir. Sadece Yahudilerden oluşan bir diğer loca da Roma’dadır. ”Yüksek İhtilâl Konseyi” olan bu loca, dünya localarını sevk ve idare eder!

Modern masonluğun ahlâk anlayışı: iki yüzlülüğü, yalan söylemeyi, hırsızlığı ve alçaklığın her türlüsünü, Yahudi olmayanlara karşı kullanmayı tavsiye ederken; aynı olaya “Neticeye ulaştıran her şeyin makbul, amaçlarına yarayan her şenaatin mubah olduğu” prensibiyle Kabalada da karşılaşıyoruz… Kabala, Hz. Musa’dan çok önce hatta dünyanın yaratılışından buyana Yahudilerin sözlü olarak elde ettikleri gizli bilgiler ve felsefelere verilen isimdir.

Pougham’ın samimiyetle itiraf ettiği şu sözler de bizi doğrulamaktadır:

“Temel prensibimiz her çeşit dini doğmayı ve manevî bağlantıyı inkâr etmektir. Hareket noktamız, “Hiçliktir”! Metodumuz; yalan söylemek, daima iftira etmektir! Böylece dinlerin yerine dinsizliği, siyasetin yerine anarşiyi koymuş ve ekonomide ise, şahsi mülkiyetin büyümesini ve tekelleşmesini ve Siyonist sermayenin dünyaya hükmetmesini temin etmiş oluruz !.. ” demektedir.[3]

Her çeşit kötülüğe davetiye çıkarmak suretiyle, masonluğun dünyada sebep olduğu isyan, ihtilâl ve harpler; gerçek ilerlemeyi ve medeniyeti kötürüm hale getiren ve tahrip eden yobazlık hareketleridir. Şeytani hürriyetlerin meyveleri olan kötü alışkanlıklar, kutsal kitapların ortadan kaldırmış olduğu putperest ayinlerinin cazibesine batı insanlarının kolayca kaymasına sebep olmuştur!..

Masonluğun yıkmaya kararlı olduğu iffetli aile hayatı giderek kaybolmakta ve bu konudaki aralıksız çalışmaların sonucu olarak; Batı dünyası gittikçe batağa saplanmaktadır! Emrindeki hükümetlere çıkarttığı “boşanmayı kolaylaştırıcı, zinayı yaygınlaştırıcı” kanun maddeleri sayesinde aile yaşantısı her geçen günle birlikte daha da zayıflamakta ve zina korkunç şekilde yaygınlaşmaktadır !..

“Tabii Yaşantı” dedikleri hayvani bir hayata, insanlığı yeniden sokabilmek için masonluk; zaten maymundan geldiklerini benimsetmeye kararlıdır. Dini açıdan bakılınca masonluk; insanlığı eski putperestliğe, yani güneşe tapınma, doğaya tapınma, şehvete tapınma ayinlerine geri götürmekle kalmamakta ve fakat baş tacı ettiği maddiyatçılıkla insanoğlunu, mağara devri insanlarının seviyesine indirmeye çalışmaktadır.

Hükümetleri ele geçirmek suretiyle kanun koyma imkanına kavuşan mason teşkilatları, din ve inanma hürriyeti, velilerin çocuklarını diledikleri gibi yetiştirme hürriyeti, başkalarına zarar vermemek şartıyla, herkesin dilediği gibi yaşama hürriyeti gibi en tabiî ve mukaddes hürriyetleri geri alma ve sınırlandırma imkanına da sahip olmaktadır!..

Meselâ, dini kıyafetlerle dolaşmak Meksika’da uzun süreden beri yasaktır. Türkiye’deki başörtüsü yasağı da bu açıdan ele alınmalıdır.

İhtilâlin ardından Fransa’da başarıyla uygulanmış olan pek çok kanun arasında, “devlet okullarından dini eğitimin kaldırılışıyla” ilgili olan kanunun bir benzerini başka ülkelerde de yürürlüğe koydular. Ülkemizde İmam-Hatip ve Kur’an Kurslarına saldırılması, Mısır ve Medine Üniversitelerinden alınan ilahiyat diplomalarının geçersiz sayılması da, yine dönme ve masonların baskısıyla alınmış kararlardır. Bunun neticesi olarak ABD‘de özel okullarda verilen dini eğitimin kaldırılmasını ısrarla talep etmiş olan mason kuruluşları, çocukları devlet okullarına gitmeye mecbur bırakmıştır.

Mason teşkilatı, dini temsil eden şahıs ve kuruluşlarla alay etmek, onları gözden düşürmek isterken, öte tarafta her türlü ahlaksızlığa ve yıkıcı bozgunculuğa kapılarını açmış ve gerektiğinde onları kanun zoruyla korumaktan çekinmemiştir. Dindarları vatanlarından sürmüş ve hapislerde süründürmüşlerdir!

Amerikan Masonluğunun dinsiz oluşuyla ilgili iddiaları çürütmek için büyük çabalar harcamış olan Lousville’den Birader John J. Stroether sonunda pes etmiş ve şöyle demiştir:

“Fransa, İtalya, İspanya, Portekiz de olduğu gibi Amerikan Mason Cemiyeti de, dine karşı olan siyasi bir kuruluştur.”

İlahi dinlere karşı duymuş olduğu nefreti daha fazla saklamaya lüzum görmeyen masonluk, dinsiz bir tarikat haline dönüşmüştür. Mason Cemiyeti ile Kilise arasındaki düşmanlığın 1891 senesinde doruk noktasına ulaşması üzerine, Fransız Büyük Şarkının kendisine bağlı localara gönderdiği emirnamede şu ifadeleri okuyoruz:

“Başta din adamları olmak üzere, dindarların ve hayır kurumlarının baskı altına alınması, mal varlıklarının devlet tarafından kamulaştırılması, lise ve üniversitelerde dini eğitim görmüş kimselerin önemli devlet memurluklarına atanmaması, atanmışların uzaklaştırılması, diplomaların geçersiz sayılması, bu gibi kimselerin bilhassa kara, hava ve deniz kuvvetlerine subay olarak girmesinin kesinlikle yasaklanması bütün masonların başta gelen vazifesidir!..[4]

Evet, Yahudi ve masonların en büyük başarılarından biri olan Fransız İhtilalinin sadece kralı değil; aynı zamanda Tanrıyı da tahtından indirdiği övünerek söylenmektedir!.. Fransız devrimi önderlerinden bir mason şunları itiraf etmiştir:

“Tanrı yoktur, kişinin tanrısı yine kendisidir. İnsanlık bütün dinleri süratle ezmelidir. Uyduruk tanrının kulları arasındaki fahişelerin en güzeli, mihraplarda çarmıha gerilmiş olarak duran İsa (as)’ın yerini almalı ve ziyarete gelen devlet büyükleri ile halkı kabul etmelidir…”[5]

Bilindiği gibi Fransız hükümeti dini eğitim veren bütün kuruluşları kapattı ve mensuplarını sürgün yolladı. Okulların ve mahkemelerin duvarlarında asılı duran dini sembolleri kaldırdı, ders kitaplarından Allah (cc) ismi çıkartıldı. Dini eğitimin her çeşidine büyük bir darbe indirilip yasaklandı!. Ve Türkiye’de de aynı yöntemler uygulandı. Fransız Büyük Şark Locasının resmi bülten ve kasa kayıtlarından anlaşıldığına göre, Fransız Parlâmentosunun almış olduğu din aleyhtarı kanun ve kararların tamamı adı geçen locada, önceden, kararlaştırılmıştır. Ülke genelinde her çeşit faaliyetin kontrolü ve şahısların fişlenmesi de, locada alınan kararlar arasındadır.”[6]

Masonluk, kendi putunu; “Kâinatın Ulu Mimarı” olarak çağırmaya alışmıştır.

Bu ismi ilk defa duyan cahil ve saf kimseler, bunun dini bir tabir olduğunu, böyle söyleyenlerin de haliyle iyi insanlar olacağını zannetmektedir?.. Oysa “Kâinatın Yüce Mimarı” olarak putlaştırılan bu şahsın, masonluğa mal edilen mimarı san’atının dışında yarattığı bir şey olmadığı gibi, ilahi dinlerin esası olan her şeyin yoktan yaratıldığı gerçeğini de inkâr etmektedir.

Masonluğun bu tanrısının, bizlerin inandığı, Allah-u Teâlâ ile hiçbir yakınlığı ve alâkası bulunmamaktadır. Hatta; Kişisel korkularını dağıtmak, daha önce kazanmış olduğu dini duygularından koparmak ve normal bir adayın göstermesi tabiî olan mukavemeti kırmak için, bazı localarda İblis’e, yani Şeytan’a bile tapınılmaktadır!

Mason yazarlardan bazılarına göre: “Şeytan diğer adıyla Cehennem Meleği, Havva’nın şehvetini kamçılamak suretiyle ona, insanoğlunun ilah olma sırrını öğretmiş! Havva da, Adem (as)’le bu sırrı paylaşmıştır!…”

Tabiat ilâhına tapınanlar, şeytanın âdemoğluna yaptığı bu iyiliğin karşılığını şu şekilde ödeyeceklerdi? Büyük tabiat mabedinin yapımcıları olan masonlar, İncil’deki Âdem-Havva kıssasını işlerine geldiği gibi tefsir ederek, tıpkı İblis gibi, Allah-u Teâlâ’ya isyana kalkıştılar… Hürriyet (demokrasi) havarîsi olan masonlar; bu tarikatın ilham perisi olan İblis’e duydukları sevgi, hürmet ve şükran borcunu: Onu, “Ataları, Yaratıcıları” olarak ilan etmek suretiyle ödemiş oldular…

Ancak, masonluğa girmeye davet edildiğiniz zaman, “teşkilâtın din ve politikayla ilgilenmediğini, hem mason hem dindar olabileceğinizi”, söyleyeceklerdir. Masonluk maalesef başarıya ulaşmıştır. Teşkilatın arkasındaki gerçek Gizli Kuvvet, pek itibarlı ve kutsal mason locaları aracılığıyla; üyelerini kör etmiş, aldatmış, çılgına çevirmiş, hipnotizma ederek robotlaştırmış ve bütün masonları birer fanatik haline getirmiştir!.. Esrarengizlik, açıkça teşvik edilen bayağı bir ahlâk anlayışının örtüsü altına gizlenmiştir.

Hafifmeşrepliğe gelince: Bu davranış türünün ölçüsüz ve dejenere ortamı içinde masonluk, 1713 senesinden günümüze kadar; en iğrenç, en sefil ve en ahlaksız kimseleri saflarına çekmiştir. Halleri itibarîyle hiçbir meziyete sahip olmadıkları kendilerine bildirilen bu şahısların sefil yaşantılarına göz yummak, locanın işine gelmiştir. İlk önce terk edilen ibadetlerdir. Dini merasim ve ayinlerdir. Çünkü “Nuru” bulmak için, bu gibi karanlıklardan uzaklaşmaları gerektiği öğütlenir… Ve zaten, gerçek patronları gizli olan bir cemiyet tarafından güdülmeye müsait olmayan kimseler, bu merasimlerde elenir. Aslına bakılırsa masonluğun başta üniversitelerde, liselerde, askeri mekteplerde, öğrenciler arasından üye toplayabilmek için yoğun propaganda yaptığı gözlenmektedir.

“Tanınmış din adamlarını, hükümet erkânını ve ordu kumandanlarını, gençlik kuruluşu başkanlarını, prensleri ve bilhassa bunların erkek çocuklarını, bakanları ve danışmanlarını; kısaca bize muhalefet edince sıkıntı verecek olan herkesi; teşkilâtımıza kazandırmak amacımız olmalıdır!” Felsefemizin tohumlarını baştan çıkarıcı manzaralar altında saklamak, ileride karşılaşacakları bunalımlara bu kişileri hazırlamak için şarttır.”[7]

Masonlara göre: Milletleri idare eden ve onun varlığını devam ettiren meşru iktidarlar, Allah inancını ve ahlak anlayışını ayakta tutan dini kuruluşlar ve din adamları ile namus ve iffet duygularının bozulmasına engel olan fazilet kaynağı evlilik müessesesi ve sonuncu olarak; masonluğun eşitlik ve kardeşlik anlayışına ters düşen şahsi mülkiyet… İşte bunlar yıkılması gereken başlıca hedeflerdir. Mason kelimesinin lügat anlamı ‘inşaatçı’ demek olduğundan ve localarda bu konu semboller ve temsili hikâyelerle anlatıldığından, bu “inşaatçılar derneğinin” gayesi de temsil ettiği iş koluna uygun düzenlenmiştir.

Bir diğer husus farmasonluğun beşeriyet için yepyeni, evrensel bir din kurmayı teklif etmesidir. Gerçekten de dini bir mezhepte bulunması gereken her şey, onların âyin ve merasimlerinde fazlasıyla mevcuttur. Bu manada masonluk bâtıl ve şeytani bir dindir! Avrupa Kıtasına, Protestan İngiltere’den yayılmış olduğunu bildiğimiz masonluğun, bağrından doğmuş olduğu ülkeye karşı, pek müsamahalı ve anlayışlı oluşuna işaret ederken aynı politikayı, Amerika Birleşik Devletleri’nde ve hatta Şili’de bile uygulamakta olduğu dikkat çekicidir!.. Katolik Kilisesine karşı yalan ve iftiralarla dolu amansız bir harp açmış olan bu teşkilâtın, Protestanlığın bütün mezheplerine karşı, yardım etmezse bile, yıkıcı davranmadığını söylemek; hiçte yanlış değildir… Bu gerçeği nasıl izah edebiliriz? Sebebi bellidir: Zira Protestanlık, Hıristiyanlık dinine ve şeriatın sahibine karşı başlatılan bir isyanın ürünüdür. Masonların, “Protestanlığı yarım masonluk” olarak tanımlamalarının sebebi budur! Almanya’da yayınlanan Lamia Mason Mecmuasının değerlendirmesi şöyledir:

“Protestanlık, % 50 masonluktur” Eugene Sure adlı dinsiz filozof mason da bu düşüncededir: “Avrupa’yı Hıristiyanlıktan uzaklaştırmanın en kestirme yolu, Onu Protestan yapmaktır!”

Hatta E. Quniet daha radikal bir çözüm önermektedir:

“Dinlerin tamamını sona erdirecek iki yol gösteriyorum.

1-Katolikliğe ve ondan türeme diğer mezheplere ve dünya dinlerinin tamamına hücum edebilirsiniz! Bu takdirde dünyayı karşınızda bulursunuz ve başa çıkamazsınız!..

2-Katolik’le mücadele eden Hıristiyanlık mezhepleri başta olmak üzere ona karşı olan diğer dinleri de saflarınıza çeker ve Fransız İhtilâlinden kaynaklanan devrimci gücü de bunlara ilave ederseniz; Papalığı ve Müslümanlığı, tarihte eşine rastlanmamış tehlikelerle yüz yüze getirilebilirsiniz. Roma ile rekabet halinde olan din ve mezheplere davetiye çıkarmanın önemini buradan anlamalısınız!..

Çeşitli Tanrılar ve tarikatlar arasında ayırım yapmamak, Allah’a (cc), İncil’e, İsa’ya (as) Musa’ya (as), Muhammed’e (sav) birlikte inanmak, biri Betlehem’de doğan, diğeri de kendi uydurdukları peygamber olmak üzere iki ayrı İsa (as)’ya tapınmak ve O’nun hakkında çifte ölçülü olmak, masonluğun başlıca münafıklık örnekleridir. Bu haliyle masonluk sapık bir Hıristiyan tarikatı olan Albingens’lere çok benzemektedir. Albinges’ler ölümden sonra ruhların başka şahıslara geçtiğine inanırlardı. Katoliklerce kutsal tanınan her şeye karşı nefret duyarlardı. Evlilik hayatı bunların başında geliyordu. Templer’de olduğu gibi ahlâksızlığın her türlüsü teşvik ediliyordu.

Masonluğun İslam içine soktuğu sapık fırkalar ise şunlardır:

1- İsmaili’ler: Liderleri Abdullah İbni Meymun, Batıniler Mezhebini 7. derece esasına göre kurdu.

“İsmaili’ler;

a- Tanrı Tabiat ilişkisi vardır

b- Kurulu düzene isyan ve anarşi cihattır

c- Şahsi mülkiyet ve evlilik müessesine karşı düşmanlık yapılmalıdır

d- Hiçbir engel tanımadan bütün arzu ve ihtirasların tatmini amaçtır.

e- Güneşe tapınma, ezeli hayatı inkâr ve ruhların bedenden bedene geçişi… gibi inançları vardır.

2- Karamitler: Karamitler, iyilik Allah’tan Kötülük şeytandan şeklinde ikili bir sapıklığa kapılan ve kişisel mülklerin ve kadınların cemiyetin ortak malı olduğuna inanan bozuk bir fırkadır…

3- Fatimiler: Karamitlerin devamıdır. Bunlar, Abdullah ibni Meymun’un koymuş olduğu derece sayısını dokuza çıkardılar. Claude Janet’in ifadesiyle: “Yeni üyeleri çoğaltma ve üyeliğe kabul merasimleri Weishaupt’un (Biraderlere Hatırlatmalar) başlıklı talimatının tam bir benzeridir.”

4- Dürzîler: “Tabiata ve yıldızlara tapınmayı” esas alan bir inancı benimsediler. Hilafetin Hz. Ali (ks) ve ehli beyte ait olduğunu söyleyip ve Allah’ın (cc) tabiatla bütünleştiğini iddia etmektedirler.

5- Haşhaşin veya Haydutlar: Bunların izlerine de mason tarihinde sıkça rastlanmaktadır. Şefleri, “Dağların ihtiyar Adamı”, olarak tanınan Hassan Sabbah, üyelerini yedi dereceye ayırmıştır.

Masonlar gibi gizliliğe şiddetle riayet ediliyor ve İslamiyet’in temel emirlerini benimser gözüküyorlardı!

Cennet vaad ederek kandırdıkları ve afyon içirerek baştan çıkardıkları fedaîlerini kullanarak pek çok din ve devlet adamını katletmişler ve kendilerine muhalefet eden herkesi teröre boğmuşlardır.

6- Irakta Saddam’ı içten yıkan Kesnizanı Tarikatı,

7- Ve ülkemizdeki Fetullahçılık yapılanması da masonların bir planıdır.

Fetullah Gülen Hareketi: Risale-i Nur gibi ilmi ve imani eserleri rehber edinerek gençlerimizin milli ve manevî değerlere bağlı olarak yetişmesini sağlamak… Bu amaçla kurslar ve yurtlar açmak şeklinde hayırlı bir hizmet olarak başlamışken; zamanla masonik merkezler “Yurt ve okulların Türkiye genelinde hatta başka ülkelerde açılıp yaygınlaşmasına ekonomik ve bürokratik yardımlar yaparak ve mensuplarına cezbedici imkân ve fırsatlar tanıyarak, bu hareketin elebaşlarını avuçlarına almış ve Siyonist sömürü hâkimiyetine boyun eğen, layt ve ılımlı Müslüman yetiştirme merkezleri haline sokmuşlardır.       

Siyon Liderlerin Protokolleri:

Yahudiler bu belgelerin uydurma olduğuna inandırmak için her yola başvurdukları bilinmektedir. Bu tertipler arasında eserin mevcut kopyalarının Rusya’da yakılmasını, Londra Kütüphanesinde bulunan bir kopyasının çalınmasını, Amerika’da yeni baskısının yapılmaması için devlet terörü uygulanmasını sayabiliriz. Bu eser, Yahudiler için bir plan teklif etmekte ve dünyayı Yahudi hükümetinin emrine vermek için gerekli olan uygulamaları göstermektedir. Bu plana göre; milletlerin ahlâkları bozulmalı, maddi bakımdan Yahudilere muhtaç duruma sokulmalı, halkın çekmekte olduğu sefalet devamlı işlenerek toplumlar isyana ve anarşiye teşvik edilmelidir.

Siyon protokollerine göre:

Toplumlar ve özellikle dindarlar siyasetten uzak tutulmalı, yönetim masonların güdümünde olmalı,

Ekonomik hayat, bankalar ve borsalar Yahudi tekeline alınmalı,

Medya, basın-yayın, eğitim ve kültür yozlaştırılmalı,

Milli ve manevi bağlar zayıflatılıp koparılmalı, “devlet, millet, memleket” gibi kavramlar ve kurumlar yıkılmalıdır.

Siyon Protokollerinin yazılı olduğu belgede çok dikkat çekici bir nokta ise: “Saklı sırların anahtarlarının İstanbul’da bulunabileceğinin” yazılmasıdır.[8]

Acaba Siyonist Yahudiler ve Mason biraderler için İstanbul’un önemi nereden kaynaklanmaktadır? Ve o yıl ki NATO zirvesinin İstanbul’da yapılmasının bu Siyon Protokolüyle bir ilgisi var mıdır?

Bu arada; bütün masonların hain ve vicdansız olmadığını da biliyoruz. Ruhları Masonluğun ahlâksızlığıyla bağdaşmayan; hıyanet ve haksızlıklara yardımcı olmaya vicdanları karşı çıkan pek çok masonun bulunduğuna inanıyoruz. Bunlardan bazılarının servet ve şöhretleriyle, masonluğa yardımcı olmaları, onun perde gerisini, şeytanî felsefesini ve Siyonist hedeflerini bilmemelerindendir. Bu bilmedikleri şeylerin birazcık olsun farkına vardıktan sonra kendilerini aldatan, ünlerini ve yardımlarını kötüye kullanan bu kirli ve kötü niyetli kuruluştan bir gün nefretle ayrılacaklarından emin olduğumuz masonların gerçekleri anlayacakları ve bu şeytan şebekesinden kopacakları, büyük bir değişim gereklidir ve bu kutlu devrim beklenmelidir.

Ve işte Atatürk, bütün bu hıyanet ve rezaletlerini çok iyi bildiği içindir ki, Mason Localarını kapatmış ve kapılarını kilitlemiştir. Ve şimdilerde, hem mason hem Atatürkçü geçinenler, münafıklığın ve sahtekârlığın en tipik örnekleridir.

Bu arada Masonların: “Kemalizm dönemi bitmiştir. 80 yıl öncesine takılıp kalmak gericiliktir. Artık AB ile hatta küreselleşme bağlamında tüm dünya ile bütünleşmek gerekir… Dini ve milli bağnazlıklardan kurtulmanın zamanı gelmiştir…” şeklindeki dışı jelatinli, içi zehirli propagandalarına dikkat etmelidir!..

 


[1] Pek Muhterem İtalyan Maşrıkı Hector Ferrari

[2] Katolik Ansiklopedisi

[3] Benoit F. M. I. 17

[4] Preuss A. F. 413–414

[5] Eckert I. Deuxieme Epegue

[6] Büyük Şark Loca Bülteni 1890 pp. 500ff

[7] Yüksek Mason Modea’nın Talimatı- Benoit F. M. I. 176

[8] Bak: “Dünya siyasetinin perde arkasındaki güç” – Tarih boyunca MASONLUK – Jose Maria Ceardenal Caro Y.Rogriguez- Tercüme eden: Hacasan Yüncü – Kayıhan Yayınları. Sh: 256

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Yorumu Takip Et
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
Hakan EKMEKÇİ

Hakan EKMEKÇİ

YORUMLAR

Son Yorumlar
0
Yorumunuzu okumaktan memnuniyet duyarızx