YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
6633179883088
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 7 6 6 0
Bugün : 4612
Dün : 24601
Bu ay : 29213
Geçen ay : 737322
Toplam : 23545499
IP'niz : 18.222.200.143

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

 

Biz “vekil” değil, “asil”iz… Biz genel başkanların, masonik locaların, sermaye patronlarının ve de mafya babalarının etki ve tepki alanından azâde, özgür ve bağımsız fertleriz… Bu nedenle “gensoru” veremiyoruz, ama kırk soru sorabiliyoruz. Şimdi…

AKP iktidarına ve Tayyip hayranlarına bu kırk soruyu yöneltiyoruz… Bunların bir tanesine olsun olumlu cevap veren çıkarsa, artık bunların aleyhinde yazı yazmamaya söz veriyoruz !..

 

S.1- Türkiye nereye sürükleniyor?

  • a- Yerel seçimlerden aylar önce, Diyarbakır’ın Belediye Başkanı ilan edilen ve hatta dil öğrenmek için bu maksatla Avrupa’ya gönderilip, Kürdistan’ı kurmak ve Türkiye’yi parçalamak isteyen merkezlerde misafir edilen bir eski PKK’lı militan; şimdi devletle çatışırken geberen anarşistlere resmi taziyeler yapıyor !..
  • b- Figüran Başbakanlar “Diyarbakır’ı BOP’un merkezi görmek” istiyor !..
  • c- Canlı cephanelik olan bir Amerikalı çavuş Türkiye’ye girip yakalanıyor, hapse atılıyor, ama 2 gün sonra serbest bırakılıyor!..
  • d- Van’da, Diyarbakır’da, Tunceli’de, İstanbul’da… Yani tüm vatan sathında PKK yeniden saldırıya geçip kan döküyor!
  • e- Adıyaman’da, Van’da, Diyarbakır’da… Denizli’de, Edirne’de, Giresun’un en ücra köşelerinde harıl harıl kiliseler açılıyor!..
  • f- “Anadolu Ateşi” diye, bu toprakların Müslümanlara değil, Hrıstiyan unsurlara ait olduğu mesajını işleyen “sanatsal faaliyetler (!)” gırla gidiyor!..
  • g- AB’ye uyum yasaları dayatmasıyla çıkarılan, yeni aile kanunları çerçevesinde kışkırtılan ev hanımlarının Denizli’deki boşanma sayısı beş bini (5000) aşmış… Kendilerine ve çocuklarına dini baskı ve kötü davranış gerekçesiyle koruma altına alınan aile sayısı binlere ulaşmış bulunuyor… Yani Avrupa gibi, son kalemiz olan aile yapımızda böylece hızla yıkılıyor!..

Evet, başta AKP’ye ve diğer tüm yetkililere ve hala iz’an ve vicdanını yitirmeyenlere soruyoruz:

Türkiye nereye sürükleniyor?

S.2- Hani, başörtüsü sorununu çözmek, bunların namus borcuydu… Namuslarına niye sahip çıkmıyorlar? Bırak sahip çıkmayı TCK.224 maddesiyle başörtülülere hapis cezası verebilmenin önünü nasıl açılıyor?

 Hani, İmam-Hatip mezunlarına yapılan haksızlığı kaldıracak ve adaleti sağlayacaklardı… Niye hep geri adım atılıyor?

S.3- Hani, işsizliğe çare bulacaklardı. Niye tam tersine artırıyorlar? Çünkü hazır fabrikalar bile satılıyor, kapatılıyor ve işçiler sokağa atılıyor!..

S.4– Hani, milli sanayiî canlandırılacak , yerli kalkınmayı hızlandıracaklardı?.. Tam aksine bütün kâr eden ve stratejik önem arz eden KİT’ler yabancılara niye peşkeş çekiliyor!..

S.5- Oyuna gelen bazı piyonların itirafıyla, Genelkurmayın bile bilgisi dışında, masonik mihrakların tezgâhladığı kesinlik kazanan: asker ve sivil kiralıkların kullanıldığı 28-Şubatçılardan hani hesap sorulacaktı? Niye üzerlerine gidilmiyor?

S.6- İmam-Hatipler ve Kur’an Kursları resmen olmasa da, alınan şeytani tedbirlerle fiilen kapatılırken; Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılması için niye harıl harıl çalışılıyor?

S.7- Camilerin etrafı hükümetin çıkardığı kanunlarla meyhane ve kerhaneyle kuşatılırken, kiliselerin etrafı niye boşaltılıyor? Müslümanlara ait mallar kamulaştırılıp kilise arazileri niye genişletiliyor?

S.8- Gazete ve TV. lere yansıdığı şekliyle, bir holding patronunun, askeriye ait yüzlerce dönüm araziyi, kalemine uydurup ucuz fiyatla satın alarak buraları patrikhaneye bağışlayacağı yazılıp konuşulurken, hükümet yetkilileri niçin susuyor?

S.9- Emekli olan bir generalimizin “Benim terfi etmemi Amerika Pentagonu ve Türkiye’deki bir holding patronu engelledi… Milli çıkarlarımız konusundaki hassasiyetlerimiz ve bazı haksızlıkları dile getirmemiz yüzünden başımıza bunlar geldi” şeklindeki feryat ve itiraflarına niye cevap verilmiyor?

Türkiye Pentegon’dan ve yerli patronlar eliyle mi yönetiliyor?

S.10- İstanbul Belediyesi’nin ve Valiliğin kontrolünde ve AKP hükümetinin direktifiyle “Cezayir Sokağı”, Fransız Sokağı şeklinde değiştiriliyor… Türklere kapalı alanlar oluşturuluyor.

 Sultanahmet’in UNESCO’ya devrinden bahsediliyor.

Fener-Balat havalisinin yeni şehirleşme projesi AB’ye ihale ediliyor.

Sur içindeki bölge esnaftan ve halktan temizleniyor…

Ve hatta Sur içinde kalan devlet dairelerinin Sur dışına taşınması çalışmaları yürütülüyor!..

Türkiye’nin altını oymaya yönelik bu sinsi gelişmeler konusunda yetkililer neden konuşmuyor?

S.11- Bütün bu şeytanî girişimlerin; Patrikhaneye Vatikan misali ekümen devlet statüsü kazandırmayı amaçladığını ahmaklar bile anlarken, yetkili ve yetenekli zannedilenler, gaflet mi, yoksa hıyanet içinde mi bulunuyor?

S.12- Başörtüsü ve İmam-Hatip konusunda yırtıcı kaplan kesilen bazı kahraman kurmayların, ülkemizin altına böylesine dinamitler döşenirken kaplumbağa gibi kafalarını kabuklarına çekmeleri, yoksa lâikliğin ve demokrasinin bir gereği ve batılılaşmanın bir örneği olarak mı sergileniyor?

S.13- Mustafa Kemal, misyonerlik faaliyetlerinden etkilenen iki kız çocuğumuzun Hrıstiyan olması üzerine okudukları koleji kökten kapatırken, bugün ülkemizi bölmeye yönelik misyonerlik çalışmalarına ve mantar gibi kiliselerin açılmasına göz yuman sahte Atatürkçüler, acaba hangi hikmet ve mazerete sığınıyor?

S.14- Atatürk’ün ” Dış kökenli ve en tehlikeli örgüt” diyerek kapattığı Mason Locaları, bugün ülkemizde en saygın ve yaygın konumda bulunuyor ve gizli ve gerçek parlâmento gibi devlete ve hükümete nasıl yön veriyor?

S.15- Kıbrıs’ta dik duran Denktaş devre dışı bırakılıyor ve kuzey Kıbrıs bütünüyle Amerikan üssüne ve NATO merkezine çevrilmeye hazırlanıyor…

Kuzey Irak’taki bütün milli ve stratejik menfaatlerimiz ve kırmızıçizgilerimiz bir bir tepeleniyor…

Güvenliğimizi ve geleceğimizi korumak hususunda birinci derecede görevli ve sorumlu kurumlar, Vatanın mı, yoksa NATO’nun mu amaçlarına hizmet ediyor?

S.16- Hani Amerika, Irak’a huzur ve hürriyet getirecekti..? Hani kardeş ve komşu ülkemize barış ve bereket tohumları ekilecekti..? Hani Amerika bu nedenle desteklenmiş ve davul zurna ile davet edilmişti..?!

Şimdi Saddam döneminden bin beter hale gelen.. Hem masum ve mazlum Irak halkı hem ülke çıkarlarımız için, eskisinden daha büyük tehdit ve tehlike sinyalleri veren bu duruma sebep olan yetkililer, acaba biraz olsun pişmanlık ve vicdani rahatsızlık duyduğunu niye söylemiyor?

S.17-  “Genç ve cesur ABD’li kadın ve erkek askerlerin, mümkün olan en az zayiatla ülkelerine dönmeleri ve Irak’ta başarıya erişmeleri için dua eden” Başbakan Recep T.Erdoğan; cani conilerin Ebu Garip işkenceleri, ırza tecavüzleri, camileri ve hastaneleri tahripleri konusundaki başarılarına ve Türkmen katliamlarına ne kadar seviniyor?

S.18- Türk kamuoyunda bütün bu vahşet ve rezaletlere karşı oluşan haklı tepkiyi tersine çevirmek ve Iraklı direnişçileri terörist ve Türk düşmanı göstermek amacıyla, son zamanlarda Türk şoförlere karşı bizzat CIA ve MOSAD’ın başlattığı cinayetleri, El Kaide gibi hayali organizelere mal etmek hususundaki şeytanî senaryoya karşı, hükümet niye ciddi ve cesaretli bir araştırma yapmıyor ve halkımızı aydınlatmıyor?

  • 24-Temmuzda kaçırılıp öldürülen şoför Murat Yüce’nin, televizyonlardaki infaz görüntülerinde neden 1-Haziran tarihi görülüyordu?
  • Yüce’nin çalıştığı TÜSİAD’çı Tepe Grubuna ait Bilintur Şirketinin Irak’ta ne iş yaptığı neden bir türlü açıklanmıyordu?
  • Kiliselere yönelik saldırılar; Hrıstiyan dünyasını İslâm’a karşı kışkırtmayı mı hedefliyor?

S.19- AKP hükümetinin ve özellikle Recep Tayyip Bey’in tek ve örnek (!) başarısı “Hızlı Tren” projesinin, teknik hazırlıkları ve temel alt yapısı tamamlanmadan, sadece bir şov ve şarlatanlık uğruna ” felâkete davetiye çıkarmak” olduğu bilirkişi raporlarıyla ortaya çıktı ve şimdilik “Hızlı Tren” seferleri askıya alındı… Peki, yanan bunca canların, yıkılan yuvaların hesabı, Azrail’den mi soruluyor?

S.20- “İslâm; NATO’nun yeni düşmanı, Türkiye NATO’nun kışlası, Ordumuz NATO’nun Jandarması yapılıyor” konusunda uzman şahsiyetlerin, yerli ve yabancı gözlemcilerin çok ciddî yorum ve yaklaşımları karşısında, AKP Hükümetinin ve askeri çevrelerin tek kelime etmemesi, bütün bu iddiaların doğruluğunu mu gösteriyor?

S.21- Hükümet ve askeriye, sık sık “ABD stratejik müttefikimiz… Her konumda hem fikiriz… Amerika için vazgeçilmez ülkeyiz…”  gibi laflar ediyor…

Oysa Bush yönetiminin Irak işgalini konu alan, yarı resmi roman ve doküman tarzında yazılan; yaklaşık “500” sayfa tutarındaki “Saldırı Plânı” kitabında, Türkiye’den sadece, evet sadece 3 (üç) cümlede ve 3 kelime olarak bahsediliyor!

İşte Türkiye ve AKP, Amerika için bu kadar önem arz ediyor?

30 yıl önce ABD Başkanı Nıxon’ın istifasına yol açan Watergate skandalını ortaya çıkaran iki gazeteciden birisi olan Bob Woodward gibi detaylara ve dolaylı sebep ve sonuçlara bile dikkat eden bir yazarın beş yüz sayfalık “Irak saldırısını ve perde arkasını” irdeleyen kitabında, AKP iktidarı ve askeri kurmaylar, Bush’un ve Pentagon nazarındaki kıymetlerinin kametini ölçebilirler!..

S.22- Kıbrıs ve Kuzey Irak olaylarında… Uyum bahanesiyle, bağımsızlık ve hâkimiyetimizin AB’ye devri hususunda… Ordumuzu her yönden zayıflatma ve etkisiz kılma konusunda; askerle AKP’nin uyuşup anlaşması, ama başörtüsü ve Kur’an kursu gibi konularda zıtlaşıp ayrışması, acaba kendi teşkilât ve tabanlarını ve toplumu oyalamaya dönük bir danışıklı dövüş mü yapılıyor?

S.23- Temmuzun son Cuma günü, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan-herhâlde daha önce bildirilmiş ve kendisine randevu verilmiş ki-İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ı ziyarete gitti. Ama hayret, Belediye Başkanı yerinde yoktu ve söz verdiği halde Başbakanı beklememişti. Tayyip Bey ve ekibi, çaresiz geri dönüp, başka yerlerde vakit geçirip saatler sonra tekrar Topbaş’ın makamına kabul edilmişlerdi..!?

Ve yine aynı gün, Cuma namazını Fatih’te kılıp bir cenaze törenine katıldıktan sonra, bu sefer-ve yine herhalde önceden mutlaka haber verilmiş ve yerinde olduğu tespit edilmiş ki-Fatih Belediye Başkanının ziyaretine gidildi…

Ama hayret ki hayret..! O da Başbakanı beklemeye tenezzül etmemiş ve çekip gitmişti… Başbakan Recep T.Erdoğan çaresiz, başkan yardımcıları ve belediye memurlarıyla sohbet etmekle yetinmişti !?..

Şimdi, kendi belediye başkanları yanında bile bu kadar itibarı olan bir başbakan, gerçekten ülke yönetiminde, ABD ve AB kurumları nezdinde ne denli ağırlığı ve saygınlığı bulunuyor?

S.24- Amerika’daki Siyonist stratejistlerden ve Washington’un Türkiye servisinden Alan Makovsky, birkaç günlüğüne geldiği ülkemizde;

“AB den Türkiye’ye: “Havet” yani; hem hayır, hem evet anlamına gelebilecek bir cevap çıkacağını söyledi…

Tam bu sırada, eski Fransa Cumhurbaşkanlarından Estaing: Türkiye Avrupa’ya ait değil… Artık yalan söylemekten ve oyalamak için Türkiye’yi boşuna ümitlendirmekten vazgeçelim” şeklinde demeç verdi…

Peki yaklaşık 2 senedir “Türkiye’yi AB’ye katacağız ve bütün sorunlarımızdan kurtulacağız!” diye halkı uyutan ve aldatan AKP yetkilileri ve Recep Tayyip, AB’den böyle bir “HA-VET” yanıtı alınca ne yapmayı düşünüyor?

S.25- Ülkemize gelen, IMF Türkiye Masası Şefi ve İran’lı Yahudi dönmesi Rıza Moghadam, 2005 Şubatından itibaren 3 yıllık bir Stand-by anlaşması daha yapılacağını açıkladı…

Bu, en azından 3 yıl daha IMF reçetelerine teslimiyetin ve millet olarak sömürülüp ezilmenin belgesidir.

Hani Bay Tayyip IMF kıskacından ülkeyi kurtaracağını söylüyordu! Niye sözünde durmuyor?

S.26- Bugüne kadar YÖK’ün baskıcı ve kışkırtıcı olan hiçbir yanlış ve haksız tavırlarını düzeltemeyen ve YÖK sultanlığına söz geçiremeyen AKP iktidarı, şimdi YÖK’ün Kıbrıs’taki üniversite kayıtlarıyla ilgili kasıtlı kararı karşısında ne yapmayı düşünüyor?

Yoksa yine, geri adım atmak üzere sağlam zemin yoklaması mı yapıyor?

Bu YÖK, nasıl oluyor da, anayasayı değiştirecek çoğunluktaki bir iktidara kök söktürüyor?

S.27– Hadim ( Hizmetçi) devlet olması gerekirken, millete karşı hasım (düşman) tavrı takınan, ama dış güçlerin, ABD ve AB’nin, IMF’nin dayatmaları karşısında, “Hadım” (İktidarsız) olup takla atan devlet ve hükümet yetkilileri, en azından Suriye Devlet Başkanı bir Beşşar Esed kadar, Venezüella Başkanı bir Hugo Chavez kadar olamıyor mu?

Milli haysiyet ve hassasiyetlerimize tercüman olması gerekenler yoksa:

“Bizi, milletin değil, hangi mahfillerin parlatıp pohpohlayarak Milli Görüş’ten kopardığını ve iktidara taşıdığını biliyoruz ve onlara diyet borcumuzu ödüyoruz” mu diyorlar? Onun içinmi zina şovu yapıp vazgeçiliyor?

S.28- AKP hükümeti 200 milyar dolar olarak devraldığı dış ve iç borcu 1,5 yılda 300 milyar dolara çıkardı… Bu gidişle birkaç yıl sonra toplamı 500 milyar doları aşacak… Erbakan Hoca’nın haklı tespitiyle “Bu borç ancak bir facia ile sonuçlanır”

  Daha önce kişi başına 3 bin dolar düşen borç oranı, AKP sayesinde 5 bin dolara çıktı. Böyle giderse 3-4 yıl sonra kişi başına dış borç miktarı 10 bin doları bulacak. Yani 5 nüfuslu bir ailenin borcu: 50 bin dolar olacak… Allah göstermesin, Türkiye satılsa yine bunun altından kalkılamaz…

Unutmayalım, Batı Almanya, bütün Doğu Almanya’yı Rusya’dan,  sadece 45 milyar dolara satın almıştı…

Şimdi soruyoruz ve uyarıyoruz: Birkaç yıllık iktidar hırsı ve gelip geçici bir makam ve menfaat sevdası hatırına; ülkemizi ve geleceğimizi böylesine ipotek altına sokanların zerre kadar vicdanı ve iz’anı varsa nasıl rahat uyuyor?

S.29-  ABD’nin Irak işgalindeki ordu komutanı General Tomy Franks, hatıralarını yazdığı “Amerikan Askeri” kitabında, G.K. B Org. Hilmi Özkök’ten şöyle bahsetmiş:

“Irak’a saldırı öncesi, destek ziyareti için gittiğim Ankara’da, karşımda NATO terbiyesi ve tecrübesi ile olgunlaşan… Çok tatlı ve akıcı bir İngilizce konuşan… Kendisinden önceki generaller gibi, darbeler yaparak siyasete müdahale geleneğinden uzaklaşan… AB’ye girilmesi ve ordunun siyasetten çekilmesi konusunda tam demokrat ve Batıcı bir tavır takınan… Amerika’nın Irak müdahalesine taraftar görünmesine ve tam destek vermesine rağmen, bu konudaki kararın bir hafta sonra kurulacak (AKP) hükümetince verileceğini içtenlikle açıklayan… Türkiye’deki İslamcılık tehdidine ve çağ dışı gelişmelere karşı oldukça dikkatli ve tavizsiz bir duruş ortaya koyan… Laik kafalı, aydın ve NATO’ya bağlı örnek bir komutan!?..

(Not: Biz bu notları, NTV. 5-Ağustos -2004 Perşembe saat 10ºº haberlerinden dinleyip aktardık)

Şimdi:

Büyük İsrail’e hazırlık yapmak, Irak’ın petrolüne el koymak, Kürdistanı kurup Türkiye’yi parçalamak amacıyla, Irak’a saldıran şeytan ordularının komutanı… Canavarları bile tiksindirecek vahşet ve dehşet sahnelerinin kahramanı ve sicilli İslam düşmanı… Süleymaniye’deki subaylarımızın başına çuval geçirerek milli onurumuzu çiğneyen çingene bozmalarının baş kabadayısı olan Tomy Franks, Org. ilmi Özkök’ü böyle tanıyor!?

Ha, sahi, bu Tomy Franks ve hayran kaldığı Türk paşaları; Amerika’nın perde arkası patronu olan Siyonist Yahudi Lobilerinden cesaret madalyalı ve AB’ye sevdalı Recep T.Erdoğan’ın AKP’sinin:

Radikal ve İslâmcı İBDA-C’cilerden, Fetullah Gülencilere… Kürtçü bölücülerden, ülkücü geçinenlere… İrancı dincilerden ve Topbaşlar tarikatinden, Milli Görüş döküntülerine… Ve idamla yargılanıp şimdi AKP’li Siirt Belediye Başkan yardımcılığına getirilen Hizbullah liderine… Evet, bugüne kadar hep aşırılık ve haşarılıkla suçlanan kesimlerin, masonik mahfillerin organizesiyle oluşturduğu bir koalisyon olduğunu nasıl bilmiyor?

S.30- Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer “Kamu Yönetim Yasasını” Meclise iade gerekçesinde, “Temel insan hak ve hürriyetlerini kısıtlayıcı düzenlemeler yapılamaz” maddesini  “başörtü yasağının da önünü açabilir” diyor.

Biliyoruz ki, başörtüsü ne anayasa ne de kanunlarla değil, sadece YÖK genelgeleri ve ona dayanan mahkeme görüşleriyle yasaklanmış, hem inancımıza hem temel insan haklarımıza aykırı bir zulümdür.

Başörtüsüne, İslâmî dirilişten de öte, Siyonist ve emperyalist zulme karşı insanî ve vicdanî bir direnişinde sembolü haline geldiği için; dünyaya hükmeden Siyonist odaklar ve Mason Locaları tarafından savaş açılmıştır.

Türkiye’yi yönetenler milletin mi, yoksa masonik mahfillerin ve dış güçlerin mi hizmetindedir?

Başörtüsü, Türkiye’nin Müslüman Türklere ait olup olmadığının, karar meselesidir !..

AKP hükümeti, güya “dengeleri gözetmek” palavrasıyla ikili oynamaktan ve halkımızı avutmaktan vazgeçmelidir.

Cumhurbaşkanının da değiştiremeyeceği, karşı gelemeyeceği, geri gönderse de, bir netice elde edemeyeceği şekilde, evrensel hukuk kurallarına ve temel insan haklarına uygun bir kanunu hemen meclisten geçirilmeli ve bu zillet ve rezalete artık bir son verilmelidir.

Yoksa hükümetle Cumhurbaşkanı danışıklı dövüş yaparak ve suçu birbirine atarak milletmi oyalanıyor?

S.31- Recep T.Erdoğan, Almanya’nın Bild Gazetesi muhabirinin:

“Tüm Avrupa, bir İslâm devleti olan Türkiye’nin Avrupa Birliğine katılıp katılamayacağını tartışıyor” sözleri üzerine hemen lafa karışıp:

“Öncelikle şunu düzelteyim: Türkiye bir İslam Devleti değildir!..” buyurmuş…

Hiçbir Avrupalı devlet , “Hrıstiyan ülkeler” sınıfına sokulmaktan gocunmaz… Çünkü ülkelerin; nüfusunu oluşturan çoğunluğun dini ile tanıtılması doğal ve normal bir olaydır.

O zaman Tayyip Erdoğan’a soralım;

“Türkiye bir İslâm Devleti değilse, peki bir gavur devleti midir ?”

Yine aynı söyleşide Sn. Başbakan; bir soru üzerine:

“Tabi ki, Türkiye coğrafî ve kültürel olarak Avrupa’ya aittir. Tarihsel olarak Avrupa’nın kökleri Türkiye’de, Türkiye’nin kökleri Avrupa’dadır” buyurmuş !…

Oysa biz bugüne kadar, resmi ve ilmi tarih ve coğrafya kitaplarımızdan ve dini kaynaklarımızdan; milli köklerimizin Orta Asya’ya, manevî ahlâkî köklerimizin Hz.Muhammed Aleyhisselema dayandığını biliyoruz.

Kültürel ve coğrafi köklerimizin Avrupa’ya ait olduğunu iddia eden Başbakan, bunu ispat etmekle de görevlidir!?

Yoksa Tayyip’te Bush gibi tarihi ve tabii gerçekleri değiştireceğini mi sanıyor?

S.32- Uluslararası Göç Örgütü yayınladığı son raporunda: “Türkiye’nin kadın ticaretinin merkezi ve fuhuş cenneti” haline geldiğini , resmi bilgi ve belgelerle ortaya koymuş.. (Bak: Milli Gazete 5-Ağustos-2004 sh.9 )

Daha önce ATO Başkanı Sinan Aygün de, resmi vesikalı veya yasadışı 100 bin kadınımızın fuhuş batağına düştüğünü bir rapor halinde kamuoyuna sunmuştu..

Şimdi hem devlet ve hükümet yetkililerine, hem de açılıp saçılmayı ilericilik ve laiklik gereği, başörtüsünü ise gericilik göstergesi sanan aklı yitiklere soruyoruz:

Türkiye’yi fuhuş merkezine ve bütün ülkeyi  açık hava genel evine çevirmekten memnun musunuz?.. Zina şovundan kimlerin kulak çekmesiyle geri adım atılıyor?

S.33- Çin ve Pakistan ordularının; dış tehditlere ve terör eylemlerine karşı, Pamir dağları eteklerinde 3 gün sürecek, gerçek mermilerin ve ileri silâh teknolojilerinin de kullanılıp deneneceği, ortak bir tatbikata başladıklarını, Pakistan basınından öğrendik. (Bak. Milli Gazete 5-Ağustos-2004 sh.9)

Siyonist Amerika’nın dünyayı sömürme ve sindirme tehditlerine ve Tayvan’ı Çin’e, Hindistan’ı Pakistan’a kışkırtma tertiplerine karşı, Çin ve Pakistan dayanışması ve Hindistan halkının İsrail ve ABD uşağı partileri sandığa gömüp barışçı bir partiyi iktidara taşınması ve yine Rusya Devlet Başkanı Putin’in bile İslam Konferansına katılmaya çalışması… Acaba bizdeki Amerikan uşaklarına ve Avrupa aşıklarına, bir cesaret ve haysiyet dersi vermiyor mu ?

Kimlerden ve niçin korkuluyor?

S.34- ABD’de Pentagon’un en önemli isimlerinden Miycel Rubin, basın ve televizyonlara yansıyan demeçlerinde:

“Bush yönetiminin Kuzey Irak’ta barınan PKK konusunda, Türkiye’ye hıyanet ettiğini… PKK’nın üzerine birlik yollaması ve Türkiye’nin de haberdar edilip sınırda tedbir alması sayesinde bu çıbanın tamamen deşileceğini… Ama PKK’yı kendi hesabına kullanmak isteyen bazı ülkelerin (İsrail’i kastediyor olabilir) baskısıyla ABD’nin müttefiki Türkiye’nin baş belası olan PKK’ya ilişilmediğini… Bu durumun utanç verici olduğunun ve ABD’nin güvenilirliğini yitirdiğini”  söyledi.

Hatta Kuzey Irak’ta kaybolan ve kaçırılan bazı Türk şoför ve işçileriyle ilgili eylemlerin PKK eliyle ve CIA-MOSAD işbirliği ile gerçekleştirildiği yazılıp çizildi.

Şimdi soruyoruz: “Bizim Amerikan tapar iktidarımız ve kurmaylarımız, niçin Miycel Rubin gibi bir Amerikalı kadar olsun, Türkiye’nin çıkarlarını düşünmüyor ve Amerikan hıyanetini görmüyor?

S.35- Kötülüklerin şu üç özelliği dikkatlerden kaçmaktadır.

1-“Kötülük”ler doğurgandır. İşlenen bir kötülük, daha beter bir kötülüğe sebep olmaktadır.

2-“Kötülük”lere bulaşmak kolay, ama kurtulmak çok zorlaşmaktadır.

3- “Kötülük”ler, eğer yöneticiler ve yetkililer tarafından yapılırsa, günahı ve tahribatı vatandaşların sayısı oranında kat ve kat artmaktadır.

Kötülük; haksızlık, ahlâksızlık, hilekârlık ve zulümkarlık anlamındadır.

Örneğin 1 şişe içki içen sarhoş olup trafik kazası da yapacak, kafası bulanıp başkasını da bıçaklayacaktır. Yani içki, başka kötülükleri de doğuracaktır.

Ve yine, bir insanı öldürmek kolay, ama bunu hapis cezasından ve vicdanî azabından kurtulmak çok zor olmakta ve yıllar almaktadır.

Bunun gibi, IMF denen ve dünyayı sömüren Siyonist tefecilerden borç almak kolay; ama o bataktan kurtulmak ve o borçla birlikte milli haysiyet ve hürriyetini korumak giderek zorlaşmaktadır..

Şimdi soruyoruz: Şu AKP’liler, iktidardaki ömürlerini uzatmak ve şahsi makam ve menfaatlerini korumak hatırına, ülkemizi ve geleceğimizi karartan kararları alırken, acaba hiç vicdan duygusu ve ahiret kaygusu çekiyorlar mı? Yoksa cüzdan hatırına vicdan mı satılıyor?

S.36- Recep T.Erdoğan “Irak’ta Türk şoförlerini hedef alan cinayetlerin İslam adına yapılması asla kabul edilemez ve İslam’la vahşet birleştirilemez” buyurdu… Doğrudur…

Ancak:

1-Bu cinayetlerin CIA, MOSAD ve PKK tarafından, Türk toplumunda Iraklı direnişçilere duyulan muhabbetin nefrete dönüştürmek için yapıldığı konusunda ciddi bilgiler vardır.

2-Hep böyle işine gelince ve dara düşünce İslamiyet’i hatırlayan Başbakana sormazlar mı:

Peki, Irak’ı işgal etmek, milli servetlerini sömürmek, bütün ülkeyi harabeye çevirmek ve bunca işkence ve rezaleti işlemek üzere; ABD’yi davet etmek, başarıları için dua etmek ve hala desteklemek, İslâmiyet’le ve insaniyetle ne kadar uyuşuyor?

S.37- Mason Localarıyla ve Mafya babalarıyla ilişkileriyle meşhur Mehmet Ağar, Irak’taki şoför cinayetleriyle ilgili, güya AKP hükümetini paylarken, aslında paslaşıyor ve AKP’nin millete rahat gol atması için şöyle bir teklif sunuyor:

“Amerika ve Irak’la da anlaşarak, Türk kamyonlarının geçiş güzergâhının güvenliğini, Türkiye’den göndereceğimiz kendi askerlerimiz sağlasın !”

Amerika ve İsrail’in yedek adamı ve DYP Başkanı Mehmet Ağar böylece, İstanbul’daki NATO zirvesinde alınan ve Türk askerinin NATO bünyesinde ve eğitim gayesi ve bahanesiyle, Irak batağına girmesini amaçlayan şeytani kararın uygulanmasına bir gerekçe ve kolaylık kapısı açıyor !…

Soruyoruz: Yoksa hükümet ve mini muhalefet, dua ettikleri ve destekledikleri halde başarılı olamayan conileri kurtarmak ve NATO şemsiyesiyle ve Türk askeriyle; mazlum Irak Müslümanlarını boğdurmak üzere, Amerika’dan aldıkları talimatı, şimdi tatbikata koymayı mı planlıyor ?..

S.38-  4-Ağustos-2004 tarihli Akşam Gazetesinde, Serdar Turgut’un da haber verdiği gibi… Rahmi Koç, İhsan Kalkavan, Cem Boyner ve Mustafa Koç gibi işadamları “Dünya turuna çıkmak… Birkaç yıl tatil yapmak…” bahaneleriyle ve Eylül’den sonraki gelişmelere göre, Türkiye’yi terk etmeye, daha doğrusu tüymeye hazırlanıyormuş!..

Tamamı sabataist dönmelerden, Yahudilerden ve onların dünürlerinden oluşan ve nice yıllardır ülkemizin kaymağını paylaşan bu iş adamları, acaba niye Türkiye’yi bırakıp uzun tatile çıkıyor?!

Yoksa, sömürü ve rantiye hortumlarını kesecek, hain ve hırsızları hesaba çekecek, milli ve talihli bir devrimin ayak sesleri mi duyuluyor? Peki, seçkin siviller duyuyor da, gafil siyasîler niye uyuyor?

Yoksa , “Krizler geliyor da, kerizler görmüyor” mu?

S.39- Recep T.Erdoğan, erken seçime mi hazırlanıyor?

Hatırlanırsa, Sn. Başbakan “Benden 2 yıl hiçbir şey beklemeyin… İki yıl sonra ise her hizmeti gözleyin” anlamında laflar edip duruyordu. İşte 2 yıl doluyor, yaklaşık 20 ay oldu… Ama ekonomik ve sosyal sorunların hiçbiri çözülemedi, hatta daha da katmerleşti ve kangrenleşti…

AKP hükümeti bu 20 ayda 66.5 milyar dolar faiz yatırmış. Ve 64 milyar dolar IMF’den yeni borç almış…

Ülke ekonomisindeki geçici, ama tedirgin edici hava ise, yurt dışından gelen ve rantını toplayıp giden “sıcak para”dan kaynaklanıyor…

Kısaca ekonomik ve sosyal patlamalar her an kapımızı çalabilir..

İşte Recep T.Erdoğan bu çalkantıyı, bir erken seçim oyalamasıyla atlatmaya hazırlanıyor (mu)?

Erbakan Hoca’nın,

“Bu borç batağından faciasız kurtulmak mümkün değildir. O halde , (ey AKP) en kısa zamanda kendinize gelin ve özünüze dönün !” uyarısını anlamaya ve gereğini yapmaya hiç niyetiniz ve cesaretiniz yok mu?

S.40- Atatürk’ün milli ve haysiyetli hatırasını unutturmak için, İsmet İnönü’nün katı ve kasıtlı tavırları etkili olmayınca, arkasından Celal Bayar ve Adnan Menderes’in “putlaştırma projesi” devreye sokulmuş… Ve Türkiye Amerika’nın çöplüğü yapılmıştı…  Ama sonları ortada!?

Milli Görüş’ün olumlu ve onurlu yükselişini durdurmak için de, Amerika’da Siyonist Adenawer ve Rockefeller burslarıyla özel olarak yetiştirilen, birine sağcı ve ötekine solcu etiketi yapıştırılan S.Demirel ve B.Ecevit, yıllar boyu yeterli olmayınca, bu sefer Recep T.Erdoğan sivriltilip ortaya sürülmüş ve Ecevit-Demirel gibi Bilderbergçi Masonların yapamadığını başarmıştı… Ama işte Ecevit’in de sonu ortada…

Şiddetle karşı çıkmasına ve engellemeye çalışmasına rağmen, Erbakan Hoca’nın Kıbrıs Zaferini kendisine mal edip Karaoğlan kahramanlığıyla, “Milli Görüş partilerini kapatmak yetmez bunların kökünü kurutmak lâzım” diye kin kusan…

Meclise Türbanla giren Merve Kavakçı için “Bu kadına haddini bildirin !” diye saldıran…

Yıllarca millete “fakir-gariban” diye yutturulmasına rağmen , Karun kadar zengin olan ve parti kasasında bile şu anda 40 trilyon bulunan..

Ama “ebter” olup, çoluk çocuğu bulunmayan, Ecevit’in: hastane odalarına hapsedilmesinden, karısı Rahşan olmadan ne konuştuğu bile anlaşılmaz hale gelmesine ve marazlı medyanın şov malzemesine dönüşmesine kadar, kaderin intikamını görüp de, Recep Tayyip bundan bir ders niye çıkarmıyor?

Eski arkadaşı ve Refah’tan milletvekili yaptığı Hasan mezarcı “Ben en güçlü olduğu zamanda Erbakan’a hıyanet ettim, ama ceza olarak kafayı yedim. Rezil ve rüsva edildim. Ama bu Recep Tayyip Bey, en zor dönemde Erbakan’ı arkadan bıçakladı… Milyonlarca Milli Görüşçünün bedduasını aldı… Şimdi nasıl bir akıbete uğrayacağını merak ediyorum!” şeklindeki tespitlerini, acaba Sn. Başbakan niye hiç düşünüp değerlendirmiyor?

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Yorumu Takip Et
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
Halil YAMAN

Halil YAMAN

YORUMLAR

Son Yorumlar
0
Yorumunuzu okumaktan memnuniyet duyarızx