YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
664953d54e493
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 7 6 9 8
Bugün : 3866
Dün : 23538
Bu ay : 389303
Geçen ay : 737322
Toplam : 23905589
IP'niz : 3.144.45.137

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

'Türban Rahibe Kıyafetidir' sözü Papazları bile şaşırtmıştı!

Yaşar Nuri Öztürk türbanın rahibe kıyafeti olduğunu öne sürüyor.

Show Ana Haber Bülteni'ne telefonla bağlanan Yaşar Nuri, Ali Kırca'nın, Dışişleri Bakanı Ali Babacan'ın sözleriyle ilgili sorularını yanıtlarken; türbanın tipi ve yapısı bakımından rahibe kıyafeti olduğunu iddia ediyor!. "Benim annem başını örtüyordu, türbanlamıyordu. Dikkat edin rahibe kıyafetiyle örtmüyordu. Ama eşim örtmüyor, kızım da örtmüyor. Fakat ikisi de aynı kıratta müslümandır. Şimdi siz inananları başını örtmekle kayin bir kitle haline getirirseniz, bu hakikaten Allah'ın öfkesini celbeder. Bakın türban İslami bir mesele değildir. İslam'da nihayet müslümanın başörtüsü diye bir meselesi olabilir ki o da bir içtihadi meseledir, kesin bir emir değildir. Ama türban nerden çıkıyor? Bu, Sempol'ün Hz. İsa'dan sonra kiliseye soktuğu rahibe kıyafetidir. Kadın üzerinde erkek egemenliğinin göstergesidir. Bunun İslam'da yeri yoktur" diyerek dengesizlik sergiliyor.[1]

Siyonist Moon'ların ve münafık masonların ağzıyla, türbanla başörtüsünü ayırmaya uğraşıyor. Yaşar Nuri; PKK yandaşı, fesatçı azınlıkların avukatı, İslam ve Türk düşmanı AİHM üyesi Haçlılar kadar bile mert ve dürüst davranamıyor.

Şimdi, birileri kalkıp ta: "Sn. Yaşar Nuri Öztürk, senin hanımının ve kızlarının kıyafeti de, Avrupa ve Amerika'daki fahişelere benzemektedir" dese, bunun, kendisini ne denli rencide ediyorsa, "türban, rahibe kıyafeti" edepsizliğinin milyonlarca müslümanı öyle üzeceğini bile hesaba katmıyor…

Yazıklar olsun!..

Baykal Erbakan'ı yeni mi tanımıştı?

CHP lideri Deniz Baykal, şimdi kapatılan Refah Partisi ve T.C. 54. Hükümeti Başbakanı Necmettin Erbakan hakkında ilginç değerlendirmelerde bulunuyor. "RP kapatılmasaydı Vakıflar Yasası çıkmazdı." diyen CHP lideri, Erbakan'ın 'Milli Görüş' anlayışıyla Batı'ya mesafeli durduğunu, AK Parti'nin ise aksine Batı ile çok yakın bir temas içinde olduğunu belirtip ardından şu ilginç kıyası yapıyor: "AKP, Refah ve öncekilerden farklı olarak 'Batılı güçleri karşımıza almayalım' dedi. O barışı kurmanın, onlara getirdiği, Türkiye'den ise götürdükleri var. Erbakan Milli Görüşçüdür, bunlar işbirlikçidir; aradaki fark budur. Erbakan Milli Görüşçü olmanın bedelini ödedi, bunlar işbirlikçi olmanın avantajını tahsil etmeye çalışıyor."

AKP ve MHP'nin tutarsızlığı

Başörtüsü konusunda AKP ve MHP'nin; olmayan bir yasağı yasallaştırıp yaygınlaştırmaktan başka sonuç doğurmayacak olan, sadece sorun savmaya ve oy avlamaya yönelik bulunan girişimlerine; PKK ve Kıbrıs konusundaki Türk ve İslam düşmanlığını yakından bildiğimiz Lajendik gibi AB gâvurları ve bunların aydın yaftalı yerli hayranları, destek veriyor.!?

Arkadaş, eğer bir şeye Haçlı gâvurlar ve manda kafalılar destek veriyorsa, onun altında bir şeytanlık aramamız gerekiyor. Kimilerin veli, kimilerin deli sandığı bir mecnun'un:

"Affedersiniz, benim balgamım bile bu gâvurlara ve kiralık gavatlarına yarayacaksa, bunların sinekleri bile konup karnını doyuracaksa, midemin bulanması pahasına onu ağzımda tutmak ve gidip onlara yaramayacak bir yere atmak bana daha akıllı ve tutarlı görünüyor" sözleri hatırımıza geliyor..

Acaba AKP eliyle daha ne tavizler koparacaklar ve ülkemizi hangi talihsizliklere yuvarlayacaklar ki, İslam'ın simgesi olan başörtüsü konusuna arka çıkıyor ve demokrat tavrı takınıyorlar? Soruları kafamıza takılıyor..

Geçmişten ders ve ibret almayanları, pişmanlık ve perişanlık dolu bir geleceğin beklediğini, hem dinimiz hem tarihimiz haber veriyor.

Umarız, yakın bir gelecekte, gerçekten temel insan haklarına evrensel hukuk kurallarına dayalı, her yönden milli ve bağımsız bir değişim sürecinde, başörtüsü gibi suni ve gayri insani uygulamalara son verecek gelişmeler karşısında, bugün AKP'yi alkışlayanların nasıl bir tepki koyacağı, merak ediliyor…

Başörtüsü kimin bidati ve kimlerin baş ağrısı?

Başörtüsü İslâm'ın mı, yoksa masonik rejimin ve CHP kafasının bidatı mı? Nifak cereyanı yüzünden her şey allak bullak ve yalama oldu, her şey birbirine karıştırıldı. Daha on yıl önce Bosna'ya gidişinde başörtüsünü 'Bacılarımızın namusu ve zırhı' diye takdim eden Deniz Baykal, şimdi nasıl olduysa başörtüsünü İslâm'a eklenen yeni bir şart yani bidat olarak görmeye başladı.

'Yeni bir peygamber mi geldi?' diye sorup duruyor.. Bu durumda başörtüsünün dindeki yeri bulanıklaşıyor. Bu bulanık havada Ruhat Mengi, hocaları ve gelmiş geçmiş diyanet işleri başkanlarını ekrana davet ediyor. İcabet edebilene aşk olsun! Yargıtay başkanvekili Osman Şirin de (Osman Zümrüt'ten sonra) Ziya Paşavari 'bizim zamanımızda böyle bir şey yoğ idi, iş bu uygulama yeni çıktı' diye veryansın ediyor. Bu durumda işin sadece kanunî mahiyeti değil dini mahiyeti de tartışılır hâle geliyor. Osman Şirin de derin anayasa yorumcusu Kanadoğlu gibi: "Yasama yetkisi laiklik ilkesine dokunmaya imkân vermez" diyor!..

Bazıları bunu daha değişik yoldan söylüyor. Sözgelimi, Fatih Hilmioğlu 'yüzde 95 ile de gelseler bunları değiştiremezler' diyor. Bu ne demek oluyor? Yüzde 95, yüzde 5'lik bir ideolojik azınlığın esareti değilse bile tahakkümü altında mı bulunuyor? İslâm dünyasını maalesef ideolojik azınlıklar yönetiyor. İslâm dünyasının ideolojik azınlıklar tarafından yönetildiğini söyleyen zat Cezayir eski başbakanlarından Abdulhamid İbrahimi'dir.

Son sıralarda laiklik ilkesi üzerinden yasakları savunan zümre üst üste mantık hatalarına düşüyor. Bu da giderek histeriye kapıldıklarını gösteriyor. Osman Şirin, "İstanbul Hukuk Fakültesi'nin içinde ne örtünme ihtiyacını duyan bir kızımız vardı, ne de kapıda 'örtünmeliyim', 'dini inancımın gereği budur' diye eyleme giden bir kişi vardı. Hiçbirisi mevcut değildi" diye sızlanıyor. Bu tarihe tanıklığı veya tespiti doğru ama kalıcı doğru değil, arizi bir doğrudur. Doğruluğu bir dönemle mukayyet ve sınırlıdır. Yani düz bir çizginin doğrusu değil, bir eğreltinin ve bir kırılma döneminin arizi yani geçici doğrusu. Çok ilginçtir Abdullah Azzam hatıralarında kendi dönemlerinde açıklık meselesini şöyle anlatır: "Biz Kahire Üniversitesi'nde okurken kampüste başı kapalı ve İslâmi kılık kıyafete riayet eden tek kişi vardı; O da Seyyid Kutup'un kardeşi Emine Kutup idi…" Ama yetmişli yıllara gelindiğinde durum tersine dönmüştür. Demek ki, Şirinin İstanbul Üniversitesi'nde müşahede ettiği hâl sadece Türkiye'ye mahsus değildir. Bir dönemin genel geçer gerçeğidir. Ama bugün yasak maalesef sadece Türkiye'ye mahsus gibidir.

İsrail halkını dindarlaştıran şey, Araplara karşı kazandıkları zafer iken; Arapları dindarlaştıran ve Arap milliyetçiliğini zayıflatan faktör de hezimet olmuştur. 100 yıl geriye gidelim ve kitaplarda ve kartpostallardaki Saraybosna fotoğraflarına bakalım. Baykal'ın başörtüsü dağıttığı İslâm dünyasının en batısında yer alan Saraybosna ile bugünün en doğusunda yer alan Afganistan'dan tesettür bakımından farksızdı. Demek ki 100 yıl önce Osmanlı egemenliği altında olan Bosna, bugünün Afganistan'ıyla aynıydı. Demek ki açıklık akımı ve yasağı arizi bir dönemin ürünü ve yansımasıydı…[2]

Vahşi Laisizm Uygulaması:

S. Arif Emre'nin dediği gibi:

Kapitalizmin vahşisi olduğu gibi laisizmin de vahşisi olabilir. Peki bir sistem, bir görüş veya bir politika ne zaman vahşileşir? Bunun kriteri nedir? Ceza çizgisi nereden geçmektedir?

Hemen cevap verelim. Eğer bir görüş, insan haklarına aykırı ise o görüş medenî değil, vahşîdir. Yani insan haklarının şu veya bu şekilde çiğnenmesini öngörüyorsa, ya da uygulamaları ile açıkça insan haklarının çiğnenmesine sebebiyet veriyorsa, medeniyet çizgisinin altına düşmüş demektir.

Kapitalizmin vahşi kapitalizm olarak nitelendirilmesinin gerekçesi de, insan haklarının acımasızca çiğnenmesine yol açacak şekilde, ahlaksız ve vicdansız bir sömürü aracı yapılması yüzündendir. Mesela bir ülkede mutlu azınlık egemenliği varsa, buna rağmen geniş halk kitleleri, yaşam standartlarına erişmek için gereken imkânlardan mahrum bırakılmışsa, açlık ve yoksulluk sınırının altına düşen kitleler, sosyal adaletten nasibini alamıyorsa, o zaman o ülkede vahşi kapitalizmin zulmü yürütülmektedir.

Jakobenlik, başka bir deyimle, vahşi lâiklikte de durum bunun benzeridir.

Meselâ lâikliğin tarif edilmesine bile müsaade edilmiyorsa,

Birileri kendi lâiklik anlayışını topluma zorla dayatıyorsa,

Batı ve Doğu ülkelerindeki lâiklik modellerine gözler, kulaklar tamamen tıkanmışsa,

Daha hassas, daha insanî ve daha fazla toleransa yer veren bir lâiklik anlayışına tartışmasız olarak hayır deniyorsa,

Başörtüsü yasağı uygulamasında olduğu gibi, kanunî mesnedi olmadan, keyfî olarak bir yasaklama devam ettiriliyorsa,

Anayasanın 38'nci maddesinde: "Yasaklar, cezalar ve güvenlik tedbirlerini ancak ve ancak TBMM koyabilir, başka makamlar koyamaz diye kesin hükümler mevcut olmasına rağmen, yargı veya yürütme, Meclis'in yetki alanına girerek, yasama yapıyor, yasak koyup uyuluyorsa", bu tecavüz ve uygulamalar, hükümsüzdür, haksızdır. İnsan hakları prensiplerine taban tabana zıttır. Gerçek manada lâikliğe de aykırı düşmektedir… Yani bu vahşi Laisizmdir.

Bazı öğretim görevlileri, eğer, Meclis bu konuda insan haklarına uygun bir düzenleme yaparsa, yeni kanunlar çıkarırsa biz de, "başörtüsü ile üniversiteye girecek kız talebelerin notlarını kırar onları sınıfta bırakırız diyecek kadar ileri gidiyorlarsa", insan hakları kavramına ve prensiplerine karşı dahi savaş açılıyor ve bunlar haddini aşıyor demektir.

Böyle olduğu için AB yetkilisi Lajendik bile, beyanat vererek, "Türkiye'deki başörtüsü yasaklamasının insan haklarına aykırı olduğunu açıklamak mecburiyeti hissetmiştir." Elbette Lajendik Müslümanlığa ve Türkiye'nin Milli çıkarlarına düşman birisidir. Ama barbar batı demokrasisinin bile, cilasını söküp foyasını ortaya döken bu uygulamalara karşı gelmektedir.

Bu tür dayatmayı yapan bir kısım medya, bir kısım lâikler, TBMM'nin, kabul ettiği Anayasa değişikliğini söz konusu ederek, bu teklifleri yapan partilerin kapatılabileceğine dair üstü kapalı veya açık tehditler bile dile getirmişlerdir. Ama bu masonik mahfiller ve laubali laikler egemenliğimizin AB'ye devrine niye tepkisizdir?

Hissî davranışların bu noktalara kadar getirilmiş olması, ortada başörtüsü meselesinden daha önemli ve derhal ele alınıp TBMM tarafından halledilmesi gereken bir problem olduğunu göstermektedir.

Anlaşılan odur ki, Türk demokrasisinin işlemesini engelleyen, işlerliğini sekteye uğratacak bir arıza vardır ve bunun giderilmesi gerekir.

Yapılacak iş, yeni Anayasa'da, TBMM için yasama alanına şu veya bu şekilde yapılması muhtemel müdahaleleri önleyecek kesin hükümler yerleştirmektir. Yasama alanını her ne suretle olursa olsun ihlâl eden kişi veya yetkililer hakkında cezai yaptırımlar getirilmesidir.

Bir kelime ile, jakoben (vahşî) lâiklik uygulamalarının önlenerek, insan haklarına uygun bir lâiklik sisteminin anayasamıza konulması ve teminat altına alınması icap etmektedir.

Yakalanan bu tarihi fırsat en iyi şekilde değerlendirilmelidir. Çünkü, TBMM'de Anayasa'yı değiştirecek parlamento aritmetiği her zaman ele geçmemektedir. Ama bunu AKP'den beklemek hayaldir.

CHP'nin Milli İradeye Meydan Okuması

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, darbecilerin yaptığı anayasayı eleştirmezken milli iradenin tecelli yeri olan TBMM'nin millete uygun bir anayasa yapamayacağı iddiasında bulundu.

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Anayasa yapmak için değil, Anayasa'yı uygulamak için seçildiklerini söylüyor.

Baykal, başörtüsünün yükseköğretimde serbest bırakılması için AK Parti ve MHP'li milletvekillerince verilen Anayasa değişikliği teklifinin görüşmelerine geçilmeden önce TBMM Kulisinde gazetecilerle sohbet ediyor.

Anayasa'nın tümüyle değiştirilmesinin, bazı maddelerdeki düzenlemeleri görmezlikten gelme olanağı doğuracağını, bu nedenle 'Her maddeyle tek tek hesaplaşmak gerektiğini' ifade eden Baykal, milletvekillerinin Anayasa'yı korumak için yemin ettiklerini anımsatıyor. 'Mevcut Anayasa'yı yok sayıp yeni bir Anayasa yapılmasının" öngörülmediğini savunan ve 'Anayasa yeniden yapılamaz mı?" diye soran Baykal, 'Elbette yapılır. Düşmanı atarsın, devleti yeniden kurarsın. Bayrağı dikersin. Parayı bastırırsın. Yapanlar yapmış… İhtilali yaparsın. İdamı göze alırsın… Anayasa toptan yenilenir' diye konuşuyor.

'Anayasa yapmak için değil, uygulamak için seçildik' diyen Baykal, 'Şimdi bunu iptal edelim, yenisini yapalım' anlayışının doğru olmadığını ileri sürüyor. Yani laiklik perdesi altına gizlenen masonik diktatoryanın öyle kolay kolay yıkılamayacağını söylemeye çalışıyor!

Dini Kitap Karıştırmanın Faydaları

Üniversitelerde başörtüsü yasağının kaldırılması ile ilgili tartışmalar böyle devam ederse, laikçi amcalar ve laikçi teyzeler dini konularda bir hayli bilgi sahibi olacağa benziyor!

Laikçi amcalar konuyla ilgili görüşlerini kuvvetlendirmek için İslami deliller sunma yarışına girmiş görünüyor!

Özellikle de Baykal İslam'da başörtüsünün olmadığını(!) kanıtlayabilmek için büyük bir çaba harcıyor!.

Belli ki epey kitap karıştırıyor!

İmam-ı Azam'dan örnekler veriyor!

İslam'ın kurucu unsurlarından söz ediyor!

Ve tesettürün kurucu unsur olmadığını iddia ediyor!

Doğrusunu söylemek gerekirse Deniz Baykal'ın böylesine İslami eserleri karıştırıyor olmasından büyük bir memnuniyet duyuyoruz!

Baykal'ın ne kadar çok eser karıştırırsa, ne kadar çok bilgi edinirse, o kadar doğruyu bulacağına inanıyoruz! Bakmayın bugünlerde sapla samanı birbirine karıştırdığına! O bilgi eksikliğinden kaynaklanıyor!

İmam-ı Azam'ın fetvalarından yola çıkıyor ve başın dörtte birinin açık olması halinde namazın bozulmayacağını söylüyor ama, lafının nereye gittiğini pek kestiremiyor!

Yani Baykal bunu söylerken hanımların namaz kılarken başlarının dörtte birinden fazlasının açılması halinde ne olacağını hiç hesaba katmıyor!

Dörtte bire kadarı namazı bozmuyor olabilir ama, dörtte birinden fazlası nasıl bir sonuç doğuruyor?

Baykal'ın esas sorgulaması gereken soru bu değil mi?

Dedik ya şimdilik İslami eserleri karıştırıyor ve okuduklarını fazlaca anlamadan hemen aktarıyor!

Daha çok okudukça, daha çok anlayacak ve bu tür hataları daha azalacak diye ümit ediliyor![3]

Cumhuriyetin kazanımları… 

Acaba milli bir gündemimiz niye oluşmuyor? Gelişmeleri biz mi ayarlıyoruz yoksa toplum başkalarının dümen suyuna mı kapılıyor? Yılların hukuksuz uygulaması olan başörtüsü yasağının kaldırılması ile ilgili bir çalışma yapılıyor; bakıyorsunuz ne kadar "rantiyeci" varsa, hemen "vurun, söyletmen" yaygarası koparıyor. Vaka-i adiyeden olarak psikolojisi bozuk bir adi herif, bir şehrimizde bazı bayanlara ve mektep çocuklarına yakıcı sıvı püskürtüyor; medyasından bazı politikacılara varana kadar bir kısım kişiler hemen "çatışma ortamı" oluşturabileceklerini düşünmeden(!) "dindarlar mini eteklilere saldırıyor" der gibi laflar edebiliyor. Atatürk'le alakasının olduğunu zannetmediğim bir dernek benim de mezunu olduğum seçkin bir üniversitemizde düzenlediği bir toplantıda "bazılarının çıkarlarını korumak için hukukun dışına çıkmanın faziletlerinden" söz ediyor, emekli bir general ve sürüyle kişi avuçları kızarıncaya kadar alkış tutuyorlar ve bu kişiler hukuku çiğnedikleri halde "Atatürkçü" olduklarını da iddia edebiliyor.

Başörtüsü yasağını kaldırma gayretinde olanlara karşı olanların tutturdukları "Cumhuriyet'in kazanımlarını ortadan kaldıracaklar" iddiası ve yaygarası da o kadar basit ve yapay bir söylem ki, inanın "sizin başka işiniz yok mu arkadaş" demekten insan kendini alamıyor. Ve soruyorum: Diyelim ki başörtüsü her alanda serbest oldu; bu, Cumhuriyet'in hangi kazanımını engelleyecek, sorusuna kimse yanıt veremiyor!

Siz Cumhuriyet'in kazanımı olarak yüzlerce üniversite açtınız da başörtülüler bu üniversiteleri mi kapatacaklar?

Siz Cumhuriyet'in kazanımı olarak milli gelirimizi 30 bin dolarlara çıkardınız da başörtülüler bunu aşağı mı kaydıracaklar? Siz Cumhuriyet'in kazanımı olarak toplam mevcudu 500'ü, sınıf mevcudu da 24'ü geçmeyen derslik sistemli okullar yaptınız da, başörtülüler bunun dine aykırı olduğunu mu savunuyorlar?

Siz Cumhuriyet'in kazanımı olarak pırıl pırıl şehirler ürettiniz de, başörtülüler mi engel çıkardılar?

Siz Cumhuriyet'in kazanımı olarak aklı hür, irfanı hür, vicdanı hür, vatanını seven, zeki, çalışkan ve üretken bir nesil yetiştirdiniz de başörtülüler buna karşı mı geliyorlar?

Siz Cumhuriyet'in kazanımı olarak tarımda ve sanayide bağımsız bir ülke olmamızı başarmaya çalışıyorsunuz da, karşınızda başörtülüleri mi buluyorsunuz?

Siz Cumhuriyet'in kazanımı olarak yeraltı kaynaklarımızı halkın hizmetine sunmak istiyorsunuz da, başörtülülerin engeliyle mi karşılaşıyorsunuz?

Siz Cumhuriyet'in kazanımı olarak milli kültürümüzü, milli sinemamızı, milli tiyatromuzu, milli medyamızı ülkemizin her mahallesine kadar ulaştırmak istiyorsunuz da, başörtülüler "istemezüüüüükk" mü diyorlar?

Siz Cumhuriyet'in kazanımı olarak yurdu bir baştan bir başa demir ağlarla ördünüz, sonra da bunun faydasını gördünüz ve millete de gösterdiniz de, başörtülüler sizi alkışlamadılar mı?

Siz Cumhuriyet'in kazanımı olarak Türkiye'yi dünyanın sayılı zengin ülkeleri arasına soktunuz da, başörtülüler yardımcı olmadılar mı?

Siz Cumhuriyet'in kazanımı olarak "Türk malı" damgalı savaş uçağı, tank, savunma silahları ürettiniz de, başörtülüler sizi çekemiyor mu?

Siz Cumhuriyet'in kazanımı olarak nükleer enerji santralleri kurdunuz da, başörtülüler takdir etmiyor mu?

Siz Cumhuriyet'in kazanımı olan Türkiye'mizi mutlu ve umutlu insanlar ülkesi haline getirdiniz de, başörtülüler başınıza bela mı oluyor?

Siz Cumhuriyet'in kazanımı olarak ülkenin bütün şehirlerini birbirine otoyollarla bağladınız da, başörtülüler otobanı kullanmanın haram olduğunu mu söylüyor?

Siz Cumhuriyet'in kazanımı olarak "Köylü ulusun efendisidir" özdeyişinin gereğini yapıp köylünün, köyde yaşamaktan mutluluk duyacağı bir yaşam biçimini gerçekleştirdiniz, köylünün ziraat ve tarımdan zevk almasını temin ettiniz de, başörtülüler bu gayretlerinizi mi küçümsüyor? "Cumhuriyet'in kazanımları" edebiyatı yapanlar bilmelidirler ki, Cumhuriyet'in temel kazanımı halk'tır. Halkı görmezlikten gelerek bir kazanım elde etmiş cumhuriyet dünyada var mıdır, ben bilmiyorum. Bizim kendimize ait milli gündemimiz olmalıdır dostlar![4]


[1] www.aktifhaber.com / 31.05.2008

[2] Mustafa Özcan / Yeni Asya / 06.02.2008

[3] 07.02.2008 / Zeki Ceyhan / Milli Gazete

[4]  18.04.2008 / Murat Kahraman / Milli Gazete

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Yorumu Takip Et
Bildir
guest
1 Yorum
En Yeniler
Eskiler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments
Necdet Sevinç

BIRAK TÜRBANI PAŞAM VATAN ELDEN GİDİYOR ! VATAN
Tahmin edildiği gibi sayın Cumhurbaşkanı, Türkiye’nin bölünmesine
yolaçacağından endişe edildiği için milliyetçi kamuoyunun “ihanet
yasaları” olarak isimlendirdiği kanunları bekletmeden onaylayıverdi.
İddia ederim ki, eğer önüne meselâ İlahiyat Fakültesi mezunu bir
bürokratın tâyinine ilişkin bir kararnâme gelmiş olsaydı, ya o
kararnâmeyi sittin sene bekletir, yada iade ederdi. Ama Komisyon
üyelerinin bile teker teker televizyon ekranlarına çıkıp, onaylanmasını uygun buldukları sözleşmelerin mahiyetini bilmediklerini dakikalarca anlatmalarına, milletvekillerinin de tasarıların muhtevasından pek haberdar olmadıklarının anlaşılmasına rağmen, sayın Sezer, Parlâmento’ya bir kez daha düşünme fırsatı vermedi. Yaklaşık 10 yıldan beri sürekli olarak mevzi kaybeden Türk Devleti, bu kanunların yürürlüğe girmesiyle artık sâdece mevzi kaybetmeyecek, son derece stratejik cephelerden de çekilmek zorunda kalacaktır!
57. Hükûmet, kabul etmemek için bütün dünyaya meydan okuduğumuz Sevr’in bâzı maddelerini -MHP’nin muhalefetine rağmen- bir tek mermi atmadan nasıl kabullendiyse, AKP Hükûmeti de gene bir tek mermi atmadan Türkiye’nin parçalanmasını öngören sözleşmeleri kanunlaştırmıştır!
Aslında yazılmayan kalmadı ama ben gene de devletin temellerine
yerleştirilen tahrip kalıpları hakkında Türk evlâdına bâzı
hatırlatmalarda bulunmak istiyorum. Bu yasalarla:
a- Türkiye’nin etnik parçalanmasına izin verilmiştir.
b- Irk, mezhep, tarikat, cemaat, aşiret gurupları kendi statülerini
belirleme hakkını elde etmişlerdir.
c- Memleketin doğal zenginlikleri ve tüm kaynakları bölgelere ve
halklara devredilmiştir. ç- Çocuklara kendi inançlarına göre din ve
ahlâk eğitimi verileceği taahhüt edilerek, Lozan Antlaşması da millî
bütünlüğümüz için vazgeçilmez derecede hayatî olan, Atatürk’ün çok önem verdiği Tevhid-i Tedrisat Kanunu da delik deşik edilmiştir.
Bu kanunların uygulanmasıyla devlet üniter niteliğini kaybedecek ve
bölünme sürecine girecektir.
Kaldı ki, siz bu satırları okurken Meclis Genel Kurulu’na getirilecek
olan 6. Uyum Paketi’yle de devletin bölünmez bütünlüğü aleyhinde
propaganda yapılmasını engelleyen kanunun yürürlükten kaldırılması, kürtçe televizyon yayınlarına izin verilmesi ve seçimlerin ecnebi gözlemcilerin denetiminde yapılması gibi AB talepleri
kanunlaştırılacaktır!
Yâni kanun çıkar çıkmaz, büyük ihtimalle CNN-Türk üzerinden yayına geçeceğini duyduğum Med TV’nin PKK’lı baykuşu hergün gözümüzün içine baka baka Türkiye’nin bölünmesi lâzımgeldiğini söyleyerek, teröristlere morâl kazandıracak, seçimlerde de iki ecnebi, Türk jandarmasını,kolundan tutup, güvenliğini sağlamak için bulunduğu sandık başından uzaklaştıracaktır:
– Hadi çekil oradan! Çık dışarıya! Defol! Türk Devleti’ni ve Türk
Milleti’ni onun-bunun itip-kakmasından kurtarmak için muhtaç olduğu
kudreti damarlarındaki asil kanda muhafaza eden Türk evlâdı bilsin ve vaziyet alsın ki, durum vâhimdir! Hem de çok vahimdir!
Paşa da kalkmış hâlâ türbandan-mürbandan bahsediyor.
– Paşam! Vatan elden gidiyor, Vatan! Bırakın şu başörtüsüyle uğraşmayı da, korumakla görevlendirildiğiniz kutsal devletin itin-kopuğun ayakları altında ezilmesini önleyin!
Önleyemeyeceksiniz haber verin bu işi biz yapalım! biz yapalım!
http://www.otuken.net/modules.php?name=News&file=article&sid=856
Bugünlerde, Atatürk’ü, Kara Kuvvetleri brövesinden ihraç etmek gibi kendince önemli bir meşguliyeti olan Genelkurmay Başkanı ‘Olayın yargıya intikal ettiğini’ beyan buyurup, sayın ağzını kapatmış, sayın Cumhurbaşkanı da ayaklanmanın ikinci gününde bile kendisine herhangi bir bilgi ulaşmadığından yakınmıştır!
http://www.turkcebilgi.com/kose-yazisi/14051/pasasi-da-masasi-da
O KARARI GERİ AL PAŞA!
O kararı geri al Paşa!
http://www.turkcebilgi.com/kose-yazisi/14052/o-karari-geri-al-pasa

Necmeddin E. BİŞKİN

Necmeddin E. BİŞKİN

YORUMLAR

Son Yorumlar
1
0
Yorumunuzu okumaktan memnuniyet duyarızx