YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
66311b0b759e5
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 7 6 5 7
Bugün : 16036
Dün : 29424
Bu ay : 729990
Geçen ay : 453014
Toplam : 23508954
IP'niz : 3.128.205.109

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

Afganistan ve Pakistan Üzerinden İran Kuşatılıyor! Bahane: İKİ AY İÇİNDE İRAN ATOM BOMBASINA KAVUŞUYOR!?

Afganistan ve Pakistan katliamları Amerika’nın marifetidir ve bölgeyi işgal bahanesidir  

Dış politikada birinci önceliğini Afganistan sorunu olarak belirleyen ABD Başkanı Barack Obama, Afgan ve Pakistan liderlerini ağırladı. Ancak Washington’daki mini zirve öncesi ABD önderliğindeki koalisyon güçlerinin Afganistan’da 100’den fazla sivili katletmesi Obama’yı zor durumda bıraktı. Afganistan lideri Hamid Karzai, Obama’ya sivil kayıplar konusunda dikkatli olmaları çağrısını yaptı. ABD Başkanı da Amerikan ordusunun Afganistan’daki operasyonlarında sivil kayıpların azalması için her türlü çabayı harcayacağını açıkladı. Saldırılarda çok sayıda sivilin ölmesinden dolayı ‘büyük üzüntü’ duyduklarını söyleyen ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton da Ferah eyaletinde gerçekleşen olayla ilgili soruşturma açılacağını hatırlattı. Afgan yetkililer, pazartesi günü düzenlenen hava operasyonunda aralarında kadın ve çocukların da yer aldığı 147 kişinin öldüğünü vurgulamıştı. Bu rakam, teyit edilmesi halinde, Afganistan’ın 2001’de Amerika öncülüğünde işgalinden bu yana bir saldırıdaki en büyük sivil kayıp olacaktı. Operasyonlarda ve saldırılarda meydana gelen sivil ölümler, Afgan hükümetiyle Washington arasında sorunlara yol açmaktaydı. Koalisyon güçlerinin düzenlediği operasyonlarda sadece geçtiğimiz yıl 1000’den fazla sivilin hayatını kaybettiği açıklanmıştı.

Siviller Svat’tan kaçıyor

Bu arada ABD’ye El Kaide ve Taliban ile mücadele konusunda verdiği sözü yerine getiren Pakistan da, Afgan sınırı yakınındaki Svat Vadisi’nde operasyonlarını artırmıştı. Bölgeye ek kuvvet sevk eden Pakistan ordusu, Taliban mevzilerini savaş uçakları ve topçu ateşiyle vurmaktaydı.

İki ateş arasında kalan on binlerce sivil ise bölgeyi terk edip kaçmaktaydı. Yetkililer, son bir ay içinde 300 bin kişinin evlerini terk ettiğini söylüyordu. 1,6 milyon nüfuslu Svat Vadisi’nden 800 bin kişinin ayrılması bekleniyordu. Pakistan hükümeti, şubat ayında çatışmaları sona erdirecek ateşkes karşılığında bölgede şeriatın uygulanmasını kabul etmişti. Ancak Taliban’ın başkent İslamabad’a 100 km yakınlıktaki Buner bölgesini ele geçirmesi üzerine ateşkes rafa kalkmıştı. Amerika biryandan gizlice Taliban’ı destekleyip kışkırtmakta, biryandan Pakistan’ı bunların üzerine saldırtmakta, biryandan da sözde barışı sağlamak ve İslamcı terörü etkisiz kılmak bahanesiyle bölgeyi gayri resmi işgal altında tutmaktaydı.

Müslüman Kardeşler:

Obama’nın amacı İslam dünyasını bölmektir!

Mısır’da faaliyet gösteren Müslüman Kardeşler örgütünün Başkan Yardımcısı Muhammed Habib, Obama’nın İslam dünyasına vermeyi planladığı mesajların Arap ve Müslüman ülkelerin bölünmüşlüğünü perçinleme planının bir parçası olduğunu söylemişti.

Muhammed Habib, ABD’nin İran ve Suriye’ye yönelik önerileri ile ABD’li yetkililerin Suudi Arabistan ve Mısır’a gerçekleştirdikleri ziyaretlerin Irak, Afganistan ve Pakistan işgallerinin, emperyalist projelerinin ve tamamen İsrail yanlısı gündemin birer parçası olduğunu da belirtmişti.

Müslüman Kardeşler örgütü, emperyalist Amerikan yönetiminin demokrasi ve insan hakları söylemlerinin hiçbir şekilde Müslümanların lehine olmadığını, bunun en önemli göstergesinin de Filistin, Afganistan, Irak ve şimdi Pakistan halkına yönelik yapılan baskıların başta ABD olmak üzere Batılı ülkeler tarafından görülmemesi olduğunu dile getirmişti.

CIA ve MOSSAD’ın Chavez’e karşı askeri komplosu son anda önlendi

Bu ara, Venezuela Devlet Başkanı Hugo Chavez, hükümetine karşı bir ”askeri komplonun” önlendiğini bildirmişti. Chavez, devlet televizyonundan yaptığı açıklamada, hükümeti devirme girişimine katılan birçok askerin tutuklandığını, bu kişilerin ABD’ye göç etmiş gruplarla bağlantıda olduğunu ve ”bağımsızlık” diye anılan bir operasyonla ilgili mesajlar gönderdiklerini söylemişti. Bu kişilerin Devlet Başkanlığı Sarayı Miraflores’e sızmayı planladıklarını da belirten Chavez, bu konuda daha fazla ayrıntıya girmemişti. Bazı mesajlar alıp bunu üstlerine bildirmeyen subayların da tutuklandığını anlatan Chavez, ülkenin batısında silah ve mühimmat ele geçirildiğini ancak durumun kontrol altına alındığını kaydetmişti. Evet Amerika, emperyalizme boyun eğmeyen ve kendi zulümlerini eleştiren hiçbir yönetime rıza göstermemişti.

İran, 60 günde nükleer güç olabilir mi?

İster inanın ister inanmayın, İran 60 gün içinde nükleer kulübe üye oluyormuş. Milli Gazete’den Mustafa Özcan’ın belirttiğine göre İran’ın nükleer gücü veya potansiyeliyle alakalı olarak iddialar havada uçuşuyormuş. Son sayısını yayınlayan Mısır mahreçli The Middle East Times gazetesi “Could Iran Have Nukes in 60 Days?” başlıklı yazısında İran’ın 60 gün içinde nükleer güç olabileceğini ileri sürüyormuş. İran’ın nükleer programı konusunda kime, neye ve ne kadar inanılacağını kimse kestiremiyormuş. Her ülkenin farklı yetkilileri farklı değerlendirmelerde bulunuyormuş.. Kimilerine göre, İran’ın nükleer silahlar üretebilmesi için en azından birkaç yıla ihtiyacı varmış. Kimilerine göre ise eli kulağındaymış. Sözgelimi İsrail’in İran’a saldırmasına ve üçüncü cephe açmasına daha önce karşı çıkmış olan ABD Genelkurmay Başkanı Mullen, şimdi İran’ın çok yakında nükleer silahlar üretebileceğini söylüyormuş.. Lakin ardından üstü olan Savunma Bakanı Robert Gates şaşırtıcı bir konuşma yapıyor ve henüz ufukta böyle bir tehlikenin belirmediğine işaret ediyormuş. Amerikalı yetkililer de birbiriyle çelişkili konuşuyormuş. Hatta bazıları İran’ın nükleer güç olmasına psikolojik olarak hazırlanmış görünüyor, dünyanın sonu olmadığını düşünüyormuş. Çok sayıda Amerikalı ‘geçmişte SSCB’nin nükleer silahlarıyla yaşadık, nükleer silahları bulunan komşularıyla çevrili olan İran’ın da neden olmasın?’ diyormuş. Kim bilir belki de bu suretle “ılımlı Müslümanlara” daha rahat çoban olabileceklerini de düşünüyor olabilirler!  Lakin Hillary Clinton ve diğerleri ise sürekli olarak nükleer güç olan Pakistan’ın Taliban türü cemaatlerin eline geçmesinden endişe duyuyor ve bütün mesailerini neredeyse Pakistan’ı izlemeye teksif etmiş bulunuyor. Meseleye çok alarmcı düzeyde yaklaşıyor.  O halde Pakistan konusunda bu kadar titizlenen Amerikalılar İran noktasında taktik mi yapıyor, yoksa başka bir bildikleri mi vardı?  Irak’ta görev yapmış John Abizaid gibi komutanlar İran’ın nükleer güç olma seçeneğiyle birlikte yaşamayı öğrenmekten bahseder olmuşlardı.  Obama’nın Yardımcısı Joe Biden de Netanyahu’nun iktidara gelir gelmez İran’ın nükleer programı hakkında toplantı üzerine toplantı yapması üzerine onu uyaran açıklamalar yapmıştı.

Middle East Times, İran’ın 60 günde atom bombasını üreteceğini yazarken aslında kimi İsrailli kaynaklar da İran’ı vurmak için İsrail’in eli kulağında olduğunu ve saldırının an ve saat meselesi olduğunu yazıyordu. Lakin o cepheden de çelişkili haberler geliyordu. Avigdor Lieberman, Filistin meselesinden önce, önceliklerinin İran olduğunu belirtiyordu. Lakin başka bir tasnifte de AFPA bölgesinin tehdit sıralamasında İran’dan önce geldiğini söylüyordu. Netanyahu savaş tamtamları çalarken Şimon Peres’in soğukkanlılığı ve tersinden açıklamaları da gözlerden kaçmıyor ve insanı şaşkına çeviriyordu. O da İran’ın nükleer silahlarıyla yaşamayı öğrenmenin gereklerinden söz etmeye başlıyordu. Netanyahu preempitive saldırı (önleyici darbe) teklif ederken Şimon Peres ise geçmişte SSCB-ABD arasında olduğu gibi korku dengesinin inşa edilmesi gerektiğini savunuyordu. İsrail’in diğer liderlerinde de benzeri üslup değişikliği gözleniyordu. Sözgelimi sabık Başbakan Ehud Olmert ve benzerleri İran’ın nükleer programını ontolojik ve varlıksal tehdit olarak değerlendirirken şimdi de Savunma Bakanı olan Ehud Barak, İran’ın İsrail için varlıksal bir tehdit olamadığını ve İsrail’in bölgenin en iyisi olduğunu ileri sürüyordu. Yani İran nükleer silahlara haiz olsa bile bunun genel denklemi bozmayacağı vurgulanıyordu.

The Middle East Times gazetesinin görüşlerine başvurduğu Henry Sokolski adlı uzman İran’ın bu tempo ve hızla durmaksızın çalışması halinde 60 gün içinde ilk nükleer bombasını elde edebileceğini ve aynı tempo ile çalışması halinde keza 16 ile 18 aylık bir dilimde 60 nükleer başlık üretebileceğini ileri sürüyordu. Sokolski’ye göre, İran en iyi ihtimalle nükleer bombasını 60 gün içinde elde edebilir ama bu azami bir yılı da bulabilir deniyordu. Daha önce Wolfowitz’le birlikte çalışmış olan Henry Sokolski’nin analiz veya tahminleri önemli sayılıyordu. İsrail’in kendisine güvenmesinin nedeni ise İran’ın birkaç yıl içinde elde edeceği nükleer silahların birkaç mislinin, kendi silah tersanelerinde zaten stok olarak mevcut bulunması olarak gösteriliyordu. Belki de İsrail nükleer dengenin konvansiyonel dengeden daha da garantili olduğunu düşünüyordu.[1] Kim bilir belki de bütün bunlar İran’a yönelik ani bir hava saldırısına, psikolojik ortam hazırlamayı amaçlıyordu.

Siyonistler, oyun ve oyalama peşindeydi!

İsrail’de ana muhalefetteki Kadima Partisi’nin lideri Tzipi Livni, İsrail-Filistin meselesinde 2 devletli çözümün halen hedef olarak kaldığını söylemişti. Livni, “Biz, 2 devletli çözüm istiyoruz. Diğer seçenekler İsrail için kötü olacaktır” demiş, ardından ziyaret etmek üzere ABD’ye gitmişti. ABD’de Yahudi lobisiyle toplantılar yanında, Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ve Başkan yardımcısı Joe Biden’le görüşmüşlerdi. Livni, ABD’de terörist İsrail yanlısı lobi faaliyetlerinde bulunan Amerikan İsrail Kamu İşleri Komitesi’nde (AIPAC) yaptığı konuşmada İran’ın İsrail’e yönelik uyarıları ile Hizbullah ve Hamas örgütlerinden bahsetmişti. Livni, bu konularda Başbakan Binyamin Netanyahu hükümetiyle görüş ayrılıklarının olmadığını belirtmişti. Böylece basın önünde farklı, Yahudi Lobilerinde ise daha farklı konuştuğu kesinleşmişti.

İsrail Cumhurbaşkanı teröristbaşı Şimon Peres de aynı gün AIPAC’da konuşma yapıp ABD Devlet Başkanı Barack Obama’yla da görüşmüşlerdi. Obama, Netanyahu’yla Filistin lideri kukla Mahmud Abbas’ı da görüşmeler için ülkeye davet etmişti.

Netanyahu Lübnan’a jest yapacakmış!

İsrail’in Haaretz gazetesi, Başbakan Binyamin Netanyahu’nun, İsrail’in, Lübnan ile sınırdaki Gajar köyünün kuzey tarafından çekileceğini açıklamasının beklendiğini söylemişti. Gazete, bir siyasi yetkilinin, Netanyahu’nun konuyla ilgili Amerikan taleplerine karşılık vermek istediğini, bu tür bir hareketin aynı zamanda Lübnan’da haziranda yapılacak parlamento seçimleri öncesi Başbakan Fuad Sinyora hükümeti için bir iyi niyet jesti (!) olacağını ifade ettiğini belirtmişti. Haberde, Gajar’ın kuzeyinden çekilmenin, Lübnan’daki seçimler öncesi beklenmediği de ifade edilmişti. Buna neden olarak köy sakinlerinin geri çekilmeye karşı İsrail Adalet Yüksek Mahkemesine yoğun şekilde itiraz etmelerinin beklenmesi olduğu gösterilmişti.

Gajar köyü toprakları 1981 yılında İsrail tarafından ilhak edilmişti. İsrail, Güney Lübnan’dan 2000 yılının mayıs ayında çekildiğinde Gajar köyü, İsrail ile Lübnan arasında sınır kabul edilen mavi hat tarafından ikiye bölünmüş vaziyetteydi. Bölünme sonucunda Gajar’ın üçte ikilik bölümü Lübnan tarafındaki kuzey bölümde, diğer bölümü İsrail tarafında kalmıştı. Çoğu Hıristiyanlardan oluşan köyün önemli bir kısmı Lübnan tarafında kalsa da orada yaşayanların tümü İsrail vatandaşlığına sahipti. Netanyahu’nun, Washington’a yapacağı ziyaret öncesinde böyle bir açıklamanın, Lübnan’daki ılımlıları güçlendirmeye yarayacağı umudunu taşıdığı kaydedilmişti.

Zamancıların sahte tavırları:

“Birçok yerde İsrail’e yönelik eleştirileri dinledim. Ama bunlardan hiçbiri, Almatı’da yapılan Avrasya Medya Forumu’ndaki kadar sert değildi.

Üstelik İsrail’i kum torbasına çeviren eleştiriler, Filistinliler veya Araplardan gelmiyordu. Ruslar, Çinliler, Avrupalılar ve bizzat İsrailliler ateş püskürüyordu. Demek, siyasi hesaplarla Gazze’de yapılan katliam, Doğu’da ve Batı’da aynı etkiyi yapmıştı. İnsan hakları alanında hedef olan Çin bile İsrail’i eleştiriyorsa, gerisini siz düşünün. Çinli bir yetkili: “Uzun süre devam eden zulüm, sonunda o zulmü icra edenleri perişan eder” diyordu.

İşin tuhafı, Gazze dramının siyasi sorumlusu olarak foruma konuşan Olmert bu haklı eleştirilerden ya habersiz ya da büsbütün umursamaz görünüyordu. Zira telekonferansla yaptığı konuşmada zoraki de olsa hep gülümsüyordu. Öldürülen çocuk sayısı, İsrail’in medyaya getirdiği sınırlama, Gazze’ye düşen bombaların eğlence gibi izlenmesi tartışılıyordu. Ama o, sanki bu işlerle ilgisi olmayan bir yetkili havasında sırıtıyordu. En zor sorularını bile esprilerle savuşturmaya çalışıyordu.

Belli ki söyleneceklerden habersizdi. Konuşmasını, Batı’yı yanlarında tutmaya yönelik sıkça tekrarlanan şu teze oturtuyordu: “Bölgede tek demokrasiyiz. Bunu hedef alan teröristlerle savaşıyoruz.” Bu argümana cevap, Rus gazeteci Maxim Shevchenko’dan geldi: “11 bin Filistinlinin siyasi mahkûm olarak hapishanelerinde tutulduğu ülke nasıl demokrasi olur? Gazze, dünyanın en büyük esir kampı, insanları öldürmek isteyen herkes gibi medyayı uzak tutmaya çalışıyorsunuz” yanıtı Olmert’i şaşkınlığa uğratıyordu. Sonra sözü İsrail gazetesi Haaretz’den Gideon Levy alıp, önce İsrail’in demokrasi, medyasının da özgür olduğunu söyledikten sonra zehir zemberek eleştirilerini sıralıyordu: “Medya özgür, ama işgal söz konusu olunca İsrail yönetimiyle işbirlikçi kesiliyor. Birçok meslektaşım, bu hizmet olmadan işgalin süremeyeceğini düşünüyor. Hiçbir ahlaki kaygıları yok. Gerçekte yaşananlara kimse bakmıyor. Halbuki sadece Filistinlilerin de kendileri gibi insan olduğunu kabul etselerdi, işgal biterdi. Savaştan aylar önce bu medya, büyük operasyon diye yeri göğü inletiyordu. Bu, İsrail’i korumak ve saldırılarını haklı çıkarmak için yapılıyordu. Hep Hamas tünelleri ve füzeler dünya kamuoyuna gösteriliyordu. Sanki dünya savaşıyla karşı karşıyaydık. Hiçbir çatışma olmadan, İsrail askerleri vahşi ve iyi silahlarla donanmış düşmanla savaşan kahramanlar gibi lanse ediliyordu. İsrail ordusu dünyanın en ahlaklı ordusuydu. 40 yıllık işgal vardı, ama bunun meşruiyetinden şüphe duyan tek İsrailli yoktu. Batı’dan gelen herkes, iki yere götürülüyordu: Hamas füzelerinin düştüğü Sderot ve Holokost müzesine… Sanki İsrailli mazlumdu, Filistinli ise öldürmek için doğmuştu. Tabii kimseye, bu füzelerden 7 yılda sadece 11 kişinin öldüğü ve Sderot’un, yok edilen Filistin köyleri üzerine kurulduğu söylenmiyordu.”

Evet, bu İsrailli gazetecinin haklı ikaz ve itirazlarının Türkiye’deki masonik medyadan ve İslamcı AKP yandaşlarından gelmemesi insanı düşündürüyordu.

Rus gazeteci ise, Avrupa’da Sderot’un Filistin toprağı üzerine inşa edildiğini söyleyenlerin bile hapsi boylayabileceğini hatırlatınca, “Ben İsrailliyim ve vatanseverim. Eleştirmek, objektif olmak, İsrail karşıtı olmak değildir. Yanlışları söylemek, gerçek vatanseverliktir.” diyen Levy, dünyada ilk kez ambargo uygulayana değil, abluka altındaki Filistinlilere ambargo uygulandığını ekledi ve böyle bir ortamda Avrupalı liderlerin Kudüs’te Olmert’le kadeh tokuşturmasını kınadı. Ona göre işgalle yüzleşmeden çözüm imkânsızdı. Sonra sözü İngiliz vekil Galloway aldı. “Olmert’in demokrasi tezine sadece gülünür.” dedi ve sıraladı: “Hangi demokraside 1,5 milyon vatandaşa ayrımcılık yapılır? Hangi demokraside sadece Yahudilere özel yollar, tüneller vardır? Hangi demokraside 50 milletvekili hapistedir?”

Bu esnada, Rusya’dan göç etmiş İsrailli bir gazeteci ve bir katılımcı klasik argümanlarla yapılanları savunmaya çalışıyor, ama gülünç duruma düşüyordu. Herhalde hiç kimse orada İsrail ile ilişkilendirilmek istemiyordu.

Bu gerçeklerden sonra konuyu birdenbire saptıran ve kasıtlı olarak çarpıtan Zaman yazarı Abdülhamit Bilici: “Bir an, Türkiye’nin bütün komşularıyla problemli olduğu ve yumuşak gücünden çok sert gücüyle gündemde olduğu eski günler aklıma geldi. O zaman Türkiye, Doğu’nun da Batı’nın da çeşitli kökenlerden kendi vatandaşlarının da kum torbasıydı. Şükürler olsun, son dönemde izlenen politikalar sayesinde ülkemiz yavaş yavaş barış ülkesi olarak anılıyor. Hâlâ ciddi sorunlarımız olsa da dünya çözüm arzumuzu görüyor. Ancak her yerden fışkıran korkunç silahlar, eski zihniyetinin ölmediğinin habercisi.

Umarım, Türkiye içeride kardeşi kardeşe, dışarıda ise bütün komşulara düşman eden bu zihniyetten kurtulur. Bana öyle geliyor ki, Ergenekoncuların içeride ve dışarıda hayalleri gerçekleşse, Türkiye büyük bir İsrail olurdu. Allah milletimizi korusun. Ümit edelim İsrail de yanlışlarını görsün” diyerek, İsrailli Siyonistlerden çok daha aşağı ve bayağı bir konuma düşüyordu. Türkiye’deki masonik hükümetlerin ve özellikle AKP’nin, görünüşte Filistinlilerin, ama gerçekte İsrail’in çıkarlarına taşeronluk yaptıklarını sanki bilmiyordu.

O bahsettiği Ergenekomik senaryolar da yine CIA ve MOSSAD’ın eliyle üretiliyor, İsrail’in ve ABD’deki Yahudi Lobilerinin desteği ile yürütülüyordu.

Gazze katliamının fotoğrafları Moskova’da sergiliyordu

İnsanlığın düşmanı İsrail’in Gazze’ye vahşi saldırısı sonucunda bölgede yaşanan insanlık dramı, Moskova’da düzenlenen sergide fotoğraflarla izlenime sunulmuştu. Kudüs Kültür Merkezi’nin teşebbüsüyle Moskova’daki Rusya Gazeteciler İttifakı Evi’nde düzenlenen “Dökme kurşun nereye düştü?” adlı sergide Filistin Enformasyon Merkezi’nde görevli Abu Al Abbas, Abu Al Amal ve Abu Al Baraa isimli fotoğrafçıların Gazze vahşetinde yaşanan olaylar sırasında çektiği fotoğraflar sergiye konulmuştu.

Filistin, İran, Yemen, Arap Birliği’nin Moskova Büyükelçileri ve çok sayıda Rus siyaset, kültür ve bilim adamından oluşan davetlilerin katılımıyla düzenlenen serginin açılış töreninde söz alan konuşmacılar, İsrail’in Gazze’deki operasyonunun insanlık suçu olduğunu vurgularken, başta Türkiye ve birkaç ülke dışında diğerlerinin bu vahşet karşısında susmasının ise insanlık açısından bir ayıp olduğunu duyurmuştu.

Şimdi Zaman Gazetesine ve kiralık kahraman yazarı Abdülhamit Bilici’ye soruyoruz: Rusya Gazeteciler ittifakının ev sahipliği ve desteği ile gerçekleşen, İsrail’in Gazze cinayetlerini belgeleyen fotoğrafların Zaman Gazetesi öncülüğünde, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı desteği ile Türkiye’de sergilenmesine yüreğiniz yetiyor mu? Yoksa İsrail yetkililerinin ve Yahudi Lobilerinin himmet ve himayesini kaybetme korkusuyla kalbiniz küt küt atıyor mu? Haydi, bizi yalancı çıkarın ve mahcup bırakın, bekliyoruz…


[1] Mustafa Özcan / Milli Gazete

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Yorumu Takip Et
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
Osman ERAYDIN

Osman ERAYDIN

YORUMLAR

Son Yorumlar
0
Yorumunuzu okumaktan memnuniyet duyarızx