HDP’nin Bayramlaşma Programında 3 Parti Vardı
HDP’nin Kurban Bayramı’nın üçüncü günü gerçekleştirdiği bayramlaşma programına Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), Demokratik Sol Parti (DSP) ve Saadet Partisi (SP) katılmışlardı. HDP’nin siyasi partilerle bayramlaşma programı, bayramın üçüncü günü olan 14 Eylül Çarşamba günü yapılmıştı. Partinin kabul heyetinde Eş Genel Başkan Yardımcısı Sezai Temelli ve Parti Meclisi (PM) üyeleri Emir Ali Türkmen ve Songül Erol Abdil yer almıştı. İlk olarak CHP’yi ağırlayan HDP, ardından sırasıyla DSP’yi ve SP heyetini kabul edip uğurlamışlardı. HDP’nin ilk konuğu CHP Genel Başkan Yardımcısı Yasemin Öney Cankurtaran, Parti Meclisi (PM) üyesi Yıldırım Kaya ve Gençlik Kolları MYK üyesi Cihan Demirtaşoğlu, olmuşlardı. CHP’li Cankurtaran, ziyaretin başlangıcında, “Dostlar buluştu. Güzel. Keşke bütün Türkiye böyle olabilse” diyerek memnuniyetini paylaşmış; “Bugün baktığımızda umuda gölge düşüyor. Her gün yeni bir mağduriyet tanımı oluşturuluyor Türkiye’de. Her gün Olağanüstü Hal (OHAL), Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) ile bambaşka mağduriyetler ve bambaşka insan hakları, demokrasi, basın özgürlüğü ihlali yaşıyoruz” sözleriyle de HDP’li Belediyelere kayyum atanmasına ve PKK’lı öğretmenlerin görevden alınmasına karşı çıkmıştı. Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Latif Öztek de partisinin Yüksek Disiplin Komisyonu Başkanı Ali Vural ve Cemal Sertkaya ile HDP’ye yaptığı ziyarette, “Türkiye’nin geçtiği sıkıntılı süreçte bütün kesimlerin dikkatli olması gerektiğine vurgu yaparak, oyunlara gelinmemesi gerektiğini” hatırlatmıştı.
Bu HDP’nin PKK’nın yandaşı ve taraftarı değil, bizzat sivil kanadı ve siyasi ayağı olduğunu bilmemek için ahmak olmak lazımdı. Ve zaten HDP’liler kendileri de bu gerçeği saklamamakta, hatta her fırsatta açıkça ve küstahça ortaya koymaktaydı. Buna rağmen; her gün Emniyet teşkilatlarımıza ve sivil kurumlarımıza yönelik büyük tahribatlara ve acı kayıplara yol açan PKK’nın bombalı saldırılarını, asker ve polislerimize yönelik kalleşçe hücumlarını halâ haklı görüp savunan üstelik TSK’yı ve Emniyet mensuplarımızı suçlayan bu HDP’ye bayram ziyareti yapmak ve övgüler yağdırıp güya mağdur olmuşlar gibi sahip çıkmak CHP’ye yakışırdı… Peki Kahraman Ordumuz terör bölgesinde ve Suriye’de bu ABD ve İsrail destekli PKK ile amansızca çarpışırken ve her gün şehit haberleri yüreklerimizi dağlarken, SP (Saadet Partisi)nin Genel Başkan yardımcılarını bu sivil ve siyasi PKK olan HDP’nin bayramına yollamaları nasıl bir mantık marazıydı ve nasıl bir duyarsızlıktı? Bu tutarsız ve patavatsız yaklaşımın bizzat PKK’yı muhatap almak ve meşrulaştırmak anlamı taşıyacağını, Oğuzhan Asiltürk ve adamları anlamayacak kadar saflar mıydı, yoksa malum ve mel’un çevrelere; Milli Görüş davasına Erbakan’ın hatırasına ve Saadet camiasına ters gözle bakmak ve hakarete kalkışmak üzere kasıtlı koz vermek üzere mi bu ziyaret tasarlanmıştı?
İz’anı ve vicdanı olan herkes Allah için söylesindi; bizzat İmralı’ya gidip baş katil ve kâfir Öcalan’ı ziyaret etmekle ve hele böyle bir süreçte HDP’yi ziyaret arasında ne fark vardı? Yoksa Oğuzhan Asiltürk ve yoldaşları %1’lere düşürdükleri SP’nin kökünü kurutmak ve elde kalan bir avuç sadık ve sağlam Milli Görüşçüyü de kızdırıp dağıtarak AKP’nin tuzağına atmak için mi bu utanç verici ziyareti planlamıştı? Allah aşkına bu acı ve alçaltıcı girişimi haklı çıkarmak ve hayırlara yormak için hangi mazeret ve hikmetleri uyduracaklardı?
Koca Genel Merkez Teşkilatı, bunca il ve ilçe başkanları arasında, Oğuzhan’ın bu zahiren patavatsız ama gerçekte şeytani hesaplı ve pazarlıklı kararlarına karşı çıkacak bir tek adam kalmamış mıydı? Biat ve itaat gibi kavramları istismar ederek, bu ağır sorumluluktan kurtulacağını sananlar aldanmaktaydı. Önceki seçimlerde CIA-MAAT’a yaranma, hatta yağcılık yapma zavallılığına; sözde Diyarbakır Belediye Başkanı, özde PKK militanı Gülten Kışanak’ı makamında ziyaret etme zırvalığına ses çıkarmayan değerli dostlar, bari bu dangalakça davranış karşısında ayağa kalksınlardı…
HDP’ye bayram ziyareti yapan SP heyeti, ABD Büyükelçisi John Bass ile aynı konuma düştüklerinin farkında mıydı?
ABD-Ankara Büyükelçiliğinin resmi internet sitesinden yapılan duyuruda, Türkiye’nin güneydoğusundan gelen çatışma haberlerinin endişe verici olduğu belirtilerek, “Kayyum atamalarının geçici olacağını ve vatandaşların yakında Türk yasasına uygun bir şekilde yeni yerel yetkililer seçmelerine fırsat tanınacağını ümit ediyoruz” şeklinde küstahça ifadeler yer almış ve John Bass resmen PKK ve HDP’ye sahip çıkmıştı. Yahudi asıllı John Bass, Siyonist bir ajandı, PKK ve HDP’yi savunmak onun geni ve görevi icabıydı. Yoksa SP heyetini HDP’nin bayramına gönderen Oğuzhan Durduyan’ın bu kararı almasında da mı “gizli gen”lerinin kabarması yatmaktaydı?
ABD’nin Ankara Büyükelçisi John Bass’ın, Çengelköy’de bir kafe işletmesinin kamerasına takılan görüntüleri basında yer almıştı. Görüntülerden hareketle, John Bass’ın bir rütbeli asker ile darbe girişiminden sadece 1 gün önce görüş alışverişinde bulunduğu saptandığı iddiaları yazılıp konuşulmaktaydı. Çıkan haberler üzerine Amerikan Büyükelçiliği’nden bir açıklama yapılmış ve bu fotoğrafın montaj olduğu öne sürülerek Büyükelçi Bass’ın o gün İstanbul’da olmadığı yalanına sığınılmıştı.
Ve zaten hatırlarsınız ABD Ankara Büyükelçisi John Bass, Zaman Gazetesi’ne kayyum atanması ve sonrasında yaşananlara ilişkin açıklama yapmış ve gazetenin haber yapım sürecine kayyum tarafından müdahale edildiğine dair haberlerden derin rahatsızlık duyduğunu vurgulamıştı. Kayyumu protesto edenlere karşı biber gazı ve plastik mermi kullanıldığına dair haberleri de endişeyle izlediğini aktarmıştı.
Malum odakların borazanı Ahmet Hakan’ın: “Mehter marşlarıyla… Bayraklar açarak… Kürtçe tabelaları yıkarak… Belediye binası zapt etmek de neyin nesi Allah aşkına? Sen ne yaptığını zannediyorsun kardeşim? Orası zaten bize ait değil mi? Mehter marşlarıyla falan neyin fethi bu? O bayrak hepimizin bayrağı değil mi? Ne diye bir zafer nişanesi gibi sallıyorsun o bayrağı milletin üstüne?” diyerek PKK hizmetkârı Belediyelere Kayyum atanmasını şiddetle kınayan ve halkı kışkırtan yaklaşımıyla, Ey SP heyeti, sizin HDP’yi ziyaret edip bayramlaşmanız arasında ne fark vardı?
“Erbakan’ı öldürmek ve gömmek yeterli değildir; Onun üstüne çok kalın bir beton dökmek gerekir!” diyen Siyonist iblisler bu sözleriyle “Milli Görüş zihniyetini tamamen yok etmek ve kalan bir avuç sadık dava gönüllerinin ümit ve heyecanlarını bitirmek” istediklerini açığa vurmuşlardı. Şimdi SP kurmaylarının; aynı şeytani amaca hizmet eden kararlarıyla ve camiamızın sürekli kafasını karıştıran, huzurunu kaçıran ve çalışma azmini köreltip karartan duyarsız ve tutarsız yaklaşımlarıyla, Siyonist odakların karanlık hesapları arasındaki bu yakınlık ve yatkınlık, nasıl yorumlanacaktı? Çünkü bunlar tesadüfen ve safiyetle değil, taammüden (kasten-bilinçle) ve ama sinsice ve tedricen yapılan talan ve tahribatlardı. Ey Hak davanın sadık yolcuları, sevabınız ve şerefiniz kadar, mesuliyetiniz de ağırdır; ya bu tahribatçı yaklaşımları ve sorumlularını Allah için uyarırsınız, veya suç ortağı olarak birlikte yargılanır ve yanarsınız!..
“Devletimiz sadece yurt içinde değil sınır ötesinde de terörle (yani ABD ve İsrail’le) savaşmaktaydı. Maalesef daha önce “Çözüm süreci” adı altında mücadele bırakılmıştı. Böylece terör örgütü ve yandaşları yörede güç kazanmış, taban toplamış, belediyeleri tam anlamıyla ele geçirmiş bulunmaktaydı. Birçok belediyede seçilmiş başkanın yanı sıra Kandil’in atadığı “eş başkan”lar vardı. Asıl belediyeyi yöneten, her isteği yerine getirilen de Kandil’in atadığı eşbaşkanlardı. Halka hizmet yerine, belediye imkânlarının terör örgütü lehine kullanıldığı kesinlik kazanmıştı. Özellikle bölücü örgütün bazı ilçeleri ele geçirip “kurtarılmış bölge” hesaplarını yaptığı dönemde, bu yardımlar korkunç boyutlara ulaşmıştı. Asfalttan, parke taşından önce patlayıcıların koyulduğu, yer altı geçitlerinin oluşturulduğu ortaya çıkmıştı.
Hükümet yetkilileri, HDP’li belediyeleri suçlamakta ama olayların bu hale gelmesinde kendi sorumluluklarını unutmaktaydı. Oysa vaktinde görevlerini yapsalardı kayyum atanmasına gerek bile kalmayacaktı. Şimdi ne oldu? Zaten Güneydoğu’da var olan gerilim biraz daha tırmandırıldı. Hatırlayınız önceleri, Belediye meclislerinin yasalara aykırı kararlarına idari yargıda itiraz etme yetkisi vardı. “Mülki idare amiri hukuka aykırı gördüğü kararlar aleyhine idari yargıya başvurabilir” kuralı, 4 Şubat 2010’da Anayasa Mahkemesi’nce iptal edilip kaldırıldı. Aradan 6 yıl geçmesine karşın, iptal gerekçesi doğrultusunda yasal bir düzenleme yapılmadı. Bu düzenleme yapılmış olsaydı, belediye faaliyetlerinden duyulan yakınmaların çoğu kendiliğinden ortadan kalkacaktı, bu yüzden AKP’nin şikâyete hakkı yoktu.
Mali kaynakların terör örgütüne kaydırıldığı, belediye araç ve gereçlerinin örgüt lehine kullanıldığı, personel giderleri üzerinden terör örgütüne kaynak aktarıldığı da sıkça gündeme taşınmıştı. Belediyeler günümüzde kadrolu memur-işçi yerine taşeron işçi istihdamını yaygınlaştırmıştı. Üzerinde belediye ismi ve amblemi olsa bile çöp toplama, yol yapımı, kanalizasyon vb. işlerde kullanılan taşıt, araç ve gereçleri, belediye üniforması taşıyor olsalar da itfaiye, zabıta, temizlik, fen işleri, büro görevlisi gibi personelin büyük bölümü artık belediyelere değil taşeron firmaların elemanlarıydı. Personel giderlerinin noksansız/gerçekçi olarak belirlenebilmesi için işçi çalıştırılması esasına dayalı hizmet alım ihale giderleri de mutlaka hesaplamaya katılmalıydı. Güneydoğu’daki belediye kadrolarının önemli bir bölümü boş bulunmakta ve örgüte kaynak, taşeron firmalar üzerinden aktarılmaktaydı” tespitleri de haklıydı. Yani AKP kendi suçuna ve sorumluluğuna bahane uydursa da, sonunda mecburen kayyum atamaları lazımdı, kaçınılmazdı. Şimdi SP’nin HDP’ye bu ziyareti, onları mağdur ve mazlum gösterme çabası mıydı?
Yoksaa!? Bu bayram iltiması, erkene alınacağı konuşulan bir genel seçimde, güya SP’ye birkaç milletvekili kazandırmak ve hazine yardımından hisse alıp paylaşmak üzere; hemen bütün anketlerden baraj altında kalacağı anlaşılan HDP ile seçim ittifakı yaparak, bu sivil ve siyasi PKK’ya payanda olmak heveslerine hazırlık irtibatı mıydı? Böyle bir gaflet, dalalet, hatta hıyanet girişimine; “Hikmet-i siyaset ve ibret-i keramet” kılıfı geçirildiğinde bile, halâ bu safsatayı (oltayı) yutacak kadar biat ve itaat manyağı çıkar mıydı?
SP Heyetinin HDP’ye Bayram Ziyareti ŞEFKAT İCABI MI, ŞEYTANİ AMAÇLI MI?
Oncelikle Yazar Harb-is E.Genel Baskani Orhan Atay
Beyefendiyi tebrik ediyorum.Toplumun gozu onunde
cereyan etmis,basinda medyada yayinlanmis ,ispatli
Delilli bir sekilde…..icimizi acitan bu gercekleri Turk
Halkinin tam anlamiyla idrak etme zamani ne zaman?