Milletimiz, tarihimizin en kritik ve karanlık dönemlerinin birinden geçerken… Ülkemizdeki, bölgemizdeki ve yeryüzündeki gelişmeler, geleneğimizi ve güvenliğimizi tehdit ederken… Yani, ikinci bir Kurtuluş mücadelesinin gerektiği bir süreç yaşanırken… Yeni bir Kuvay-ı Milliye gayretiyle, Milli güçlerin dirilmesi, derlenmesi ve direnmesi yolundaki onurlu ve şuurlu çağrılara bir katkı da biz yapmak istedik.
Bu amaçla “Milli Çözüm” dergisini çıkarmaya, yerli ve Milli düşünce erbabının sesini duyurmaya karar verdik.
Önce şu anda Türkiye’de, dört farklı kesim bulunduğunu hatırlatmak istiyorum:
Birinci kesim, ve de maalesef, ekonomik ve siyasi yönden etkili ve yetkili konumdaki bir kesim: “Efendim, Dincilik, devrimcilik, Milliyetçilik, Vatanperverlik, Kemalistlik gibi kavramlar, çağdışı kalmıştır. Artık statükoculuğu bırakmak zamanıdır” düşüncesindedir.
Bunların “Küreselleşme, Batı ile bütünleşme, değişme ve yenileşme” perdesi altındaki asıl niyetleri, Türkiyeyi köleleştirmek, siyonizme teslim etmek ve sömürgeleştirmektir…
Bunların bilinçli takımı HAİNLER‘dir.
İkinci bir kesim: “Aman devrimler elden gidiyor! Başörtülüler ülkeyi istila ediyor!. Kaçılın, imam Hatipliler geliyor!. Camiler çoğalıyor, Gericilik hortluyor! Atatürk’ün Kemikleri sızlıyor!..” gibi hayali kuşkular ve boş kuruntularla halkı tedirgin etmekte ve ortalığı velveleye vermektedir.
Bunlar bindiği dalı kesen, ve kaymakla yedikleri bala tüküren nankör GAFİLLER‘dir. Çünkü hakaret ettikleri halkın ve inancının sayesinde var olduklarının farkında bile değillerdir.
Üçüncü bir kesim de; “Demokrasi küfürdür, Laiklik zulümdür! İran örneği bir şeriat devrimi kurtuluştur!.. Bin Ladin gibi Taliban rejimi, hedefimiz ve arzumuzdur!.” Şeklinde ne İslam’ın esaslarına ve amaçlarına ne de insanlığın ihtiyaçlarına asla uygun ve uygulanabilir olmayan katı ve baskıcı beklentiler peşindedir. Böylece hem Müslümanlara kötülük etmekte hem de toplumu İslam’dan ürkütmektedir… bunlar ise slogancı ve oyunbozancı CAHİLLER‘dir.
Bu üç kesim, her ne kadar birbirlerinin panzehiri ve alternatifi gibi görünseler de, aslında birbirlerinin partnerleridir.
Biri, ötekileri kastederek “Aman ha, biz olmazsak, onlar gelecek!” diyerek toplumu korkutmakla, bir nevi birbirlerinin varlık sebebi ve sermayeleri gibidirler…
Dördüncü ve dürüst bir kesim… Toplumun çok büyük çoğunluğunun temsilcisi olan bir kesim ise; Türkiye’nin her bakımdan ve kendi imkanlarıyla kalkınmasını… Tarihin akışına ve dünya barışına katkıda bulunabilen Lider ülke konumuna taşınmasını… Farklı köken ve kültürden, Değişik din ve düşünceden, herkesin inandığı gibi yaşama haklarına sahip olduğu örnek bir laikliğin ve gerçek bir demokrasinin sağlandığı, mutlu ve umutlu günlerin hevesinde ve hedefindedir.
Bunlar daha önce hangi parti ve fraksiyona sahip olursa olsun bugün vazgeçilmez haklarımızın ve ülke çıkarlarımızın korunması için el ve gönül birliği yapmaya mecbur olan ve Kuvay-i Milliye ruhu taşıyan Milli ve Yerli güçlerdir.
S.P. Genel Başkanı Prof. Dr. Necmettin ERBAKAN Hoca’nın, 30 Ağustos Zafer Bayramıyla tebrik mesajında dile getirdiği: “Dış mihrakların dünya hakimiyetlerini tesis için, kendi gayelerine erişebilmek bakımından “Türkiye’nin güçsüzleştirilmesi ve 2. Sevr’in gerçekleştirilmesi” planlarının büyük önem kazandığı ve hızlandığı bir ortamda; bunların kahraman ordumuzu hedef alan davranışları karşısında, vatanını ve Milletini seven bütün Milli Güçler ve Milli Görüşçüler olarak bizlerin de, düşman çevrelerin tam aksine, şanlı ordumuzun itibar ve gücüne her zamankinden çok daha fazla önem vermek mecburiyetimiz vardır, bu durum oldukça açıktır ve şuurlu olmanın doğal bir sonucudur!” şeklindeki tarihi tespit ve tavsiyeleri her türlü takdirin üzerindedir.
Artık bir kişinin veya kesimin gerçek kimliği ve karakteri;
“Solcu mu, sağcı mı? Dindar mı, Kalender kafalı mı? Ilımlı mı, İslamcı mı? Sünni mi, alevi mi? Sorularının karşılığı ile tam anlaşılmamaktadır.
Bunların yerine:
Avrupa’nın eyaleti, IMF’nin borç kölesi bir ülkemi amaçlıyor?
Yoksa, her yönden kalkınmış ve bağımsızlığını kazanmış bir Türkiye için mi çalışıyor?
Mazlum ve mağdur Irak halkını mı düşünüyor, Yoksa zalim ve mağrur Amerikan çıkarlarını mı kolluyor?
Dünyanın baş belası ve Ortadoğu’nun çıban başı olan Siyonist ve saldırgan İsrail artık durdurulsun mu, istiyor, Yoksa kaypak ve yalaka bir ağızla, hala “İsrail-Filistin barışına katkıdan mı dem vuruyor?
Sorularının yanıtı, bir insanın gerçek ayarını ortaya koyacaktır.
İşte görüyorsunuz Milliyetçi sağcılığı, ülkücüler ve MHP eliyle öldürten…
Solculuğu ve sosyal adalet kavramını Ecevit ve CHP eliyle mezara gömdürten güçler,
Şimdi de, İslamcılığı AKP eliyle bitirmenin gayretini taşımaktadır.
Bakınız, Bazı ülkücüleri, Azerbaycan da, Siyonistlerin uşağı olan provokatör İsa Gamberi desteklemek üzere kışkırtmaktadır.
Artık uyanmak ve Toparlanmak zamanıdır.
Çünkü Allah Korusun, Türkiye Gemisi batarsa, bundan kurtulan ve karlı çıkan hiç kimse olmayacaktır.
İlk yazıda da, son yazıda da aynı inanç ve azim…
[quote name=”İsimsiz”]Senelerce bahsi geçen 3 batıl güruhta bir o yana bir bu yana savrulan halkımız, şu tespitlere, 4. Ve tek hak yola öylesine muhtaç kalmış ki.[/quote] 2021 yılındayız ve Adil Düzen programlarını konuşan-yazan, anlatan, inanan bir ekip Milli Çözüm var.
Dünya’da yeni bir düzen ihtiyacı olduğunu herkes kabul ediyor ancak Batı her yolu denese de bütün sistemleri çökmüştür. Yeni bir düzen ihtiyacını artık herkes ve her kesim sesli olarak dile getiriyor. Peki bu yeni düzen nasıl olmalıdır, doğru ve yanlışlar tespit edilirken hangi kriterlere uyulmalıdır gibi soruların cevabını Aziz Erbakan Hocamızın Adil Düzen projelerinde buluyoruz. Zaten dünyada Adil Düzen’den başka bir alternatif de bulunmuyor.
Allah’ın va’adi haktır! Elbette yeni bir dünya kurulacak ve sadece Müslümanlar değil, tüm insanlık huzura kavuşacaktır. Bunun tek yolu da Aziz Erbakan Hocamızın teknolojik, ekonomik, ilmi, siyasi ve ahlâki altyapısını hazırladığı Adil Düzen projeleridir.
İlk yazıda da, son yazıda da aynı inanç ve azim… Yolundan milim sapmamış olan bir görüşün yolcularıyız elhamdüllillah.
Çıkarken…
Senelerce bahsi geçen 3 batıl güruhta bir o yana bir bu yana savrulan halkımız, şu tespitlere, 4. Ve tek hak yola öylesine muhtaç kalmış ki. Tam umutların tükendiği, akılların bulanıklaştığı, imanların kalplerde can çekiştiği zamanda Rabbimiz Milli bir Çözüm halk eylemiş. Seçim arabaları misali çıkıp şu hakikatleri haykırasım gelse de biliyorum ki derman derdi olana verilir. Halinden, piyonluktan, savrulmaktan ve güdülmekten memnun olana bu hakikatler ağır gelir. Kıymetsiz gelir. Umuyorum ve dua ediyorum ki şu topraklarda yaşayan her fert suya muhtaç olduğu gibi milli çözüme muhtaç olur. Ateşten elini kaçırdığı gibi siyonizmden kaçar. Ve ateşi suyla söndürdüğü gibi siyonizmi de milli çözümle söndürür. 2004’teki yazı 2020ye kadar eskimek şöyle dursun, kıymetlenmiş. 2004ten bu yana verilen tavizleri, zararları gördükçe hak haklı çıktıkça milli çözüme sahip bir yöneticiye, meclise ne kadar muhtaç olduğumuz anlaşılmış.
“Muhalefet aciz, aynı karedir
Sağ-sol boş laf; batıl, hep yekparedir
Milli Çözüm şarttır, tek son çaredir
Bize Adil Düzen sağlayan gelsin”