Bugünlerde Herkes Birbirine Aynı Soruyu Soruyor:
Asker, Erdoğan'ın Çankaya Yolunu Kesebilir mi?
Cumhurbaşkanlığı tartışmalarında son nokta… Haftalık Dergisi, "Erdoğan'ın Çankaya yolculuğu ordu tarafından kesintiye uğratılabilir mi" sorusuna cevap aradı. Türkiye iki yıldan beri Çankaya'yı, Tayyip Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığı'na aday olup olmayacağını tartışıyor. Adaylığı tartışıyor çünkü herkes biliyor ki aday olduğu anda seçilip 11. Cumhurbaşkanı olacak. Bunun olmasını arzulayanlar olduğu kadar olmamasını isteyenler, her ne pahasına olursa olsun engellenmesi gerektiğini düşünenler de var. "Her ne pahasına olursa olsun engellenmesi gerektiğini düşünenler" için son çare asker. Yani, Erdoğan bu kararlılığından şu veya bu nedenle, gerilim-kriz çıkar kaygısından veya asker müdahale eder korkusuyla kendiliğinden vazgeçerse ne ala. Ama ya vazgeçmez ise ne olacak? Ki, son günlerde Erdoğan'ın adaylığı ve Mayıs ayında Cumhurbaşkanı seçileceği ihtimali giderek güçlenmiş durumda. O zaman ne olacak? Öyle ya muhalefetin Erdoğan'ın adaylığını da seçilmesini de engelleyebilecek sayısal bir gücü yok. Erdoğan adaylık başvurularının son günü olan 26 Nisan'da aday olursa, ilk iki turda belki 367'yi bulup seçilemeyecek. Ama muhtemelen 3 Mayıs günü yapılacak olan üçüncü tur oylamada 350 civarında bir oyla 11. Cumhurbaşkanı seçileceği kesin ki bu turda 275 oy yeterli. Eski Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu'nun ortaya attığı "ilk iki turda Meclis oturumuna en az 367 milletvekili katılmaz ise seçim geçersiz olur, Anayasa Mahkemesi iptal eder" formülü de pek tutacak gibi gözükmüyor. O zaman ne olacak, nasıl engellenecek Erdoğan'ın Köşk'e çıkışı? "Her ne pahasına olursa olsun engellenmesi gerektiğini düşünenler"e göre, görev askere, Türk Silahlı Kuvvetleri'ne düşüyor. O cepheye göre, Erdoğan "Cumhuriyet değerlerine bağlı bir siyasetçi değil. Laik demokratik cumhuriyet için Erdoğan'ın cumhurbaşkanlığı büyük tehlikedir. TSK'nın Başkomutanlığı, Atatürk'ün makamı ona emanet edilemez…." Onun için de "her ne pahasına olursa olsun engellenmeli" diyorlar. Doğrudan veya dolaylı biçimde askere mesaj yolluyorlar. |
Aslında Tayyip Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı olmasından TSK da mutluluk duymaz. Erdoğan ile TSK'nın Türkiye'nin bazı temel meseleleri konusunda farklı bakış açılarına sahip olduğu biliniyor. Örneğin Kıbrıs politikası, AB süreci, cumhuriyet değerlerine yaklaşım ve laiklik anlayışı gibi…
Hatta Yüksek Askeri Şura kararlarının "ordudan ihraçlar" paragrafına Erdoğan'ın sürekli muhalefet şerhi koyuyor olması da bir başka sıkıntı.
Evet, bunlar asker açısından da sıkıntı. Asker, Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığı için iyi olur demiyor belki, fakat olmaması için ne yapacak?
28 Şubat benzeri bir yumuşak müdahale yöntemi ile korkutup geri adım attırma yoluna mı gidecek? Bu sonuç vermez ise doğrudan müdahale ile mi engelleyecek Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığını?
Hayır… Asker bu sürece müdahale etme eğiliminde değil. Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığından çok mutlu olmasa da, TSK demokratik sürece en ufak bir gölge düşürmeme konusunda son derece hassas davranacaktır. Siyasete, Cumhurbaşkanlığı ile ilgili siyasal sürece müdahale eğilimine gireceği beklenmemeli TSK'nin.
Özetle asker Erdoğan'ın önünü kesmeye kalkmaz, kalkamaz. Ve mevcut konjonktürde Erdoğan'ın Çankaya yürüyüşünü durdurabilecek tek güç, tek irade var: Tayyip Erdoğan'ın bizzat kendisi…
Kim Ne Düşünüyor?
Görüşlerini Göreve Karıştırmazlar
Vefa TANIR (Milli Savunma eski Bakanı) Benim bildiğim Türk Silahlı Kuvvetleri kendilerine verilen görevin dışında bir şeyle meşgul olmaz. TSK mensupları da insandır, her konuda kişisel görüşleri olabilir, ama bunu göreve karıştırmazlar. Osmanlı'dan beri TSK'nin sağlamlığı bundan dolayıdır, görev anlayışındandır.
Tsk'nın İlgisi Olmaz
İsmet SEZGİN (Eski Bakan)
TSK, en büyük kumandanından en küçük sorumlusuna kadar demokrasiyi içine sindirmiş, demokrasiye inanmış bir büyük kurumdur. Ülke yönetiminde demokratik yoldan başka çıkar yol olmadığının bilincindendir. Bu bilinç doğrultusunda hareket etmektedir. Sayın Başbakanın, Cumhurbaşkanlığı'nın engellenmesiyle Silahlı Kuvvetler'in hiçbir ilgisi olamaz. Başbakanın adaylığı konusunun TSK tarafından engellenmesinden daha çok kamuoyu tarafından engellenmesi önemlidir. Ve kendilerinin (Erdoğan) bu konuda seçim sonrasında meydana gelebilecek bunalımı dikkate alması gerekir Çoğulcu, katılımcı ve özgürlükçü bir rejim olan demokrasinin kendine özgü kurallarının, kurumlarının dikkat nazara alınmasında zorunluluk vardır.
Asıl Amaç Gül'ün Başbakan Olmaması mı?
Prof. Mahir KAYNAK (MİT eski görevlisi) Soruyu, "TSK, Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığını engeller mi?" şeklinde sorarsak, buna vereceğim yanıt, görüşlerimi yansıtmaz. Ben konuya farklı bakıyorum. Bunun dayanaklarını da geçmişten alıp günümüze getireceğim. Sayın Başbakan Erdoğan, 3 Kasım seçimlerinden sonra Meclis dışında kalmıştı ve Abdullah Gül başbakan olmuştu. Daha sonra Anayasa değişikliği yapıldı ve çeşitli zorlamalarla Siirt seçimi iptal edildi. Erdoğan'ın buradan seçilerek Başbakan olması sağlandı. Hâlbuki pekâlâ Abdullah Gül orada kalabilirdi. Hukuken bir sakınca yoktu. Üstelik Erdoğan'ın başbakan olması, şimdi cumhurbaşkanlığına karşı çıkan Deniz Baykal'ın desteğiyle mümkün oldu.
Oradaki asıl amaç Sayın Gül'ün Başbakanlığını engellemekti. Şu anda da mesele Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığı değil, Tayyip Bey Cumhurbaşkanı olursa Sayın Gül'ün kaçınılmaz olarak başbakan olacak olmasıdır. Asıl istenmeyen, Gül'ün başbakan olmasıdır. Bu neden engelleniyor? Bu mesele siyasidir. Her ikisinin temsil ettiği görüşler var. Dünyada kimse bizim baktığımız gibi siyasete bakmaz. Biz "sert – yumuşak" deriz ama dünya farklı bakar olaya Fazilet Partisi içinde gerçek muhalefeti yapan, Erbakan'la yarışan Gül'dü. Tayyip Bey sonradan geldi. O günlerde Tayyip Bey Erbakan'ın elini öpüyordu. Gül ve çevresi küreselcidir. Oysa şu anda küreselciliğe karşı bir akım var dünyada. Küresel sermayenin etkili bölümü ve Bush yönetimi, küreselci liderlerin işbaşına gelmesine karşı Aslında Tayyip Bey de Gül'den aldığı ilhamla bir nebze Küreselleşmeci oldu ama bundan vazgeçme eğilimi gösteriyor. Bu yüzden, bahsettiğim odakların Gül'ün başbakanlığını engelleyeceğini düşünüyorum. Cumhurbaşkanlığı seçiminden önce erken seçim kesinlikle olmayacak. Olursa Tayyip Bey aldığı güçle Cumhurbaşkanlığı koltuğuna kolaylıkla oturur. O zaman da Gül başbakan olur. Gül'ün başbakanlığının önlenmesi için, Cumhurbaşkanı bu Meclis tarafından seçilecek, ama Meclis dışından herkesin kabul edebileceği bir aday Cumhurbaşkanı yapılacaktır. Burada seçilecek kişi TSK ve AKP gibi güçlerin ortak noktasında bulunacak biri olacaktır. Bütün dünyada bu işler böyle olur. ABD başkanı da bu güçler tarafından dünya konjonktürüne bağlı olarak tayin edilir. Blair de aynı yöntemle tasfiye ediliyor şimdi. Dolayısıyla küresel güçlerin halledeceği bu meselede TSK'nin rol oynamasına gerek kalmayacağını düşünüyorum.
Buna Yanıt Vermem
Nusret Demiral (Eski DGM Başsavcısı) Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Başbakan Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı olmasına müdahale edip etmeyeceği sorusuna yanıt vermem. Yapmış olduğum görevler gereği, böyle bir soruya yanıt vermemeyi uygun görüyorum. Bu konuda ne bir tahminde bulunmak ne de bir değerlendirme yapmak istiyorum.
Sistemin Ruhuna Ters
Mehmet Ağar (DYP Genel Başkanı) Böyle bir soru olamaz. Sistemin ruhuna aykırı.
Emekli subayların Erdoğan'ın adaylığı ile ilgili olarak farklı görüşleri var.
Bazı konularda farklı bakış açılarına sahip olsalar da asker Erdoğan'a müdahale etme eğiliminde değil.
Emekli Generaller Erdoğan'ın Köşk'e Çıkmasından Kaygılı
Fikir Beyanı Ne Kadar Etkili Olur Bilemem
Tuncer KILINÇ (Emekli Orgeneral): TSK sonuçta bir örgüttür. Önceki seçimlerde de bu konu gündeme geldi. Cumhurbaşkanı TSK'nin da başıdır. Bu nedenle, TSK'nin fikir beyan etme hakkı vardır, ama seçim sürecinin içerisinde yasal görevi yoktur. Belli yerlerde telkinler yapmak suretiyle fikir beyan edilir. Ne kadar etkili olur bilemem. Bu durum demokrasi içerisinde yadsınabilir ama bu bir vak'adır. Bence artık Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı olma düşüncesi yok. Adaylık niyeti var idiyse de, vazgeçmiş olabileceğini düşünüyorum. Zannediyorum ki vazgeçtiler.
İş İşten Geçti Artık
Erol ÖZKASNAK (Emekli Tümgeneral – 28 Şubat dönemi Genelkurmay Genel Sekreteri): Cumhurbaşkanlığı konusunun tartışılmaması için gündemi bilerek Kerkük meselesiyle değiştirdiler. Erdoğan'ın önünü, başta Baykal olmak üzere öyle bir açtılar ki, artık Cumhurbaşkanlığı'na kadar gider. Atı alan Üsküdar'ı geçti. Önünü kimse kesemez. İş işten geçti artık.
Adaylığını Kabul Etmek Mümkün Değil
Kemal YAVUZ (Emekli Orgeneral):
"TSK Erdoğan'ın önünü keser mi?" sorusuna yanıt veremem de, vermem de. Adaylığını açıklarsa engellenmesi için hangi yollar izlenebilir, onu ben değil izleyecek kişiler bilir. Adaylığını mevcut Anayasa çerçevesinde kabul etmek mümkün değil. Sayın Erdoğan'ın bugüne kadar gösterdiği kişilik, Anayasanın ruhu ve lafzı karşısında uygun değil. Ama kendi adıma Sayın Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı olmasını uygun görmüyorum.
Olmamalı
Hurşit TOLON (Emekli Orgeneral):
Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığı'na gelmesini olumlu bulmuyorum. Toplumun büyük kısmı da olumlu bakmıyor. Türkiye Cumhuriyeti'nin başına cumhuriyetin bütün özelliklerini korumayı arzulayan bir kişinin gelmesi gerekmektedir. Benim yapabileceğim yorum buraya kadar.
Spekülasyon Olur
Şener ERUYGUR (Emekli Orgeneral/Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Başkanı)
TSK adına konuşma yetkim yok. Bu nedenle bu konuda yapılacak bir değerlendirme spekülasyonun ötesine geçmez. Kişisel düşüncem, seçilecek cumhurbaşkanının cumhuriyetin değerlerine yürekten inanmış bir kişi olmasının Türkiye acısından yaşamsal önemi vardır. Bir kişi, isim üzerinde durmuyorum. Aksi durum, Türkiye'de çalkantılara, kaosa neden olur. Karar vericilerin sorumluluk duygusu içerisinde hareket edip, konuyu bu şekilde süzgeçten geçirmeleri, seçimi öyle yapmaları gerekir.[1]
Gizli Oturumdan "Kürdistan'a Garantörlük" Şifreleri
Hükümetin planı: Kerkük'e 'Kürdistan'da özerklik Gizli oturumda 'Kürdistan'a Türkiye'nin garantörlüğünü sağlayacak plan hükümet tarafından dile getirildi. Üç aşamalı planın temeli, Kukla Devlet'e garantörlük! Kerkük petrollerinden aslan payını da Kukla Devlet alacak. Karşılığı Kerkük'e Kürdistan içinde özerklik! Kerkük-Yumurtalık'a paralel bir hattın Ceyhan'a bağlanması ise diğer ayak. Yılbaşından bu yana Kerkük nedeniyle Ankara'da artan tansiyon 23 Ocak'ta gizli oturumla TBMM'ye taşındı. Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, 18 Ocak'ta yapılan açık Irak oturumunda "bazı şeyler var, açık konuşamıyorum" demişti. Salı günü akşam saatlerinde başlayan gizli oturum, Hrant Dink suikastının gölgesinde yapıldı. ABD ile sürdürülen görüşmelerin ayrıntıları anlatıldıkça, hükümetin "Kürdistan"a garantörlük planını uygulamakta olduğu anlaşıldı. Kerkük'ün statüsü ise "Kürdistan içinde özerklik" formülüyle izah ediliyor. Üç Aşama Hükümetin dile getirdiği Irak politikasının ayrıntıları şöyle açıklanıyor: "Kerkük ve Irak konusunda Amerika ile bir mutabakat var. Bizim Kürtleri ikna etmek için söyleyeceklerimizi destekleyecekler. Üç aşamalı bir plan var.
2. ve 3. aşama olarak tarif edilenler, birinci aşamanın kabulüyle aslında geçersiz hale geliyor. Çünkü birinci aşamanın mahiyeti açık: "ABD'nin Kukla Devlet'e garantörlük ve Kerkük'ün 'Federal Kürdistan Bölgesi' içinde özerklik alması ve petrollerden Türkiye'ye pay verilmesi havucuna uzanmak". Hükümet, askerlerin de bu planın içinde olduğu propagandasını yapıyor: "Askerler de Amerika ile ilişkileri yavaş yavaş düzeltiyorlar." Gerçek durumsa farklı. Üst düzey bir Dışişleri Bakanlığı yetkilisi bu durumu "herkes kendi ödevini yapıyor. Askerler de kendi ödevlerini yapıyorlar" şeklinde özetledi. Türkiye'nin Irak konusunda gizli oturum yapması Batılı ülkelerde tedirginlik yarattı. Gizli oturumdan sonra Ankara'daki 14 Avrupa ülkesinin büyükelçisi bilgi için Dışişleri Bakanlığı'ndan randevu istedi. |
"İran Etkisi İstikrarsızlık Yaratır"
Hükümetin bir başka hedefi İran. İran'ın dolayısıyla Şii etkisinin Ortadoğu'da arttığı ve bu etkinin özellikle Irak'ta istikrarsızlığı körüklediği Hükümet tarafından propaganda malzemesi olarak kullanılıyor. Hükümet'e göre, "İran'ın ciddi bir etkisi var. Eski Irak bir denge unsuruydu. Bu dengenin yeniden sağlanması zor. Nisbi de olsa bir denge sağlayabilmek için, Sünniler sürece dâhil edilmeli. Bu konuda Barzanilerle birlikte çalışılmalı.
Amerika Irak'tan giderse Sünniler, Şiiler; İran, Arap âlemi ve İsrail, Türkiye ile baş başa kalır. Bu durumda Avrupa Birliği ve Batı'yla ilişkilerin yerini İran ve diğerleri alır."
Hükümet, Amerika'nın kuzeye çekilmesini ikinci bir durum olarak gösteriyor. "ABD'nin kuzeye çekilmesi İran'ı da tehdit eder bizi de. İran bunun farkında. Böyle bir durumda da Türkiye İran'la birlikte hareket eder.
"Üçüncü bir yol Kürtlerle konuşmak ve Kerkük konusunda özel statüyü kabul etmeleri."
Pkk İçin Baharda Sosyal Adım
Irak meselesinin bir ayağı Kerkük'se diğer ayağı PKK.
Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, gizli oturumda Amerika ile yapılan görüşmelere ilişkin bilgi verirken, Kerkük ve PKK konularını Amerika ile anlaşarak çözmek istediklerini anlattı. Bu konuda Washington'un bazı adımlar atmaya hazırlandığını söyledi.
"Amerikalılar Mahmur kampını boşaltacak. Ancak asıl önemli adım sosyal alanda atılacak. Bunun için ön hazırlıklar yapılıyor. Kandil'dekilerin aileleriyle görüşülüyor. Onlar kanalıyla Kandil'e mesaj gönderiliyor. Bahar aylarında bir açılımdan söz edilebilir."
Abdullah Gül, 9 Ekim 2006'da Hürriyet Gazetesi'nden Fatih Çekirge'ye verdiği mülakatta, PKK'nın ateşkesi sürdürmesi durumunda bazı adımlar atacaklarını açıklamıştı.
Amerikan tarafı ise Kerkük konusunda anayasal sürecin devam ettiğini belirtiyor ve Türkiye'nin itiraz ettiği referandumun yapılacağını vurguluyor. Ancak bu hükümete göre Amerikan tarafının gösterdiği yüzü. Madalyonun diğer yüzünde Washington Türkiye'nin Kürt liderlere Kerkük'le ilgili söylediklerini destekleyecek.
Eski plan yeni cila
Hükümetin bayraktarlığını yaptığı "Kukla Devlet'e garantörlük" ve Kerkük'ün bu bölge içinde özel statüye kavuşturulması, ABD Dış Politika Derneği tarafından 1999 yılında İtalya'da düzenlenen "Yeni Yüzyıla Girerken Türkiye'nin Önündeki Sorunlar ve Olanaklar" adlı toplantının da gündem maddesiydi. Aydınlık Ankara Temsilcisi Fikret Akfırat'ın kaleme aldığı "Kukla Devlet: ABD Kürdistan'ı nasıl kurdu" kitabında ayrıntıları yer alan toplantının konuşmacılarından Graham Fuller, "Kuzey Irak Türkiye sınırları içine çekilebilir" demiş ve eklemişti: "Kuzey Irak'ı alın, Musul-Kerkük de sizin olsun". Aynı toplantıya katılan CIA eski Başkanı Stansfield Turner de benzer görüşleri savunmuştu.
ABD, Türkiye'nin Irak'taki direncini kırmak için Kerkük özerk bölgesi havucunu uzatmıştı. Plana göre İsviçre tipi kantonlardan oluşan yapı içinde Irak'ın birliği korunacak, Kerkük de bu kantonlardan biri olacaktı. Hong Kong gibi olacağı söylenen Kerkük'ün Türkiye'ye verilmesi, ancak "Türkiye himayesinde Kürdistan" ile mümkün olabilecekti. Irak'ın mevcut 18 vilayeti İsviçre tipi 8 kantona ayrılması planlanmıştı. Bu kantonal yapı; Musul-Kerkük'ün oluşturacağı ikisi Türkmen, Duhok ve Süleymaniye'den oluşan ikisi Kürt, iki Sünni ve iki Şii eyaletiyle tamamlanacaktı. Kerkük'e özerklik tanınarak Türkiye'nin himayesi altına verilmesi öngörülüyordu. Plana Türkiye'yi ikna etmek için "Kuzey Irak'ta Kürtlerin tam denetimi ele geçirmesini engellemek" gerekçesi ileri sürülmüştü.
Nicholas Burns'ün tehdidi
Genelkurmay Başkanı, Dışişleri ve Milli Savunma Bakanlarının Washington ziyareti öncesinde Irak konusunda Ankara hareketli. 18-19 Ocak'ta Ankara'ya gelen Amerikan Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Nicholas Burns'ün Irak'taki Amerikan askerlerini sınırlara konuşlandırma hazırlığından söz ettiği öğrenildi. Diplomatik kaynaklara göre Burns, "sınırların güvenliği ve Kürt devletinin ilanını önlemek" gerekçesiyle askerlerini, Türkiye, İran ve Suriye sınırlarına kaydırma hazırlığında olduklarını açıkladı. Planın sahibi Pentagon. Böylelikle İran'ın kontrol altına alınacağı, El Anbar eyaletinde asayişin sağlanacağı ve sınırdan Türkiye'ye sızmaların önleneceği taahhüt ediliyor. Genelkurmay ise Nicholas Burns'ün bu "teklif"ini, "Türkiye'nin Irak'a gireriz çıkışına karşı Amerikan kartı" olarak değerlendirdi. Askeri yetkililer, Burns'ün bu sözlerini, "girmeye kalkarsanız karşınızda bizi bulursunuz" diye algıladı.[2]
Hamza Kaçar, Erdoğan ve Unakıtan'ın Boy Hedefiydi
Maliye operasyonunda hedef Yasin El Kadı soruşturmacısı
Maliye Bakanlığı'nda "Temiz Eller" iddiasıyla başlatılan operasyon tam bir komplo. Unakıtan ve Teftiş Kurulu Başkanlığı'na vekâleten getirdiği Boyalı'nın Erdoğan'ın talimatıyla başlattıkları operasyonda hedef, Yasin El Kadı incelemesini yürüten Başmüfettiş Hamza Kaçar. AKP, bir taşla bir kaç kuş vurmaya çalışıyor. Aydınlık, komployu ayrıntılarıyla açıklıyor.
Maliye Bakanlığı'nda AKP komplosu yaşanıyor. 24 Ocak'ta basına "Maliye'de köstebek skandalı" başlıklarıyla servis edilen haberlerin esas hedefi, AKP'nin Maliye Bakanlığı'ndaki kapsamlı operasyonunu örtmek.
Operasyon, "Cumhurbaşkanı ve Genelkurmay Başkanı'nın hesaplarına girildi" denilerek kamuoyuna sunuldu. İki en üst düzey devlet yetkilisinin hesaplarına girildiği gerçek. Ama Sezer ve Büyükanıt'ın hesaplarına girenler bu operasyonda suçlanan kişiler değil. Tam tersine Sezer, Büyükanıt, hatta Baykal ve Emin Çölaşan'nın hesaplarına gizlice girenler iktidarın adamları. Nitekim ellerinde bu hesaplara girebilmek için gerekli bütün şifreler bulunuyor.
Gelelim operasyonda hedef alınan kişiye. Görevden alınmak istenen Müfettiş, Tayyip Erdoğan'ın iktidara gelir gelmez, "Bu adamı görevden alın" diye özel talimat verdiği Hamza Kaçar. AKP, böylece bir taşla iki kuş vurmak istiyor. Hem kendi illegal eylemini perdeliyor hem de Başbakan ve Maliye Bakam Unakıtan'ın mali açıklarını ortaya çıkaran görevliyi tasfiye ediyor.
Komplo, Maliye Bakanlığı'ndan Anadolu Ajansı'na yapılan şu açıklamayla basına servis edildi: "Maliye Teftiş Kurulu tarafından, Vergi Dairelerinde ve denetim birimlerinde kullanılmakta olan VEDOP sistem ve vergi güvenliğinin tespitine yönelik çalışmalar sırasında, herhangi bir görevlendirme olmaksızın bazı kişilere ilişkin bilgilerin sorgulanarak, üçüncü şahıslara aktarıldığı saptandı."
Tutarsız İddialar
Basına servis edilen iddialar şöyle:
Maliye Bakanlığı açıklamasına göre, Bakanlık bünyesinde "Temiz Eller" operasyonu başlatıldı. Bu operasyon kapsamında, aralarında Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Genelkurmay Başkanı'nın da bulunduğu "ünlü" kişilerin Maliye Bakanlığı'ndaki hesap kayıtlarına girildiği saptandı. Hem de 81 ilin 70'inde…
İşte bu olay aslında operasyonun bam teli. Çünkü Maliye Bakanlığı açıklamasında Vergi Dairesi Otomasyon Projesi (VEDOP) kayıtları kullanılarak bu hesaplara girildiği iddia ediliyor, oysa bu mümkün değil. Çünkü VEDOP kayıtlarında sadece vergi dairesi kayıtları bulunuyor, banka hesaplarına buradan ulaşmak mümkün değil. Aralarında Cumhurbaşkanı, Genelkurmay Başkanı ve siyasi liderlerin de bulunduğu çok sayıda kişinin banka hesaplarına girildiği açıklaması, Tayyip Erdoğan'ın bazı gazete yöneticileri ve köşe yazarlarıyla ilgili olarak "elimizde bilgi ve belgeler var" sözüyle, Maliye Bakanı Unakıtan'ın "Deniz Baykal'ın bankalardaki yüklü miktarda parası olduğuna" ilişkin sözlerini hatırlatıyor.
Maliye Bakanı Kemal Unakıtan, hesaplara girildiğini, kendisi hakkında "vergi kaçakçılığı" iddiasıyla verilen soru önergesiyle birlikte fark etmiş! CHP Milletvekilleri Atilla Kart ve Kemal Kılıçdaroğlu, Unakıtan'ın ortağı olduğu BEM Dış Ticaret Anonim Şirketi'yle ilgili soru önergesini araştırırken Maliye kayıtlarına usulsüz yollardan girildiğini saptamış. Bakın şu tesadüfe! Ardından da olayın sorumlusu ilan ettikleri Maliye Başmüfettişi ile Hamza Kaçar ve 2 Vergi Dairesi Müdürü ve bir Müdür Yardımcısı ile bir bilgisayar operatörünü 23 Ocak'ta açığa aldırıyor. Bu durumda, "81 ilin 70'inde girilmişse neden sadece Kaçar ve 4 kişi görevden alınıyor?" sorusu yanıtsız kalıyor.
Kaçar, El Kadı-Zapsu Bağlantısını Araştırıyordu
Olayın gerçek hikâyesiyse şöyle:
Açığa alınan Hamza Kaçar, Birleşmiş Milletler'in uluslararası terörü finanse eden kişiler listesinde yer alan ve Usame bin Ladin ile bağlantılı olduğu öne sürülen Yasin El Kadı hakkında Başbakanlık kararı doğrultusunda inceleme yapıyordu. Kaçar, bu inceleme sırasında aralarında Tayyip Erdoğan'ın danışmanı Cüneyt Zapsu'nun da bulunduğu AKP kurucularının El Kadı ile bağlantısını ortaya koyan bilgilere ulaşmıştı. Kaçar'ın araştırdığı diğer konular Unakıtan'ın da adının karıştığı Al Baraka Türk dosyası ve onlarca naylon fatura ve hayali ihracat incelemeleriydi. Kaçar'ın BM kararları doğrultusunda çıkarılan Başbakanlık kararıyla ve Teftiş Kurulu'nun talimatıyla yaptığı Yasin El Kadı soruşturması 4 yıldır Maliye Bakanı Kemal Unakıtan tarafından hasıraltı edilmek isteniyor ve bir türlü işleme sokulmuyordu. Kaçar'ın esas "suçu" da bu incelemede ulaştığı bilgileri rapor haline getirmek, yani görevini yerine getirmekti.
"Militan Akp'li" Görev Başında
Tayyip Erdoğan Unakıtan'a, Kaçar'ın tasfiye edilmesi talimatını vermişti. Unakıtan, Kaçar'ı önce Maliye Akademisi'ne Başkan Yardımcısı olarak atadı. Ancak Kaçar, idare Mahkemesi kararıyla göreve döndü. Unakıtan bu kez Kaçar'ı tasfiye edebilmek için "militan AKP'li" olarak nitelenen Cemal Boyalı'yı Maliye Teftiş Kurulu Başkanlığı'na vekâleten atadı. Boyalı'nın daha önce Ankara Defterdarlığı'na atanmasını veto eden Cumhurbaşkanı Sezer, Boyalı'nın Teftiş Kurulu Başkanı olmasını da onaylamadı. Boyalı, 10 Temmuz 2006'da Teftiş Kurulu Başkanlığı'na vekâleten atandı.
Cemal Boyalı, göreve gelir gelmez Hamza Kaçar'ı tasfiye etmek üzere ekibini kurdu.
İsimsiz ve İmzasız İhbar Mektupları
Bunun ardından Kaçar ile ilgili imzasız ve asılsız "ihbar" mektupları ortaya çıkmaya başladı. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na Hamza Kaçar hakkında isimsiz adressiz ihbar mektupları gönderildi. Örneğin, Boyalı'nın Teftiş Kurulu Başkanvekili olmasından 9 gün sonra yazılan bir ihbar mektubunda, Kaçar'ın Yasin El Kadı ile bilgileri basına sızdırdığı öne sürüldü. Cemal Boyalı ve ekibi, Hamza Kaçar'ı tasfiye etmek için 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 125'nci maddesinde yer alan "Yetki almadan gizli bilgileri açıklamak" suçunu kullandı.
İddialara göre bu ekipte Maliye Müfettişleri, Fethullah Gülen'in ilk avukatlarından Fethi Ün'ün kardeşi Raci Ün, Ahmet Veysel Özer, Kemal Doğru bulunmaktaydı. Bundan bir süre önce, Ahmet Veysel Özer ile Kemal Doğru'nun kendi aralarında yaptıkları telefon görüşmesinin kayıtları elden ele dolaşmaya başlamıştı. Bu telefon kayıtlarında Cemal Boyalı ile Ahmet Veysel Özer ve Kemal Doğru arasındaki ilişki açığa çıktığı gibi, bu ikilinin Hamza Kaçar'ın tasfiyesine ilişkin konuşmalar yaptığı saptanmıştı.
Boyalı Hakkındaki Davaları Unakıtan Engelliyor
Boyalı hakkında 10'larca dava açıldı, fakat Maliye Bakanı Unakıtan'dan Boyalı hakkında soruşturma izni çıkmadığı için davalar "takipsizlik"le sonuçlandı. Boyalı'nın çeşitli nedenlerle ceza verdiği Büro Emekçi Sendikası üyeleri de haklarını mahkemeler yoluyla geri kazandılar.
Milletvekillerinden Açıklama:
Temiz Eller, Hükümet'in oyunu
CHP Konya Milletvekili Atilla Kart ve CHP İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu, 25 Ocak 2007'de bir basın toplantısı düzenledi. Milletvekilleri, Unakıtan'a şu soruları yönelttiler:
- 1. Maliye Bakanı'nın bir yıl kadar önce 23 Ocak 2006 tarihinde Yeni Şafak gazetesine verdiği demeçte CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ı hedef alarak, "Bir siyasi parti genel başkanının banka hesaplarında muazzam para var…" diyerek bir suçlama yöneltmişti. Sayın Maliye Bakanı'nın CHP Genel Başkanı'nın ve diğer kişilerin banka hesap bilgilerine nasıl vakıf olduğu, hangi yol ve yöntemlerle sahip olduğu son gelişmelerle ortaya çıkmıştır. Bağlantılı olarak, Sayın Başbakan'ın kamuoyu huzurunda üç kez medya patronlarına ve köşe yazarlarına yönelik olarak "Elimizde belge ve bilgiler var… Gerektiği zaman bunları açıklayacağım" dediği de yine kamuoyunun bilgisi dâhilindedir. Bu bilgi ve belgelere hangi usul ve yöntemlerle ulaşıldı?
- 2. VEDOP (Vergi Daireleri Otomasyon Projesi) diye bilinen sisteme girmek bu kadar kolay mıdır? Cumhurbaşkanı'nın hesaplarına girildiği iddia edilen illerde görevden alma işlemi neden uygulanmamıştır?
- 3. VEDOP sisteminde banka hesapları yer almaz. Banka hesabının öğrenilebilmesi için ilgili bankalardan yetkili kişinin yazılı talepte bulunması gerekir. Banka hesapları, kimlerin yazılı istemiyle bankalardan istenmiştir?
- 4. Yasin El Kadı'yla ilgili inceleme ve soruşturma, 3 yıllık bir çalışmadan sonra hangi gerekçeyle engellenmiştir?
- 5. Ataması Cumhurbaşkanlığı tarafından veto edilen bir kişi Teftiş Kurulu Başkanlığı'na getirilebilir mi?[3]
[1] Haftalık 28 Ocak 2007
[2] Aydınlık 28 Ocak 2007
[3] 28 Ocak 2007 Aydınlık

CÜBBELİ AHMET “BEL’AM”CIK’I VE MAHMUT EFENDİ YAKINLARINA UYARI!
FETULLAH GÜLEN DOSYASI
FİLİSTİN’DE; BÜYÜK BAYRAMIN BÜYÜLÜ BAŞLANGICI VE ZEKİ GEÇKİL’İN ŞARLATANLIĞI
Dünyanın Fikri Değişimi Türkiye’den, FİİLİ DEĞİŞİMİ İSE FİLİSTİN’DEN BAŞLAMIŞTIR!
FİLİSTİN’DE; BÜYÜK BAYRAMIN BÜYÜLÜ BAŞLANGICI VE ZEKİ GEÇKİL’İN ŞARLATANLIĞI
OĞUZHAN ASİLTÜRK’ÜN ERBAKAN’A İFTİRALARI
DİKKAT!? Soysuzların Soytarılığı!
DİKKAT!? Soysuzların Soytarılığı!
KUR’AN’A TERCÜMAN, OLDUM KOVULDUM! (ŞİİR)
KUR’AN’A TERCÜMAN, OLDUM KOVULDUM! (ŞİİR)
Tarihten günümüze hak davaya katılmış belli mevkilerde görev almış,farklı teşkilatlarda cemaatlerde bulunmuş olduklarını anlarken Hakkın…
YA RAAAB! Zalim i*rail in yıkılışını neolur nasip eyle... Zalimlerin sonunu nasip eyle... Müslümanım diyenler…
MİLLİ ÇÖZÜM' Ü TAKİP EDENLER OKUYANLAR ÇOK ÖNCESİNDEN OLABİLECEKLERİ OKUYUP ÖĞRENDİKLERİ İÇİN ŞAŞKINLIK İÇİNE DÜŞMÜYORLAR!..…
YAKINDA AĞLAYACAK; ERBAKAN'IN TEKNOLOJİ HARİKALARIYLA KENDİ SOYSUZ SAHİPLERİNİ HAŞLAYACAK VE SALTANATININ YIKILIŞINA BÜYÜK ŞEYTAN İSRAİL!..…
Yazının ana konusunda bahsedilen kesimlerinTürkiyedeki tanım karşılığı, genelde "Kent - Soylu" kavramları üzerine dönmektedir..Bu kesimlerin…
"...Ey hâlâ Hamas’ı suçlayan Ve şanlı vatan savunmasına sataşan Sütü bozuk takımı!.. Özünüz karardığı gibi…
Hamas'ın ve Adil Düzen'e inanan tüm müslümanların zaferini müjdeleyen marş olacak nitelikte bu şiir için…
Ne yazık ki bazı çevreler hala bu pakradunilerin varlığını ve tehlikeli faaliyetlerini küçümseyici yazılar yazarak…
AKP-MHP İYİ POLİS KÖTÜ POLİS ORTAKLIĞI KİME HİZMET ETMEKTEDİR..! İş başına geldiği yıldan beri Filistin…
ÖZELLİKLE MİLLİ GÖRÜŞÇÜYÜM DİYENLERİN BU PAKRODİNLERİ İYİ TANIMASI GEREKİR Kİ, NEREDE DURACAKLARINI BİLSİNLER. BU KİŞİLERİ…