“NARİN” DRAMI
VE
ÜLKENİN SOSYOLOJİK TRAVMASI!
Diyarbakır’ın Merkez Bağlar ilçesine bağlı, mahalle statüsündeki Tavşantepe köyünde, 21 Ağustos 2024 tarihinde kaybolan ve 19 gün sonra cesedi, köy yakınındaki Eğertutmaz deresine saklanan bir çuval içerisinde bulunan 8 yaşındaki Narin Güran hadisesinin, genellikle ve sadece psikolojik (duygusal) ve travmatik yönüyle ele alınması, çok daha ciddi ve endişe verici sosyolojik (toplumsal) çürüme boyutlarının dikkatlerden kaçırılması; hem oldukça yanlış ve yanıltıcıydı, hem de giderek yaklaşan ve yaygınlaşan tehlikelerin halkımızdan saklanmasıydı. Kaldı ki, Diyarbakır Merkez Bağlar mahallesine bağlı Taştepe köyündeki GÜRAN ailesi içindeki bu, ilk cinayet de sayılmazdı. Çünkü yıllar önce Narin kızımızın genç bir amcası da yine pamuk tarlasında av tüfeği ile vurulup öldürülmüş ve kaza süsü verilip dosya kapatılmıştı. Oysa bu cinayetin arkasında, çok büyük paralara satılan bir ortak arazi anlaşmazlığı yattığı da hâlâ konuşulmaktaydı. Tabi bütün bunların aslını araştırmak ve suçluları ortaya çıkarmak da yargıya kalmıştı. Çünkü bu vahim ve hazin olayın arkasında:
• Vicdani, ahlâki ve ailevi çürüme sorunları ve sonuçları…
• Yöresel ve bölgesel sıkıntıları ve saplantıları…
• Ülke çapındaki yozlaşma boyutları ve siyaset yobazlıkları…
• Ve bozuk küresel sistemden kaynaklanan yansımaları ve porno yayınları vardır. Bunların hepsinin birlikte ve bilimsel veriler temelinde ele alınıp değerlendirilmesi ve çok acil tedbirler üretilmesi lazımdır.
Aile içi sapkın ve ensest ilişkilerden, köy ve kabile arasındaki çarpık birbirini kollama güdüsünden, para ve tehdit karşılığı vahşice katledilen kız çocuğunun cesedini dere kenarına saklayıp ardından gelip vakit namazı kılmak şeklindeki şuursuz ve taklitçi Din telakkisinden, soysuz ve sorumsuz istismarcı siyaset düşüncesinden… Bütün bu ahlâksız süreçleri üreten ve teşvik eden yönetim biçiminden ve hükümetlerden… Eşcinselliği ve ensest ilişkileri normal ve doğal sayan AB kriterlerinden ve barbar Batı’ya endeksli sistemden… Darwinist ve dengesiz eğitim düzeninden, kontrolsüz ve kokuşmuş internet ağından ve sosyal medya tuzağından ve tahribinden… Evet hepsini birden sorgulamaya; akıl, bilim, inanç ve ahlâk temelinde hizaya sokmaya ihtiyaç vardır; yeni, yeterli ve dengeli bir düzen kurulmadan bu bataklıktan kurtulmamız da imkânsızdır.
Evet, sadece talihsiz Narin’in cesedinin değil; tüm ailenin, kabilenin, hatta ülke sisteminin ve yönetiminin de bir sosyolojik otopsiye, yani bu toplumsal çürüme ve çözülmenin nedenlerinin belirlenmesine ihtiyaç duyulmaktadır. Bu tür rezalet ve cinayetlerin, sadece bazı bölgelerde ve kesimlerde yaşandığı ima ve iddiaları da hem bir yanılgıdır… Hem de ırkçılık ve ayırımcılık kasıtlı bir çarpıtmadır. Çünkü Narin olayından bir hafta sonra Karadeniz Bölgemizin bir ilinde, beş yaşındaki bir çocuk üvey ninesi tarafından ve ikinci kattan aşağı atılmıştı… Ve bundan birkaç gün sonra Trakya’mızdaki bir ilçemizde iki yaşındaki bir çocuğumuz annesi ve yakınları tarafından dövülerek ölümüne yol açmışlardı…
Biz daha önce, ülkemizdeki ahlâki ve ailevi dejenerasyonun gerçek nedenlerini ve neticelerini ortaya koymak, ilgilileri ve yetkilileri uyarmak üzere “İstanbul Sözleşmesi ve Ailenin Çözülmesi” (Adil Dünya Yayınevi, Temmuz 2021) kitabını hazırlayıp yayımladık. Orada AB kriterleri diye bize dayatılan anlaşma metinlerinin ve maddelerinin, aslında, ahlâksız Batı’nın ahlâki ve ailevi yapımızı tahrip etmek üzere belirlendiğini örnekleriyle vurguladık. Bugün ne yazık ki, AKP iktidarı da, güya ona muhalif ve alternatif CHP kafası da bu Haçlı ve ahlâksız AB’ye girme hatırına, her türlü tahribat dayatmalarını kabul etmeye hazırlardı. Bakınız, Özgür Özel; 31 Mayıs 2024’te “Avrupa Birliği’ne tam üyelik için her türlü çabada bulunacağız…”, 17 Nisan 2024’te: “AB üyeliği konusunda öncülük yapacağız…”, 7 Temmuz 2024’te “AB’ye tam üyelik önündeki bütün engelleri kaldıracağız…”, 5 Eylül 2024’te “AB’ye girmek ve bu konuda bizden istenenleri yerine getirmek, bizim en önemli ve öncelikli amaçlarımız arasındadır…” şeklinde Milli onurumuza ve tarihi sorumluluğumuza asla yakışmayan beyanatlarda bulunmuşlardı. Yani dış güçlerin ve AB gibi emperyalist merkezlerin güdümüne girmek hususunda AKP’den daha tavizkâr davranacaklarını defalarca açığa vurmuşlardı. Oysa Adalet Bakanlığının 2019 raporuna göre, Türkiye’de cinsel dokunulmazlığa karşı suç kapsamında 49 bin 57 dava açılmıştı. Bunların 23 bin kadarı çocuklara cinsel taciz vakasıydı. Ancak; 2024 yılı itibarıyla çocuk istismarı sayısı neredeyse 3 kat artmış, 60 binlere dayanmıştı. Şimdi 22 yıl ülkeyi yönetenlerin yol açtığı ve dolaylı fırsat sağladığı bu ahlâki tahribatın daha da arttırılması için CHP, AB’ye giriş engellerini kaldırma çabasındaydı. Bu karanlık kafalar ve işbirlikçi kiralık kadrolarla ülkemizin düze çıkması imkânsızdır.
Hani Türkiye Bağımsızdı?!
Küresel WhatsApp, skandal ve küstah bir tavırla; Narin Güran’ın katil zanlısı amcası Salim Güran’ın, silinen mesajlarını isteyen Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi talebini reddetme kararı almıştı. Meşhur ve mel’un “Meta” şirketinin, bu menfur cinayetin aydınlatılmasında ve suçluların cezalandırılmasında çok önemli kanıtları saklaması, artık halkımızın gözlerini açmalıydı… Şimdi aklımızı ve vicdanımızı ölçü yaparak şu soruyu yanıtlayalım; böylesine kritik ve kaotik bir cinayetin çözülmesine katkı sunacak telefon kayıtlarına bile ulaşamayan, küresel medya ve iletişim şirketlerini aşamayan bir ülke ne kadar bağımsız sayılırdı?! Ve asla unutmayınız, WhatsApp’ın bağlı olduğu “META” Yahudi şirketi, zaten genel ahlâkı ve aile yapısını bozmak üzere kurgulanmıştı… Ve hâlâ ülkemizi bir küresel iletişim şirketine mahkûm ve mecbur bırakan şu iktidar utansındı!..
Şimdi;
1- Sınırsız şehvet dürtüsü sapkınlığı, ahlâki ve ailevi çöküntü sorunları,
2- Toplumsal çürüme yansımaları, Milli ve Manevi çözülme sonuçları,
3- Küresel köleleşme (Globalleşme) ve Şeytana (Deccal sistemine) kulluk etme yozlaşmışlığı konularını ayrı ayrı ele alalım.
Pedofili ve Ensest İlişki Sapkınlığı!
Pedofili, psikiyatri literatüründe cinsel sapkınlık ve azgınlık diye tanımlanan bir davranış bozukluğu olmaktadır. Çocuklara “cinsel istek” duyanların ruh dünyaları araştırıldığında çoğunda önemli psikolojik patolojiler vardır ve bu kişiler çeşitli travmalar yaşamışlardır. Bu travmaların, “seksüel narsizm” (kendi şehevi duygularına tapınma) dediğimiz bir özellikleri bulunmaktadır. Bu sapkınlık kendinden zayıf ve güçsüz kişilerle birlikte olma isteğiyle ortaya çıkmaktadır. Kendi egolarını üstün ve güçlü gördükleri için kendilerinden zayıf çocuklarla birlikte olmak istemeleri ile ilgili bir eğilim oluşmaktadır. Karşı cinsle birlikte olma isteklerinde, aynı doyumu sağlayamıyorlar. Bu doyumu sağlayamama sonucunda, savunmasız çocuklarla çeşitli menfaat veya ücret karşılığında bir araya gelmeye çalışıyorlar. Bu kişilerin çocukluktaki cinsel travmaları da araştırılmalıdır.
Pedofilik bozukluk bazı kişilerde ergenlik dönemine girmemiş çocuklarla cinsel etkinlikte bulunmayla ilgili, cinsel dürtülerin ya da davranışların, uygun fırsatta ortaya çıkmasıdır. Ensest ise, aile içinde ya da yakın akrabalar arasında görülen, çocuğa yönelik olduğunda çocuğun cinsel istismarı olarak da adlandırılabilecek cinsel yakınlaşma veya saldırıdır. Pedofilik bozukluk-ensest birlikteliği çoğu zaman gözden kaçan önemli bir detaydır.
Cinsel saplantı bozukluğu ya da diğer tanımıyla şehvet saldırganlığı; çoğunlukla erkeklerde görülmekte, yarıdan fazlası 18 yaşından önce başlamaktadır. 15-25 yaş arası zirve yapan dönem olmaktadır. Fakat tanı için acele edilmemeli, ergenliğin doğası gereği meraktan yapılan nadir denemeleri patolojik olarak tanımlamaktan bir süre kaçınılmalıdır. Tanı için 18 ve üzeri yaşları beklemek en doğru yaklaşımdır. Cinsel saplantı bozukluklarından olan pedofili, yasal olarak tanımlanmış ve tüm dünyada suç teşkil eden, en yaygın görülen bozukluk sayılmaktadır. Psikoanalitik kurama göre cinsel saplantı bozukluğunda cinsel uyuma yönelik normal gelişim sürecinde bir kırılma yaşanmaktadır.
Bu konuda, dijital bağımlılığın sebepleri üzerinde de durulması lazımdır. Dijital bağımlısı olmuş veya madde bağımlısı olmuş çocuklar araştırıldığında, bunların kendi ev ortamında bağlanma modeli olmadığı için sosyal medyaya bağlandığı anlaşılmıştır. Yanlış arkadaşlara bağlananlar da evde huzurlu sıcak bir ortam bulamadıklarından kaymaktadır.
Çocuk İstismarında Önce Sistem Sorgulanmalıdır!
Artık gün geçmiyor ki bir ‘çocuğa cinsel istismar’ ahlâksızlığı yaşanmasındı. Her gün yüz kızartıcı bir olay ortaya çıkmaktaydı. Yaşanan bu yüz kızartıcı tablo mevcut siyasi iklimden bağımsız sanılmasındı. Veriler son on yılda cinsel istismar vakalarında büyük artış yaşandığını ortaya koymaktaydı. Cinsel istismar olaylarına; sosyal medyada da gazetelerde de artık eskisinden daha çok rastlanmaya başlanmıştı. Acaba farkındalığımız mı artmıştı, yoksa toplumun içe kapanması sonucunda cinsel istismar olayları mı hızlanmıştı?
Bu sorunun tespitine ve cinsel mağdurları koruma sisteminin iyileştirilmesine yönelik araştırmaların yapılması şarttır. Konu, suçun faili olan sapkın şahısla ve o suça maruz bırakılan mağdurla sınırlı kalmamaktadır. Bizim toplum terazimiz burada şaşmaktaydı. Suçun ortadan kalkması faile verilen ceza ile orantılı sanılmaktaydı. Oysa suç işlenene kadar nerelerde ihmaller yapılmış, koruyucu ve önleyici tedbirler alınmış mı, sorumlu kişiler sorumluluklarını kuşanmış mı? Bu soruları göz ardı ederek sadece faili canavarlaştırdığımızda, istismarın önüne geçilmesi imkânsızdır. İstismarın gerçekten önlenebilmesi için koruyucu tedbirlerin alınması şarttır.
Maalesef, cinsel suçlarda, adli verilere yansıyan endişe verici bir artış vardır. Ancak unutulmasın ki adli istatistikler toplumun yaşadığı gerçekliğin sadece küçük bir bölümünü yansıtmaktadır. Yetişkin kadınlarla yapılan çalışmalarda, pek çok kadın çocukluk yaşlarında aile bireylerinden cinsel istismara maruz kaldığını ancak bunu kimseyle paylaşamadığını aktarmaktadır. Hâlâ ülkemizde çocukların ve kadınların adalete erişiminde çok ciddi engeller vardır, bu nedenle de yaşanan her vaka adli sisteme yansımamaktadır. İstismar mağduru çocuklar, cinsel gelişimlerinin erken aşamalarında olmaları nedeniyle maruz kaldıkları eylemi nitelendirmekte güçlük yaşamaktadır. Yaşananların ne anlama geldiğini fark ettiklerinde de utanma, suçluluk, korku gibi duygularla baş etmekte zorlanılmaktadır. İstismarcılar genelde çocuğu tehdit ve şantaj ile baskı altında tutmaktadır. Çocuğun bunlarla baş edip, gelip kendini rahatça ifade edebilmesi, güven duyduğu bir yetişkinin desteği ile olacaktır. Son yıllarda, çocukların istismardan korunması için farkındalık çalışmalarının münferiden de olsa yapılması, öğretmenler ve hekimler başta olmak üzere çocuklarla çalışan meslek elamanlarının bildirim yükümlülüğünü kullanması, kamuoyunun vicdanını yaralayan davalar aracılığıyla daha görünür hale taşınması ve tepkilerin çoğalması gibi faktörler, hem mağdurların adli sisteme başvurmasına hem de bu vakaların basına daha çok yansımasına yol açmaktadır.
İşte verilerle çocuk istismarı!
• Son 10 yılda çocuk istismarları %700 artmıştır.
• Adliyelerdeki 4 istismar davalarından en az 1’i çocuklarla alâkalıdır.
• Dünyada 4 yılda çocuklara yönelik taciz veya şiddet uygulamaları %90 artmıştır. Üstelik bu tecavüzcülerin %5’i ortaya çıkarken, %95’i gizli kalmaktadır.
• Her ay Adli Tıp Kurumu’na ortalama 750 çocuk cinsel istismarı vakası taşınmaktadır.
• Açılan toplam istismar davası sayısı 40 bin 266’dır. Bunların içinden karar çıkan dava sayısı 24 bin 825 iken mahkûmiyet kararının verildiği ise 13 bin 968 kişi vardır.
• İstismarcıların %66’sının akraba ve komşu gibi çocuğun tanıdığı kişiler olduğu, istismarcıların %9’unun ise çocukla aynı evde yaşadığı anlaşılmıştır.
Küresel Sistem, Haksızlık ve Ahlâksızlık Üzerine Kurgulanmıştır!
Çocuk haklarının korunmasına yönelik ulusal ve uluslararası birçok girişim ve gelişme yaşanmış olmasına rağmen sektör haline gelen çocuğun istismarı konusu, çok eski ve çirkin bir problem olarak çözülmeyi beklemektedir. Çocukluk, insan hayatının en kısa ve en önemli dönemini ifade eden bir süreçtir. Uluslararası ortak kabule göre 18 yaşına kadar her insan çocuk sayılmakta ve beslenmesinden eğitimine kadar bütün fizyolojik ve psikolojik ihtiyaçlarının karşılanması, ebeveynlerin veya devletin görevi olarak kabul edilmektedir. Her toplum sahip olduğu değerler ölçüsünde çocuk imgesi geliştirip, bu bağlamda ortak bir yaklaşım sergilemektedir; dolayısıyla sosyal bir varlık olan çocuğun gelişimi, içinde bulunduğu toplumsal ve kültürel kodlardan bağımsız değildir.
Bazı olumlu gelişmelere rağmen ironik biçimde çocukların en korunmasız olduğu dönemin yine yaşadığımız güya şu modern dönem olduğu bir gerçektir. Zira bugün başta yetimler olmak üzere çocuklara yönelik istismarın boyutları değişmiş ve çeşitlenmiştir. Bu noktada en büyük risk grubunun başında ise aile korumasından mahrum olan kimsesiz çocuklar gelmektedir. UNICEF verilerine göre, dünya genelindeki yetim çocuk sayısı 140 milyonu geçmiştir. Küresel ölçekte bakıldığında, biyolojik yetimlik dışında ebeveyn ilgisinden mahrum kalmış sosyal yetim çocuklar, doğum kaydı tutulmamış görünmez çocuklar, sokakta yaşayan çocuklar, insan ticaretinin öznesi olan çocuklar, zorla silah altına alınan çocuklar ve bunlara dair sayılar alt alta konulup toplandığında, kimsesiz ve korumasız çocuk sayısının 250 milyonu aştığı tahmin edilmektedir. Bu noktada çeşitli suç şebekelerinin ağına düşen kimsesiz çocukların her türlü olumsuz faaliyetin parçası olduğunu da ayrıca belirtmemiz gerekmektedir.
Çocukların karşı karşıya geldiği ve acil müdahale gerektiren en önemli sorun ise, çocuk istismarı meselesidir. Tüm fikri ve ekonomik ilerlemelere rağmen gelişme kaydedilemeyen hatta tersi istikamette gelişerek sektör haline gelen çocuğun cinsel istismarı konusu, bu alandaki en ciddi ve endişe verici problem olarak çözülmeyi beklemektedir. Çocukların yetişkinler tarafından istismarı; etnik köken, coğrafi konum, dini tercih, kültürel değer ve ekonomik durum fark etmeksizin sınır tanımayan bir sorun halindedir. Evrensel bir suç olan çocuk istismarı, çocukların yaşantısında hayatları boyunca; fiziksel, zihinsel, ruhsal ve psikososyal olarak ciddi travmatik sonuçlara sebebiyet vermektedir.
Çok boyutlu bir kavram olan çocuk istismarının alt başlıkları; fiziksel, duygusal ve cinsel istismar (ensest, pedofili) şeklinde sıralanabilir.
Uzmanlar çocukların maruz kaldığı her istismarın ihmalle başladığını belirtmektedir. İhmal, çocuğa bakmakla yükümlü ebeveynler vasıtasıyla, yahut onların yokluğu durumunda sorumlu olan birinci derece akrabalar tarafından çocuğun; beslenme, korunma, sağlık, eğitim, sevgi gibi fizyolojik ve psikolojik ihtiyaçlarının giderilmemesi, önemsenmemesi ve dikkat edilmemesidir. Bu durum, çocuğun fiziksel ve psikolojik olarak zarar görmesine, tüm gelişim sürecinin olumsuz etkilenmesine nedendir ve bütün bu olumsuzluklar da çocuğu istismara açık hale getirmektedir.
Sonuçları açısından, en sarsıcı istismar türlerinden biri de elbette cinsel istismardır. Çocuğun cinsel istismarı, 0-18 yaş grubu çocukların yetişkinler tarafından cinsel tatmin aracı olarak görülmesi ve sömürülmesi olarak tanımlanmaktadır. Dünyada her yıl yaklaşık 200 milyon çocuk cinsel şiddete maruz kalmaktadır. Bu tür bir istismar iki farklı şekilde yapılmaktadır. İlki fiziksel olmayan cinsel istismardır; cinsel içerikli konuşmalar, teşhircilik, röntgencilik, çocuğa pornografik film seyrettirme, çocuğun cinsellik içeren reklamlarda, filmlerde ve oyunlarda oynatılmasıdır. İkincisi ise fiziksel temaslı cinsel istismarlardır; cinsel amaçlı dokunma ve okşama, cinsel organın vücudun herhangi bir yerine dokundurulması ya da cinsel ilişki, fuhuş, müstehcenlik gibi sapkın davranışlardır. Cinsel istismara maruz kalmış bir çocuk aynı anda fiziksel ve duygusal istismara da maruz kalmış olmaktadır. Çocuğun bu şekilde istismarı, çocukluk ve ergenlik dönemindeki gelişim sürecinin olumsuz etkilenmesine ve yaşam boyu ağır travmatik sorunlarla savaşmak zorunda kalmasına yol açmaktadır. Bu tür bir olaya maruz kalan çocuklar, ilerleyen yaşlarında hayatlarını idame ettirme ve topluma uyum sağlamada ciddi zorluklar yaşamaktadır.
Araştırmalar, cinsiyet fark etmeksizin maalesef günümüzde pek çok çocuğun bir şekilde istismara maruz kaldığını ortaya koymaktadır. Çocuk istismarı ile ilgili yapılan bazı çalışmalar ise 0-18 yaş aralığındaki her çocuğun pedofillerin hedefinde olduğunu ortaya koymaktadır. Genel olarak erkeklerin bu türden bir istismarın faili olduğu bilinmekle birlikte, kadın istismarcıların varlığı da çeşitli araştırma ve davaların incelenmesiyle ortaya çıkmıştır. Filmler, reklamlar, dergiler, porno yayınları ve yasa dışı faaliyetlerle bir sektör haline gelen çocuk cinsel istismarı konusu, sebep ve sonuçları itibarıyla bir insanlık sorunu sayılmaktadır. Bu, mağdur ve fail arasında bir sorun olması yanı sıra aynı zamanda, toplumsal bir yozlaşma halini gösteren, acil müdahale ve önlem alınması gereken evrensel bir sorun konumundadır.
Pedofillerin ilk hedefinde genellikle kimsesiz çocuklar vardır. Dünya Sağlık Örgütü’nün 2017 yılında yaptığı bir araştırmaya göre, dünya genelinde çocukların %23’ü fiziksel istismara, %18’i kız ve %8’i erkek çocuk olmak üzere toplamda %26’sı cinsel istismara, %36’sı duygusal istismara maruz kalmakta, %16’sı ise ihmale uğramaktadır. Belirtilen bu oranlarda karanlık sayılar dikkate alınmamıştır. Çocuk pornosu ve medyada cinsel figür amaçlı kullanılanların yanı sıra çocuk işçiler de bu rakamların dışındadır.
Unutmayalım ki, “Çocuk istismarı vakalarında mağdur olanlar yalnızca çocuklar sanılmamalıdır, orta ve uzun vadede tüm toplum bu durumun yol açtığı olumsuzluklardan etkilenmeye başlamaktadır!”[1]
Yahudi ve Hristiyanların Kutsal Saydıkları Kitaplarında, “TANAH”ta Cinsel Sapkınlıklardan Bazıları
Cinsellik, insanın temel ihtiyaçlarındandır. Erkek ve kadının soyunu devam ettirmeye yönelik doğal bir yaklaşımdır. Cinsellik, her toplumun gelenek, görenek ve dinsel ilkeleri çerçevesinde yaşanır. Bazı toplumlar, cinsellik konusunda katı davranırken bazıları da onu sadece evlilik kurumu içerisinde hoş karşılamaktadır. Cinsellik, üreme eksenli bir eylem iken bazı toplumlarda insanlar onun sadece haz yönüne odaklanmıştır. Böyle toplumlarda insanlar zamanla farklı haz arayışlarına kaymaktadır. Cinsel sapmaların oluşacağı böyle toplumlarda çeşitli hukuksal veya dinsel yaptırımlarla cinsel sapkınlıklar dizginlenmeye çalışılır. Cinsel sapkınlığın gerek kalıtım gerekse çevresel olmak üzere birçok nedeni vardır. Bazı toplumlar bu çok yönlü edimi, özellikle dinsel kurallar çerçevesinde kontrol etmeye çalışır. Cinsellik; cinsel ilişkiye dair davranışları, tutumları, düşünceleri ve yönelimleri içine alan; ayrıca içinde bulunduğu toplumun ekonomik, siyasi ve kültürel kodlarına gönderme yapan bir olgu ve algıdır. Cinselliğin, toplum ve inançla sıkı bir ilişkisi vardır. Cinsellik, tarihsel süreçte ilkel toplumlarda ayinlerin bir parçasıdır.
Doğru yoldan ayrılmış anlamına da gelen cinsel sapıklık; bir toplumda veya kültürde doyuma ulaşma noktasında normal dışı kabul edilen her türlü cinsel etkinlik olarak tanımlanır. Bu işi yapana cinsel sapık veya cinsel sapkın sıfatı kullanılır. Cinsel yönden sapık olan kimsenin cinsel eğilimleri, toplumun genelinkinden farklıdır. Bu kişiler, cinsel eş seçiminde veya cinsel haz tercihinde olağanın dışında bir ahlâksız yola sapmıştır. Cinsel sapkınlığın biyolojik, psikolojik, sosyolojik birçok nedeni vardır. Cinsel sapkınlık olarak nitelendirilen davranış, kişi tarafından sürekli olarak yapıldığında o artık bir tutku halini alır.
Cinsel sapıklık türleri: Eşcinsellik (Homoseksüellik/lezbiyenlik), yakın akraba ile cinsel ilişki (ensest), hayvanlarla cinsel ilişki (zoofili), özdoyurum (mastürbasyon), kadın gibi giyinip süslenme (travestilik) ve fahişelik olarak sıralanır.
Tanah’ta cinsel sapkınlıklar!
Tanah, Yahudilerin yazılı kutsal kitabıdır. İbranice yazılan bu kitap, Eski Ahit adıyla da anılmaktadır. Tanah; Tevrat (Tora), Peygamberler (Neviim) ve Kitaplar (Ketuvim) şeklinde üç bölümden oluşmaktadır. Tora’nın Hz. Musa’ya verildiğine inanılmaktadır. Bu bölüm, evrenin yaratılışından Hz. Musa’nın ölümüne kadar olan olayları ve Tanrı’nın Hz. Musa’ya gönderdiği dini kanunları barındırır. Tanah, toplam 24 kitaptan oluşmaktadır. Yahudiler bu kitapların Tanrı tarafından verildiğine inanmaktadır.
Cinsel sapıklık, birçok toplum ve inanç sistemi tarafından yanlış kabul edilen bir davranış sayılmaktadır. Özellikle tek tanrılı dinler, cinsel sapıklığın her türlüsüne şiddetle karşı çıkmıştır. Bunlar, söz konusu davranışları ilkeleri çerçevesinde haram olarak tanıtmışlardır. Böyle yapmakla dinler, kendi mensuplarının hem cinsel tercihlerini hem de cinsel hayatlarını yönlendirmiş olmaktadır. Müntesiplerini bu sapıklıklar konusunda uyaran dinlerden biri, Yahudilik olmasına rağmen, maalesef Hz. Musa’ya gelen Tevrat’a birtakım haram ve haksız eklemeler yapılmış ve cinsel sapıklıklar anlatılmıştır. Hatta Batı’daki bazı ahlâk uzmanları; toplumların cinsi sapkınlıklardan ve porno belasından kurtulması için, önce tahrif edilmiş eldeki Kitab-ı Mukaddes nüshalarının yasaklanması teklifinde bulunmuşlardır.
Maalesef, eşcinsellik, pedofili (çocuklarla cinsel ilişki) ve ensest cinsi sapkınlıklar hatta hayvanlara cinsel yaklaşımlar, sonradan Tevrat ve İncil nüshalarına katılmış, normal ve doğal ilişkiler gibi, bu kutsal metinlerin arasına sıkıştırılarak ahlâksız hikâyeler uydurulup anlatılmıştır.
Bu tür insanlık dışı ve ahlâksız davranışlara; Yahudi güdümlü Hristiyan Batı dünyasında daha yaygın rastlanılması da bundan kaynaklıdır… Günümüzde, kudurmuş İsrail’in, mağdur Filistin halkına yönelik korkunç katliam ve tahribatlarında on binlerce masum çocuğun vahşice hayatına kıyılmış, ölü ve kayıp sayısı 100 bine yaklaşmış, Amerika ve Avrupa’sıyla bütün barbar ve ahlâksız Batı dünyası da bu azgın zalimlere arka çıkmışlardır.
Manevi Disiplin Kurallarına İhtiyaç Vardır!
İslam; milyarlarca insanın hayatını düzene sokan, derin bir manevi rehberlik sunan ve dünya genelinde büyük bir inanç topluluğu oluşturan tek kapsamlı Hak din konumundadır. İslam’ın temel kaynağı olan Kur’an, bu dinin öğretilerini ve rehberlik ilkelerini içeren kutsal kitaptır. İslam dünyasının kalbinde yer alan bu kitap, son Peygamber Hz. Muhammed (SAV)’e Allah tarafından vahiy yoluyla aktarılmıştır ve insanlığa evrensel bir mesaj sunmaktadır. İslam, tek bir Allah’a inanır. Bu inanç, “La ilahe illallah, Muhammedün Resulüllah” ifadesiyle açığa vurulmaktadır.
İslam dini, kadın ve erkeği eşit saymaktadır. Ancak, bu eşitlik çerçevesinde belirli sorumluluklar ve roller vardır. İslam toplumunda kadın ve erkek rolleri, temel olarak İslam dini öğretileri (Ayet ve Hadisler) ve geleneksel kültürel normlar tarafından belirlenmiş durumdadır. Ancak, bu roller bireyler arasında ve farklı toplumlarda bazı çeşitlilikler ortaya çıkarmaktadır.
İşte bu nedenle, toplumun istismarcı ve gelenek tavırlı Din anlayışından kurtarılıp, gerçek ve örnek İslam inancıyla ve yüksek Kur’an ahlâkıyla tanıştırılması ve toplumda manevi disiplinin yaygınlaştırılması artık zorunluluk halini almıştır ve bu Milli bağımsızlık ve bekamızın da sigortasıdır.
İslam’da Temel İnsan Hakları Herkese Tanınmıştır: İslam, her insanın temel haklara sahip olduğuna inanır. Kur’an’da bir ayette, tüm insanların Allah tarafından şerefli kılındığı ve bu nedenle eşit haklara sahip yaratıldığı vurgulanmaktadır. “Şüphesiz Biz insanı en güzel biçimde yaratmışızdır. Sonra onu aşağıların aşağısına indirdik. Ancak iman edip dünya ve âhiret için yararlı işler yapanlar başka; onlar için kesintisiz bir ödül vardır.” (Kur’an-ı Kerim, Tîn Suresi: 4-6). Bu ayetlerde, insanın en güzel biçimde yaratıldığı ve daha sonra kendi yanlış düşünce ve davranışları yüzünden aşağı bir duruma bırakıldığı hatırlatılmaktadır.
İslam’da Aile İlişkileri ve Evlilik, Sosyal ve Kutsal Sayılmaktadır: İslam, aile biriminin önemini vurgulamakta ve kadın ile erkek arasındaki evlilik birliğini kutsal bir sözleşme saymaktadır. Kur’an’da, evlilikte karşılıklı sevgi, saygı ve yardımlaşma ilkelerine vurgu yapılır. Allah’ın insanlar için kendi cinslerinden eşler yaratmasını, bu eşler arasında sükûnet ve huzur bulunmasını, birbirlerine sevgi ve merhamet duygularıyla yaklaşmalarını ifade eden ayetler vardır.
- https://www.insamer.com/tr/kuresel-hastalik-cocuk-istismari
”Aile içi sapkın ve ensest ilişkilerden, köy ve kabile arasındaki çarpık birbirini kollama güdüsünden, para ve tehdit karşılığı vahşice katledilen kız çocuğunun cesedini dere kenarına saklayıp ardından gelip vakit namazı kılmak şeklindeki şuursuz ve taklitçi Din telakkisinden, soysuz ve sorumsuz istismarcı siyaset düşüncesinden… Bütün bu ahlâksız süreçleri üreten ve teşvik eden yönetim biçiminden ve hükümetlerden… Eşcinselliği ve ensest ilişkileri normal ve doğal sayan AB kriterlerinden ve barbar Batı’ya endeksli sistemden… Darwinist ve dengesiz eğitim düzeninden, kontrolsüz ve kokuşmuş internet ağından ve sosyal medya tuzağından ve tahribinden… Evet hepsini birden sorgulamaya; akıl, bilim, inanç ve ahlâk temelinde hizaya sokmaya ihtiyaç vardır; yeni, yeterli ve dengeli bir düzen kurulmadan bu bataklıktan kurtulmamız da imkânsızdır.”
” İşte bu nedenle, toplumun istismarcı ve gelenek tavırlı Din anlayışından kurtarılıp, gerçek ve örnek İslam inancıyla ve yüksek Kur’an ahlâkıyla tanıştırılması ve toplumda manevi disiplinin yaygınlaştırılması artık zorunluluk halini almıştır ve bu Milli bağımsızlık ve bekamızın da sigortasıdır.”
İktidarın bir sosyal medya şirketine dahi güç yetirememesi bu şirketin çok güçlü olmasından değil bunların dış politika çapsızlıklarındandı. Çünkü siyonizm bir avuç Hamaslı Mücahitlerle baş edememekteydi. Bu iktidarın kendilerini Dünya lideri göstermeye çalışmasıda buna inanan topluluklarda çifte standart içinde tam sahtekarlık örneği göstermektelerdi.
Hem ülkemiz bölgemiz ve tüm insanlığın bu önemli sorununa Adil Düzen ve Yeni Bir Dünya Kurulmadan çözüm üretilemezdi. Adil Düzen ve Yeni bir Dünya’nın mimarı Merhum Prf. Dr. Necmettin Erbakan’dı. Bunun kitabını ise Muhterem Ahmet Akgül Hocamız yazmıştı. Yani Erbakan Hocamızın kutlu davasını ideal ve hedeflerini anlamaya çalışan kafa yoran ve tüm insanlığın anlayıp uygulayacağı hale getiren bizzat ve sadece Üstad Ahmet Akgül hocamız’dı.
İktidar zaten malumdu. Muhalefet’te aynı çizgide gitmekte ülke sorunlarına çare üretememekte. Erbakan Hocamızın tabiriyle ”ıspanaktan yağ çıkmazdı”
O halde tek çare Milli Çözüm’dü. Çünkü bu sorunların ilacı başka kimsede yoktu.
Kalemine ve yüreğine sağlık.!
Medeniyet olarak zirveye varmamızın en büyük araçlarından biride kadının ve çocuğun huzurlu, mutlu, maddi ve manevi olarak bütün eksiklerinin giderilmesi gerektiğini anlıyoruz. Bunun için Aziz Erbakan Hocamız Yeni Dünya projeleri içerisinde kadını ve aileyi koruma üst kurulu kurulacağını ve bununda en küçük yönetim birimleri içerisinde beldelerde temsilcisi olacak makrodan mikro bu alanı öneminden dolayı hiç bir boşluk bırakılmasına müsade edilmemiştir.
Batıl zihniyetin asıl amacı ve hedefi ülkemize Hayim Nahum planını uygulamaktı, bu planında aşamalarından birisi ahlak ve maneviyatı bozmak, milletin yumuşak lokma haline getirim toplumun genlerini bozmaktı. Bunun içinde akp iktidara getirildi. Bu plan AB uyum yasaları vs. diye bir çoğu kanunlaştı, bir çoğumuzun bundan 15-20 senedir öncesinde imkansız gibi gördükleri şeyler normalleşti, öncesinde milletin kıyama kalkacağı olaylar sıradanlaştı. İşte bu işbirlikçilerin yapmak istedikleride bu idi ve başarmışlardı.
Bu zilleten kurtulmanın tek bir yolu vardı. O da Yeni Dünya projelerine inan yani Adil Düzen projelerine inanan bir zihniyetin iş başına geçmesi ile olacaktı ve Aziz Erbakan Hocamızın yıllar öncesinde bunu TV. ekranlarında “Türkiyenin kurtuluşu Milli Çözüm’e inanan birinin Cumhurbaşkanın o makama oturması, Milli Çözüm’e inanan bir hükümetin kurulması ve yeni bir devrin başlaması ile mümkündür.” sözünün şuan başta Türkiyemiz ve tüm dünya bu iktidara ne kadar muhtaç olduğunu anlıyorduk.
Bu şeytani siyonizm düzeninin uygulamaları ve doktrinleri neticesinde sapkınlık sürekli artıyor ve evlatlarımız canice katlediliyor ve taciz ediliyor. Gençlerimizin zihinlerine tecavüz edilmeye devam ediliyor. Aptal, sapkın, tembel , bencil bir nesil türetiliyor. Toplumun kesimleri arasındaki uçurum ve anlaşılmazlık her geçen gün derinleşiyor.
Ne yazık ki toplumun yöneticileri konumundaki şahıslar ise “başımıza girmeden bunca iş açmış” siyonist AB programlarının peşinden gitmeye ve bu toplumu bataklığın dibine sürüklemeye devam ediyor. Toplumun zararına olan her programın kasten en yakın takipçisi oluyor.
Erbakan Hocamızın hazırladığı /Milli Çözümün tercümanlığını yaptığı “Adil Düzen” programlarının siyonizmin karşısındaki tek, gerçekçi ve rahmani proje olduğunu artık her kesimin kabul etmesi ve anahtarları teslim etmesi gerekiyor.
Bakınız ki geçtiğimiz yıllarda Ensar vakfinda gerçekleşen çocuklara yönelik istismarda aile ve sosyal politikalar bakanı medyanın karşına çıkıp utanmadan o vahim sözleriyle gündeme gelmiştir.Iktidarin bakanı bu konuda böyle duyarsız rezil bir açıklama yapabilirdu.Bu bozuk zihniyette yönetilen halkın aile yapısının bozulması kaçınılmazdır
İşte bu nedenle, toplumun istismarcı ve gelenek tavırlı Din anlayışından kurtarılıp, gerçek ve örnek İslam inancıyla ve yüksek Kur’an ahlâkıyla tanıştırılması ve toplumda manevi disiplinin yaygınlaştırılması artık zorunluluk halini almıştır ve bu Milli bağımsızlık ve bekamızın da sigortasıdır.
Evet tamamen katılıyorum 22 yıllık bu iktidar insanımızı o hale getirmiştir ki ahlak ve medeniyet dumura uğramıştır en kısa zamanda bu zalim iktidardan cenab-ı Allah bizi kurtarsın
ÇÖZÜM!
Ahlaki çöküşü engelleyecek, insanca yaşama onurunu sağlayacak bir ahlaki yapı gerek!
Yahudi’nin, rantçının, medyanın yönlendirmesine fırsat vermeyen, demokrasinin tam tecelli edeceği bir siyasi bir nizam gerek!
Paradan para kazananların değil, üretenin-alın terinin kazandığı ekonomik bir yapı gerek!
Yalakalığın, yağcılığın, akrabanın sayesinde atama değil, ilmin marifetin kabiliyetin yani liyakatin esas alındığı yepyeni bir model ihtiyaç!
Sadece bir köyde değil tüm dünyaya adalet-huzur-bereket sunan bir sistem lazım.
Pansuman(göstermelik) çözümler kangren olmuş insanların (Narinlerin, Sılaların…) yaralarına çözüm olmuyor!
Orijinal, sorunları kökten çözen Milli Bir Çözüme ve bu noktada önder kutlu bir lidere ihtiyaç var.
Harici, yani şuan sistem ve aynı zamanda liderde isabetli tercih yapılamaması durumda; tüm çözümler bataklıktaki sinekleri öldürmekle mücadeleye yönelik olacaktır!
AMAÇ NEYDİ?
TAM DA BUYDU!!
Narin olayı gibi binlercesi yaşanıyorken öncelikle şunu ifade etmeliyiz ki bu kadar gündemi kaplamasının nedeni Türkiye ve Dünyada ki birçok uygunsuz olaylar gizlenmiştir ve üstü örtülmüştür!!
Yazıklar olsun ki toplumu öyle bir hâle getirdiniz ki bir haber bile izleyemez oldu bu toplum…Her türlü rezillik ve ahlaksızlık normalleşti…Reklamı programları yapılır oldu…
Ne olacak?
Daha da çoğalacak…Daha da önü alınmaz hâle gelecek!!
AMAÇ NEYDİ?
TAM DA BUYDU!!
Rezillik kepazelik artsın ,çoğalsın!!
Bu kadar vebal sizi hem dünyada hem de ahirette bulur!Cennet ucuz degil Cehennem de luzumsuz degil! Sözü ne kadar anlamlıdır…Herkes buradan götürür azığını!
Bir sistem kafa, kalp ve karnı doyurmuyorsa o sistemden adil bir medeniyet ortaya çıkmaz. Maalesef örgütlü kötülük düzeni Siyonizm toplumun ahlak, maneviyat ve temel yapı taşı olan aileyi kirli siyasetiyle, ekonomisiyle, ahlaksızlıyla hedef almaktadır. Çünkü şeytani sisteminin en büyük düşmanı cihaddır. Cihad şuuru ve eğitimi ise önce aileden, anneden başlar. Bu yapı kirletirse o toplumla faydalı, hayırlı bir medeniyet tasavvur edilemez.
İşte bu yüzden Milli Çözüm davasının temellerinde “Önce Ahlak ve Maneviyat” ve sosyo-ekonomik bağımsızlık için “Ağır Sanayi Hamlesi”- Yaygın Kalkınma şiarı yatmaktadır.
NE EZİLEN, NE EZEN TEK ÇARE, ADİL DÜZEN
…
Yöneten değişse de, sistem aynı kaldıkça
Sorunlar devam eder, faiz fuhşa daldıkça
Hiç hayra varılır mı, HAÇ’tan emir aldıkça
Sağı solu bırakın, bunlar başı boş gezen
Sinsi şeytani değil, insani Adil Düzen…
Yorulduk ya yılmadık, sarsıldık yıkılmadık
Yüce Rabbe sığındık, engele takılmadık
Ufuklara uzandık, ufaka tıkılmadık
Hep sabır tesbihine, yıllardır umut dizen
Sadıkların eliyle, kurulur Adil Düzen…
Hakk dostu halka acır, helal harama uyar
Zalime uşak olmaz, mazlum feryadın duyar
Zerre vicdanı olan, davadan nasıl cayar
Hıyanet tezgâhında, fitne fesadı sezen
Milli Çözüm Ekibi, hazırlar Adil Düzen…
Akıl bilim kıstaslı, hem Kur’an’dır mihveri
Esasları dip diri, el-hak Erbakan Piri
İlim ve irfan ehli, Ahmet Akgül rehberi
Her din ve kavme eşit, seçmez yabancı kuzen
Sistemler iflas etti, son umut Adil Düzen…
https://www.millicozum.com/mc/ozel-yazilar/ne-ezilen-ne-ezen-tek-care-adil-duzensiir/
Sistem sistem sistem,
sözler konuşmalar anlaşmalar yaşananlar dönüp dolaşıp sisteme dayanmaktadır.
ülkemizde ve yeryüzünde Artık adil bir sisteme ihtiyaç vardır ve tez zamanda kurulmalıdır.
Hocamızın sistemine tahammül edemeyenler ne yazıkki kimin sisteminin gelmesi için çalışmışlar.
Ya Erbakan hocamızın sistemine geçelecek insanlar rahat bir nefes alacak yada gün geçtikçe Allah muhafaza kötüye doğru gidilecek.
Biran önce Adil sisteme geçmek duası ile
“ÖNCE AHLAK VE MANEVİYAT!”
Şeytanın şehaseri olan Siyonizm, bütün insanlığı rahatça Yahudi Hapishanesine hapsetmek ve kolayca yönetebilmek için,
Önce Hristiyanlığı sonra İslam’ı yozlaştırmıştır. Ahlakı, aileyi, nesli bozmak için;
Medyayı, kiralık yazarları, ünlüleri, hükümetleri, TV yayınlarını, online oyunları vb. Bütün basın yayın organlarını seferber etmektedir. İstanbul Sözleşmesi sonrasında 6284 no’lu yasa haline getirilmiştir. Bir çok AB ülkesinde dahi tamamen yasaklanan İstanbul Sözleşmesini, dindar Kahraman Erdoğan yasalaştırmıştır. Sözleşmenin en büyük destekçisi ise aynı zihniyete sahip CHP’dir.
Din istismarı ile halkı dininden uzaklaştıran Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Müslüman nüfusun oranı ilk defa AKP döneminde %99 seviyesinin altına inmiştir.
Halkımızın büyük çoğunluğu ılımlı İslam Projeleri ile yozlaşmış veya dinden uzaklaşmıştır. Aileler paramparça olmuş, Fulbrigt anlaşması ile ortaokul ve liselerde dahi çocuklarımız Deizm ve Ateizm tuzağına kapılmaktadır.
Ekini ve nesli bozan Siyonistlerin ve İşbirlikçilerinin büyük tahribatları sonucu eşcinsellik artmış, zina suç olmaktan çıkmış ekonomik sıkıntılar ile birlikte gelecek kaygısı çeken gençlerimiz gayri ahlâki yaşam tarzına özendirilmektedir.
Toplumun 4 k’sını doyurmadan olumlu bir sonuç elde etmek imkansızdır.
Karın, kafa, kişilik (itibar) ve kalp..
Tek çözüm ise Milli Çözümcü bir Milli Mütabakat Hükümetinin kurulması, bütün dünyaya Gerçek İslam’ı tanıtacak olan Adil Düzen Projelerinin uygulanması ve insanlığın ifsadı için çalışan odakların bertaraf edilmesidir.
Yahudiler ve bütün gafiller, şeytani bir aldanışla) Dediler ki: ‘Sayılı günlerin dışında, (ahirette) ateş asla bize değmeyecektir.’ (Biz seçkin ve sevimli kullarız, nasipli ve kıymetli insanlarız, hangi günahı işlesek yine de bize azap edilmeyecektir.) De ki: “Allah katından bir ahit mi aldınız? -Ki Allah asla ahdinden dönmez- Yoksa Allah’a karşı (yalan uydurup hiç) bilmediğiniz bir şeyi mi söylüyorsunuz (ve sapıtıyorsunuz)?”
Bakara suresi 80ayet.
Aziz Erbakan Hocamızın buyurdukları gibi: “Bakın size kesinlikle ifade ediyorum ki: TÜRKİYE’NİN KURTULUŞU; Milli Çözüm’e inanan bir Cumhurbaşkanı’nın o makama oturması, Milli Çözüm’e inanan bir Hükümet’in kurulması ve yeni bir devrin başlamasıyla mümkündür!”
Zalimler ve işbirlikçi hainler için yaşasın cehennem.
“Kemâ tekûnû yuvella aleyküm” (Siz nasıl olursanız yöneticileriniz de öyle olurlar).
Hadisinin tecellisi yaşanıyor adeta
Bu vahim ve hazin olayın arkasında:
Vicdani, ahlâki ve ailevi çürüme sorunları ve sonuçları…
• Yöresel ve bölgesel sıkıntıları ve saplantıları…
• Ülke çapındaki yozlaşma boyutları ve siyaset yobazlıkları…
• Ve bozuk küresel sistemden kaynaklanan yansımaları ve porno yayınları vardır. Bunların hepsinin birlikte ve bilimsel veriler temelinde ele alınıp değerlendirilmesi ve çok acil tedbirler üretilmesi lazımdır.
Bütün bu ahlâksız süreçleri üreten ve teşvik eden yönetim biçiminden ve hükümetlerden… Eşcinselliği ve ensest ilişkileri normal ve doğal sayan AB kriterlerinden ve barbar Batı’ya endeksli sistemden… Darwinist ve dengesiz eğitim düzeninden, kontrolsüz ve kokuşmuş internet ağından ve sosyal medya tuzağından ve tahribinden… Evet hepsini birden sorgulamaya; akıl, bilim, inanç ve ahlâk temelinde hizaya sokmaya ihtiyaç vardır; yeni, yeterli ve dengeli bir düzen kurulmadan bu bataklıktan kurtulmamız da imkânsızdır.
Toplumun, istismarcı ve gelenek tavırlı Din anlayışından kurtarılıp, gerçek ve örnek İslam inancıyla ve yüksek Kur’an ahlâkıyla tanıştırılması ve toplumda manevi disiplinin yaygınlaştırılması artık zorunluluk halini almıştır ve bu, Milli bağımsızlık ve bekamızın da sigortasıdır.
Manevi Disiplin Kurallarına İhtiyaç Vardır!
İslam; milyarlarca insanın hayatını düzene sokan, derin bir manevi rehberlik sunan ve dünya genelinde büyük bir inanç topluluğu oluşturan tek kapsamlı Hak din konumundadır. İslam’ın temel kaynağı olan Kur’an, bu dinin öğretilerini ve rehberlik ilkelerini içeren kutsal kitaptır. İslam dünyasının kalbinde yer alan bu kitap, son Peygamber Hz. Muhammed (SAV)’e Allah tarafından vahiy yoluyla aktarılmıştır ve insanlığa evrensel bir mesaj sunmaktadır. İslam, tek bir Allah’a inanır. Bu inanç, “La ilahe illallah, Muhammedün Resulüllah” ifadesiyle açığa vurulmaktadır.
İslam dini, kadın ve erkeği eşit saymaktadır. Ancak, bu eşitlik çerçevesinde belirli sorumluluklar ve roller vardır. İslam toplumunda kadın ve erkek rolleri, temel olarak İslam dini öğretileri (Ayet ve Hadisler) ve geleneksel kültürel normlar tarafından belirlenmiş durumdadır. Ancak, bu roller bireyler arasında ve farklı toplumlarda bazı çeşitlilikler ortaya çıkarmaktadır.
İşte bu nedenle, toplumun istismarcı ve gelenek tavırlı Din anlayışından kurtarılıp, gerçek ve örnek İslam inancıyla ve yüksek Kur’an ahlâkıyla tanıştırılması ve toplumda manevi disiplinin yaygınlaştırılması artık zorunluluk halini almıştır ve bu Milli bağımsızlık ve bekamızın da sigortasıdır.
(Makaleden özet alıntı)
Evet MİLLİ ÇÖZÜM FARKI – ÜSTAD AHMET AKGÜL FARKI diyebileceğimiz bir makale daha… Çünkü konuyu veya hadiseyi hiç böylesine sosyal bir vak’a olarak irdeleyen inceleyen düşünen ne bir yazar ne bir gazeteci ne bir siyasi lider ne de bir akademisyen hala çıkmadı. İşte biz neden ÜSTAD AHMET AKGÜL sıradan bir yazar ve lider değildir ÖZEL BİR BİLGE VE YİĞİT YAZAR VE LİDERDİR diyoruz bu makaleyi okuyan herkes artık kuşbeyinli değilse sözlerimize katılacaklardır artık…
Kaleminize sağlık Muhterem Hocam.
Makalede geçen şu ifadeleri yinelemek istiyorum:
…
Çünkü bu vahim ve hazin olayın arkasında:
Vicdani, ahlâki ve ailevi çürüme sorunları ve sonuçları…
• Yöresel ve bölgesel sıkıntıları ve saplantıları…
• Ülke çapındaki yozlaşma boyutları ve siyaset yobazlıkları…
• Ve bozuk küresel sistemden kaynaklanan yansımaları ve porno yayınları vardır. Bunların hepsinin birlikte ve bilimsel veriler temelinde ele alınıp değerlendirilmesi ve çok acil tedbirler üretilmesi lazımdır.
…
Ülkemizin dört bir yanında her bir sitesinde sokağında mahallesinde semtinde ilçesinde ilinde bu tür ve daha beter daha iğrenç hadiselerle karşılaşmak süpriz değil.. TV kadın programlarında vb. programlarda zaten örneklerini duymakta ve görmektesiniz. MİLLİ ÇÖZÜM’ÜN VE AHMET AKGÜL Hocamızın böylesi büyük ve en temel sorunlarımıza karşı makalede de ifade ettiği İSTANBUL SÖZLEŞMESİ VE AİLENİN ÇÖZÜLMESİ adlı eserdeki hatırlatmaları Devlet yetkililerimiz dikkate almaları gerekiyor diyecem ama malesef şu anki yöneticilerimiz ülkemizi bu hale sokmak için getirilmiş işbirlikçiler olduğu için onlara tavsiye etmekten ziyade insanlığımıza ve DEVLETİMİZİN TEMEL KURUMLARINA ve idarecilerine seslenmek istiyorum: İnsanlığımıza ; ey insanlar en büyük boykot o ürüne şu ürüne bu ürüne değil sadece AKP’YE BOYKOT etseniz en büyük ve en önemli geçerli boykotu yapmış olur ve cennete girebilecek bir hayatınızın en mühim eylemini gerçekleştirmiş olursunuz… Devletimizin temel kurumlarına da sözüm : Yeter artık , sabrımız kalmadı insanımız kayboldu yok olmak üzere ne olur artık ihanet edenlere hainlik yapanlara karşı MİLLİ BİR MUTABAKAT İLE DUR DEMENİN ve EMİN ELLERE ANAHTARLARI TESLİM ETMENİN VAKTİ GELDİ GEÇİYOR.
Sözlerimi Milli Çözüm’ün şu içtihadıyla noktalamak istiyorum:
“Bir ferdin veya toplumun huzur bulması için 4K formülüne bağlıdır:
1-KAFA 2-KALP 3-KARIN 4-KİŞİLİK.
Kişi veya toplumu 4K ile doyurmak o insanların huzur bulması demektir.
Kafa; ilimle doyar,bilimle doyar hür düşünce ile doyar.
Kalb; imanla,ihlasla,vicdanla,ahlakla maneviyatla dolar doyar tatmin olur
Karın; Yerli milli sanayi kalkınması,çağdaş şartlarda yapılacak tarımla,ailesine çevresine iyilik yapacağı imkanların oluşmasıyla doyar
Kişilik; Hangi dinden dilden ırktan mezhepten olduğu ayrılmaksızın hangi kökenden olursa olsun insan olması yeterlidir. İnsanın insan olduğu için bir saygınlığı vardır.
İşte batı hayranı, Akp iktidarının ,AB , ye girmek ve siyonist merkezleri memnun etmek için fuhuş,alkol ve uyuşturucu gibi hertürlü pisliği,ve (6284) ve İstanbul Sözleşmesi gibi çikolata jelatinine sarılmış zehrin ve uyguladığı ölümcül reçetenin sonucu ağır bir şekilde Kendini göstermiştir .ülkemizi yol geçen han’ına çeviren ve 22 yıldır eğitim ve öğretim de ve toplumda ahlaki çöküntü ye ve ekonomik sıkıntıya sokanlar ve buna göz yumanların artık bu ülke için yapacak hiçbir şeyler i kalmamıştır.Acilen önce ahlak ve maneviyat diyen ERBAKAN Hocamızın Adildüzen projelerin uygulanacağı milli çözüm iktidarına ihtiyaç vardır.
Ya Adil Düzen kurulacak; ya rezil dönemlere katlanılacak!
Şuursuz ve taklitçi Din telakkisinden…
Soysuz ve sorumsuz istismarcı siyaset düşüncesinden…
Bütün bu ahlâksız süreçleri üreten ve teşvik eden yönetim biçiminden ve hükümetlerden…
Eşcinselliği ve ensest ilişkileri normal ve doğal sayan AB kriterlerinden ve barbar Batı’ya endeksli sistemden…
Darwinist ve dengesiz eğitim düzeninden, kontrolsüz ve kokuşmuş internet ağından ve sosyal medya tuzağından ve tahribinden…
Evet, hepsini birden sorgulamaya; akıl, bilim, inanç ve ahlâk temelinde hizaya sokmaya ihtiyaç vardır; yeni, yeterli ve dengeli bir düzen kurulmadan bu bataklıktan kurtulmamız da imkânsızdır.
Aziz Erbakan Hocamızın buyurdukları gibi: “Bakın size kesinlikle ifade ediyorum ki: TÜRKİYE’NİN KURTULUŞU; Milli Çözüm’e inanan bir Cumhurbaşkanı’nın o makama oturması, Milli Çözüm’e inanan bir Hükümet’in kurulması ve yeni bir devrin başlamasıyla mümkündür!”
Aziz Erbakan Hocamızın “önce ahlak ve maneviyat” demesi, bu toplumun kurtuluş sigortasıymış meğer. Ahlaken çöken toplum nasıl da paramparça oluyor.
Kadını, Çocuğu ve Aile’yi Koruma Yüksek Kurulunu, en yüksek yetki ve kanunlarla donatılmış bir şekilde, kurma iradesi ancak Milli Çözüm zihniyeti ile mümkündür..!
Bu iddianın en önemli delili nedir derseniz, işte makalenin içeriği..!
Konuya yaklaşım biçimi.
Bütün sebepleriyle, sebeplere sebep olan diğer yan unsurlarıyla!
Çözüm yollarını ortaya koyma mantığı ve derin muktesebatıyla…
Böylesi toplumsal, ulusal ve hatta küresel sosyal bir soruna, çözümler sunmasıyla, tam bir MİLLİ ÇÖZÜM ruhu ortaya koymaktadır.
Şüphesiz, insanı çıldırtacak cinsten vuku bulan böylesi olaylar, ülkemizde büyük bir artışla yaygın hale gelmiş ve konu bir Milli Güvenlik meselesi haline gelmiştir.
Ve elbette ülkemizin güvenliğine, sosyal ve Ahlâki dokusuna, toplumun mayasını oluşturan değerlere zarar veren, ve toplumu toplum olmaktan çıkaracak, büyük bir yozlaşma ve dağılma sürecine itecek politikaların, artık bir beceriksizlik, ihmalkarlık değil, planlı bir şekilde Türkiye’nin parçalanıp, yok edilmesine matuf adımlar olduğu, akıl ve ilim ehli tarafından görülmektedir .
Akp İktidarı 22 yıldır işte bunun için iktidarda tutulmaktadır..!
Ve artık Milletin maşeri VİCDANI da, Devletin AKLI da, ve TARİHİN , İNANCIN , HUKUKUN, MÜSPET BİLİM’in öğretileri de göstermektedir ki sistem topyekün bir otopsiye sokulacak ve Millî Çözüme dayanan bir sosyal Ahlâki düzen tesis edilecektir inşallah.!