Erdoğan İktidarı;
GÜNEY AFRİKA KADAR BİLE OLAMAMIŞTI!
Güney Afrika Cumhuriyeti, resmi bir başvuruyla Siyonist ve Terörist İsrail’i sistemli ve istemli soykırım yaptığı için Uluslararası Adalet Divanı’na taşımıştı. İsrail’in Gazze’de soykırım yaptığına dair elindeki gerçekçi ve gerekli tüm kanıtları da Lahey’deki Adalet Divanı’na sunmuşlardı. Kurusıkı laflarla halkımızı avutup oyalamak dışında, İsrail’in vahşetini önlemeye yönelik hiçbir ciddi ve cesaretli adımı atamayan Erdoğan iktidarının, Güney Afrika’nın bu onurlu ve sorumlu tavrından utanması ve ibret alması lazımdı. Lahey’de açılan bu mahkemenin yıllar alacağı… İsrail aleyhine bir karar alınsa bile, Adalet Divanı’nın BM’nin yargı organı sayıldığından; bunun ABD’nin vetosuna takılacağı beklense bile, dünya kamuoyu vicdanına tercüman olup rahatlatması ve İsrail’in açıkça ve alçakça suçlarının resmiyet kazanması bakımından önemli ve etkili siyasi sonuçları olacaktır.
Güney Afrika’nın, Uluslararası Adalet Divanı’nda İsrail aleyhine; ‘Gazze’de soykırım’ davası açması tarihi bir adımdır.
Güney Afrika’nın Yürütme (Hükümet ve yönetim) başkenti Pretoria’nın başvurusunda, “İsrail’in eylem ve ihmallerinin soykırım niteliği taşıdığı”, zira bu eylemlerin Filistin ulusal, ırksal ve etnik grubunun bir parçası olan “Gazze’deki Filistinlileri yok etmek” amacıyla gerçekleştirildiği vurgulanmıştı. Başvuruda, İsrail’in Gazze’deki eylemlerine ilişkin, “Özellikle soykırım niyetiyle işlenmiştir” ifadeleri yer almıştı. Ayrıca, Lahey merkezli mahkemeden İsrail’in Gazze’deki askeri operasyonlarını derhal askıya alması için geçici bir emir çıkarması talebinde de bulunmuşlardı.
Tel Aviv hükümeti, Güney Afrika’nın soykırım suçlamalarını “iğrenç” bulduğunu belirterek karşı çıkmış ve bunun bir “kan iftirası” (blood libel) olduğu yalanına sığınmıştı.
Venezuela, Güney Afrika’nın İsrail’e karşı açtığı ‘soykırım’ davasına destek çıkmıştı!
Güney Afrika Cumhuriyeti, 29 Aralık 2023’te, İsrail’in 7 Ekim’den bu yana Gazze’de işlediği fiillerle, 1948 tarihli BM Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’ni ihlal ettiği gerekçesiyle UAD’de dava açarak İsrail için ihtiyati tedbir kararı alınması talebinde bulunmuşlardı. Venezuela Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan resmi açıklamada: “Venezuela, Güney Afrika Cumhuriyeti’nin İsrail’e karşı 29 Aralık 2023’te Uluslararası Adalet Divanı’na (UAD) İsrail Devleti’nin yükümlülüklerini ihlal etmesiyle ilgili olarak gerçekleştirdiği tarihi başvuruyu ‘Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’ kapsamında olumlu bulmaktadır. Venezuela, barış diplomasisine kendini adamış bir ülke olarak, Güney Afrika’nın Filistin halkını ve uluslararası hukuku savunmak için attığı kararlı ve tarihi adımı takdirle karşılamaktadır. Birleşmiş Milletler tarafından hazırlanan son raporlarda 7 Ekim 2023’ten bu yana çoğu çocuk ve kadın olmak üzere 21 binden fazla kişinin öldürüldüğünün bildirildiği ve bunun da İsrail’in insanlık dışı eylemlerini teyit ettiği göz önünde bulundurularak, yaşama ve insan onuruna saygı için acil bir çağrıyla, bu eyleme tüm uluslararası toplum katkı sunmalıdır.” denilmişti. Ve maalesef Erdoğan iktidarı, bu girişime öncülük yapması gerekirken, resmen ve alenen Venezuela gibi bir destek katkısı bile sunamamıştır.
Belçika Başbakan Yardımcısı De Sutter’den, İsrail’i Soykırımla Suçlayan Güney Afrika’ya Destek Açıklaması Yapılmıştı!
Belçika Başbakan Yardımcısı Petra De Sutter, Güney Afrika Cumhuriyeti’nin Uluslararası Adalet Divanı’nda İsrail’i soykırımla suçlayarak açtığı davaya destek verilmesi çağrısı yapmıştı. Petra De Sutter; ülkesinin, İsrail’in Gazze’deki soykırım tehdidine karşı sessiz kalamayacağını belirterek, Güney Afrika Cumhuriyeti’nin Uluslararası Adalet Divanı’nda İsrail’i soykırımla suçlayarak açtığı davaya destek verilmesine arka çıkmıştı. İktidar koalisyonunda Flaman Yeşiller Partisi’nin temsilcisi olan Petra De Sutter, X sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, “Belçika, Gazze’deki insanların sonsuz çilesini sadece kenardan izleyemez. Soykırım tehdidine karşı harekete geçmeliyiz. Belçika’nın, Güney Afrika’nın liderliğini takip ederek Uluslararası Adalet Divanı’nda eyleme geçmesini istiyorum. Belçika hükümetine bu öneride bulunacağım” ifadelerini kullanmıştı.
İsrail’e açılan soykırım davasında, Güney Afrika’ya destek için 1 milyondan fazla imza toplanmıştı!
Güney Afrika’nın Uluslararası Adalet Divanı’nda (UAD) İsrail’e karşı açtığı soykırım davasına destek için başlatılan kampanyada, bir milyon imza toplanmıştı. İngiltere’den, “change.org” sitesi üzerinden başlatılan imza kampanyasına, dünyanın dört bir yanından bir milyondan fazla kişi katılmıştı. Kampanya çağrısında, Güney Afrika’nın UAD’de başlattığı davaya destek mesajı verilerek, davanın Gazze halkının acılarına son vermesinin ümit edildiği vurgulanmıştı.
Güney Afrika Cumhuriyeti, 29 Aralık 2023’te, İsrail’in 7 Ekim’den bu yana Gazze’de işlediği fiillerle 1948 tarihli Birleşmiş Milletler Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’ni ihlal ettiği gerekçesiyle UAD’de dava açarak İsrail için ihtiyati tedbir kararı alınması talebinde bulunmuşlardı. Başvuruda “İsrail’in eylemleri ve ihmalleri soykırım niteliğindedir çünkü hususi soykırım niyetiyle işlenmiştir” ifadeleri yer almış ve bu eylemlerin “Gazze’deki Filistinlileri yok etmek” amacı taşıdığı hatırlatılmıştı.
İsrail, Gazze Savaşı’nda bütün insanlığa karşı ağır bir suç işlemekten sakınmamıştı. Kuşkusuz bu bir soykırımdı. İsrail, Gazze’de ve Filistin’in bütününde işlediği suçun yanında büyük bir yıkıma da yol açmıştı. Gazze’de taş üstünde taş kalmamış, Batı Şeria’da da Filistinlilerin evleri sistemli bir şekilde yıkılmıştı. Bu, tam anlamıyla bütünlüklü bir soykırım siyasetinin hayata geçirildiği anlamını taşımaktaydı. İsrail, bütün Filistinlileri mülksüzleştirme çabasındaydı. Bu da İsrail’in Batı Avrupa’nın ve özellikle de Anglosakson kolonyalizminin uzantısı olduğunun kanıtıydı. Fakat bütün bunlara rağmen İsrail, 7 Ekim’den sonra ilan ettiği hedeflerine ulaşamamış ve büyük bir itibar kaybına uğramıştı. İsrailli yöneticilerin “cinnet” hâline sürüklenmesinin sebebi de burada yatmaktaydı.
İsrail’in Gazze’de ve Filistin genelinde sergilediği vahşet bütün dünyada tepkiye yol açmıştı. Çünkü vahşet, neredeyse bütün dünyaya rağmen ve ısrarla yapılmaktaydı. Sadece İngiltere, ABD, Almanya, Fransa ve Hollanda gibi eski kolonyalist devletler, İsrail’in vahşetini açıkça destekliyorlardı. Bu, sadece Avrupa ülkelerinin Yahudilere borcu olarak yorumlanamazdı. Nitekim kolonyalist devletlerin İsrail’e desteğinin Avrupa dışındaki dünyada tepki uyandırmasının sebebini de bu destekte aramak lazımdı. Aradaki bağ, kolonyal tarihin mirasıdır. Bu çerçevede özellikle eski müstemleke ülkelerinde Avrupa ve İsrail’e yönelik öfkenin gittikçe artması oldukça anlamlıdır. Öfkenin sözde kalmaması üzerinde dikkatle durulmalıydı. İşte Filistin’i fiilen destekleyen ülkelerden biri Güney Afrika’dır. Güney Afrika, İsrail’in işlediği suçları Uluslararası Adalet Divanı’na taşımıştı.
Bilindiği gibi daha önce Güney Afrika’da da bugün İsrail’in Filistin’de uyguladığı sistemin benzerleri yaşanmıştı. Sistem, Güney Afrika’da azınlık olarak yaşayan Avrupa milletlerinin üstünlüğüne dayalıydı ve ırk ayrımı temeli üzerine yapılandırılmış bir zulüm vardı. Azınlık olarak yaşayan Avrupalı milletlerin ayrıcalıklarına göre tanzim edilmiş sistem, İngilizlerin planıydı. Mareşal Jan Smuts yönetimindeki Güney Afrika müstemleke yönetimi, İsrail’i fiilen tanıyan ilk hükümetlerden birisi konumundaydı. Üstelik Jan Smuts, Siyonist ideolojinin önde gelen temsilcilerinden Chaim Weizmann ile şahsen dost olan bir şahıstı. 1960’larda Güney Afrika’da yaşayan 120.000 civarındaki Yahudi toplumunun büyük çoğunluğu Siyonist ideolojiye bağlıydı. Kaynaklara göre bunların çoğu Balfour Deklarasyonu’ndan sonraki yıllarda Siyonist harekete düzenli mali destek sağlamıştı. Bu mali destek, kesintiye uğramadan, İsrail kurulduktan sonra da devamlı artmıştı. İsrail, 1970’lerin ikinci yarısından sonra Güney Afrika apartheid rejimi ile bağlarını sağlamlaştırdı. Apartheid rejimi yalnızlaştıkça İsrail, Güney Afrika müstemleke yönetimi ile ilişkilerini artırdı. Çünkü apartheid rejimi de İsrail gibi müstemleke sistemi üzerine kuruluydu.
The Guardian’a göre “üst düzey BM yetkililerine ve raporlarına yapılan detaylı atıflarla dolu olan ve İsrail’in soykırım niyetini kanıtlama amacından nadiren sapan 80 sayfalık esaslı, sıkı bir şekilde tartışılmış bir iddia” hazırlanmıştı. Patrick Wintour’a göre Uluslararası Adalet Divanı’na sunulan raporun hukuki dayanakları sağlamdı ve birçok ülke farklı hukuk ekipleri ile Güney Afrika’yı destekleyen açıklamalar yayımlamıştı. İsrail ise buna kayıtsız kalamayarak “BM’nin en üst mahkemesini ve seçilmiş 15 yargıcını boykot etme politikasını bir kenara bırakarak kendisini mahkemede savunacağını” açıklamıştı. Erdoğan iktidarı, Güney Afrika’nın bu girişimine yarım ağız destek açıklaması yapmıştı.
Uzmanlar, Güney Afrika’nın İsrail’e karşı açtığı soykırım davasındaki delillerini güçlü ve inandırıcı buluyorlardı!
İngiltere’de Nottingham Trent Üniversitesi’nden Dr. Luigi Daniele, Güney Afrika’nın çok başarılı bir avukat heyeti tarafından UAD önünde temsil edileceğini belirterek “Güney Afrika’nın başvurusunu çok güçlü buluyorum. Çok sağlam ve iyi hazırlanmış bir dilekçe. Tabii ki bu, sürpriz değil çünkü Güney Afrika’nın avukatları arasındaki John Dugard ve diğer hukukçular, bu alanda uzman ve çok başarılı kişiler” ifadelerini kullanmıştı. Güney Afrika’nın, İsrailli yetkililerin Gazzelilere yönelik soykırım niyetini açığa vuran söylemlerini, dilekçelerinde çok başarılı şekilde kullandıklarını anlatan Daniele, “İsrailli yetkililerin bu açıklamalarının, Güney Afrika’nın da belirttiği üzere soykırımdan başka şekilde yorumlanması mümkün değil” diye uyarmıştı. Daniele, İncil ve Amalek kavmine ilişkin referansların bazı Yahudi hukukçular tarafından iddia edildiği gibi sadece tarihi ve kültürel hadiselere atıf olmanın ötesinde, Gazzelilere yönelik toplu cezalandırma amacını açığa vurduğunu vurgulayarak, “En üst düzeydeki İsrailli yetkililerin hepsi aynı yönde, sivil ve savaşan ayrımı yapmadan, Gazze halkının tamamını 7 Ekim’den, Hamas’ın fiillerinden sorumlu tutarak ve Gazzelilerin toplu şekilde öldürülebilmelerini savunan beyanlarda bulundu. Bence gerekenden fazla delil var” görüşünü paylaşmıştı.
İsrail’in Kanal 12 televizyonuna göre, davada “İsrailli yetkililerin açıklamaları soykırımı çağrıştırsa da gerçek niyetlerinin öyle olmadığı ve bu açıklamaları yapanların karar verici konumda bulunmadıkları” şeklindeki savunmalarının hukuken geçerli olmayacağını belirten Daniele, “İsrail, Devlet Başkanı düzeyinde amaçlarının ne olduğunu açıkça belli etti. Birçok üst düzey yetkiliden benzer açıklamalar gördük. Soykırım amacı açıkça ve doğrudan belirtilmiş durumdadır. Bazı hukukçuların, ‘İsrailli yetkililerin açıklamaları soykırımı işaret ediyor olsa da aslında orada soykırım yapılmasını kastetmediler.’ şeklindeki savunması, bu zamana kadar okuduğum en zayıf argümandır. Bizler, bu beyanların hukuken neyi ifade ettiğini anlamak için sahada olanlara ve gerçekte yaşananlara bakarak birlikte yorumluyoruz. İsrailli yetkililerin açıklamaları ile sahada yaşananlar arasındaki ilişkiye baktığımızda soykırım niyetinin varlığı için gerekli şartların sağlandığını görüyoruz.”
Divan’ın muhtemel soykırım tehlikesine karşı ihtiyati tedbirlerle önleyici kararlar aldığına değinen Daniele, “Güney Afrika’nın bu aşamada soykırımın gerçekleştiğini ispatlama yükümlülüğü yerine soykırım tehlikesinin varlığını ispatlaması yeterli sayılıyor. Divan, bu safhada soykırım suçunun cezai anlamdaki standardından biraz daha düşük bir standart uygulayarak soykırımın varlığı yerine, soykırım işlenebileceğine ilişkin ciddi bir tehlikenin varlığını yeterli buluyor” ifadelerini kullanmıştı.
Güney Afrika, hangi esaslara dayanarak dava açmıştı?
İsrail’in, Gazze Şeridi’ndeki Filistinlilere yönelik olarak “Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi (Soykırım Sözleşmesi)” kapsamındaki yükümlülüklerini ihlal ettiği iddiasıyla dava açılmıştır. Buna göre İsrail’in eylemleri ve ihmalleri; Filistin ulusal, ırksal ve etnik grubunun bir parçası olarak, Gazze’deki Filistinlileri yok etmek niyetiyle ve bu amaca elverişli şekilde işlendiği için Soykırım Sözleşmesi’nde düzenlendiği biçimleriyle soykırım niteliği taşımaktadır.
Her ne kadar Birleşmiş Milletler’in başlıca yargı organı olması sebebiyle kendisine “Dünya Mahkemesi” yakıştırması yapılsa da UAD aslında devletler arası her türlü uyuşmazlığa bakmaya kendiliğinden yetkili bir mahkeme sayılmamaktadır. Bir uyuşmazlığın buraya taşınabilmesi için uyuşmazlık tarafı devletlerin bir şekilde ya önceden ya da uyuşmazlık ortaya çıktıktan sonra mahkemenin yetkisine rıza göstermeleri lazımdır. Hem Güney Afrika’nın hem de İsrail’in taraf olduğu Soykırım Sözleşmesi’nin 9. maddesi, bu sözleşme kapsamına giren ihlâllerin çözümünde UAD’nin yetkisini tanımaktadır. Yani mevcut başvurunun esası, on yıllar önce Sözleşme’nin taraflarınca peşinen verilmiş bu rızaya dayanmaktadır.
“Neden sadece soykırıma dair ihlaller davaya konu ediliyor da insanlığa karşı suçlar, savaş suçları gibi başkaca ihlaller dava dilekçesinde yer almıyor?” sorusunun cevabı, bir önceki sorunun cevabında saklıdır. Güney Afrika’nın, İsrail’in ek bir rızasına ihtiyaç duymaksızın UAD’ye başvurabileceği tek çare Soykırım Sözleşmesi’ne dayanmasıdır. O yüzden sadece Soykırım Sözleşmesi’nin ihlali niteliğindeki eylem ve ihmallerden ötürü bir dava açma imkânı vardır, aksi takdirde diğer iddialar yetkisizlikten ötürü ele alınamayacaktır.
Soykırım suçlamalarına dayanak teşkil eden eylem ve ihmaller şunlardır:
İddia edilen ihlaller, Soykırım Sözleşmesi’nin tek bir maddesindeki hükümlerin ihlali ile sınırlı kalmıyor ve doğrudan icrai şekilde, ihmali olarak, iştirak hâlinde, teşvik etmek suretiyle veya teşebbüs seviyesinde tüm biçimlerde ihlallerin gerçekleştiği ortaya konuyor. İhlaller; mevcut bilgiler ve deliller ışığında genel olarak 7 kategoride toplanmıştır:
1- Gazze’deki Filistinlilerin kitlesel olarak katliama uğratılması…
2- Gazze’deki Filistinlilere ciddi bedensel ve zihinsel zarar verilmesi ve onların bir grup olarak yok edilmelerini amaçlayacak şekilde yaşam koşullarının kötüleştirilip zorlaştırılması…
3- Yerleşim alanlarının büyük ölçekli yıkımı ve Filistinlilerin kitlesel olarak yerlerinden koparılması, yeterli gıda ve suya erişimden mahrum bırakılması…
4- Gazze halkının yeterli tıbbi bakıma erişmesine engel olunması…
5- Yeterli barınak, kıyafet ve hijyen imkânlarına erişimden mahrum bırakılması…
6- Gazze’deki Filistin halkının toplumsal yaşamını yok etme amaçlı yıkıma yol açılması…
7- Filistinlilerin doğumlarını önleyici nitelikte uygulamalar yapılması…
Bu iddialar Birleşmiş Milletler’in çeşitli kademelerdeki yetkililerinin haftalardır yaptığı açıklamalardır ve uyarılarla tam olarak uyum içerisinde bulunmaktadır. Bu sebeple tüm bunlar dilekçede detaylı bir şekilde delil olarak yer almıştır. Ayrıca sivil toplum kuruluşlarının açıklamaları ve raporlarının yanı sıra gazeteciler, araştırmacılar, olay yeri inceleme ekipleri ve Gazze’de yaşananlara tanıklık eden kişilerin ifadeleri delil olmak üzere özenli bir şekilde toplanmıştır. Ayrıca birçok devletin hükümetlerinin açıklamalarına da destekleyici olması için referans verildiği anlaşılmıştır.
Bir ihlalin soykırım olarak nitelenmesi için zaruri olan “soykırım niyetinin” ortaya konması amacıyla ise İsrail Cumhurbaşkanı, Başbakanı ve Savunma Bakanı gibi en üst düzeydekiler de dahil olmak üzere İsrail devlet temsilcilerinin tekrar tekrar yaptıkları açıklamalar belgeleriyle saptanmıştır. Tüm bunların Büyük Felaket’ten (Nekbe) başlayarak, Filistinlilerin sürekli maruz kaldığı şiddet ve ayrımcılığa dair arka plan eşliğinde verilmesi ise iddiaları daha sağlam bir bağlama oturtmaktadır.
Güney Afrika’nın açtığı davaya, başka devletler nasıl destek olacaklardır?
UAD Statüsü, bir devletin ayrı bir dava açmaksızın mevcut bir davaya katılma yolunu izlemesini mümkün kılmaktadır. UAD Statüsü’nün 62. maddesi, açılmış bir davada verilecek kararın etkileyebileceği hukuki bir çıkarı olduğunu düşünen devletlerin, mahkemeden katılma izni talep etme hakkına sahip olduğunu vurgulamaktadır. Bu talebi kabul yetkisi tamamen UAD’nin elinde bulunmaktadır. Ayrıca bir davada, o davanın davacı veya davalısı olan devletler dışındaki üçüncü devletlerin de taraf olduğu bir uluslararası antlaşmanın yorumu konusunda herhangi bir uyuşmazlığa bakılıyorsa, UAD Statüsü’nün 63. maddesi uyarınca UAD Sekreteri tarafından o antlaşmaya taraf tüm devletlere bildirimde bulunularak davaya katılma hakkı tanınır. UAD tarafından davet yapıldığı için bu usul daha kolay bir katılım yolu açmaktadır. Rusya’ya karşı Ukrayna’nın açtığı davaya bu usulü kullanmak suretiyle bu zamana kadar 32 devlet katılmıştır. Her iki usulde de katılma başvurusu, UAD tarafından derhâl dava taraflarına iletilir ve tarafların yazılı görüşleri talep edilir. Eğer taraf devletlerden bir itiraz gelirse UAD, katılma talep eden devletleri ve itiraz eden tarafları dinleyerek karar verecektir.
Soykırım Sözleşmesi’ne 1950’den beri taraf olan Türkiye’nin de bu davaya katılması lazımdır. Ancak, bugüne kadar bu yönde herhangi bir girişimde bile bulunulmamıştır. Çünkü Erdoğan iktidarı ciddi ve netice verici icraatlarla değil, kof edebiyatla uğraşmaktadır.
Başvurunun anlamı ve sonraki süreçlerin yararları…
Güney Afrika’nın başvurusu, İsrail’in soykırım teşkil eden eylemlerinin engellenmesi, soykırım olarak tescili, İsrail’in devlet olarak sorumluluğunun tespiti ve Divan’la UCM arasındaki koordinasyon sayesinde suçluların yargılanarak cezalandırılması taleplerini içeren iddialardır. İlk aşamada, acil bir durum söz konusu olduğu için mevzuata göre ivedi şekilde geçici tedbir kararı alınması lazımdır. Başvurunun ardından İsrail’in açık veya örtülü şekilde yürüttüğü askeri operasyonlarının askıya alınması, yukarıda bahsedilen soykırım oluşturan fiillerin durdurulması, delillerin yok edilmesine engel olunması, Gazze’ye erişimin kolaylaştırılması, uluslararası yardım kuruluşlarının bölgeye serbest erişiminin sağlanması gibi tedbir kararları gündeme taşınacaktır. Güney Afrika, nihai karar açıklanana kadar bahsedilen türden bir geçici tedbir kararının, 2024’ün ilk haftalarında mahkeme tarafından gündeme alınması ve değerlendirilmesi talebinde bulunmuşlardır. Daha önce Divan’da Gambiya’nın başvurusu üzerine Myanmar için benzer tedbir kararları söz konusu yapılmıştı.
İsrail’in, Divan’ın kararlarına uymama yönünde bir direnç göstereceği açıktır. Fakat İsrail’in BM’nin yargı organı Divan’ın kararlarına aykırı herhangi bir davranışı, uluslararası kamuoyunun baskısını daha da artıracaktır. Böyle bir senaryoda İsrail’in Batılı siyasetçiler tarafından desteklenmesi bütün insan hakları doktrininin reddi manasını taşıyacaktır. Ayrıca İsrail’in, Divan’ın kararlarına aykırı tutumu, oluşan kamuoyu baskısıyla birlikte BM Güvenlik Konseyi’nin devreye girmesini de tetikleyebilecek bir adım olacaktır.
İsrail, kuruluşundan bu yana hiçbir zaman uluslararası hukuk kurallarına bağlı hareket etmeye yanaşmamıştır. İsrailliler bir balonun içinde etrafa kapalı şekilde yaşamaktadır. Aleyhlerindeki küresel gelişmelere duyarsız kalmayı başaracak imkânları ve arkaları vardır. Güney Afrika’nın bu hamlesi, uluslararası arenada diğer devletlerden destek gördüğü ölçüde bir dönüm noktası olacaktır. Onlarca yıldan sonra bir siyasi yapı olarak İsrail’in gerçekleştirdiği eylemlerden dolayı sorumluluğunun hukuken tescil edilebilmesi imkânı doğmuş olacaktır. İsrail’in sorumluluğuna giden yol açılmıştır. Bu sürecin istenilen şekilde ilerleyebilmesi için Güney Afrika’nın cesur hamlesi diğer devletler tarafından acilen desteklenmeli ve davaya katılma suretiyle müdahil olunmalıdır. Nitekim, Ukrayna’nın aynı gerekçelerle Rusya aleyhine Divan’da açtığı davaya 32 ülke katılmıştı.
Uluslararası Adalet Divanı, devletler arasındaki anlaşmazlıkları ele almak üzere 1945 yılında kurulan en yüksek Birleşmiş Milletler hukuk organıdır. Uluslararası Adalet Divanı’nın 15 yargıçtan oluşan heyeti -İsrail davasında her iki taraftan birer yargıç daha eklenecek- sınır anlaşmazlıkları ve devletlerin kendi aralarında imzaladıkları BM antlaşma yükümlülüklerini ihlal etmekle suçladıkları davalara bakmaktadır. 1948 Soykırım Sözleşmesi’ni imzalayan Güney Afrika ve İsrail de Uluslararası Adalet Divanı’na başvurma hakkına sahip bulunmaktadır.
Soykırım Sözleşmesi’ni imzalayan tüm devletler sadece soykırım yapmamakla değil, aynı zamanda bunu önlemek ve cezalandırmakla da yükümlü sayılmıştır. Antlaşma soykırımı; ‘ulusal, etnik, ırksal ya da dinsel bir grubu kısmen ya da tamamen yok etmek amacıyla işlenen fiiller’ olarak tanımlamaktadır. Soykırım Sözleşmesi’nin 9. maddesi uyarınca, bir devletin sözleşmenin maddelerini ihlal etmesi durumunda, sözleşmeye taraf herhangi bir devlete, ihlalci devlet aleyhine UAD’de dava açabilme hakkı tanınmıştır. Uluslararası Adalet Divanı aciliyet gerektiren durumlarda ihtiyati tedbir kararına hükmederek, söz konusu ihlallerin dava süreci sonlanana kadar durdurulmasına hükmedebilir konumdadır.
84 sayfalık başvurusunda Güney Afrika, “İsrail’in Gazze’deki Filistinlileri öldürerek, onlara ciddi zihinsel-bedensel zarar vererek ve fiziksel yıkımlarına sebebiyet verecek şekilde bilinçli saldırılar gerçekleştirip onlara karşı soykırım suçu işlediğini” mahkemeye taşımıştır. “Tüm bu eylemler, soykırımı önlemede başarısız olan ve Soykırım Sözleşmesi’ni açıkça ihlal ederek soykırım işleyen İsrail’e atfedilebilir” ibaresine yer verilen dosyada, İsrail’in sözleşmeyi ihlal ederek kendi yetkilileri tarafından soykırıma teşvik edilmesini de engelleyemediği vurgulanmıştır. Malezya Dışişleri Bakanlığı, Güney Afrika Cumhuriyeti’nin Gazze’deki eylemleri dolayısıyla İsrail aleyhine UAD’de yasal süreç başlatmasına ilişkin açıklama yapmış ve: “İsrail’e karşı hukuki süreç başlatmak, İsrail’in Gazze ve işgal altındaki Filistin’in genelinde yaşanan vahşeti için hukuki yollarla hesap vermesi amacıyla atılan vakitli, somut bir adımdır” gerçeğini vurgulamıştır.
Uluslararası Adalet Divanı kararları nihai olduğu halde temyizi bulunmamaktadır. Ancak bunları uygulamanın bir yolu olmadığı, yalnızca İsrail aleyhine alınması muhtemel bir kararın İsrail’in uluslararası itibarını iyice sarsacağı ve emsal teşkil edebileceği vurgulanmıştır.
BM Sözleşmesi soykırımı nasıl tanımlamaktadır?
Birleşmiş Milletler tarafından 1948 yılında kabul edilen “Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi”ne göre, bir eylemin soykırım olarak kabul edilebilmesi için, şunları içermesi şartı aranmaktadır:
• Soykırım eylemleri ulusal, etnik, dini veya ırksal bir grubu hedef almalıdır.
• Öldürme, ağır yaralama, zihinsel ve psikolojik zarar verme, zehirli yaşam koşulları yaratma, doğum kontrol tedbirleri uygulama veya çocukları bir gruptan diğerine zorla nakletme gibi yıkıcı eylemler olmalıdır.
• Soykırım eylemleri, sistematik ve yaygın şekilde yapılmalıdır.
• Yok etmeye yönelik açık bir niyet taşımalıdır.
Uluslararası Adalet Divanı (UAD), Birleşmiş Milletler’in en yüksek yargı organı konumundadır. Mahkeme, Haziran 1945’te Birleşmiş Milletler Şartı ile kurulmuş ve Nisan 1946’da faaliyetlerine başlamıştır. Yüksek Mahkeme, BM Genel Kurulu ve Güvenlik Konseyi tarafından 9 yıllık bir süre için seçilen 15 yargıçtan oluşmaktadır. Mahkemenin merkezi Hollanda’nın Lahey kentindeki Barış Sarayı’nda bulunmaktadır.
Mahkemenin iki önemli işlevi vardır:
• Birincisi; uluslararası hukuka uygun olarak, sözleşmeye taraf devletler tarafından sunulan hukuki ihtilafların çözümü konusunda karar almaktır.
• Diğeri de; hukuki sorunlarla ilgili tavsiye niteliğinde görüşler aktarmaktır. Uluslararası Adalet Divanı’nın vereceği kararlar bağlayıcı nitelik taşımaktadır ve soykırım suçları için zaman aşımı söz konusu olmamaktadır.
Siyonist İsrail’in; Lahey’deki duruşmasını önlemek için başlattığı kampanyası işe yaramamıştı!
İsrail, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın gelişini beklerken, Hamas’ın rehine dosyasını taşımak için aralıksız çaba gösterirken; Dışişleri Bakanlığı ve hukuk uzmanları ise İsrail’e yönelik suçlamaları engellemek amacıyla, Güney Afrika’nın Tel Aviv’e karşı sunduğu, İsrail’i Gazze halkına karşı savaş suçları ve soykırım işlemekle suçlayan şikâyeti incelemek üzere Lahey’deki ilk Uluslararası Adalet Divanı oturumunu engellemek üzere uluslararası çabaları yoğunlaştırması da işe yaramamıştı.
İsrail, İsrailli ve uluslararası hukuk uzmanlarının da eşliğiyle dünya çapındaki büyükelçilikleri ve konsoloslukları aracılığıyla, uluslararası toplumu 7 Ekim’in ardından patlak veren Gazze savaşında kendi tarafına çekmeyi amaçlamış, ama başaramamıştı. Tel Aviv’in; herhangi bir ülkenin bu şikâyeti destekleme çabasını veya Güney Afrika ile birlikte İsrail’i kınayacak bir dava başlatmasını engellemeye yönelik uluslararası kampanyasında, Hamas’ın 7 Ekim olaylarını İsrail’i ortadan kaldırmaya yönelik başlattığı ve İsrail’in savunma hakkını kullandığı iddiaları tutmamıştı.

Güney Afrikanın Uluslararası Adalet divanına yaptığı başvurudan bile utanmayanların, hala kahraman rolü oynamaları ne büyük bir bedbahlık ve zillettir..
Rahman ve Rahim Allahın Adıyla!
Eğer Allah, onlarda (bu insan görünümlü hayvan takımında) bir hayır görseydi muhakkak onlara (Kur’ani gerçekleri dinletip) işittirirdi. (Gerçi) İşittirseydi bile, (Hakk davaya) arka dönen (dönekler) olarak (yine) yüz çevirirlerdi.
Enfal Suresi :23
Siyonizm planlarını uyguladığını ve hedefine ulaştığını zannededursun kendi sonunu hazırladığının farkında degildi.Artık tüm dünya
uyandı Elhamdülillah…Beklenen mutlu ve kutlu günlere her gecen gün daha çok yaklaşmaktayız…
Güney Afrika Cumhuriyeti’nin resmi bir başvuruyla Siyonist ve Terörist İsrail’i sistemli ve istemli soykırım yaptığı için Uluslararası Adalet Divanı’na taşıması; Dünya kamuoyu vicdanına tercüman olmuş ve İsrail’in açıkça ve alçakça suçlarının resmiyet kazanması bakımından önemli ve etkili siyasi sonuçları olacaktır.
Siyonist ve Terörist İsrail “Gazze’deki Filistinlileri yok etmek” amacıyla sistemli ve istemli soykırım yaparken, Güney Afrika kadar bile olamayan, Afrika’nın bu onurlu ve sorumlu tavrından utanıp ibret almayan, kurusıkı laflarla halkımızı avutup oyalamak dışında, İsrail’in vahşetini önlemeye yönelik hiçbir ciddi ve cesaretli adımı atamayan, Erdoğan İktidarına;
YAZIKLAR OLSUN! YAZIKLAR OLSUN! YAZIKLAR OLSUN!
“Ve onları seyret ki; (zalimlerin hezimetini ve acı akıbetini, mücahit mü’minlerin ise galibiyet ve hâkimiyetini) yakında göreceklerdir.” (Sâffât Suresi175. Ayet)
Şimdi duyarlı insanlarımıza sesleniyoruz:
• Hiç mi onurunuza ve vicdani duygunuza dokunmuyor? Niye hâlâ sessiz ve tepkisiz duruyorsunuz?
• Hiç mi gençliğimizi ve geleceğimizi düşünmüyorsunuz?
• Sn. Recep Tayyip iktidarının ve ihtiraslarının hatırına, ülkenizi ve ahiretinizi nasıl tehlikeye atıyorsunuz?
• Ve ey CHP ve İYİ Parti, ey Davutoğlu ve Babacan! Sizler niye susuyorsunuz, niye bu acı ve alçaltıcı gerçekleri hiç gündeme taşımıyor ve tartışmıyorsunuz? Çünkü siz de bu ahlâksızlıkları ve Haçlı AB dayatmalarını savunuyorsunuz. Hatta bu rezalet anlaşmalarının altında imzalarınız bulunuyor. Yazıklar olsun!
Bu hıyanet şebekesi dağılırken şebeklerin yaygarası da işe yaramayacaktır!
Kur’an’ı inkârcılarla, Onu istismarcıların ortak inancı; Demokratur Diktasıdır… Ortak Tanrıları ise Haçlı Batı Sevdası ve Siyonist Odaklardır!
CHP zihniyeti inkârcılığı, AKP tıyneti ise istismarcılığı esas alsa da, aslında “görünüşleri” farklı, ama “görüşleri=temel zihniyetleri” aynı olan siyasi yapılanmalardır. Bugünkü CHP’nin Atatürk’le, AKP’nin ise Erbakan’la istismar dışında hiçbir alâkaları olmadığını da özellikle hatırlatmak lazımdır. Lütfen dikkat edin;
Türkiye’nin tuzağa çekildiğini artık anlamak lazımdır. Türk milleti kilise açıp cami yıkan ahlâksızların kapanındadır. Bunlar sırf tertemiz mü’min duygularla oynamak ve sömürmek için Ayasofya Camii’ni bile kullanacaklardır. Çünkü bunların freni patlamış, başkanlık hırsı, bölünme hesabı, Türklüğü yok etme amacı akıllarını başlarından almıştır…
Gavur kadar haysiyeti,yokmuş din satanların
Hak batılı karıştırıp,işi özden bozanın
Mümin mazlum katledenle,iş tutarmış kansızlar
Pek yakın devrilecek,siyon-piyon kazanın!..
Erdoğan İktidarı, Güney Afrika kadar bile olamamıştı … Olamaz… Çünkü niyeti bozuk , niyet bozuk olunca amelide bozuk oluyor.
Niyeti ve ameli bozuk olmasa ;
İsrail ile normalleşme anlaşması yapar mıydı?!!
İsrail’e hergün şu an 9-10 gemi hem yardım hem ticaret yapar mıydı?!
İsrail ile tüm ilişkilerini aynıyla devam ettirir miydi?!!
İsrail’in katliamına soykırımına sadece kınama ve laf edebiyatı yapmakla kalır mıydı?!!
Ülkesinin insanlarını çöpten ekmek toplar hale getiren, icralık olmasını sağlayan, ahlaksızlıkları hat safhaya çıkaran kanunlara imza atan, sadece kendini düşünen, görüntüde insan kılıklı , hakikatta belhum adal olan bu zattan başka bişey beklemek ahmaklık olmaz mı?!! Aziz Erbakan Hocamız gibi bir Kutlu Lidere ihanet edenden ne beklenir ki başka?!!
SAFF SURESİ 8. AYET
Onlar, Allah’ın nurunu ağızlarıyla (kuru laf kalabalığıyla) söndürmek istemektedirler. Oysa Allah, Kendi nurunu tamama (başarıya) eriştirecektir; kâfirler hoş görmese bile (Kur’an’ın Adil Düzenini yerleştirip yürütecektir).
Ey dindar kahraman ve onun zulmüne munafikligina hala kılıf uydurma peşinde koşan belamlar… Müminlerin müminlere veya mazlum kimselere karşı hile yapması ve bir liderin milletini aldatması, ve iki yüzlü davranması münafıklık alametidir..
Artık devran Adil olanların devranı olacaktır…. Taktığınız maskeler düşüyor..
7 Ekim 2023 tarihinden beri dünya gündeminde olan Şanlı Aksa Tufanı harekatı ve bu harekata kahpece direnmeye çalışırken soykırım yapan İsrail’in yaptıkları tüm dünyada insanları sokağa dökmüş, yaşanan ihlallere karşı her ortamda seslerin yükselmesine neden olmuştu. Öte yandan uzun yıllardır Doğu Türkistan’da insanlık tarihinin görmediği zulümler Çin tarafından işlenirken; yine tüm dünyada, her milletten ve inançtan insanlar duruma isyan bayrağı çekmişti. Ancak ülkemize gelince durum farklı bir hal almış durumda. Ülkemizin camilerine gidenler, bir yerde savaş olduğunu bilse de kimler arasında olduğunu bilememekte maalesef. Çünkü tüm hutbelerde, “Allah’ım mazlumlara yardım eyle, zalimleri kahreyle” diye dua edilirken; kim zalim, kim mazlum, kim işbirlikçi, kim gemilerle destekçi anlatılmamakta. Hele Doğu Türkistan meselesinde neden tavır alınmadığına dair mecliste çıkan bir tartışmada sözde “Türk Milliyetçisi” bir zevat; “Ne yapalım? Savaşalım mı?” diye zırvalarken kimseden tıs bile çıkmamıştı. Demek ki paratoner çalışmış, halk enerji biriktirip gaza gelmesin diye gazı çekilmiş ve AKP görevini yapmıştı. Tabi bu aklı kıt kafaların şu meşhur sözü unuttukları açıktı: Allah imhal eder yani mühlet verir ama ihmal etmezdi. Ve inşallah bizler de yakında bu gerçeği tüm açıklığıyla görecektik.
Güney Afrika’nın Tel Aviv’e karşı sunduğu, İsrail’i Gazze halkına karşı savaş suçları ve soykırım işlemekle suçlayan şikâyeti Türkiye tarafından ivedilikle desteklenmeli ve Güney Afrika’nın yanında yer almalıdır
Siyonist İsrail Yenilmiştir!
Dünyanın gözünün içine baka baka soykırım yapan israil uluslar arası arenada haksız olduğu Lahey kararlarıyla kanıtlanmıştı.Asıl sorun mahkemeyi açan G.Afrika müslüman ülke yöneticilerine insanlık dersi vermesi.Bu kararlardan sonra bilgi Müslüman ülke yöneticilerini tavrı değişecekmi yoksa hala kendi yönetimlerinin geleceğini belirleyen İsrail küresel sisteminin bir parçası olmaya devammı edecek göreceğiz. Ancak ne olursa olsun artık İsrail’in öyle çok da büyütülecek bir güç olmadığı dokunulmazlık zırhını Şanlı Hamas direnişi delmiştir.Hemde öyle bir deldi ki İsrail askerleri cinnet çığlıkları atarak intihar eylemleri artmıştır. Ve artık Siyonist İsrail devletinin hem madden hem manen vicdanlarda yıkımı yaşanmaktadır.
Bu süreçde ülke yöneticileri tarafını seçmekte belkide geleceğini belirlemektedir.
Ancak ne olursa olsun Allah nurunu tamamlayacak yeni bir devrim çok yakında yaşanacaktır İnşaAllah..
Saf 7
İslam’a çağrıldığı halde (sorumluluktan ve sıkıntıdan kaçmak ve Hakk’tan kaytarmak üzere; “Kur’an ve Müslüman; öyle devlet, siyaset ve adalet işine karışmaz” diyerek) Allah’ın üstüne yalan ve iftira atanlardan daha zalim kim olabilir? Allah böylesi zalimleri asla hidayete eriştirmeyecek (doğru ve huzurlu yola yönlendirmeyecek)tir.
Saf 8
Onlar, Allah’ın nurunu ağızlarıyla (kuru laf kalabalığıyla) söndürmek istemektedirler. Oysa Allah, Kendi nurunu tamama (başarıya) eriştirecektir; kâfirler hoş görmese bile (Kur’an’ın Adil Düzenini yerleştirip yürütecektir).
https://www.mealikerim.com/
UAD Statüsü, bir devletin ayrı bir dava açmaksızın mevcut bir davaya katılma yolunu izlemesini mümkün kılmaktadır.
Onlarca yıldan sonra bir siyasi yapı olarak İsrail’in gerçekleştirdiği eylemlerden dolayı sorumluluğunun hukuken tescil edilebilmesi imkânı doğmuş, İsrail’in sorumluluğuna giden yol açılmıştır.
Buna rağmen ve maalesef Erdoğan iktidarı, bu girişime öncülük yapması gerekirken, resmen ve alenen Venezuela gibi bir destek katkısı bile sunamamıştır.
Soykırım Sözleşmesi’ne 1950’den beri taraf olan Türkiye’nin de bu davaya katılması lazımdır. Ancak, bugüne kadar bu yönde herhangi bir girişimde bile bulunulmamıştır.
Çünkü Erdoğan iktidarı ciddi ve netice verici icraatlarla değil, kof edebiyatla uğraşmaktadır.
AKP ve İSRAİL SONUNU HAZIRLIYOR!
Hamas’ın başlattığı kurtuluş mücadelesi;
Bütün dünyaya Siyonistlerin ve AKP’nin gerçek yüzünü gösterdi elhamdülillah.
AKP’nin kendi çıkardıkları kanun hükmünde kararnameler ile Türkiye’nin iki yüksek mahkemesi birbirlerinin aldığı kararları “takmam” demiş üstelik bu yargıçların çoğunluğu AKP Hükümeti atamıştı.
Ardından anayasaya uymayan AKP Hükümeti, dikdatörlüğünü tescillemişti.
Türkiye tarihinde daha önce hiç yaşanmamış bir “saçmalık” daha AKP döneminde yaşanmıştı!
Türkiye’de yaşanılacak olan zihniyet değişimi, terayağından kıl çeker gibi kolay ve herkesin hayretle izleyeceği şekilde yaşanılacak. Adalet, kış uykusundan uyanacak ve herkes hak ettiğini bulacak İnşAllah.
İsrail hukuktan değil güçten anlar!
Dünya’yı yöneten Siyonistler, bütün insanlığı tamamen kendi köleleri haline getirmek isterken;
Hamas’lı mücahidlerin Gazze’de ve Han Yunus’ta İsrail Ordusu ve destekçilerini çaresiz bıraktı!
Gazze’de ateşkes yapmaya mecbur kalan İsrail, bu hezimetin üzerini kapatmak için Gazze’nin Güneyinde ki Refah’ta katliamlar yapmaya başladı.
Mazlumun ahı arşa ulaştı!
İsrail’in en büyük destekçisi BOP Eşbaşkanı düştüğü zaman, Milli Çözüm iktidarı;
İsrail’in anladığı dilden konuşacaktır.
Zalimler, dünyada rezil ahirette perişan olacaktır İnşAllah.
Zafer inananlarındır ve zafer yakındır!