İSRAİL'İN KUDURMASI VE ARMAGEDDON KURGULARI
Yazımıza başlarken, öncelikle Kahraman Ordumuzun kahpe PKK teröristlerine ve arkasındaki ABD, İsrail ve AB güçlerine karşı verdikleri şanlı mücadelede canlarını feda eden aziz şehitlerimize rahmet ve cennet… Kederli ailelerine ve Milletimize sabır ve metanet diliyorum.
Bu vesileyle hem hukuken hem vicdanen kırk kere kapatılmayı hak etmiş, PKK’nın siyasi ayağını, AB’nin dayatmasıyla bir türlü kapatmayan… HDP’ye Meclis Başkanvekilliği ve komisyon üyelikleri verip TBMM kürsüsünden Ordumuza kin kusma fırsatı tanıyan, ve tüm Meclis çalışmalarına ortak yapan, ama dışarıda HDP’ye selam verenleri vatan hainliği ile suçlayan Cumhur İttifakı’nın bu münafıklığını kınıyorum!..
Ve tabi; PKK ve arkasındaki Amerika ile yaptığımız vatan savunmamıza destek çıkmayan… Hatta Gazze’deki kendi vahşet ve cinayetlerini unutarak; “Türkler Kürtleri bombalıyor!” diye zırvalayan Kuduz İsrail’le aynı ağzı konuşan şu sorumsuz ve onursuz muhalefet anlayışını da kabul etmiyorum!..
Yani ne bu iktidarla ne de halkımızı bu iktidarın tuzağına iten bu muhalefet kafasıyla Türkiye’nin düze çıkamayacağını bir kez daha hatırlatıyorum. Çünkü PKK’lı teröristlerin, askerlerimize tuzak kurup katletmeleri için İsrail ve ABD’nin istihbarat bilgisi verdiklerini ve bunu bilen iktidarın bu ülkelere karşı ciddi ve caydırıcı hiçbir tavır ve tedbir geliştirmediğini de biliyorum…
Türkiye Sekiz Yönden Kuşatılmıştı!
Türkiye’yi kuşatmak ve Karadeniz’e açılmak için bölgeye resmen tüm teçhizatı yığan ABD’den yeni bir hamle başlamıştı. Daha önce, ABD’nin yıllık Savunma Bütçesi Washington kentinde oylamada onaylanmıştı. Dedeağaç’ın ön planda olması gerçekten şaşırtıcıydı. ABD Savunma Bütçesi’nden oldukça yüksek bir rakam Dedeağaç’a aktarılacak ve Amerikalıların Batı Trakya’daki varlığı, önemli ölçüde artacaktı. Bu hamle sonrası bölgeye yeni savaş uçakları, savaş gemileri, füzeler, tanklar ve helikopterler yollanacaktı. Hedefin Türkiye olduğu açıktı.
Şimdi de tüm Doğu Akdeniz ve Kızıldeniz, ABD ve müttefikleri tarafından adı konulmamış bir işgal altına alınmıştı!
ABD’nin doktrinleri Naval Postgraduate School isimli okulda oluşturulmaktadır. Bu okulda önemli bir tez vardır: Kalabalık sığınmacı göçler, milli devletleri yıkmak için bir silah olarak nasıl kullanılır? Bu doktrine göre bir devlet göç akınlarıyla 7 basamakta yıkılır:
1- Bu aşırı sığınmacı akınıyla o devletin politikasını istediğiniz yönde değiştirebilirsiniz.
2- O ülkenin bazı bölgelerini sessiz ve derinden işgal edebilirsiniz.
3- Kendi ülkesini boşaltmak istediğiniz unsurları o ülkeye göçmen akınıyla ihraç edebilirsiniz.
4- Bu göçmenleri casus olarak kullanabilirsiniz.
5- Tecrübeli teröristleri sızdırarak bu göçmenler üzerinden bu ülkeleri karıştırabilirsiniz.
6- İstediğiniz gibi propaganda yaparak Milli birlik algısını değiştirebilirsiniz.
7- Bu başıbozuk göçmen sürüleriyle birleştirici çimento halini almış, bütün köklü inanç ve ahlâkını ve bir milleti millet yapan bütün unsurları ortadan kaldırabilirsiniz.
Dünyada 193 tane devlet bulunmaktadır. BM rakamlarına göre dünyadaki toplam kayıtlı sığınmacıların neredeyse %20’si yani 1/5’i Türkiye’ye yığılmıştır. Bunun, Siyonist ve emperyalist bir yıkım stratejisi olduğu açıktır!
Amerikan Derin Devletinin Yayını Foreign Policy Yazmıştı: Türkiye NATO’dan Atılmalıdır!
Amerikan derin devletinin yayını Foreign Policy, Türkiye’nin NATO üyeliğini tartışmaya açan bir yazı yayımlamıştı. Yazıda; “Türkiye’nin NATO üyeliğini yeniden değerlendirmenin zamanı geldi” notu vardı ve şunlar yer almıştı:
“NATO’ya katılmak, Türkiye’nin bir Cumhuriyet olarak var olduğu süre boyunca giriştiği en iyi dış politika arayışıydı. Soğuk Savaş sırasında ittifaka üyeliği, Türkiye’nin Sovyetler Birliği tarafından istila edilmesini engellemiş ve Batılı bir müttefik olarak ekonomik kalkınması için alan yaratılmasına yardımcı olmuştur. O halde ittifak; neden Cumhurbaşkanı Recep T. Erdoğan gibi iş birliği yapmayan ve hatta zaman zaman kavgacı bir Türk liderle boğuşmak zorunda kalıyor? Görünen o ki Erdoğan her durumda kendini transatlantik ittifakın altını oymaya adamış durumda. NATO’nun, Türkiye’nin üyeliğini yeniden gözden geçirmesinin zamanı gelmiş durumdadır. Türkiye’nin kalkınma hedeflerine ulaşmasını sağlayan şey diplomatik beceriden çok NATO üyeliğinin sağladığı güvenlik kalkanıdır. Türkiye, Truman yönetiminin, Avrupa’da komünizmi kontrol altına almanın bu ülkelerin üyeliği olmadan mümkün olamayacağına inanması nedeniyle 1952 yılında Yunanistan’la birlikte ittifaka alınmıştır.”
“NATO müttefiklerinin davranışlarını etkileşimler değil, ortak değerler ve tehdit algılamaları sağlamalıdır. ABD ve müttefiklerinin İsveç’i NATO’ya kabul etmek istemelerinin nedeni, Rusya’nın savaşçı tutumunun Avrupa’nın güvenliğini tehdit etmesi ve İsveç’in NATO’ya kabul edilmesinin bu tehdide karşı NATO’nun güçlendirilmesine yardımcı olacak olmasıdır. Ancak Türkiye, Rusya’nın yarattığı tehdidi engellemek için asgari düzeyde çabadan kaçınmıştır. Nitekim 2019 yılında Türkiye, NATO’nun bütünlüğüne doğrudan zarar veren Rus askeri donanımını (S-400 füze sistemi) satın almaktan sakınmamıştır. Bu hamle nedeniyle Ankara, ABD’nin F-35 programından çıkarılmış ve Trump yönetimi tarafından CAATSA yaptırımlarına maruz kalmıştır. Ancak Türkiye, bu kabul edilemez tutumundan geri adım atmak için hiçbir şey yapmamıştır. Rusya’nın, Ukrayna’yı işgal ettiği 2022’den bu yana Biden yönetimi, Erdoğan’dan -zaman zaman Türk kuruluşlarına yaptırım uygulayarak- Rus oligarkların uluslararası yaptırımları aşmalarını sağlayan ortama engel olmasını istemiş, ancak Erdoğan bunu yapmakta başarısız olmakla kalmamış, yakın tarihli bir habere göre; muhtemelen hükümetin izni ile Türkiye’nin, Putin’in kişisel yatının tadilattan geçmesi için karasularında yer sağladığı ortaya çıkmıştır.”
Cenk Uygur, İsrail’den kurtulmak isteyen Yahudilere tercüman mı olmaktaydı?
Türk asıllı ABD’li gazeteci Cenk Uygur, artık İsrail propagandasının Batı’da eskisi gibi karşılık bulmadığını vurgulamıştı. Uygur’a göre, ABD’li gençler yoğun bir şekilde Filistin’e destek çıkıyorlardı. Uygur, gençlerin ve Müslüman ABD’lilerin Biden’ı 2020’de zafere taşıdığını hatırlatmış ve: “Biden, İsrail politikalarıyla Müslüman seçmeni kaybetmiş durumdadır. Müslümanlar, seçim için en kritik eyaletlerden biri olan Michigan’ın ciddi bir kısmını oluşturmaktadır. Michigan’ı ve gençleri kaybederseniz seçimi kazanamazsınız. İronik bir şekilde Joe Biden’ın siyasi kariyerini İsrail desteği bitirmiş olacaktır” ifadelerini kullanmıştı. Cenk Uygur, “İsrail’in hedefi Hamas’ı temizlemek değil Gazze’ye sahip olmaktır. İsrail bu kadar saldırgan bir şekilde tüm bölge ülkelerle kavga başlatmıştır. Peki, Amerika çekilirse ne olacak? İsrail’in kendi başına bu mücadeleyi veremeyeceği açıktır!” diye uyarmıştı.
ABD’de birçok kuruluş, İsrail’in çıkarları için ABD’li siyasetçilere milyonlarca dolar para akıtıyor. İsrail ve Yahudi Lobileri, ABD seçimlerine Rusya’dan kat ve kat daha fazla müdahale ediyor. Bunda da yalnız değiller. Suudiler de think tankler aracılığıyla ABD seçimlerine para akıtıyorlar. Dürüst olmak gerekirse ABD’li siyasetçilere rüşvet vermeyenleri, bu işi bilmiyor sayıyorlar” diyen Uygur, acaba “İsrail’i feda edelim, ama diğer Yahudilerin çıkar saltanatlarını koruyalım” çabalarına katkı mı sunmaktaydı?
Savaşları, Siyonist Sermayenin Silah Şirketleri Çıkarmaktaydı!
Ukrayna ve İsrail’de çıkan çatışmalardan ABD’li silah şirketleri çok ciddi kazançlar sağlıyorlardı. ABD’li siyasetçiler, dolaylı şekilde aldıkları rüşvetler yüzünden bu şirketlerin istediklerini yapıyorlardı. Ortadoğu’da çıkan çatışmalar sonrası petrol fiyatları patlayınca enerji şirketleri zenginliklerini katlıyorlardı. Çatışmaların devamından yalnızca silah şirketleri kazançlı çıkıyorlardı. Nancy Pelosi gibi politikacılar bu şirketlerin kârı için zemin hazırlıyorlardı. Bu nedenle Cenk Uygur:
“Seçildiğim takdirde, ABD’yi sömüren şirketlerin isteklerini değil ABD’li seçmenin taleplerini yerine getireceğim. Okyanus aşırı savaşları fonlamaya bir son vereceğim. Pentagon, 6 yıldır aldığı bütçenin nereye gittiğini açıklayamıyor. 400 milyar doların nerede olduğunu açıklayamazsa başka bütçe alamaz. İsrail’e desteği tamamen keseceğim. Amerikalıların parasını Amerika için harcayacağım” ifadelerini kullanmıştı.
Cenk Uygur nasıl bir insandı?
Cenk Uygur, ABD’de; tanınmış Türk kökenli bir politik yorumcu, aktivist ve The Young Turks (TYT) adlı çevrimiçi haber ve yorum programının kurucusu ve sunucusu olmaktaydı. 1970 yılında İstanbul’da doğan Uygur, daha sonra ailesiyle birlikte ABD’ye taşınmışlardı. Hukuk eğitimi aldıktan sonra, medya ve politika alanlarında kariyer yapmaya başlamıştır. Cenk Uygur, Müslüman sanılsa da Agnostik (Allah akılla bilinmez) düşünceli Ateist ve Deist bir insandı. Türklerin Ermeni soykırımını yaptığını savunmaktaydı. Amerikalı bir hanımla evlenmiş, çocuklarının adını Maximus ve Helena koymuşlardı. 5 milyon dolarlık serveti saptanmıştı. Yahudilerle içli dışlı olması dikkatlerden kaçmamıştı.
ABD Başkan Adayı Cenk Uygur şu ifadeleri kullanmıştı: “İsrail hakkında doğru şeyleri söylüyorum, buna dayanamıyorlar. ABD’de alışmışlar, herkesi İsrail yandaşı olmak zorunda bırakmışlar! O yüzden benim gibi insanlar suçlayınca benim üstüme gelmeye başladılar. ABD’nin çoğu ‘artık yeter’ diye haykırıyorlar. O yüzden bu insanların benim dediklerimi desteklemesinden korkuyorlar. Artık ABD medyası bile, Batı medyası bile ‘Bu İsrail’in yaptığı çok yanlış bir şey’ demeye başladı ve bu çok önemli bir aşamadır. Joe Biden; ‘Aman, ben İsrail’e kural koymam’ diyor. O zaman sen ABD Başkanı değil, İsrail uşağısın! Bunu söylerken utanması lazım Joe Biden’ın. Oysa Netanyahu benim hayatımdaki en büyük canavarlar arasındadır.”
ABD’de ilk Türk Başkan aday adayı Cenk Uygur’un ön seçimlerde Biden karşısında şansı var mıydı?
İstanbul doğumlu 53 yaşındaki Cenk Uygur, ABD’de Başkan aday adayı olduğunu açıklamıştı. Pensilvanya Üniversitesi’nde aldığı lisans eğitiminin ardından New York’taki Columbia Üniversitesi’nde hukuk okuyup bir süre avukatlık yapan Uygur, 2002 yılından beri kurucusu olduğu The Young Turks adlı medya platformundan yaptığı programlarla milyonlarca insana ulaşmaktaydı.
Uygur’un Biden’a karşı şansının ne kadar olacağına bakmadan önce daha büyük engelleri aşması lazımdı. ABD Anayasası, ABD Başkanı’nın en az 35 yaşında olması, en az 4 yıl Amerika’da yaşamış olması ve Amerikan vatandaşı olarak doğması gerektiğini şart koşmaktaydı. Yani bu son madde Cenk Uygur’a uymamaktaydı. Doğuştan Amerikan vatandaşı olmamasının kendisine engel oluşturmayacağını savunan Uygur, Amerika Anayasası’nın 14’üncü maddesinde yapılan değişikliğe göre; “Amerika’da doğmamış Amerikalılara da eşit davranılması gerektiğini” hatırlatmıştı. Bu maddedeki değişikliğin kendi durumuna uygun olduğunu belirten Uygur, bu konuda hukuk mücadelesi vermeye hazırlanmıştı.
Antisemitizm suçlamasına sığınanların “bağnaz” davrandıklarını vurgulamıştı!
Cenk Uygur, İsrail’in Gazze’de kullandığı orantısız gücü eleştiren herkesin antisemitizmle suçlanmasına karşı çıkmıştı. Uygur: “Artık Müslümanlara ve Filistinlilere yönelik bağnazlıktan bıktım. Ve İsrail’in sağcı hükümetinin her çirkin, gaddar eylemini haber yapmak ve ‘bu antisemitizmdir’ demek yerine, buna karşı sesinizi yükseltmenizi istiyorum. Enkaz altında bulabilmek için çocuğunuzun adını bacaklarının üzerine yazdığınızı hayal edin…” diyerek, İsrail’in attığı bombaların yol açtığı trajediyi vurgulamıştı. Uygur, sözlerini şöyle tamamlamıştı: “Birlikte büyüdüğüm arkadaşlarımın çoğu Yahudi’dir. Bu İsrail vahşeti onlar için iyi değildir. Bu hiç kimse için iyi değildir. Lütfen kalbinizin sesini dinleyin ve İsrail’i engelleyin!..”
Armageddon’da Sona Yaklaşılmıştır!
Siyonist merkezler ve militan Evanjelikler nükleer savaşa hazırlık yapmaktadır. Evanjeliklerin nükleer savaş hesapları yoğun olarak gündeme taşınmaktadır. Bu nükleer savaş, Kitab-ı Mukaddes’te Armageddon olarak adlandırılan savaştır. Evanjeliklerin teolojik Siyonizm inancında Armageddon beklentisi önemli bir yer tutmaktadır. Eski Ahit’e göre, kıyametten bir süre önce, Mesih’in gelişiyle birlikte Mesih’e tâbi olan Yahudiler ve onların düşmanı olan “goyim” (tüm başka milletler) arasında büyük bir savaş, bir Armageddon yaşanacak, Yahudiler büyük kayıplara rağmen bu savaşı kazanacak ve yeryüzünün egemenleri olacaklardır(!) Evanjelikler, Armageddon’un çok yakın olduğuna, bu büyük savaşın, içinde bulunduğumuz insan nesli tarafından yaşanacağına inanmaktadır. Onlara göre, bugünkü İsrail ordusu, yakında Armageddon’da “goyim” ile savaşacak olan ordu olmaktadır. Dolayısıyla İsrail’in askeri gücünü artırmak için ellerinden geldiği kadar çalışmaları gerektiğine inanırlar. Özellikle de İsrail’in nükleer gücüne önem verirler; çünkü Armageddon’un büyük ölçüde nükleer bir savaş olacağı kanaati taşınmaktadır.
Soğuk Savaş’ın bitimine kadar, Evanjelikler, Armageddon’un Rusya’nın önderliğindeki bir Arap koalisyonu ile İsrail arasında geçeceğini düşünüyorlardı. Nedeni basitti; İsrail’in önceki savaşları özellikle Altı Gün ve Yom Kippur savaşları Sovyet destekli Arap devletleriyle yapılmıştı. Ancak 1990’ların hemen başında Soğuk Savaş sonlanmış ve Rusya anti-İsrail cephenin sponsorluğunu kesin olarak bırakmıştı. Araplar da, özellikle son FKÖ-İsrail anlaşmasıyla, bir bütün olarak İsrail aleyhtarı olmadıklarını ortaya koymuşlardı. Bu nedenle Armageddon için biçilen yeni düşman, İsrail’e karşı oluşan ve zahiren liderliğini İran’ın yaptığı İslami cephedir ki asıl korkuları ve kuşkuları Türkiye üzerinde yoğunlaşmıştır. Evanjelikler, İsrail ile Müslümanlar arasında nükleer bir savaşa inanmakta ve İsrail’in silahlanma politikasına, özellikle de nükleer programına bu hedefe uygun olarak destek çıkılmaktadır.
Maalesef, bu Armageddon hikâyesinin yalnızca bazı radikaller tarafından kabul gören marjinal bir bâtıl inanç olduğu sanılmaktadır. Oysa durum çok daha farklıdır ve zaten sorun da buradan kaynaklanmaktadır. Çünkü Armageddon’la ilgili olarak saydığımız beklentiler, tüm Evanjelikler ve Evanjelik teolojisinden etkilenen diğer bazı Protestanlar tarafından da benimsenen bir kavramdır. Bu nedenle de Amerikan devlet aygıtı içindeki pek çok üst düzey görevli, pek çok kongre üyesi ya da hükümet yetkilisi, Armageddon inancına sıkı sıkıya bağlıdır. Hatta, bu inanç, Amerikan sisteminin en tepesinde, Beyaz Saray’a bile ulaşmıştır; 1980-1988 arasında Beyaz Saray’da oturan Ronald Reagan, “Armageddoncu”ların başında sayılmaktadır!
Grace Halsell; Arming for a Real Armageddon (Reagan: Gerçek Bir Armageddon İçin Silahlanma) başlıklı bölümünü, Başkan’ın Armageddon teolojisine olan inancına ve bu inancın onun dış politika kararları üzerindeki yansımasına ayırmıştır. Evanjelik bir ailede yetişen Reagan, Evanjelik teolojisinin temelinde yer alan Seçilmiş Halk, Mesih, Vadedilmiş Toprak gibi kavramlara olan bağlılığını yaşamı boyunca bırakmamıştır. Halsell, Reagan’ın yakın çevresiyle sık sık bu konuları konuştuğunu ve muharref Tevrat’tan ayetler göstererek, Armageddon’un ve Mesih’in gelişinin çok yakın olduğundan söz ettiğini yazmıştır. Jerry Falwell’le yakın ilişkileri olan Başkan, bir keresinde ona, “Jerry, sık sık hızla Armageddon’a doğru ilerlediğimizi hissediyorum” demiş, 1980’deki seçim kampanyası sırasında da Evanjelik lider Jim Bakker’la yaptığı sohbet sırasında, “Armageddon’u görecek olan nesil, bizim neslimiz ve ardından gelenlerdir!” kehanetinde bulunmuşlardı. Bu inançlarını Yahudilerle de paylaşmıştı: 1983 Kasım’ında AIPAC’in yöneticilerinden Tom Dine’a telefon etmiş, ona Armageddon’la ilgili olarak inandıklarını anlatmış, Eski Ahit’te hikâyeleri anlatılan İbranilerin, bugünkü İsrail’le özdeş olduğunu vurgulamıştı. Bugün bunak Joe Biden da aynı kanaat ve karakteri taşımaktadır.
Amerikalı Yahudi yazar Robert I. Friedman da Zealots for Zion adlı kitabında Reagan’ın söz konusu inançlarını aktarmıştır. Friedman’ın aktardığına göre; Başkan, Beyaz Saray’da bulunduğu 8 yıl boyunca da Armageddon inancına bağlı kalmıştır. Reagan yönetiminden Robert McFarlane, Başkan’ın anti-füze savunma sistemine olan ilgisinin asıl olarak Armageddon beklentilerinden kaynaklandığını hatırlatmıştır. Frank Carlucci ve Caspar Weinberger ise bir gün Başkan’la nükleer silahların önemi üzerinde konuşurken, ondan Armageddon’la ilgili uzun bir vaaz dinlediklerini aktarmışlardır. Reagan, 5 Mayıs 1989’da ise biyografisini yazan Lou Cannon’a, İsrail’in Tapınak Dağı (şu anda üzerinde Mescid-i Aksa’nın bulunduğu, eski Süleyman Tapınağı’nın yeri) üzerindeki egemenliğinin, Armageddon’un yakınlığının önemli bir alâmeti olduğunu anlatmıştır. Dolayısıyla Reagan, Eski Ahit hükümlerine sıkı sıkıya bağlıydı, Yahudilerin Seçilmiş Halk olduklarına ve tüm Vadedilmiş Topraklar’ın da onlara ait olduğuna inanan bir Evanjelik ve bir “Judaizer”di. Bu konuda o denli profesyoneldi ki, Mesih’in gelişi için gerekli olan tüm kehanetleri ayrıntılı olarak araştırmış ve Mesih Planı’nın bir kronolojisini çıkarmıştı. ABD Başkanı, Mesih Planı’nı, Kabalacılar’ın birbiri ardına gerçekleştirdikleri kehanetleri, önde gelen Evanjelik liderlerden Harald Bredesen’e şöyle anlatmıştı:
“İlk önce, Yahudiler, dünyanın dört bir yanına dağıtılacaklardı. Ancak bunu yapmakla Tanrı’nın işi bitmiş olmayacaktı. Tanrı, Mesih’i yollamadan önce, bu kez aynı Yahudileri dünyanın dört bir yanından toplayacak ve İsrail diyarına taşıyacaktı. Bu Yahudilerin taşınmasının nasıl yapılacağı bile Eski Ahit kehanetlerinde anlatılmıştır. Bazılarının gemilerle taşınacağı, bazılarının da yuvalarına dönen güvercinler gibi uçarak gelecekleri anlatılmıştır ki, bu Yahudilerin gemiler ya da uçaklar yoluyla Vadedilmiş Topraklar’a taşınacağının kanıtıdır!”
Reagan, bu açıklamasının ardından, bir başka Mesih kehaneti olan Kudüs’ün işgal altına alınacağının, 1967’deki Altı Gün Savaşları ile başarıldığını hatırlatmıştı. Mesih’in gelişinin artık an meselesi olduğunu da hatırlatmıştı. Görüldüğü gibi Amerikan Başkanı, Mesih Planı’nın varlığının farkındaydı ve işleyişini de büyük bir memnunlukla izliyorlardı. Bu nedenle de Harald Bredesen, “Reagan’ın, Tanrı’nın Ortadoğu ile ilgili amaçlarından haberdar olduğu izlenimini edindim” diye yazmıştı.
Reagan’ın bu Evanjelik inançları, onun Ortadoğu politikasının temelini oluşturmaktaydı. Reagan’ın Libya’yı bombalamasının nedenlerinden biri, bu ülkenin yakında Armageddon sırasında İsrail’le savaşacağını ve Filistin’e destek çıkacağını düşünmüş olmasıydı. 1985 Ağustos’unda bu konudaki düşüncelerini, California senatörü James Mills’e açarak, muharref Tevrat’ın Hezekiel bölümü 38. babında, inkârcı ulusların İsrail’e saldıracağı ve Libya’nın da bunların içinde yer alacağının yazılı olduğunu, bundan dolayı Libya’dan nefret ettiğini anlatmıştı. Ve maalesef, dindar kahraman sanılan Erdoğan, aynı Siyonist amaçlara hizmetkârlık yaparak Batılı barbarların Libya’yı yakıp yıkmalarına alet olmuşlardı!.. Reagan, yaklaştığına inandığı Armageddon için İsrail’i silahlandırması gerektiğine de inanmıştı. Şimdi bunak Biden da aynı kafadaydı. Bu nedenle de Yahudi Devleti’ne yapılan silah yardımını daha da artırmış ve İsrail’in nükleer programına da destek çıkmıştı. Gazeteci James Mills, Başkan’ın pek çok politikasının bu “kutsal” amaca yönelik olduğunu, uyguladığı ekonomik politikalarda bile, Armageddon’u göz önünde bulundurarak, bazı kısıtlamalar yaparak İsrail’e yapılan yardım ve nükleer silahlanmaya daha çok pay ayırdığını açıklamıştı.
Ronald Reagan sadece bir örnek konumundadır. O, Evanjelik kültürünün Amerika’nın İsrail’e olan sadakatinde oynadığı rolü açığa vurmakta, Yahudi Devleti’nin bazı Hristiyanları nasıl kendi Mesih Planı için kullandığını ortaya koymaktadır. Aslında bu Hristiyanların Siyonizm’e verdikleri destek de Mesih Planı’nın bir parçası olarak yorumlanmalıdır; çünkü Evanjelik teolojisinin çekirdeğinin 16. yüzyıldaki Protestan Reformu sırasında Martin Luther gibi “gizli-Yahudi” ve Gül-Haç üyesi kimselerce bilinçli olarak üretildiği ortaya çıkmıştır. Bilinçli olarak üretilmiş olan bu Yahudi-taraftarı Protestanlığın, Mesih Planı’nda kendisine biçilen rolü yerine getirdiğini, şu anda İsrail’de Likud Partisi lideri ve katil Başbakanı olan Binyamin Netanyahu da 1986’daki bir konuşmasında vurgulamış, “Siyonist rüyayı gerçeğe dönüştürmek için yapılan tarihi iş bölümü”nden söz etmekten sakınmamıştı. Söz konusu iş bölümünün, o gün Reagan bugün Biden örneğinde olduğu gibi Amerikan devlet aygıtının en üst noktalarında halen devam ettiği kesinlik kazanmıştır. Grace Halsell’ın, “Nil ve Fırat nehirleri arasında uzanan tüm Vadedilmiş Topraklar’ın Yahudilerin egemenliği altına girmesi için her gün dua eden üst düzey Amerikalı hükümet görevlileri”nden söz etmesi bu gerçeğin itirafıdır.
Evanjelizm, Mesih Planı içindeki misyonunu yani Siyonist hedeflere hizmet konumunu korumayı sürdürmekte kararlıdır. Bunun bir başka örneği, Reagan’dan dört yıl sonra Beyaz Saray’a oturan Bill Clinton olacaktır. Ardından George Bush bu hizmetkârlığı üstüne almıştır. Ve şimdi Joe Biden da aynı yolda Siyonist uşaklığı yapmaktadır.
Ukrayna’dan Ortadoğu’ya: Dünya, üçüncü dünya savaşının eşiğine dayanmıştır!
Çok kutuplu dünyanın bir kutbu olan Rusya, Ukrayna’da görünüşte Batı ile savaşmaktadır. Ama aslında Siyonizm’in yeniden yapılanma ve zulüm-sömürü saltanatını devamlı kılma projesine taşeronluk yapmaktadır. Batı propagandasının etkisi altındaki birçok İslam ülkesi, bölgesel bir çatışmadan bahsettiğimizi düşünerek bu savaşın nedenlerini, hedeflerini ve doğasını net bir şekilde hâlâ anlamamıştır. Ancak Filistin-İsrail çatışmasındaki küreselleşmenin doğrudan dünyadaki tüm Müslümanları etkilediği şu dönemde, Rusya’nın özel askeri operasyonu onların gözünde bambaşka bir anlam kazanacaktır. Sonuçta bu, çok kutuplu bir dünya ile tek kutuplu bir dünya arasındaki bir hesaplaşmadır. Bu, yalnızca bir kutup olarak Rusya’nın çıkarları doğrultusunda değil, aynı zamanda dolaylı olarak (hatta doğrudan) ortaya çıkan tüm jeopolitik kutupların çıkarları doğrultusunda yürütüldüğü anlamını taşır. Bu, en iyi Çin tarafından ve İslam ülkeleri arasında İran tarafından anlaşılmaktadır.
Ancak son zamanlarda diğer İslam toplumlarında da (Suudi Arabistan, Mısır, Türkiye, Pakistan, Endonezya) geniş ölçekli jeopolitik bilinç hızla artmaktadır. Suudi Arabistan ile İran’ın yakınlaşması ve Türkiye’nin egemenlik politikası da buradan kaynaklıdır. İslam dünyası kendisini ne kadar kutup, tek medeniyet olarak görürse, Rusya’nın davranışı da o kadar anlaşılır olmaktadır. Putin zaten dünya çapında, özellikle de Batılı olmayan ülkelerde popüler bir lider konumundadır. Artık stratejisi dünyanın gözünde çok açık bir anlam ve gerekçeye kavuşmuş durumdadır: Rusya zaten tek kutupluluğa, yani küreselizme ve Batı’ya karşı tüm gücüyle savaşmaktadır!.. Algısı yanlış da olsa şu süreçte yararlıdır!
Çok kutuplu dünyanın tek kutuplu dünyaya karşı verdiği bu savaş, aslında sadece Rusya’nın değil, şekillenmekte olan jeopolitik kutupların hepsinin dolaylı yollardan (bazen ise doğrudan) çıkarları uğruna yapılmaktadır. Bunu herkesten önce Çin çok iyi anlamıştır, Müslüman dünyasında ise İran buna yatkındır. Ancak son zamanlarda Suudi Arabistan, Mısır, Türkiye, Pakistan, Endonezya gibi diğer İslam toplumlarında da kapsamlı jeopolitik bilinç hızla artmaktadır. İşte Suudi Arabistan ile İran’ın yaklaşması ve Türkiye’nin derin güçlerinin bağımsız politikası da buradan kaynaklanmaktadır.
Ve İslam dünyası kendini bir kutup ve ayrı bir uygarlık olarak idrak ettikçe Rusya’nın davranışları da daha anlaşılır olmaktadır.
Şimdi Batı, kendi İsrail ön kalesiyle İslam dünyasına saldırmakta, Filistin Araplarını soykırıma tâbi tutmaktadır. Demek ki İslam’ın zuhur ve zafer zamanı yaklaşmıştır. Ve Batı egemenliğine karşı Müslümanların her an patlak verebilecek bu savaşında (bildiğimiz İsraillilerin, Filistinleri tamamen imha edene kadar bu savaşı durdurmayacaklarından kuşku duymuyoruz, savaş artık muharref Tevrat’ın emirleri üzerinde yoğunlaşmıştır.) İslam dünyasının objektif müttefikleri vardır. Bu durumda herkesten önce Rusya ve kendi Tayvan sorununu çözmenin eşiğinde olan Çin bulunmaktadır. Ancak savaşın yeni cephelerinin açılacağı da hesaba katılmalıdır.
Bu durum üçüncü dünya savaşına yol açabilir mi? Muhtemelen evet. Ve belirli anlamda o savaş artık yapılmaktadır. Ancak bu savaş öyle büyük katliam ve tahribatlara yol açmadan, teknoloji harikası elektromanyetik müdahalelerle başarılacaktır. Görünen o ki; kutuplar kendi varlıklarını çatışmalar üzerinden kanıtlamak zorundalar. Ukrayna’da savaşı kazanacak veya barışı sağlayacak olan Rusya, kutbun tam yetkili ve bağımsız bir üyesi olacaktır. Çin ise Tayvan sorununu çözüme kavuşturacaktır. İslam dünyası; Filistin sorununun adil çözümünü sağlayacaktır. Ve asıl yeni dünyanın yıldızı Türkiye olacaktır!..
Bursa Mimar ve Mühendisler Odası’nda, TBMM Milli Savunma Komisyonu Başkanı Hulusi Akar’ın cesur ve şuurlu konuşması!
Şimdi Gazze’ye yönelik birinci iş kimse susmasın arkadaşlar, hiçbiriniz susmayın! “Ben ne yapabilirim” demeyin. Arkadaşlarım; mektup mu yazarsınız, yürüyüş mü yaparsınız, tweet mi atarsınız… Halkı mı heyecanlandırırsınız, konferans mı hazırlarsınız, işçilerinizle mi konuşursunuz, patronlarınızla mı konuşursunuz? Yani bir şey yapın, seyretmekle kalmayın. Bunu Filistin-İsrail Savaşı sanmayın… Bu bir katliam, İsrail’in katliamı, Gazze katliamı, İsrail soykırımı, Gazze soykırımı. Bu bir alçaklık… Bu bir namussuzluk, vicdansızlık… Bu bir şerefsizlik, seviyesizlik, bu insafsızlıktır!.. Bu insanlık dışıdır. Burada savaş falan yok. Savaş iki ordu arasında olur. Bunlarda tank, top, tüfek… En son İsrail’de nükleer silah bile çıktı. Karşıda ne var? Gazze’de sadece sapan taşı var.
Arkadaşlarım, bu vicdansızlar, bu ahlâksızlar kaybetmeye mahkûmdurlar. Buna inanın, bunlar kaybedecek, rezil ve zelil olacaklardır… Bir de slogan olarak şunları haykıralım: “Bunlar her gün bir şeylerini kaybedecekler!” kaybediyorlar ve Allah’ın izniyle sizlerin ve milletimizin yardımı ve desteğiyle de bir gün gelecek, her şeylerini kaybetmiş olacaklar.
Bu bebek katillerini; masum bebeklerin kanları, masum insanların kanları, ölüp giden, şehit olanların kanları boğacaktır… Diğer taraftan da bunların yakınlarının, o annesi için ağlayan çocukların, evlatları için ağlayan babaların, anaların gözyaşları bunları boğacaktır!.. Bundan da emin olun, bunları boğacaktır. Bunların kendilerine göre hesapları varsa, Allah’ın da bir hesabı vardır. Bizim temennimiz, dileğimiz şudur ki; bu yanlış hesap en son “Ankara’dan döner” diyoruz. Bir kuvöz düşünün, 10 tane masum bebek bulunuyor. Elektrikler kesiliyor, oksijen verilemiyor ve çocuklar çırpına çırpına ölüyor. Bu vicdansızların yaptığı şey insanı insanlığından utandırıyor! Dolayısıyla düşünürken, hissederken, çalışırken, konuşurken bütün bunları hatırlamamız gerekiyor. Bunların mutlaka hesabı sorulmalıdır ve inşaallah sorulacaktır. Allah bunların müstahakını verecek ve kahrına uğratacaktır! Tabii bunların bu duyarsızlığı, dışarıdakilerin duyarsızlığı, içimizdekilerin duyarsızlığı vicdanlarımızı sızlatmaktadır!
Fakat şunu da unutmayın; yönetimleri suçlarken, Avrupa’yı, Amerika’yı suçlarken oranın halkını buna katmayın. İngiltere yönetimi ayrı, İngiliz vatandaşları ayrıdır. Arkadaşlar, bakın, stadyumlarda, yollarda kimine göre 300.000, kimine göre 800.000 ayağa kalkmıştır. Amerika, Washington ayaktadır, Chicago ayaktadır, İsrail can çekişirken insanlık dirilmeye başlamıştır. İsrail’in içinde dahi, İsrail vatandaşlarından dahi bu bebek katili Siyonizm’e, Netanyahu’ya karşı müthiş bir isyan vardır. Bunları görmemiz lazımdır. Orada da, insanlar da gerçekten o film sanatçıları, Hollywood sanatçıları, ses sanatçıları, sporcular, efendim siyasilerden Amerikalı duyarlı insanlar, bütün kariyerini tehlike altına sokarak konuşmakta ve gerçekleri haykırmaktadır![1]
Siyonizm her cephede tüm vandallığıyla insanlık alemine saldırı düzenliyor. Açıktan düşmanlık ettiklerinin yanında, potansiyel düşmanları da hedeften düşürmeden şeytani bir vahşilikle insanlara hücum ediyor. Yetmezmiş gibi türlü ahlaksızlığı, tarihin görmediği türlü iğrençliği sistematik bir şekilde uyguluyor. Örneğin din adamı kisvesi taşıyan bir şeytan uşağı Haham’ın, dünyanın en büyük ahlaksız yayın sitesinin sahibi olduğu ortaya çıkıyordu. Tüm bu gelişmeler Aziz Erbakan Hocamızın söylediği, “Siyonist yahudi imanının gereği olarak bu fenalıkları yapıyor. İsrail ancak güçten anlar” sözünün ne kadar anlamlı ve yerinde söylenmiş bir söz olduğunu tekrar ispatlıyor. Bu şeytani düzenin yürütücüleri olan siyonist kafalar; sınır hattımızda askerimizi şehit ederken, sözde medeniyetin göbeği sayılan ABD’de Epstein adası skandalında olduğu gibi küçücük yavrulara insanlıktan utandıran muameleleri sistematik olarak yapıyorlar.
Ancak her ne olursa olsun, bu gavurların anlayacağı dilden konuşulacak günler de yaklaşıyor inşallah. En başından en kıçına tüm siyonistlere, onların dindar kahraman bilinen yerli işbirlikçilerine, dünyada zulüm düzenine hizmet etmiş her kim varsa; mahşerin provası olarak çene altlarına halka takılması, aşağılanıp müstehak oldukları hale sokulmaları yakındır inşallah. Alemi yoktan var eden, varlığından haberdar eden Yüce Rabbimizin Gücü ve Kudreti bu işlerin hepsinin tek emirle olmasına imkan sağlıyor Elhamdulillah… İnşallah o günleri göreceğiz ve inşallah Refah sınır kapısında iki lokma ekmek almak için koşan o iki kardeşin hesabını gemi ticareti yapandan mermi atana kadar kim varsa hepsinden soracağız.
Siyonist İsrail vahşeti karşısında batı dünyası bile bu dehşetli soykırımı karşısında hergün yaptığı eylemlerle tepkisini dile getirerek seslerini yönetimlere karşı duyurmaya çalışmaktalardı.İskoçyada onbinlerce celtic taraftarları ceza almalarına rağmen özgür filistin sloganları ile destek vermekteler.Amerikada 25 eyalet merkez yönetime karşı artık özgür olmak istediklerini dile getirerek ABD yönetiminden ayrılmak istemekteler. Ve binlerce ABD halkı İsrail bizim paralarımızla katliam yapamazsınız diyerek zulme karşı eylem yapmaktalardır. Bu arada AB’yi ayakta tutan, ekonomik olarak besleyen Almanya’nında Avrupa Birliğinden ayrılmak istiyor haberleri duyulmaktaydı. Yani sonuç olarak Filistin meselesi ile başlayan son siyasi gelişmeler ABD’nin ve AB’nin dağılması ile neticelenecek gelişmeler yaşanmaktaydı. Rusya’nın dağılma sürecinde 1 hafta öncesinde kimse Rusya yakın zamanda dağılacak demiyordu. Şuan AB ve ABD’de bir anda dağılıp yok olurken dünyadaki zulümlerin yaşanmasında çıban başı olan Siyonist İsraile destek veremeyeceklerdi.
İsrail’e son darbeyi vuracak ERBAKAN teknoloji harikalarının hergün bir yenisi ortaya çıkmaktaydı.Ve kabuk yönetim olan AKP’ninde siyasi hayatını bitirecek gelişmeler çok yakında Türkiye Merkezli yeni bir Dünyanın kurulması için Milli Çözüm iktidarının iş başına geçeceği gelişmeler yaşanacaktır.Biz gemiyi yapmaya devam ediyoruz.Allah inşaAllah suları ayağımıza getirecek yardımını ulaştıracak azametini gösterecektir.Dünyayı yeniden Adil huzurla yaşanabilir seviyeye ulaştıracaktır.
Ve asıl yeni dünyanın yıldızı Türkiye olacaktır!..
Evet onlar Armegeddonu bekliyorlar ve hazırlık yapıyorlar, Ama biz de bekliyoruz ve onların her hamlesini görüp ona göre stratejiler geliştiren Erbakan Hoca onların tüm planlarını alt üst edecek hazırlıklarını yaptı, ilgililere teslim etti.
Ve anlaşılan, Erbakan Hoca’nın anlattığı “Teknoloji Harikaları’nın kullanılacağı” bir dönem yaklaşmaktaydı.
…
Rahmetli Erbakan Hoca, özellikle son dönemlerindeki sohbet, seminer ve konferanslarında:
• Haksızlık ve ahlaksızlık üzerine kurulan Siyonist ve emperyalist zulüm düzeninin, öyle barış ve adalete çağırmakla veya hoşgörü edebiyatıyla düzeltilemeyeceğini…
• Bunların, tahribi çok ürkütücü nükleer füzelerine ve etkili silah sistemlerine güvenip, dünyayı tehdit ederek barbarlıklarını yürüttüklerini…
• Öyle ise, Batılıların bu Şeytani güçlerini etkisiz bırakacak, yeni ve yüksek teknolojilere sahip olmak gerektiğini ve Allah’ın izniyle bunları başarıp ilgili ve yetkili makamlara teslim ettiklerini defalarca anlatmıştı.
Bütün zalim ve Batıl güçlerin elinde bulunan:
a– Nükleer başlıklı füzelerini, b- Uçak gemilerini, c- İnsansız hava gereçlerini, d- Savaş kontrol merkezlerini
1- Duvardan, kapıdan, mayınlı ortamdan, tel örgülü ve elektrikli mânialardan aşan ve hedefine ulaşıp görevini yapan ve çok ucuza mal edilecek teknolojik böcekleri
2- Silah mekanizmalarını çürütecek metalik virüsleri
3- Fırlatılan füzeleri havadan yakalayıp tersine çevirecek elektromanyetik sistemleri:
4- Ulusal ve uluslararası her türlü stratejik konuşma ve yazışmaları dinleyecek ve değerlendirecek, ama kendisi asla çözülmeyecek son sistem iletişim aletlerinin,
5- Bilgisayar sistemlerini, teknolojik projeleri, hıyanet ve saldırı girişimlerini, çok özel ve gizli casusluk şebekelerini takip ve tahrip edici, sentetik ilaç kapsülleri benzeri, uzaktan kumandalı ve fark edilmesi imkânsız; bir nevi “suni cin” modellerinin:
A- Planlayıp yaptıklarını
B- Bunları seri üretime hazırladıklarını
C- Tasarım ve proje aşamasından deneme safhasına kadar, hangi aşamalardan geçtiğini gösteren video kayıtlarını
D- Ve bunların Kahraman Ordumuzun özel yetkili birimlerine aktarıldığını özellikle vurgulamıştı.
yazının tamamı için
https://www.millicozum.com/mc/ozel-yazilar/melheme-i-kubra-armegeddon-savasi-ve-erbakan-hocanin-teknoloji-harikalari/
KUDUZ İSRAİL!
Binlerce yıldır, kanla beslenir
Şu sıralar akıttığı, ecel terleridir
O günler yakın, yaşayıp görecektir
Salyasını akıtan, kuduz İsrail..
Nufusu yetmez, dünyayı yönetmeye
İşini yürütür, satılık işbirlikçilerle
Gücü anca yetiyor, körpe bebelere
Salyasını akıtan, kuduz İsrail..
Adil Düzen kurulur, insanlık kurtulur
Akan kan ve gözyaşları, artık durulur
Sonu geldi; kaçış yok, sistemi bozulur
Salyasını akıtan, kuduz İsrail..
Aziz Erbakan Hocamız yıllar öncesinden Siyonizm’in sinsi hazırlıklarını anlatmıştır. Bu mühim gerçekleri ise partiler üstü bir dille, neslimize tam manasıyla sadece ve sadece Üstad Ahmet Akgül Hocamız defaatle aktarmıştır.
Vatanperver her kişinin Üstad Ahmet Akgül
Hocamızın haklı, milli uyarılarından etkilenmemesi be bu yönde hareket etmemesi
mümkün değil.
İSRAİL YOK OLACAK!Adem’den kıyamete, Hak Bâtıl savaşıdır
Sen safını belirle, budur asıl imtihan!
İşbirlikçi hainler, şeytanın yavaşıdır
Şerli nefsî fikirler, kafalarda izdiham!
Mü’minlik: samimiyet; cesaret ve mertliktir
Mazlumlara merhamet, zalimlere sertliktir.
Münafık yedi yüzlü, mü’min vasfı netliktir.
Özü sözü aynıdır; tutarlılık, insicam!
Amerka’ya tapınan, nifakı çok derinde
AB’den medet uman, iman senin nerende?
Şeytan madalya takar, son nefesin verende
Ey gâvura güvenen, yoktur sende itminan!
Ya İslam’a dönecek, ya insanlık bitecek
Kur’an’sızlık beladır; akıl ahlâk yitecek
Milli Görüş mazlumun, imdadına yetecek
Adil Düzen gelmeden, kurulamaz intizam!
İsrail yok olacak, ABD yıkılacak
Şeytanlar şeriatla, kafese tıkılacak
Halk ettiğin çekiyor, hayattan bıkılacak
“Azizün züntikam”dır, Allah alır intikam
Siyonist ve emperyalist Batı, İsrail ön kalesiyle İslam dünyasına saldırmaktadır.
Siyonist İsrail’in öncelikli hedefi Büyük İsrail’i kurmaktır!
Büyük İsrail’in kurulması için Nil ve Fırat nehirleri arasında uzanan tüm “Vadedilmiş Topraklar”ın Yahudilerin egemenliği altına girmesi gerekli görülmektedir.
Türkiye ile beraber İslam ülkelerinin birçoğu Siyonist İsrail’in “Vadedilmiş topraklar”ı içerisinde bulunmaktadır!
Büyük İsrail’in kurulması demek, Türkiye’nin yok edilmesi demektir!
Türkiye’nin yok edilmesi için; devletlimizi yıkacak politikaları uygulamaya çalışan işbirlikçisi iktidar işbaşına taşınmıştır!
JEOPOLİTİK BİLİNÇ gereklidir!
Siyonist ve emperyalist küresel sisteme karşı mücadele edebilmek için; JEOPOLİTİK BİLİNÇ gereklidir!
Jeopolitik bilinç için; Milli hedeflerin belirlenmesi,
Milli hedefe ulaşılabilmesi için; Milli güvenlik siyasetinin ve stratejisinin belirlenmesi,
Milli güvenlik siyasetini ve stratejisini uygulayabilmek için; üstün teknoloji ile donatılmış Milli gücün bulundurulması,
Milli gücün kullanılması için; Milli iktidarın kurulması,
Milli iktidarın kurulması için ise; milli devletin varlığı gereklidir!
Erbakan Hocamız; Türkiye’nin Milli hedefini, Milli güvenlik siyaseti ve stratejisini, üstün teknoloji ile donatılmış Milli gücünü ve Milli devletini oluşturmuşlardır.
Bulunduğumuz nokta; işbirlikçi iktidardan kurtulup yerine Milli Çözüm iktidarının kurulması aşamasıdır!
Jeopolitik Bilincin adresi Milli Çözüm’dür!
Milli Çözüm, Yeni bir dünya hedefini gerçekleştirecektir.
Dünyadaki tüm Siyonist Şeytanların saltanatları yıkılacaktır!
Milli Çözüm’ün kurduğu dünyada artık adına İsrail denen terör şebekesi bulunmayacaktır!
Bu İsrail = Siyonizm gerçeğini Aziz Erbakan Hocamız 60 sene öncesinden ülkemiz insanlığına deşifre etmişti… Onca parti lideri , tarikat şeyhleri, cemaat önderleri, İslam Alimi geçinenler, akademisyenler, yüksek bürokratlar, bu gerçeği bilmiyor olamazlardı… Onlarda elbette biliyorlardı. Ama neden onlarda ERBAKAN HOCA gibi bu şeytanilerin merkezi Siyonizmi İsrail’i deşifre etmek ve buna çareler üretmek yerine sessiz kalmışlardı hatta yetmez onlara işbirlikçilik yapmayı tercih etmişlerdi…?!!! Çünkü bunlar görüntüde insan, hakikatte hayvandan aşağı mahluklar konumuna düşmüşlerdi Hakktan yana olmadıkları için… Makam – mevki – çıkar – korku – ahmaklık – cahillik , daha ağır basmıştı… Ama hamdolsun Aziz Erbakan Hocamız ve Onun Devamı olan Milli Çözüm ve Üstad Ahmet AKGÜL Hoca, onca insanlık içinde yiğitçe üstün bir bilgelikle bu kötülüğün merkezini hem deşifre ettiler hem de fikren ve fiilen çökertecek gayretleri çabaları gösterdiler ve geldiğimiz noktada da bu gayretlerin çabalarının meyvesini Filistin’de Fiilen almaya başlandı ve karşı gelinemez denilen İsrail balonunu ERBAKAN HOCAMIZIN TEKNOLOJİK ÜSTÜN SAVAŞ HARİKALARIYLA etkisiz ve çaresiz hale geldiğini hep birlikte görmekteyiz…İnşaallah bugünlerde de İsrail ve avanesine BEYAZ BAYRAK çektirilip tarihin çöplüğüne gömüldüğüne hep birlikte şahit olacağız…Ama tabi öncesinde Türkiye merkezli Yeni Bir Dünya Ve Adil Düzen Kurma gayretlisi bir Erbakan zihniyetinin işbaşına hukuki yollarla getirilmesiyle başlanacağını ümit ettiğimi hatırlatmak isterim…İnşaallah…