MÜNAFIKLIK İKTİDARI
VE
AMERİKA’NIN AYRIŞMASI
Münafıklık; kişinin fark edildiğini anlayınca ve sıkıntıya uğrayınca, tarla faresi gibi yuvasına girip saklanması… Kendisini olduğundan başka türlü tanıtması… Ve çifte standart kullanıp ikiyüzlü davranmasıdır. Özellikle bu “çifte standart” üzerinde durmamız lazımdır. Aynı olay ve konu hakkında, şahıslara ve çıkarlarına göre farklı kıstaslara başvurmak, aykırı ve alâkasız ölçütler kullanıp zıt tavırlar takınmak münafıkların en yaygın huylarıdır. Şimdi bu nifak hastalığını ve Şeytan ahlâkını bazı örneklerle açıklayalım:
• Rahmetli Erbakan Hoca’nın Tansu Hanım’la el sıkışmasına bile, büyük bir hata gibi karşı çıkan ve kınayan nice tarikat ve cemaat ehli, hatta Refah Partili kimseler, şimdiki Başkanın veya bir başkasının, “AB talimatıyla evli erkek ve kadına (zina etmeleri halinde) 3 yıla kadar ceza öngören kanunu kaldırmasına”, yani zinayı serbest bırakmasına mazeret uyduruyorlarsa, işte bu münafıklıktır!..
• Erbakan Hoca’nın, İslam Birliği’ni kurmak ve Siyonist-Emperyalist odakların Müslümanları birbirlerine kırdırma hesaplarını bozmak üzere İRAN’ı tarihi D-8 programına katmasına bile, Şiilerle ittifak kurulur mu? diye karşı çıkan yobaz ve hokkabaz takımı, şimdiki Başkanın veya bir başkasının, Kur’an yaktıran, Hz. Peygamberimize hakaretler yağdıran, PKK ve PYD eşkıyalarına destek sağlayan, Gazze’de soykırım yapan Kuduz İsrail’e arka çıkan Haçlı AB’ye katılmak üzere attıkları taklalara keramet uyduruyorlarsa, işte bu münafıklıktır!..
• Erbakan’ın çocukları niye Mercedes’e biniyor? diye hırlayıp zırvalayanlar, şimdiki Başkanın aile üyelerine özel uçaklar tahsis etmesini bir marifet gibi sunmaya ve savunmaya çalışıyorlarsa, işte bu münafıklıktır!..
• Refah-Yol iktidara geldiğinde, daha önce Mesut Yılmaz – Tansu Çiller Hükümetince İsrail’le imzalanan askeri iş birliği anlaşmalarının, ülke çıkarlarımıza ve Milli-Manevi sorumluluklarımıza aykırı bütün maddelerini askıya alan… Sadece F-16 savaş uçaklarımızın modernizasyonu için ABD’ye gönderilirse tam 3 misli fazla para ödenecekken, bunların İsrail’de bakıma alınmasını onaylayan… Yani Büyük İsrail’e üç misli para kazandırma yanlışlığına yanaşmayan Erbakan’a atıp tutan beyinsiz takımının, şimdi 3,5 ayda çoğu çocuk, kadın 30 bin masum Filistinli Müslümana soykırım uygulayan, 30 bin mazlumun cesedini enkaz altında bırakan, 80 bin insanımızın yaralanıp sakat kalmasına yol açan şu Kuduz İsrail’e, her gün 7-8 gemi dolusu silah, gıda, akaryakıt ve kimyasal madde yolladığı TÜİK’in resmi raporlarıyla ispatlanan… Bu gerçeği Milli Çözüm Dergisi belgeleyince, bunları TÜİK sitesinden kaldıran bir iktidarın bu tavrına hâlâ mazeret uydurması, işte bu tam bir münafıklıktır!..
AYM Kararı ve Münafıklık Ayarı!
Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvurularda “hak ihlali” kararı verme yetkisi, Türkiye’den Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurmalar sonucu çok büyük meblağlara varan tazminat cezalarından kurtulmaya yönelik bir ara tampon oluşturmak amacıyla Erdoğan iktidarınca çıkarılan özel kanuni düzenlemelere dayanmaktadır. Bu bağlamda Anayasa Mahkemesi’nin Can Atalay’la ilgili hak ihlali kararı yasaldır ve uyulması lazımdır. Asıl sorun İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin ve Yargıtay Ceza Dairesinin tavrıdır. Rahmetli Erbakan Hoca, Refah Partisi’nin kapatılması sonrasında, TBMM’de yaptığı tarihi konuşmada: “Çok vahim hatalar içerse ve haksızlık edilse de, ülkenin en yüksek yetkili Anayasa Mahkemesi’nin aldığı bu karara, uyulması gerektiğini” hatırlatıp, devlet adamlığını ortaya koymuşlardı. Ama şimdi Sn. Erdoğan ve Sn. Bahçeli, Can Atalay hakkında hak ihlali kararı veren Anayasa Mahkemesi’ne tehditler yağdırmaktalardı. Oysa AYM üyelerini atayanlar da, onun hak ihlali kararlarını nasıl alacakları konusunda ilgili yasal kuralları Meclis’ten çıkaranlar da kendileri olmaktaydı.
İsrail’den Erdoğan için: “Düşman Görünümlü Dost!” Tanımı!?
Suudi yayın kuruluşu İlaf’a demeç veren İsrail İstihbarat ve Nükleer Enerji Bakanı Yisrael Katz, Hayfa’dan Suudi Arabistan’a uzanan bir demiryolu projesi üzerinde çalışıldığını açıklayarak Türkiye’nin de mallarını Körfez’e Hayfa Limanı’ndan ulaştırdığını açıklamıştı. Kuduz İsrailli Siyonist Bakan Yisrael Katz, ABD Başkanı Donald Trump’ın Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanımasından sonra Erdoğan’ın “DüşmanDOST” (Frenemy) rolü oynadığını hatırlatmıştı. Siyonist Katz, Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan için: “Bize oldukça fazla saldırıyor. Biz de haliyle cevap veriyoruz. Ancak unutmamak gerekir ki, Türkiye, mallarını Hayfa Limanı üzerinden Körfez bölgesine gönderiyor. Türkiye’nin Körfez ülkelerine yaptığı ihracatın %25’i Hayfa Limanı üzerinden gerçekleştirilmektedir” itirafında bulunmuşlardı.
Türkiye – İsrail Ticareti Sürekli Artmaktaydı!
Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konumu itibarıyla da; kendisini sürekli İsrail’e saldırmak zorunda hissetmekte olduğunu belirten Siyonist Bakan Katz: “Aslında sadece kendisi için konuşmaktadır. (Erdoğan için) – Türk Hava Yolları, İsrail’de faaliyet gösteren en geniş uluslararası havayoludur. Dış ticaret hacmi de iki ülke arasında, özellikle Mavi Marmara’dan sonra sadece artış göstermektedir. Erdoğan’ın İsrail’e yönelik sert söylemlerine rağmen Türkiye’nin İsrail’le ilişkileri sürekli gelişmektedir” ifadelerini kullanmıştı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İsrail karşıtı açıklamalarının Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkileri bozmadığını hatırlatan yani bir nevi danışıklı dövüş oynadıklarını anlatan İsrail Enerji Bakanı; hatta Gazze’ye insani yardım taşıyan Mavi Marmara gemisindeki 10 Türk vatandaşının İsrail askerleri tarafından uluslararası sularda öldürülmüş olmasının dahi Türkiye’nin İsrail’le ekonomik ilişkilerini olumsuz etkilemediğini vurgulamıştı. Katz, İsrail’e en çok yolcu taşıyan uçak firmalarının Türk uçak firmaları olmasını da örnek olarak göstermekten sakınmamıştı.[1]
Aklınız mı kıt, vicdanınız mı?
Yıllar önce otobüs yolculuğunda tanıştığımız Nurcu bir kardeşimiz sohbet sırasında, E. Başbakanlardan “Adnan Menderes’i çok beğenip sevdiğini, ama Erbakan Hoca’dan hazzetmediğini” aktarmıştı. Bu ilgi ve sevgisinin sebeplerini sorduğumuzda ise “Menderes’in; 30 tane İmam Hatip Okulu, 200 tane Kur’an Kursu açtığını ve Ezan’ın Arapça aslıyla okutulduğunu” hatırlatmıştı. Biz ise kendisine, “Kardeş, 30 mu çok 300 mü? 200 mü çok 3 bin mi?” diye sorunca, “Yahu, elbette 300 30’dan, 3 bin ise 200’den daha fazladır!” şeklinde yanıtlamışlardı. Bunun üzerine “Kardeş, anlaşılan aklınız başınızda, çünkü ‘az’ ile ‘çok’un farkındasınız. O zaman vicdanınızda bir sıkıntı ve sakatlık var… Çünkü 10 yıl tek başına iktidar olup 30 İmam Hatip Okulu ve 200 Kur’an Kursu açan bir Başbakanı sevip savunuyorsunuz, ama çok az Milletvekili sayısıyla sağ ve sol hükümetlere ortak olup, 7 yıl içerisinde tam 10 misli, yani 300 İmam-Hatip Okulu ve 3 bin Kur’an Kursu açılmasını sağlayan… Sadece Ezan’ın değil bütün Kur’an’ın Türkçe anlaşılması ve emirlerinin yaşanması için çırpınan Erbakan’a buğz ediyorsunuz! Onun için; aklınız mı bozuk, yoksa vicdanınız mı bozuk? bunu anlamak için o soruları sıraladım.” deyince yüzü kızarmıştı.
En tehlikeli münafıklık, İtikadi münafıklıktır!
Münafıklık: 1- Ameli münafıklık. 2- İtikadi münafıklık olarak ikiye ayrılır.
1- Ameli Münafıklık, Hadis-i Şerifte vurgulandığı gibi:
a) Konuştuğunda (ve yazdığında) sözüne yalan katmak.
b) Bir şey (mal ve sır) emanet edildiğinde hıyanete kalkışmak.
c) Verdiği sözde durmamak.
d) Birine kızdığında, onda bulunmayan kötülüklerle onu suçlayıp saldırmak gibi çirkin ve hain davranışlardır.
2- İtikadi Münafıklık ise; İslami esaslara aykırı olarak hazırlanan… İçki, kumar, faiz ve fuhuş gibi mel’anetleri mübah sayıp yaygınlaştıran… Siyonist Yahudilerin ve Haçlı emperyalistlerin haksızlık ve ahlâksızlık temelli kurum ve kuralları içinde yaşamaktan huzursuz olmamaktır.
“(Ey Resulüm!) Sana indirilen (Kur’an’a) ve Senden önce gönderilen (Kitaplara), sözde inandıklarını öne süren (sahtekâr münafıkları) görmez misin? Ki bunlar, (hak ve adalet ölçüleriyle değil) tağutun önünde (zalim ve bâtıl düzenlerin kurum ve kurallarıyla) muhakeme olunmak (şeytan fikirli Yahudi ve Hristiyanların hükmü altında yaşamak) istemektedirler! Oysa (mü’min ve Müslüman sayılmak için) onu (tağutu ve süper güç putunu) red ve inkâr etmekle emrolunmuşlardır. Şeytan onları derin ve dönüşü olmayan bir sapkınlığa sürüklemek istemektedir.”
“Ne vakit onlara: (Bu temelsiz ve geçersiz yorumları bırakıp) ‘Allah’ın indirdiği (Kur’an’ın açık ve kesin hükümlerine) ve Resulün (bildirdiklerine ve sünnetine) gelin (bunları ölçü edinelim)’ denildiğinde, o münafıkların Senden süratle uzaklaşıp kaçtıklarını (ve Kur’an’ın hükümlerinden kaytardıklarını) görürsün. (İşte bunlar asıl itikadi münafıkların ta kendileridir.)” (Nisa Suresi: 60-61)
[Not: Bir Müslümanın şu soruları kendisine yöneltmesi ve samimi yanıtlarına göre iman durumunu değerlendirmesi gerekir. Benim istisnasız her konudaki tercihim ve hedefim: 1- İman ve itaat mı, İtiraz ve inkâr mı? 2- İslam’a (Hakka) teslim olmak mı, Fırsatçılık ve isyan mı? 3- Kur’an’ın Rahmani esasları mı, Batı’nın şeytani yasaları mı? 4- Faizsiz bir nizam mı, Faizli sömürü çarkı mı? 5- İslam ülkeleri ittifakı mı, Haçlı ortaklığı mı? 6- Farz-helâl kuralları mı, Haramların mübahlığı mı? 7- Hidayet aydınlığı mı, Dalâlet karanlığı mı? 8- Hakk ve hayır mı, Şer ve bâtıl mı? 9- Nübüvvet ve Sünnet bağlayıcılığı mı, Nefsaniyet ve şehvet bataklığı mı? 10- Ahiret ve adalet amaçlı mı, Dünya ve menfaat ağırlıklı mı? Evet, bu 10 şıktan sadece 1 tanesinde bile ikinci maddeyi tercih ve tensip edenlerin, iman ve İslam şuuru yara almaya ve hidayeti kararmaya başlamış demektir. Baskıcı ve zorlayıcı durumlarda aciz ve çaresiz fertlere ve müstaz’af kesimlere İkrâh-ı Mülci=Ölüm ve sakatlama cinsinden ağır tehditler gibi bazı mecburiyetler bir mazeret sayılsa bile, imkân ve iktidar sahipleri için bu tür mazeretlere sığınmak geçersizdir.]
Türkiye’nin Menderes Döneminde Katıldığı; Siyonizm’in Parlamentosu Bilderberg ve Şeytani Amaçları!
Bilderberg, Siyonist Yahudiler tarafından kurulmuş çok etkin bir teşkilattır. Şu anda merkezi de İsrail’de bulunmaktadır. Yöneticileri 33 dereceli masonlardan seçilip atanır. Gayesi Siyonizm’i dünyaya hâkim kılmaktır. Bunu sağlamak için de dünya siyasetini yönlendirmek adına önceden programlar yapmak, bu konuda projeler oluşturmak, konuşulacak ve tartışılacak konuları önceden hazırlamak ve sunmak gibi faaliyetlerde bulunmaktadır. Malum olduğu gibi Bilderberg, dünyanın yönetimi ve küreselleşme konusunda her yıl farklı ülkelerde toplantılar ayarlamaktadır. Bilderberg toplantıları son derece önemli şartlarda ve özel ortamlarda yapılır. Toplantılara katılanlar, toplantı boyunca dünya ile ilişkilerini kapatır, üye olmayanlar toplantılara asla katılamaz. Üyeler dışarıya bilgi sızdıramaz, ülkeleri aleyhine karar alınsa dahi buna itiraz etmeye kalkışamaz, uymaya mecburlardır. Toplantılar CIA tarafından emniyete alınır.
Bilderberg;
• Kara parayı aklayıvermek, dünya siyasetini yönlendirmek, gizli örgütlerin yöneticilerini, iş dünyasının ulularını, ünlülerini bir araya getirmek için çalışır.
• Her yıl ayrı ayrı ülkelerde, 3 gün süren toplantılar yapmaktadır.
• Toplantı sonucunda, sadece üyelere özel bir rapor sunulmaktadır.
• Devletlerin kilit noktalarında görev yapan üst düzey masonları bünyesine katmak için çalışır.
• Gizli dünya devletini kurabilmek için, gerektiğinde ülkelerde darbeler ve ihtilaller hazırlamaktadır.
• Dünyada cereyan eden her türlü olayların arkasında mutlaka parmağı vardır.
• Aldığı kararların üye ülkeler nezdinde uygulanabilmesi için, toplantılarda mutlaka bir NATO yetkilisi bulunmaktadır.
Avrupa Birliği’ni ve EURO’yu para birimi olarak ortaya koyan bu kuruluştur. Bu kuruluşun başka gizli topluluklarla bağlantısı vardır. Nitekim:
• Bilderberg, Brüksel’de kurulan İllüminati (en üst düzey Siyonist baronlar) tarafından yönetilip ayarlanır.
• Küresel güçlerin karşısına çıkmak isteyen ülkeleri, ilk etapta ekonomik çöküntüye uğratır.
• Bilderberg, kamuoyu oluşturma ve geleceği şekillendirme gücü olan insanların davet edildiği Siyonist bir platform konumundadır.
Peki, Türkiye’den Bilderberg’e Kimler Katılmıştır?
Türkiye’nin Bilderberg’le ilk karşılaşması Menderes’in Demokrat Parti iktidarında, 1957 yılıdır. Bu toplantı ABD’de yapılmış, söz konusu toplantıya Türkiye’den ilk defa NATO’nun daimi temsilciliğini yapan Muharrem Nuri Birgi katılmıştır. Bilderberg toplantıları 3 sefer de Türkiye’de yapılmıştır. İlk toplantı 18-20 Eylül 1959 İstanbul, Yeşilköy Çınar Otel’de yapılmıştır. Bu toplantıya Fuat Alpkartal, Tekin Arıburun, Burhan Belge, Muharrem Nuri Birgi, Vecdi Diker, Melih Esenbel, Selahattin Tokay, Fatin Rüştü Zorlu katılmıştır.
İkinci toplantı 25-26-27 Nisan 1975 tarihinde Çeşme Altınyunus Otel’de yapılmıştır. Bu toplantıya Süleyman Demirel, Mesut Yılmaz, Semih Akbil, Selahattin Beyazıt, Muharrem Nuri Birgi, İhsan Sabri Çağlayangil, İhsan Doğramacı, Bülent Ecevit, Turhan Feyzioğlu, Oğuz Gökmen, Kamran İnan, Gülten Kazgan, Halil Tunç, Memduh Yaşa katılmıştır.
Üçüncü toplantı ise 31 Mayıs – 3 Haziran 2007 tarihinde İstanbul Ritz-Carlton Otel’de yapılmıştır. Bu toplantıya da Devlet Bakanı Ali Babacan, TÜSİAD Başkanı Arzuhan Yalçındağ, iş adamı Mustafa Koç ve Hikmet Çetin ile birlikte ayrıca Mehmet Ali Birand, Ümit Boyner, Cengiz Çandar, Cem Duna, Kemal Derviş, Emre Gönensay, Boğaziçi Üniversitesi Rektörü Ayşe Soysal, TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Erkut Yüceoğlu katılmıştır. Bu toplantılara katılanlardan Süleyman Demirel Cumhurbaşkanı, Bülent Ecevit Başbakan, Turgut Özal Başbakan ve Cumhurbaşkanı, Mesut Yılmaz da ANAP Genel Başkanı ve Başbakan olmuşlardır. 1998 toplantısına katılan İsmail Cem de parti kurmuşlardır. Kemal Derviş ise 2001 Ecevit hükümetinin Ekonomi Bakanı yapılmıştır. İleriki toplantıların birçoğunda Ali Babacan’a rastlanmaktadır. Mustafa Koç da hemen hemen bütün Bilderberg toplantılarının müdavimi olmaktadır. Zira Mustafa Koç, Siyonist Bilderberg’in Türkiye sorumlusudur. Suzan Sabancı da toplantılara katılanlardandır.
Bilderberg’in, 1954 Hollanda – Osterburg Konferansı’ndan itibaren, 2016’ya kadar devam eden, 63 toplantısı saptanmıştır. Bunlardan 23’ünde Türkiye’nin katılımcıları vardır. Bu toplantılara Ali Babacan 7 kere katılmıştır. Ali Babacan 2007 Türkiye İstanbul toplantısından başka, 2003 Fransa Versay toplantısına, 2004 İtalya Stresa toplantısına, 2005 Almanya Rottach-Egern toplantısına, 2008 ABD Chantilly toplantısına, 2012 ABD Washington toplantısına, 2013 İngiltere Watford toplantısına, 2014 Danimarka Kopenhag toplantısına katılmış, böylece rekor kırmıştır. Ayrıca Davos müdavimlerinden sayılır. Yukarıda izah edildiği gibi, Bilderberg toplantılarına katılanların birçoğunun siyasette önünün açıldığı anlaşılmaktadır. Bunlardan bir bölümü de, sağcı ve milliyetçi olduğunu söyleyen takımdandır. En dikkat çekeni ise, AKP’den ayrılan ve Deva Partisi’ni kuran Ali Babacan’dır. Görülüyor ki, Bilderberg, CFR, Round Table ve Trilateral’den ilham alanlar, mutlaka kademeleri çok rahat aşmaktadırlar.
Hemen bildirelim ki, 2016 yılına kadar yapılan 63 toplantının içinde ‘Adil Düzenci’ ve ‘Milli Görüşçü’ tek bir kişi bulunmamaktadır.[2]
Siyonizm Kavramını ve Erbakan’ın Tarihi Kurum ve Programlarını Ağzına Almaktan Korkan Milli Gazete Yazarları![3]
Siyonist Dünya Düzeni ve Deccalizm’in Son Çırpınışları!
Yaklaşık yüz yıl önce, Birinci Dünya Savaşı’ndan hemen sonra, “Bu dünyayı biz idare edeceğiz” diyen (Siyonist) komite, yeni bir plan yapmışlar ve adını “Yeni Dünya Düzeni” koymuşlardı. Devletlerin sınırlarını yeniden ayarlayacak, dünyadaki hemen hemen bütün ülkeleri kontrol altına alacaklardı. Bu “düzenin” vurucu gücü Amerika olacaktı. Beyni yine her zaman olduğu gibi İngiltere’nin de derin devleti sayılan Siyonist Yahudi odaklardı. Perde gerisindeki kontrolcüler, 300 kişilik Siyonizm’in beyin takımıydı. Asıl patron ise o 300 kişilik ekibin başındaki insan kılıklı şeytandı. Onun ismine, cismine kimse kolay kolay ulaşamazdı. Bu “yeni dünya düzencileri” düzinelerle teşkilat kurmuşlardı. BM, NATO, UNESCO, vs. vs… Peygamber Efendimiz (SAV) asırlar öncesinden bu yeni düzencileri ve bu düzenin başındaki ismi bir kelime ile belirlemişti: Deccal!..
Bu ekibin yaptıkları gözler önünde: İki dünya savaşı, yüze yakın darbe ve darbe teşebbüsleri, düzinelerle iç savaş ve lokal savaşlar. Kore, Vietnam, Körfez savaşları, BOP ve BİP’in getirdiği kargaşalar… Bu ekipten yalnızca ABD’nin yaptıklarına bakınca, bu düzenin ne menem bir şey olduğu anlaşılır: Amerika’da 35 milyon Kızılderili’nin soykırıma uğratılması, milyonlarca Afrikalının yurtlarından zorla koparılıp köle yapılması, sonra Vietnam’da, Kore’de, Körfez savaşlarında Irak’ta, Suriye’de, Libya’da yaklaşık 5 milyon insanın ortadan kaldırılması…
Gazze; bu yeni dünya düzeninin bütün foyasını ortaya koyan bir aynadır. Haritada bakılsa güçlükle fark edilecek, avuç içi kadar bir yere hepsi birden çullandı. Çoğu çocuk, kadın ve hasta olmak üzere 30 bin masum insan hunharca öldürüldü. Bütün bu katliam, dünyanın gözü önünde yapıldı. Geride kalan masumların bir yudum su, bir lokma yiyecek almamaları için tedbir üstüne tedbirler alındı!.. Gazze’de yapılanlara Yemen ve bir-iki devlet hariç neredeyse bütün dünya devletleri seyirci kaldı. İnsan bu durumu görünce, “Yuh olsun topunuza! İnsanlık ölmüş!” demekten kendini alamıyor. İnsan en çok şu İslam ülkelerinin başlarına teessüf ediyor. Hele de şu Mısır’ın başındakine… Sisi mi Pisi mi, ne karın ağrısıysa, senin hiç mi vicdanın yok! Bak, Gazze’de açlıktan ölümler başladı. Be vicdansız herif, Refah kapısını açsana!.. (Ve ey Bizim Başımızdaki, 3,5 ay boyunca Kuduz İsrail’e silah, mühimmat, akaryakıt ve gıda taşıyan yüzlerce gemiyi durdursana!..)
Bütün bu olup bitenler, gerçek “Yeni Dünya Düzeni”nin (yani Adil Düzen’in) gelmekte olduğunun habercisi olmaktadır. Bu zulüm düzeninin böyle devam etmesi imkânsızdır. Âdil-i Mutlak olan Allah-u Azimüşşan ya kıyameti koparacak ya da Kur’an-ı Kerim’i hâkim kılacaktır. Gerçekte dünyadaki bütün insanlar; adaletli, hakkaniyetli bir idareyi özleyip durmaktadır. Asr-ı Saadet’teki ve Hulefa-i Râşidin devrindeki idare gibi bir idareye… Kur’an’ın ve hadisin hükümferma olduğu bir idareye… (Erbakan zihniyetine ve Saadet Medeniyeti’ne hasret duymaktadır…)
Hz. Ömer devrinde Kudüs’ün fethedilmesinden sonra bu mübarek diyarda yaşayan insanlara bakınız: Müslümanlar, Hristiyanlar ve Yahudiler asırlarca ve yan yana huzur içerisinde yaşamışlardı. İslam devletlerinin hâkimiyetinde herkese ve hep böyle davranılmıştı. Bize en çok düşmanlık etmiş olan Yunanlılara, Bulgarlara ve Sırplara sorulsa, yine aynı cevap alınacaktı… “Vicdanınıza danışarak söyleyin! Osmanlı Devleti idaresi altındayken hiç haksızlığa ve zulme maruz kaldınız mı? Hiç canınıza, malınıza, namusunuza el uzatıldı mı, bir kişinin haksız yere burnu kanatıldı mı?” Vicdan sahibi olanlar, “Hayır, Osmanlı Devleti zamanında bize haksızlık ve zulüm yapılmadı” şeklinde yanıtlayacaklardır. Bunun sebebi, Osmanlı Devleti’nde İslâm hukukuna dayalı adalet ve merhamet kurallarının uygulanmasıdır. [4]
Rahmetli Erbakan Hocamız: “ABD de, Sovyetler Misali Dağılacak ve Karton gibi Yırtılacaktır!” buyurmuşlardı. Evet, Amerika Ayrışmaya Başlamıştır!
17.09.2001 tarihli Milli Gazete’de, yani Amerikan ekonomisinin beyni, Dünya Ticaret Merkezi ile Amerika’nın siyaset ve savaşının beyni olan Pentagon’un vurulduğu ve Bush oğlu Bush’un Haçlı Seferleri’ni başlattığı günden altı gün sonra yine bu sütunda “Amerika Ayrışık Devletleri” başlığı altında yayımlanmıştı:
“Rabbimiz, Maide Suresi’nin 32’nci ayetinde:
“İşte bu nedenle; İsrailoğullarına da yazmış (ve onların şahsında bütün insanlığı uyarmış)tık ki; -öldürdüğü başka birisine karşılık (kısasen), veya bulunduğu yerde çıkardığı fitne ve fesada (anarşi ve isyana binaen) olmaksızın- her kim (haksız yere) bir kişiyi öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibidir. Kim de (bir masumun öldürülmesine engel olup, yaşamasını sağlayarak) onu diriltirse, bütün insanların hayatını kurtarmış gibidir. Andolsun, elçilerimiz onlara apaçık belgelerle gelmişlerdi. Sonra bunun ardından onlardan (İsrailoğullarından) birçoğu yeryüzünde ölçüyü taşırıp israf (ve insafsızlığa) yönelmişlerdir.” buyurmaktadır.
Sevgili Peygamberimiz de;
“Müslüman bir insanın öldürülmesinden, (insansız) bir dünyanın yok olması Allah katında daha ehvendir” buyurmuşlardır. (Tirmizi, Diyat 5, İbni Mace, Diyat 1)
Bu imanla büyüyen İmam-ı Gazali’nin hocası, İmamü’l-Harameyn-el Cüveyni (H. 419-478):
“Dünya malının tamamı, bir damla mazlum kanıyla tartılsa kana denk olmaz” kanaatini aktarmıştır. (el-Ğıyasi s: 256)
Sevgili Peygamberimiz, İslam şefkat ve adaletinin evrenselleşmesi için gayret göstermiş, Doğu’yu ve Batı’yı birleştirmiş, İstanbul’u ve Roma’yı işaretlemiş bulunmaktadır. Peygamberimizin hayatı boyunca Türkiye topraklarının iki buçuk katı toprak fethetmiş olmasına rağmen, iki taraftan harp meydanında ölenlerin sayısı 240’ı aşmamıştır.[5]
Dünya ticaret merkezinde 11.09.2001 günü uçaklarla yapılan saldırı sonunda ölenler arasındaki masum ve mazlum kimselere elbette yazıktır. Ancak kovboyların öldürdüğü yirmi milyon Kızılderili insana… Amerika yapımı silahlarla Bosna’da öldürülen üç yüz bin Müslümana… Irak’ta tepelerine yüz binlerce ton ölüm makineleri boşaltılarak öldürülen aç biilaç iki yüz bin suçsuz insana… Filistin’de kendini yavrusuna siper yapan babanın kucağında Amerika patentli, içi kurşun, dışı plastik mermiyle vurulan küçük Muhammed’in babasının feryadına ve şimdi 4 ayda Gazze’de katledilen 30 bin şehit, 30 bin kayıp, 80 bin yaralı mazluma acımayanlar insan sayılır mı? Amerikalı kovboyların yerli halkı nasıl yok ettiklerini öğrenmek için bu katliamın canlı şahidi olan ve gördüklerini yazan İspanyol asıllı papaz Bartolome de las Casas’ın “Kızılderililer nasıl yok edildi?” adı altında Türkçeye çevrilen eserini okumalıdır.
Bugünlerde, sahasının uzmanı profesörlerimizle emekli generallerimizin televizyonlarda, ekonomik, psikolojik, stratejik yönlerden bakarak, Amerika’nın kesinlikle düşüşe başladığını, yıkılmasının mukadder olduğunu, hiçbir tedbirin bu çöküşü engellemeye yeterli olmayacağını, para karşılığında adam öldürmek için cepheye gönderecek asker bulamaz hale taşındığını veya tetiğe basmadığını, halkının seyahate çıkmadığını, ticaret ve sanayi patronlarının evlerinden dışarı çıkmadıklarını, böylece sanayi ve ticarette de eski günlerin anısıyla yaşamaya başladıklarını anlatıp dururlarken “Amerika Ayrışık Devletleri” isimli yazımı sizinle tekrar paylaşmak istedim.[6]
Teksas krizi tırmanmaktaydı, Oklahoma Valisi ulusal muhafızlarını Meksika sınırına yollayacaktı!
ABD’de Biden hükümeti ile Teksas eyalet yönetimi arasında Yüksek Mahkeme’nin kararıyla tırmanan sınır anlaşmazlığı büyüyor. Son olarak Oklahoma eyaleti Valisi Stitt, Teksas’a destek için ulusal muhafızlarını Meksika sınırına gönderme kararı almıştı. Stitt, Fox TV’ye yaptığı açıklamada, ABD eski Başkanı Donald Trump’ın tüm Cumhuriyetçi Valilere çağrısı üzerine, düzensiz göçmenlerin geçişini engelleme konusunda Washington yönetimiyle ters düşen Teksas’ın yanında olduklarını vurgulamıştı. Vali Stitt, sınır güvenliği için Teksas’a daha önce de Oklahoma Ulusal Muhafız Birliği’nden destek gönderdiğini anımsattığı açıklamasında, gerekli yönlendirmeleri yaptığını, birliklerin hareket için hazırlandığını söyledi. Bizzat Teksas sınırına giderek inceleme yaptığını aktaran Stitt, “Sınır görevlilerinin bile kafaları karışık. Bunlar iyi Amerikalılar ve patronlarına itaat etmeye çalışıyorlar ama bu politikayı da kabul etmiyorlar” diye uyarmıştı.
ABD 2024 Başkanlık yarışından Donald Trump lehine çekildiğini açıklayan Florida Valisi Ron DeSantis de X hesabındaki paylaşımında, “Anayasa gerçekten eyaletleri kendilerini bir işgale karşı savunma konusunda güçsüz bıraksaydı, ilk başta onaylanmazdı ve Teksas birliğe (federal yönetime) asla katılmazdı” ifadelerini kullanmıştı. Trump’ın ülkedeki tüm Cumhuriyetçi valilere, ulusal muhafızlarını sınıra göndermek suretiyle Teksas’a destek vermeleri çağrısı üzerine, 25 Cumhuriyetçi Vali ortak bir bildiriyle, Biden yönetimini sınır krizi karşısında halkı terk etmekle suçlamış ve Teksas Valisi Greg Abbott’a desteğini açıklamışlardı. ABD Yüksek Mahkemesi’nin Meksika sınırının Rio Grande Nehri boyunca çekilen dikenli tellerin kaldırılması kararının ardından Teksas Valisi Abbott ile Biden arasındaki anlaşmazlık tırmanmıştı. Mahkeme kararına rağmen, Teksas Ulusal Muhafızları ABD sınır devriyesinin işini yapmasına izin vermemiş, dikenli telleri yerleştirmeye devam kararı almıştı.
ABD’de 25 eyalet ayaklanmış, Biden’a karşı çıkmışlardı!
Anayasa Mahkemesi; Biden yönetiminin, Meksika sınırına Cumhuriyetçi Teksas Valisi Greg Abbott tarafından kurdurulan dikenli ve jiletli telleri kesmesine veya kaldırmasına izin verdi. Teksas buna karşı çıktı, ardından 25 eyalet de Biden’a karşı Teksas’ı desteklediklerini açıklamıştı. ABD’de Anayasa Mahkemesi’nin kararı, federal (merkezi devlet-Biden yönetimi) sınır görevlilerinin Meksika sınırına Cumhuriyetçi Teksas Valisi Greg Abbott tarafından kurdurulan dikenli ve jiletli telleri kesmesine veya taşımasına izin çıkarmıştı. Bu dikenli teller, ABD’nin güney sınırından akın akın gelen mültecileri durdurmak için kurulmuştu. Ancak Greg Abbott, federal sınır görevlileri (Biden yönetimi) kaldırsa bile Teksas’ın dikenli telleri koymaya devam edeceğini açıklamıştı.
ABD’de yasadışı mülteci akımına karşı federal hükümetin önlem almakta yetersiz kaldığını düşünen Teksas Valisi Greg Abbott, Biden’ı suçlayan zehir zemberek bir bildiri yayımlamıştı. Ardından 25 eyaletin valisi daha Teksas Valisine destek verdi. Bu sayı 50 eyaletlik ABD’nin yarısını oluşturmaktaydı. Vali Abbott yayımladığı muhtıra niteliğinde olan açıklamasında “Federal hükümet, Birleşik Devletler ile eyaletler arasındaki anlaşmayı bozdu. Biden’ın dayatması bir mülteci işgaline sebep olacak. Hukuk tanımayan Başkan Biden, Teksas işgale karşı kendini koruyacaktır” açıklamasını yapmıştı.
İsrail de Soykırım Davasında Yalnız Kalmıştı!
Uluslararası Adalet Divanı (UAD), İsrail’in Gazze’de soykırımı önlemek için gerekli tüm tedbirleri almasına büyük oy farkıyla hükmederken İsrail’in yalnız kalması dikkatlerden kaçmamıştı. Güney Afrika Cumhuriyeti’nin İsrail’i Gazze’de soykırım işlemekle suçlayarak açtığı davada talep edilen ihtiyati tedbirler büyük farkla onaylanmıştı. Divan’ın İsrail aleyhinde aldığı ihtiyati tedbir kararlarının ikisinde, İsrail hükümeti tarafından sadece bu dava için mahkemeye atanan İsrailli hâkim, ülkesi aleyhinde oy kullanmıştı. Mahkemenin büyük oy farkıyla karar verdiği diğer ihtiyati tedbirler olan; •İsrail’in Gazze’de soykırım işlenmesini önlemek için elinden gelen tüm önlemleri alması, •İsrail ordusunun Soykırım Sözleşmesi’nin 2. maddesindeki fiilleri işlemesini engelleyecek önlemleri ivedilikle alması, •Gazze’deki Filistinlilere karşı Soykırım Sözleşmesi’nin ihlalini gösteren delillerin yok edilmesini önlemek ve korunmasını sağlamak için etkili tedbirler alması ve •Bir ay içinde, alınan tüm tedbirler hakkında Mahkeme’ye bir rapor sunması konusunda Ugandalı Julia Sebutinde ve İsrailli Aharon Barak birlikte hareket ederek aleyhte oy kullanırken diğer tüm üyelerin lehte oy kullanmasıyla kararlar 2’ye karşı 15’le alınmıştı.[7]
Ve artık dünya yeni bir değişim ve dönüşüme hazırdı!..
[1] 13 Aralık 2017 – filistin.info – Filistin Haber Ajansı
[2] i-muftuoglu@hotmail.com
[3] Bu alıntıda gerekli düzeltme ve eklemeler yapılmıştır.
[4] burhanbozgeyik@milligazete.com.tr
[5] Bak: Prof. Dr. Muhammed Hamidullah, Hz. Muhammed’in Savaşları, s: 11
[6] mahmuttoptas@milligazete.com.tr
[7] 27 Ocak 2024 – aa.com.tr
AYM’nin ilgili kanunlarını yapanlar kendileri, AYM üyelerini atayanlar kendileri, kendi yaptıkları kanunları ve kendi atadıkları üyelerin kararlarını tanımayanlar da kendileri…
Seçim dönemlerinde özellikle; artık halka vadedecek bir şeyleri de kalmadığından, seçmen kitleyi bir arada tutmak ve iktidarını biraz daha uzatmak adına sürekli ve bilinçli bir karışıklık ve kaostan beslenen bu münafık zihniyet, ülkenin bütün ayarlarıyla oynamakta bir beis görmüyor.
Ve ne acıdır ki; İsrail, münafık AKP sayesinde zulmünü ayyuka çıkardı.
Filistin’den gelen görüntüleri açıp da izlemeye yüreğimiz yetmiyor. UN KATLİAMI girdi bugün tarih literatürüne… Ölümlerden ölüm beğendiriyor İsrail, Filistinlilere.
Rabbimizin va’adini bekliyoruz…
“Metâ Nasrallah… Metâ Nasrallah…” diye diye…
“Aynı olay ve konu hakkında, şahıslara ve çıkarlarına göre farklı kıstaslara başvurmak, aykırı ve alâkasız ölçütler kullanıp zıt tavırlar takınmak münafıkların en yaygın huylarıdır.
Rahmetli Erbakan Hoca’nın Tansu Hanım’la el sıkışmasına bile, büyük bir hata gibi karşı çıkan ve kınayan nice tarikat ve cemaat ehli, hatta Refah Partili kimseler, şimdiki Başkanın veya bir başkasının, “AB talimatıyla evli erkek ve kadına (zina etmeleri halinde) 3 yıla kadar ceza öngören kanunu kaldırmasına”, yani zinayı serbest bırakmasına mazeret uyduruyorlarsa, işte bu münafıklıktır!..”
Görüldüğü üzere zamanımızın münafıklarını en net ölçülerle sadece ve sadece Milli Çözümden öğrenebiliyoruz.
Öğrenmemiz gerekir mi?
Yüce kitabımız tanıtıyorsa ve “münafık, kâfirden eşed”se Müslüman olarak bilmemiz gereken en önemli konulardan biri olduğunu özellikle makalemizi okuduktan sonra bir kez daha anlıyoruz.
Bu nedenle münafıklar tanınmadan “Yeni Bir Dünya” değil bir köy dahi kurulamayacağı açık/net olduğu için Milli Çözüm’ün uzmanlık alanıdır (aynı zamanda) münafıkları şaşmadan tanımak ve tanıtmak.
Rahmetli Erbakan Hocamız: “ABD de, Sovyetler Misali Dağılacak ve Karton gibi Yırtılacaktır!” buyurmuşlardı. Evet, Amerika Ayrışmaya Başlamıştır!
İtrail ve has uşakları gömülmeyi hak ettiği tescillenmiştir
Milli Çözüm yarım asırdır tüm hazırlıklarını tamamlamış
Ve artık dünya yeni bir değişim ve dönüşüme hazırdı!..
11:96
Muhakkak, Musa’yı da ayetlerimizle ve apaçık olan bir delille (güçlü mucizelerle) gönderdik.
11:97
Firavun’a ve onun önde gelen çevresine (ki); onlar Firavun’un emrine uymuşlar (zulmüne razı olmuşlar)dı. Oysa Firavun’un emri (düzeni-hükümleri) doğruya götürücü (irşad edici) değildi.
Münafıklar “çifte standart” sahibidirler, “aykırı ve alâkasız ölçütler kullanıp zıt tavırlar takınmak” münafıkların en yaygın huylarıdır.
Münafıkların, biri müminlere gösterdiği, diğeri ise müminlerden gizleyip Siyonist Şeytanlara ve işbirlikçisi hainlere gösterdiği birbirinden farklı yüzleri vardır!
Münafıkların, biri müminlere söylediği, diğeri ise müminlerden gizleyip Siyonist Şeytanlara ve işbirlikçisi hainlere söylediği birbirinden farklı sözleri vardır!
Münafıkların, biri müminlerle birlikte girdiği, diğeri ise müminlerden gizleyip Siyonist Şeytanlarla ve işbirlikçisi hainlerle birlikte girdiği biribirinden farklı kapıları ve girip çıktığı delikleri vardır!
Münafıkların, biri müminlerle birlikte yürüdüğü, diğeri ise müminlerden gizlediği Siyonist Şeytanlarla ve işbirlikçisi hainlerle birlikte yürüdüğü birbirinden farklı yolları vardır!
Münafıklar;
Hangi yüzlerini kimlere göstereceklerine…
Hangi sözlerini kimlere söyleyeceklerine…
Hangi kapılardan veya hangi deliklerden kimlerle birlikte girip çıkacaklarına…
Hangi yolları kimlerle birlikte yürüyeceklerine…
karşılaştıkları şahıslara ve çıkarlarına göre farklı kıstaslara başvurarak karar verirler.
Münafıklar; Müminler için “Dost Görünümlü Düşman” konumunda, Siyonist Şeytanlar için ise “Düşman Görünümlü Dost!” konumundadırlar!
İlk münafık olan Şeytan ve avanesi Siyonistler, Gizli Dünya hedefini gerçekleştirebilmek için, Bilderberğ, Masonluk, Lions ve Rotary gibi münafık örgütler kurarak münafıklığı sistemleştirmişlerdir.
Siyonistlerle ve onların kurmuş olduğu siyonist örgütlerle işbirliği yapan işbirlikçilerin kurdukları iktidarlar münafıklık iktidarlarıdır ve Siyonist şeytanlara hizmetkârlık yapmaktadırlar.
Günümüz münafıkları; Siyonist işbirlikçileri ve işbirlikçilerin yandaşları olarak faaliyet yürütmektedirler.
Münafıklar aklıllarını ve vicdanlarını kullanmazlar!
Siyonist işbirlikçisi hainlerin hertürlü zulüm ve ahlaksızlıkları karşısında kuyruk sallamak,
Erbakan Hocamızın Milli Görüş mücadelesine, Ahmet Akgül Hocamızın Milli Çözüm mücadelesine uyduruk bahanelerle havlamak, münafıkların nifak hastalığı ve Şeytan ahlâkının göstergesidir!
Milli Çözüm Dergisi; münafıkların gerçek yüzlerini göstermektedir!
Münafıklar, hak ve adalet ölçüleriyle değil, tağutun önünde yani zalim ve bâtıl düzenlerin kurum ve kurallarıyla muhakeme olunmak yani şeytan fikirli Yahudi ve Hristiyanların hükmü altında yaşamak istemektedirler!
Münafıklara, “gelin Allah’ın indirdiği Kur’an’ın açık ve kesin hükümlerini ve Resulün bildirdiklerini ve sünnetini ölçü edinelim” denildiğinde, münafıklar süratle uzaklaşıp kaçarlar ve Kur’an’ın hükümlerinden kaytarırlar. (Bak. Nisa Suresi 60-61)
Tıpkı işbirlikçiler ve yandaşları gibi.
Firavunun büyücülerine bir Musa ile hidayet veren, topal bir sivrisinek ile beynini darmadağın edip, günlerce burnundan akıtan, Allah! zalim siyonist ve onun destekçilerine yer yüzünde rahatla nefes aldırma!…
Artık vakit tamamdır zalimler yenilecek mazlumlar sevinecektir. Ahzap süresinde rabbimizin buyruğuna kulak verelim.
Milli görüş dergisine bu gerçekleri dile getirdiği için teşekkürü borç biliyorum. Milli çözümün gayesi olayları dogru okumak ve sorumluluklarımızı kuşanmaktır.
Kimse diyemez ki, ben hiç duymadım
Duydum ama,anlaşılır olmadı…
En büyük gerçekleri,en net şekilde
Çözüm açıkladı duy-mayan kalmadı!..
Bile isteye zulme, meyil edilse
Bunca çağrı analamaz-lıktan gelinse
Münafıkla Mümin ,bir görülürse
Ahmağa söylenecek,cümle kalmadı!..
Kötülüğe karşı dur,vicdan isteği
Hakka taraf olmak,iman gereği
Adil Düzen saa-detin sebebi
İnsan olan kimse,karşı çıkmadı!..
İslam’ın ve Müslümanların tarih boyunca birçok düşmanı olmuştur. Bu düşmanların en tehlikelilerinin küfür ve İslam’a düşmanlığını gizleyerek Müslüman gibi görünen münafıklar olduğunda şüphe yoktur. Münafıklar düşmanlıklarını açıkça izhar etmediklerinden İslami hareketleri içerden bir kurt gibi kemirerek çökertmeye çalışmış, İslam’a ve Müslümanlara çok büyük zararlar vermişlerdir. Mekke döneminde Müslümanlar zayıf ve güçsüz, müşrikler ise otorite ve güç sahibi idi. Bu yüzden İslam düşmanlarının, kendilerini gizlemelerine ve gizli bir faaliyet içinde olmalarına ihtiyaçları yoktu. Zira Hz. Peygamber’e ve Müslümanlara karşı açıkça düşmanlıklarını zaten sürdürüyorlardı. Bu sebeple nifak hareketi, Medine’de ortaya çıkmıştır. Hz. Peygamber’in Medine’ye hicreti, buradaki siyasi, idari ve dini dengeleri altüst etmiştir. İslam’a yöneliş, Müslümanları güçlendirmiş ve kısa sürede Medine’de hâkim güç haline getirmiştir. Bu durum hicretin hemen öncesinde Medine’de krallık tacını giymeye hazırlanan Abdullah b. Übey b. Selûl için büyük bir hayal kırıklığı yaratmıştır. İktidarının ve siyasi ikbalinin önünde en büyük engel olarak Hz. Peygamber’i gören Abdullah b. Übey b. Selûl, samimi bir mümin olarak ona tabi olmayı kabullenememiştir. Hz. Peygamber’e kalbinde derin kin ve düşmanlık beslediği halde açıktan düşmanlık yapmaya cesaret edemediği için, Bedir zaferinden sonra İslam’a girdiğini ilan ederek, Müslüman gibi görünmeyi tercih etmiştir. Hayatı boyunca nifak hareketlerinin öncülüğünü yapan Abdullah b. Übey, etrafında toplanan gönlüne imanı sindirememiş münafık denilen zümrenin reisi olmuştur.
Çağımızda; Erbakan Hocamızın Milli Görüş Hareketiyle siyaset sahnesine çıkmasıyla birlikte, Efendimizin döneminde olduğu gibi, aynı nifak hareketleri başlamıştır. Erbakan Hocamızı hem dıştan hem içten o kadar organize hareketlerle engellemeye çalışmışlarsada başarılı olamamıştır. Bu konuda, Üstad Ahmet Akgül Hocamızın büyük gayret ve çabalarıyla bir çok münafık karakteri ve yapıları deşifre etmesi büyük önem taşımaktadır.
Bu makalede bir çok gerçeği ortaya koymaktadır.
Sayın Erdoğan, sözde her neye karşı çıkıyorsa, bilin ki özde o işin ve çevrelerin hizmetkârıdır. (Üstad Ahmet AKGÜL )
GERÇEKLERİN ORTAYA ÇIKMAK GİBİ BİR HUYU VARDIR. Elbette bütün bunlar yanlarına kâr kalmayacak, Gerçek yüzlerini herkes görecek, Dünyada zelil, ahirette ise cehennemin dibini boylacaklar inşallah. GERÇEK YÜZLERİNİ MİLLİ ÇÖZÜM ortaya koyuyor aslında, bu gerçekler tüm dünya tarafından görülecek inşallah.
Furkan 55
(Zavallı şaşkınlar ve sapkınlar) Allah’ı bırakıp kendilerine (gerçek anlamda) yarar ve zarar sağlayamayacak olan şeylere (zalim kişilere ve ülkelere) kulluk (ve hizmet) ediyorlar. İşte (asıl tehlikeli ve gizli) kâfir olan; kendi Rabbine (ve sadık mü’minlere) karşı (şeytani güçlere) arka çıkandır (veya; asıl kâfir, Rabbine karşı gelenlere destek olandır).
https://www.mealikerim.com/25/furkan/55
Bakara 165
(Buna rağmen) İnsanlar içinde, Allah’tan başkasını (O’na) ‘eş ve ortak’ tutanlar (ve bazı kulları tanrı gibi kutsayanlar) vardır ki, onlar (bunları), Allah’ı sever gibi sevmektedirler. (Halbuki) İman edenlerin ise Allah’a olan sevgileri (herkesten ve her şeyden) daha kuvvetli ve şiddetlidir. (Başkalarına Allah’tan daha çok sevgi ve saygı göstermekle) O zulmedenler (insanları Allah’tan üstün gören ve İlahi kanunların uygulanmasını engelleyen zalimler), azaba uğrayacakları zaman, muhakkak bütün kuvvetin tümüyle Allah’ın olduğunu ve Allah’ın vereceği azabın gerçekten şiddetli olduğunu bir bilselerdi (ve düşünüp anlasalardı)…
https://www.mealikerim.com/2/bakara/165
Bakara 166
(Hesap gününde) Azabı (ve hak ettikleri cezayı) gördüklerinde, (dünyada iken) kendilerine tâbi olunan (ama Hakka ve halkına hıyanette bulunan lider) kimseler, (maddi ve manevi va’adlere aldanarak) peşlerine takılan kesimlerden uzaklaşıp kaçmaya (çalışacak) ve aralarındaki bütün bağlar ve tanışıklıklar yokmuş ve kopmuş gibi davranacaklardır.
https://www.mealikerim.com/2/bakara/166
Bakara 167
Bunun üzerine (böylesi zalim ve hain yöneticilere) uyanlar: “Keşke bir kere daha (dünyaya dönme) fırsatı verilseydi de, (orada bizi aldatıp,) şimdi bırakıp kaçtıkları gibi, biz de onlardan uzaklaşıp (Hakk elçilere, adil ve asil davetçilere destek çıksaydık!)” diye (pişmanlık duyacaklardır). Böylece Allah onlara (zalim ve hain yöneticilere ve peşlerinden gidenlere; hayatları boyunca) işledikleri bütün amellerini, (ibadet ve hizmetlerini) çok derin bir hasretlik ve pişmanlık olarak gösterecek (milyonlarca insanın ezilmesine ve sömürülmesine vesile oldukları için, yaptıkları hayır ve hasenatlarına rağmen cehenneme girecekler)dir ve onlar artık ateşten çıkamayacaklardır.
https://www.mealikerim.com/2/bakara/167
Yakın çevresine ”sonum Menderes gibi olacak” diyenler..
Dua ettiğiniz, örnek aldığınız Ilımlı İslamcıların başı olan Menderes’e dua eden, rahmetle anan cahiller var.
Ancak; Süfyan’a rahmet okuyanda olmayacak! Buddua’lar ile uğurlanacak…