YERLİ İSRAİL YANDAŞLARI
VE
SİYONİZM’İN SON ÇIRPINIŞLARI




“Allah yolunda (yani, milli savunma; halkın huzurunu, onurunu ve namusunu koruma, Hakk ve adaleti hâkim kılma uğrunda çalışıp; düşmanlar ve anarşist saldırganlarla çarpışarak) öldürülen (şehit)lere, sakın “ölüler” deyip (gaflete düşmeyin, çünkü) bilakis onlar (gerçek ve yüksek bir hayata geçmiş olarak) diridirler. Velâkin siz bunun farkında ve şuurunda değilsinizdir.” (Bakara: 154)
“Şüphesiz: ‘Bizim Rabbimiz Allah’tır’ deyip sonra dosdoğru bir istikamet tutturanlar(a gelince); işte onların üzerine (hayatları boyunca ve ölüm anında teselli ve teskin edici) melekler sürekli inecek ve: ‘Korkmayın ve hüzne kapılmayın, size va’ad olunan cennetle müjdelenip sevinin’ diyeceklerdir.
‘Ki Biz, dünya hayatında da, ahirette de sizin velileriniz (ve manevi destekçileriniziz). Orada (cennet ortamında) nefislerinizin arzuladığı her şey sizindir ve istediğiniz her şey de size (verilecektir.)’
‘Çok Bağışlayan, çok Esirgeyen (Allah)tan indirilen bir ağırlanma olarak (cennetler sizin için var edilmiştir).’” (Fussilet: 30, 31, 32)
Çünkü Filistinli mü’min mücahitler, Hak yolunda ve vatan savunmasında öldükten sonra, sonsuz ve kusursuz bir mutluluk hayatına ulaşacaklarına inanmaktadır. Siyonist Yahudi teröristlerinde ise, ölüm; dünyalarının ve tüm mutluluklarının yıkılıp son bulmasıdır. Çünkü onlarda AHİRET inancı bulunmamaktadır. Bakınız, Kabalist öğretilerle yozlaştırılmış ESKİ AHİT (VAİZ III. 19-20)’de: “Ademoğulları hayvanlar gibidir, topraktan gelip toprağa gidicidir. Hayat bu dünyadan ibarettir, ölümle her şey tükenir!..” yazılıdır. İşte bundan dolayı, kuduz Siyonist eşkıyaların, Filistinli Kahramanlar karşısında daha fazla direnmesi imkânsızdır.
“Andolsun, onları (Yahudileri ve Yahudileşmiş kimseleri) hayata (dünya rahatına ve çıkarına) karşı (diğer) insanlardan ve (hatta) şirk koşanlardan (bile) daha ihtiraslı bulacaksın. (Onlardan) Her biri, bin yıl yaşatılsın arzusundadır; oysa bunca yaşaması (bile) onu azaptan kurtarmayacaktır. Allah, onların yapmakta olduklarını her halde Görendir (ve kayıt altına almaktadır).” (Bakara: 96)
İslam coğrafyasının ortasında, Filistin topraklarında bir İsrail Devleti kurmak isteyen 5700 yıllık Siyonist sapkın odaklar, ekonomik ve siyasi bakımdan güdümlerine aldıkları ABD, İngiltere ve AB ülkelerini (Haçlı Batı emperyalizmini) kışkırtıp önce Osmanlı’yı yıkmaya çalışmış ve başarmışlardı. İngiliz işgali altındaki Filistin topraklarına; 1917 BALFOUR Deklarasyonu ile, farklı ülkelerden taşınan Yahudiler bu bölgeye yerleştirilmeye başlandı. 1937’lerde resmen kurulduğunun açıklanması planlanan İsrail, Mustafa Kemal Atatürk’ün, cesareti ve dirayetli uyarıları üzerine 11 yıl ertelenmek zorunda kaldı. Meşhur Siyonist Sermayedar David Rockefeller’in, şanlı Türk Kurtuluş Savaşı’nı başlatarak İsrail’in resmen kurulacağı 1947’ye kadar geçen 25 yıllık zamanı kastederek “Atatürk yüzünden (İsrail’i kurma) planlarımızı çeyrek yüzyıl erteleyip geciktirmek zorunda kaldık!” açıklamaları 10 Şubat 2018 yılındaki bazı itirafçıların anıları olarak yayınlanmış ve 2013 yılından sonra önemli haber sitelerinde ve sosyal medya düzeyinde yer almıştı.[1] Siyonist teröristler, bu tamamen haksız ve ahlâksız işgallerini meşrulaştırmak için;
a) Önce, bu kapışmanın İslam-Siyonist güdümlü Haçlı Batı hesaplaşması olduğunu unutturmak için olayı “Arap-İsrail Savaşı” olarak lanse etmeye başlamışlardı.
b) Daha sonra Arap ülkelerini de uyutmak ve devre dışı bırakmak için, “Filistin-İsrail Savaşı” demeyi uygun bulmuşlardı.
c) Ardından Filistinlilerin de önemli kısmını pasifize etmek üzere: “Gazze-İsrail Savaşı” diyerek, muhtemel itiraz ve ittifakları küçültmeye uğraşmışlardı.
Yerli İsrail Yandaşlarının Yamuklukları!
Emin Çölaşan ayarsızı, 14 Ekim 2023 tarihli “Arap Âlemi” yazısında; “Efendim ne İslam dünyası! Hepsi perperişan, hepsi birbirine düşman…”mış… “Bunlar Türkleri hep arkadan vurmuşlar”mış…
Falih Rıfkı Atay şöyle aktarmışlarmış; “Suriye, Lübnan (gibi Arap ülkelerinde)” birilerine benzetip “Sen Türk müsün?” diye sorulunca, “Estağfurullah” diyorlarmış.
14 Ekim 2023 tarihli yine Sözcü gazetesinde Uğur Dündar; “Atatürk’ün Ortadoğu’ya bakışı” yazısında: Falih Rıfkı Atay’ın naklettiğine göre güya Atatürk; “Floransa ne kadar bizden değilse, Kudüs de o kadar bizden değildir!” buyurmuşlarmış…
Yahu, bu zavallı zırtoların, çok gizli ve kirli bir Atatürk düşmanlıkları da sırıtmaktaydı… Evet zerre miktar aklı olan anlar ki; Atatürk’ün, “Bizim için Kudüs’le Floransa’nın farkı yoktur! İkisi de bize yabancıdır…” sözlerini duyan ve bu yalana inanan bir insanımızın Mustafa Kemal’e muhabbeti değil, nefreti artardı?! Bunu beyinleri basmadığı ve akılları kısıtlı ve kısır olduğu için yapmıyorlarsa, mutlaka fesatlık amaçlıydı ve kasıtlıydı…
Bu arada, Din ve Milliyetçilik istismarında AKP’den geri kalmayan Ümit Özdağ gibi, farklı partilerdeki Türkçü Irkçıların, tam bir dinsizlik damarıyla HAMAS’a sataşmaları ve Arap karşıtlığı kılıfıyla İslam gıcıklıklarını kusmaları da, aslında Siyonizm’e ve İsrail’e dolaylı uşaklıklarının bir yansımasıydı…
İşte Atatürk’ün Filistin Duyarlılığı!
Bugün, Ortadoğu İslam coğrafyasında bir çıbanbaşı olarak sürekli fesat çıkaran İsrail’le “NORMALLEŞME(!)” (yani; devlet kılıflı bu terör şebekesinin işgal ve zulümlerine karşı net ve muhalefet tavrımızı yumuşatıverme, sözde halkımızı avutmaya yönelik bazı kof çıkışlar yapılsa bile, özde İsrail’in Siyonist hedeflerine uygun hareket etme) anlaşmasını imzaladıkları… Ve bu hıyanet pazarlığından vazgeçmeye asla yanaşmadıkları halde, dindar kahraman rolü oynayan ve yandaşlarınca her fırsatta Atatürk’e sataşmayı kendi riyakârlık ve münafıklıklarına kılıf yapan İslamcı (din istismarcısı) kesimlerin ve kişilerin, Mustafa Kemal’in Filistin duyarlılığından ibret almaları ve utanmaları lazımdı.
Kaldı ki Atatürk: “Filistin bölgesinde ve Hz. Peygamberimizin kutsal emanetinde, bir Yahudi Devleti kurulmasına asla razı olmayacakları ve İslam dünyası olarak Haçlı Batılıların karşısında duracakları” yolundaki cesaretli ve dirayetli çıkışlarının kendisine neye mal olacağının farkında olarak ve hayatını tehlikeye atarak bu tarihi kararını açıklamıştı. Üstelik Atatürk bu uyarılarını TBMM’de yapmış ve dönemin yarı resmi devlet organı sayılan ve daha sonra “ULUS” adını alan Hâkimiyet-i Milliye Gazetesi’nde yayınlatmıştı.[2] Zaten bunun hemen ardından, tıp dünyasında yasaklanmasına rağmen “saligran” haplarının dozunu arttırarak ilaç diye kendisine yutturan doktorlar yüzünden hastalığı azdırılmış, sonunda Atatürk de bunun farkına varmış ve “Beni Türk hekimlerine emanet ediniz!” demeye mecbur kalmıştı. (Not: Atatürk’ün vefatından sonra, Filistin’le ilgili böyle bir konuşma yapmadığı yolunda uydurma belgeler hazırlanmıştı.)
Atatürk’ün: (Filistin’i kastederek) ‘Bu topraklar için kanımızı dökmeye daima hazırız’ uyarısı ve şimdi Atatürkçü geçinen bazılarının ayarsızlığı!
Mustafa Kemal, sözlerinin ilerleyen bölümlerinde Filistin’le ilgili daha sonra şu tarihi ifadeleri kullanmıştı: “Arapların arasında mevcut olan karışıklığı ve hoşnutsuzluğu kimse bizim kadar bilemez. Biz doğrusu, maalesef birkaç sene Araplardan uzak kaldık. Fakat şimdi kendimize kâfi derecede güvenip kudretimizi bildiğimiz için, İslamiyet’in mukaddes yerlerinin Musevilerin ve Hristiyanların nüfuzunun altına girmesine mâni olacağız. Binaenaleyh şunu söylemek istiyoruz ki, buraların Avrupa emperyalizminin oyun sahası olmasına müsaade etmeyeceğiz. Biz şimdiye kadar; “dinsiz ve İslamiyet’e lâkayt” olmakla ittiham edildik. Fakat bu ittihamlara rağmen, Peygamber’in son arzusu istikametinde; yani, mukaddes toprakların daima İslam hâkimiyetinde kalmasını temin için, hemen bugün kanımızı dökmeye hazırız. Cedlerimizin, Selâhaddin’in idaresi altında, uğrunda Hristiyanlarla mücadele ettikleri toprakların; yabancı hâkimiyet ve nüfuzunun tahtında bulunmasına müsaade etmeyeceğimizi beyan edecek kadar bugün, Allah’ın inayeti ile kuvvetliyiz. Avrupa bu mukaddes yerleri işgal ve temellük etmek için yapacağı ilk adımda, bütün İslam âleminin ayaklanıp icraata geçeceğine şüphemiz yoktur!” sözleriyle, gerekirse İslam dünyasını harekete geçirebileceğinin de işaretlerini vermiştir.
Mustafa Kemal’in, dönemin Kudüs Müftüsü’ne büyük destek sağlaması
Mustafa Kemal Paşa, Çanakkale Savaşı’na katılan ve Teşkilat-ı Mahsusa’da görev alan ve Yaser Arafat öncesi ilk Filistin lideri ve Kudüs Müftüsü Hacı Emin el-Hüseyni’yi de hep desteklemiştir. Atatürk’ün ölümünden sonradır ki İngilizler, el-Hüseyni’ye verdikleri sözlerden ve reel paylaşma planından vazgeçmişlerdir. Bunu, Filistin’de İsrail devletinin kurulması yolunda birbiri ardınca adımlar atılması izlemiştir. İngilizlerin, Filistin’in paylaşımında Araplara karşı çok tavizkâr davranmasında, Atatürk’ün dış politikasının ve Kudüs Müftüsü el-Hüseyni’ye verdiği tam desteğin büyük etkisi bulunduğu artık belirlenmiş ve belgelenmiştir.
Mustafa Kemal, Filistin’in emperyalistlerin eline geçmemesi ve Hz. Peygamberin aziz hatırasının çiğnenmemesi için gerekirse savaşmayı ve kan akıtmayı göze alırken… Atatürk’e “dinsiz-deccal” diyen Fetullah Gülen gibi sahte mesihler ve bu hainleri yıllarca besleyip büyüten AKP gibi gafil hükümetler; değil sadece Filistin, Türkiye’mizi bile Siyonist İsrail’in bir eyaleti yapma planının fikri parçası olan Dinler Arası Diyalog tuzağına, taşeronluk yapmaktan sakınmamışlardır.
Bu tıynetsiz tipler, kendi yalanlarını ve iftiralarını Atatürk üzerinden meşrulaştırmaya, İslam düşmanlıklarını ise Arap karşıtlığı üzerinden yutturmaya çalışırlardı. Bunların bütün yazılarını açıp bakın; Türk Milletine ve tarihimize düşmanca tavırları defalarca kanıtlanan ve her fırsatta hâlâ Türkiye’ye kin kusan… PKK ve FETÖ’yü koruyup saklayan şu Yunanlılara, şu Fransızlara, şu Almanlara yönelik bir hınçlarına ve hücumlarına rastlayamazsınız!.. Ama konu İslam ve Araplar olunca böylesine hırçınlaşırlardı. Yine bunların mağdur ve mazlum Filistin halkına, 75 yıldır uğradıkları zulüm, sürgün, hatta sistemli soykırımları yapan Siyonist İsrail’e karşı, ciddi ve cesaretli bir tavırlarını da yakalayamazsınız.
Oysa evet, Filistin ve Kudüs katliamları ve Mescid-i Aksa saldırıları Müslümanlar için bir kutsal davadır, ama daha da ötesi bu mesele bir insanlık sorunu ve sorumluluğu kapsamındadır! Sahipsiz ve çaresiz Gazze’deki bir hastaneyi bombalayıp; çocuk, kadın, yaralı, hasta 500 masum ve sivil insanı ve sağlık çalışanını katleden, 3 hafta sonra öldürülen Filistinli sayısı 10 bine yükselen Siyonist İsrail’i iz’an ve vicdan ehli Yahudiler bile lanetleyip kınarken, üstelik Türk ve Müslüman ismi taşıyan bu hastalıklı kafalar, ruhlarını şeytana kiralamış sapkınlardır. Bazen düşünüyorum; acaba bu ruhsuz ve soysuz tavırların sahipleri AKP tarafından özel mi kiralanmışlardı? Ki her yazıları, yorumları ve yaklaşımları, Müslüman halkımızı biraz daha üzüp, ürkütüp; usanmalarına ve kurtulmaya çalışmalarına rağmen, yine tekrar AKP’nin tuzağına atmaktaydı!.. Bu kasıtlı ve önyargılı yaklaşımların sahiplerinin sadece ayarları değil, yoksa damarları da mı karışıktı?
Bilal Erdoğan’ın ve Selçuk Bayraktar’ın Ucuz Kahramanlığı!
Milli İrade Platformu’nun 14.10.2023’te gerçekleştirdiği, “Büyük Filistin Yürüyüşü”ne katılan Bilal Erdoğan’a sormak lazım: “Meydana çıkmadan evvel içi para dolu ayakkabı kutularından birini… Ve sana ait olan, tarafınızdan gemicik diye tanıtılan ve sayıları 10’u bulan gemilerinden birini, insani yardım ile doldurup Akdeniz’den yola çıkararak Kudüs’e niçin yollamadın? Sen de mi hıyanet ve iş birliği tarafındasın, yoksa babacığından izin mi alamadın?”
Sn. Selçuk Bayraktar’a da şunu sormak lazımdı: “Ukrayna için gönderdiğin İHA ve SİHA’lardan, şimdi neden Kudüs’e ulaştırmadın? Sen, en son Filistin yürüyüşü yapacak insansın! Gönder kardeş insansız hava uçaklarını Kudüs’teki kardeşlerine desteğe, sonra çık onurluca ve alnın açık bir şekilde yürü!” Ve ikisine de hatırlatmak zamanıdır; “Babacığınıza söyleyin, silah, mühimmat, destek hiçbirini yapmadı, hiç değilse reisiyim dediği ülkemizin üslerini İsrail’in kullanımına kapatsındı!? Böyle yaparsa hiç değilse Gazzeli mazlumların katline ortak olmayacaktı!.. Ama maalesef, biliyoruz ki bu çocuklar bunları babalarına hatırlatamazlardı! Zaten babaları da bunları yapamazdı!..”
Sn. Erdoğan’ın; Cumhuriyet tarihinin ilk kilisesini açması… Açılışa bizzat katılması… Kapının önünde mum yakıp dilek tutması… Açılışta yaptığı talihsiz açıklamaları kimlere yaranma hesaplıydı? 179 yıl sonra Erdoğan desteği ile ve Erdoğan tarafından ibadete, ayine açılan Mor Efrem Süryani Ortodoks Kilisesi’nin amacını ve perde arkasını, karanlık bağlantılarını bilen var mıydı? Yusuf Çetin isimli şahsın, hangi odaklarca ve hangi yasalar hiçe sayılarak bu kiliseye Patrik atandığından Sn. Erdoğan habersiz olamazlardı!.. Allah aşkına, bu ülke, kimlerin eliyle ve hangi felakete doğru kaydırılmaktaydı?!..
Şimdi bu savaştan kaçan, THY ile Antalya’ya ve İstanbul’a inen Siyonist Yahudiler için de tehlikeli ve endişe verici iddialar dolaşmaktadır. Bunların Türkiye’mizde otellerde, yurtlarda kalmayacakları… Şimdilik ağırlandıkları yerlerden alınıp kendileri için özellikle boşaltılan Melheme-i Kübra’nın ev sahibi Hatay’ımıza taşınacakları konuşulmaktadır! Oradan; işbirlikçi, nüfus kaydında Türk-Müslüman görünen kişiler aracılığı ile satın aldıkları topraklara yerleştirilip kalacakları hususları mutlaka yanıtlanmalı ve kamuoyuna açıklanmalıdır.
Kardeşlerim, emin olun ki bu son kapışmalardır. Elbette o füzelerin namluları Kudüs’e destek veren İran’a doğrultulacaktır… Siyonistler bu hırçınlıkla İran’a vuracak, topraklarına girmeye çalışacak ve yıllar evvel söylediğimiz gibi İran’dan çıkamayacaklardır. Zira İran’a son teknolojilerle donatılmış ve kimsenin düşünemeyeceği, akıl dahi erdiremeyeceği ve hiçbir yerde henüz kullanılmamış, sadece Melheme-i Kübra için hazırlanmış silahlar, kendilerine Asrın Sahibi tarafından bizzat teslimi yapılmış, kullanımı öğretilmiş durumdadır… İran’a çevrilen Siyonist füze başlıkları elbette Akdeniz kıyısından Türkiye’ye dönmesi halinde, bu topraklarda da bir kan ve can pazarı yaşanacaktır. Aklı ve vicdanı olan bir insan; zaten ölmeye doğmuş bir millet olan, Mescid-i Aksa için ölümü göze almış olan, dünya refahı ve rahatı için hiçbir hayal kurmamış olan, oyunları bile şehitçilik olmuş kadın, erkek ve çocuklardan oluşan bu mükemmel iman ehline, Filistinli mücahitlere destek olmalıdır. Maddi manevi her türlü desteği vererek Siyonizm’in belini orada, 124 bin Peygamberle korunmaya alınmış Filistin Kudüs topraklarında kırmaya bakın… Bu, şeytanın gücünü, kuvvetini iyice zayıflatır ki; Melheme-i Kübra daha kolay ve daha az zayiatla yaşansın!.. Unutmayın kardeşler; Allah mü’mine yâr, gayrıya dardır!
Aliyev’lerin İsrail Aşkı!
İsrail-Filistin çatışmalarına dünyadaki birçok ülke farklı şekilde tepki koymuşlardı. Kimileri ABD gibi Tel Aviv tarafını tutarken, kimileri de İran gibi Hamas tarafını tutmuşlardı. Ancak ilk bakışta en şaşırtıcı olansa Azerbaycan’ın İsrail’e destek çıkmasıydı. Peki Azerbaycan neden böyle bir tavır almıştı?
Hamas’ın Aksa Tufanı Operasyonu’nun ardından bölgeyi ablukaya alan İsrail‘in saldırıları hızını ve tahribatını arttırmıştı. Saldırılar sonucunda binlerce masum sivil vatandaş yaşamını yitirirken birçok ülke de kimden yana tavır alacağı konusunda pozisyonunu belirlemeye başlamıştı. Bu ülkeler arasında en dikkat çekeni İsrail‘den yana tavır alan Azerbaycan’dı. Peki Azerbaycan neden İsrail‘den yana tavır almıştı? Gazze’deki son gelişmelerle ilgili Azerbaycan medyasının tutumu, Bakü hükümetinin Tel Aviv ile ne kadar dostane ilişki kurduğunu açığa vurmaktaydı. Azerbaycan medyasının Gazze’ye yönelik haberlerine baktığımızda İsrail’in saldırgan taraf değilmiş gibi gösterilmesi dikkatlerden kaçmamıştı. Bakü ile Siyonist Tel Aviv arasındaki ilişkiler uzun bir geçmişe dayanmaktadır. Azerbaycan’ın Sovyetler Birliği’nden bağımsızlığını ilan etmesinden önce de taraflar arasında derin bir bağ vardı. Azerbaycan 1991 yılında bağımsızlığını ilan ettiğinde onu ilk tanıyan ülke Türkiye, ikinci tanıyan ülke ise İsrail olmaktaydı. İsrail 1993 yılında Bakü’de Büyükelçiliğini açmıştı. Bakü-Tel Aviv ilişkileri hakkındaki en doğru yorum belki de Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in: “İsrail’le ilişkilerimiz buzdağına benzer, göründüğünden çok daha derindir” şeklindeki açıklamalarıdır.
Bütün bu yakın temasların zehirli meyvesi, Bakü ile Tel Aviv arasındaki askeri ve ticari ilişkilerin yüksek düzeye çıkmasıydı. Şöyle ki; İsrail’in petrol talebinin yüzde 40’ı Azerbaycan tarafından sağlanmaktaydı. Azerbaycan bu anlamda İsrail için 1973 petrol krizindeki gibi bir duruma karşı emniyet sibobu konumundaydı. Siyonist İsrail’in ise Aliyev’e “sürekli başkanlık” garantisi sağladığı konuşulmaktaydı. Ayrıca Bakü’nün Tel Aviv’le askeri ilişkileri de geniş boyutlara ulaşmıştı. Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü’nün raporuna göre İsrail’in askeri silah ihracatının yüzde 17’si Azerbaycan’a yapılmaktaydı. Azerbaycan’ın askeri silah ihtiyacını karşılama konusunda İsrail rejimi Rusya’dan sonra ikinci sırada yer almaktaydı. Azerbaycan’da yaşayan Yahudi toplumun da iki taraf arasındaki ilişkilerin derinleşmesinde etkili olduğu açıktı. 18. yüzyıldan beri Azerbaycan’ın “Kuba” şehrinde resmi olmayan istatistiklere göre sayıları yedi bini bulan bir grup Yahudi yaşamaktaydı. Uzmanlara göre bu grup, Bakü ile Tel Aviv arasında bir köprü oluşturmaktaydı. Bu arada, Aliyev- Erdoğan uhuvvetinin altında ortak İsrail muhabbeti yattığını söyleyenler de vardı.
Erdoğan’ın Garantörlük planı; “İsrail’i koruma, Hamas’ın ise kolunu kanadını kırma!” hesaplı mıydı?
Tam bu sırada Dışbakan Hakan Fidan güya bölgede barış sağlamak için bir “Garantörlük” teklifi ortaya atmışlardı. Siyonist merkezlerin; “Hamas’ın kolunu kanadını kırma, İsrail’i, koruyup kollama” amaçlı gizli talimatlarıyla sunulan bu garantörlük sistemine göre, Türkiye ve Ürdün gibi ülkeler Hamas’a ve Filistin savunma teşkilatlarına garantörlük etme, yani İsrail’e karşı saldırılarını önleme, yani milli savunma gayretlerini körletme görevi üstlenmiş olacaklardı… Diyelim, ABD ve İngiltere ise İsrail’e garantör olacak ve saldırganlıklarını engellemeye çalışacaklardı!.. Oysa, Filistin’e zorla taşınıp bir çıbanbaşı gibi İsrail Terör Şebekesi kurulduğundan bugüne kadar, işgal ettiği toprakları kırk kat arttırmış ve hiçbir BM kararını takmamış ve tanımamıştı. Zaten BM, “İsrail’in kurulması, korunması ve kollanması” için yapılandırılmıştı… Ve zaten bu ABD ve İngiltere gibi Siyonist güdümlü Haçlı Batı, İsrail’i böylesine şımartmışlardı!.. Ve maalesef Sn. Erdoğan İran Cumhurbaşkanı’yla yaptığı telefon görüşmesinde; Hamas’a ve Filistin halkına desteklerini sonlandırmaları ve böylece (güya) barışa katkı sunmaları gereğini hatırlatmak gibi bir bahtsızlıktan sakınmadığı, İran ve Batı medyasına yansımıştı… Cumhur İttifakı ortağı Devlet Bahçeli’nin Meclis grup toplantısında, bir sürü kof hamaset edebiyatı sonunda tutup HAMAS’ı da terörist gösterme talihsizliği, bunların gerçek ayarını ve amacını ortaya koymaktaydı!.. Maalesef Sn. Erdoğan Kolombiya yönetimi kadar bile duyarlı ve cesur olamamıştı. Çünkü Kolombiya, açıkça insan haklarını çiğnediği için İsrail Büyükelçisi’ni sınır dışı edip ülkenin dışına atmıştı!..
Daha çok Müslüman kanı akıtılsın diye, ABD Gazze’ye yönelik “Barış çağrısını” bile yasaklamıştı!
Terör devleti İsrail’e askeri alanda desteğini arttıran ABD, Gazze’deki katliama destek olmak için diplomatlarının barışı çağrıştıran kelimeleri kullanmalarını bile yasaklamıştı. Buna göre Dışişleri personeline “gerginliği azaltmak/ateşkes,” “şiddete/kan dökülmesine son” ve “sükûnetin sağlanması” gibi kelimeleri kullanmamaları emri verildiği ortaya çıkmıştı.
Siyonist hükümet, ABD’nin güçlü desteğiyle beraber Gazze’deki katliamlarına devam ederken Washington yönetimi, diplomatlarının barışı çağrıştıran herhangi bir kelimeyi kullanmasını bile yasaklamıştı. İşgalci gücün Gazze’ye yapmayı planladığı kara harekâtına karşı tüm dünyadan yükselen çağrılara kulak tıkayan ABD, diplomatlarına verdiği emirle Gazze’de daha çok katliam istediğini ortaya koymuşlardı. İşgalci İsrail’e kara harekâtı için desteğini de artıran Washington yeni uçak gemisini bölgeye gönderirken, ABD’li askerlerin katliamın planlanmasında da bizzat müdahil olacağı anlaşılmaktaydı.
ABD merkezli Huffington Post gazetesinin haberine göre, ele geçirilen Dışişleri Bakanlığı yazışmalarında, Bakanlık tarafından görevlilerden “gerginliği azaltma/ateşkes,” “şiddete/kan dökülmesine son” ve “sükûnetin sağlanması” ifadelerini kullanmamaları talimatı aktarılmıştı. Haber ile ilgili görüşleri sorulan Bakanlık yetkilileri ise yorum yapmamıştı. Yaşananlar, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın, Hakan Fidan ile yaptığı görüşmenin ardından paylaştığı “Türkiye’nin ateşkesi savunmasını ve Hamas’ın elindeki tüm rehinelerin derhal serbest bırakılmasını teşvik ettim” ifadelerini içeren tweeti silmesini hatırlatmıştı. Blinken’ın tweeti içinde “ateşkes” kelimesi geçtiği için sildiği konuşulmaktaydı.
Terör devleti İsrail’in, tüm hazırlıklarını tamamladığını iddia etmesine rağmen bir türlü başlatamadığı Gazze harekâtı için ise ABD’den olur beklediği anlaşılmıştı. ABD’nin bölgeye gönderdiği savaş gemilerinde özel kuvvetler askerleri olduğu bildirilirken, bu birliklerin Gazze’deki katliamın daha ayrıntılı planlanması konusunda rol alacağı konuşulmaktaydı.
Emekli Generalimizin onurlu ve şuurlu çıkışları!
“Ey kudurmuş İsrail! Eğer sizin Eski Ahit’e göre veya tahrif edilmiş Tevrat’a göre ‘vadedilmiş topraklarınız’ (Arz-ı Mev’ud) varsa ve bu vadedilmiş olan topraklar benim güvenliğimi ve benim ulusal bütünlüğümü ve birliğimi tehdit ediyorsa; bu durumda önce Türkiye’de milli gayretli ve dirayetli bir iktidar gelir ve sana haddini bildirir. Yani ‘Bu savaşın ucu bize dokunmuyor’ falan deyip kenara çekilenler için ve emekli bir asker olarak çok iddialı bir şekilde söylüyorum: ‘(Ey İsrail) Senin böyle hayallerin hesapların varsa, Benim de sınırlarım Mescid-i Aksa’yı içine alacak şekilde ideallerim ve mes’uliyetlerim vardır!’ Bakın çok net söylüyorum: ‘Mescid-i Aksa’yı içine alacak şekilde sınırlarım ve sorumluluklarım vardır!’ Yani; Ey İsrail sen, hayal kurarsın, onu yaparsın bunu yaparsın da, yurdumuzun önemli kısmını da içine alan Nil ve Fırat arasını kendi sınırların sayarsın da, bizi eli kolu bağlı oturup bakar mı sanırsın? O zaman ben de karşı tedbir olarak, zaten bizim tarihi bağlarımızın olduğu Mescid-i Aksa’yı içine alacak şekilde plan kurarım! Sen, bana haritalar çıkartırsan, ben de sana başka haritalar çıkartırım. Evet Türk kamuoyu da milli duyarlılık ve vicdani sorumlulukla bu haritaları benimseyip sahip çıkarsa, siyasiler de karar almak zorunda kalır ve dünyanız başınıza yıkılır.”[3]
“Özgür Filistin Mitingi” Heyecanı ve Bize Hatırlattıkları:
Bu arada 15 Ekim 2023’te SP İstanbul İl Başkanlığı’nca hazırlanan Özgür Filistin Mitingi’ne katılan tüm siyasi parti başkanlarını, özellikle uzaktan yakından iştirak eden iz’an ve vicdan ehli tüm vefakâr ve fedakâr kahramanları kutluyorum… Ki Milli Çözüm Ekibi de, ülkenin her tarafından, alanın önemli bölümünü dolduracak şekilde şuurlu ve huzurlu bir katılım sağlamışlardı. Keşke ev sahibi yetkililer, AKP iktidarının ve istismarcı Erdoğan’ın, kof edebiyattan ziyade icraata yönelik adımlar atması ihtiyacını ve en azından böyle durumda Erbakan Hocamızın yaptığı haklı ve hayırlı uyarılarını hatırlatsalardı! Sn. Ahmet Davutoğlu; Erdoğan’ın Başbakanı iken katıldığı resmi, ama gayri samimi toplantıları aktarmak yerine, AKP içindeki yıllarında ağır tahribatlarına ortak olmaktan dolayı bin pişman olduklarını bir cümle ile vurgulasalardı… Ve tabi Zekeriya Yapıcıoğlu’nun, sıkça ve insaflı bir tavırla Aziz Erbakan Hocamızın, Filistin’le ve genel mes’uliyetlerimizle ilgili tarihi sözlerini ve talihli projelerini kısmen gündeme getirmeleri güzel ve özel bir yaklaşımdı… Ama ister istemez bu şuur ve sorumluluk sahiplerinin, AKP iktidarının ve Erdoğan’ın bunca günahına ve istismarına nasıl ortak oldukları… Ve hâlâ bu zalim İsrail’le normalleşme çabalarını ve ABD savaş uçaklarının İsrail lehine Türkiye’deki üslerden kaldırılmasını durdurması konusunda neden hiçbir çare ve uyarı yapmadıkları, akıllara takılmıştı. Hâlbuki Zekeriya Yapıcıoğlu Bey’den asıl beklenen, “Türkiye’mizin, bölgemizin ve İslam âleminin yegâne kurtuluş reçetesinin Erbakan Hocamızın hazırladıkları:
1- İslam Birleşmiş Milletler Teşkilatı
2- İslam Ortak Pazarı
3- İslam Müşterek Dinarı
4- İslam Savunma Paktı
5– İslam İlim ve Teknoloji Vakfı kurumları gibi İslami, insani ve ilmi projeleri olduğuna” vurgu yapsaydı… Ancak her şeye rağmen, inançlı ve kutlu amaçlı insanlarımızın ortak sorumluluklar karşısında birlikte omuz omuza tavır alınması, bizce alkışlanacak ve sahip çıkılıp saygı duyulacak bir adımdı…
HAMAS’I SUÇLAYAN SOYSUZLARA!
Hiç sizin
On altı yaşında kızınız
Yirmi gün, geri dönmeksizin
Sorgulanmak üzere
İşgal karakollarına götürüldü mü?
Hiç sizin kocanız
Çoluk çocuğunuzun gözü önünde
Çırılçıplak soyulup
Ve koltuklarınızın altına kızgın demir koyulup
Ölesiye dövüldü mü?
Hiç sizin
Henüz on beşindeki Raşid’iniz
Sabah namazında
Ve Mescid-i Aksa’da
Beyni dipçikle deşildi
Ve kanlı elbisesiyle gömüldü mü?..
Hiç siz
Cuma namazı kılarken
Ve dua için elleriniz
Semaya kalkarken
Üzerinize ölüm kusan füzeler yağdırılıp
Ciğerleriniz söküldü mü?
Dozerlerle eviniz yıkıldı mı?
Babalarınız, analarınız
İşkence zindanlarına tıkıldı mı?
Ve tanklar
Tanıdıklarınızın üstünden geçip
Başınıza kurşunlar sıkıldı mı?
Ve hiç siz,
Sabah erken
Ürkek ve korumasız
Ekmek almaya giderken
Makinalı namluları, yüzünüze döndü mü?
Ve okul arkadaşınız
Yerlerde çırpınırken
Kalleşler, sizin acılı şaşkınlığınıza
Kahkahalarla güldü mü?
Hiç sizin
Gazze’deki gibi
Yakınlarınız füzelerle parçalanıp
Fosfor bombalarıyla ciğerleri patlayan
Ölülerinizle birlikte yatıp
Geceler boyu, uykusuz
Aç ve susuz, üzerinize kâbuslar çöktü mü?
Siz hiç, günlerce
Ve çocuğunuzu öldüren canilerce
Tecavüze uğrayıp
Teniniz tekmelerle çürütüldü mü?
Hiç sizin bir uzvunuz
Beynine silah dayatılan
Öz yavrunuz tarafından kestirilip
Üzerine tuz döküldü mü?
Ve bu kahreden mahcubiyetten
Bu mahveden mağduriyetten
Boynunuz belinize kadar, büküldü mü?
Öyle ise, nerden bileceksiniz
Çaresizlik nedir,
Kimsesizlik nedir?
Utanç nedir, acı nedir?
Kıvrandırdı mı sizi de
Hâlâ çıkarılmayan kurşun sancınız…
Ve hiç düşündünüz mü?
Ne çekiyor İsrail zindanlarında mahkûmlar
Ve nasıl dayanıyor
Filistinli mazlumlar, bunca senedir!..
Ve hiç sizin
Nişanlı bacınız
Arından intihar edip
Toprağa gömüldü mü?
Ne diyelim,
Bu soysuzluğa sessiz kalana, lanet!
Zalimleri haklı bulana lanet!
İnsan hakları denen yalana lanet!
İşgalcilerle işbirlikçi yılana lanet!
Ve hâlâ
Hamas’ı suçlayan yalama
Ve yalaka çıyana lanet!..
Daha önce Irak’ta da
“Sizi, diktatörlerden kurtaracağız” diye
Bizi aldatıp korkutan
Çağdaş gladyatörlere kurban edildik…
Ve Saddam’a rahmet okutan
Batılı barbarların eline verildik
Hani nerdesiniz
Ey Bir-leş-miş Milletler;
Ve nerdesiniz ey, hâlâ birleşmemiş mü’minler!?..
Çok bekledik
Gelmediniz…
Bilmem ki, böyle vahşet
Tarihte görüldü mü
Böyle tuzak, böyle dehşet
Müslüman’dan başkasına örüldü mü?
Ve acaba,
İslamlık unutuldu
Ve insanlık öldü mü?
Biz Filistin’e çok mu ıraktayız?..
Oysa hemen yanı başınızda,
Gavsi Geylanilerin otağında
İmam-ı Azamların toprağında
Ehl-i Beyt’in şahadet diyarında
Yani Irak’tayız!..
Ama gelin görün ki, feryadü figanda
Her an firaktayız!
Her günümüz ıstırap
Her saatimiz beladır…
Ya Rab!..
Yetiş imdadımıza,
Bütün Filistin, Suriye, Irak ve Afganistan
İslam coğrafyasının tamamı Kerbelâ’dır!
[1] Bak: İllimünati-Piramitte sona doğru. Şeref Mercan 2005
[2] İçişleri Bakanı Şükrü Kaya tarafından 20 Ağustos 1937’de Başbakanlığa gönderilen ve Devlet Arşivlerinde muhafaza edilen, 27 Temmuz 1937 Bombay Chronicle gazetesinin bir nüshası. Not: O gazete bu haberi Hâkimiyeti Milliye Gazetesi, henüz “Ulus” adını almadanki nüshalarından almıştır.
[3] (17 Ekim 2023 Habertürk (ehamedya.com.tr) Emekli Pilot Tümgeneral Beyazıt Karataş’ın tarihi ve isabetli konuşmalarından aldığım notların yorumlanarak aktarılması.)
CÜBBELİ AHMET “BEL’AM”CIK’I VE MAHMUT EFENDİ YAKINLARINA UYARI!
FETULLAH GÜLEN DOSYASI
Dünyanın Fikri Değişimi Türkiye’den, FİİLİ DEĞİŞİMİ İSE FİLİSTİN’DEN BAŞLAMIŞTIR!
OĞUZHAN ASİLTÜRK’ÜN ERBAKAN’A İFTİRALARI
DEVLET VE HÜKÜMET YETKİLİLERİNİN VE DİĞER İLGİLİLERİN DİKKATİNE!..
ERDOĞAN’IN ASİLTÜRK ZİYARETİNİN PERDE ARKASI
YENİDEN REFAHÇI HADSİZE YANIT
Ey Nurcu Geçinen; YENİ ASYA’CI MÜNAFIK!
SERİYYE DERGİSİ’NİN VE SERVET TURGUT DENSİZİNİN ERBAKAN VE İRAN KİNLERİ
İSRAİL’İN GERÇEK HEDEFİ İRAN MI, TÜRKİYE Mİ?
Yalan çok büyük günah ve ayıptır. Geçen çok itimat ettiğim birisi bir emlak sektöründen bir…
Çıhadın kışlası Gazze de bulunanlar. Allah'ın huzurunda imiş gibi yaşamaya alışmış şanlı ve şerefli bir…
بينما كانت غزة تحترق، كان الوضع المؤسف للبشرية جمعاء والعالم الإسلامي يجعلنا أكثر حزنًا... إذا…
Gazze yanıyorken tüm insanlığın,İslam aleminin düştüğü içleracısı durum daha da içimizi yakıyordu...zalimlerin planı varsa amenna Allah…
While Gaza was burning, the deplorable situation of all humanity and the Islamic world was…
Allah hakkında yalan uydurup iftira edenlerden (ayet ve hadisleri keyfine göre eğip bükenlerden) veya kendisine…
(Hakk yolda bulunan ve hayra çabalayanlar) Onlar için Rableri katında barış yurdu (dünyada huzurlu devlet, ahirette kutlu…
Evet, ümit imanın canı; ihlas ise imanın esası (özü) yerindedir. İslam tarihi boyunca nice yiğitleri; “Bir…
Gazze Müşahedesi Kim Hakk'ı tutuyorsa, ona destek olmak boynumuzun borcudur.İmanımız Hakk. Varmı ilahi adaletten terküperişan,…
Düsturum doğruluk İmanım doğruluk Yaşantım doğruluk Yalan söylemekte bir alışkanlıktır. Küçük olanında büyük olanında aynı…