YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
6633ee3889bd9
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 7 6 6 2
Bugün : 17804
Dün : 24601
Bu ay : 42405
Geçen ay : 737322
Toplam : 23558691
IP'niz : 18.191.132.194

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

Başbakan Erdoğan'ın Amerika gezisi nasıl okunmalı?

Recep T. Erdoğan'ın ABD gezisi ve Bush'la özel görüşmesi üzerine birçok yorum yapıldı.

Terör uzmanı kimliğindeki birçok yazar ve yorumcu, Erdoğan'ın ABD gezisinde terör örgütüyle ilgili pazarlık yapıldığını ve sınır ötesi operasyon konusunda mutabakata varılarak ABD denetiminde bir sınırlı operasyonun yapılması kararına varıldığını yazdı.

Başbakan Erdoğan, ABD'den istediğini alarak döndüğünü açıkladı. ABD Başkanı Bush ise, kısa açıklamasında, terör örgütünün ABD, Türkiye ve Irak'ın düşmanı olduğunu vurguladı.

ABD gezisinde gözden kaçırılan ise bir saate yakın süren ABD Başkanı Bush – Başbakan Erdoğan görüşmesi oldu. Çevirmenlerin bile çıkarıldığı bu gizli görüşmede acaba neler konuşuldu ve hangi karara varıldı?

Gelişen olaylar ile bunu anlamak hiç de zor olmadı.

Erdoğan'ın ABD gezisi sonrasında Cumhurbaşkanı Gül'ün kardeş ülke Azerbaycan'ı ziyaret etmesi anlamlıydı. Azerbaycan'ın önemi, İran'da yaşayan yoğun Azeri nüfusu ile çok daha anlamlı bir durum oluşturmaktaydı.

ABD gezisi sonrasında ise Başbakan Erdoğan'ın davet etmemesi nedeniyle İran ile enerji görüşmelerinin bilinmez bir tarihe ertelendiği açıklandı.

İran ile doğalgaz anlaşması konusunda ABD'ye rağmen adım atmakta kararlı olduğu izlenimi veren Ankara, 30 milyar dolar civarında olan İran doğalgaz anlaşması konusunda geri adım atmaya başladı. İran Enerji Bakanı'nın beklenen ziyaretinin bir türlü yapılamaması, bu konudaki şüpheleri artırmaktaydı.

Bu noktada, Başbakan Erdoğan'ın ABD ziyaretindeki gizli gündemin ipuçları da ortaya çıkmaktaydı.

Başbakan Erdoğan ile ABD Başkanı Bush, (Dışişleri Bakanı Babacan'ın çevirmenlik yaptığı) baş başa gizli görüşmelerinde, İran ve terör örgütü pazarlığı yapmıştır.1[1]

Yani ABD, tasfiye ediyoruz görüntüsüyle PKK'yı kış uykusuna yatıracak, AKP iktidarı ise Amerika'nın İran saldırısına destek çıkacaktı. Bu arada halkın havasını almak üzere, Kuzey Irak'a göstermelik bir operasyon yapılacaktı.

Amerika İran'a saldıracak mı? 

İran'ın nükleer silahı bulunmuyor ve uzun yıllar boyunca da bunları geliştirecek konumda görünmüyor. Ama bu bahaneyle ABD donanma gemilerinin yarısı, İran'a saldırma mesafesinde bekletiliyor. 

 Başkan George Bush ve Başkan Yardımcısı Dick Cheney, İran'ın Irak'ta Amerikalıları öldürdüğünü ve nükleer bir harekât başlatma tehdidinde bulunduğunu iddia eden teorileri de bilinen bir durum. İngiliz medyası, Bush yönetiminin yakın gelecekte İran'ı bombardımana tutacağı tahmininde bulunuyor. Görünen o ki, Beyaz Saray, İran'a karşı daha önce Irak'a saldırmak için dört yıl önce kullandığı bildik propaganda tekniklerini kullanıyor. Oysa gerçek hiç de öyle değil.

İran, nükleer silaha sahip değil ve uzun yıllar boyunca da sahip olamayacak. Birleşmiş Milletler organı olan Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (UAEK), Irak'taki kitle imha silahları konusunda haklı çıktı. Kurum şimdi de İran'ın nükleer bomba elde etme planları olduğuna dair kanıt bulunmadığını söylüyor. UAEK, kısa bir süre önce İran'ın geçmişteki nükleer aktivitelerini açığa çıkaran ve nükleer sitelerin tümüyle incelenmesini içeren bağlayıcı bir anlaşmaya vardı. İran konusunda ortaya atılan bir diğer iddia da İran'ın Irak'taki direnişe silah sağladığı, hatta açılan silah dükkânlarından alınan silahlarla ABD operasyonunun altının oyulduğu söylentileri. Yıllardır İran'ın Şii militanlara askerî, ekonomik ve politik destek verdiği bilinen bir gerçek. Ancak, Bush yönetimi İran'ın özellikle ABD askerlerini hedef alan eylemler gerçekleştirdiğini hiçbir zaman kanıtlayamadı.

İki yıldır, Birleşik Devletler Irak'taki etnik azınlıklara ve bölücü gruplara binaları havaya uçurmaları, devrim muhafızlarına suikast düzenlemeleri ve Tahran rejimini istikrarsızlığa uğratma adına sivilleri öldürme çabalarında onlara yardım etti. Kısaca, Birleşik Devletler, İran'da tam olarak bu ülkeyi Irak'ta yapmakla suçladığı şeyleri yaptı. Cheney'nin liderlik ettiği, yönetimdeki aşırılık yanlıları Bush'un görevden ayrılmasından önce İran'ı bombalamak için bir fırsat oluştuğunu düşünüyor. Tahran'da rejimi devirecek ve İranlıların ABD'yi kurtarıcı gibi görmesini sağlayacak kapsamlı bir bombardıman kampanyası başlatmayı umut ediyorlar. Tüm bunlar biraz da olsa kulağa tanıdık geliyor mu?

Gerçekte, bir ABD saldırısı felaket olurdu. İran, dünyanın petrol sevkiyatının yüzde 25'inin yapıldığı Hürmüz Boğazı'nı kapatabilir. Petrol fiyatları roket gibi fırlayabilir. İran, Hizbullah'ın İsrail'e füzelerle saldırmasını teşvik edebilir. Müslümanlar, Avrupa, Ortadoğu ve Asya'da gösteriler düzenleyebilir. İran, öfke ve cesareti harekete geçirebilir, Irak'taki Şii partilerin ABD askerlerine saldırmasını sağlayabilir. Gerçekten hiç de uzak olmayan bu kâbus senaryosunda, İran, Birleşik Devletler ve müttefiki ülkelerde terörist saldırıları cesaretlendirebilir. Suriye Cumhurbaşkanı ile 2006'da yaptığım bir röportajda, Esad bana, "Askerî bir saldırı düzenlerseniz, kaosla karşı karşıya kalacaksınız. Bu çok tehlikeli." demişti.

İran'ı bombalama kararı kısmen de olsa Amerikan halkının eylemlerine bağlı. Şimdi zaman, ulusal ve yerel politikacıların Ortadoğu'da yeni bir insanî felaket istemediğimizi görmelerini sağlama zamanıdır. Pembe Kod şu an, şehir konseylerinde İran'a karşı bir saldırıya karşı çıkacak bir kararın onaylanması için ulusal kampanya başlatmış durumda. ABD Senatörü Bernie Sanders, İran'a Kongre onayı olmaksızın bir saldırı düzenlenmesini yasaklayan bir tasarıyı Senato'ya sunmuş durumda. ABD'nin gerçekten İran'ı bombalayıp bombalamayacağını öngöremem; ancak tehlikenin son 25 yıla kıyasla bugün çok daha fazla olduğunu söyleyebilirim. Sorun, bunu durdurmak için ne yapıp ne yapmayacağınızdır.2[2]

Komuta kademesinin tarihî sınavı: Türk Ordusu ne yapacak?

Türkiye'de seçim tarihleri bile ABD'nin Büyük Ortadoğu Projesi'nin takvimine göre belirlenmektedir. 3 Kasım 2002 seçimleri, ABD'nin Irak'ı işgal planı gereği erkene alınmıştı. 22 Temmuz 2007 seçimlerinde de, ABD'nin İran planlarına uygun bir zamanlama tutturulduğu görülüyor.

Eşbaşkanlara yaptırılabilecek görevlerin sınırı

ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Nicholas Burns'ün Türkiye ziyaretinin gündeminde, yaklaşan İran saldırısının dayattığı görevlerin sıralanması vardı. Ancak Türkiye, Tayyip Erdoğan değildir. ABD güdümlü Mafya-Cemaat rejiminin milletin önüne koyduğu sandıktan ne çıkartılırsa çıkartılsın, ABD'nin Türkiye'ye yaptıramayacakları vardır. İşte İran politikası artık bu kadar hayati önemdedir. Tayyip Erdoğan'ın İran'la enerji anlaşmasının uygulanacağı yolunda 21 Eylül Perşembe günlü açıklaması, ABD'nin beklediği tavır değildir.

Türban bayraklılar ile anti-türban bayraklıların danışıklı kavgası

Ortadoğu'da bir denklem oluşmuş bulunuyor. Bu denklemde, Türkiye ile İran'ın arasında artı bulunmaktadır; yani kader birliği. İran, denklemdeki nesnel yerini çoktan almıştır; ülkesinin bütünlüğünü ve egemenliğini savunmaya kararlıdır. Ülkemiz, ABD'nin Irak'tan sonraki ilk hedefiydi. Çünkü İran'a saldırı öncesinde Ankara'nın tam anlamıyla avuca alınması gerekiyordu. Türkiye'nin yediği 22 Temmuz vurgununun tarihsel anlamı önümüzdeki yıllarda daha iyi anlaşılacaktır. Olayı bir türban kavgasına indirgeyenlerin bulunduğu mevziden görebileceğimiz bir vurgun değildir bu. Çünkü onlar da, AKP ile aynı mevzidedir. ABD'nin Türkiye'de bir türban bayraklı bir de anti-türban bayraklı memurları var, programları aynıdır: ABD ile stratejik işbirliği, AB kapısına bağlanmak, hortumcu sistemlerini sürdürmek.

ABD'nin tercihini sandıktan çıkaran ekonomik zemin

Hortumcu mafyalar arasındaki taktik savaş, seçimden iki ay geçmiş olmasına rağmen, yeniden şiddetlendi. Hangisi ABD'nin tercihi olacak? ABD ikisini kızıştırarak, kendisi için en elverişli tercihi üretiyor. Türkiye'de bir süredir seçim, ABD'den ruhsat alabilme kavgasına dönmüştür. Bunun bir de ekonomik temeli bulunuyor. Varolan ağır borç yükü ve dış ticaret açığı karşısında, mafya sisteminin yüksek faizli sıcak para bulmak dışında bir seçeneği bulunmuyor. Bu nedenle Türkiye'de seçim, ABD'den sıcak parayı kimin alabileceği sorusunun cevabını belirliyor. Türbancı veya antitürbancı hortumcular arasındaki taktik savaş, bir yönüyle ABD'den sıcak para bulma ruhsatını alma savaşıdır. Bu savaş, aslında Türk milletine karşı ABD'nin desteğini alma savaşıdır. Seçmen de öyle yönlendirilmekte, bu desteği kimin alacağına göre oy vermektedir. Sonunda ABD'nin tercihi, seçmenin tercihi oluyor.

Vatan düşmanlığı yarışı

AKP ile TÜSİAD, kendileri için biricik çözümün peşindeler: ABD'nin desteğiyle rakibi bastırmak. Bu rekabet, bir vatan düşmanlığı çarpışmasıdır ve milletimiz açısından en tehlikeli dönemine girmiştir. Tayyip Erdoğan, 22 Temmuz öncesinde ABD'ye teslimiyette rakiplerine şans tanımadı. Ama ABD için, bu teslimiyetin somut ifadesi İran'a karşı Haçlı Seferi'nde gösterilecek başarıdır. Hainlik yarışına girenlerin başaramayacakları da budur. Çünkü Türkiye hortumculardan ibaret değildir. Kim iktidara gelirse gelsin, Türkiye'yi ve Türk Ordusunu İran'ın üzerine sürmeye kalkışmak, zorun da ötesinde imkânsızı denemektir.

Türk Ordusu ne yapmalı?

Burada Türk Ordusu'nun tavrı Türkiye'nin geleceğini belirleyecektir. Komuta kademesi, AKP ile TÜSİAD merkezliler arasındaki kamplaşmanın tarafı mı olacaktır, yoksa ABD emperyalizmi ile Türk milleti arasında gündeme giren hesaplaşmanın mı? Türk Ordusunun vatanın bölünmesi planlarında rol üstlenmeyeceği açıktır; tam tersine vatan savunması mevzisinde olacağı kesindir. Ancak komuta kademesinin "ABD'den bağımsız olunamaz" gibi küresel safsataların etkilerinden arınması, bir dizi tecrübenin daha yaşanmasını gerektiriyor. ABD'nin İran'a karşı savaş hazırlığı, bu konuyu Türk Ordusu'nun gündemine oturtmuştur. Sonuç bellidir: Türk ordusu bazı bocalamalar geçirse bile, ABD denetiminden bütünüyle kurtulacaktır. Kurtulmayacak olsa, Türkiye ile birlikte Türk Ordusu da kalmaz; o nedenle kurtulacaktır. Umalım ki bu gerçeği, kafamızı sert kayalara fazla çarpmadan bulalım. Bunun için kararlılık, tutarlılık, çabukluk gerekiyor. Artık Mustafa Kemal gibi olmak şarttır. Yani devrimci olmak!

Prestiji mi kurtaracağız, vatanı mı?

Doğu Perinçek'in uyarısı anlamlıydı:

"Şu anda Türkiye'nin geleceği, komutanların devrimciliğine bağlıdır. Artık devrimci olunmadan, vatan da savunulamaz, millet de birleştirilemez, ekonomi de kurtarılamaz. Komutanların hortumcu güçlerin AKP cenahı ile TÜSİAD cenahı arasında bir tercihe yönelmesi, vatan savunması görevinden vazgeçmek anlamına gelir. Burada Ordunun önüne bazı kolay "zaferler" şüphesiz konacaktır. ABD, Komuta kademesinin sarsılan prestijini tamir edecek çözümleri üretmiştir bile. Ancak kısa vadede kurtarılan prestij, Fenerbahçe Orduevi'nde sözde huzurlu bir emeklilik sağlasa bile, Türk vatanını karşılaştığı tehlikeden kurtaramayacak, önümüze çok daha ağır sorunlar yığacaktır. Bu nedenle Türk Ordusu'na kumanda edenler, tehdidin kaynağını cesaretle saptayan bir mevzilenmenin içine kararlı ve tutarlı olarak girmek durumundadırlar. "Savaşın kazanan tarafında olalım" gibi akıl yürütmeler, yanlıştır. Türkiye için bugün ya istiklal ya ölüm dışında bir taraf bulunmuyor. Doğru tavır, Türkiye tarafında olmaktır; vatanı savunmaktır. Kaldı ki, İran saldırısında rol almak, ABD'nin bozgununu paylaşmaktan başka sonuç vermez.

İran'ı vuran, Türkiye'yi vurmakta ve bölmektedir.

İran'a düşmanlık, Türkiye'ye düşmanlıktır. İran'la güç birliği, vatan ve millet için biricik çözümdür.

Komuta kademesi, tarihî bir sınav vermektedir.3[3]

ABD'den açık tehdit: İran ile iş yapmanın zamanı değil

Washington'dan çirkin mesajlar

1- İran ile Türkiye arasında imzalanan gaz anlaşmasından rahatsızlık verici

2- Ermenistan ile ilişkiler geliştirilmeli

3- Heybeliada Ruhban okuluna izin verilmeli

4- Ekümenik Patrik ile görüşeceğiz

5- 301. madde kaldırılmalı ve düzeltilmeli

6-  Türkiye, Geniş Orta Doğu'daki çıkarlarımız için kritik önemdedir, bize hizmet etmeli

ABD Dışişleri Bakanlığının üç numaralı ismi Nicholas Burns, İstanbul ve Ankara'yı kapsayan Türkiye ziyareti öncesinde Türk-Amerikan ilişkilerinin geleceğine ilişkin mesajlar vermişti.  Dışişleri Bakan Yardımcısı Burns, Washington'daki düşünce kuruluşlarından Atlantik Konseyi tarafından düzenlenen ve Türkiye ile ilgilenen önemli isimlerin katıldığı toplantıda yaptığı konuşmada, ‘'Türkiye ile ilişkilerimizde önemli bir zaman. Türkiye, yeni hükümetini seçti. İlişkilerde yeni bir dönem başlıyor'' demişti.

Toplantıda, ABD'nin eski Ankara Büyükelçilerinden ve daha önce Burns'ün görevinde bulunan Marc Grossman'ın sunduğu Burns, "Irak, İran ve Suriye'ye komşu olan Türkiye'nin, 2008 yılında ABD ile bağlantısının çok daha önemli hale geleceğini" iddia etti. Burns, ‘'Türkiye, Orta Doğu'daki olayları daha derin bir şekilde anlamamıza yardım edebilir. Biz iyi dinliyoruz. Ancak Türk yetkililerinin, dünyanın bu bölgesindeki stratejik zorluklara cevap verilmesinde katılımcı olmasına ihtiyacımız var'' diye eklemişti.

Türkiye'nin enerji koridoru olarak önemine değinen Burns, "İran ile Türkiye arasında imzalanan gaz anlaşmasından rahatsızlık duyduklarını" belirtti ve "dünyanın kesinlikle İran'ı desteklememesi, yaptırım uygulaması gerektiğini" öne sürdü. Burns, "İran'ın, Türkiye'nin komşusu ve ticaret ortağı olduğunu anladıklarını" belirtmekle birlikte, "İran ile her zaman olduğu gibi iş yapmanın zamanı değil. Bunu, Japonya, Güney Kore, Hindistan ve Pakistan gibi İran ile iş yapan diğer müttefiklerimize de söylüyoruz." "Orta Doğu'da barış ve güvenliğin geleceği, başta Türkiye ve ABD olmak üzere diğer ülkelerin vereceği doğru kararlara dayanıyor" diyerek gözdağı vermişti.

"Ekümenik (!) Patrik'le de görüşeceğiz" sözleri ABD şantajıdır.

"Türkiye ile yakın stratejik ortaklığı canlandırmaya ihtiyaç olduğunu" kaydeden Burns, bu çerçevede kendisinin gelecek hafta İstanbul'da, ABD'nin politikası doğrultusunda ‘'Ekümenik'' olarak nitelediği Fener Rum Patriği Bartholomeus, Türk iş çevreleri ve sivil toplum kuruluşlarıyla, Ankara'da da resmi yetkililerle bir araya geleceğini kaydetti.  Kendisinden sonra ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice'ın, Irak'a komşu ülkeler toplantısına katılmak üzere Türkiye'ye gideceğini belirten Burns, gelecek aylarda birçok üst düzey temasın gerçekleşmesinin öngörüldüğünü ifade etti.

"ABD'nin Irak'taki tutumu yüzünden Türkiye'de Amerikan karşıtlığının arttığını" belirten Burns, "buna karşın ilişkilerde tezkere döneminin ardından yaşanan sıkıntıların artık geride kaldığı inancının hem Ankara hem de Washington'da kuvvetlendiğini" söyledi.

Burns, "ziyareti sırasında, ilişkilerdeki merkezi unsurların yeniden ortaya çıkarılmasını vurgulayacağına" işaret etti.

‘'Türkiye, bizim Geniş Orta Doğu'daki çıkarlarımız için kritik önemde'' diyen Burns, Türkiye'nin ‘'tarihi'' olarak nitelediği seçimleri tamamladığını ve bu seçimlerle Türk demokrasisinin ne kadar güçlü olduğunu sergilediğini, Müslüman dünyasındaki en etkili demokrasisi olduğunu ifade etti.  "Seçim sonuçlarının belirleyici olduğuna" işaret eden Burns, "Türkiye'nin şimdi içeride yenilenme ve büyüme dönemine girdiğini, dış politikada daha büyük sorumluluklar üstleneceği bir dönemin başladığını" belirtti.

Burns, ‘'ABD, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile mükemmel ilişkilerin devam etmesini bekliyor'' dedi.  "Bush ve Rice'ın, Gül ve Erdoğan'ı yakından tanıdığını ve birlikte çalıştıklarını" kaydeden Burns, Cumhurbaşkanı Gül ve Başbakan Erdoğan için, ‘'Güvenilir isimler. Bize verdikleri sözleri tuttular. Daima ABD'nin iyi müttefikleri oldular. Bu ilişkileri geliştirmek için çok çalıştık'' diye konuştu.

"Öneminiz arttı" sözleri, kendimizi aldatmadır.

"Bölgede istikrar için şimdi karşılıklı ve ortak çıkarlara ilişkin yeni bir stratejik tartışma döneminin başlayacağını" belirten Burns, "Türkiye'nin Orta Doğu'da çok uzun bir tarihinin bulunduğunu, Tanzimat dönemiyle başlayan bir reform sürecinden geçtiğini" söyledi ve ‘'Türkiye, Müslüman bir toplum içindeki en başarılı laik demokrasidir. Bunun Geniş Orta Doğu için de olumlu yankıları var'' dedi.

"Bu noktada, 15 yıl önce ABD'nin o dönemdeki Ulusal Güvenlik Danışmanı, Emekli General Brent Scowcroft ile birlikte çalışırken, bazı Amerikalı diplomatların, ‘Soğuk Savaş bitti, artık Türkiye'nin önemi azalacak' dediklerini, ancak yanıldıklarını" anlatan Burns, ‘'Bugün Türkiye'nin bizim için önemi, eskisinden bile daha fazla. Orta Doğu, bizim ulusal güvenlik çıkarlarımız için dünyada en hayati bölge'' diye konuştu.

"Türkiye'nin, bölgede her ülkeyle çalışabildiğini, eşsiz derecede nüfuz sahibi olduğunu" belirten Burns, ‘'Türkiye ile Orta Doğu'da vazgeçilmez ortaklar olarak çalışmamız çok önemli'' dedi.  "İlişkilerde, 2002-2005 yılları arasında, Irak Savaşı'ndan kaynaklanan zorluklar, yanlış anlamalar ve iletişim güçlükleriyle karşılaşıldığına" işaret eden Burns, ‘'Ancak artık virajı aldık. Dengemizi yeniden kazandık. Bu seçimlerle beraber, daha güçlü bağlara sahip olma fırsatı var'' ifadesini kullandı.

Burns, "Rice ve Gül'ün, ilişkilerin yeniden canlandırılması için beraber çalıştıklarını ve ‘stratejik vizyon belgesinin' bu yöndeki ilk somut adım olduğunu" belirtti.

"Ekonomik ve siyasi reformların, Türkiye'ye AB yolunu açacağını" ifade eden Burns, "son meclis ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinin bir kez daha Türkiye'de demokrasinin ne derece olgunlaştığını gösterdiğini" kaydetti.  "Modern Türkiye için anayasal sürece saygının önemine" işaret eden Burns, ‘'Abdullah Gül'ün, ülkemizin bir dostu olarak Cumhurbaşkanı seçilmesini çok büyük bir memnuniyetle karşılıyoruz'' dedi.  Burns, "Türkiye'nin bölgesel liderlik rolünü üstlenebileceğini" de belirtti. "Türkiye'nin ‘iki kimlikli' olduğunu" söyleyen ve bunları ‘'Ortadoğulu ve Avrupalı'' olarak adlandıran Burns, "bunun, Türkiye'nin Orta Doğu'daki nüfuzu ve ABD ile ilişkileri bakımından önemli olduğunu" kaydetti.

"Bush'un, Türkiye'nin AB üyeliğinin belki de en büyük destekçisi olduğunu" belirten Burns, ‘'Türkiye, Avrupa'nın geleceğinde hak ettiği yeri ve sesi bulmalı'' dedi. Burns, "Avrupa'nın da sosyal ve dini problemlerle uğraşırken, hoşgörü ve bir arada yaşamayla ilgili Türkiye'den bazı şeyler öğrenebileceğini" ifade etti.

"Türkiye'nin Ermenistan'a el uzatmasını umuyoruz"

Ermenistan'ın Washington Büyükelçisi Tatul Markaryan'ın da katıldığı toplantıda Burns, "Türkiye ile Ermenistan'ın ilişkilerinin normalleştirilmesine ve Türk-Ermeni sınırının açılmasına önem verdiklerini" söyledi.  Burns, "ABD kongresinde bekleyen 106 sayılı, 1915 olayları ile ilgili tasarının kabul edilmesini desteklemediklerini" belirtti.  "AK Parti'nin seçimleri kazanmasının ardından, Türkiye'nin Ermenistan'a el uzatmasını ve Ermenistan'ın da aynı ruhla bu çağrıya cevap vermesini umduklarını" ifade eden Burns, ‘'Ermenistan ile sınırın açılmasını talep ediyorsunuz, ama Ermenistan o sınırı tanımıyor ki?'' denilmesi üzerine ‘'ABD, Türkiye ile Ermenistan arasına giremez'' dedi.

Yine 301. madde yine Ruhban Okulu dayatması

Burns, Kıbrıs ile ilgili olarak da KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat ile Kıbrıs Rum kesimi lideri Tasos Papadopulos'un görüşmesinden memnun olduklarını ifade etti ve bu görüşmelerin ilerletilmesini cesaretlendirdiklerini belirtti. Burns, sonbaharda Kıbrıs'a gitmeyi planladığını, ABD'nin Kıbrıs'taki çözüm çabalarına desteğinin sürdüğünü söyledi.

Burns konuşmasında, Türkiye'de reformların ilerletilmesinden bahsederken, "Türk Ceza Kanunu'nun 301'inci maddesinin kaldırılmasını ve Heybeliada Ruhban Okulu'nun yeniden açılması gerektiğini" savundu.  Bir katılımcının, ‘'Amerikan basınının yazdığı gibi Türkiye'de laikler azınlıkta mı? Eğer öyleyse azınlıkları koruyan ABD bu konuda ne yapacak?'' demesi üzerine de Burns, ‘'Türk siyasi hayatına müdahale etmek ABD'nin işi değil. Bizim Türk hükümetine ve demokrasisine inancımız tam'' diye konuştu.  Toplantıya Türkiye'nin Washington Büyükelçisi Nabi Şensoy, Amerikalı emekli General Brent Scowcroft, ABD'nin eski Ankara Büyükelçilerinden Morton Abramowitz ve Mark Parris de katıldı.

ABD Dış Bakanlığı Siyasi İşler Müsteşarı Nicholas Burns'un mesajları

  • ABD-Türkiye ilişkileri genelinde hükümetler arası işbirliğinin yanı sıra, özel sektörde halklarımız arasında yeşeren ilişkiler de dahil olmak üzere stratejik ortaklık duygusunu tekrar canlandırmak, ABD'nin önümüzdeki aylarda başlıca önceliklerinden olacaktır. Amerika'nın Türkiye ile olan ilişkisini tazelemenin ve restore etmenin gerçekten de zamanı gelmiştir.
  • Amerika'nın temel ulusal güvenlik menfaatleri açısından, 20. yüzyılda Avrupa'nın teşkil ettiği konumu 21. yüzyılda Orta Doğu'nun aldığı bir dönemde, Türkiye'nin ABD için önemi daha da artmıştır.
  • Türkiye'nin Irak, İran ve Suriye ile olan ortak sınırları, ABD dış politikasının günümüzde merkezi olan bir bölgede teröristlerin alt edilmesi, barış ve istikrarın sağlanması ve nükleer silahların yayılmasının önlenmesi için bir fırsat niteliğindedir.
  • Sayın Gül'ün Cumhurbaşkanı seçilmesini memnuniyetle karşılıyoruz. Başkan Bush ve Bakan Rice, Cumhurbaşkanı Gül ve Başbakan Erdoğan ile iyi ilişkiler içindedir ve bu ilişkileri ilerletmeyi ummaktadır
  • Adalet ve Kalkınma Partisi, ya da AKP, artık hükümeti, meclisi ve cumhurbaşkanlığını kontrol etmektedir. Aynı zamanda Türk seçmeni, son seçimlerde ılımlı olunmasını istediğine dair bir mesaj vermiştir.
  • Türkiye'nin Orta Doğu'da oynayabileceği bir bölgesel liderlik rolü, ABD'nin en acil dış politika hedeflerinin gerçekleşmesine yardımcı olabilir, ancak ülkelerimizin birbirine ters amaçlarla hareket etmesini engellemek için koordinasyonun dikkatli yapılması gerekir.
  • İran ile ilgili olarak da Türkiye ve ABD bir zorlukla karşı karşıyadır.
  • Iran ile ilişkiler hususunda ABD ve Türkiye'nin bazı taktik farklılıklarını halletmesi gerekiyor. İran'dan Türkiye'ye her yıl bir milyondan fazla turist geldiğini ve İran'ın Türkiye'nin komşusu ve önemli bir ticaret ortağı olduğunu anlıyoruz. Ne var ki, Türkiye'nin yakın tarihlerde İran ile enerji alanında bir mutabakat imzalaması tedirgin edicidir. Şu an İran ile her zamanki gibi iş yapma zamanı değildir.
  • NATO'yu kuvvetlendirmek için de Türkiye ile çalışmalıyız.
  • Kafkasya'da barış, refah ve işbirliğinin sağlanmasına yardım edecek bir adım olarak, Türkiye Ermenistan ile ilişkilerini normalleştirmesini ve sınırlarını tekrar açmasını teşvik ediyoruz. AKP'nin seçimlerde kesin bir zafer elde etmesinden sonra Ankara'nın şimdi Ermenistan konusunda cesur bir açılım yapma zamanıdır.
  • Son dört yıldır zorlu bir dönem atlattık. Şu an Türk siyasetinde potansiyel yeni bir dönemin eşiğinde duruyoruz, önümüzde ABD-Türkiye ilişkilerinde stratejik ortaklığı yenileme şansı bulunuyor.

Aydınlık soruyor:

Bu sorular Türkiye'nin önünde duruyor.

1- Türk Silahlı Kuvvetleri bu gelişmeler karşısında ne yapacak? Türk Ordusu ABD arasında bir uzlaşma girişimi yaşandı mı?

2- TÜSİAD, AKP İktidarına neden tavır alıyor? Bu tavrın Türk Silahlı Kuvvetleri ile bir ilgisi var mı?  

3- ABD, AKP'ye karşı bir iktidar seçeneği hazırladı mı?

4- Birdenbire ortaya atılan "mahalleli darbesi" niçin imal edildi? İran dostu kuvvetler mi hedef alındı.

5- ABD'nin acelesi olduğu görülüyor. Bu çerçevede ataklarını gittikçe sıklaştırıyor. Peki, ABD'nin dünya çapında ve bölgemizdeki asıl hedefi saptandı mı?

6- ABD ekonomisinin girdiği darboğaz Washington'u strateji ve politikalarını nasıl etkiliyor? Savaş bir gelir kaynağı mı?

7- Demokrat Başkan adayı Hillary Clinton, eşi eski Başkan Bill Clinton'la birlikte Bush'un İran ve Irak politikalarına sert muhalefet yürütüyor. Bu tavır kalıcı mı? ABD'nin genel politikasını değiştirecek boyutta mı?

8- Fransa "savaşa hazır olun" uyarısı yaptı. Bu savaşın etkileri nerelere ulaşacaktır?

9- ABD'nin temel amaçlarından biri Basra Körfezini tutarak Çin'in enerji yollarını kesmek. Peki, Petrolünün yüzde 44'ünü İran'dan temin eden Çin buna nasıl tepki koyacaktır?


[1] Birol Ertan 12 Kasım Milli Gazete

[2] Reese Erlıch / San Francisco Bay Guardian / 25 Eylül 2007

[3] www.doguperincek.gen.tr

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Yorumu Takip Et
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
Selman YÜCEL

Selman YÜCEL

YORUMLAR

Son Yorumlar
0
Yorumunuzu okumaktan memnuniyet duyarızx