AKP'de, PKK da, ABD'de, hepsi de Siyonist Yahudi Lobilerinin güdümünde ve hizmetindedir. Büyük İsrail Projesinde (BOP); ABD Patron, AKP taşeron, PKK ise piyon yerindedir. Bunların rol icabı, bazen danışıklı dövüşleri, birbirlerine diklenmeleri veya desteklemeleri tamamen suni ve sahtedir. Bu temel gerçekleri bilmeden, hiçbir sorunun kaynağına inmek ve kalıcı çözüm üretmek olası değildir.
Barzanilerin dörtlü toplantı önerileri de Kürdistan'a resmiyet kazandırma girişimiydi:
Irak'ın kuzeyindeki bölgesel yönetimin Başbakanı Neçirvan Barzani, PKK ile mücadele konusunda Türkiye, ABD ve Irak'ın yanı sıra yerel Kürt yönetiminin de katılacağı dörtlü toplantı düzenlenmesini önermişti.
Neçirvan Barzani, Amerikan Washington Post gazetesinde yayımlanan "Kürdistan'ın görüşme umudu" başlıklı makalesinde, "Ankara, Bağdat, Erbil ve Washington arasında toplantı yapılmasını öneriyoruz." demişti.
'Tek başına çözüm bulunamaz' ne demekti?
Bu, etnik bağların karmaşık hâle getirdiği uluslararası bir mesele ve tarafların hiçbiri bu soruna tek başına çözüm bulamaz" diyerek, PKK'ya dolaylı destek çıkan Barzani, mevcut krizi askeri yöntemlerle bastırmaya çalışmanın PKK dışında herkes için bir felaket olacağını belirtmişti.
Türkiye'den gelecek yatırımlara ve ticarete ihtiyaçları olduğunu vurgulayan Barzani, "Neden Türkiye'yi ekonomimize zarar verecek bir askeri operasyon düzenlemesi için provoke edelim ki?" diyerek Türkiyeyi kullanmak arzularını dile getirmişti.
Neçirvan Barzani, "Büyük askeri kapasitesiyle Türkiye bile kendi sınırları içindeki PKK'yı yok edemezken, bazı Türkler anlaşılmaz şekilde çok daha az kapasitemiz ve kaynağımız varken, bizden bu konuda başarılı olmamızı bekliyor" ifadesini dile getirmişti.
Dohuk'ta ki teslimat utanç vericiydi
Askerlerimiz kurtulduğu için sevinemedik, üzüldük, kahrolduk…
Böyle diyordu gelen duyarlı mesajlar… Amerika ve Barzani bizimle resmen dalga geçiyordu…
PKK elindeki askerlerimiz Erdoğan – Bush görüşmesine bir gün kala Türkiye'ye teslim ediliyor… Böylece ABD bize kıyakçılık yapıyor! Başbakan'a ve Türkiye'ye teselli armağanı veriliyordu…
Ama armağan paketinin içinde her türlü aşağılama mevcut…
Teslim törenine(!) PKK, ihtiram kıtası getirmiş, boy gösteriyor… Sanki PKK reklamı yapılıyor…
Teslim tutanağının imzalandığı masadan aşağı üzerinde Abdullah Öcalan'ın resminin bulunduğu bayrak sarkıyor…
Teslimi yapan kişi, örgütün Hakkâri sorumlusu ve Dağlıca PKK baskını planlayıcısı Yücel Halis eşkıyası gururla sırıtıyor…
Teslim alanlar 3 DTP milletvekili ile Kürt yönetimi İçişleri Bakanı Hacı Mahmut Osman, Amerikalı çuvalcı küstah Generale selam duruyor…
Adeta devletlerarası resmi bir esir teslim töreni yapılıyor. İmzadan sonra DTP'liler 12 askerimizi şehit eden PKK'lıların yöneticisi Yücel Halis'e teşekkürlerini sunuyor…
PKK resmen muhatap alınıyor… Propagandası yapılıyor…
DTP'li milletvekilleri Dohuk'a hükümetin bilgisi dahilinde gittiklerini anlatıyor…
Hani, ABD ve Barzani PKK'lıları bulamadıkları masalını anlatıp duruyorlardı… !?
Bulamadıkları PKK'lılar, işte Dohuk'ta gözlerinin önünde dikilip duruyor. Haydi tutuklasalar ya…
Olay PKK'nın ABD ve Barzani denetimde çalıştığının da pırıl pırıl bir örneği…
ABD neden PKK lideri Öcalan'ı paketleyip Türkiye'ye verdi? Merak edilirdi. Demek PKK'yı Barzani ile birlikte kullanmayı kafaya koymuşlar.11[1]
Ortak düşman kim?
Amerikan Dışişleri Bakanı Rice Türkiye'ye "PKK ortak düşmanımız" diyor..
Başkanı Bush, Erdoğan görüşmesinin ardından, hayal kırıklığı yaratan açıklamasında gönül almak için, buna benzer laflar ediyor.
Hemen, iki gün sonra da ABD, tam da Erdoğan Washington'a uçarken "ortak düşman"a baskı yapıp esir askerlerin bırakılmasını sağlıyor..
ABD, "Düşman"a söz geçirebildiğini kanıtladı. Esir askerlerimizi serbest bıraktırdı..
Sonda diyeceğimi başta yazayım:
Türklerle Amerikalıların düşmanı ortak mı bilmem; …ama Türklerle Kürtlerin düşmanı ortaktır.
Eski dosyaları karıştıralım:
21 Ocak 2002 günü PKK Başkanlık Konseyi'ni temsilen Mustafa Karasu, ABD Dışişleri'ne bir yazı gönderdi.
İki sayfalık bu yazıda, o ay, bir Ortadoğu ülkesinde, PKK ile Amerikalı yetkililer arasındaki görüşmede sağlanan mutabakattan söz ediliyordu.
"Görüşme memnun edici geçti. Görüşlerimiz örtüşüyor" deniliyor ve şu vaatte bulunuluyordu:
"PKK, ABD ile her alanda işbirliği yapacaktır."
Belgede, işbirliği için yapılacaklar 9 maddede sıralanıyordu:
1. PKK, ABD'nin Irak'a müdahalesine tam destek verecek.
2. PKK, bölgede demokrasinin gelişmesi için işbirliği yapacak.
3. Kürtlerin merkezi ve yerel iktidara katılması, Irak'ta Kürtlere federal bir statü tanınması, Kürt sorununun 4 parçada birbiriyle ilişki içinde çözüme kavuşturulması, işleri kolaylaştıracak.
4. Kürtler arası birlik için PKK, isim değişikliği dahil yeni adımlar atacak.
5. Kürtler arası ittifak için ABD çaba harcayacak.
6. PKK'nın uluslararası çalışmalarına kısıtlamalar kaldırılacak.
7. Öcalan'ın koşulları düzeltilecek. İdam cezası kalkacak.
8. ABD, HADEP'in baskı görmemesi için girişimde bulunacak.
9. ABD ile görüşmeler Kuzey Irak'ta heyetlerle devam edecek.
Çok önemli bir belgeydi bu…
Milliyet'ten Namık Durukan, Kuzey Irak'ta ele geçirmişti.
O günden bugüne yaklaşık 5 yıl geçti.
Şimdi yukarıdaki 9 maddeye bakın; hükmünüzü verin:
PKK, Irak'ın işgalinde ABD'ye tam destek verdi.
İsmini değiştirdi.
Uluslararası çalışmalarında rahata erdi.
Barzani ile çatışmaya son verdi; ABD'nin arabuluculuğuyla Kürt örgütler arası işbirliği gerçekleştirildi.
ABD ile müzakerelere Kuzey Irak'ta devam edildi.
Bu arada Türkiye'de idam cezası kaldırıldı.
Kürtlerin yerel yönetimlerde ve Meclis'te temsil imkânları genişletildi."12[2]
Sekiz asker ve diğerleri…
Osman Toprak'ın önemli tespitleri vardı:
Çırağan Sarayında "Genişletilmiş Irak'a Komşu Ülkeler Dışişleri Bakanları İkinci Toplantısı" tertip edildi.
Sonra da, daha mikrofonlar kapanmadan bu toplantının verimleri alınmaya başlandı; TSK ile irtibatı kesilen sekiz askerle yeniden irtibata geçildi.
Her ne kadar söz konusu toplantının özünde "Irak'a komşu olmak" temel prensip olarak yer alsa da, Irak'la hiçbir biçimde sınırı ve komşuluğu bulunmayan ülkelerin de bu toplantıya iştirak ettiğine şahit olduk. Türkiye'nin ev sahipliğinde gerçekleşen toplantıya, başta komşu ülkeler İran, Kuveyt, Bahreyn, Suudi Arabistan, Mısır, Ürdün ve Suriye'nin yanı sıra Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin daimi üyeleri; ABD, Fransa, İngiltere, Çin ve Rusya, G-8 ülkelerinden Japonya, Almanya, İtalya ve Kanada ile Birleşmiş Milletler, İslâm Konferansı Teşkilâtı, Arap Birliği ve AB Komisyonundan temsilciler katıldı. Buradan da "sınırların kalktığı, küresel bir dünya" kavramının sözde kalmadığını da anladık.
Toplantının amacının sadece Irak olmadığı, Irakla birlikte, terör sebebi ile Türkiye'nin hassasiyetlerinin tatminine yönelik çalışmaların da olduğu görüldü.
Sonuç bildirisinde yer alan "Irak ile komşuları arasında terörizmle mücadelede işbirliğinin güçlendirilmesi" maddesinin daha mürekkebi kurumadan Irak tarafından uygulanmaya konulduğunu gördük. Önce Süleymaniye'deki PKK bürolarının kapatıldığı iddiaları yayıldı, ardından da Kürt bölgesi yönetimi tarafından PKK'nın elindeki sekiz askerin Türkiye'ye iade edileceği açıklandı ve bu, henüz Türkiye'de tatil bitmeden gerçekleşti. İade sürecine geçmeden, askerlerle irtibatın nasıl kesildiğini hatırlamakta yarar var.
"21 Ekim 2007 günü saat 00.20 sıralarında, Irak'ın kuzeyinden topraklarımıza sızan PKK terör örgütü mensupları tarafından, Hakkâri/Dağlıca'da konuşlu Piyade Taburunun emniyet unsuru olan bir bölüğümüze kalabalık bir grupla üç ayrı bölgeden silahlı saldırıda bulunulmuştur. Çıkan çatışmada 12 şehit, 16 yaralı verilmiştir." Olayın olduğu gün Genelkurmay başkanlığının sitesinde yer alan bu haber bütün Türkiye'yi acılara boğdu. Ertesi gün ise bu baskın sırasında sekiz TSK personeli ile irtibatın kesildiğini, kısaca sekiz askerin PKK tarafından esir edildiğini öğrendik. Kirli ve kanlı örgütün bu hain saldırısı devletimizce ve milletimizce lanetle tel'in edilirken bir yandan da bir an önce bu hıyanetin karşılığının verilmesi konuşuldu. Milletin bu haklı isyanına hükümet de ortak olmak istedi, Meclis'ten tezkere aldı fakat anlaşılan o ki, tezkereyi kullanmak için "gerekli izinleri" alamadı. Dağlıca baskını ile ilgili ayrıntılar da bu süreçte ortaya çıkmaya başladı. Star gazetesinden Şamil Tayyar, "8 asker kaçırıldı mı teslim mi oldu?" sorusuna cevap ararken, aynı zamanda şu iki vahim iddiayı da gündeme getirdi; "1- Kaybolan askerler (veya bir kısmı) kaçırılmadı, teslim oldular. İçlerinde en az birisi köstebek olabilir. 2- Saldırı sırasında telsiz ve telefonlara uydudan karartma uygulandı. PKK böyle bir teknolojiye sahip değil. Acaba ABD bu saldırının içinde mi?"
Bu iddiaların hakikatini ortaya koyacak gelişmeler de diğer yandan cereyan ediyordu. "Cumartesiyi pazara bağlayan gece yarısı, birliğimize sızma yaptılar. Çok kalabalıklardı. Ve çok yüklü gelmişlerdi.
Biz tepede 50 kişiydik. Uyuma şansımız yoktu. Tepe emniyetini alıyorduk. Çok yakınımızda olduklarını biliyorduk, sesleri geliyordu. Telsiz konuşmalarını da dinliyorduk. Üstlerimizden öğrendiğime göre, içimizden, bizi bilen biri 'Buraya gelebilirsiniz, Burası savunmasız' demiş… Bir anda geldiler… Her yerden çakıyorlardı. Özellikle üst bölgeyi çevrelediler. Biz iki gün öncesine kadar biliyorduk geleceklerini. Çok kalabalıklardı. Adamların nöbet tuttuklarını, doldur boşalt yaptıklarını, şarjörlerini değiştirdiklerini her şeyi gördük. Hem termal kamera, hem nikon hem de gece görüş var. Her şeyi gördük. Bizimkiler sekiz kilometre öbür tarafa 3- 4 tane havan attı." Bu cümleler bu çatışmada yaralanan kahraman gazimize aitti. Yine gazimiz açıklamasında "Benim on beş metre ilerimdeydi adamlar. Kürtçe falan konuşuyorlardı. İsimlerini falan hep duydum.
Roketleri vardı. Çok sağlam gelmişlerdi. Doçka (bir tür uçaksavar) bile getirmiş adamlar. Çok ağır bir silah. Silahlar, el bombaları… Bizden 7-8 kişi şehit düştü. Biz 50 kişiydik. 20 kişi kaldık. 14'ü hastanede burada. Sağlamlar. Gerisi ya onlarla gitti. Ya da şehit oldu." diyordu. Gazimiz sadece çatışma anını anlatmamış, irtibatı kesilen personelin durumuna da açıklık getirmişti. Genelkurmay'dan gelmeyen detaylı bilgiyi gazimizden öğrenmiştik.
Yine o günlerde internet vasıtası ile bir anda gündemimize başka açıklamalar da düşüyordu. Baskında irtibat kesilen askerlerden ses çıkmaya başlamıştı. "Adım R. soyadını Y. 3'üncü Motorlu Piyade Taburu 2'inci Bölüğünde Havan Kısmında nişancıyım. Şu an iyiyiz, durumumuz iyi. Buradaki arkadaşlar bize ağabey kardeş gibi davranıyorlar. Herhangi bir kötülük görmedik. Bize anlatıldığı gibi değil buralar. Biz gerçeği gördük şu an. Yani bunları gidip Türkiye'deki halka da söyleyeceğiz. Eğer Allah izin verirse, Allah'ın izniyle geleceğiz tabi… Bunları herkese söyleyeceğiz."
Bu atmosfer içinde bir yandan toplumda sınır ötesi beklentisi had safhaya ulaşırken diğer yandan hükümet, çeşitli manevralarla bu beklentinin hep "beklenti" olarak kalması için gerekli zemini oluşturuyordu. Baskın sırasında, öncesinde ve sonrasında PKK ile Amerika arasında doğrudan veya dolaylı olarak bir bağın bulunduğu, hatta sınırı geçersek muhtemelen Amerikan güçleri tarafından da "karşılanacağımız" bilgisi açıkça dillendirildi. Amerikan karşıtlığı ile PKK karşıtlığının eşdeğerde olduğu dönemde, gözlerimiz sınırda, askerlerimizde, kulaklarımız da Amerikan Dışişleri Bakanında idi. Zira bizden iki gün mühlet istemiş, gerekirse PKK'ya karşı "ortak mücadele" edebileceğimizi ima etmişti. Mahir Kaynak'ın, Amerika'nın Irak'ı işgali için sarf ettiği; "Hedef Türkiye, Irak hedef bile olamaz." cümlesi bir yanda dururken Amerika'dan bizim için olumlu adım atacağını beklememiz ne kadar gerçekçi olurdu?
Sorunlarını "diplomasi" yolu ile çözmeyi itiyat edinen Türkiye, halka da itidal çağrısında bulunuyordu. Yine de millet olarak bir yandan terör örgütünün -mümkünse- tamamen yok edilmesini istiyor, diğer yandan da sekiz askerle yeniden buluşmayı istiyorduk.
Ortada yüzlerce senaryo vardı, Türkiye açısından başta sınır ötesi olmak üzere atılacak her adım, resmî ve meşru bir anlam ifade ediyordu. Zira terör, sadece askerlerimizi şehit etmekle kalmıyor, ülke bütünlüğümüze yönelik tehditleri de bünyesinde barındırıyordu. Başta Emekli Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş olmak üzere, pek çok devlet büyüğü zaman zaman şu satırların altını çiziyordu; "ABD-AB Türkiye'nin bölünmesini istiyor." Bu bölünmenin gerçekleşmesi de PKK'nın ve onun arkasında yer alan güçlerin gücü ile orantılı idi. Bu yüzden İstanbul'dan Hakkâri'ye kadar milyonlarca insanımız onların hain plânlarını boşa çıkarmak için yoğun bir gayretin içine girmişti.
Bu yoğun gündem içinde hiç de beklenmedik bir senaryo bir anda gerçekleşiverdi. Tam da Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Amerikan başkanı ile yapacağı görüşmenin arefesinde, içinde "koalisyon" (işgal) güçleri başkanı David Petraeus'un da bulunduğu uçak ile sekiz asker Türkiye'ye teslim edildi. Amerika bir taşla aslında bütün kuşları vurmuştu: Birincisi Türkiye'nin başbakanının, TSK'nin ve halkın baskısıyla operasyon seçeneğini "gündeme" getirme gerekçesi iyice zayıfladı. İkincisi böyle bir isteğin artık bir karşılığının bulunmadığı bütün dünyaya ilan edildi. Üçüncüsü, Türkiye kamuoyuna her ne olursa olsun Amerika'nın "dostluğunun ve müttefikliğinin" çok kuvvetli gerekli olduğu gösterildi.13[3]
Esas sorun
Erdoğan-Bush görüşmesinden hemen önce Dağlıca baskınında kaçırılan askerlerimiz yarı resmi bir şekilde serbest bırakılmıştı. Bu işi kotaranların kimler olduğunu dikkate alınca, Bush-Erdoğan görüşmesi öncesinde bırakılmış olmalarının tesadüf olmadığı gayet açık olarak görülüyordu.
Kuzey Irak'ta Amerikan kuvvetleri ile Irak ordusu tam bir çekiç-örs hareketine başlamışlar ve PKK'yı Irak'tan çıkarıyorlarmış. Herhalde bu haberi PKK teröristlerinin Peşmerge kıyafetleri giyerek bir süreliğine arazi oldukları şeklinde yorumlamak gerekiyor.
Bir başka haberde ise Irak'ın kuzeyinde mevzilenmiş olan PKK'lıların İran'a doğru kaçmakta oldukları ileri sürülüyordu. PKK'nın bir kanadının zaten PJAK adıyla İran'a karşı eylem yaptığını ve PJAK'ın da İran'la uğraştığını bilenler için bunun ne anlama geldiği açıktı. Zaten Osman Öcalan da bu haberi doğrulamış ve Türk Ordusu'nun Irak'ın kuzeyine operasyon yapacağından korkan PKK'lıların İran sınırına doğru gittiklerini söylemiş. PKK'nın, yaptığı eylemlerle Türkiye'yi Irak bataklığına çekmeye çalıştığını söyleyen uzmanlar (!) acaba biraz kızarırlar mı bu haberler üzerine? Muhtemelen hayır… Çünkü onlar çoktan psikolojik harekâtın ikinci veya üçüncü bölümüne geçmiş durumdalar.
Demek ki, Türkiye'nin Irak'ın kuzeyine girmesini ve Amerika'nın o bölgede yapmak istediklerini karıştırmasını istemeyen güçler şimdilik kaydıyla PKK'yı bütünüyle İran'ın üzerine sürecekler. PKK eylemlerinde bir müddet azalma yaşanırsa, bu da Başbakan ve AKP hükümetinin başarı hanesine yazılacak.
Bu haberler arasında varolan bir başka bilgi de oldukça ilginçti. Hatırlayacaksınız, geçtiğimiz bir kaç gün içerisinde Irak'ın kuzeyindeki PKK bürolarının kapatıldığı söylenmişti Türkçe lisanıyla yayın yapan gazete ve televizyonlarda. Meğerse o haber uydurmaymış. Ve söz konusu büroların kapatılması tamamen göz boyama amacıyla yapılmış. Gerek bürolar gerekse o büroları yönetenler faaliyetlerine aynen devam etmekteymişler.
Amerikalılar PKK ile güya mücadele ediliyormuş intibaı verecek bir kaç göstermelik iş yapacaklar veya yaptıracaklar. Belki PKK bir süreliğine eylemlerine ara verecek veya azaltacak. Bütün PKK birimleri İran'a yöneltilecek. Ama bu arada Amerikan stratejisinin çok önemli bir ayağında hayati önemde gelişmeler yaşanacak.
Amerika'nın esas çabası Irak'ın kuzeyinde bir kukla devlet kurmak. Bu kukla devletin de bir ‘Meğali İdea'sı olacak ve yayılmacı bir ülküyle kurulacak. Yayılma alanı da öncelikle Türkiye'nin Güneydoğu ve Doğu toprakları olacak. Ancak ikinci aşamayı çok fazla gösterip, birinci aşamanın sekteye uğratılması çok doğru bir taktik olmayabilir.
Dolayısıyla ilk aşamada yapılması gereken, Türkiye'ye Barzani-Talabani öncülüğünde kurulmakta olan kukla devleti iyi bir komşu olarak tanıttırmaktır. Bu planın sahipleri Türkiye içerisinden koparılarak kukla devlete eklenecek büyük parçanın AB reformları ve güya demokratikleşme projeleri yoluyla gerçekleşeceğini biliyorlar.
O halde Bush ve adamları Erdoğan'ı kolaylıkla rahatlatacak şekilde PKK'yı bir süreliğine askıya alma karşılığında Barzani-Talabani ikilisinin kukla devletini tanıtmayı dayatacaklardır. Böyle bir yol açıldığı zaman da Barzani-Talabani ikilisi 2008 Mayıs ayına kadar rahatlıkla ve kolaylıkla Kerkük şehrine el koyabilecektir.
Aslı tehlike de burada yatıyor. Barzani hiç bir zaman komşu olamaz. İyi komşu hiç olamaz. Amerika ve İsrail'in himayesinde kurulacak bir devlet zaten çıbanbaşı demektir. Kaldı ki, bu tür yayılmacı ülkülerle doğan devletler isteseler de bundan vazgeçemezler."14[4]
Kaçırılan asker Ahmet Türk'ün yeğeni miydi?
İddia ne kadar doğru bilmiyoruz. Ama çok önemli yerlerde konuşuluyor.
Biz derin kulislerde ve bazı üst düzey çevrelerde konuşulan bu iddiayı soru haline getirelim.
Şöyle soralım;
"Kaçırılan askerlerden birisi DTP Genel Başkanı Ahmet Türk'ün yeğeni miydi?"
İddia doğruysa zaten arkasında birçok karanlık soru bulunan bu asker kaçırma operasyonu çok daha karmaşıklaşacaktır.
Askerler serbest bırakıldı. Biz bu yazıyı yazarken Genelkurmay Askeri savcılığı tarafından sorgulanıyordu. Elbette iddianın doğru ya da yanlışlığı yakında belli olur.
Ama bu çerçevede önemli bir hatırlatma yapalım.
8 asker kaçırıldığında 7'sinin ismi açıklanmıştı.
Ancak 8'incisi için esrarengiz bir not düşülmüştü:
O not şöyleydi:
"Bu askerin ismi daha sonra açıklanacak!"15[5]
Eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök:
‘Sınır ötesiyle PKK bitirilemez'
"Çünkü… Karşı taraftakinin büyük bir stratejik derinliği var. Bir torbası var, vuruyor sırtına 200 kilometre geriye gidiyor. Tanıyanları, destekleyeni var…
- Kamuoyunda "Irak'a girersek bu iş biter" beklentisi yayıldı. Hayır bitmez. Onların bizim gibi harekât merkezleri, orduevleri yok ki gidip vurasın.
- Devlet Güneydoğu'ya çok para harcadı. O dönemde bölgeye bol para geldi. Ama tetik komutanın elinde, cüzdan Bölge Valisi'nin cebindeydi. İyi olmadı.
- Zamanında mahalli liderlerle (Barzani, Talabani) PKK'ya karşı işbirliği yapmak yanlış oldu. Onlara devlet olma antrenmanını Türkiye yaptırdı.
- Eskiden isyanlarla mücadele daha kolaymış. Ne CNN ne Reuters varmış. Ortaya çıkan bitiyormuş. Tabii şimdi PKK teknolojiyi de kullanıyor" diyor. Yoksa, Özkök, ABD ve AB'ye teslimiyet mi öğütlüyor?
Erdoğan-Bush zirvesinden PKK'ya karşı ortak mücadele kararı çıktı. Türk, ABD ve Irak ordusu birlikte çalışacak
Oval Ofis'te 1,5 saat süren görüşme sonrası ilk açıklamayı Bush yaptı. ABD Başkanı, "PKK ABD'nin düşmanıdır" dedi, istihbarat paylaşımına vurgu yaptı. Bush "Türk, ABD ve Irak ordularının iki numaralı isimlerinin katılımıyla üçlü bir mekanizma kurmaya karar verdik. Üç ordu sürekli irtibat içinde olacak. İstihbarat doğru zamanda, etkili şekilde yapılırsa önemli. Nerede saklandıklarını bilirsek, mücadele etkili olur" diye konuştu.
Tezkerenin hedefi sadece PKK
Erdoğan da sınır ötesi operasyon için alınan tezkerenin sadece PKK'yı hedef aldığını hatırlatıp şöyle dedi: "Stratejik ortaksak PKK'ya karşı ortak mücadele şart. Teröristlerin K. Irak'taki kampları dağıtılmalı, liderler yakalanmalı, lojistik destek kesilmeli. ABD ve Irak hükümetiyle yapılacak ortak çalışmanın sonuç getireceğini umuyoruz. Bizim istikrarımız K. Irak'ın istikrarıdır, onların huzursuzluğu bizim huzursuzluğumuzdur"
Bush: Hemen girmeyin üçlü mekanizma kuralım
Oval Ofis'te 1 saat sürmesi planlanan Bush-Erdoğan zirvesi, tam 1,5 saat sürdü. Görüşmede PKK'ya karşı ortak istihbarat paylaşımı ile Türk, ABD ve Irak orduları üst düzeyleri arasında ortak mekanizma kurulması kararlaştırıldı.
Katilleri iyi istihbarat ile yakalayabilirmişiz
Görüşme sonrasında Bush ve Erdoğan Oval Ofis'te basına ortak açıklama yaptı. Bush konuşmasına PKK'nın hem Türkiye, hem Irak, hem de Amerika'nın ortak düşmanı olduğunu söyleyerek başladı. "Ortak düşmana karşı Türk ve Amerikan orduları sürekli temasta kalmalı ve istihbarat paylaşmalıdır. Bu çok önemlidir" dedi. Erdoğan ile PKK'ya karşı ne tür yöntemler kullanacaklarını, lojistiğinin nasıl kesileceğini, istihbarat nasıl paylaşılacağını konuştuklarını ifade etti. "Katilleri sadece iyi istihbarat ile yakalayabiliriz. Öncelikle saklandığı yerleri bulmalıyız " diyen Bush, mücadelede Türkiye ile ortak hareket edeceklerini vurguladı.
2 numaralı isimlerle ortak mekanizma gerekirmiş
Bush şöyle devam etti: Türk Genelkurmayı'nın iki numaralı ismi (Org. Ergin Saygun) Sayın Başbakan'la birlikte buraya geldi. Bizim iki numaramız olan General Petraeus (Irak'taki Kuvvetlerin Komutanı) ile PKK'nın hareketlerinin sürekli izlenmesi için temas içinde olmalarını kararlaştırdık. Bu amaçla ABD, Türkiye ve Irak ordusunun iki numaralı isimleri arasında PKK ile mücadeleye yönelik üçlü bir mekanizma kurulacak. Ordular irtibat halinde olacak. PKK'ya para akışı kesilecek. Kuzey Irak'taki bölge liderleriyle daha yakın işbirliği yapacağız.
Askerlerin bırakılması atılan ilk adım imiş
Bush, Kuzey Irak'ta PKK kamplarına operasyon olasılığı yolundaki soruyu "Teorik konulara cevap vermem. İstihbarat iyi olursa sonuç da iyi olur. Türk askerlerinin serbest bırakılması da bu ortak çalışmanın ilk adımıdır"
Erdoğan'dan ‘stratejik ortak'lık vurgusu
Başbakan Erdoğan ise konuşmasında "stratejik ortaklığa" ve "dayanışmaya" vurgu yaptı. "İki stratejik ortak olarak mücadele veriyoruz. Tezkere kesinlikle Irak'taki sivillere değil, PKK'ya karşı çıkarılmıştır. Terörle mücadelede dayanışma şarttır. Bu işbirliği en kısa sürede sonuçlanacak" dedi.
Oval Ofis'te ilk dört yıldızlı Türk komutan
Erdoğan'ın Başkan Bush'la görüşmesine Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Ergin Saygun da katıldı. Orgeneral Saygun, bir Türk Başbakanı'nın Beyaz Saray'da ABD Başkanı ile yaptığı görüşmeye katılan ilk dört yıldızlı komutan oldu. Saygun, PKK'nın K. Irak'taki faaliyetleri, Türkiye'ye sızmaları, kampları ve elebaşlarının hareketliliği ile ilgili en ince detayları askeri haritalarla ilgililerin önüne koydu. Saygun'a bu gezide Başbakanın askeri danışmanı olan Genel Kurmay Harekât Başkanı Korgeneral Nusret Taşdelen ile Plan Hareket Dire Başkanı Tuğgeneral Kenan Koçak da eşlik etti.
[1] 06.11.2007 / Melih Aşık / Milliyet
[2] 06.11.2007 / Can Dündar / Milliyet
[3] 06.11.2007 / Osman Toprak / Milli Gazete
[4] 06.11.2007 / Hasan Ünal / Milli Gazete
[5] 06.11.2007 / Kulis Ankara / Milli Gazete

CÜBBELİ AHMET “BEL’AM”CIK’I VE MAHMUT EFENDİ YAKINLARINA UYARI!
FETULLAH GÜLEN DOSYASI
FİLİSTİN’DE; BÜYÜK BAYRAMIN BÜYÜLÜ BAŞLANGICI VE ZEKİ GEÇKİL’İN ŞARLATANLIĞI
Dünyanın Fikri Değişimi Türkiye’den, FİİLİ DEĞİŞİMİ İSE FİLİSTİN’DEN BAŞLAMIŞTIR!
FİLİSTİN’DE; BÜYÜK BAYRAMIN BÜYÜLÜ BAŞLANGICI VE ZEKİ GEÇKİL’İN ŞARLATANLIĞI
OĞUZHAN ASİLTÜRK’ÜN ERBAKAN’A İFTİRALARI
DİKKAT!? Soysuzların Soytarılığı!
DİKKAT!? Soysuzların Soytarılığı!
KUR’AN’A TERCÜMAN, OLDUM KOVULDUM! (ŞİİR)
KUR’AN’A TERCÜMAN, OLDUM KOVULDUM! (ŞİİR)
ÖZELLİKLE MİLLİ GÖRÜŞÇÜYÜM DİYENLERİN BU PAKRODİNLERİ İYİ TANIMASI GEREKİR Kİ, NEREDE DURACAKLARINI BİLSİNLER. BU KİŞİLERİ…
DECCAL AZGINLAŞTI YETİŞ ALLAH’IM Gayrı gönder, İSA’YI Devirsin Deccal’i, YERLE BİR EDİP, HARİTADAN SİLSİN…
Hakk ölçülerine ve halkın hür tercihlerine dayalı… Temel insan haklarına ve evrensel hukuk kurallarına saygılı… Akıl,…
“Biz topraklarımızda şehid olacağız. Ancak suskunluğunuzu Peygamberimize şikayet edeceğiz.” diyerek parmağını göğe sallayan Filistinlinin ahı…
AMİİİNNN YA ZEL CELALİ VEL İKRAM AMİİİNNN! AMİİİNNN AMİİİNNN! 17/81 De ki: "(Artık) Hakk geldi, bâtıl…
Rabbimiz İsrail’in yıkılacağını şu ayetlerde bizlere kesin olarak müjdelemiştir. İsrâ 4 Biz Kitapta (Levh-i Mahfuz’da…
CENNET VE CEHENNEM! Erbakan Hocama, iftira atanlar Gafillerce ve alçakça, alkışlandılar Ateşi bol olası, pakradunlar…
Öyle anlaşılıyor ki cumhuriyet tarihi boyunca hatta daha da öncesinden beri ülkemizi ayrıştırıp bölmek isteyen…
Bir şiirle bir kitap dolusu anlatılmak istenen duygu ve düşünceler konsantre olarak ancak bu kadar…
Ne güzel demişti Aziz Erbakan Hocamız... "Batıl'da zirve olmaktansa Hak davada zerre olurum!" Batılın adamları,…