YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
6633b039282af
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 7 6 6 1
Bugün : 13549
Dün : 24601
Bu ay : 38150
Geçen ay : 737322
Toplam : 23554436
IP'niz : 3.14.130.24

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

 

Seferimiz Irak'a değil Amerika'ya olacak

Saddam Hüseyin'in heykelini yıkan Irak'lı genci ilk alkışlayanlar Amerikan askerleri idi.

Amerikan askerleri o gencin babasını da öldürmüşlerdi.

Arap ırkından olan Şiiler ile Fars ırkından olan Şiiler çatışma halinde. İki taraf birbirini öldürdüğünde, iki tarafa da silah veren Amerika sevinmektedir.

 

 

Sünni Arapla Fars ırkından olan Arap da birbirini öldürüyor. İkisinin elinde Amerikan silahı. Her ölü, Amerika'ya can veriyor.

Sünni Arap'la Sünni Kürt çatışıyor. İkisinin elindeki silahlar yine Amerika'dan. İki taraftan ölenler, Amerikan halkına kan veriyor.

Kuzey Irak'ta Sünni Türk ile Sünni Kürt harp ediyor. İkisinin de ölenleri Amerikan siyasilerinin yaşam standardına katkıda bulunuyor.

12 askerimizi şehit eden, sekizini alıp kaçıran PKK'nın elindeki silah da Amerikanın, bizim elimizdeki silah da Amerikanın. Ayrıca PKK'nın cebindeki dolarların Amerikan helikopteriyle getirildiğini televizyonlardan seyretmiş ve görenlerden dinlemiştik.

Filistin'de iki taraftan ölen Müslüman şehit ile İsrailli Yahudi'nin ölüsü de siyonizmin şeytani amaçlarına kurban ediliyor.Afganistan'da Müslüman Peştularla Müslüman Taliban'ın birbirini öldürmesi de Amerikanın ekmeğine yağ sürüyor.

Hatta ölen Amerikalılardan bile Amerikalılar rahatsız değiller. Çünkü Irak'ta, Afganistan'da ölen Amerikalılar, elektrik sandalyesine girmeye hazır zencilerden ve diğer göçmenlerden oluşuyor.

Demek ki asıl düşman Amerika imiş.(Daha doğrusu, ABD'yi avuçlarına alıp, şeytani hedefleri için kullanan Yahudi Lobileri ve İsrail severlermiş)

2 Ekim 1992 günü Ege Denizi'nde sürdürülmekte olan "NATO Kararlılık Gösterisi 92 Tatbikatı" sırasında Saratoga uçak gemisinden birbiri ardına fırlatılan iki "Sea Sparrow" füzesi, donanmamızın güçlü muhribi, tatbikattaki Sancak (komodor) gemimiz olan "Muavenet"in kaptan köprüsünü havaya uçurup, gemi komodorumuz dahil olmak üzere beş denizcimizi şehit edip 11 denizcimizi de yaralayan Amerika'dır.

Irak'ın kuzeyinde 05/07/2003 günü on bir Türk subay ve astsubayını ve otuz kadar Türkmen'i tutuklayarak başlarına çuval geçiren Amerika'dır. Aynı kahpe komutan, güya PKK'lılarca kaçırılan şaibeli askerleri teslim eden kahramandır(!)

Hicretin altıncı yılında Umre için Mekke'ye gelen efendimizi Mekkeli müşrikler katmayınca Hz. Osman'ı elçi olarak göndermişti. Hz. Osman'ın Mekke'den dönüşü gecikince "Osman'ı müşrikler öldürdü" diye bir şayia çıkınca Efendimiz yanındaki arkadaşlarından ölüm pahasına da olsa savaşacaklarına dair söz aldı. Bu söz alma işlemi daha sonra nazil olan Fetih süresiyle övülmüştür. Orada ölümüne söz veren ashabı kiramın o hareketi tarihe "Bey'ati Rıdvan" olarak geçmiştir.

Atalarımız, "Bir mıh, bir nalı düşürür. Bir nal, bir ayağı düşürür. Bir ayak, bir atı düşürür. Bir at, bir komutanı düşürür. Bir komutan, bir ülkeyi düşürür" demişler.

On bir subay değil, bir er bile kafir elinde esir edilse yetmiş milyonun onları kurtarması gerekir. Ama bunun bir tezgah olduğu ve hıyanet koktuğu hatırlanmalıdır.

Serbest bırakarak dostluk gösterisine aldananlar olabilir ama askerlerin başına geçirilen çuvalı kendi başına geçirilmiş gibi hissedenler bu müttefik darbesini unutmayacaktır.

Keşke, başörtülüleri takip eden istihbaratçılarımız, şehitlerin analarını da fotoğraflayıp "Başörtülü" diye rapor sunacaklarına, elli metre yaklaşan PKK'yı ve arkasındaki Amerika'yı tanısalardı.

Amerika Büyükelçiliği'nin arabasıyla Türkiye'ye gelen Peşmerge komutanlarının konvoyunu gördük televizyonlarda.

Büyükelçilerimiz, Dış istihbaratçılarımız Amerika'da ne yaparlar acaba?

Amerika'nın bütün dünyaya yaptığı kötülüklerin hesabını sormak isteyen kuruluşların liderleriyle bir araya gelme cesaretini gösterebilirler mi?

Veya herhangi bir yardım eli uzatabilirler mi?

Bu yapılmadan, yüreklere düşen bu ateş Amerika'nın bağrına düşmeden dünyanın başının ağrısı dinmez yanan yüreklerdeki ateş sönmez.

Bunu yapmaya cesaret edenlere Almanya, Japonya, Kore, Guatemala, Meksika, Küba, Şili, Dominik, Panama, Vietnam, Kamboçya, Endonezya, Arjantin, İran gibi birçok ülke el altından yardım eder. Çünkü buralarda Amerika'nın öldürdüğü insan sayısı, Hitler'in öldürdüğünden çok fazla.19[1]

ABD'nin gerçek ve çirkin yüzü sırıtıyor

22-26 Ekim 2007 tarihlerinde Amerikan Üniversiteleri'nde "İslâm Faşizmine Duyarlılık Haftası" düzenlenmesi için davet yapıldı. Bu davetin amacı Müslümanları şeytan gibi göstererek dünya kamuoyu önünde küçük düşürmek.

Tesadüf olmasa gerek, bu hafta 100 (yüz adet) Amerikan üniversitesinde Müslümanları şeytan gibi göstermek amacıyla bir kampanya düzenleniyor. İsrail de boş durmuyor, ırk ayırımcılığı ve teröristlik yapacağı iddiasıyla herhangi bir İslami hareketin seçimlere katılmasını üye ülkelerin önlemesi için BM'den bir karar çıkarmaya gayret ediyor.

"Kıyametin Küçük Alametleri" neyi hatırlatıyor?

1 – Bu kelam ne derece ciddiye alınır bilemem, görülmemiş ve tuhaf bir söz çünkü. Ancak bunu yalanlamak veya görmezden gelmek mümkün değil. İki sebeple: Birincisi, bunu nakleden haberler büyük oranda kesin. Diğer sebep ise öyle bir zamanda yaşıyoruz ki her şey tepe taklak gitti, asla olmayacak şeyler mümkün, çok istisnai ve tuhaf şeyler de normal hale geldi. Mesela bakınız Filistin sahnesinde olanlara, ister inan, ister inanma.. Eskilerin "Kıyametin Küçük Alametleri" dediği sözleri hatırlatıyor bu olaylar bize. O alametler arasında her şeyin alt üst olacağı, bir cariyenin kendi efendisini doğuracağı… gibi hususlar da zikredilir. Bizim üzerinde durduğumuz nokta işte birtakım karanlık ve damgalı ellerin tahrik ettiği o alt üst oluş görünümlerinden biri.

ABD'de üniversitelere yapılan bu davetin arkasında İsrail'e tam dostluğu, Araplara ve Müslümanlara nefreti hiçbir delile gerek duyulmayacak derecede açık olan Neocon elemanlar var. 22-26 Ekim 2007 tarihlerinde Amerikan üniversitelerinde "İslam Faşizmine Duyarlılık Haftası" düzenlenmesi için yapıldı bu davet. Bu kampanyayı David Horowitz adlı hastalık derecede mutaassıp bir adam üstlendi. Bunun (Siyasi Çekişme Sanatı) diye bir de kitabı var. Horowitz siyah Amerikalılara karşı iddiaları ile gündeme gelmiş, onlara: "Siz köle olduğunuza şükredin, memnun olun. O sayede Afrika'daki sefil hayattan kurtuldunuz, ABD'deki uygarlık ışığına kavuştunuz."demiş. İsrail'e mutlak bağlılık göstermeyen veya Irak'ın işgaline karşı çıkan ya da Filistin davasına, Araplara ılımlı tavır alan Amerikan üniversitelerindeki hocalara baskı yapılması kampanyası arkasında da o yer alıyor. Bu kampanya sonucu öğrenciler hocalara karşı kışkırtıldı, ispiyonculuk yaptırıldı ve çok sayıda öğretim üyesinin iş akdi sona erdirildi. Fikri terör estirildi, akademisyenler kendi aleyhlerine sayılabilecek herhangi bir görüşü açıklamaktan korkar oldular.

"İslam Faşizmi ABD'yi tehdit ediyor" diyenler ağzından yelleniyor!

Bu baskı ve tedhiş, yıldırma vasıtasıyla Horowitz ve yandaşları şu andaki yönetimin güttüğü siyasete karşı yapılan herhangi bir muhalefete hemen faşizm damgasını basıyorlar. (İsrail de kendisine yönelik her eleştiriyi anti-Semitizim saymakta malum, tıpkı onun gibi)

Neoconların egemen olduğu Bush'a ve yönetimine halk desteğinin gittikçe düşmesi ve aşağıda söyleyeceğimiz başka sebepler karşısında bu adam ve yandaşları tehlike çanlarını çalmayı tercih ettiler.

Şimdiki iddiaları şu: İslam faşizmi ABD'nin sadece dışarıdaki çıkarlarını tehdit etmiyor. Aynı zamanda ABD dahilindeki kalelerini de istila etmiş ve yıkmaya çalışıyor. Amerika'da İslam'ın mevcudiyeti ve Müslümanları temsil eden çeşitli kuruluşlar, işte bu işgal ve istilanın süngü başıdır.

O yüzden 100 üniversitede "İslam Tehlikesine Karşı Bilinçlenme Haftası" düzenlemek için davet yaptılar. Bu üniversitelerde yapılacak toplantılara konuşmacı olarak neocon elemanlar çağırıldı. Üniversite öğrencilerine dağıtılacak broşürlerden birinde taşlanmak üzere gömülmeye başlanan başörtülü bir Müslüman kadın resmi konmuş. Bununla güya Müslümanların kadınlara ne kadar gaddarca davrandığı anlatılmış oluyor. Tabii bu sahnenin 1994 yılında çevrilmiş bir filmden alıntı olduğu, o sahnedeki başörtülü kadının aslında rolünü oynayan ve halen hayatta bulunan bir aktris olduğu söylenmemiş.

Horowitz'in başını çektiği Amerikalıları İslam'dan korkutma kampanyasına kendisi gibi başka aşırı hayalperestler de katılıyor. Aralarında 11 Eylül olayından sonra ABD'nin İslam dünyasını işgal edip bütün liderlerini öldürmesi ve başkalarını Hıristiyan olmaya zorlaması gerektiğini ilan ederek şöhret yapmış Ane Colter adlı bir kadın da var. İslam faşizminin fecaatine (!) karşı uyarı kampanyasının ne şekilde olduğu olduğunu anlatmaya bu örnek de kafidir.   

2 – Üniversitelerde 22 Ekimde başlayan bu kampanya öncesinde 2 Ekim tarihinde Amerikan Temsilciler Meclisi İslam dininin dünyanın en büyük dinlerinden biri olduğunu kabul eden bir karar çıkardı, ABD ve dünyadaki Müslümanlara karşı dostluk duygularını ve onlara desteğini ifade etti, insanlar arasında nefret, şiddet ve terörü onaylayan veya teşvik eden yorumları ya da hareketleri reddeden Müslümanları övdü. Aynı zamanda ABD içinde ve dışında Müslümanlara karşı nefret, taassup ve şiddet hareketlerini kınadı ve reddetti.

Bu karar her ne kadar Ramazan ayının girmesi münasebetiyle çıkmış gibi gözükse de Amerikan üniversitelerindeki gençliği eyleme geçirme ve onları Müslümanlardan korkutmak için yapılacak konferansların desteklenmesi kampanyası ile zamanlaması bize iki olayı birbirine bağlama izni veriyor.

Bu irtibat doğru olsun veya olmasın o kararı, Demokratların çoğunlukta olduğu Temsilciler Meclisi'nin Neoconların Amerika içinde ve dışında Araplara ve Müslümanlara karşı sürdürdüğü nefret kampanyası karşısında kaydettiği bir tavır olarak görebiliriz.

Milletvekillerinin kararı şüphesiz takdir ve tebrike şayandır, bunu da karardan sonra çeşitli Müslüman kuruluşlar ifade ve beyan etmişlerdir. Kararın siyasi önemine rağmen ben Neoconlar grubunun kampanyasının daha etkili olduğunu düşünüyorum. Zira Kongre üyeleri genelde siyasiler zümresidir. Ama karşı nefret kampanyası 100 üniversitede onbinlerce genç arasında yapılıyor, elbette kamuoyunda yankıları daha geniş olacak. Özellikle Fox ve benzeri İsrail'e tam sadakat konumunda ve Müslümanlara karşı düşmanlık borusu durumunda olan medya organları Kongre kararından daha çok üniversitelerdeki kampanyayı önemsemiş haldeler.

3 – İşin daha vahim olanı İsrail'in son zamanlarda ortaya çıkan gayretleridir. İsrail Birleşmiş Milletler'den bir karar çıkartma peşinde. BM'ye ülkeler kendi toprakları üzerinde bulunan herhangi bir İslami hareket veya partinin seçimlere katılmasını yasaklayan bir kararı kabul etsinler, istiyor. (Çünkü bu İslami hareketler veya partiler terörist ve ırkçıymış!!)  İsrail'deki Heaartz gazetesinin yazdığına göre (24 Eylül) Dışişleri Bakanı Tzipi Livni bu konuda bir plan hazırlamakla meşgul. Plan terörist İslami hareketlerin dünyanın herhangi bir yerindeki seçimlere katılmasını engelleyecek şekilde olacak.

"En iyi savunma hücumdur"

Gazetenin bildirdiğine göre Tzipi Livni, ülkesini temsil etmek için BM genel kurulunda bulunurken bu konudaki fikirlerine diğer ülke temsilcilerinden destek arayacak. Böyle bir adım atmasına Filistin seçimlerine aslında terörist bir hareket olan Hamas'ın katılmasına izin verilmesinden ve demokratik yollarla parlamentoda çoğunluğu, ardından başbakanlığı ele geçirmesinden, ardından aynı silahla demokratik olmayan kendi gündemini dayatmasından çıkardığı ders ve ibretin sebep olduğunu vurgulayacak.

Tzipi Livni herhangi bir hareketin seçimlere katılmasına izin vermek için aranacak ölçüler arasında silahlı örgütlerin, ırkçı bir siyasi program benimseyen teşkilatların yasaklanması olduğunu da belirtti. Yediot Ahranot gazetesi de 27 Eylül sayısında İsrail eski Genel Kurmay Başkanı Moşe Yalon'un bir makalesini yayınladı. Yalon makalesinde ılımlı Arap ve İslam devletlerini Amerika'nın Irak'ı işgal etmesinden sonra faaliyete geçen cihadcı İslami hareketleri yenmeye yönelik bir stratejiyi kabul etmek konusunda batılı devletlere ve İsrail'e ortak olmaya çağırdı. Bu arada "En iyi savunma hücumdur." siyasetinden hareketle o cihadcı İslam'dan kurtulmayı sağlayacak yeni bir dünya düzeni yerleştirmek için bu devletlerin onaylayacağı bir plan teklif ediyor general.

Buna göre bu devletler cihadcı teşkilatları tasfiye edecekler, onlara destek olan diğer söz dinlemezleri de kontrol altına alacaklar. General, durumlarını güçlendirmek ve batı uygarlığı ilkelerini benimseme yolunda devam etmelerini teşvik için batılı ekonomik yardımların da ılımlı Arap ve İslam ülkelerine yönlendirilmesini de teklif ediyor.

Bu açıklamaları okuyunca akla gelen ilk soru şu oluyor: Konuşana bak hele! ABD'de nefret kampanyasını yürütenlerin, İslam'ı faşistlikle itham edenlerin bizzat kendileri, Arapları ve Müslümanları bırak, Amerikalı aydın ve liberaller üzerinde kontrol, yasaklama, baskı, meslekten uzaklaştırma gibi aynı faşist yöntemleri uygulayan kişiler. Faşist İşçi (Socialist Worker) Gazetesi'ndeki Nicole Colson son kampanyalarının Araplara ve Müslümanlara karşı nefretle dolu bir faşist haçlı hareket olduğunu açıkladı.20[2]

Bayan Livni zaten bir Mossad subayı idi. Bir zamanlar Mossad'ın lideri olan Nahom Admoni diyor ki: Livni, Mossad'ın Avrupa'daki en gizli faaliyetleri yürüten ve Filistin liderlerinin tasfiye edilmesini de hedefleyen birimlerinde çalışıyordu. Menahem Begin'in kurduğu Siyonist örgüt Atsel liderlerinden Ritan Livni'nin kızıdır. Karakterindeki insan öldürmeye ve tedhişe düşkünlükten dolayı ona Şeytan Yeruham derlerdi. 1948 yılından önce Filistinde yapılan katliamlardaki ve özellikle Deyri Yasin katliamındaki rolü unutulamaz. Bay Yalon'u da anlatmaya 2005 yılı sonunda askerliği bırakırken sarfettiği: "Askerlik hizmeti süresince bizzat veya yönettiği operasyonlarda öldürdüğü binlerce Filistinli'den dolayı hiçbir pişmanlık duymadığı" şeklindeki sözleri kafidir.

Telaviv'in hazırladığı nefret kampanyası

Aynı zamanda insan İsrail liderlerinin hoşlandığı bu cüretkârlıktan duyduğu dehşeti gizliyemiyor. Kendileri bir taraftan ancak terör üzerine kurulmuş ve hala da 1948'den kalan Filistinlilere karşı ırkçılık yapmakta olan, laik ve dinci partilerinin hepsi da onların siyasi haklarından mahrum bırakılmasını talep eden bir devleti temsil ediyorlar, bir taraftan da Müslüman faaliyet adamlarını ırkçılık ve teröristlikle itham damgası vuruyorlar.

Hatta İsrail parlamentosu Kenisset'in eski başkanı Abraham Borag açıkça bütün İsrail partilerinin ırkçılık yaptığını, bazılarının Siyonist ideoloji ile yollarının kesiştiğini söylemiştir. Devlet terörünü ise Elan Babeh, Be Mihael, Gedon Levi gibi birçok İsrailli tarihçilerin yazıları açıkça kabul ediyor. Lahey İnsan Hakları Mahkemesi'nin İsrail'in yaptığı yerleşim faaliyetlerinin bir tür savaş suçu olduğunu kabul ettiği biliniyor. BM Genel Kurulunun 1975 yılında Siyonizmin bir ırkçılık türü olduğu kararını verdiğini de unutmayalım. O karar 20 yıl sonra ABD'nin yoğun baskısına boyun eğerek iptal ettirilmişti.

Telaviv'in hazırladığı nefret kampanyasının ve tuzak çukurunun akla getirdiği diğer bir soru: Bütün bu karşıt yığınağın İran'ın vurulmasına hazırlık havasıyla bir ilgisi var mı acaba? Direniş hareketleri ve onları destekleyenlerle olan hesaplarını görmek için İsrail bunu bir fırsat olarak mı değerlendirmek istiyor?

Üçüncü soru ise şu: Olup bitenlerle ilgili olarak Washington'da ve Telaviv'deki bu nefret ve entrika kampanyalarını yürütenlere mi kabahat bulacağız sadece? Yoksa Arap ve İslam ülkelerinin başkentlerinde bulunup da aynı kare içinde yer alan bazı kardeşlerimizde de kabahat yok mu, onlar suçsuz mu??..

Orgeneral Büyükanıt'ın tezgâhı bozan çıkışı

Tayyip'in ABD ve Barzani ile şer anlaşması

Sınır ötesi operasyon tezkeresi TBMM'den geçti ancak; Hükümet'in ABD ve Barzani ile şer anlaşması içinde olduğu ortaya çıktı. Daha tezkerenin çıktığı gün Ankara'ya gelen Irak Devlet başkan Yardımcısı Türkiye'den ayrılırken "istediğimi aldım" dedi. Talabani, Fransa'dan açıklama yaptı: "Türk Hükümeti, bize operasyon yapmayacağı garantisi verdi". Asker hazırlık yapıyor, ancak Hükümet ABD'nin göstermelik adımlarına razı.

Sınır ötesi operasyona izin veren tezkere 17 Ekim'de TBMM'den ezici bir çoğunlukla geçti ancak; Hükümet ABD ve Barzani ile anlaşma peşinde. Aslında PKK da bu anlaşmaya dahil.

Tezkere, bir yıldır gündemde. Haziran ayında "İçeridekini bitirdik mi ki, dışarıya gideceğiz" diyen Tayyip Erdoğan, şimdi başka bir rolde. Perde arkasında ABD ve Barzani ile yapılan görüşmelerde operasyon yapılmayacağı garantisi veriliyor. Bu garantiyi açıklayan da Talabani. ABD'nin Irak Devlet Başkanlığı koltuğuna oturttuğu Talabani, Fransa'dan yaptığı açıklamada, "Türk Hükümeti bize operasyon yapmama garantisi verdi" dedi. Bu haber, Talabani'nin konuştuğu 17 Ekim günü sadece Kanal 7'nin internet sitesi haber 7.com'da çıktı ama ardından hemen sayfadan çıkartıldı. Belli ki bir yerlerden müdahale olmuştu.

Haşimi: yeni bir atmosfer var, istediğimi aldım

Anlaşmayla ilgili bilgiler sadece Talabani'nin bu açıklamasıyla sınırlı değil. TBMM'den sınırötesi operasyona izin veren tezkerenin çıktığı gün Türkiye ve bütün dünya "Türkiye ne zaman operasyon yapacak" diye tartışırken apar topar gelen Irak Devlet Başkan Yardımcısı Tarık Haşimi, Ankara'yı sarsan açıklamasını yaptı:

"Mevcut krizi gidermek için yeni bir atmosfer var. Irak hükümetine sınır aşan terörist faaliyetleri önlemesi için şans verilmeli. Türkiye'den istediğimi aldım".

Org. Büyükanıt: Pazara alışverişe mi gelmiş?

Haşimi'nin açıklaması Ankara'yı karıştırdı. Bu açıklamayla ilgili Hükümet'ten tek bir yalanlama gelmedi. Hükümet ve Dışişleri yetkilileri Haşimi'nin açıklamasında neyi kastettiğine ilişkin sorulan geçiştirmeye çalıştılar.

Haşimi'nin "istediğimi aldım" açıklamasına tek tepki Genelkurmay Başkanı Orgeneral Büyükanıt'tan geldi. İtalya'da NATO toplantısında bulunan Org. Büyükanıt, "Haşimi, 'İstediğimi aldım' diyor, ama ben ne aldığını bilmiyorum. Pazara mı gitmiş. Alışveriş mi yapmış, ne yapmış, ne almış? Ben bilmiyorum" diye konuştu. "Haşimi, sorunun sınır ötesi operasyona gerek kalmadan çözülmesinin mümkün olduğunu ima etmek istemiş gibi görünüyor. Bu konuda siz umutlu musunuz?" sorusunu da Büyükanıt, "Dediğim gibi, ne aldığını, ne konuştuğunu bilmiyorum. Bilmediğim bir konuda nasıl yorum yapayım?" diye yanıtladı.

Org. Büyükanıt'ın bu açıklaması askeri cenahta Hükümet'e olan güvensizliğin bir yansıması olarak değerlendirildi.

Haşimi ne aldı?

Peki Haşimi ne almıştı? Dışişlerinden bir yetkili Aydınlık'a Haşimi ile yapılan görüşmeyi anlattı:

"Haşimi, 'Operasyon seçeneğini ortadan kaldıralım. Görüşmeleri devam ettirelim. Eğer bir operasyon yapılacaksa birlikte yapalım!' dedi. Irak Ordusu ile birlikte Türk Ordusu'nun nokta operasyonlar yapabileceğini, ama bölgede kalmaması gerektiğini gündeme getirdi."

Dışişleri yetkilisinin verdiği bilgiye göre, Erdoğan ise "Yaparsak sizinle değil ABD ile beraber yaparız" dedi. Dışişleri yetkilisi, dikkat çekici bir bilgi daha verdi: "Görüşmelerde bazı PKK'lıların teslimi de gündeme geldi. Zaten tezkereyi bunu sağlamak için çıkardık".

Burns'ün ziyaretinde başlayan süreç

Aydınlık 23 Eylül 2007 tarihli sayısında ABD Dışişleri Bakanlığı Siyasi İşler Müsteşarı Nicholas Burns'ün ziyaretine kapak haberi olarak yer vermişti. "Tayyip-Gül'ün İran çıkmazı-Burns'ün savaş tuzağı" başlıklı kapak haberinde üst düzey bir Dışişleri yetkilisinin anlattıkları yer almıştı. Dışişleri kaynakları, Burns'ün İran ile Kuzey Irak'taki işbirliği kesilirse PKK konusunda "somut adım atma" manevrasını masaya getirdiğini belirtmişti. Dışişleri yetkilisi şöyle demişti: "İlk defa bu konuda net olduklarını gördük. 'Siz İran'la işbirliği yaparken biz size PKK konusunda nasıl yardım edebiliriz?' diye soruyorlar."

Rus askeri uzmanların tezkere yorumları

Rus askeri kaynakları tezkereyle ilgili yorumlarında ortak bir noktada birleşiyor: Hükümet tezkereyi kullanmayacak. AKP Hükümeti'yle Amerikan yönetimi arasında bir anlaşma sağlandığı yönünde istihbaratlar aldıklarını belirten Rus uzmanlar Amerikan Temsilciler Meclisi gündemine gelmesi beklenen sözde Ermeni Soykırımı Tasarısı'nın bir pazarlık malzemesi olarak kullanıldığını belirtiyorlar. Ruslara göre Türkiye'yle Kuzey Irak konusunda görüşmeler yapan Amerikan yönetimi tasarıyı da gündeme getirdi. Rusların iddiasına göre Türkiye Kuzey Irak'a sadece sıcak takip için o da Amerikan yönetimine bildirerek girebilecek. Karşılığında ise Amerikan Temsilciler Meclisi sözde soykırım tasarısını gündemine almayacak.

Pentagon: Türkiye operasyon için istekli değil

Pentagon sözcüsü Geoff Morrell, Türkiye'nin sınırötesi bir operasyon için aslında istekli olmadığı yorumunu yaptı. Geoff Morrell, Pentagon'daki basın toplantısında, "(Türkler'de) o bölgeye sınırötesi operasyon yönünde bir heves, aciliyet ve istek olduğunu sanmıyorum. Türkler, belirgin bir biçimde düş kırıklığına uğramış durumda, belirgin bir biçimde kızgınlar. Ancak bir sonraki adımı atma yönünde iştahları olduğunu sanmıyorum. Bu adımın, yalnızca bizim için değil, Türkler için de çok önemli sonuçları olur" diye konuştu. Morrell, sınırötesi operasyonun dezavantajları arasında arazinin zorluğunu ve PKK teröristlerinin saklanmış olmasını saydı. Morrell, kuzey Irak'taki yerel Kürt yönetiminin terör örgütü üzerinde "nüfuzu olduğunu" vurgulayarak, Iraklı Kürtler üzerinde ABD'nin baskı uygulaması gerektiğini kabul etti.

Morrell, "PKK üzerinde nüfuzu olduğuna ve PKK'nin Türkiye'deki canice eylemlerini durdurabileceğine inandığımız bölgesel Kürt yönetimi üstündeki etkimizi kullanalım" dedi.

Tezkere 19'a karşı 507

Sınır ötesi operasyon için Hükümet'e bir yıl süreyle izin veren Başbakanlık tezkeresi Genel Kurul'da 19 ret oyuna karşı 507 oyla kabul edildi. 526 milletvekilinin katıldığı oylamada CHP Ankara Milletvekili Eşref Erdem, ÖDP Genel Başkanı Ufuk Uras, Bağımsız Hakkari Milletvekili Hamit Geylani ve DTP'li 16 milletvekili dışındaki milletvekilleri tezkereye destek verdi.

AKP'den 7 milletvekili oylamaya katılmazken, bunlardan Şanlıurfa Milletvekili Sabahattin Cevheri ile Şırnak Milletvekili Abdullah Veli Şeyda'nın Tezkereye tepki olarak oylamaya katılmadığı belirtildi. Oylamada çekimser oy kullanılmaması da dikkat çekti.

AKP'de tezkere sancısı açık oylamayla aşıldı

AKP'de tezkere oylaması öncesi sınır ötesi tartışmaları yaşandı. Özellikle Barzani'ye yakın milletvekillerinin karşı çıktığı sınır ötesi operasyona, birçok AKP milletvekili de çekimser yaklaştı. Oylama öncesi bazı AKP milletvekilleri de tezkere karşıtı açıklamalar yaptı. AKP Diyarbakır Milletvekili İhsan Arslan, sınır ötesi harekata içerden büyük tepki geleceğini öne sürerek tezkereye karşı çıkmış, bir başka Diyarbakır milletvekili Kutbettin Arzu da sınır ötesi harekatın sorunu çözmeyeceğini söylemişti. AKP Şırnak Milletvekili Veli Şeyda da bölge halkının operasyona karşı çıktığını ileri sürmüştü. Aydınlık'a konuşan AKP Adıyaman Milletvekili Fehmi Hüsrev Kutlu, AKP milletvekillerinin birçoğunda endişe olduğunu söyledi. AKP Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman da endişelerinin ABD ve Kürt unsurlarla karşı karşıya gelmek olduğunu kaydetti. AKP içindeki tezkere karşıtı seslerin yükselmesinin ardından Tayyip Erdoğan'ın talimatıyla Hüseyin Çelik doğu ve güneydoğu bölgelerinden AKP'li milletvekillerine, Başkent Öğretmenevinde bir yemek verdi. Çelik yemekte milletvekillerine Erdoğan'ın tezkere oylamasına eksiksiz katılım talimatını iletti. Tezreke oylamasının açık oyla yapılması retçi sayısını azalttı. Hangi milletvekilinin ne oy kullanacağının açık oylamada belli olması yüzünden tezkereye karşı çıkan AKP'li milletvekillerinin kabul oyu vermek zorunda kaldıkları belirtiliyor. Oylamanın kapalı oturumla yapılması halinde 20'ye yakın milletvekilinin ret oyu kullanacağı ifade ediliyordu.

Elekdağ: Kuzey Irak yönetimi PKK'yı himaye edemez hale getirilmeli

Meclis'te grubu bulunan partiler adına ilk konuşmayı DTP adına Grup Başkanvekili Selahattin Demirtaş yaptı. Tezkereye karşı çıktıklarını belirten Demirtaş, sorunun demokratik tartışma yöntemiyle çözülmesi gerektiğini ileri sürdü. CHP adına konuşan İstanbul Milletvekili Şükrü Elekdağ, hedefin sadece terör örgütü olmaması gerektiğini, Kuzey Irak'taki yerel yönetimin de PKK'yı himaye edemez hale getirilmesi gerektiğini söyledi. ABD'den "sözde stratejik müttefikimiz" diye söz eden Elekdağ, ABD'nin Türkiye'ye yönelik iki yönlü Türkiye'nin çıkarlarını hiçe sayan politikasının terörü artırdığını söyledi. MHP adına konuşan Ankara Milletvekili Deniz Bölükbaşı da tezkereye destek verdiklerini kaydetti. PKK militanlarının Peşmerge gruplarının içine sızacağını kaydeden Bölükbaşı, peşmergenin de tezkere kapsamına alınması gerektiğini ifade etti. Tezkere metninde Kuzey Irak'taki etnik yapıya değinilmemesini eleştiren Bölükbaşı, tezkerenin ekonomik ve siyasi tedbirlerle desteklenmesi gerektiğini söyledi. Bölükbaşı bu kapsamda Habur sınır kapısının kapatılması, Irak'a yönelik ticarete sınırlamalar getirilmesi, hava sahasının Irak uçaklarına kapatılması gibi tedbirlerin alınabileceğini belirtti. AKP adına konuşan hükümet sözcüsü Cemil Çiçek de PKK terörüne karşı hiçbir ülkeden yeterli destek görmediklerini, laf dışında somut bir netice alamadıklarını kaydetti. Çiçek, Türkiye'nin menfaatleri doğrultusunda gerekenlerin yapılacağını savundu.


[1] 24.10.2007 / Mahmut Toptaş / Milli Gazete

[2] (19 Ekim Sayısı)

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Yorumu Takip Et
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
Nail KIZILKAN

Nail KIZILKAN

YORUMLAR

Son Yorumlar
0
Yorumunuzu okumaktan memnuniyet duyarızx